Risale-i Nurlar'ın Âyet ve Hadîs Meâlleri

Ahmet.1

Well-known member
Risale-i Nurlar'ın
Âyet ve Hadîs Meâlleri ve Me'hazleri


ÖNSÖZ


Risale-i Nurların geniş kitlelere ulaşması ve çok insanların Nurlarla meşgul olması yeni ihtiyaçlar meydana getirmiştir.

Yaklaşık bir asırdır öz dilinden koparılmaya çalışılan aziz milletimiz, Risale-i Nurlar vasıtasıyla dinini koruduğu gibi, dilini de korumuştur.

Fakat teferruatta, bazı da merak sebebiyle Risale- Nur Külliyatında âyet ve hadîslerin me'hazleri ve sair arabî ve farisî ibarelerin Türkçe karşılığını merak edenler olmaktadır.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin neşriyat için bizzat vazifelendirdiği zatların dışında neşriyat yapanlar, bu yaptıkları neşriyatlarında Risalelerin dahiline ayet, hadis mealleri ve ansiklopedik bilgiler koymuşlardır.

Risalelere bu şekilde müdaheleler, bazı çevrelerin daha da ileri gitmesine ve sadeleştirme adı altında adeta tahrif etmelerine kapı açmıştır.

Halbuki bütün bunca yaygaralara rağmen Risalelerin asliyetine dokunmadan, harici bir neşriyatla, hatta bu çalışmamızda görüldüğü gibi bir tek kitapta ve Külliyatın haricinde, bütün Risalelerin me'hazlerini ve kısa meallerini vermek mümkündür. Risalelerin aslına dokunmaya gerek yoktur. Hem de asliyetine sadakat Risale-i Nura talebe olmanın gereğidir.

Bu mealler asıl metinlere girmemeli ki, Risale-i Nur'un kudsiyetine halel gelmesin. Çünkü bunlar kesbî elde edilen ilimlerdir. Risale-i Nurlar ise vehbîdir.

Hem bir Söz'ün başındaki ayetin mealini verirken o Söz'e sadece o ayetin tefsiri diye bakmak dahi yanlıştır. O âyet orada zikredilmeyen diğer ayetlerin mümessili hükmündedir. Çünkü Üstad Hazretleri ekser Risalelerin yüzer ayatın tefsiri olduğunu müteaddid defalar zikretmektedir. Külliyatın içine bu meallerin konması halisiyetini bozmaya sebeb olur. Nitekim bazıların yaptıkları bu meal, ansiklopedik bilgiler vesaireler daha sonra başkaların sadeleştirme adı altında tahrife yeltenmesine sebep olmuştur.

Biz bu çalışmamızla hem bu sahada duyulan ihtiyaçları, hem merakları izale etmek, hem de yapılırsa böyle yapılmalıdır diye örnek göstermek istedik.

Bu kitapta yüzlerce ayet, hadis ve arabî, farisî ibare ve meallerinde ve me'hazlerinde sehven hata, eksiklik yapmışsak bunları tesbit eden kardeşlerimizin yayınevimize ulaştırmalarını önemle arz ederiz.

Faydalı olmayı Cenab-ı Haktan dileriz.

ENVAR NEŞRİYAT



Sözler

(Sözler sh: 5)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﻭَ ﺑِﻪِ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِٓ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.


Küçük Sözler Risalesi

Birinci Söz

Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Sözler olan Küçük Sözler Risalesi 1926 yılında Barla'da telif edilmişlerdir.

(Sözler sh: 7)

ﻓَﻘُﻠْﻨَﺎ ﺍﺿْﺮِﺏْ ﺑِﻌَﺼَﺎﻙَ ﺍﻟْﺤَﺠَﺮَ
'Vur asânı taşa' buyurduk. (Bakara Sûresi, 2:60)

ﻳَﺎ ﻧَﺎﺭُ ﻛُﻮﻧِﻰ ﺑَﺮْﺩًﺍ ﻭَ ﺳَﻠﺎَﻣًﺎ
Ey ateş, serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi, 21:69)

(Sözler sh: 8)


Ondördüncü Lem'anın İkinci Makamı

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻗَﺎﻟَﺖْ ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟْﻤَﻠَﺆُ ﺍ ﺍِﻧِّﻰ ﺍُﻟْﻘِﻰَ ﺍِﻟَﻰَّ ﻛِﺘَﺎﺏٌ ﻛَﺮِﻳﻢٌ ﺍِﻧَّﻪُ ﻣِﻦْ ﺳُﻠَﻴْﻤَﻦَ ﻭَ ﺍِﻧَّﻪُ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Belkıs, 'Ey kavmimin ileri gelenleri,' dedi. 'Bana mühim bir mektup bırakıldı. Bu mektup Süleyman'dan geliyor ve "Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla" başlıyor." (Neml Sûresi, 27:29-30)

(Sözler sh: 9)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahîm olan Allah

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce meseller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

(Sözler sh: 10,11)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

(Sözler sh: 12)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ
Ancak Sana kulluk ederiz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَ ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﺧْﺘِﻠﺎَﻑُ ﺍَﻟْﺴِﻨَﺘِﻜُﻢْ ﻭَ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻜُﻢْ
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi, 30:22)

(Sözler sh: 13)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَ ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺧَﻠَﻖَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻋَﻠَﻰ ﺻُﻮﺭَﺓِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ
Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân suretinde yaratmıştır. (Buharî, İsti'zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519)

(Sözler sh: 14)

ﻟَﻴْﺲَ ﻛَﻤِﺜْﻠِﻪِ ﺷَﻰْﺀٌ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﺒَﺼِﻴﺮُ
Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür. (Şûrâ Sûresi, 42:11)

ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır. (Rum Sûresi, 30:27)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻳَﺎ ﺭَﺣْﻤَﻦُ ﻳَﺎ ﺭَﺣِﻴﻢُ ﺑِﺤَﻖِّ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﺍِﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻠِﻴﻖُ ﺑِﺮَﺣِﻴﻤِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻓَﻬِّﻤْﻨَٓﺎ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭَ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻠِﻴﻖُ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻚَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Ey Rahmân ve Rahîm olan Allahım! "Bismillâhirrahmânirrahîm"in hakkı için, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et ve Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize "Bismillâhirrahmânirrahîm"in sırlarını anlamayı temin et. Amin. (Ya Rabbi bu duamızı kabul et.)

(Sözler sh: 15)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺑِﺤَﻖِّ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭِ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻠِﻴﻖُ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻭَ ﺑِﺤُﺮْﻣَﺘِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﺗُﻐْﻨِﻴﻨَﺎ ﺑِﻬَﺎ ﻋَﻦْ ﺭَﺣْﻤَﺔِ ﻣَﻦْ ﺳِﻮَﺍﻙَ ﻣِﻦْ ﺧَﻠْﻘِﻚَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allahım! "Bismillâhirrahmânirrahîm"in sırlarının hakkı için, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Zâta ve bütün âl ve ashabına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir şekilde salât ve selâm et. Bize de, Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmetle merhamet et.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Sözler sh: 16)
 

Ahmet.1

Well-known member
İkinci Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻳُﺆْﻣِﻨُﻮﻥَ ﺑِﺎﻟْﻐَﻴْﺐِ
O takvâ sahipleri öyle kimselerdir ki, gayba iman ederler. (Bakara Sûresi, 2:3)

(Sözler sh: 17)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺩِﻳﻦِ ﺍْﻟﺎِﺳْﻠﺎَﻡِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ
Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah'a hamd olsun.

(Sözler sh: 18)


Üçüncü Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ
Ey insanlar, ibadet ediniz. (Bakara Sûresi, 2:21)

(Sözler sh: 19)

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻄَّﺎﻋَﺔِ ﻭَﺍﻟﺘَّﻮْﻓِﻴﻖِ
Bize taat ve muvaffakiyet nasip eden Allah'a hamd olsun.

(Sözler sh: 20)


Dördüncü Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮﺓُ ﻋِﻤَﺎﺩُ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ
Namaz dinin direğidir. (Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.)

(Sözler sh: 22)


Beşinci Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻣَﻊَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍﺗَّﻘَﻮْﺍ ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻫُﻢْ ﻣُﺤْﺴِﻨُﻮﻥَ
Şüphesiz ki Allah takvâya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir. (Nahl Sûresi, 16:128)

(Sözler sh: 25)


Altıncı Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺍﺷْﺘَﺮَﻯ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﺍَﻧْﻔُﺴَﻬُﻢْ ﻭَﺍَﻣْﻮَﺍﻟَﻬُﻢْ ﺑِﺎَﻥَّ ﻟَﻬُﻢُ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔَ
Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek suretiyle satın almıştır. (Tevbe Sûresi, 9:111)

(Sözler sh: 26)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺍﺷْﺘَﺮَﻯ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﺍَﻧْﻔُﺴَﻬُﻢْ ﻭَﺍَﻣْﻮَﺍﻟَﻬُﻢْ ﺑِﺎَﻥَّ ﻟَﻬُﻢُ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔَ
Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek suretiyle satın almıştır. (Tevbe Sûresi, 9:111)

(Sözler sh: 30)


Yedinci Söz

ﺍَﻣَﻨْﺖُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮِ
Allah'ın varlığına ve birliğine ve âhiret gününe îmân ettim.

(Sözler sh: 32)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:117)

ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠَّﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Biz Allah'ın kullarıyız; ve yine Ona döneceğiz' (derler). (Bakara Sûresi, 2:156)

(Sözler sh: 33)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻧَﻮِّﺭْ ﻗُﻠُﻮﺑَﻨَﺎ ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍَﻏْﻨِﻨَﺎ ﺑِﺎْﻟﺎِﻓْﺘِﻘَﺎﺭِ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﻔْﻘُﺮْﻧَﺎ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﺘِﻐْﻨَﺎﺀِ ﻋَﻨْﻚَ ﺗَﺒَﺮَّﺍْﻧَﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻣِﻦْ ﺣَﻮْﻟِﻨَﺎ ﻭَ ﻗُﻮَّﺗِﻨَﺎ ﻭَ ﺍﻟْﺘَﺠَﺌْﻨَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺣَﻮْﻟِﻚَ ﻭَ ﻗُﻮَّﺗِﻚَ ﻓَﺎﺟْﻌَﻠْﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﻛِّﻠِﻴﻦَ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﻭَ ﻟﺎَﺗَﻜِﻠْﻨَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻨَﺎ ﻭَﺍﺣْﻔَﻈْﻨَﺎ ﺑِﺤِﻔْﻈِﻚَ ﻭَﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻢِ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻋَﺒْﺪِﻙَ ﻭَ ﻧَﺒِﻴِّﻚَ ﻭَ ﺻَﻔِﻴِّﻚَ ﻭَ ﺧَﻠِﻴﻠِﻚَ ﻭَ ﺟَﻤَﺎﻝِ ﻣُﻠْﻜِﻚَ ﻭَ ﻣَﻠِﻴﻚِ ﺻُﻨْﻌِﻚَ ﻭَ ﻋَﻴْﻦِ ﻋِﻨَﺎﻳَﺘِﻚَ ﻭَ ﺷَﻤْﺲِ ﻫِﺪَﺍﻳَﺘِﻚَ ﻭَ ﻟِﺴَﺎﻥِ ﺣُﺠَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣِﺜَﺎﻝِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻭَ ﻧُﻮﺭِ ﺧَﻠْﻘِﻚَ ﻭَ ﺷَﺮَﻑِ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺗِﻚَ ﻭَ ﺳِﺮَﺍﺝِ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻚَ ﻓِﻰ ﻛَﺜْﺮَﺓِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻛَﺎﺷِﻒِ ﻃِﻠْﺴِﻢِ ﻛَﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺩَﻟﺎَّﻝِ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣُﺒَﻠِّﻎِ ﻣَﺮْﺿِﻴَّﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻣُﻌَﺮِّﻑِ ﻛُﻨُﻮﺯِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﻣُﻌَﻠِّﻢِ ﻋِﺒَﺎﺩِﻙَ ﻭَ ﺗَﺮْﺟُﻤَﺎﻥِ ﺍَﻳَﺎﺗِﻚَ ﻭَﻣِﺮْﺍَﺕِ ﺟَﻤَﺎﻝِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣَﺪَﺍﺭِ ﺷُﻬُﻮﺩِﻙَ ﻭَ ﺍِﺷْﻬَﺎﺩِﻙَ ﻭَ ﺣَﺒِﻴﺒِﻚَ ﻭَ ﺭَﺳُﻮﻟِﻚَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺒِﻴِّﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻠَﺌِﻜَﺘِﻚَ ﺍﻟْﻤُﻘَﺮَّﺑِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻋِﺒَﺎﺩِﻙَ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Allahım, kalbimizi iman ve Kur'ân nuruyla nurlandır. Allahım, kendimizi daima Sana muhtaç olduğumuzu hissetmekle bizi zengin eyle; Senin rahmetine ihtiyaç duymamakla bizi fakir düşürme. Biz kendi güç ve kuvvetimizden vazgeçip Senin güç ve ve kuvvetine sığındık. Sen de bizi, Sana tevekkül edenlerden eyle. Bizi nefsimize terk etme. Bizi hıfzınla koru. Bize, erkek ve kadın bütün mü'minlere rahmet et. Kulun, peygamberin, yüce katından seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, sanatının sultanı, inâyetinin pınarı, hidâyetinin güneşi, hüccetinin lisanı, rahmetinin timsali, yaratıklarının nuru, mevcudatının şerefi, pek çok olan mahlukatının içinde birliğinin kandili, kâinatının tılsımının keşfedicisi, rubûbiyet saltanatının ilâncısı, râzı olduğun şeylerin tebliğcisi, isimlerinin definelerinin tanıtıcısı, kullarının öğreticisi, kâinatının delillerinin tercümanı, rububiyetine ait güzelliklerin aynası, Senin görünüp gösterilmene vesile olan Habibin ve âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Resulün olan Efendimiz Muhammed'e, bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan nebî ve resullere, mukarreb meleklerine ve sâlih kullarına salât ve selâm eyle. Âmin.

(Sözler sh: 34)
 

Ahmet.1

Well-known member
Sekizinci Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺤَﻰُّ ﺍﻟْﻘَﻴُّﻮﻡُ
Allah Teâlâ ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Hayy Odur. Kayyum Odur. (Bakara Sûresi, 2:255)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍْﻟﺎِﺳْﻠﺎَﻡُ
Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslâm dinidir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:19)

ﻳَٓﺎ ﺍَﻟﻠَّﻪُ
Ey Allah

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allahtan başka ilah yoktur.

ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah'a tevekkül ettim (Hûd Sûresi, 11:56)

(Sözler sh: 35)

ﺍَﻧَﺎ ﻋِﻨْﺪَ ﻇَﻦِّ ﻋَﺒْﺪِﻯ ﺑِﻰ
Ben kulumun zannı üzereyim.

(Sözler sh: 38)

ﺧُﺬْ ﻣَﺎ ﺻَﻔَﺎ ﺩَﻉْ ﻣَﺎ ﻛَﺪَﺭْ
Güzel ve duru olanı al, çirkin ve keder vereni bırak.

ﻳَٓﺎ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Ey Allah.. Allahtan başka ilah yoktur.

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺤَﻰُّ ﺍﻟْﻘَﻴُّﻮﻡُ
Allah Teâlâ ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Hayy ve Kayyum Odur. (Bakara Sûresi, 2:255)

(Sözler sh: 39)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍﺟْﻌَﻠْﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﺍَﻫْﻞِ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻣَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍَﻣِﻴﻦْ

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﺤُﺮُﻭﻓَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﻜِّﻠَﺔِ ﻓِﻰ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺜِّﻠَﺔِ ﺑِﺎِﺫْﻥِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﻓِﻰ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎ ﺗَﻤَﻮُّﺟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻬَﻮَٓﺍﺀِ ﻋِﻨْﺪَ ﻗِﺮَﺍﺋَﺔِ ﻛُﻞِّ ﻛَﻠِﻤَﺔٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﻗَﺎﺭِﺀٍ ﻣِﻦْ ﺍَﻭَّﻝِ ﺍﻟﻨُّﺰُﻭﻝِ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺧِﺮِ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻨَﺎ ﻭَﺍﺭْﺣَﻢِ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻭَﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨَﺎﺕِ ﺑِﻌَﺪَﺩِﻫَﺎ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ٭ ﻭَﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ


Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur'ân ve iman ehlinden eyle Âmin. Allahım, Efendimiz Muhammed'e ve âline ve ashâbına, Kur'ân'ın ilk indiği günden kıyametin kopmasına kadar onu okuyan herbir okuyucunun okuduğu herbir kelimenin hava dalgalarının aynalarında Rahmân'ın izniyle yansıyan bütün kelimelerinin bütün harfleri sayısınca salât ve selâm et. Ve bunlar adedince, bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün mü'minlere rahmetinle merhamet et, ey merhamet edenlerin en merhametlisi. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

(Sözler sh: 40)
 

Ahmet.1

Well-known member
Dokuzuncu Söz

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺣِﻴﻦَ ﺗُﻤْﺴُﻮﻥَ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﺼْﺒِﺤُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻋَﺸِﻴًّﺎ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﻈْﻬِﺮُﻭﻥَ
Haydi siz akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd ve övgü Ona mahsustur. İkindi vaktinde de ve öğle vaktine erişince de Allah'ı tesbih edip namaz kılın. (Rum Sûresi, 30:17-18)

(Sözler sh: 44)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَ ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺭَﺑِّﻰَ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Büyük ve yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺭَﺑِّﻰَ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim.

(Sözler sh: 45)

ﻣُﻘَﻠِّﺐُ ﺍﻟَّﻴْﻞِ ﻭَ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ
Gece ve gündüzü çeviren..

ﻣُﺴَﺨِّﺮُ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﻤَﺮِ
Güneşe ve aya boyun eğdiren.

ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ
(Üzerine gece bastırınca İbrahim bir yıldız gördü, 'İşte Rabbim budur!' dedi. Yıldız batınca da) 'Ben öyle sönüp batanları sevmem' (dedi). (En'âm Sûresi, 6:76)

(Sözler sh: 46)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ
Ancak Sana kulluk ederiz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَ ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍِﻫْﺪِﻧَﺎ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁَ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻢَ
Bizi doğru yola ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:6)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:111)

(Sözler sh: 47)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzeh olan Sübhânsın. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen herşeyi hakkıyla bilen Alîm, herşeyi hikmetle yapan Hakîm'sin. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﻣُﻌَﻠِّﻤًﺎ ﻟِﻌِﺒَﺎﺩِﻙَ ﻟِﻴُﻌَﻠِّﻤَﻬُﻢْ ﻛَﻴْﻔِﻴَّﺔَ ﻣَﻌْﺮِﻓَﺘِﻚَ ﻭَ ﺍﻟْﻌُﺒُﻮﺩِﻳَّﺔَ ﻟَﻚَ ﻭَ ﻣُﻌَﺮِّﻓًﺎ ﻟِﻜُﻨُﻮﺯِ ﺍَﺳْﻤَٓﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﺗَﺮْﺟُﻤَﺎﻧًﺎ ِﻟﺎَﻳَﺎﺕِ ﻛِﺘَﺎﺏِ ﻛَٓﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻣِﺮْﺍَﺗًﺎ ﺑِﻌُﺒُﻮﺩِﻳَّﺘِﻪِ ﻟِﺠَﻤَﺎﻝِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻢِ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨَﺎﺕِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ


Allahım, kullarına Seni nasıl tanıyacaklarını ve Sana nasıl kulluk edeceklerini öğretmek ve isimlerinin hazinelerini tarif etmek üzere, Senin kâinat kitabının âyetlerinin tercümanı ve kulluğuyla Senin cemâl-i rububiyetine bir ayna olarak gönderdiğin Zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et. Bize ve erkek, kadın bütün mü'minlere merhamet et. Âmin, rahmetinle ey merhamet edenlerin en merhametlisi.

(Sözler sh: 48)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onuncu Söz - Haşir Risalesi

Onuncu Söz olan, Haşir Risalesi 1926 yılında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Sözler sh: 52)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:111)

(Sözler sh: 61)

ﻭَ ﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ

Allah'a hamd ve tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. (İsrâ Sûresi, 17:44)

(Sözler sh: 72)

ﻟَﻮْﻟﺎَﻙَ ﻟَﻮْﻟﺎَﻙَ ﻟَﻤَﺎ ﺧَﻠَﻘْﺖُ ﺍْﻟﺎَﻓْﻠﺎَﻙَ
Sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım. (Ali el-Kârî, Şerhü'ş-Şifâ: 1:6; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:164)

(Sözler sh: 73)

ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺻَﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﻣِﻞْﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﺠِﻨَﺎﻥِ ٭ ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻋَﺒْﺪِﻙَ ﻭَ ﺭَﺳُﻮﻟِﻚَ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﺤَﺒِﻴﺐُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻫُﻮَ ﺳَﻴِّﺪُ ﺍﻟْﻜَﻮْﻧَﻴْﻦِ ﻭَ ﻓَﺨْﺮُ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤَﻴْﻦِ ﻭَ ﺣَﻴَﺎﺕُ ﺍﻟﺪَّﺍﺭَﻳْﻦِ ﻭَ ﻭَﺳِﻴﻠَﺔُ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺗَﻴْﻦِ ﻭَ ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻨَﺎﺣَﻴْﻦِ ﻭَ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﺜَّﻘَﻠَﻴْﻦِ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺒِﻴِّﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Dünya ve Cennetler dolusu Rahmân'ın rahmeti Onun üzerine olsun. Allahım! Kulun ve resulün olan, iki cihanın efendisi ve iki âlemin medar-ı iftiharı ve iki dünyanın hayatı ve iki cihan saadetinin vesilesi ve zülcenâheyn ve cin ve insin peygamberi olan şu Habîbine, bütün âl ve ashabına ve nebî ve resul kardeşlerine salât ve selâm et. Âmin

(Sözler sh: 81)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:117)

(Sözler sh: 82)

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Sözler sh: 83)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺸِّﺮْﻙَ ﻟَﻈُﻠْﻢٌ ﻋَﻈِﻴﻢٌ
Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür. (Lokman Sûresi, 31:13)

(Sözler sh: 89)

ﺍَﻣَﻨْﺖُ ﺑِﺎ ﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮِ
Allah'a ve Ahiret Gününe iman ettim.

(Sözler sh: 90)

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce misaller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

(Sözler sh: 91)

ﻓَﻠِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﺤُﺠَّﺔُ ﺍﻟْﺒَﺎﻟِﻐَﺔُ
Tam ve kesin delil Allah'ındır. (En'âm Sûresi, 6:149)

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kâdirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

ﻗَﺎﻝَ ﻣَﻦْ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻌِﻈَﺎﻡَ ﻭَﻫِﻰَ ﺭَﻣِﻴﻢٌ ٭ ﻗُﻞْ ﻳُﺤْﻴِﻴﻬَﺎ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﻧْﺸَﺎَﻫَٓﺎ ﺍَﻭَّﻝَ ﻣَﺮَّﺓٍ ﻭَﻫُﻮَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺧَﻠْﻖٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ

'Çürümüş kemikleri kim diriltecek?' dedi. Sen, de ki: 'Onu ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. O herşeyin yaratılışını hakkıyla bilendir.' (Yâsin Sûresi, 36:78-79)

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﺗَّﻘُﻮﺍ ﺭَﺑَّﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﺯَﻟْﺰَﻟَﺔَ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺷَﻲْﺀٌ ﻋَﻈِﻴﻢٌ ٭ ﻳَﻮْﻡَ ﺗَﺮَﻭْﻧَﻬَﺎ ﺗَﺬْﻫَﻞُ ﻛُﻞُّ ﻣُﺮْﺿِﻌَﺔٍ ﻋَﻤَّٓﺎ ﺍَﺭْﺿَﻌَﺖْ ﻭَﺗَﻀَﻊُ ﻛُﻞُّ ﺫَﺍﺕِ ﺣَﻤْﻞٍ ﺣَﻤْﻠَﻬَﺎ ﻭَﺗَﺮَﻯ ﺍﻟﻨَّﺎﺱَ ﺳُﻜَﺎﺭَﻯ ﻭَﻣَﺎ ﻫُﻢْ ﺑِﺴُﻜَﺎﺭَﻯ ﻭَﻟَﻜِﻦَّ ﻋَﺬَﺍﺏَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺷَﺪِﻳﺪٌ
Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Kıyamet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük birşeydir. Onu gördüğünüz gün, herbir emzikli kadın emzirdiğini unutur, herbir hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir; lâkin Allah'ın azabı pek şiddetlidir. (Hac Sûresi, 22:1-2)

(Sözler sh: 92)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻟَﻴَﺠْﻤَﻌَﻨَّﻜُﻢْ ﺍِﻟَﻰ ﻳَﻮْﻡِ ﺍﻟْﻘِﻴَﺎﻣَﺔِ ﻟﺎَ ﺭَﻳْﺐَ ﻓِﻴﻪِ ﻭَﻣَﻦْ ﺍَﺻْﺪَﻕُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺣَﺪِﻳﺜًﺎ
Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. And olsun ki, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde O sizi kabirlerinizden toplayıp diriltecektir. Allah'tan daha doğru sözlü kim var? (Nisâ Sûresi, 4:87)

ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎَﺑْﺮَﺍﺭَ ﻟَﻔِﻰ ﻧَﻌِﻴﻢٍ ٭ ﻭَﺍِﻥَّ ﺍﻟْﻔُﺠَّﺎﺭَ ﻟَﻔِﻰ ﺟَﺤِﻴﻢٍ
İhlâs ile kulluk edenler, nimetlerle dolu Cennet içindedir. Günaha dalan kâfirler ise Cehennem ateşindedir. (İnfitar Sûresi, 82:13-14)

ﺍِﺫَﺍ ﺯُﻟْﺰِﻟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺯِﻟْﺰَﺍﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍَﺧْﺮَﺟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻗَﺎﻝَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﻣَﺎﻟَﻬَﺎ ٭ ﻳَﻮْﻣَﺌِﺬٍ ﺗُﺤَﺪِّﺙُ ﺍَﺧْﺒَﺎﺭَﻫَﺎ ٭ ﺑِﺎَﻥَّ ﺭَﺑَّﻚَ ﺍَﻭْﺣَﻰ ﻟَﻬَﺎ ٭ ﻳَﻮْﻣَﺌِﺬٍ ﻳَﺼْﺪُﺭُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍَﺷْﺘَﺎﺗًﺎ ﻟِﻴُﺮَﻭْﺍ ﺍَﻋْﻤَﺎﻟَﻬُﻢْ ٭ ﻓَﻤَﻦْ ﻳَﻌْﻤَﻞْ ﻣِﺜْﻘَﺎﻝَ ﺫَﺭَّﺓٍ ﺧَﻴْﺮًﺍ ﻳَﺮَﻩُ ٭ ﻭَﻣَﻦْ ﻳَﻌْﻤَﻞْ ﻣِﺜْﻘَﺎﻝَ ﺫَﺭَّﺓٍ ﺷَﺮًّﺍ ﻳَﺮَﻩُ
(1) Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (2) Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. (3) Ve insan 'Ne oluyor buna?' der. (4) O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. (5) Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. (6) O gün insanlar yaptıklarının karşılığını görmek için hesap yerinden bölük bölük dönerler. (7) Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. (8) Kim zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür. (Zilzal Sûresi, 99:1-8)

ﺍَﻟْﻘَﺎﺭِﻋَﺔُ ٭ ﻣَﺎ ﺍﻟْﻘَﺎﺭِﻋَﺔُ ٭ ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﺩْﺭَﻳﻚَ ﻣَﺎ ﺍﻟْﻘَﺎﺭِﻋَﺔُ ٭ ﻳَﻮْﻡَ ﻳَﻜُﻮﻥُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﻛَﺎﻟْﻔَﺮَﺍﺵِ ﺍﻟْﻤَﺒْﺜُﻮﺙِ ٭ ﻭَ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝُ ﻛَﺎﻟْﻌِﻬْﻦِ ﺍﻟْﻤَﻨْﻔُﻮﺵِ ٭ ﻓَﺎَﻣَّﺎ ﻣَﻦْ ﺛَﻘُﻠَﺖْ ﻣَﻮَﺍﺯِﻳﻨُﻪُ٭ ﻓَﻬُﻮَ ﻓِﻰ ﻋِﻴﺸَﺔٍ ﺭَﺍﺿِﻴَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺍَﻣَّﺎ ﻣَﻦْ ﺧَﻔَّﺖْ ﻣَﻮَﺍﺯِﻳﻨُﻪُ ﻓَﺎُﻣُّﻪُ ﻫَﺎﻭِﻳَﺔٌ ٭ ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﺩْﺭَﻳﻚَ ﻣَﺎﻫِﻴَﻪْ ٭ ﻧَﺎﺭٌ ﺣَﺎﻣِﻴَﺔٌ
(1) Çarpacak olan felâket. (2) Nedir o çarpacak olan felâket? (3) O çarpacak felâketin ne olduğunu bilir misin? (4) O gün insanlar ateşe çarpıp yere serilmiş pervanelere döner. (5) Dağlar ise atılmış rengârenk yün gibi olur. (6-7) Mizanı ağır gelen, hoşnut olacağı bir yaşayış içindedir. (8-9) Mizanı hafif gelenin sığınacağı yer de hâviyedir. (10) Haviyenin ne olduğunu bilir misin? (11) O kızgın bir ateştir. (Karia Sûresi, 101:1-11)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﻏَﻴْﺐُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Göklerin ve yerin gizliliklerini bilmek Allah'a mahsustur. Kıyametin gerçekleşmesi ise, göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. Şüphesiz ki Allah'ın kudreti herşeye yeter. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﺍَﻣَﻨْﺖُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﻣَﻠَٓﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَ ﻛُﺘُﺒِﻪِ ﻭَ ﺭُﺳُﻠِﻪِ ﻭَ ﺍﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺧَﻴْﺮِﻩِ ﻭَ ﺷَﺮِّﻩِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﻌْﺚُ ﺑَﻌْﺪَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺣَﻖٌّ ﻭَ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔَ ﺣَﻖٌّ ﻭَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭَ ﺣَﻖٌّ ﻭَ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﺸَّﻔَﺎﻋَﺔَ ﺣَﻖٌّ ﻭَ ﺍَﻥَّ ﻣُﻨْﻜَﺮًﺍ ﻭَ ﻧَﻜِﻴﺮًﺍ ﺣَﻖٌّ ﻭَ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﺒْﻌَﺚُ ﻣَﻦْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘُﺒُﻮﺭِ
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâdan geldiğine, ölümden sonra dirilişin hak olduğuna, Cennetin hak olduğuna, Cehennem ateşinin hak olduğuna, şefaatin hak olduğuna, Münker ve Nekir'in hak olduğuna, Allah'ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine iman ettim.

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına ve Muhammed'in Allah resulü olduğuna şehadet ederim.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟْﻄَﻒِ ﻭَ ﺍَﺷْﺮَﻑِ ﻭَ ﺍَﻛْﻤَﻞِ ﻭَ ﺍَﺟْﻤَﻞِ ﺛَﻤَﺮَﺍﺕِ ﻃُﻮﺑَٓﺎﺀِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﻭَﺳِﻴﻠَﺔً ﻟِﻮُﺻُﻮﻟِﻨَٓﺎ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺯْﻳَﻦِ ﻭَ ﺍَﺣْﺴَﻦِ ﻭَ ﺍَﺟْﻠَﻰ ﻭَ ﺍَﻋْﻠَﻰ ﺛَﻤَﺮَﺍﺕِ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟﻄُّﻮﺑَٓﺎﺀِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺪَﻟِّﻴَﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ﺍَﻯِ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔِ
Allahım! Tûbâ-i rahmetinin en latîf, en şerif, en mükemmel ve en güzel meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak ve Cennet demek olan dâr-ı âhireti gösteren şu tûbâ ağacının en süslü, en güzel, en parlak ve en âli semerelerine vesile-i vusulümüz olarak gönderdiğin Zâta salât ve selâm et.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍَﺟِﺮْﻧَﺎ ﻭَ ﺍَﺟِﺮْ ﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ﻭَ ﺍَﺩْﺧِﻠْﻨَﺎ ﻭَ ﺍَﺩْﺧِﻞْ ﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻨَﺎ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔَ ﻣَﻊَ ﺍْﻟﺎَﺑْﺮَﺍﺭِ ﺑِﺠَﺎﻩِ ﻧَﺒِﻴِّﻚَ ﺍﻟْﻤُﺨْﺘَﺎﺭِ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allahım, bizi ve anne ve babamızı ateşten koru. Bizi ve anne ve babamızı, ebrâr ile beraber, Seçkin Peygamberinin hürmetine Cennete dahil et. Âmin. (Sözler sh: 93)

ﺍَﻟْﺤَﺸْﺮُ ﻟَﻴْﺲَ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻘَﺎﻳِﻴﺲَ ﻋَﻘْﻠِﻴَّﺔٍ
"İman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez"

(Sözler sh: 94)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺣِﻴﻦَ ﺗُﻤْﺴُﻮﻥَ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﺼْﺒِﺤُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻋَﺸِﻴًّﺎ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﻈْﻬِﺮُﻭﻥَ ٭ ﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﺤَﻰَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖِ ﻭَﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﻰِّ ﻭَﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﻭَﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺗُﺨْﺮَﺟُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺧَﻠَﻘَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺗُﺮَﺍﺏٍ ﺛُﻢَّ ﺍِﺫَﺍ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺑَﺸَﺮٌ ﺗَﻨْﺘَﺸِﺮُﻭﻥَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺍَﻥْ ﺧَﻠَﻖَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻜُﻢْ ﺍَﺯْﻭَﺍﺟًﺎ ﻟِﺘَﺴْﻜُﻨُٓﻮﺍ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﻭَ ﺟَﻌَﻞَ ﺑَﻴْﻨَﻜُﻢْ ﻣَﻮَﺩَّﺓً ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ َﻟﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﺧْﺘِﻠﺎَﻑُ ﺍَﻟْﺴِﻨَﺘِﻜُﻢْ ﻭَ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ َﻟﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻠْﻌَﺎﻟِﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﻣَﻨَﺎﻣُﻜُﻢْ ﺑِﺎﻟَّﻴْﻞِ ﻭَ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ ﻭَﺍﺑْﺘِﻐَٓﺎﺅُ ﻛُﻢْ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻠِﻪِ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ َﻟﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﺴْﻤَﻌُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﻳُﺮِﻳﻜُﻢُ ﺍﻟْﺒَﺮْﻕَ ﺧَﻮْﻓًﺎ ﻭَ ﻃَﻤَﻌًﺎ ﻭَ ﻳُﻨَﺰِّﻝُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ﻓَﻴُﺤْﻴِﻰ ﺑِﻪِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ َﻟﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺗَﻘُﻮﻡَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺑِﺎَﻣْﺮِﻩِ ﺛُﻢَّ ﺍِﺫَﺍ ﺩَﻋَﺎﻛُﻢْ ﺩَﻋْﻮَﺓً ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺗَﺨْﺮُﺟُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻟَﻪُ ﻣَﻦْ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻛُﻞٌّ ﻟَﻪُ ﻗَﺎﻧِﺘُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳَﺒْﺪَﺅُﺍ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﻳُﻌِﻴﺪُﻩُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍَﻫْﻮَﻥُ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ٭

(1) Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin.
(2) Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine erişince de Allah'ı tesbih edip namaz kılın.
(3) Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız.
(4) Yine Onun âyetlerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır; sonra siz birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız.

