Dilimizle söylüyoruz kalbimize indirmeden...

Ukbaa

Well-known member
Sene 1999.. Tarih 12 Kasım .. Yer Düzce .. Saat 19:05

Haftanın umumi ders günü..
Üniversite talebesi bir abimiz,
Eline bir kitap alıp okumaya başlıyor.

Bizlere başımıza gelen felaketlerden tevekkül ederek,
Nasılda ferah bulduğumuzu söylüyor..

Saat erken olduğu için cemaat henüz kalabalık değil.

Göz göze geliyoruz,

Ve insanı korkutan bir gürültü eşliğinde sarsıntı;
cümlesini bitirir bitirmez başlıyor..


Tevekkül …

Hepimizin fütursuzca sarf ettiği bir kelime…

Sabır…

Gayba iman…

En hoyratça kullanıp, arzuladığımız kavramlar.

Belki aklımıza gelmeyen;
Bizlerin Allah’tan sabır istediğimizde,
Onun bize "sabır" verecek olmadığı,

Bize sabrı kazanmamız için bir fırsat verecek olmasıdır…

Aynı şekilde Allah’tan tevekkül istediğimizde
Bize bunu birden verecek değildir,
Bize bunu kazanmamız için fırsatlar sunacaktır.

Keza hepimiz hidayetin Allah’tan bir hediye olduğunu biliyoruz.
Belki yine unuttuğumuz, Allah’tan mümin kullardan olmayı dilediğimizde:
Bize bunun için fırsatlar verecek olmasıdır.

Ki biz bu fırsatlara "sınav" diyoruz.

Sihirli bir değnek dokunmuşcasına olmayacak
Bir şekilde öğrenmemizi sağlayacak.

O, bunu kendimizin başarmasını istiyor …

Şunu da hatırlayalım:


İman hem nurdur, hem kuvvettir.


Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve,


imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir.


"Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder.


Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder.



Bunlar imanı elde eden insanın vasfıdır.

O hediyeye nail olmuş olanın vasfı…

İnsanda iman cevheri olursa

O iman; tevhidi,

Tevhid; teslimi,

Teslim; tevekkülü,

Tevekkül; saadet-i dâreyni iktiza eder.

O cevher yoksa şayet;

Arabasının bagajında eşinin ve 3 çocuğunun cansız bedenleri karşısında
Elini semaya kaldırıp,
Rabbisine fütursuzca bağırabilir insan,
Onu bilip, kabul ederek, küfürler haykırabilir..

Ve sende anlarsın ki;
Allah’ı kabul etmek farklı şey,
İman etmek ise bütün bütün farklı bir şey……

İnsan cenneti isterse ona cenneti hak ettirecek musibetlere
Griftar olması kaçınılmazdır.

Her insanın kaldıramayacağı acılar vardır.
Yani o anda o yıkılmışlıkla insan isyan eder asi olur.
Yaradan kulunu bilir öyle anlar.
Normal küfürle ya da isyanla eşdeğer olamaz.

Kendimizi düşünelim.
Arkadaşımızın bir vefasızlığını veya çocuğumuzun bir nankörlüğünü gördüğümüzde,
Nasıl gözümüzün önünden geçiyor ona yaptığımız iyilikler…
Üzülüyoruz, içerliyoruz.
15 yaşında bir çocuk annesine nasılda bağırıyor umursamadan
Ama o anne onun için nelere katlandı.
Peki üç kuruşa alıpta, hiç düşünmeden yediğimiz bir elma….
Sadece kendi başına "elma" olabilmesi için:

Toprağa,
Toprak için gezegene;

Havaya,
Hava için atmosfere;

Işığa,
Işık için güneşe;

Güneş için sisteme ve galaksiye;

Galaksinin mevcudiyeti içinde evrene ihtiyaç var.

Bütün evren seferber olmuş.
Sana bir “elma” sunuyor.

Tüm kainat, sana hizmet ediyor.


Allah’ı bilmek yeter sandık…

Gayba iman ettik demeyi nede kolay dillendirdik…

Halbuki ferman vardı;

Ey iman edenler iman ediniz!

Hiç düşünmedik..

Kendi içerisinde saklıyor zaten anlamını…
Buda nedir diyor insan bu ne menem iş ..
Allah var kitap var.
var var var..
Eee kabul ettik işte …
Namaz niyazda var..

Meleklere hepimiz iman etmiş insanlarız,
Peki imanımız hangi seviyede…bunu irdeliyormuyuz?

Bir düşünmek lazım,
Efendimizin melaike karşısındaki duruşunu..

Sonra haşir…
Hepimiz nede kolay iman ettik…

Halbuki sadece şu haşir mevzusu bir tohum olsada,
O insan denilen eciş bücüş kibir yığının
Aleminde filiz bulsa,
Eli ayağı titremezmi adım atarken..

Adaleti görmezmi?
Solan bir çiçeğin eski günlerini hafızasından geçirirken..

Ömrü yettiğince her baharda bir kez daha o ordu misilli türlerin
Geri dönüşlerinde heyecan duymazmı?

Ve dünyanın zevklerini acılaştıran ölüm, onun aleminde
Nasıl bir çehre alır dersin?

O buruş buruş beyinlerimizle; alemleri temaşa eden bizler,
Zaman hesapları yapıp boyut boyut evreni inceleyen insan oğlu,
Nede kolay sarf ediyor kelimeleri.

Dilimizle söylüyoruz kalbimize indirmeden..

İman;

Cenab-ı Hakk'ın istediği kulunun kalbine,
Cüz'-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur..

Ne aldığınla gurur duy, nede alamamaktan yeis.

Rabbim bizlere tahkiki imana ulaşmayı ve halis kullarından olamayı
nasip eylesin vesselam..


12-Kasım-2009

21.30'da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Sene 1999.. Tarih 12 Kasım .. Yer Düzce .. Saat 19:05


Meleklere hepimiz iman etmiş insanlarız,
Peki imanımız hangi seviyede…bunu irdeliyormuyuz?

Bir düşünmek lazım,
Efendimizin melaike karşısındaki duruşunu..

Sonra haşir…
Hepimiz nede kolay iman ettik…

Halbuki sadece şu haşir mevzusu bir tohum olsada,
O insan denilen eciş bücüş kibir yığının
Aleminde filiz bulsa,
Eli ayağı titremezmi adım atarken..




Ve dünyanın zevklerini acılaştıran ölüm, onun aleminde
Nasıl bir çehre alır dersin?

Ben sizin görmediklerinizi görüyor, işitmediklerinizi işitiyorum. Gök gıcırdıyor, hakkıdır da. Gökte dört parmaklık boş bir yer yok ki, oraya bir melek secde etmiş olmasın. Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Döşekler üzerinde kadınlarla telezzüz edemezdiniz ve bağrınızı döverek yabana uğrardınız.
Ravi: Hz. Ebû Zerr (r.a.)



Allah Razı Olsun...
 
Üst