Lisan-ı Hâl

Huseyni

Müdavim
Lisan-ı Hâl: Bir şeyin görünüşü ile, bir manayı ifade etmesi. Hal ve beden dilimiz. halimizle ifade ettiğimiz mana. Sadece insanlar için değil, bitkilerin de, hayvanların da, hatta cansız varlıkların da hal dili yani lisan-ı hali vardır.

Mesela bir kuş; Lisan-ı haliyle bize kendi kendine var olamayacağını, üzerinde taşıdığı eşsiz sanatların bir sanatkara işaret ettiğini ve delil olduğunu, ihtiyacı olan herşeyin bir Rezzak, bir Rahim, bir Kerim, bir Müdebbir, bir Alîm, bir Hayy vs.. tarafından verildiğini bize hal diliyle anlatıyor. Çünkü bir kuşda hayat vardır Hayy olandan gelir. Görmek vardır bir gören den, Basîr den gelir. Rızıklanmak vardır, bir Rezzak dan gelir. Rızkını bilen kim ise, güneşi de onun yaşaması için semada tutan ve yandıran da Odur. Yine onun yaşaması için galaksilerin dönmesi, dünyanın güneşe belli bir mesafede olması, yağmurların yağması, gece gündüzün olması yani dünyanın dönmesi, bitkilerin yeşermesi, türlü türlü beslenme kaynaklarının olması gerekir ki bunları yapan ancak tüm kainata hakim olan bir Allah olabilir. O halde her mevcudun bir hal dili var yani lisan-ı hali var ve o lisanla bizlere sahibini, yaratıcısını, Allahı cc. tanıttırıyor.
 

Huseyni

Müdavim
Nasıl ki vahdet ve ehadiyet sırrıyla kâinatın her tarafında aynı kudret, aynı isim, aynı hikmet, aynı san'at bulunmasıyla Hâlıkın vahdet ve tasarrufu ve icad ve rububiyeti ve hallâkıyet ve kudsiyeti, cüz'î-küllî her bir masnuun hal diliyle ilân ediliyor. Aynen öyle de, her tarafta melekleri halk edip her mahlûkun lisan-ı hal ile şuursuz yaptıkları tesbihatı, meleklerin ubudiyetkârâne dilleriyle yaptırıyor.

On Birinci Şua
 
Üst