(5) Yine Onun âyetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza muhabbet ve merhamet vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda Allah'ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine deliller vardır.
(6) Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.
(7) Gece ve gündüzde uyumanız ve Onun lûtfundan rızık aramanız da yine Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda elbette deliller vardır.
(8) Yine Onun âyetlerindendir ki, size korku ve ümit vermek için şimşeği gösterir; gökten bir su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü onunla diriltir. Akıl sahibi bir topluluk için elbette bunda deliller vardır.
(9) Yine Onun âyetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız.
(10) Göklerde ve yerde kim varsa Onundur; hepsi de Ona boyun eğer.
(11) Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur; bu ise Onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi, 30:17-27)

(Sözler sh: 95)

ﻧَﺨُﻮ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Öyle ise: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kadirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Sözler sh: 98)

ﻭَ ﺑِﺮُﺳُﻠِﻪِ
Ve Resullerine..(iman ettim)

ﻭَ ﻛُﺘُﺒِﻪِ
Ve Kitaplarına..(iman ettim)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında... (Tekvîr Sûresi, 81:1)

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﺗَّﻘُﻮﺍ ﺭَﺑَّﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﺯَﻟْﺰَﻟَﺔَ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺷَﻲْﺀٌ ﻋَﻈِﻴﻢٌ

Ey insanlar, Rabbinizin azabından çekinin. Kıyâmet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük birşeydir. (Hac Sûresi, 22:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺯُﻟْﺰِﻟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺯِﻟْﺰَﺍﻟَﻬَﺎ
Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzal Sûresi, 99:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﻔَﻄَﺮَﺕْ
Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﺸَﻘَّﺖْ
Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1)

ﻋَﻢَّ ﻳَﺘَﺴَٓﺎﺀَﻟُﻮﻥَ
Onlar birbirlerine neyi sorup duruyorlar? (Nebe Sûresi, 78:1)

ﻫَﻞْ ﺍَﺗَﻴﻚَ ﺣَﺪِﻳﺚُ ﺍﻟْﻐَﺎﺷِﻴَﺔِ
Dehşeti herşeyi kaplayan kıyâmetin haberi sana geldi mi? (Gâşiye Sûresi, 88:1)

(Sözler sh: 99)

ﺍِﻳﻤَﺎﻥٌ ﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍﻟﺎَﺧِﺮِ
Âhirete, öldükten sonra dirileceğine, haşir ve neşre, Cennet ve Cehennem'e inanmak

(Sözler sh: 102)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16)

(Sözler sh: 104)

ﻭَ ﺑِﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺧَﻴْﺮِﻩِ ﻭَ ﺷَﺮِّﻩِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ
Meleklere ve kadere, hayır ve şerrin Allah Tealâ'dan geldiğine inanmak.

(Sözler sh: 106)

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺣِﻴﻦَ ﺗُﻤْﺴُﻮﻥَ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﺼْﺒِﺤُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻋَﺸِﻴًّﺎ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﻈْﻬِﺮُﻭﻥَ
Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine erişince de Allah'ı tesbih edip namaz kılın. (Rum Sûresi, 30:17)

ﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﺤَﻰَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖِ ﻭَﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﻰِّ ﻭَﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﻭَﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺗُﺨْﺮَﺟُﻮﻥَ

Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız. (Rum Sûresi, 30:18)

(Sözler sh: 112)

ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﺍِﻟﺎَّ ﺻَﻴْﺤَﺔً ﻭَﺍﺣِﺪَﺓً
Korkunç bir ses onlara yetti. (Yâsin Sûresi, 36:29)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ
Kıyâmetin gerçekleşmesi ise sadece göz açıp kapayıncaya kadardır. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﺍَﻟَﺴْﺖُ ﺑِﺮَﺑِّﻜُﻢْ
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (A'râf Sûresi, 7:172)

ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺑَﻠَﻰ
'Evet, Sen bizim Rabbimizsin' dediler. (A'râf Sûresi, 7:172)

(Sözler sh: 113)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ
Kıyâmetin gerçekleşmesi ise sadece göz açıp kapayıncaya kadardır. Ya da daha kısadır. (Nahl Sûresi, 16:77)

(Sözler sh: 114)

ﻗَﺎﻝَ ﻣَﻦْ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻌِﻈَﺎﻡَ ﻭَﻫِﻰَ ﺭَﻣِﻴﻢٌ ٭ ﻗُﻞْ ﻳُﺤْﻴِﻴﻬَﺎ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﻧْﺸَﺎَﻫَٓﺎ ﺍَﻭَّﻝَ ﻣَﺮَّﺓٍ ﻭَﻫُﻮَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺧَﻠْﻖٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ٭
Yani, insan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek? Sen, de: Kim onları bidayeten inşa edip hayat vermişse O, diriltecek."
(Yâsin Sûresi, 36:78-79)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:111)

(Sözler sh: 115)

ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﺮَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﺍَﻧَّﺎ ﺧَﻠَﻘْﻨَﺎﻩُ ﻣِﻦْ ﻧُﻄْﻔَﺔٍ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻫُﻮَ ﺧَﺼِﻴﻢٌ ﻣُﺒِﻴﻦٌ
Görmedi mi o insan? Biz onu bir damla sudan yarattık da, sonra o Bize ap açık bir düşman kesiliverdi. (Yâsin Sûresi, 36:77)

ﺍَﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻌَﻞَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﺍْﻟﺎَﺧْﻀَﺮِ ﻧَﺎﺭًﺍ
Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır. (Yâsin Sûresi, 36:80)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ

(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:117)

ﻣَﻦْ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻌِﻈَﺎﻡَ
Çürümüş kemikleri kim diriltir? (Yâsin Sûresi, 36:78)

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ
Herşeyin hüküm ve tasarrufu elinde olan Zât, her türlü kusur ve noksandan münezzehtir. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

(Sözler sh: 116)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﻔَﻄَﺮَﺕْ
Gök yarıldığında. (İnfitar Sûresi, 82:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﺸَﻘَّﺖْ
Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺼُّﺤُﻒُ ﻧُﺸِﺮَﺕْ
Defterler açılıp neşredildiğinde. (Tekvîr Sûresi, 81:10)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

(Sözler sh: 117)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

(Sözler sh: 118)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:117)

ﺑَﻌْﺚُ ﺑَﻌْﺪَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ
Şüphesiz, ölümden sonra diriliş.

(Sözler sh: 119)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ
Bize ihsan ettiği mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah'a hamd olsun.

(Sözler sh: 120)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onbirinci Söz

On Birinci Söz, 1926-1934 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَﺿُﺤَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮِ ﺍِﺫَﺍ ﺗَﻠَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ ﺍِﺫَﺍ ﺟَﻠَّﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍﻟَّﻴْﻞِ ﺍِﺫَﺍ ﻳَﻐْﺸَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻭَﻣَﺎ ﺑَﻨَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻣَﺎ ﻃَﺤَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻧَﻔْﺲٍ ﻭَﻣَﺎ ﺳَﻮَّﻳﻬَﺎ ٭ ﺍﻟﺦ
Yemin olsun güneşe ve aydınlığına ve onu takip eden aya ve onu gösteren güne ve onu örten geceye; ve gökyüzüne ve onu bina edene ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene ve nefse (kişiye) ve onu intizamla yaratana. (Şems Sûresi, 91:1-7)

(Sözler sh: 124)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﻋَﺮَﻓْﻨَﺎﻙَ ﺣَﻖَّ ﻣَﻌْﺮِﻓَﺘِﻚَ
Ey Rabbimiz! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Seni hakkıyla tanıyamadık. (El-Münâvî, Feyzu'l-Kadîr 2:410; Mer'î b. Yûsuf; Ekâvîlü's-Sikât s. 45)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻭَﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ
Sana hamd ederek, Seni her türlü kusur ve noksandan tenzîh ederiz. (Dua)

(Sözler sh: 125)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ
Allah en büyüktür

ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Yalnız Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﻣَﺎﺷَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allah'ın istediği gibi. Allah korusun, Allah saklasın (meâlinde duâdır.)

ﺑَﺎﺭَﻙَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allah mübarek etti. Allah mübarek etsin. Hayırlı ve bereketli olsun.

ﺍَﻣَﻨَّﺎ
İnandık, öylece kabul ederiz, ona diyecek yok (meâlindedir.)

ﺣَﻰَّ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻔَﻠﺎَﺡِ
Haydi kurtuluşa gelin.

ﺳَﻤِﻌْﻨَﺎ ﻭَ ﺍَﻃَﻌْﻨَﺎ
İşittik ve itaat ettik.

(Sözler sh: 129)

ﻣَﻦْ ﻧَﻪ ﮔُﻨْﺠَﻢْ ﺩَﺭْ ﺳَﻤَﻮَﺍﺕ ﻭ ﺯَﻣِﻴﻦْ ٭ ﺍَﺯْ ﻋَﺠَﺐْ ﮔُﻨْﺠَﻢْ ﺑَﻘَﻠْﺐِ ﻣُﺆْﻣِﻨِﻴﻦْ
Ben göklere ve yere sığmam, fakat mü'min kulumun kalbine sığarım. (El-Aclûnî, Keşf-ül Hafâ 2:165; İmam-ı Gazali, İhyâ-u Ulumiddîn, 3:14)

ﻭَﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَﺿُﺤَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮِ ﺍِﺫَﺍ ﺗَﻠَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ ﺍِﺫَﺍ ﺟَﻠَّﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍﻟَّﻴْﻞِ ﺍِﺫَﺍ ﻳَﻐْﺸَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻭَﻣَﺎ ﺑَﻨَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻣَﺎ ﻃَﺤَﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻧَﻔْﺲٍ ﻭَﻣَﺎ ﺳَﻮَّﻳﻬَﺎ ٭ ﻓَﺎَﻟْﻬَﻤَﻬَﺎ ﻓُﺠُﻮﺭَﻫَﺎ ﻭَ ﺗَﻘْﻮَﻳﻬَﺎ ٭ ﻗَﺪْ ﺍَﻓْﻠَﺢَ ﻣَﻦْ ﺯَﻛَّﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻗَﺪْ ﺧَﺎﺏَ ﻣَﻦْ ﺩَﺳَّﻴﻬَﺎ ٭
Yemin olsun güneşe ve aydınlığına ve onu takip eden aya ve onu gösteren güne ve onu örten geceye ve gökyüzüne ve onu bina edene ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene ve insana ve onu intizamla yaratana; sonra da ona kötülüğü bildirip ondan sakınmayı ilham edene. Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran da hüsrana düşmüştür. (Şems Sûresi, 91:1-10)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﺷَﻤْﺲِ ﺳَﻤَٓﺎﺀِ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﻭَ ﻗَﻤَﺮِ ﺑُﺮْﺝِ ﺍﻟﻨُّﺒُﻮَّﺓِ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﻧُﺠُﻮﻡِ ﺍﻟْﻬِﺪَﺍﻳَﺔِ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻢِ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨَﺎﺕِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allahım! Risalet semâsının güneşi ve nübüvvet burcunun ayına, hidayet yıldızları olan âl ve ashâbına salât ve selâm olsun. Bize ve erkek-kadın bütün mü'minlere rahmet et. Âmin, âmin, âmin

(Sözler sh: 130)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onikinci Söz

Onikinci Söz, 1926-1934 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻣَﻦْ ﻳُﺆْﺕَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔَ ﻓَﻘَﺪْ ﺍُﻭﺗِﻰَ ﺧَﻴْﺮًﺍ ﻛَﺜِﻴﺮًﺍ
Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir. (Bakara Sûresi, 2:269)

(Sözler sh: 134)

ﺣَﺪَّﺛَﻨﻰِ ﻗَﻠْﺒﻰِ ﻋَﻦْ ﺭَﺑِّﻰ
Kalbim benim Rabbimden haber veriyor. (İbnü'l-Cevzî, Telbîsü İblîs s.211, 390, 450, 451; İbni Kayyım, İğasetü'l-Lehefân 1:123; İbni Kayyım, Medâricü's-Sâlikîn 1:40, 3:412; İbni Hacer, Fethu'l-Bârî 11:345; İbni Hacer, el-İsâbe, 2:528)

(Sözler sh: 135)

ﻭَﻋِﻨْﺪَﻩُ ﻣَﻔَﺎﺗِﺢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐِ
Gaybın anahtarları Allah katındadır. (En'âm Sûresi, 6:59)

ﻗُﻞِ ﺍﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻣَﺎﻟِﻚَ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ
De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allahım! (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26)

ﻳُﻐْﺸِﻰ ﺍﻟَّﻴْﻞَ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭَ ﻳَﻄْﻠُﺒُﻪُ ﺣَﺜِﻴﺜًﺎ ﻭَﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻭَﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡَ ﻣُﺴَﺨَّﺮَﺍﺕٍ ﺑِﺎَﻣْﺮِﻩِ
O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O, güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. (A'râf Sûresi, 1:54)

ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺽُ ﺍﺑْﻠَﻌِﻰ ﻣَٓﺎﺀَ ﻙِ ﻭَﻳَﺎ ﺳَﻤَٓﺎﺀُ ﺍَﻗْﻠِﻌِﻰ
Ey yer, vazifen bitti suyunu yut. Ey gök, hacet kalmadı, yağmuru kes. (Hûd Sûresi, 11:44)

ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻭَﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ
Yedi gökler ve yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 11:44)

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

ﺍِﻧَّﺎ ﻋَﺮَﺿْﻨَﺎ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻧَﺔَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝِ
Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. (Ahzâb Sûresi, 33:72)

ﻳَﻮْﻡَ ﻧَﻄْﻮِﻯ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﻛَﻄَﻰِّ ﺍﻟﺴِّﺠِﻞِّ ﻟِﻠْﻜُﺘُﺐِ
O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz. (Enbiyâ Sûresi, 21:104)

ﻭَﻣَﺎ ﻗَﺪَﺭُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺣَﻖَّ ﻗَﺪْﺭِﻩِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺟَﻤِﻴﻌًﺎ ﻗَﺒْﻀَﺘُﻪُ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ
Onlar Allah'ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Halbuki kıyamet gününde yeryüzü bütünüyle Onun tasarrufundadır. (Zümer Sûresi, 39:67)

ﻟَﻮْ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥَ ﻋَﻠَﻰ ﺟَﺒَﻞٍ ﻟَﺮَﺍَﻳْﺘَﻪُ
Eğer biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, elbette görürdün ki... (Haşir Sûresi, 59:21)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah'a mahsustur (Fâtiha Sûresi, 1:2; En'âm Sûresi, 6:1; Kehf Sûresi, 18:1; Sebe Sûresi, 34:1; Fâtır Sûresi, 35:1)

ﺳَﺒَّﺢَ ، ﻳُﺴَﺒِّﺢُ
Tesbih etti, tesbih eder, ediyor. (Cum'a Sûresi, 62:1; Teğâbün Sûresi, 64:1)

ﺍﻟٓﻢٓ ، ﺍﻟٓﺮَ ، ﺣَﻢٓ
Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlahî bir şifredir. Hâs abdine, onlarla bazı işaret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı, o Abd-i Hâstadır, hem Onun veresesindedir. Mektubat (390)

(Sözler sh: 136)

ﺍَﻗْﺮَﺏُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻣِﻦْ ﺣَﺒْﻞِ ﺍﻟْﻮَﺭِﻳﺪِ
(Allah) Ona şahdamarından daha yakındır. (Kâf Sûresi, 50:16)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻠِﻴﻖُ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻭَﺑِﺤُﺮْﻣَﺘِﻪِ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allah'ım! Senin rahmetine ve Onun hürmetine nasıl yaraşırsa, Ona ve âline öylece salât ve selâm olsun. Âmin.

(Sözler sh: 137)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onüçüncü Söz

Onüçüncü Söz, 1926-1934 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir. İkinci Makamı ise; muhtelif lahika mektupları ve Meyve Risalesinden ve 1948-49 yıllarında Afyon Hapishanesinde mahpuslara hitaben yazılanlar ve Emirdağ'ında 1941 de yazılan Hüve Nüktesinden ibarettir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻧُﻨَﺰِّﻝُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻣَﺎ ﻫُﻮَ ﺷِﻔَٓﺎﺀٌ ﻭَﺭَﺣْﻤَﺔٌ ﻟِﻠْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ
Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. (İsrâ Sûresi, 11:82)

ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﻨَﺎﻩُ ﺍﻟﺸِّﻌْﺮَ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻨْﺒَﻐِﻰ ﻟَﻪُ
Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu Ona yakışmaz da. (Yâsin Sûresi, 36:69)

(Sözler sh: 138)

ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﻨَﺎﻩُ ﺍﻟﺸِّﻌْﺮَ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻨْﺒَﻐِﻰ ﻟَﻪُ
Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu Ona yakışmaz da. (Yâsin Sûresi, 36:69)

ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻨْﺒَﻐِﻰ ﻟَﻪُ
Bu Ona yakışmaz da. (Yâsin Sûresi, 36:69)

ﻳَﻮْﻡَ ﻧَﻄْﻮِﻯ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﻛَﻄَﻰِّ ﺍﻟﺴِّﺠِﻞِّ ﻟِﻠْﻜُﺘُﺐِ
O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz. (Enbiyâ Sûresi, 21:104)

ﻳُﻐْﺸِﻰ ﺍﻟَّﻴْﻞَ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭَ ﻳَﻄْﻠُﺒُﻪُ ﺣَﺜِﻴﺜًﺎ
O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. (A'râf Sûresi, 7:54)

(Sözler sh: 139)

ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﺍِﻟﺎَّ ﺻَﻴْﺤَﺔً ﻭَﺍﺣِﺪَﺓً ﻓَﺎِﺫَﺍﻫُﻢْ ﺟَﻤِﻴﻊٌ ﻟَﺪَﻳْﻨَﺎ ﻣُﺤْﻀَﺮُﻭﻥَ
Tek bir sesledir ki, onların hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. (Yâsin Sûresi, 36:53)

ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚِ ﺍﻟْﻘُﺪُّﻭﺱِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢِ
Göklerde ne var, yerde ne varsa, herşeyin hakikî sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah'ı tesbih eder. (Cum'a Sûresi, 62:1)

ﻳُﺴَﺒِّﺢُ
Tesbih eder, Tesbih ediyor

ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ
Yedi gökler ve yer ve onların içindekiler Onu (Allah'ı) tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 11:44)

(Sözler sh: 140)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce sıfatlar, misaller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

ﻳَﺤُﻮﻝُ ﺑَﻴْﻦَ ﺍﻟْﻤَﺮْﺀِ ﻭَﻗَﻠْﺒِﻪِ
Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. (Enfâl Sûresi, 8:24)

ﻓَﺎﻟِﻖُ ﺍﻟْﺤَﺐِّ ﻭَﺍﻟﻨَّﻮَﻯ
Daneleri ve çekirdekleri çatlatan Allah. (En'âm Sûresi, 6:95)

ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳُﺼَﻮِّﺭُﻛُﻢْ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺣَﺎﻡِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ
Annelerinizin rahimlerinde size kendi dilediği gibi bir şekil veren de Odur. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:6)

ﻭَﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﻣَﻄْﻮِﻳَّﺎﺕٌ ﺑِﻴَﻤِﻴﻨِﻪِ
Gökler Onun kudret elinde dürülmüştür. (Zümer Sûresi, 39:67)

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﻓِﻰ ﺳِﺘَّﺔِ ﺍَﻳَّﺎﻡٍ
Gökleri ve yeri altı günde yaratan Odur. (Hûd Sûresi, 11:7)

ﻭَ ﺳَﺨَّﺮَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ
Güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirdi. (Ra'd Sûresi, 13:2)

(Sözler sh: 141)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻋَﻠَﻰ ﻋَﺒْﺪِﻩِ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻭَﻟَﻢْ ﻳَﺠْﻌَﻞْ ﻟَﻪُ ﻋِﻮَﺟًﺎ
Hamd o Allah'a mahsustur ki, Kuluna kitabı indirmiş ve o kitapta hiçbir tezat ve eğriliğe yer vermemiştir. (Kehf Sûresi, 18:1)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻳَﺎ ﻣُﻨْﺰِﻝَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺑِﺤَﻖِّ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﺑِﺤَﻖِّ ﻣَﻦْ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﻧَﻮِّﺭْ ﻗُﻠُﻮﺑَﻨَﺎ ﻭَ ﻗُﺒُﻮﺭَﻧَﺎ ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﻳَﺎ ﻣُﺴْﺘَﻌَﺎﻥُ
Ey Kur'ân'ı indiren Allahım! Kur'ân'ın ve kendisine Kur'ân indirilen Zâtın hakkı için, kalblerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur'ân nuruyla nurlandır. Âmin, ey kendisinden istimdad edilen Müsteân!

