Beynimizin gücü

müdavim

Üye Sorumlusu
Hepimiz dünyayı beş duyumuz vasıtasıyla algılıyoruz.Gelen bütün veriler zihnimizde kaydediliyor.

Herkes aynı beş duyuya sahipken bunların kaydettiği verilerin farklı olması acaba neden, hiç düşündünüz mü?

Çünkü bakış açılarımız, dünyayı ve kendimizi değerlendirme kriterlerimiz de farklı.

Başınıza gelen bir olaya üzülüp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.Bunu bir deneyim olarak görüp yeni öğrenim ve farkındalıklarınıza da odaklanabilirsiniz.Seçim sizin…

Çok gelişmiş bir bilgisayar saniyede 100 milyonun üzerinde işlem yapabiliyor.Bu bilgisayarın 100 sene boyunca yapabileceğini bizim beynimiz 1 dakikada yapabilecek kapasiteye sahip.*

Peki bu muazzam gücümüzün ne kadar farkındayız? Eğer farkındaysak ne yönde kullanıyoruz?

Evimize, kendimize yeni bir eşya alırken onu; kalitesi, fiatı, işlevselliği gibi belirli kriterler bakımından imtihana tabi tutuyoruz.

Duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın kaynağı; bizi oluşturan her şeyi kontrol eden beynimiz hakkında neler biliyoruz?

Zihnimizi temel olarak bilinç ve bilinçaltı olarak iki kısımda inceleyebiliriz.

Bilinçli zihnimiz zihnimizin rasyonel düşünen kısmı.Yani farkında olduğumuz düşüncelerimiz.

Siz bu yazıyı okumaya karar verdiniz.İşte bilinçli zihniniz şu anda çalışıyor.

Biraz sonra belki karnınız acıkacak.Tarhana çorbası içmeye karar vereceksiniz.bu da bilinçli zihninizin bir tercihi..
Yapılan araştırmalara göre zihnimizin bu kısmı 5 ila 9 arası veri alabiliyor.

Bilinçaltımızı bir depoya benzetebiliriz.Zihnimizin % 88lik bir kısmını oluşturuyor.Beş duyumuz vasıtasıyla alınan her bilgi, yani bütün yaşamımız, bir kameraya çekilmiş gibi orada kayıtlı.
O uyku da uyumuyor.24 saat çalışıyor.Nefes alışımızı, kalbimizin atışını, kan dolaşımımızı, sindirim sistemimizi; kısaca size ait olan her şeyi siz düşünmeden sizin için kontrol ediyor.

Bilinçaltı bu kadar gücüne karşın o kadar aptal ki, gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemiyor.Yani kör ve sağır.Çünkü ona söylediğiniz her şeyi gerçek gibi algılıyor.
İşte biz bunu avantaj olarak kullanabiliriz.Bilinçaltımızı kullanarak hayatımızı değiştirebilir,istediğimiz her şeye kavuşabiliriz.

Nereye gittiği belli olmayan bir arabanın kontrolünü elimize alabiliriz. Hadi arka koltuktan direksiyona geçelim.Arabayı istediğimiz yöne doğru sürelim.

90’lı yılların başında bir bilim dergisi olan Research Qarterly’de yayınlanan çok ilginç bir araştırma var.Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar.
İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor.Ter döküyor.
İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor,yan gelip yatıyor.
Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor.Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar.*

20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24‘lük bir artış oluyor.yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hibir değişiklik yok.Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23’lük bir artış oluyor.
Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar.

Yani bilinçaltı beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kurulduğu bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye başlıyor ve beyne bu sinyali gönderiyor.

Ne müthiş bir güç öyle değil mi?
Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor.İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki temel korku var.Düşme ve ses korkusu.
Kalan bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz…
Nasıl mı?

Hepimizin korktuğumuz şeylerle alakalı senaryolarımız var.Bunlar olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeriyorlar.

Düşüncelerimiz kendilerini gerçekleştirme kehanetine sahiptirler…

Çevremizdekilerin iyi yönlerini görürsek hep iyi insanlar, kötü yönlerini görürsek hep kötü insanlar çıkar karşımıza…

Odaklandığınız şeyler yaşamınızın kalitesini belirler…

Kendimiz ve başkaları adına iyi şeyler dileyelim
Hep birlikte güzelliklere odaklanalım ki; güzel bir yıl geçirelim…
 

HAYA

Sevdam Davam
Ne müthiş bir güç öyle değil mi?
Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor.İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki temel korku var.Düşme ve ses korkusu.
Kalan bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz…
Nasıl mı?

