İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)


Dünyada sana ait çok emirler var. Ama ne mahiyetinden ve ne âkibetlerinden haberin olmuyor. Biri cesettir. Evet, cesedin genç iken lâtif, zarif ve güzel gül çiçeğine benzerse de ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.


Biri de hayat ve hayvanattır. Bunun da sonu ölüm ve zevaldir.


Biri de insaniyettir. Bu ise zeval ve beka arasında mütereddiddir. Dâim-i Bakînin zikri ile muhafazası lâzımdır.


Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da hududu tayin edilmiştir. Ne ileri ve ne de geri bir adım atılamaz. Bunun için elem çekme, mahzun olma. Tahammülünden âciz, takatinden hariç olduğun tûl-u emel yükünü yüklenme.


Biri de vücuttur. Vücut zaten senin mülkün değildir. Onun maliki ancak Mâlikü'l-Mülktür. Ve senden daha ziyade senin vücuduna şefkatlidir. Binaenaleyh Mâlik-i Hakikinin daire-i emrinden hariç o vücuda karıştığın zaman zarar vermiş olursun. Ümitsizliği intaç eden hırs gibi...


Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar zaildir, devamları yoktur. Zevalleri düşünülürse zıtları zihne gelir, lezzet verir.


Biri de sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza bu fani dünyadan da


çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış, Vücudunu Mucidine feda et, Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde ya bâd-i heva zail olur, gider, veya Onun malı olduğundan yine Ona rücu eder.


Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise kısmete bağlıdır. Talebinde kalaka düşer. Ve sür'at-i zevali itibariyle aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.


Dünyanın akibeti ne olursa olsun lezâizi terk etmek evladır. Çünkü akibetin ya saadettir; saadet ise şu fani lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir; ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam sehpanın tezyi ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?
 

zerrat

Well-known member
Biri de sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza bu fani dünyadan da


çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış, Vücudunu Mucidine feda et, Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde ya bâd-i heva zail olur, gider, veya Onun malı olduğundan yine Ona rücu eder.


!
 

zerrat

Well-known member
''Dünyanın akibeti ne olursa olsun lezâizi terk etmek evladır. Çünkü akibetin ya saadettir; saadet ise şu fani lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir; ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam sehpanın tezyi ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi? ''

ALLAH(C.C.) Razı Olsun.
Ziyadesiyle feyizli bir ders oldu,çok teşekkür ediyoruz.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlamızı bilmediğimiz takdirde Cennet de olsa Cehennemdir. Evet, öyle gördüm ve öyle zevk ettim. Bilhassa şefkatin ateşini söndürecek marifetullahtan başka bir şey var mıdır? Evet, marifetullah olduktan sonra dünya lezzetlerine iştah olmadığı gibi Cennete bile iştiyak geri kalır.


ALLAH HEPİMİZDEN RAZI OLUR İNŞALLAH
allah feyzimizi ve hissemizi ziyade eylesin...
 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)


Şu esasata dikkat etmek lazımdır:


1. Allah'a abd olana her şey musahhardır. Olmayana her şey düşmandır.


2. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.


3. Mülk Allah'ındır. Sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa meccânen zail olur, gider.


4. Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen zailsin. Dünya da zaildir. Halkın dünyası da zaildir. Kâinatın şu şekli hâzırı da zaildir. Bunlar, saniye, dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.


5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem eyyühe’l-aziz!

İnsan yaşayış vaziyetince bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor. Arz sefinesi (dünya gemisi) de sür'atle giderken temerrü merre's-sehâb (bulutun geçmesi gibi geçiyor) âyetini okuyor. Sefine-i arz sür'atle yüzerken dünyanın gayr-ı meşru (helal olmayan) lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)


İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levâzımatı Mâlikü'1-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levâzımatı cehlinden dolayı tamamen bu hayatı dünyeviyeye sarfediyor. Halbuki o levâzımattan lâakal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayatı bakiyeye sarfetmek gerektir.


Ey insan! Rahm-ı maderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana! Her bahar mevsiminde sath-ı arzda yaratılan enva-ı erzakı kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!
Cenab-ı Hakk’ın günahkârları afvetmesi fazldır, tazib etmesi adldir.
Evet zehiri içen adam, âdetullaha nazaran hastalığa, ölüme kesb-i istihkak eder. Sonra hasta olursa, adldir.
Çünki cezasını çeker.
Hasta olmadığı takdirde, Allah’ın fazlına mazhar olur.
Masiyet ile azab arasında kavî bir münasebet vardır.
Hattâ ehl-i itizal, masiyet hakkında, doğru yoldan udûl ile masiyeti, şerri Allah’a isnad etmedikleri gibi, masiyet üzerine tazibin de vâcib olduğuna zehab etmişlerdir.
Şerrin azabı istilzam ettiği, Rahmet-i İlahiyeye münafî değildir.
Çünki şer, nizam-ı âlemin kanununa muhaliftir
Bediüzzaman (r.a)
 

müdavim

Üye Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz! Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şâ yet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahâza ikinci şıkkı takib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irza etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamafih yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!

Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdud, ömrünün günleri ma'dud ve her şeyin fânidir. Öyle ise, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarfetme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarfet ki, bâki kalsın.


Evet yaşadığın ömürden dünyada göreceğin istifade ancak yüz sene olur. Bu yüz sene ömrünü yüz tane hurma çekirdeği farzedelim. Bu çekirdekler iska edilip muhafaza edilirse, ilâ-mâşâallah semere verecek yüz tane ağaç olur. Aksi takdirde ateşe atıp yakmaktan başka bir istifadeyi te'min etmez.

Kezalik senin o yüz senelik ömrün de, şeriat suyu ile iska ve âhirete sarfedilirse, âlem-i bekada ilelebed semerelerinden istifade edeceksin. Binaenaleyh semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, Hutame'ye (cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki:
Büyük bir cemaatin mesaîsine terettüb eden hasenatı intac eden semeratı, bir şahsa isnad ve ona malederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır.
Çünki bir cemaatin cüz'-i ihtiyarîsiyle kesbettikleri mahsulâtı bir şahsa atfetmek, o şahsın icad derecesinde hârikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delalet eder.
Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilaheleri, böyle zalimane tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.

 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz! Zikreden adamın feyz-i İlahîyi celbeden muhtelif latifeleri vardır. Bir kısmı kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُ husule gelir. Binaenaleyh gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâlî değildir.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!

Cenab-ı Hak, insanı pek acib bir terkibde halketmiştir. Kesret içinde vahdeti, terkib içinde besateti, cemaat içinde ferdiyeti vardır. İhtiva ettiği âza, havass ve letaifin her birisi için müstakil lezzetler, elemler olduğu gibi; aralarında görülen sür'at-i teavün ve imdaddan anlaşıldığı üzere, her birisi arkadaşlarının lezzet, elem ve teessüratından da hisse alıyorlar.
Bu hilkat sayesinde, insan eğer ubudiyet yoluna giderse; bütün lezzet, nimet, kemalât nevilerinin bir kısımlarına mazhar olmaya şayandır.
Ve keza eğer enaniyet yolunu takib ederse, çeşit çeşit elem ve azablara da mahal olmaya müstehaktır.

 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!

Kelime-i Tevhid'in tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir.
Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirtmektir.
Maahaza, zâkir olan zâtta bulunan hasse ve latifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi; onların da onlara münasib şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.

 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!
İnsanın bir akrabasına (meselâ) okuduğu bir Fatiha-i Şerife'den hasıl olan sevabda istifade etmekte, bir ile bin müsavidir. Nasıl ki ağızdan çıkan bir lafzın işitilmesinde, bir cemaat ile bir ferd bir olur. Çünki latif şeyler matbaa gibidir. Basılan bir kelimeden bin kelime çıkar.

Ve keza nuranî şeylerde vahdet ile beraber tekessür olduğuna, yani bir nuranî şeyde bin sevab bulunduğuna bir işarettir...

 

memluk

Hatim Sorumlusu
İ’lem Eyyühel-Aziz!
Ey nefis!
Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.
Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şâ yet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahâza ikinci şıkkı takib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irza etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamafih yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)

İ'lem eyyühe'l-aziz!
Cenâb-ı Hakkın atâ, kaza ve kader nâmında üç kanunu vardır.
Atâ, kaza kanununu; kaza da, kaderi bozar.
Meselâ:
Birşey hakkında verilen karar, kader demektir.
O kararın infazı, kaza demektir.
O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir.

Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi,
atâ da kaza kanununun kat'iyetini deler.
Kaza da ok gibi kader kararlarını deler.

Demek, atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir.

Atâ, kaza kanununun şümûlünden ihraçtır.
Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracıdır.
Bu hakikate vakıf olan arif,
"Ya İlâhî! Hasenatım senin atândandır.
Seyyiatım da senin kazandandır.
Eğer atân olmasaydı helâk olurdum" der.

Mesnevi-i Nuriye
 
Üst