(Sözler sh: 142)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla (Sözler sh: 147)

ﺍَﻟﺮَّﺍﺿِﻰ ﺑِﺎﻟﻀَّﺮَﺭِ ﻟﺎَ ﻳُﻨْﻈَﺮُ ﻟَﻪُ
Şer'î bir kaidedir: "Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez."

(Sözler sh: 148)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Sözler sh: 150)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

(Sözler sh: 152)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)


ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

(Sözler sh: 153)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

(Sözler sh: 158)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16)

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ
Gökleri ve yeri yarattı. (En'âm Sûresi, 6:1)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Sözler sh: 160)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmrân Sûresi, 3:2; Haşir Sûresi, 59:22)

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
De ki: O Allah'tır. (İhlâs Sûresi, 112:1)

ﻫُﻮَ
Hû (O, Allah)

(Sözler sh: 161)

ﻫُﻮَ
Hû (O, Allah)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmrân Sûresi, 3:2; Haşir Sûresi, 59:22)

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
De ki: O Allah'tır. (İhlâs Sûresi, 112:1)

(Sözler sh: 162)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmrân Sûresi, 3:2; Haşir Sûresi, 59:22)

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
De ki: O Allah birdir, heryerde görünür herşeyle bilinir. (İhlâs Sûresi, 112:1)

ﻫُﻮَ
Hû (O, Allah)

(Sözler sh: 163)
 
Son düzenleme:

Ahmet.1

Well-known member
Ondördüncü Söz

Bu Söz, 1926-34 yılları arasında Barla'da; Hatime ve Zeyli de 1939'da Kastamonu'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍﻟٓﺮَ ٭ ﻛِﺘَﺎﺏٌ ﺍُﺣْﻜِﻤَﺖْ ﺍَﻳَﺎﺗُﻪُ ﺛُﻢَّ ﻓُﺼِّﻠَﺖْ ﻣِﻦْ ﻟَﺪُﻥْ ﺣَﻜِﻴﻢٍ ﺧَﺒِﻴﺮٍ
Elif lâm râ. Bu öyle bir kitaptır ki, hikmeti herşeyi kuşatan ve herşeyden hakkıyla haberdar olan Allah tarafından, âyetleri sağlam şekilde tanzim edilmiş, sonra da tafsilâtıyla açıklanmıştır. (Hûd Sûresi, 11:1)

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﻓِﻰ ﺳِﺘَّﺔِ ﺍَﻳَّﺎﻡٍ
Altı günde gökleri ve yeri yarattı.

ﻭَﻟﺎَ ﺭَﻃْﺐٍ ﻭَﻟﺎَ ﻳَﺎﺑِﺲٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻓِﻰ ﻛِﺘَﺎﺏٍ ﻣُﺒِﻴﻦٍ
Yaş ve kuru ne varsa, hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm Sûresi, 6:59)

ﻭَﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍَﺣْﺼَﻴْﻨَﺎﻩُ ﻓِٓﻰ ﺍِﻣَﺎﻡٍ ﻣُﺒِﻴﻦٍ
Biz herşeyi İmam-ı Mümînde tek tek saydık. (Yâsin Sûresi, 36:12)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﺰُﺏُ ﻋَﻨْﻪُ ﻣِﺜْﻘَﺎﻝُ ﺫَﺭَّﺓٍ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﻟﺎَ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻟﺎَٓ ﺍَﺻْﻐَﺮُ ﻣِﻦْ ﺫَﻟِﻚَ ﻭَﻟﺎَٓ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﺍِﻟﺎَّ ﻓِﻰ ﻛِﺘَﺎﺏٍ ﻣُﺒِﻴﻦٍ
Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar birşey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (Sebe Sûresi, 34:3)

(Sözler sh: 164)

ﺍَﻳْﻦَ ﺍﻟﺜَّﺮَﺍ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺜُّﺮَﻳَّﺎ
Nerede Yer, Nerede Süreyyâ..

ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻭَﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ
Yedi gökle yer ve onların içindekiler, Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 11:44)

ﻭَ ﺳَﺨَّﺮْﻧَﺎ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝَ ﻳُﺴَﺒِّﺤْﻦَ ﻣَﻌَﻪُ
Biz dağları [Davud'un] emrine verdik ki, onunla beraber tesbih ederlerdi. (Sâd Sûresi, 38:18)

ﺍِﻧَّﺎ ﻋَﺮَﺿْﻨَﺎ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻧَﺔَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝِ
Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. (Ahzâb Sûresi, 33:72)

(Sözler sh: 165)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:111)

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُﻩُٓ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadardır. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﻭَ ﻧَﺤْﻦُ ﺍَﻗْﺮَﺏُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻣِﻦْ ﺣَﺒْﻞِ ﺍﻟْﻮَﺭِﻳﺪِ

Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kâf Sûresi, 50:16)

ﺗَﻌْﺮُﺝُ ﺍﻟْﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺔُ ﻭَﺍﻟﺮُّﻭﺡُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻓِﻰ ﻳَﻮْﻡٍ ﻛَﺎﻥَ ﻣِﻘْﺪَﺍﺭُﻩُ ﺧَﻤْﺴِﻴﻦَ ﺍَﻟْﻒَ ﺳَﻨَﺔٍ
Melekler ve Cebrâil, elli bin sene uzunluğunda bir gün olan kıyamet gününde, Allah'ın emrini almak üzere Arşa yükselirler. (Meâric Sûresi, 10:4)

(Sözler sh: 166)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce sıfatlar, temsiller Allah'a mahsustur. (Nahl Sûresi, 16:60)

ﻭَﻣَﺎ ﻗَﺪَﺭُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪ ﺣَﻖَّ ﻗَﺪْﺭِﻩِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺟَﻤِﻴﻌًﺎ ﻗَﺒْﻀَﺘُﻪُ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ ﻭَﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﻣَﻄْﻮِﻳَّﺎﺕٌ ﺑِﻴَﻤِﻴﻨِﻪِ
Onlar Allah'ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Halbuki kıyamet gününde yeryüzü bütünüyle Onun tasarrufundadır; gökler de Onun kudretiyle dürülmüştür. (Zümer Sûresi, 39:67)

(Sözler sh: 167)

ﻭَﺍﻋْﻠَﻤُٓﻮﺍ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﺤُﻮﻝُ ﺑَﻴْﻦَ ﺍﻟْﻤَﺮْﺀِ ﻭَﻗَﻠْﺒِﻪِ
Bilin ki, Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. (Enfâl Sûresi, 8:24)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺧَﺎﻟِﻖُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﻛِﻴﻞٌ
Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. (Zümer Sûresi, 39:62)

ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎ ﻳُﺴِﺮُّﻭﻥَ ﻭَﻣَﺎ ﻳُﻌْﻠِﻨُﻮﻥَ
Allah onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. (Bakara Sûresi, 2:77)

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ
Gökleri ve yeri O yarattı. (A'râf Sûresi, 1:54)

ﺧَﻠَﻘَﻜُﻢْ ﻭَﻣَﺎ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ
Sizi de, sizin yaptıklarınızı da yaratan Allah'tır. (Sâffât Sûresi, 37:96)

ﻣَﺎ ﺷَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَ ﻗُﻮَّﺓَ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ
Maşaallah, Allah dilemiş de yaratmış! Kuvvet ve kudret ancak Allah'ındır. (Kehf Sûresi, 18:39)

ﻭَﻣَﺎ ﺗَﺸَٓﺎﺅُﻥَ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻳَﺸَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allah dilemedikçe siz hiçbir şeyi isteyemezsiniz. (İnsan Sûresi, 76:30)

(Sözler sh: 169)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻣَﺎ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺘَﺎﻉُ ﺍﻟْﻐُﺮُﻭﺭِ
Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:185)

(Sözler sh: 171)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﺫَﺍ ﺯُﻟْﺰِﻟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺯِﻟْﺰَﺍﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَﺍَﺧْﺮَﺟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻗَﺎﻝَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﻣَﺎﻟَﻬَﺎ ٭ ﻳَﻮْﻣَﺌِﺬٍ ﺗُﺤَﺪِّﺙُ ﺍَﺧْﺒَﺎﺭَﻫَﺎ ٭ ﺑِﺎَﻥَّ ﺭَﺑَّﻚَ ﺍَﻭْﺣَﻰ ﻟَﻬَﺎ ٭ ﺍﻟﺦ
Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan 'Ne oluyor buna?' der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. (Zilzal Sûresi, 99:1-5)

(Sözler sh: 172)

ﻭَﺍﺗَّﻘُﻮﺍ ﻓِﺘْﻨَﺔً ﻟﺎَ ﺗُﺼِﻴﺒَﻦَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻇَﻠَﻤُﻮﺍ ﻣِﻨْﻜُﻢْ ﺧَٓﺎﺻَّﺔً
"Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar." (Enfâl Sûresi, 8:25)

(Sözler sh: 175)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. (Neml Sûresinin 65. âyetinden İktibas)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Sözler sh: 176)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onbeşinci Söz

On Beşinci Söz, 1926-1930 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
And olsun ki, dünya semasını Biz kandillerle süsledik ve şeytanlar için onları (yıldızları) şeytanlara atılan mermiler yaptık.. (Mülk Sûresi, 61:5)

(Sözler sh: 178)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16; İsrâ Sûresi, 17:102, Kehf Sûresi, 18:14)

(Sözler sh: 179)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce sıfatlar, temsiller Allah'a mahsustur. (Nahl Sûresi, 16:60)

(Sözler sh: 180)

ﻳَﺎ ﻣَﻌْﺸَﺮَ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﺍِﻥِ ﺍﺳْﺘَﻄَﻌْﺘُﻢْ ﺍَﻥْ ﺗَﻨْﻔُﺬُﻭﺍ ﻣِﻦْ ﺍَﻗْﻄَﺎﺭِ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻓَﺎﻧْﻔُﺬُﻭﺍ ﻟﺎَ ﺗَﻨْﻔُﺬُﻭﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺴُﻠْﻄَﺎﻥٍ ٭ ﻓَﺒِﺎَﻯِّ ﺍَﻟﺎَٓﺀِ ﺭَﺑِّﻜُﻤَﺎ ﺗُﻜَﺬِّﺑَﺎﻥِ ٭ ﻳُﺮْﺳَﻞُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻤَﺎ ﺷُﻮَﺍﻅٌ ﻣِﻦْ ﻧَﺎﺭٍ ﻭَ ﻧُﺤَﺎﺱٌ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻨْﺘَﺼِﺮَﺍﻥِ
Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi, çıkın. Fakat Allah'ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Üzerinize saf ateşten bir alevle bakır gibi kızıl bir duman Salınır da, birbirinize hiçbir yardımınız da dokunmaz. (Rahmân Sûresi, 55:33-35)

(Sözler sh: 181)

ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
Onları (yıldızları) şeytanlara atılan mermiler yaptık. (Mülk Sûresi, 61:5)

ﻭَﺍِﻥْ ﺗَﻈَﺎﻫَﺮَﺍ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻓَﺎِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻫُﻮَ ﻣَﻮْﻟَﻴﻪُ ﻭَﺟِﺒْﺮِﻳﻞُ ﻭَﺻَﺎﻟِﺢُ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻭَﺍﻟْﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺔُ ﺑَﻌْﺪَ ﺫَﻟِﻚَ ﻇَﻬِﻴﺮٌ
Eğer (siz iki hanım) Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, şüphesiz ki Onun dostu Allah'tır, Cebrâil'dir ve salih mü'minlerdir. Üstelik melekler de onun yardımcısıdır. (Tahrîm Sûresi, 66:4)

(Sözler sh: 182)

ﺭَﺏِّ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﻣِﻦْ ﻫَﻤَﺰَﺍﺕِ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden, Sana sığınırım. (Mü'minûn Sûresi, 23:97)

ﻓَﻠِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﺤُﺠَّﺔُ ﺍﻟْﺒَﺎﻟِﻐَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔُ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺔُ
Tam ve kesin delil ve herşeyde açık ve kat'î şekilde eserleri görünen hikmet Allah'ındır. (En'âm Sûresi, 6:149)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Sözler sh: 183)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﺍِﻣَّﺎ ﻳَﻨْﺰَﻏَﻨَّﻚَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻧَﺰْﻍٌ ﻓَﺎﺳْﺘَﻌِﺬْ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﺍِﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ
Şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir. (Fussilet Sûresi, 41:36)

(Sözler sh: 185)

ﺍَﻫَﻜَﺬَﺍ ﻛَﻠﺎَﻣُﻚَ ﻗَﺎﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﻰ ﻗُﻮَّﺓُ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍْﻟﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ

Senin kelâmın böyle midir?' Allah buyurdu: 'Ben bütün lisanların kuvvetine mâlikim." Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 3:536

(Sözler sh: 186)

ﻓَﻤَﻦْ ﺍَﻇْﻠَﻢُ ﻣِﻤَّﻦْ ﻛَﺬَﺏَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır? (Zümer Sûresi, 39:32)

(Sözler sh: 190)

ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﻭَﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ
Meleklerin, insanların ve cinlerin sayısınca ona salât ve selâm olsun.

(Sözler sh: 191)

ﻕٓ ﻭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺍﻟْﻤَﺠِﻴﺪِ
Kâf. Şerefi pek yüce olan Kur'ân'a yemin olsun. (Kâf Sûresi, 50:1)

ﻣَﺎ ﻳَﻠْﻔِﻆُ ﻣِﻦْ ﻗَﻮْﻝٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻟَﺪَﻳْﻪِ ﺭَﻗِﻴﺐٌ ﻋَﺘِﻴﺪٌ ٭ ﻭَﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺳَﻜْﺮَﺓُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﺫَﻟِﻚَ ﻣَﺎ ﻛُﻨْﺖَ ﻣِﻨْﻪُ ﺗَﺤِﻴﺪُ ٭ ﻭَ ﻧُﻔِﺦَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻮﺭِ ﺫَﻟِﻚَ ﻳَﻮْﻡُ ﺍﻟْﻮَﻋِﻴﺪِ ٭ ﻭَ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﻛُﻞُّ ﻧَﻔْﺲٍ ﻣَﻌَﻬَﺎ ﺳَٓﺎﺋِﻖٌ ﻭَ ﺷَﻬِﻴﺪٌ ٭ ﻟَﻘَﺪْ ﻛُﻨْﺖَ ﻓِﻰ ﻏَﻔْﻠَﺔٍ ﻣِﻦْ ﻫَﺬَﺍ ﻓَﻜَﺸَﻔْﻨَﺎ ﻋَﻨْﻚَ ﻏِﻄَٓﺎﺀَﻙَ ﻓَﺒَﺼَﺮُﻙَ ﺍﻟْﻴَﻮْﻡَ ﺣَﺪِﻳﺪٌ ٭ ﻭَ ﻗَﺎﻝَ ﻗَﺮِﻳﻨُﻪُ ﻫَﺬَﺍ ﻣَﺎ ﻟَﺪَﻯَّ ﻋَﺘِﻴﺪٌ ٭ ﺍَﻟْﻘِﻴَﺎ ﻓِﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻛُﻞَّ ﻛَﻔَّﺎﺭٍ ﻋَﻨِﻴﺪٍ ٭
İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın. * Derken ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur. * Ve sûra üfürülür. Vaad olunan gün işte budur. * Herkes yanında bir sevk eden, bir de şahitlik eden melekle beraber gelir. * And olsun ki sen bundan gafildin. Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık. Bakışın pek keskindir bugün! * Yanındaki melek, 'İşte onun defteri bende hazırdır' der. * Atın Cehenneme herbir inatçı kâfiri! (Kâf Sûresi, 50:18-24)

ﻭَ ﻗِﻴﻞَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺽُ ﺍﺑْﻠَﻌِﻰ ﻣَٓﺎﺀَﻙِ ﻭَﻳَﺎ ﺳَﻤَٓﺎﺀُ ﺍَﻗْﻠِﻌِﻰ ﻭَﻏِﻴﺾَ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﻗُﻀِﻰَ ﺍْﻟﺎَﻣْﺮُ ﻭَﺍﺳْﺘَﻮَﺕْ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺠُﻮﺩِﻯِّ ﻭَﻗِﻴﻞَ ﺑُﻌْﺪًﺍ ﻟِﻠْﻘَﻮْﻡِ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ
Ve denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.' Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve 'Zalimler güruhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun' denildi. (Hûd Sûresi, 11:44)

