Mektubattan Dersler - Birinci Mektub

müdavim

Üye Sorumlusu
MEKTÛBÂT’TAN DERSLER-1

1.1.BİRİNCİ MEKTUB

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



1وَبِهِ نَسْتَعِينُ



3 3وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

2بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ



Dört sualin muhtasar cevabıdır.

BİRİNCİ SUAL: Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?

Elcevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler.

Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.

İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, “makam-ı Hızır” tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Ve sadece Ondan yardım diliyoruz.
2 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
3 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.



Lügatler :

aleyhimesselâm : Allah’ın selâmı o ikisinin üzerine olsun
aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
ayn-ı Hızır : Hızır’ın kendisi
beşeriyet : insanlık
ehl-i şuhud ve keşif : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar
evliya : veliler, Allah dostları
levazımat : gerekli olan şeyler, ihtiyaçlar
makamat-ı velâyet : velîlik makamları
makam-ı Hızır : Hz. Hızır’ın (a.s.) makamı
merâtib-i hayat : hayat mertebeleri
mertebe : derece, makam
muhtasar : kısaltılmış, özet
mukayyet : kayıt altında, sınırlı
mühim : önemli
tabaka-i hayat : hayat tabakası
tabir edilme : adlandırılma
tecerrüt : soyutlanma, sıyrılma
telâkki : kabul etme
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
tevatür : çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber
ulema : âlimler
velî : Allah dostu
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: MEKTUBAT-Bölümler

MEKTÛBÂT DERSLERİ-2

1.2.BİRİNCİ MEKTUB(DEVAMI)

Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvâtta bulunurlar. “Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek” 1 meâlindeki hadîsin sırrı şudur ki:

Âhirzamanda, felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı, İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılâp edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı mânevîsi, vahy-i semâvî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür; yani, inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : Buhari, Mezâlim: 31; Büyû’: 102; Müslim, Îmân: 242, 343; İbni Mâce, Fiten: 33.

Lügatler :

âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
âlem : dünya
âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
bâki : devamlı, kalıcı
beden-i misalî : görüntüden ibaret beden
berzah : dünya ile âhiret arasındaki âlem, kabir âlemi

beşeriyet : insanlık
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cereyan-ı küfrîye : küfür ve inançsızlık akımı
cesed-i necmî : parlayan bir yıldız gibi akıp giden; nurâni ceset
cism-i dünyevî : dünyaya ait cisim, beden
çendan : gerçi
Deccal : kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan, yalancı ve aldatıcı kimse
ehl-i kubur : kabirdekiler, ölüler
felsefe-i tabiiye : herşeyi tabiata dayandıran felsefe
fevkinde : üstünde
firak : ayrılık
hadis : Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar
hakikî : gerçek
hayat-ı dünyevî : dünya hayatı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
Hazret-i İsâ : (bk. bilgiler İsâ (a.s.))
hurafat : aslı esası olmayan saçma inanışlar
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
inkâr-ı ulûhiyet : Cenâb-ı Allah’ı inkâr fikri
inkılâp : dönüşme
İsevîlik : Hz. İsa’nın getirdiği din, Hıristiyanlık
kemâl-i kerem : lütuf ve cömertliğin mükemmelliği, kusursuz ikram edicilik
kemâl-i saadet : tam ve mükemmel mutluluk
kesb : kazanma, elde etme
letâfet : maddî ağırlık ve sınırlamalarla kısıtlı olmama

levazımat : gerekli olan şeyler, ihtiyaçlar
meâl : açıklama, anlam
mütelezziz : lezzetlenme
nass-ı Kur’ân : Kur’ân’ın kesin ve açık hükmü
nuranî : nurlu, parlak
nuraniyet : nur özelliği, nurluluk
saadet : mutluluk
semâvât : gökler
şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs
şeriat-ı Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği din; İlâhî kanun ve hükümler
şüheda : şehitler, Allah yolunda ölenler
tabaka-i hayat : hayat tabakası
tarik-i hak : hak yolu
tasaffi etme : temizlenme, safileşme
tecerrüt : soyutlanma, sıyrılma
vahy-i semâvî : Allah tarafından peygambere gelen vahiy
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: MEKTUBAT-Bölümler

MEKTÛBÂT’TAN DERSLER-1



1.3.BİRİNCİ MEKTUB





Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’ân’la, şühedanın, ehl i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. 2 Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez.

Nasıl ki, iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir; aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor; hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur. İşte, âlem-i berzahtaki emvat ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri öyle farklıdır. Hadsiz vakıatla ve rivayatla, şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve kat’îdir. Hattâ, Seyyidü’ş-Şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahu Anh, mükerrer vakıatla, kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve ispat edilmiş. Hattâ, ben kendim, Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rus’un istilâsından çekindiği için, yeraltında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz’î rüya, bazı şerâit ve emâratla, geçen hakikate bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.





Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :



2 : bk. Tirmizî, Cihâd, 6; Nesâî, Cihâd, 35; İbni Mâce, Cihâd, 16; Dârimî, Cihâd, 7.





