memluk
Hatim Sorumlusu
Sözler, Sayfa 181
Hâsıl-ı kelâm: Bir kısım âyetler, eşyada, hususan bidâyet-i icadında gayet derecede hüsn-ü san’atı ve nihayet derecede kemâl-i hikmeti ilân ediyor; diğer kısmı, eşyada, hususan tekrar icadında ve iâdesinde gayet derecede suhulet ve süratini nihayet derecede inkıyad ve külfetsizliğini beyân eder.
Üçüncü Şua: Ey haddinden tecavüz etmiş nefs-i pürvesvâs! Diyorsun ki:
-1-
gibi âyetler, nihayet derecede kurbiyet-i İlâhiyeyi gösteriyor.
-2-
-3- ve hadîste vârid olan, "Cenâb-ı Hak, yetmiş bin hicab arkasındadır"4 ve Mi’rac gibi hakikatler nihayet derecede bu’diyetimizi gösteriyor. Şu sırr-ı gâmızayı fehme takrîb edecek bir izah isterim?
Elcevap: Öyle ise dinle.
Evvelâ: Birinci Şuâın âhirinde demiştik: "Nasıl ki, güneş, kayıtsız nuruyla ve maddesiz aksi cihetiyle, sana senin ruhun penceresi ve onun aynası olan gözbebeğinden daha yakın olduğu halde, sen, mukayyed ve maddede mahpus olduğun için, ondan gayet uzaksın. Onun, yalnız bir kısım akisleriyle, gölgeleriyle temas edebilirsin ve bir nevi cilveleriyle ve cüz’î tecellîleriyle görüşebilirsin ve bir sınıf sıfatları hükmünde olan elvanlarına ve bir tâife isimleri hükmünde olan şuâlarına ve mazharlarına yanaşabilirsin. Eğer, güneşin mertebe-i aslîsine yanaşmak ve bizzat doğrudan doğruya güneşin zâtı ile görüşmek istersen, o vakit, pek çok kayıtlardan tecerrüd etmekliğin ve pek çok merâtib-i külliyetten geçmekliğin lâzım gelir. âdetâ, sen, mânen tecerrüd cihetiyle, küre-i arz kadar büyüyüp, hava gibi ruhen inbisat edip ve kamer kadar yükselip, Bedir gibi mukabil geldikten sonra, bizzat perdesiz onunla görüşüp, bir derece yanaşmak dâvâ edebilirsin.
Öyle de, o Celîl-i Pürkemâl, o Cemîl-i Bîmisâl, o Vâcibü’l-Vücud, o Mûcid-i Küll-i Mevcud, o Şems-i Sermed, o Sultan-ı Ezel ve Ebed, sana senden yakındır; sen Ondan nihayetsiz uzaksın. Kuvvetin varsa, temsildeki dekàikı tatbik et."
1 Herşeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir. (Yâsin Sûresi: 83.)
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd Sûresi: 56.)
Biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf Sûresi: 16.)
Hâsıl-ı kelâm: Bir kısım âyetler, eşyada, hususan bidâyet-i icadında gayet derecede hüsn-ü san’atı ve nihayet derecede kemâl-i hikmeti ilân ediyor; diğer kısmı, eşyada, hususan tekrar icadında ve iâdesinde gayet derecede suhulet ve süratini nihayet derecede inkıyad ve külfetsizliğini beyân eder.
Üçüncü Şua: Ey haddinden tecavüz etmiş nefs-i pürvesvâs! Diyorsun ki:
gibi âyetler, nihayet derecede kurbiyet-i İlâhiyeyi gösteriyor.
Elcevap: Öyle ise dinle.
Evvelâ: Birinci Şuâın âhirinde demiştik: "Nasıl ki, güneş, kayıtsız nuruyla ve maddesiz aksi cihetiyle, sana senin ruhun penceresi ve onun aynası olan gözbebeğinden daha yakın olduğu halde, sen, mukayyed ve maddede mahpus olduğun için, ondan gayet uzaksın. Onun, yalnız bir kısım akisleriyle, gölgeleriyle temas edebilirsin ve bir nevi cilveleriyle ve cüz’î tecellîleriyle görüşebilirsin ve bir sınıf sıfatları hükmünde olan elvanlarına ve bir tâife isimleri hükmünde olan şuâlarına ve mazharlarına yanaşabilirsin. Eğer, güneşin mertebe-i aslîsine yanaşmak ve bizzat doğrudan doğruya güneşin zâtı ile görüşmek istersen, o vakit, pek çok kayıtlardan tecerrüd etmekliğin ve pek çok merâtib-i külliyetten geçmekliğin lâzım gelir. âdetâ, sen, mânen tecerrüd cihetiyle, küre-i arz kadar büyüyüp, hava gibi ruhen inbisat edip ve kamer kadar yükselip, Bedir gibi mukabil geldikten sonra, bizzat perdesiz onunla görüşüp, bir derece yanaşmak dâvâ edebilirsin.
Öyle de, o Celîl-i Pürkemâl, o Cemîl-i Bîmisâl, o Vâcibü’l-Vücud, o Mûcid-i Küll-i Mevcud, o Şems-i Sermed, o Sultan-ı Ezel ve Ebed, sana senden yakındır; sen Ondan nihayetsiz uzaksın. Kuvvetin varsa, temsildeki dekàikı tatbik et."
1 Herşeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir. (Yâsin Sûresi: 83.)
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd Sûresi: 56.)
Biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf Sûresi: 16.)
2 Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi: 83; Zümer Sûresi: 44; Fussılet Sûresi: 21; Zuhruf Sûresi: 85.)
3 Melekler ve Cebrâil, elli bin sene uzunluğunda bir gün olan Kıyâmet Gününde, Allah’ın emrini almak üzere Arşa yükselirler. (Meâric Sûresi: 4.)