ﻛَﺬَّﺑَﺖْ ﺛَﻤُﻮﺩُ ﺑِﻄَﻐْﻮَﻳﻬَﺎ ٭ ﺍِﺫِ ﺍﻧْﺒَﻌَﺚَ ﺍَﺷْﻘَﻴﻬَﺎ ٭ ﻓَﻘَﺎﻝَ ﻟَﻬُﻢْ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻧَﺎﻗَﺔَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﺳُﻘْﻴَﻴﻬَﺎ ٭ ﻓَﻜَﺬَّﺑُﻮﻩُ ﻓَﻌَﻘَﺮُﻭﻫَﺎ ٭ ﻓَﺪَﻣْﺪَﻡَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺭَﺑُّﻬُﻢْ ﺑِﺬَﻧْﺒِﻬِﻢْ ﻓَﺴَﻮَّﻳﻬَﺎ ٭ ﻭَﻟﺎَ ﻳَﺨَﺎﻑُ ﻋُﻘْﺒَﻴﻬَﺎ ٭
Semud kavmi, azgınlığı yüzünden peygamberini yalanladı.* Onların en azgını başkaldırdığı zaman,* Allah'ın Resulü kendilerine 'Allah'ın bir mu'cize olarak yarattığı şu deveye dokunmayın; onun su içmesine mâni olmayın' demişti.* Onlar peygamberlerini yalanlayıp deveyi öldürdüler.* Rableri de, günahları yüzünden onları azapla kuşatıp hepsini birden helâk etti.* Allah onlara verdiği cezanın âkıbetinden korkacak değildir. (Şems Sûresi, 91:11-15)

(Sözler sh: 192)

ﻭَﺫَﺍ ﺍﻟﻨُّﻮﻥِ ﺍِﺫْ ﺫَﻫَﺐَ ﻣُﻐَﺎﺿِﺒًﺎ ﻓَﻈَﻦَّ ﺍَﻥْ ﻟَﻦْ ﻧَﻘْﺪِﺭَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻓَﻨَﺎﺩَﻯ ﻓِﻰ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍَﻧْﺖَ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺍِﻧِّﻰ ﻛُﻨْﺖُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ
Balığın yuttuğu Yunus'u da hatırla ki, öfkelenerek kavmini terk etmiş ve Bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde kaldığında niyaz etti: 'Senden başka ilâh yoktur; Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben nefsine zulmedenlerden oldum.' (Enbiyâ Sûresi, 21:87)

ﺍَﻥْ ﻟَﻦْ ﻧَﻘْﺪِﺭَﻋَﻠَﻴْﻪِ
Kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı. (Enbiyâ Sûresi, 21:87)

ﻓَﻨَﺎﺩَﻯ ﻓِﻰ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ
Karanlıklar içinde nida etti. (Enbiyâ Sûresi, 21:87)

ﺍَﺭْﺳِﻠُﻮﻥِ
Beni gönderiniz. (Yûsuf Sûresi, 12:45)

ﻳُﻮﺳُﻒُ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻖُ
Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi. (Yûsuf Sûresi, 12:46)

ﻭَﺍِﺫَﺍ ﻗُﺮِﺉَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﻓَﺎﺳْﺘَﻤِﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ ﻭَﺍَﻧْﺼِﺘُﻮﺍ ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗُﺮْﺣَﻤُﻮﻥَ
Kur'ân okunduğu zaman Onu dinleyin ve susun ki, rahmete erişesiniz. (A'râf Sûresi, 1:204)

(Sözler sh: 193)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onaltıncı Söz

On Altıncı Söz, 1926-1930 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُﻩُٓ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ ٭ ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. Şanı ne yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de ona döneceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:82-83)

ﻧَﻪ ﺷَﺒَﻢْ ﻧَﻪ ﺷَﺐْ ﭘَﺮَﺳْﺘَﻢْ ﻣَﻦْ ٭ ﻏُﻠﺎَﻡِ ﺷَﻤْﺴَﻢْ ﺍَﺯْ ﺷَﻤْﺲْ ﻣِﻰ ﮔُﻮﻳَﻢْ ﺧَﺒَﺮْ
Ben ne geceyim, ne de geceye kulluk ederim. Ben bir hakikat güneşinin hâdimiyim ki, size ondan haber getiriyorum." İmâm-ı Rabbânî, el-Mektûbât 1:124 (130. Mektup)

(Sözler sh: 195)

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُﻩُٓ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﺍِﻟﺎَّ ﺻَﻴْﺤَﺔً ﻭَﺍﺣِﺪَﺓً ﻓَﺎِﺫَﺍﻫُﻢْ ﺟَﻤِﻴﻊٌ ﻟَﺪَﻳْﻨَﺎ ﻣُﺤْﻀَﺮُﻭﻥَ
Tek bir sesledir ki, hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. (Yâsin Sûresi, 36:53)

(Sözler sh: 196)

ﺻُﻨْﻊَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﺗْﻘَﻦَ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ
Allah'ın san'atıdır ki, herşeyi hikmetle, yerli yerinde ve sapa sağlam yaratmıştır. (Neml Sûresi, 21:88)

ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺧَﻠَﻘَﻪُ

O, herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi, 32:7)

(Sözler sh: 197)

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُﻩُٓ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ

Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ
Herşeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﻣَﺎ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍَﺧِﺬٌ ﺑِﻨَﺎﺻِﻴَﺘِﻬَﺎ
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd Sûresi, 11:56)

ﻭَ ﻧَﺤْﻦُ ﺍَﻗْﺮَﺏُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻣِﻦْ ﺣَﺒْﻞِ ﺍﻟْﻮَﺭِﻳﺪِ
Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kâf Sûresi, 50:16)

ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﺗَﻌْﺮُﺝُ ﺍﻟْﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺔُ ﻭَﺍﻟﺮُّﻭﺡُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻓِﻰ ﻳَﻮْﻡٍ ﻛَﺎﻥَ ﻣِﻘْﺪَﺍﺭُﻩُ ﺧَﻤْﺴِﻴﻦَ ﺍَﻟْﻒَ ﺳَﻨَﺔٍ
Melekler ve Cebrâil, ellibin sene uzunluğundaki bir günde Ona yükselirler. (Meâric Sûresi, 10:4)

(Sözler sh: 198)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce misaller Allah içindir. (Nahl Sûresi, 16:60)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
(O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece) "ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Sûresi, 2:117)

(Sözler sh: 199)

ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ
Herşeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ
Yalnız Sana ibadet ederiz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ
Allah en büyüktür.

(Sözler sh: 200)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ
Allah en büyüktür.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﺧَﺰَﺍﺋِﻨُﻪُ ﺑَﻴْﻦَ ﺍﻟْﻜَﺎﻑِ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮﻥِ

Kudretinin hazineleri kâf ve nûn arasında olan Zât-ı Zülcelâl her türlü kusurdan münezzehtir.

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Kusurdan münezzehtir o Zât ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺆَﺍﺧِﺬْﻧَٓﺎ ﺍِﻥْ ﻧَﺴِﻴﻨَٓﺎ ﺍَﻭْ ﺍَﺧْﻄَﺎْﻧَﺎ
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺰِﻍْ ﻗُﻠُﻮﺑَﻨَﺎ ﺑَﻌْﺪَ ﺍِﺫْ ﻫَﺪَﻳْﺘَﻨَﺎ ﻭَﻫَﺐْ ﻟَﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﻟَﺪُﻧْﻚَ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻮَﻫَّﺎﺏُ
Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:8)

ﻭَﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺳُﻮﻟِﻚَ ﺍْﻟﺎَﻛْﺮَﻡِ ﻣَﻈْﻬَﺮِ ﺍِﺳْﻤِﻚَ ﺍْﻟﺎَﻋْﻈَﻢِ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﻭَ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﺗْﺒَﺎﻋِﻪِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﻳَﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ
İsm-i Âzamının mazharı olan Resul-i Ekremine, âl ve ashabına, ihvânına ve Ona tâbi olanlara salât ve selâm olsun. Âmin, ey Erhamürrâhimîn.

(Sözler sh: 202)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onyedinci Söz

On Yedinci Söz, 1926-1934 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻧَّﺎ ﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﻣَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺯِﻳﻨَﺔً ﻟَﻬَﺎ ﻟِﻨَﺒْﻠُﻮَﻫُﻢْ ﺍَﻳُّﻬُﻢْ ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﻋَﻤَﻠﺎً ٭ ﻭَﺍِﻧَّﺎ ﻟَﺠَﺎﻋِﻠُﻮﻥَ ﻣَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻬَﺎ ﺻَﻌِﻴﺪًﺍ ﺟُﺮُﺯًﺍ
Yeryüzünde ne varsa Biz dünya için bir süs olarak yarattık ki, insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye imtihan edelim. Onun üzerindeki herşeyi Biz elbette kup kuru bir toprak haline getireceğiz. (Kehf Sûresi, 18:7-8)

ﻭَﻣَﺎ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻟَﻌِﺐٌ ﻭَﻟَﻬْﻮٌ
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir. (En'âm Sûresi, 6:32)

ﻭَﺳِﻌَﺖْ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻰ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ
Rahmetim herşeyi kaplamıştır. (Âyetten iktibas)

(Sözler sh: 203)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. (Neml Sûresinin 65. âyetinden iktibas.)

(Sözler sh: 208)

ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﺟَﺎﺓُ ﺗَﺨَﻄَّﺮَﺕْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘَﻠْﺐِ ﻫَﻜَﺬَﺍ ﺑِﺎﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ ﺍﻟْﻔَﺎﺭِﺳِﻰ
Yani, bu münacat, kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden, Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesinde derc edilmişti.

ﻳَﺎﺭَﺏْ ﺑَﺸَﺶْ ﺟِﻬَﺖْ ﻧَﻈَﺮْ ﻣِﻴﻜَﺮْﺩَﻡْ ﺩَﺭْﺩِ ﺧُﻮﺩْﺭَﺍ ﺩَﺭْﻣَﺎﻥْ ﻧَﻤِﻰ ﺩِﻳﺪَﻡْ
Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyarıma dayanıp derdime derman aramak için cihât-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Mânen bana denildi ki: "Yetmez mi dert, derman sana."

ﺩَﺭْﺭَﺍﺳْﺖْ ﻣِﻰ ﺩِﻳﺪَﻡْ ﻛِﻪ ﺩِﻯ ﺭُﻭﺯْ ﻣَﺰَﺍﺭِ ﭘَﺪَﺭِ ﻣَﻨَﺴْﺖْ
Evet, gafletle sağımdaki geçmiş zamandan teselli almak için baktım. Fakat gördüm ki, dünkü gün, pederimin kabri; ve geçmiş zaman, ecdadımın bir mezar-ı ekberi suretinde göründü. Teselli yerine vahşet verdi. (Haşiye-1)

Haşiye-1: İman, o vahşetli mezar-ı ekberi, ünsiyetli bir meclis-i münevver ve bir mecma-ı ahbap gösterir.

ﻭَ ﺩَﺭْ ﭼَﭗْ ﺩِﻳﺪَﻡْ ﻛِﻪ ﻓَﺮْﺩَﺍ ﻗَﺒْﺮِ ﻣَﻨَﺴْﺖْ
Sonra soldaki istikbale baktım, derman bulamadım. Belki yarınki gün, benim kabrim; ve istikbal ise, emsalimin ve nesl-i âtinin bir kabr-i ekberi suretinde görünüp, ünsiyet değil, belki vahşet verdi. (Haşiye-2)

Haşiye-2: İman ve huzur-u iman, o dehşetli kabr-i ekberi, sevimli saadet saraylarında bir davet-i Rahmâniye gösterir.

(Sözler sh: 209)

ﻭَ ﺍِﻳﻤْﺮُﻭﺯْ ﺗَﺎﺑُﻮﺕِ ﺟِﺴْﻢِ ﭘُﺮْ ﺍِﺿْﻄِﺮَﺍﺏِ ﻣَﻨَﺴْﺖْ
Soldan dahi hayır görünmediği için, hazır güne baktım. Gördüm ki, şu gün, güya bir tabuttur. Hareket-i mezbuhânede olan cismimin cenazesini taşıyor. (Haşiye-3)

Haşiye-3: İman, o tabutu, bir ticaretgâh ve şaşaalı bir misafirhane gösterir.

ﺑَﺮْ ﺳَﺮِ ﻋُﻤْﺮْ ﺟَﻨَﺎﺯَﻩﺀِ ﻣَﻦْ ﺍِﻳﺴْﺘَﺎﺩَﻩ ﺍَﺳْﺖْ
İşbu cihetten dahi devâ bulamadım. Sonra başımı kaldırıp şecere-i ömrümün başına baktım. Gördüm ki, o ağacın tek meyvesi benim cenazemdir ki, o ağacın üstünde duruyor, bana bakıyor. (Haşiye-4)

Haşiye-4: İman, o ağacın meyvesini cenaze değil, belki ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzet olan ruhumun eskimiş yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir.

ﺩَﺭْ ﻗَﺪَﻡْ ﺁﺏِ ﺧَﺎﻙِ ﺧِﻠْﻘَﺖِ ﻣَﻦْ ﻭَ ﺧَﺎﻛِﺴْﺘَﺮِ ﻋِﻈَﺎﻡِ ﻣَﻨَﺴْﺖْ
O cihetten dahi meyus olup başımı aşağıya eğdim. Baktım ki, aşağıda, ayak altında, kemiklerimin toprağı ile mebde-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış gördüm. Derman değil, derdime dert kattı. (Haşiye-5)

Haşiye-5: İman, o toprağı, rahmet kapısı ve Cennet salonunun perdesi olduğunu gösterir.

ﭼُﻮﻥْ ﺩَﺭْ ﭘَﺲْ ﻣِﻴﻨِﮕَﺮَﻡْ ﺑِﻴﻨَﻢْ ﺍِﻳﻦْ ﺩُﻧْﻴَﺎﺀِ ﺑِﻰ ﺑُﻨْﻴَﺎﺩْ ﻫِﻴﭻْ ﺩَﺭْ ﻫِﻴﭽَﺴْﺖْ
Ondan dahi nazarı çevirip arkama baktım. Gördüm ki, esassız, fâni bir dünya, hiçlik derelerinde ve adem zulümatında yuvarlanıp gidiyor. Derdime merhem değil, belki vahşet ve dehşet zehrini ilâve etti. (Haşiye-6)

Haşiye-6: İman, o zulümatta yuvarlanan dünyayı, vazifesi bitmiş, mânâsını ifade etmiş, neticelerini kendine bedel vücutta bırakmış mektubât-ı Samedâniye ve sahâif-i nukuş-u Sübhâniye olduğunu gösterir.

ﻭَ ﺩَﺭْ ﭘِﻴﺶْ ﺍَﻧْﺪَﺍﺯَﻩﺀِ ﻧَﻈَﺮْ ﻣِﻴﻜُﻨَﻢْ ﺩَﺭِ ﻗَﺒِﺮْ ﻛُﺸَﺎﺩَﻩ ﺍَﺳْﺖْ

ﻭَ ﺭَﺍﻩِ ﺍَﺑَﺪْ ﺑَﺪُﻭﺭِ ﺩِﺭَﺍﺯْ ﺑَﺪِﻳﺪَﺍﺭَﺳْﺖْ

(Sözler sh: 210)

Onda dahi hayır görmediğim için ön tarafıma, ileriye nazarımı gönderdim. Gördüm ki, kabir kapısı yolumun başında açık görünüp, onun arkasında ebede giden cadde, uzaktan uzağa nazara çarpıyor. (Haşiye-7)

Haşiye-7: İman, o kabir kapısını âlem-i nur kapısı ve o yol dahi saadet-i ebediye yolu olduğunu gösterdiğinden, dertlerime hem derman, hem merhem olur.

ﻣَﺮَﺍ ﺟُﺰْ ﺟُﺰْﺀِ ﺍِﺧْﺘِﻴَﺎﺭِﻯ ﭼِﻴﺰِﻯ ﻧِﻴﺴْﺖْ ﺩَﺭْ ﺩَﺳْﺖْ
İşte şu altı cihette ünsiyet ve teselli değil, belki dehşet ve vahşet aldığım onlara mukabil, benim elimde bir cüz-i ihtiyarîden başka hiçbir şey yoktur ki, ona dayanıp onunla mukabele edeyim. (Haşiye-8)

Haşiye-8: İman, o cüz-i lâyetecezzâ hükmündeki cüz-ü ihtiyarî yerine, gayr-ı mütenâhi bir kudrete istinad etmek için bir vesika verir. Ve belki iman bir vesikadır.

ﻛِﻪ ﺍُﻭ ﺟُﺰْﺀْ ﻫَﻢْ ﻋَﺎﺟِﺰْ ﻫَﻢْ ﻛُﻮﺗَﺎﻩ ﻭ ﻫَﻢْ ﻛَﻢْ ﻋَﻴَﺎﺭَﺳْﺖْ
Halbuki o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz, hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez. Kisbden başka hiçbir şey elinden gelmez. (Haşiye-9)

Haşiye-9: İman, o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip, her şeye karşı kâfi getirir. Bir askerin cüzî kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi...

ﻧَﻪ ﺩَﺭْ ﻣَﺎﺿِﻰ ﻣَﺠَﺎﻝِ ﺣُﻠُﻮﻝْ ﻧَﻪ ﺩَﺭْ ﻣُﺴْﺘَﻘْﺒَﻞْ ﻣَﺪَﺍﺭِ ﻧُﻔُﻮﺫْ ﺍَﺳْﺖْ
Ne geçmiş zamana hulûl edebilir, ne de gelecek zamana nüfuz edebilir. Mazi ve müstakbele ait emellerime ve elemlerime faidesi yoktur. (Haşiye-10)

Haşiye-10: İman, dizginini cism-i hayvanînin elinden alıp kalbe, ruha teslim ettiği için, maziye nüfuz ve müstakbele hulûl edebilir. Çünkü kalb ve ruhun daire-i hayatı geniştir.

