"Efendimiz (A.S.M.), Çocuklar İçin Bir Modeldi"

mihrimah

Well-known member
İlahiyatçı Yazar Dr. Reşit Haylamaz: "Efendimiz (A.S.M.), Çocuklar İçin Bir Modeldi"

“Asr-ı Saadet’te yetişen çocuklara bakıyoruz Abdullan İbn-i Abbas gibi, Abdullah İbn-i Ömer gibi devasa insanlar çıkmış. Bunlar Efendimizin (a.s.m.) döneminde 7-8 yaşında olan çocuklar. O dönemde kitap, bilgisayar yoktu ama Efendimiz (a.s.m.) gibi model bir insan vardı. İnandığı gibi yaşayan, kendi boyasını her tarafa nakşeden bir insan vardı.”

İnsanlığın en mütekâmil devri olan Asr-ı Saadet’i varlığıyla şereflendiren Efendimiz (a.s.m.) insanlığa her noktada örnek olmuştu. O’nun tatbik ettiği terbiye metodu sonucunda insanlık gerçek değerini bulmuştu.
Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı hayattan etkilenen sadece o devrin büyükleri değildi. Efendimizin peygamberliği sırasında henüz çocuk olan birçok sahabeden ilerleyen yıllarda büyük âlimler çıkmıştı. Acaba Efendimiz bu çocukların eğitim ve terbiyesi noktasında nasıl bir yol ve yöntem izlemişti de o çocuklardan büyük insanlar çıkmıştı?
Kaynak Kültür Yayın Grubu Genel Yayın Yönetmeni İlahiyatçı-Yazar Dr. Reşit Haylamaz, bu sorunun cevabının “model insan” olmada yattığını belirterek “Efendimiz (a.s.m.) sadece dille söylemiyor, aynı zamanda tatbik ediyordu. Efendimizin (a.s.m.) yaptığı her şey uygulamalıdır. Toplumun içinde gördüğü her yanlış şeyin doğrusunu önce kendisi uyguluyor, daha sonra en yakınlarından uygulamaya başlayarak model gösteriyordu” diyor.
Haylamaz’ın çocuğun dinî eğitimini anlatırken Efendimizin (a.s.m.) hayatından verdiği örnek oldukça manidar. Buradan günümüz anne-babaları için çıkarılacak çok büyük dersler var. Haylamaz’ın anlatımıyla Efendimizin (a.s.m.) çocuğa bakış açısı şöyle:
“Savaşa ilk defa hukuk getiren Efendimizdir (a.s.m.). ‘Kadınlara, çocuklara zarar verilmeyecek, ihtiyarlara dokunulmayacak, mabette ibadet edenlere ilişilmeyecek. Ağaçlar kesilmeyecek, otlara zarar verilmeyecek’ diye en ince detayına varıncaya kadar savaş hukukunu belirliyor Efendimiz (a.s.m.). Huneyn Savaşı sırasında düşman çoluk çocuk, kadın ne varsa hepsini cepheye getiriyor. Maksat Müslümanlara karşı kalabalık gözükerek gözlerini korkutup psikolojik üstünlük sağlamak. Efendimiz (a.s.m.) savaşın sonuna doğru bir manzara görüyor. Karşı tarafın getirdiği kadınlar ve çocuklar sahabenin üzerine yürüyünce sahabe de kılıcını çekip saldırıya hazırlanıyor. Efendimiz (a.s.m.) hemen müdahale ediyor. Efendimize (a.s.m.) diyorlar ki: ‘Ya Resulallah, onlar müşriklerin çocukları değil mi?’ Efendimiz (a.s.m.) orada tüyleri diken diken eden, insanı sarsan bir şey söylüyor: ‘Sizin en hayırlılarınız da müşriklerin çocukları değil miydi?’ Efendimiz (a.s.m.) ’Her çocuk fıtrat üzere doğar. Onu annesi babası şekillendirir’ diyor. İşlenmeye müsait bembeyaz dupduru bir şeydir çocuk. Anne-baba Yahudi ise Yahudi olarak yetişir. Hıristiyan ise Hıristiyan. Efendimiz (a.s.m.) orada şu mesajı veriyor sahabeye ve tüm insanlığa: ‘O çocukların etrafını siz alın, onlar da sizin gibi olsunlar. Onun beslenme kaynakları sizden gitsin, sizi görsünler etraflarında. O zaman onlarda sizin gibi olur.’”