Lügatler :



şüheda : şehitler, Allah yolunda ölenler



nass-ı Kur’ân : Kur’ân’ın kesin ve açık hükmü



ehl-i kubur : kabirdekiler, ölüler



fevkinde : üstünde



tabaka-i hayat : hayat tabakası



hayat-ı dünyevî : dünya hayatı



tarik-i hak : hak yolu



Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah



kemâl-i kerem : lütuf ve cömertliğin mükemmelliği, kusursuz ikram edicilik



hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı



âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi



ihsan : bağış, iyilik, lütuf



âlem : dünya



kemâl-i saadet : tam ve mükemmel mutluluk



mütelezziz : lezzetlenme



firak : ayrılık



ehl-i kubur : kabirdekiler, ölüler



çendan : gerçi



bâki : devamlı, kalıcı



berzah : dünya ile âhiret arasındaki âlem, kabir âlemi



saadet : mutluluk



hakikî : gerçek



mazhar/mazhariyet : erişme, nail olma



âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi



emvat : ölüler



hayat-ı berzahiye : kabir hayatı





hadsiz : sayısız



vakıat : olaylar



rivayat : rivayetler, nakledilen şeyler



tarz-ı hayat : hayat tarzı



kat’î : kesin



Seyyidü’ş-Şüheda : şehitlerin seyyidi, efendisi



mükerrer : tekrarla, defalarca



iltica : sığınma



dünyevî : dünyaya ait



tenvir : nurlandırma, aydınlatma



esaret : esirlik, tutsaklık



mahall-i defn : ölünün toprağa defnedildiği yer, kabir yeri



rüya-yı sadıka : doğru olan rüya

tahte’l-arz : yeraltı



menzil : yer, ev



suret : biçim, şekil



istilâ : işgal



cüz’î : küçük ve ferdî



şerâit : şartlar



emârat : belirtiler, işaretler



hakikat : gerçek



şuhud : şahid olma, görme



kanaat : görüş, fikir
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: MEKTUBAT-Bölümler

MEKTÛBÂT’TAN DERSLER



1.4.BİRİNCİ MEKTUB





Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet, mevt, tebdil i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir. Hadsiz vakıatla ervâh-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Zaten bekà-i ruha dair Yirmi Dokuzuncu Söz, bu tabaka-i hayatı delâil-i kat’iye ile ispat etmiştir.





Lügatler :



adem : yokluk, hiçlik



bekà-i ruh : ruhun ölümsüzlüğü ve devamlılığı



delâil : deliller



delâil-i kat’iye : kesin deliller



ehl-i keşf : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler



ehl-i kubur : kabirdekiler, ölüler



ervâh-ı evliya : velilerin ruhları



fenâ : gelip geçicilik





hadsiz : sayısız



hayat-ı ruhanî : ruhânî hayat, ruhen yaşanan hayat





ıtlak-ı ruh : ruhun serbest bırakılması



idam : yok etme



ihbarat : haber vermeler



menâmen : uykudayken



mevt : ölüm



mutabık : uygun



münasebet : bağlantı, ilişki



sair : diğer, başka



tabaka-i hayat : hayat tabakası



tebdil-i mekân : yer değişikliği



terhis : göreve son verme



temessül : belirme, görünme



tenvir : nurlandırma, aydınlatma



tezahür : görünme, ortaya çıkma



vakıa : olay



vakıat : olaylar



yakazaten : uyanıkken
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: MEKTUBAT-Bölümler

MEKTÛBÂT’TAN DERSLER



1.5.BİRİNCİ MEKTUB





İKİNCİ SUAL: Furkan-ı Hakîmde, اَحْسَنُ عَمَلاً لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُم َ وَالْحَيٰوةَ اَلَّذِى خَلَقَ الْمَوْت ْ gibi ayetlerde, “Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir” diye ifham ediliyor. Halbuki, zâhiren mevt inhilâldir, ademdir, tefessühtür, hayatın sönmesidir, hâdimü’l-lezzâttır. Nasıl mahlûk ve nimet olabilir?

Elcevap: Birinci sualin cevabının âhirinde denildiği gibi, mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebde’dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir. Çünkü, en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san’at olduğunu gösteriyor. Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessühle, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor.

Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.

Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat ı insaniyeye çıkmalarına menşe olduğundan, o mevt onların hayatından daha muntazam ve mahlûk denilir.

İşte, en ednâ tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sünbülü verecektir.





Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :


1 : “Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan Odur.” Mülk Sûresi, 67:2.