ﻣَﻴْﺪَﺍﻥِ ﺍُﻭ ﺍِﻳﻦْ ﺯَﻣَﺎﻥِ ﺣَﺎﻝْ ﻭ ﻳَﻚْ ﺁﻥِ ﺳَﻴَّﺎﻟَﺴْﺖْ

O cüz-i ihtiyarînin meydan-ı cevelânı, kısacık şu zaman-ı hazır ve bir ân-ı seyyaldir.

ﺑَﺎ ﺍِﻳﻦْ ﻫَﻤَﻪ ﻓَﻘْﺮْﻫَﺎ ﻭَ ﺿَﻌْﻔْﻬَﺎ ﻗَﻠَﻢِ ﻗُﺪْﺭَﺕِ ﺗُﻮ ﺁﺷِﻜَﺎﺭَﻩ

(Sözler sh: 211)

ﻧُﻮِﺷْﺘَﻪ ﺍَﺳْﺖْ ﺩَﺭْ ﻓِﻄْﺮَﺕِ ﻣَﺎ ﻣَﻴْﻞِ ﺍَﺑَﺪْ ﻭَ ﺍَﻣَﻞِ ﺳَﺮْﻣَﺪْ

İşte, şu bütün ihtiyaçlarımla ve zayıflığımla ve fakr ve aczimle beraber, altı cihetten gelen dehşetler ve vahşetlerle perişan bir halde iken, kalem-i kudretle sahife-i fıtratımda ebede uzanan arzular ve sermede yayılan emeller âşikâre bir surette yazılmıştır, mahiyetimde derc edilmiştir.

ﺑَﻠْﻜِﻪ ﻫَﺮْ ﭼِﻪ ﻫَﺴْﺖْ ، ﻫَﺴْﺖْ

Belki dünyada ne varsa, nümuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.

ﺩَٓﺍﺋِﺮَﻩﺀِ ﺍِﺣْﺘِﻴَﺎﺝْ ﻣَﺎﻧَﻨْﺪِ ﺩَٓﺍﺋِﺮَﻩﺀِ ﻣَﺪِّ ﻧَﻈَﺮْ ﺑُﺰُﺭْﮔِﻰ ﺩَﺍﺭَﺳْﺖْ

İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir.

ﺧَﻴَﺎﻝْ ﻛُﺪَﺍﻡْ ﺭَﺳَﺪْ ﺍِﺣْﺘِﻴَﺎﺝْ ﻧِﻴﺰْ ﺭَﺳَﺪْ
ﺩَﺭْ ﺩَﺳْﺖْ ﻫَﺮْﭼِﻪ ﻧِﻴﺴْﺖْ ﺩَﺭْ ﺍِﺣْﺘِﻴَﺎﺝْ ﻫَﺴْﺖْ

Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir.

ﺩَٓﺍﺋِﺮَﻩﺀِ ﺍِﻗْﺘِﺪَﺍﺭْ ﻫَﻤْﭽُﻮ ﺩَٓﺍﺋِﺮَﻩﺀِ ﺩَﺳْﺖِ ﻛُﻮﺗَﺎﻩْ ﻛُﻮﺗَﺎﻫَﺴْﺖْ

Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.

ﭘَﺲْ ﻓَﻘْﺮ ﻭ ﺣَﺎﺟَﺎﺕِ ﻣَﺎ ﺑَﻘَﺪْﺭِ ﺟِﻬَﺎﻧَﺴْﺖْ

Demek, fakr ve ihtiyaçlarım dünya kadardır.

ﻭَ ﺳَﺮْﻣَﺎﻳَﻪﺀِ ﻣَﺎ ﻫَﻢْ ﭼُﻮ ﺟُﺰْﺀِ ﻟﺎَﻳَﺘَﺠَﺰَّﺍ ﺍَﺳْﺖْ

Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz'î bir şeydir.

ﺍِﻳﻦْ ﺟُﺰْﺀْ ﻛُﺪَﺍﻡْ ﻭَ ﺍِﻳﻦْ ﻛَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺣَﺎﺟَﺎﺕْ ﻛُﺪَﺍﻣَﺴْﺖْ

İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir.

(Sözler sh: 212)

ﭘَﺲْ ﺩَﺭْ ﺭَﺍﻩِ ﺗُﻮ َﺍﺯْ ﺍِﻳﻦْ ﺟُﺰْﺀْ ﻧِﻴﺰْ ﺑَﺎﺯْ ﻣِﻰ ﮔُﺬَﺷْﺘَﻦْ ﭼَﺎﺭَﻩﺀِ ﻣَﻦْ ﺍَﺳْﺖْ

O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur; Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vaz geçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.

ﺗَﺎ ﻋِﻨَﺎﻳَﺖِ ﺗُﻮ ﺩَﺳْﺘْﮕِﻴﺮِ ﻣَﻦْ ﺷَﻮَﺩْ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺑِﻰ ﻧِﻬَﺎﻳَﺖِ ﺗُﻮ ﭘَﻨَﺎﻩِ ﻣَﻦْ ﺍَﺳْﺖْ

Ta, Senin inâyetin, acz ve zaafıma merhameten elimi tutsun. Hem, ta Senin rahmetin, fakr ve ihtiyacıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.

ﺁﻥْ ﻛَﺲْ ﻛِﻪ ﺑَﺤْﺮِ ﺑِﻰ ﻧِﻬَﺎﻳَﺖِ ﺭَﺣْﻤَﺖْ ﻳَﺎﻓْﺖْ ﺍَﺳْﺖْ ﺗَﻜْﻴَﻪ ﻧَﻪ ﻛُﻨَﺪْ ﺑَﺮْ ﺍِﻳﻦْ ﺟُﺰْﺀِ ﺍِﺧْﺘِﻴَﺎﺭِﻯ ﻛِﻪ ﻳَﻚْ ﻗَﻄْﺮَﻩ ﺳَﺮَﺍﺑَﺴْﺖْ

Evet, her kim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyarına itimat etmez, rahmeti bırakıp ona müracaat etmez.

ﺍَﻳْﻮَﺍﻩْ ﺍِﻳﻦْ ﺯِﻧْﺪِﮔَﺎﻧِﻰ ﻫَﻢْ ﭼُﻮ ﺧَﺎﺑَﺴْﺖْ

ﻭِﻳﻦْ ﻋُﻤْﺮِ ﺑِﻰ ﺑُﻨْﻴَﺎﺩْ ﻫَﻢْ ﭼُﻮ ﺑَﺎﺩَﺳْﺖْ

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.

ﺍِﻧْﺴَﺎﻥْ ﺑَﺰَﻭَﺍﻝْ ﺩُﻧْﻴَﺎ ﺑَﻔَﻨَﺎ ﺍَﺳْﺖْ ﺁﻣَﺎﻝْ ﺑِﻰ ﺑَﻘَﺎ ﺁﻟﺎَﻡْ ﺑَﺒَﻘَﺎ ﺍَﺳْﺖْ

Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan zevâle mahkûmdur, sür'atle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekàsız, elemler ruhta bâki kalır.

(Sözler sh: 213)

ﺑِﻴَﺎ ﺍَﻯْ ﻧَﻔْﺲِ ﻧَﺎﻓَﺮْﺟَﺎﻡْ ﻭُﺟُﻮﺩِ ﻓَﺎﻧِﻰ ﺧُﻮﺩْﺭَﺍ ﻓَﺪَﺍ ﻛُﻦْ

ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺧُﻮﺩْﺭَﺍ ﻛِﻪ ﺍِﻳﻦْ ﻫَﺴْﺘِﻰ ﻭَﺩِﻳﻌَﻪ ﻫَﺴْﺖْ

Madem hakikat böyledir. Gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok talip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle müptelâ bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al! Nasıl ki yıldızböceği kendi ışıkçığına itimat eder, gecenin hadsiz zulümatında kalır. Balarısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur; bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder.

Öyle de, kendine, vücuduna ve enaniyetine dayansan, yıldızböceği gibi olursun. Eğer sen fâni vücudunu, o vücudu sana veren Hâlıkın yolunda feda etsen, balarısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücut bulursun. Hem feda et. Çünkü şu vücut sende vedia ve emanettir.

ﻭَ ﻣُﻠْﻚِ ﺍُﻭ ﻭَ ﺍُﻭ ﺩَﺍﺩَﻩ ﻓَﻨَﺎ ﻛُﻦْ ﺗَﺎ ﺑَﻘَﺎ ﻳَﺎﺑَﺪْ

ﺍَﺯْ ﺁﻥْ ﺳِﺮِّﻯ ﻛِﻪ ، ﻧَﻔْﻰِ ﻧَﻔْﻰْ ﺍِﺛْﺒَﺎﺕْ ﺍَﺳْﺖْ

Hem Onun mülküdür, hem O vermiştir. Öyle ise, minnet etmeyerek ve çekinmeyerek fena et, feda et, ta bekà bulsun. Çünkü nefy-i nefy ispattır. Yani, yok yok ise, o vardır. Yok, yok olsa, var olur.

ﺧُﺪَﺍﻯِ ﭘُﺮْﻛَﺮَﻡْ ﺧُﻮﺩْ ﻣُﻠْﻚِ ﺧُﻮﺩْﺭَﺍ ﻣِﻰ ﺧَﺮَﺩْ ﺍَﺯْ ﺗُﻮ

ﺑَﻬَﺎﻯِ ﺑِﻰ ﮔِﺮَﺍﻥْ ﺩَﺍﺩَﻩ ﺑَﺮَﺍﻯِ ﺗُﻮ ﻧِﮕَﺎﻩْ ﺩَﺍﺭَﺳْﺖْ

Hâlık-ı Kerîm, kendi mülkünü senden satın alıyor; Cennet gibi büyük bir fiyatı verir. Hem o mülkü senin için güzelce muhafaza ediyor, kıymetini yükselttiriyor. Yine sana hem bâki, hem mükemmel bir surette verecektir. Öyle ise, ey nefsim, hiç durma. Birbiri içinde beş kârlı bu ticareti yap. Ta beş hasâretten kurtulup, beş ribhi birden kazanasın.

(Sözler sh: 214)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

ﻓَﻠَﻤَّٓﺎ ﺍَﻓَﻞَ ﻗَﺎﻝَ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ

[Yıldız] batıp gidince, [İbrahim] 'Ben batıp gidenleri sevmem' dedi. (En'âm Sûresi, 6:76)

ﻟَﻘَﺪْ ﺍَﺑْﻜَﺎﻧِﻰ ﻧَﻌْﻰُ ﴿ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ﴾ ﻣِﻦْ ﺧَﻠِﻴﻞِ ﺍﻟﻠَّﻪِ

İbrahim Aleyhisselâm'dan sudûr ile, kâinatın zeval ve ölümünü ilân eden na'y-i ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ beni ağlattırdı.

ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ

Ben batıp gidenleri sevmem (En'âm Sûresi, 6:76)

ﻓَﺼَﺒَّﺖْ ﻋَﻴْﻦُ ﻗَﻠْﺒِﻰ ﻗَﻄَﺮَﺍﺕٍ ﺑَﺎﻛِﻴَﺎﺕٍ ﻣِﻦْ ﺷُﺌُﻮﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ

Onun için kalb gözü ağladı ve ağlayıcı katreleri döktü. Kalb gözü ağladığı gibi, döktüğü herbir damlası da, o kadar hazîndir. Ağlattırıyor, güya kendisi de ağlıyor. O damlalar, gelecek farisî fıkralardır.

ﻟِﺘَﻔْﺴِﻴﺮِ ﻛَﻠﺎَﻡٍ ﻣِﻦْ ﺣَﻜِﻴﻢٍ ﺍَﻯْ ﻧَﺒِﻰٍّ ﻓِﻰ ﻛَﻠﺎَﻡِ ﺍﻟﻠَّﻪِ

İşte o damlalar ise, Nebiyy-i Peygamber olan bir Hakîm-i İlahî'nin Kelâmullah içinde bulunan bir kelâmının bir nevi tefsiridir.

ﻧَﻤِﻰ ﺯِﻳﺒَﺎﺳْﺖْ ﺍُﻓُﻮﻟْﺪَﻩ ﮔُﻢْ ﺷُﺪَﻥْ ﻣَﺤْﺒُﻮﺏْ

Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünki zevale mahkûm, hakikî güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli.

ﻧَﻤِﻰ ﺍَﺭْﺯَﺩْ ﻏُﺮُﻭﺑْﺪَﻩ ﻏَﻴْﺐْ ﺷُﺪَﻥْ ﻣَﻄْﻠُﻮﺏْ

Bir matlub ki, gurubda gaybubet etmeye mahkûmdur; kalbin alâkasına, fikrin merakına değmiyor. Âmâle merci olamıyor. Arkasında gam ve kederle teessüf etmeye lâyık değildir. Nerede kaldı ki kalb ona perestiş etsin ve ona bağlansın kalsın.

(Sözler sh: 215)

ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻫَﻢْ ﻓَﻨَﺎﺩَﻩ ﻣَﺤْﻮْ ﺷُﺪَﻥْ ﻣَﻘْﺼُﻮﺩْ

Bir maksud ki, fenada mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünki fâniyim, fâni olanı istemem; neyleyeyim?..

ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻧَﻢْ ﺯَﻭَﺍﻟْﺪَﻩ ﺩَﻓْﻦْ ﺷُﺪَﻥْ ﻣَﻌْﺒُﻮﺩْ

Bir mabud ki, zevalde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünki nihayetsiz muhtacım ve âcizim. Âciz olan, benim pek büyük derdlerime deva bulamaz. Ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevalden kendini kurtaramayan nasıl mabud olur?

ﻋَﻘْﻞْ ﻓَﺮْﻳَﺎﺩْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﻧِﺪَﺍﺀِ ﴿ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ﴾ ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﺭُﻭﺣَﻢْ

Evet, zahire müptelâ olan akıl, şu keşmekeş kâinatta perestişettiği şeylerin zevalini görmekle, me'yusâne feryat eder ve bâkî bir mahbubu arayan ruh dahi, ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ feryadını ilân ediyor.

ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ

Ben batıp gidenleri sevmem (En'âm Sûresi, 6:76)

ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻫَﻢْ ﻧَﻤِﻰ ﺧَﻮﺍﻧَﻢْ ﻧَﻤِﻰ ﺗَﺎﺑَﻢْ ﻓِﺮَﺍﻗِﻰ

İstemem, arzu etmem, tâkat getirmem müfarakati...

ﻧَﻤِﻰ ﺍَﺭْﺯَﺩْ ﻣَﺮَﺍﻗَﻪ ﺍِﻳﻦْ ﺯَﻭَﺍﻝْ ﺩَﺭْ ﭘَﺲْ ﺗَﻠﺎَﻗِﻰ

Der-akab zeval ile acılanan mülâkatlar, keder ve meraka değmez. İştiyaka hiç lâyık değildir. Çünki zeval-i lezzet, elem olduğu gibi; zeval-i lezzetin tasavvuru dahi bir elemdir. Bütün mecazî âşıkların divanları, yani aşknameleri olan manzum kitabları, şu tasavvur-u zevalden gelen elemden birer feryaddır. Herbirinin, bütün divan-ı eş'arının ruhunu eğer sıksan, elemkârane birer feryad damlar.

ﺍَﺯْ ﺁﻥْ ﺩَﺭْﺩِﻯ ﮔِﺮِﻳﻦِ ﴿ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ﴾ ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﻗَﻠْﺒَﻢْ

İşte o zeval-âlûd mülâkatlar, o elemli mecazî muhabbetler derdinden ve belasındandır ki, kalbim İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ağlamasıyla ağlıyor ve bağırıyor.

(Sözler sh: 216)

ﺩَﺭْ ﺍِﻳﻦْ ﻓَﺎﻧِﻰ ﺑَﻘَﺎ ﺧَﺎﺯِﻯ ﺑَﻘَﺎ ﺧِﻴﺰَﺩْ ﻓَﻨَﺎﺩَﻥْ

Eğer şu fâni dünyada beka istiyorsan; beka, fenadan çıkıyor. Nefs-i emmare cihetiyle fena bul ki, bâki olasın.

ﻓَﻨَﺎ ﺷُﺪْ ﻫَﻢْ ﻓَﺪَﺍ ﻛُﻦْ ﻫَﻢْ ﻋَﺪَﻡْ ﺑِﻴﻦْ ﻛِﻪ ﺍَﺯْ ﺩُﻧْﻴَﺎ ﺑَﻘَﺎﻳَﻪ ﺭَﺍﻩْ ﻓَﻨَﺎﺩَﻥْ

Dünyaperestlik esasatı olan ahlâk-ı seyyieden tecerrüd et. Fâni ol! Daire-i mülkünde ve malındaki eşyayı, Mahbub-u Hakikî yolunda feda et. Mevcudatın ademnüma akibetlerini gör. Çünki şu dünyadan bekaya giden yol, fenadan gidiyor.

ﻓِﻜِﺮْ ﻓِﻴﺰَﺍﺭْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﺍَﻧِﻴﻦِ ﴿ ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ ﴾ ﻣِﻰ ﺯَﻧَﺪْ ﻭِﺟْﺪَﺍﻥْ

Esbab içine dalan fikr-i insanî, şu zelzele-i zeval-i dünyadan hayrette kalıp, me'yusane fizar ediyor. Vücud-u hakikî isteyen vicdan, İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ eniniyle mahbubat-ı mecaziyeden ve mevcudat-ı zâileden kat-ı alâka edip, Mevcud-u Hakikî'ye ve Mahbub-u Sermedi'ye bağlanıyor.

ﺑِﺪَﺍﻥْ ﺍَﻯْ ﻧَﻔْﺲِ ﻧَﺎﺩَﺍﻧَﻢْ ﻛِﻪ ﺩَﺭْ ﻫَﺮْ ﻓَﺮْﺩْ ﺍَﺯْ ﻓَﺎﻧِﻰ ﺩُﻭ ﺭَﺍﻩْ ﻫَﺴْﺖْ

ﺑَﺎ ﺑَﺎﻗِﻰ ﺩُﻭ ﺳِﺮِّ ﺟَﺎﻥِ ﺟَﺎﻧَﺎﻧِﻰ

Ey nâdan nefsim! Bil ki: Çendan dünya ve mevcudat fânidir. Fakat her fâni şeyde, bâkiye îsal eden iki yol bulabilirsin ve can-ı canan olan Mahbub-u Lâyezal'in tecelli-i cemalinden iki lem'ayı, iki sırrı görebilirsin. An şart ki: Suret-i fâniyeden ve kendinden geçebilirsen...