Model insan
Evet, çocuk kimi görürse onun gibi olur. Eğer çevresinde dindar bir anne-baba varsa çocuk da dindar olur. Haylamaz, dini yaşama konusunda Efendimiz (a.s.m.) ve sahabenin bir model olduğunu belirterek şunları söylüyor:
“Efendimizin (a.s.m.) ve sahabenin hayatında model olma vardı. Kur’an-ı Kerim’de de nazarımıza verilen şey budur: Model insan olma. Çocuğun eğitiminde önemli olan anne-babadır. Her şeyden önce anne-babayı çocuğu eğitecek seviyeye getirmemiz, bir aile modeli oluşturmamız lazım. ‘Çocuğun eğitimi annenin karnında başlar’ diye klasik bir deyim vardır. Ama her şeyden önce anne-baba çocuğuna model olacak bir aile mi? Buna bakmak lazım. Model aile olma yolunda insanları yetiştirmek lazım. Sahabenin hayatı böyleydi. Onlar model insanlardı. İbn-i Teyyan’ın oğlunun gösterdiği tavır sahabenin model olmasına en güzel örnektir. Efendimiz (a.s.m.), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer bir gece İbn-i Teyyan’ın evine geliyorlar. Hz. Ömer kapıyı çalıyor. Çocuk uyanıyor. Annesi babası fark etmiyor. Çocuk ‘Baba, Ömer gelmiş’ diyor. ‘Bu saatte ne işi var ki Ömer gelsin?’ diyorlar. Bir müddet sonra Hz. Ebu Bekir’in sesini duyuyor, Çocuk ‘Baba Ebu Bekir gelmiş’ diyor. Geleceğine ihtimal vermiyor babası. Sonra Efendimizin (a.s.m.) sesini duyunca çocuk, babasına sormadan fırlayıp gidiyor, kapıyı açıyor. Demek ki bu evde Peygamber sevgisi öylesine yaşanıyor ki çocuğa da etki etmiş. Yoksa bunu başka türlü nasıl izah edebiliriz.”
Efendimizin (a.s.m.) döneminde çocuğu eğitmek için ne kitap ne dergi ne televizyon ne de bilgisayar olmadığını belirten Haylamaz, “Ama o dönemde yetişen çocuklara bakıyoruz Abdullan İbn-i Abbas gibi, Abdullah İbn-i Ömer gibi devasa insanlar çıkmış. Bunlar Efendimizin (a.s.m.) döneminde 7-8 yaşında olan çocuklar. O dönemde kitap, bilgisayar yoktu ama Efendimiz (a.s.m.) gibi model bir insan vardı. İnandığı gibi yaşayan, kendi boyasını her tarafa nakşeden bir insan vardı. Efendimiz (a.s.m.) sadece dille söylemiyor aynı zamanda tatbik ediyor. Efendimizin (a.s.m.) yaptığı her şey uygulamalıdır. Toplumun içinde gördüğü her yanlış şeyin doğrusunu önce kendisi uyguluyor, daha sonra en yakınlarından uygulamaya başlayarak model gösteriyor. ‘Bunu kaldırın, yapmayın’ demekle iktifa etmiyor. Mesela faiz konusunda ‘İlk kaldırdığım amcam Abbas’ın faizidir’ diyor, kölelikle ilgili olarak halasının kızıyla Zeyd bin Harise’yi evlendiriyor, onu kumandan yapıyor. Bizim eksiğimiz Efendimiz (a.s.m.) gibi, sahabe gibi model olamamamız. Yazılanları yaşayamamamız. Konuşulup yazılan şeylerin model şahsiyet üzerine yaşandığına şahit olamıyoruz biz” diyor.
Anne-babanın dini, hayatlarının bütününü kuşatacak seviyede yaşadığında, attıkları her adımda Kur’an-ı Kerim’i ve Efendimizi (a.s.m.) referans aldıklarında zaten çocuğa bir şey demeye gerek kalmayacağını ifade eden Haylamaz, “Çocuğa hiçbir şey demeden, çocuğun önünde rehberlik yaparak bizim bu işi çözmemiz lazım. Peygamberimiz (a.s.m.) Medine’ye geldiği zaman O’nu karşılayan çocukların heyecanı, büyüklerin göstermiş olduğu heyecandan kaynaklanıyordu” diyor.