Hepimizin korktuğumuz şeylerle alakalı senaryolarımız var.Bunlar olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeriyorlar.

Düşüncelerimiz kendilerini gerçekleştirme kehanetine sahiptirler…

Çevremizdekilerin iyi yönlerini görürsek hep iyi insanlar, kötü yönlerini görürsek hep kötü insanlar çıkar karşımıza…

Odaklandığınız şeyler yaşamınızın kalitesini belirler…

Kendimiz ve başkaları adına iyi şeyler dileyelim
Hep birlikte güzelliklere odaklanalım ki; güzel bir yıl geçirelim…


ne güzel saptamalar hak güzel görmeyi nasipetsin ne demiş bi büyügümüz güzel gören güzel düşünür güzel düşünen kainata meydan okur

dua ile
 

müdavim

Üye Sorumlusu
“SİZ KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜRSENİZ, BAŞINIZA O GELECEKTİR

Nasıl mı?
Ne düşünürsek öyle hissederiz.Nasıl hissediyorsak da öyle düşünürüz.

Zihin ve beden bir döngü içinde birbirini etkilerler.
Kullandığımız kelimeler, sesimizi kullanma biçimimiz, duruş, mimik ve jestlerimiz; sahip olduğumuz duygu ve düşünceler paralelinde bir enerji yansıtır.

Sevgi, neşe, coşku, güven, mutluluk, huzur, dinginlik, bağışlama gibi duygular frekansları yani enerjileri yüksek olan duygulardır.

Bu pozitif duygular kuşkusuz bedenimizi de, verdiğimiz enerjiyi de etkiler.
İşte bu yüzden;
Sevinen insan mutluluktan havalara uçar.
Konuştuğu vakit şakımaya başlar.
Artık ağzının tadı gelmiştir.
Dünyalar onun olmuş gibi hisseder.

Öfke, üzüntü, endişe, korku, kin, ümitsizlik, pişmanlık, karamsarlık gibi olumsuz duyguların frekansları yani enerjileri düşüktür.
İşte bu yüzden;
Karamsar, korku dolu olan biri kendi içerisinde cehennemi yaşar.
Dünyası kararır.
Her şey tatsız, konuşmalar yavandır arık.

Sahip olduğumuz olumlu duygular kadar olumsuz duygular da yaşamın bir parçasıdır ve gereklidirler.
Duyguları içinde inde bulunulan bağlama göre değerlendirmek gereklidir.

Bir yakınını henüz kaybeden bir insanın duyduğu üzüntü, normal ve gereklidir.Aynı şekilde kansere yakalanan bir kişi de doğal olarak çaresizlik ve öfke duygularını yaşayacaktır.Bu duygular hastalığın kabullenilebilmesi için gereklidirler.İyileşme sürecinin de bir parçasını oluştururlar.

Burada mühim olan; çeşitli bağlamlarda yaşanması doğal olan negatif, düşük frekanslı duyguların insanın karakterinin, kişiliğinin, davranış yapısının sürekli bir parçası haline gelmemesidir.

Rahmetli Sabancı’ya göre başarı, hayatta yenilen kazıkların bir bileşkesidir.
Yediğimiz kazıklar, pişmanlıklar; onlardan faydalanmaya yönelik bir tutum geliştirdiğimizde en büyük öğretmenlerimiz olurlar.Kimsenin size sunamayacağı tecrübeyi ya da deneyimi veren onlardır.
Aynı şekilde korku ve endişelerimizden de bir şeyler öğrenebiliriz.Eğer istersek bu duygular harekete geçmemizi sağlayan itici bir güç oluştururlar.

Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, geçmişe yönelik pişmanlık ve eseflerimiz, geleceğe yönelik kaygı ve korkularımız bugünümüzü çalan iki hırsız da olabilirler.

Sahip olduğumuz tek an, içinde bulunduğumuz zaman, yani şimdi…
Şimdiyi değerlendirme şeklimiz, nasıl bir geleceğe sahip olacağımızı da belirler.
Kaygı, vadesi gelmemiş bir borcun faizini şimdiden ödemektir.