ﻛِﻪ ﺩَﺭْ ﻧِﻌْﻤَﺘْﻬَﺎ ﺍِﻧْﻌَﺎﻡْ ﻫَﺴْﺖْ ﻭَ ﭘَﺲْ ﺁﺛَﺎﺭْﻫَﺎ ﺍَﺳْﻤَﺎ ﺑِﮕِﻴﺮْ ﻣَﻐْﺰِﻯ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺩَﺭْ ﻓَﻨَﺎ ﺁﻥْ ﻗِﺸْﺮِ ﺑِﻰ ﻣَﻌْﻨَﺎ

(Sözler sh: 217)

Evet, nimet içinde in'am görünür; Rahman'ın iltifatı hissedilir. Nimetten in'ama geçsen, Mün'im'i bulursun. Hem her eser-i Samedanî, bir mektub gibi, bir Sâni'-i Zülcelal'in esmasını bildirir. Nakıştan manaya geçsen, esma yoluyla Müsemmayı bulursun. Madem şu masnuat-ı fâniyenin mağzını, içini bulabilirsin; onu elde et, manasız kabuğunu kışrını, acımadan fena seyline atabilirsin.

ﺑَﻠِﻰ ﺁﺛَﺎﺭْﻫَﺎ ﮔُﻮﻳَﻨْﺪْ ﺯِﺍَﺳْﻤَﺎ ﻟَﻔْﻆِ ﭘُﺮْ ﻣَﻌْﻨَﺎ ﺑِﺨَﺎﻥْ ﻣَﻌْﻨَﺎ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺩَﺭْ ﻫَﻮَﺍ ﺁﻥْ ﻟَﻔْﻆِ ﺑِﻰ ﺳَﻮْﺩَﺍ

Evet masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sâni'-i Zülcelal'in çok esmasını okutturmasın. Madem şu masnuat, elfazdır, kelimat-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan elfazı, bilâperva zevalin havasına at. Arkalarından alâkadarane bakıp meşgul olma.

ﻋَﻘْﻞْ ﻓَﺮْﻳَﺎﺩْ ﻣِﻰ ﺩَﺍﺭَﺩْ ﻏِﻴَﺎﺙِ ﴿ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ﴾ ﻣِﻴﺰَﻥْ ﺍَﻯْ ﻧَﻔْﺴَﻢْ

İşte zahirperest ve sermayesi âfâkî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me'yusane feryad ediyor. Hakikate giden bir doğru yol arıyor. Madem uful edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti. Kalb dahi mecazî mahbublardan vazgeçti. Vicdan dahi fânilerden yüzünü çevirdi. Sen dahi bîçare nefsim, İbrahimvari ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ gıyasını çek, kurtul.

ﭼِﻪ ﺧُﻮﺵْ ﮔُﻮﻳَﺪْ ﺍُﻭ ﺷَﻴْﺪَﺍ ﺟَﺎﻣِﻰ ﻋِﺸْﻖْ ﺧُﻮﻯْ

Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlâna Câmî, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak ne güzel söylemiş:

ﻳَﻜِﻰ ﺧَﻮﺍﻩْ ﻳَﻜِﻰ ﺧَﻮﺍﻥْ ﻳَﻜِﻰ ﺟُﻮﻯْ ﻳَﻜِﻰ ﺑِﻴﻦْ ﻳَﻜِﻰ ﺩَﺍﻥْ ﻳَﻜِﻰ ﮔُﻮﻯْ

demiştir.

1- Yani: Yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor.

2- Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.

{(Haşiye): Yalnız bu satır Mevlâna Câmî'nin kelâmıdır.}

(Sözler sh: 218)

3- Biri taleb et, başkalar lâyık değiller.

4- Biri gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.

5- Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir.

6- Biri söyle, O'na aid olmayan sözler malayani sayılabilir.

ﻧَﻌَﻢْ ﺻَﺪَﻗْﺖَ ﺍَﻯْ ﺟَﺎﻣِﻰ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﺤْﺒُﻮﺏُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻘْﺼُﻮﺩُ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻌْﺒُﻮﺩُ

Evet Câmî pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mabud; yalnız O'dur.

ﻛِﻪ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻋَﺎﻟَﻢْ

Çünki bu âlem bütün mevcudatıyla muhtelif dilleriyle, ayrı ayrı nağamatıyla zikr-i İlahinin halka-i kübrasında beraber "Lâ ilahe illa Hu" der, vahdaniyete şehadet eder. ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ in açtığı yaraya merhem sürüyor ve alâkayı kestiği mecazî mahbublara bedel, bir Mahbub-u Lâyezalî'yi gösteriyor.

(Sözler sh: 221)

ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ

ﺣَﻜِﻴﻢُ ﺍﻟْﻘَﻀَﺎﻳَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻓِﻰ ﻗَﺒْﺾِ ﺣُﻜْﻤِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺤَﻜَﻢُ ﺍﻟْﻌَﺪْﻝُ ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ

ﻋَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺨَﻔَﺎﻳَﺎ ﻭَ ﺍﻟْﻐُﻴُﻮﺏِ ﻓِﻰ ﻣُﻠْﻜِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻘَﺎﺩِﺭُ ﺍﻟْﻘَﻴُّﻮﻡُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵُ ﻭَ ﺍﻟﺜَّﺮَٓﺍﺀُ

ﻟَﻄِﻴﻒُ ﺍﻟْﻤَﺰَﺍﻳَﺎ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻘُﻮﺵِ ﻓِﻰ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻔَﺎﻃِﺮُ ﺍﻟْﻮَﺩُﻭﺩُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻦُ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﻬَٓﺎﺀُ

ﺟَﻠِﻴﻞُ ﺍﻟْﻤَﺮَﺍﻳَﺎ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﺆُﻥِ ﻓِﻰ ﺧَﻠْﻘِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﻘُﺪُّﻭﺱُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻌِﺰُّ ﻭَ ﺍﻟْﻜِﺒْﺮِﻳَٓﺎﺀُ

ﺑَﺪِﻳﻊُ ﺍﻟْﺒَﺮَﺍﻳَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻣِﻦْ ﻧَﻘْﺶِ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺪَّٓﺍﺋِﻢُ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚُ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﻘَٓﺎﺀُ

ﻛَﺮِﻳﻢُ ﺍﻟْﻌَﻄَﺎﻳَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻣِﻦْ ﺭَﻛْﺐِ ﺿَﻴْﻔِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺯَّﺍﻕُ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﻰ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻭَ ﺍﻟﺜَّﻨَٓﺎﺀُ

ﺟَﻤِﻴﻞُ ﺍﻟْﻬَﺪَﺍﻳَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻣِﻦْ ﻧَﺴْﺞِ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻖُ ﺍﻟْﻮَﺍﻓِﻰ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺠُﻮﺩُ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻄَٓﺎﺀُ

ﺳَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟﺸَّﻜَﺎﻳَﺎ ﻭَ ﺍﻟﺪُّﻋَٓﺎﺀِ ﻟِﺨَﻠْﻘِﻪِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻢُ ﺍﻟﺸَّﺎﻓِﻰ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺸُّﻜْﺮُ ﻭَ ﺍﻟﺜَّﻨَٓﺎﺀُ

ﻏَﻔُﻮﺭُ ﺍﻟْﺨَﻄَﺎﻳَﺎ ﻭَ ﺍﻟﺬُّﻧُﻮﺏِ ﻟِﻌَﺒْﺪِﻩِ ٭ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻐَﻔَّﺎﺭُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻌَﻔْﻮُ ﻭَ ﺍﻟﺮِّﺿَٓﺎﺀُ

Odur Bâkî.

O, hükmünü hikmetle icrâ eden Hakîmdir; biz de Onun hükmünün elindeyiz. Hakem olan O, Adl olan O; arz ve semâ Onundur.

Mülkünde gizli olanı, gaip olanı O hakkıyla bilir. Kàdir olan O, Kayyûm olan O; Arş da, yer de Onundur.

San'atının nakışlarında ve vasıflarında görünen Onun lûtfudur. Fâtır Odur, Vedûd O; mahlûkattaki bütün hüsün ve güzellikler Onundur.

Mevcudat aynalarında ve mahlûkatının keyfiyâtında tezahür eden Onun celâlidir. Melik Odur, Kuddûs O; izzet ve kibriyâ da Ona aittir.

Mahlûkatını acaib-i san'at içinde icad eden Odur; biz de Onun san'atının nakışlarıyız. Dâim Odur, Bâkî O; mülk ve bekà Onundur.

O atâsında pek kerîmdir; biz de Onun misafir kàfilelerindeniz. Rezzâk Odur, her hâcete Kâfi O; hamd ve senâ Ona mahsustur.

Rahmet hediyelerinde görünen Onun cemâlidir. Biz de Onun ilminin mensucatındanız. Hâlık Odur, Vâfî O; cûd ve atâ Onundur.

Mahlûkatının şikâyet ve duâlarını işiten Odur. Merhamet eden O, şifâ veren O; şükür ve senâ Ona mahsustur.
Kullarının hatâ ve günahlarını bağışlayan da Odur. Gaffâr Odur, Rahîm O; af da, rızâ da Ondandır.

(Sözler sh: 222)

ﻫَﺮْﻛَﺲْ ﺑِﺘَﻤَﺎﺷَﺎﮔَﻪِ ﺣُﺴْﻨَﺎﺗَﻪ ﺯِﻫَﺮْ ﺟَﺎﻯْ ﺗَﺸْﺒِﻴﻪِ ﻧِﮕَﺎﺭَﺍﻥْ ﺑِﺠَﻤَﺎﻟﺎَﺗَﻪ ﺩِﻧَﺎﺯِﻥْ

hatırıma geldi. Kalbim, ibret manalarını ifade için şöyle ağladı:

ﻳَﺎ ﺭَﺏْ ﻫَﺮْ ﺣَﻰْ ﺑِﺘَﻤَﺎﺷَﺎﮔَﻪِ ﺻُﻨْﻊِ ﺗُﻮ ﺯِﻫَﺮْﺟَﺎﻯْ ﺑَﺘَﺎﺯِﻯ ٭ ﺯِﻧِﺸِﻴﺐُ ﺍَﺯْ ﻓِﺮَﺍﺯِﻯ ﻣَﺎﻧَﻨْﺪِ ﺩَﻟﺎَّﻟﺎَﻥْ ﺑِﻨِﺪَﺍﺀِ ﺑِﺂﻭَﺍﺯِﻯ ٭ ﺩَﻡْ ﺩَﻡْ ﺯِﺟَﻤَﺎﻝِ ﻧَﻘْﺶِ ﺗُﻮ ﺩَﺭْ ﺭَﻗْﺺْ ﺑَﺎﺯِﻯ ٭ ﺯِﻛَﻤَﺎﻝِ ﺻُﻨْﻊِ ﺗُﻮ ﺧُﻮﺵْ ﺧُﻮﺵْ ﺑِﮕَﺎﺯِﻯ ٭ ﺯِﺷِﻴﺮِﻳﻨِﻰ ﺁﻭَﺍﺯِ ﺧُﻮﺩْ ﻫَﻰْ ﻫَﻰْ ﺩِﻧَﺎﺯِﻯ ٭ ﺍَﺯْﻭَﻯْ ﺭَﻗْﺺَ ﺁﻣَﺪْ ﺟَﺬْﺑَﻪ ﺧَﺎﺯِﻯ ٭ ﺍَﺯْﻳِﻦْ ﺁﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖْ ﻳَﺎﻓْﺖْ ﻫَﺮْ ﺣَﻰْ ﺩَﺭْﺱِ ﺗَﺴْﺒِﻴﺢُ ﻧَﻤَﺎﺯِﻯ ٭ ﺍِﻳﺴْﺘَﺎﺩَﺳْﺖْ ﻫَﺮْ ﻳَﻜِﻰ ﺑَﺮْ ﺳَﻨْﮓِ ﺑَﺎﻟﺎَ ﺳَﺮْﻓِﺮَﺍﺯِﻯ ٭ ﺩِﺭَﺍﺯْ ﻛَﺮْﺩَﺳْﺖْ ﺩَﺳْﺘْﻬَﺎﺭَﺍ ﺑَﺪَﺭْﮔَﺎﻩِ ﺍِﻟَﻬِﻰ ﻫَﻢْ ﭼُﻮ ﺷَﻬْﺒَﺎﺯِﻯ ٭ ﺑِﺠُﻨْﺒِﻴﺪَﺳْﺖْ ﺯُﻟْﻔْﻬَﺎﺭَﺍ ﺑَﺸَﻮْﻕْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﺷَﻬْﻨَﺎﺯِﻯ ٭ ﺑَﺒَﺎﻟﺎَ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﺍَﺯْ ﭘَﺮْﺩَﻩ ﻫَﺎﻯِ ﻫَﺎﻯِ ﻫُﻮﻯِ ﻋِﺸْﻖْ ﺑَﺎﺯِﻯ ٭ ﻣِﻴﺪِﻫَﺪْ ﻫُﻮﺷَﻪ ﮔِﺮِﻳﻨْﻬَﺎﻯِ ﺩَﺭِﻳﻨْﻬَﺎﻯِ ﺯَﻭَﺍﻟِﻰ ﺍَﺯْ ﺣُﺐِّ ﻣَﺠَﺎﺯِﻯ ٭ ﺑَﺮْ ﺳَﺮِ ﻣَﺤْﻤُﻮﺩْﻫَﺎ ﻧَﻐْﻤَﻬَﺎﻯِ ﺣُﺰْﻥْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﺍَﻳَﺎﺯِﻯ

(Sözler sh: 223)

ﻣُﺮْﺩَﻫَﺎﺭَﺍ ﻧَﻐْﻤَﻬَﺎﻯِ ﺍَﺯَﻟِﻰ ﺍَﺯْ ﺣُﺰْﻥْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﻧَﻮَﺍﺯِﻯ ٭ ﺭُﻭﺣَﻪ ﻣِﻰ ﺁﻳَﺪْ ﺍَﺯُﻭ ﺯَﻣْﺰَﻣَﻪﺀِ ﻧَﺎﺯُ ﻧِﻴَﺎﺯِﻯ ٭ ﻗَﻠْﺐْ ﻣِﻴﺨَﻮﺍﻧَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺁﻳَﺎﺗْﻬَﺎ ﺳِﺮِّ ﺗَﻮْﺣِﻴﺪْ ﺯِﻋُﻠُﻮِّ ﻧَﻈْﻢِ ﺍِﻋْﺠَﺎﺯِﻯ ٭ ﻧَﻔْﺲْ ﻣِﻴﺨَﻮﺍﻫَﺪْ ﺩَﺭْ ﺍِﻳﻦْ ﻭَﻟْﻮَﻟَﻬَﺎ ﺯَﻟْﺰَﻟَﻬَﺎ ﺫَﻭْﻕِ ﺑَﺎﻗِﻰ ﺩَﺭْ ﻓَﻨَﺎﻯِ ﺩُﻧْﻴَﺎ ﺑَﺎﺯِﻯ ٭ ﻋَﻘْﻞْ ﻣِﻴﺒِﻴﻨَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺯَﻣْﺰَﻣَﻬَﺎ ﺩَﻣْﺪَﻣَﻬَﺎ ﻧَﻈْﻢِ ﺧِﻠْﻘَﺖْ ﻧَﻘْﺶِ ﺣِﻜْﻤَﺖْ ﻛَﻨْﺰِ ﺭَﺍﺯِﻯ ٭ ﺁﺭْﺯُﻭ ﻣِﻴﺪَﺍﺭَﺩْ ﻫَﻮَﺍ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﻫَﻤْﻬَﻤَﻬَﺎ ﻫَﻮْﻫَﻮَﻫَﺎ ﻣَﺮْﮒِ ﺧُﻮﺩْ ﺩَﺭْ ﺗَﺮْﻙِ ﺍَﺫْﻭَﺍﻕِ ﻣَﺠَﺎﺯِﻯ ٭ ﺧَﻴَﺎﻝْ ﺑِﻴﻨَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭْ ﻣَﻠﺎَﺋِﻚْ ﺭَﺍ ﺟَﺴَﺪْ ﺁﻣَﺪْ ﺳَﻤَﺎﻭِﻯ ﺑَﺎﻫَﺰَﺍﺭَﺍﻥْ ﻧَﻰْ ٭ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﻧَﻴْﻬَﺎ ﺷُﻨِﻴﺪَﺕْ ﻫُﻮﺵْ ﺳِﺘَﺎﻳِﺸْﻬَﺎﻯِ ﺫَﺍﺕِ ﺣَﻰْ ٭ ﻭَﺭَﻗْﻬَﺎﺭَﺍ ﺯَﺑَﺎﻥْ ﺩَﺍﺭَﻧْﺪْ ﻫَﻤَﻪ ﻫُﻮ ﻫُﻮ ﺫِﻛْﺮْ ﺁﺭَﻧْﺪْ ﺑَﺪَﺭْ ﻣَﻌْﻨَﺎﻯِ ﺣَﻰُّ ﺣَﻰْ ٭ ﭼُﻮ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻫَﺮْ ﺷَﻰْ ٭ ﺩَﻣَﺎﺩَﻡْ ﺟُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻖْ ﺳَﺮَﺍﺳَﺮْ ﮔُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻰْ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﺍَﻟﻠَّﻪْ ٭ ﻓَﻴَﺎ ﺣَﻰُّ ﻳَﺎ ﻗَﻴُّﻮﻡُ ﺑِﺤَﻖِّ ﺍِﺳْﻢِ ﺣَﻰِّ ﻗَﻴُّﻮﻡِ ٭ ﺣَﻴَﺎﺗِﻰ ﺩِﻩْ ﺑَﺎِﻳﻦْ ﻗَﻠْﺐِ ﭘَﺮِﻳﺸَﺎﻥْ ﺭَﺍ ﺍِﺳْﺘِﻘَﺎﻣَﺖْ ﺩِﻩْ ﺑَﺎِﻳﻦْ ﻋَﻘْﻞِ ﻣُﺸَﻮَّﺵْ ﺭَﺍ ﺁﻣِﻴﻦْ

ﻫَﺮْﻛَﺲْ ﺑِﺘَﻤَﺎﺷَﺎﮔَﻪِ ﺣُﺴْﻨَﺎﺗَﻪ ﺯِﻫَﺮْ ﺟَﺎﻯْ ﺗَﺸْﺒِﻴﻪِ ﻧِﮕَﺎﺭَﺍﻥْ ﺑِﺠَﻤَﺎﻟﺎَﺗَﻪ ﺩِﻧَﺎﺯِﻥْ

Hatırıma geldi. Kalbim dahi ibret manalarını ifade için şöyle ağladı:

Yani: Senin temaşana, hüsnüne, herkes her yerden koşup gelmiş. Senin cemalinle nazdarlık ediyorlar.