Kolaycılığa kaçıyoruz
Bizim tarihimizde her âlimin ilk mualliminin babası veya annesi olduğunu söyleyen Haylamaz, “Şimdi bizde bu yok. Bu kesilmiş. Bu kesilince çocuk bir boşluk yaşıyor. Efendimiz (a.s.m.) ‘Mümin odur ki görüldüğü zaman Allah hatıra gelir’ diyor. Çocuk karşısında böyle Allah’ı anlatan bir beden göremiyorsa o zaman çarpılmaz ki, hayran kalmaz ki, ilgi göstermez ki…” şeklinde konuşuyor.
Ecdadımızın model insan olmayı farklı şekillerde çözdüğünü ifade eden Haylamaz, şunları söylüyor: “Ecdat, toplumun içerisinde çok farklı insanları besleyecek uğrak noktaları oluşturmuş. Her köşe başında insanları eğitecek model insanlar var ecdadın hayatında. Bu model insanlar bir kilometre taşı gibi insanları terbiye ediyorlar, ruhları terbiye ediyorlar. Bugünün eğitiminde ise benlikler, enaniyetler öne çıkarılıyor. İnsanlar birbirlerinden kopuk yaşıyor, burnundan kıl almaz tipler oluşuyor toplumda. Bu insanların başkasına faydası dokunmuyor, başkasıyla ilgilenmeyi vakit kaybı olarak telakki ediyorlar veya çocukla ilgilenmeyi bir seviye kaybı olarak görüyorlar. Hâlbuki çocukla uğraşmak yarının büyüklerini yetiştirme manasında bugünün büyüklerinden daha önemli bir mesele.”
Çocuk terbiyesinde günümüz insanının kolaycılığa kaçtığını belirten Haylamaz “Çocuğu televizyonun, bilgisayarın karşısına geçirip bizi meşgul etmesin, başımızı ağrıtmasın diyoruz. Bizim çocuğu tanımada, kabiliyetlerini keşfetmede temel yanlışımız, uğraşmama. İşin hazırcılığına yöneliyoruz. Elimizdeki materyal neyse verelim çocuğa, onunla meşgul olsun, biz işimize bakalım gibi bir anlayış var. Ancak çocuk sürekli, adım adım beslenmesi, takip edilmesi, yetiştirilmesi ve rehberlik yapılması gereken bir varlık” diyor.

Sahabe doluluğu
Bir çocuğun babasıyla telefonda konuşmasına şahit olduğu hatırasını nakleden Haylamaz, bu konuşmayı duyduğunda irkildiğini belirtiliyor. Haylamaz bu olayı şöyle naklediyor: “Lise çağında bir çocuk babasıyla telefonda ‘Ya baba lanet sana’ diye konuşuyor. Karşı taraf da hâlâ konuşmaya devam ediyor. Çocuğu bu seviyeye getiren nedir? Çocuğu dünyaya getirip kendi haline bırakırsan olacağı budur. Çocuk da çevresinde gördüğü ne varsa onlardan yetişmiş. Filmlerin diliyle yetişmiş. Onu konuşuyor çünkü. Bizim en büyük zaafımız model insan olamama. Bugün insanlara rehberlik yapan insanların sahabe doluluğu içerisinde olması lazım. Ashab, Efendimizi (a.s.m.) ’Anam-babam sana feda olsun‘ diye seviyordu. Onları gören çocuklar da Efendimizi (a.s.m.) aynı anne-babaları gibi seviyordu. Rehberin, öğretmenin, anne-babanın çocuğunun zihninde, onun taşıyacağı ideal bir insan olması lazım. Yoksa ‘Peygamber Efendimiz şunu yapıyordu’ demek de yetmiyor. Çocuk dinliyor, ‘Efendimiz yapıyordu da peki sen niye yapmıyorsun?’ diyemiyor belki ama çelişkiyi görüyor. Niye yapsın ki o zaman? İnsanları terbiye eden insanların önce kendi terbiyelerinden başlamaları lazım. Zaten dinin esası da odur.”
 

zerrat

Well-known member
Müthiş bir çalışma ! ALLAH(C.C.) Razı Olsun.RABB'İM(C.C.) kalemine kuvvet versin inşaALLAH.
Tesbitler ne yazık ki çok acı... ama çok doğru ve çok güzel dile getirilmiş.
Ebeveyn olmadan önce kesinlikle okunması ve özümsenmesi gereken gerçekler !

Teşekkür ediyoruz.
 
Üst