“Şimdi” nizde;
Korku, kaygı ve pişmanlık ekerseniz,
Gelecekte biçeceğiniz de farklı olmayacaktır…

“Şimdi” nizde;
Zaten sahip olduğunuz;
Gelecekte de katlanarak artacak olan güzel, harika, mutlu, başarılı, huzurlu hayatınızı da düşünebilir;
Hayatınızdaki güzelliklerin farkına vararak bunlara şükredebilir,
Kendinize ve çevrenizdekilere teşekkür edebilirsiniz…

Michael Strackowich’in dediği gibi:
“SİZ KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜRSENİZ, BAŞINIZA O

GELECEKTİR”…



Nasıl mı?
Ne düşünürsek öyle hissederiz.Nasıl hissediyorsak da öyle düşünürüz.

Zihin ve beden bir döngü içinde birbirini etkilerler.
Kullandığımız kelimeler, sesimizi kullanma biçimimiz, duruş, mimik ve jestlerimiz; sahip olduğumuz duygu ve düşünceler paralelinde bir enerji yansıtır.

Sevgi, neşe, coşku, güven, mutluluk, huzur, dinginlik, bağışlama gibi duygular frekansları yani enerjileri yüksek olan duygulardır.

Bu pozitif duygular kuşkusuz bedenimizi de, verdiğimiz enerjiyi de etkiler.
İşte bu yüzden;
Sevinen insan mutluluktan havalara uçar.
Konuştuğu vakit şakımaya başlar.
Artık ağzının tadı gelmiştir.
Dünyalar onun olmuş gibi hisseder.

Öfke, üzüntü, endişe, korku, kin, ümitsizlik, pişmanlık, karamsarlık gibi olumsuz duyguların frekansları yani enerjileri düşüktür.
İşte bu yüzden;
Karamsar, korku dolu olan biri kendi içerisinde cehennemi yaşar.
Dünyası kararır.
Her şey tatsız, konuşmalar yavandır arık.

Sahip olduğumuz olumlu duygular kadar olumsuz duygular da yaşamın bir parçasıdır ve gereklidirler.
Duyguları içinde inde bulunulan bağlama göre değerlendirmek gereklidir.

Bir yakınını henüz kaybeden bir insanın duyduğu üzüntü, normal ve gereklidir.Aynı şekilde kansere yakalanan bir kişi de doğal olarak çaresizlik ve öfke duygularını yaşayacaktır.Bu duygular hastalığın kabullenilebilmesi için gereklidirler.İyileşme sürecinin de bir parçasını oluştururlar.

Burada mühim olan; çeşitli bağlamlarda yaşanması doğal olan negatif, düşük frekanslı duyguların insanın karakterinin, kişiliğinin, davranış yapısının sürekli bir parçası haline gelmemesidir.

Rahmetli Sabancı’ya göre başarı, hayatta yenilen kazıkların bir bileşkesidir.
Yediğimiz kazıklar, pişmanlıklar; onlardan faydalanmaya yönelik bir tutum geliştirdiğimizde en büyük öğretmenlerimiz olurlar.Kimsenin size sunamayacağı tecrübeyi ya da deneyimi veren onlardır.
Aynı şekilde korku ve endişelerimizden de bir şeyler öğrenebiliriz.Eğer istersek bu duygular harekete geçmemizi sağlayan itici bir güç oluştururlar.

Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, geçmişe yönelik pişmanlık ve eseflerimiz, geleceğe yönelik kaygı ve korkularımız bugünümüzü çalan iki hırsız da olabilirler.

Sahip olduğumuz tek an, içinde bulunduğumuz zaman, yani şimdi…
Şimdiyi değerlendirme şeklimiz, nasıl bir geleceğe sahip olacağımızı da belirler.
Kaygı, vadesi gelmemiş bir borcun faizini şimdiden ödemektir.

“Şimdi” nizde;
Korku, kaygı ve pişmanlık ekerseniz,
Gelecekte biçeceğiniz de farklı olmayacaktır…

“Şimdi” nizde;
Zaten sahip olduğunuz;
Gelecekte de katlanarak artacak olan güzel, harika, mutlu, başarılı, huzurlu hayatınızı da düşünebilir;
Hayatınızdaki güzelliklerin farkına vararak bunlara şükredebilir,
Kendinize ve çevrenizdekilere teşekkür edebilirsiniz…

Michael Strackowich’in dediği gibi:
“SİZ KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜRSENİZ, BAŞINIZA O

GELECEKTİR”…
 

evvab

Well-known member
“SİZ KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜRSENİZ, BAŞINIZA O GELECEKTİR
Rabbim güzel düşünmeyi ,güzel şeylere kendimizi ve sevdiklerimizi layık görmeyi nasip etsin.Paylaşımınıza teşekkürler..
 
Üst