Lügatler :



adem : yokluk, hiçlik


âhir : son


âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi


ayn-ı hayat : hayatın ta kendisi


âzâd etme : hürriyetine kavuşturma


cihet : yön


ednâ : en aşağı, en önemsiz


eser-i san’at : san’at eseri



Furkan-ı Hakîm : doğru ile yanlışı birbirinden ayıran hikmetli Kur’ân


hâdimü’l-lezzât : lezzetleri yok eden


halk : yaratma


hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı


hayat-ı insaniye : insanî hayat


hayat-ı nebâtiye : bitkilerin hayatı


hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması


ifham : anlatma, bildirme


imtizâcât-ı unsuriye : elementlerin kaynaşması, kimyevî birleşme


inhilâl : çözülme, dağılma


intizam : düzen, tertip


mahlûk : yaratık


mebde : başlangıç


mebde-i hayat : hayatın başlangıcı


menşe : kaynak, esas


mevt : ölüm


mide-i insaniye : insanın midesi


mizan : ölçü


muamele-i kimyeviye : kimyasal işlem


mukaddime : başlangıç, giriş


muntazam : düzenli


nimet : iyilik, lütuf, ihsan


tabaka-i hayat : hayat tabakası


tahvil-i vücut : vücudun başka hâle girmesi, değişmesi


takdir : Allah’ın ezelî ilmiyle belirlemesi


tebdil-i mekân : yer değişikliği


tedbir : idare etme, çekip çevirme


tefessüh : çürüyüp bozulma


tekâlif-i hayat : hayatla ilgili sorumluluklar ve yükümlülükler


terhis : göreve son verme


teşekkülât-ı zerreviye : atomların teşekkülü, oluşması


tezahür : belirme, ortaya çıkma


ulvî : yüksek, yüce


vazife-i hayat : hayat vazifesi


vech : yön


vücuh : vecihler, yönler


zâhiren : görünürde


zîhayat : hayat sahibi, canlı


zira : çünkü

 

müdavim

Üye Sorumlusu
Cevap: MEKTUBAT-Bölümler

MEKTÛBÂT’TAN DERSLER




1.7.BİRİNCİ MEKTUB

ÜÇÜNCÜ SUAL: Cehennem nerededir?

Elcevap: Cehennemin yeri,
1 قُلْ اِنَّماَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ2 - لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهbazı rivâyatla, “tahte’l-arz” denilmiştir.3 Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, küre-i arz, hareket-i seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı senevîsi altındadır demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir.Küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azîmede pek çok mahlûkat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz.

Cehennem ikidir. Biri suğrâ, biri kübrâdır. İleride, suğrâ kübrâya inkılâp edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur. Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yani merkezindedir. Kürenin altı, merkezidir. İlm-i tabakatü’l-arzca malûmdur ki, ekseriya her otuz üç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder. Demek, merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsûr kilometre olduğundan, iki yüz bin derece-i harareti câmi, yani iki yüz defa ateş-i dünyevîden şedit ve rivayet-i hadîse muvafık bir ateş bulunuyor.4

Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezâifi, dünyada ve âlem i berzahta görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir. Âlem-i âhirette, küre-i arz nasıl ki sekenesini medar-ı senevîsindeki meydan-ı haşre döker. Öyle de, içindeki Cehennem-i Suğrâyı dahi Cehennem-i Kübrâya emr-i İlâhî ile teslim eder.



Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

1 : bk. “Gaybı Allah’tan başkası bilmez.” Neml Sûresi, 27:65; Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 7.

2 : “De ki: İlim ancak Allah katındadır.” Mülk Sûresi, 67:26.

3 : Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:281; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:568.

4: bk. Buhârî, Bedü’l-Halk, 10; Müslim, Cennet, 30; Tirmîzî, Cehennem, 7; Müsned, 2:313.

Lügatler :


âlem-i âhiret : öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi


âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi


ateş-i dünyevî : dünya ateşi

arz : yer, dünya

câmi : kapsamlı, içine alan

Cehennem-i Kübrâ : Büyük Cehennem

Cehennem-i Suğrâ : Küçük Cehennem

derece-i hararet : sıcaklık derecesi

dünyevî : dünyaya ait

ehâdis : hadisler, Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar

ekseriya : genellikle, çoğunlukla

emr-i İlâhî : Allah’ın emri

hafriyat : yeri derinlemesine kazma


hareket-i seneviye : senelik hareket

ilm-i tabakatü’l-arz : yeraltı ilmi, jeoloji

inkılâp : dönüşme

kamer : ay

kübrâ : büyük

küre-i arz : yerküre, dünya

mahlûk : yaratık

mahlûkat : yaratıklar

malûm : bilinen

mecma-ı haşir : haşirde toplanma yeri

medar-ı senevî : (dünyanın) güneş etrafındaki bir yıllık yörüngesi

menzil : yer, mekân

mesafe-i azîme : büyük mesafe

meydan-ı haşir : haşir meydanı

muvafık : uygun

nısf-ı kutr-u arz : dünyanın yarıçapı

rivâyât : rivayetler, nakledilen şeyler

rivayet-i hadis : Peygamberimizden rivayet edilen söz, emir veya davranışlar

sekene : sâkinler, ikâmet edenler

suğrâ : küçük

şedit : şiddetli

tahte’l-arz : yeraltı

tezayüd : artma

vezâif : vazifeler, görevler

vücud : varlık
 
Üst