Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme

müdavim

Üye Sorumlusu
Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme

Günümüzde her türlü insan ilişkisinde (sosyal, resmi, kurum içi) başarılı olmanın önkoşulu her türlü insanla geçinebilme becerisidir. Fakat öyle insanlar vardır ki onlarla bir çok insan anlaşamaz ve bu insanlar geçinilmesi zor insanlar olarak tanınır.

Geçinilmesi zor insanlarla geçinebilme için gerekli önkoşul insanın kendisini tanıması, olaylar karşısında ne tür tepkiler göstereceğini, ne tür duygular yaşayacağını öngörebilmesidir. İkinci önkoşul da yaşadığı duyguların kedisini yönlendirmesini önlemektir. Genellikle size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranmanız tavsiye edilir. Oysa geçinilmesi zor insanlarla geçinmek istiyorsanız, onlara onların uyumsuz davranışlarını arttırmayacak biçimde davranmanız gerekmektedir.

Geçinilmesi zor insanlarla ilişkilerde yapılan yanlışlar:

Karşıdakinin davranışlarını kişiselleştirme, kendi üstüne alma (Bu kişinin yalnız size değil herkese aynı biçimde davranıyor olduğunu unutmayın).

Yaşananlarda kendi payı (kendi sorumlulukları) ile yüzleşmekten kaçınmak

Çözüm için çaba harcamaktan kaçınmak ve hep ertelemek

Duyguların davranışları yönlendirmesine izin vermek

Sürekli yakınmak (Bazı durumlarda sürekli yakınmak sorun ile baş edemediğiniz izlenimi yaratabilir – unutmayın ne kadar yakınınız olursa olsun hiç kimse yaşadıklarınızı bütünüyle sizin gibi göremez)

Hep alttan almak, sürekli taviz vermek

Karşıdakini değiştirmeye çalışmak

2. Geçinilmesi zor bir insanla geçinme çabasına girildiğinde ilk yapılması gereken kendi davranışlarını gözden geçirmektir:

(1)karşıdaki kişinin davranışlarına aşırı duygusal bir tepki verip vermediğinizi gözden geçirin.

(2)benzer özellikleri olan insanlara hemen her zaman geçinme /anlaşma sorunu yaşıyor musunuz?

(3)özellikle duyarlı olduğunuz konular var mı ?

İkinci yapılması gereken yaşadıklarınızı güvendiğiniz ve yakın hissettiğiniz bir kişi ile paylaşmaktır. İşe duygular karıştığında insanın kendi yaşadıklarına tarafsız bakabilmesi ve kendi kusurları ile yüzleşebilmesi pek mümkün değildir.

Üçüncü aşamada yapılması gereken o kişiyle uygun bir zamanda konuyu görüşmektir. Ancak bu görüşmede üslubun ayarlanabilmesi çok önemlidir. Karşı tarafı savunma ve saldırıya yöneltecek tutum ve davranışlardan sakınılmalı ve suçlayıcı olunmamalıdır. Fakat böyle bir endişe, anlatılmak isteneni açık olarak ifade etmeme sonucu yaratmamalıdır. Karşıdakinin de en az sizin kadar iyi niyetli ve iyi geçinmenin yollarını bulmaya çalışan bir kişi olabileceğini unutmayın.

Dördüncü aşama her şeyin açık açık konuşulmasından sonra karşıdakiyle olan ilişkilerde bir farklılık olup olmadığını gözlemektir. Bu aşamada hem kendisindeki hem karşısındakinde olan değişimleri yakalanabilmesi önemlidir. Bütün değişimi karşıdakinden beklemek doğru değildir; yaşananları değerlendirme tarzınızda bir değişiklik olup olmadığını; karşıdakinde daha önce fark edemediğiniz, ama fark ettikten sonra ona yönelik duygu ve düşüncelerinizde değişiklik yaratan bir durum olup olmadığını gözden geçirin. Bazen sonradan fark edilen bazı özellikler daha iyi geçinmenin yollarını açmanın yanında beklenmeyen bir dostluğun gelişimine de olanak sağlayabilmektedir.

Her şeye karşın bir sonuç elde edemediğinizi düşünüyorsanız, o kişiyle ilişkilerinizi sınırlayın. Kendi pozisyonunuz ve onun pozisyonunu düşünerek gerekirse arkadaşlığın kesilmesi ve iş yerinde değişikliği gibi önlemler bile düşünülebilir
 

heysem

Well-known member
Raşahat sahibi Şeyh Sâfi (rah) anlatıyor:
Hâcegan yolunun büyüklerinden Mevlana Hüsameddin Buharî’nin babası Hamidüddin Şaşî (rah) vefat döşeğinde idi. Bu zat büyük alimlerdendi. Şah-ı Nakşibend’le aynı dönemde yaşamıştı. Şah-ı Nakşibend’e büyük hürmet, sevgi ve saygıları vardı. Fakat o kalp doktoruna teslim olup seyru sülük terbiyesi almamıştı. Kendi ilim ve tedbiri ile yetinmişti. Zahiren helal ve harama dikkat etmiş, farzları yapıp, haramlardan kaçınmış, fakat kalbine pek eğilmemişti. Oğlu Hüsameddin Buharî ise Emir Hamza’nın (k.s) irşatta halifesi idi. Emir Hamza da Seyyid Emir Külal’in (k.s) oğludur. Hamidüddin Şaşî vefat anında sıkıntı ve ızdıraba düştü. Oğlu ve dostları baş ucunda idiler. Bir ara oğlu:
-Baba ne haldesin? diye sordu. Babası:
-Benden şu anda kalb-i selim istiyorlar. O da bende yoktur. Nasıl elde edileceğini de bilmiyorum!” dedi. Hüsameddin Buharî babasına:
-Sakin olun, kalbinizi bana bırakın. Selim kalbin ne olduğunu anlayacaksınız!” dedi. Ve derin bir murakabeye daldı. Bir saat kadar öyle kaldı. O anda Cenab-ı Hakk’a yönelip babasını bu ızdırap ve endişeden kurtaracak ilahi rahmet ve sekinet istedi. Orada bulunan diğer müminler de dua ettiler. Gözlerini açtığında, babasının yüzüne bir nur ve huzur inmişti. Kalbi dünyadan ayrılık, yalnızlık ve ölüm endişesinden kurtulup Allah ile huzur bulmuştu. İnen rahmet ve sekinet ile ızdırabı gitmişti. Bu arada gözlerini açtı, bulduğu huzurun sevincini ve kaçırdığı fırsatın hasretini şöyle dile getirdi:
-Oğlum! Allah sana bol mükafat versin. Meğer bize lazım olan iş bütün ömrümüzü bu kalbi elde etme yolunda harcamak imiş. Fakat ne yazık ki ömrümü başka türlü zayi ettim!” dedi.
Ne mutlu bu babaya ki salih evladının dua ve gözyaşı bereketi ile Yüce Allah’ın rahmetine kavuştu, huzur içinde dünyadan göçtü.” (Şeyh Safi, Raşahat, 45.)
N e zamanki ben olmaktan cikip sen olmaya yönelirsek bi iznillah sikintilar cözülecektir ...
 
Üst