(Sözler sh: 224)

ﻳَﺎ ﺭَﺏْ ﻫَﺮْ ﺣَﻰْ ﺑِﺘَﻤَﺎﺷَﺎﮔَﻪِ ﺻُﻨْﻊِ ﺗُﻮ ﺯِﻫَﺮْﺟَﺎﻯْ ﺑَﺘَﺎﺯِﻯ

Her zîhayat senin temaşana, san'atın olan zemin yüzüne her yerden çıkıp bakıyorlar.

ﺯِﻧِﺸِﻴﺐُ ﺍَﺯْ ﻓِﺮَﺍﺯِﻯ ﻣَﺎﻧَﻨْﺪِ ﺩَﻟﺎَّﻟﺎَﻥْ ﺑِﻨِﺪَﺍﺀِ ﺑِﺂﻭَﺍﺯِﻯ

Aşağıdan, yukarıdan dellâllar gibi çıkıp bağırıyorlar.

ﺩَﻡْ ﺩَﻡْ ﺯِﺟَﻤَﺎﻝِ ﻧَﻘْﺶِ ﺗُﻮ ﴿ﻧُﺴْﺨَﻪ: ﺯِﻫَﻮَﺍﻯِ ﺷَﻮْﻕِ ﺗُﻮ﴾ ﺩَﺭْ ﺭَﻗْﺺ ﺑَﺎﺯِﻯ

Senin cemal-i nakşından keyiflenip, o dellâlmisal ağaçlar oynuyorlar.

ﺯِﻛَﻤَﺎﻝِ ﺻُﻨْﻊِ ﺗُﻮ ﺧُﻮﺵْ ﺧُﻮﺵْ ﺑِﮕَﺎﺯِﻯ

Senin kemal-i san'atından neş'elenip, güzel güzel sadâ veriyorlar.

ﺯِﺷِﻴﺮِﻳﻨِﻰ ﺁﻭَﺍﺯِ ﺧُﻮﺩْ ﻫَﻰْ ﻫَﻰْ ﺩِﻧَﺎﺯِﻯ

Güya sadâlarının tatlılığı, onları da neş'elendirip nazeninane bir naz ettiriyor.

ﺍَﺯْﻭَﻯْ ﺭَﻗْﺼَﻪ ﺁﻣَﺪْ ﺟَﺬْﺑَﻪ ﺧَﺎﺯِﻯ

İşte ondandır ki; şu ağaçlar raksa gelmiş, cezbe istiyorlar.

ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺁﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖْ ﻳَﺎﻓْﺖْ ﻫَﺮْ ﺣَﻰْ ﺩَﺭْﺱِ ﺗَﺴْﺒِﻴﺢُ ﻧَﻤَﺎﺯِﻯ

Şu rahmet-i İlahiyenin âsârıyladır ki; her zîhayat, kendine mahsus tesbih ve namazın dersini alıyorlar.

ﺍِﻳﺴْﺘَﺎﺩَﺳْﺖْ ﻫَﺮْ ﻳَﻜِﻰ ﺑَﺮْ ﺳَﻨْﮓِ ﺑَﺎﻟﺎَ ﺳَﺮْﻓِﺮَﺍﺯِﻯ

Ders aldıktan sonra, herbir ağaç yüksek bir taş üstünde arşa başını kaldırıp durmuşlar.

ﺩِﺭَﺍﺯْ ﻛَﺮْﺩَﺳْﺖْ ﺩَﺳْﺘْﻬَﺎﺭَﺍ ﺑَﺪَﺭْﮔَﺎﻩِ ﺍِﻟَﻬِﻰ ﻫَﻢْ ﭼُﻮ ﺷَﻬْﺒَﺎﺯِﻯ

(Sözler sh: 225)

Herbirisi, yüzler ellerini Şehbaz-ı Kalender {(Haşiye-1) Şehbaz-ı Kalender, meşhur bir kahramandır ki, Şeyh-i Geylanî'nin irşadıyla dergâh-ı İlahîye iltica edip mertebe-i velayete çıkmıştır.} gibi dergâh-ı İlahîye uzatıp muhteşem bir ibadet vaziyetini almışlar.

ﺑِﺠُﻨْﺒِﻴﺪَﺳْﺖْ ﺯُﻟْﻔْﻬَﺎﺭَﺍ ﺑَﺸَﻮْﻕْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﺷَﻬْﻨَﺎﺯِﻯ

Oynattırıyorlar zülüfvari küçük dallarını ve onunla, temaşa edenlere de latif şevklerini ve ulvî zevklerini ihtar ediyorlar.

{(Haşiye-2) Şehnaz-ı Çelkezî, kırk örme saç ile meşhur bir dünya güzelidir.}

ﺑَﺒَﺎﻟﺎَ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﺍَﺯْ ﭘَﺮْﺩَﻩ ﻫَﺎﻯِ ﻫَﺎﻯِ ﻫُﻮﻯِ ﻋِﺸْﻖْ ﺑَﺎﺯِﻯ

Aşkın "Hay Huy" perdelerinden en hassas tellere, damarlara dokunuyor gibi sadâ veriyorlar.

{(Nüsha) Şu nüsha mezaristandaki ardıç ağacına bakar:

ﺑَﺒَﺎﻟﺎَ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﺍَﺯْ ﭘَﺮْﺩَﻩ ﻫَﺎﻯِ ﻫَﺎﻯِ ﻫُﻮﻯِ ﭼَﺮْﺥِ ﺑَﺎﺯِﻯ ٭ ﻣُﺮْﺩَﻫَﺎﺭَﺍ ﻧَﻐْﻤَﻬَﺎﻯِ ﺍَﺯَﻟِﻰ ﺍَﺯْ ﺣُﺰْﻥْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﻧَﻮَﺍﺯِﻯ

}

ﻣِﻴﺪِﻫَﺪْ ﻫُﻮﺷَﻪ ﮔِﺮِﻳﻨْﻬَﺎﻯِ ﺩَﺭِﻳﻨْﻬَﺎﻯِ ﺯَﻭَﺍﻟِﻰ ﺍَﺯْ ﺣُﺐِّ ﻣَﺠَﺎﺯِﻯ

Fikre şu vaziyetten şöyle bir mana geliyor: Mecazî muhabbetlerin zeval elemiyle gelen ağlayış, hem derinden derine hazîn bir enîni ihtar ediyorlar.

ﺑَﺮْ ﺳَﺮِ ﻣَﺤْﻤُﻮﺩْﻫَﺎ ﻧَﻐْﻤَﻬَﺎﻯِ ﺣُﺰْﻥْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﺍَﻳَﺎﺯِﻯ

Mahmudların, yani Sultan Mahmud gibi mahbubundan ayrılmış bütün âşıkların başlarında, hüzünâlûd mahbublarının nağmesinin tarzını işittiriyorlar.

ﻣُﺮْﺩَﻫَﺎﺭَﺍ ﻧَﻐْﻤَﻬَﺎﻯِ ﺍَﺯَﻟِﻰ ﺍَﺯْ ﺣُﺰْﻥْ ﺍَﻧْﮕِﻴﺰِ ﻧَﻮَﺍﺯِﻯ

Dünyevî sadâların ve sözlerin dinlemesinden kesilmiş olan ölmüşlere; ezelî nağmeleri, hüzünengiz sadâları işittiriyor gibi bir vazifesi var görünüyorlar.

ﺭُﻭﺣَﻪ ﻣِﻰ ﺁﻳَﺪْ ﺍَﺯُﻭ ﺯَﻣْﺰَﻣَﻪﺀِ ﻧَﺎﺯُ ﻧِﻴَﺎﺯِﻯ

Ruh ise şu vaziyetten şöyle anladı ki: Eşya, tesbihat ile Sâni'-i Zülcelal'in tecelliyat-ı esmasına mukabele edip, bir naz-niyaz zemzemesidir, geliyor.

(Sözler sh: 226)

ﻗَﻠْﺐْ ﻣِﻴﺨَﻮﺍﻧَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺁﻳَﺎﺗْﻬَﺎ ﺳِﺮِّ ﺗَﻮْﺣِﻴﺪْ ﺯِﻋُﻠُﻮِّ ﻧَﻈْﻢِ ﺍِﻋْﺠَﺎﺯِﻯ

Kalb ise, şu herbiri birer âyet-i mücesseme hükmünde olan şu ağaçlardan sırr-ı tevhidi, bu i'cazın ulüvv-ü nazmından okuyor. Yani, hilkatlerinde o derece hârika bir intizam, bir san'at, bir hikmet vardır ki: Bütün esbab-ı kâinat birer fâil-i muhtar farzedilse ve toplansalar taklid edemezler.

ﻧَﻔْﺲْ ﻣِﻴﺨَﻮﺍﻫَﺪْ ﺩَﺭْ ﺍِﻳﻦْ ﻭَﻟْﻮَﻟَﻬَﺎ ﺯَﻟْﺰَﻟَﻬَﺎ ﺫَﻭْﻕِ ﺑَﺎﻗِﻰ ﺩَﺭْ ﻓَﻨَﺎﻯِ ﺩُﻧْﻴَﺎ ﺑَﺎﺯِﻯ

Nefis ise, şu vaziyeti gördükçe; bütün rûy-i zemin, velvele-âlûd bir zelzele-i firakta yuvarlanıyor gibi gördü, bir zevk-i bâki aradı. "Dünya-perestliğin terkinde bulacaksın" manasını aldı.

ﻋَﻘْﻞْ ﻣِﻴﺒِﻴﻨَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺯَﻣْﺰَﻣَﻬَﺎ ﺩَﻣْﺪَﻣَﻬَﺎ ﻧَﻈْﻢِ ﺧِﻠْﻘَﺖْ ﻧَﻘْﺶِ ﺣِﻜْﻤَﺖْ ﻛَﻨْﺰِ ﺭَﺍﺯِﻯ

Akıl ise, şu zemzeme-i hayvan ve eşcardan ve demdeme-i nebat ve havadan gayet manidar bir intizam-ı hilkat, bir nakş-ı hikmet, bir hazine-i esrar buluyor. Her şey, çok cihetlerle Sâni'-i Zülcelal'i tesbih ettiğini anlıyor.

ﺁﺭْﺯُﻭ ﻣِﻴﺪَﺍﺭَﺩْ ﻫَﻮَﺍ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﻫَﻤْﻬَﻤَﻬَﺎ ﻫَﻮْﻫَﻮَﻫَﺎ ﻣَﺮْﮒِ ﺧُﻮﺩْ ﺩَﺭْ ﺗَﺮْﻙِ ﺍَﺫْﻭَﺍﻕِ ﻣَﺠَﺎﺯِﻯ

Heva-yı nefs ise şu hemheme-i hava ve hevheve-i yapraktan öyle bir lezzet alıyor ki, bütün ezvak-ı mecazîyi ona unutturup, o heva-yı nefsin hayatı olan zevk-i mecazîyi terketmekle, bu zevk-i hakikatte ölmek istiyor.

ﺧَﻴَﺎﻝْ ﺑِﻴﻨَﺪْ ﺍَﺯِﻳﻦْ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭْ ﻣَﻠﺎَﺋِﻚْ ﺭَﺍ ﺟَﺴَﺪْ ﺁﻣَﺪْ ﺳَﻤَﺎﻭِﻯ ﺑَﺎﻫَﺰَﺍﺭَﺍﻥْ ﻧَﻰْ

Hayal ise, görüyor; güya şu ağaçların müekkel melaikeleri içlerine girip herbir dalında çok neyler takılan ağaçları cesed olarak giymişler. Güya Sultan-ı Sermedî, binler ney sadâsıyla muhteşem bir resm-i küşadda onlara onları giydirmiş ki; o ağaçlar camid, şuursuz cisim gibi değil.. belki gayet şuurkârane manidar vaziyetleri gösteriyorlar.

ﺍَﺯِﻳﻦْ ﻧَﻴْﻬَﺎ ﺷُﻨِﻴﺪَﺕْ ﻫُﻮﺵْ ﺳِﺘَﺎﻳِﺸْﻬَﺎﻯِ ﺫَﺍﺕِ ﺣَﻰْ

İşte o neyler; semavî, ulvî bir musikîden geliyor gibi safi ve müessirdirler.

(Sözler sh: 227)

Fikir o neylerden, başta Mevlâna Celaleddin-i Rumî olarak bütün âşıkların işittikleri elemkârane teşekkiyat-ı firakı işitmiyor. Belki, Zât-ı Hayy-ı Kayyum'a karşı takdim edilen teşekkürat-ı Rahmaniyeyi ve tahmidat-ı Rabbaniyeyi işitiyor.

ﻭَﺭَﻗْﻬَﺎﺭَﺍ ﺯَﺑَﺎﻥْ ﺩَﺍﺭَﻧْﺪْ ﻫَﻤَﻪ ﻫُﻮ ﻫُﻮ ﺫِﻛْﺮْ ﺁﺭَﻧْﺪْ ﺑَﺪَﺭْ ﻣَﻌْﻨَﺎﻯِ ﺣَﻰُّ ﺣَﻰْ

Madem ağaçlar, birer cesed oldu. Bütün yapraklar dahi diller oldu. Demek herbiri, binler dilleri ile havanın dokunmasıyla "Hu Hu" zikrini tekrar ediyorlar. Hayatlarının tahiyyatıyla Sâniinin Hayy-ı Kayyum olduğunu ilân ediyorlar.

ﭼُﻮ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻫَﺮْ ﺷَﻰْ

Çünki bütün eşya "Lâ ilahe illa Hu" deyip, kâinatın azîm halka-i zikrinde beraber zikrederek çalışıyorlar.

ﺩَﻣَﺎﺩَﻡْ ﺟُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻖْ ﺳَﺮَﺍﺳَﺮْ ﮔُﻮﻳَﺪَﻧْﺪْ ﻳَﺎ ﺣَﻰْ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﻨْﺪْ ﺍَﻟﻠَّﻪْ

Vakit-bevakit lisan-ı istidad ile Cenab-ı Hak'tan hukuk-u hayatını "Ya Hak" deyip hazine-i rahmetten istiyorlar. Baştan başa da hayata mazhariyetleri lisanıyla "Ya Hayy" ismini zikrediyorlar.

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﻰُّ ﻳَﺎ ﻗَﻴُّﻮﻡُ ﺑِﺤَﻖِّ ﺍِﺳْﻢِ ﺣَﻰِّ ﻗَﻴُّﻮﻡِ

ﺣَﻴَﺎﺗِﻰ ﺩِﻩْ ﺑَﺎِﻳﻦْ ﻗَﻠْﺐِ ﭘَﺮِﻳﺸَﺎﻥْ ﺭَﺍ ﺍِﺳْﺘِﻘَﺎﻣَﺖْ ﺩِﻩْ ﺑَﺎِﻳﻦْ ﻋَﻘْﻞِ ﻣُﺸَﻮَّﺵْ ﺭَﺍ ﺁﻣِﻴﻦْ

Ya Hayyu Ya Kayyum; Hayy ve Kayyum isimleri hakkına; perişan kalbime hayat, müşevveş aklıma da istikamet ver. Amin.

(Sözler sh: 230)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onsekizinci Söz

Onsekizinci Söz, Barla'da 1927 yılında telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻟﺎَ ﺗَﺤْﺴَﺒَﻦَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻳَﻔْﺮَﺣُﻮﻥَ ﺑِﻤَٓﺎ ﺍَﺗَﻮْﺍ ﻭَﻳُﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍَﻥْ ﻳُﺤْﻤَﺪُﻭﺍ ﺑِﻤَﺎ ﻟَﻢْ ﻳَﻔْﻌَﻠُﻮﺍ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﺤْﺴَﺒَﻨَّﻬُﻢْ ﺑِﻤَﻔَﺎﺯَﺓٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏِ ﻭَﻟَﻬُﻢْ ﻋَﺬَﺍﺏٌ ﺍَﻟِﻴﻢٌ
Yaptıkları kötülüklerle sevinen ve yapmadıkları hayırla övülmekten hoşlanan kimseleri, sakın azaptan kurtulurlar zannetme. Onlar için pek acı bir azap vardır. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:188)

(Sözler sh: 231)

ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺧَﻠَﻘَﻪُ
O [Allah] herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi, 32:7)

(Sözler sh: 232)

ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗُﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻓَﺎﺗَّﺒِﻌُﻮﻧِﻰ ﻳُﺤْﺒِﺒْﻜُﻢُ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:31)

(Sözler sh: 233)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍْﻟﺎِﺳْﻠﺎَﻡُ
Şüphesiz ki, Allah katında makbul olan din, İslâm dinidir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:19)

ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣَﻌَﻪُ
Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar da, (kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler.) (Fetih Sûresi, 48:29)

(Sözler sh: 234)

ﺳَﺤَﺮْ ﺣَﺸْﺮِﻳﺴْﺖْ ﺩَﺭُﻭ ﻫُﺸْﻴَﺎﺭْ ﺩَﺭْ ﺗَﺴْﺒِﻴﺢْ ﻫَﻤَﻪ ﺷَﻰْ

ﺑَﺨَﻮﺍﺏِ ﻏَﻔْﻠَﺖْ ﺳَﺮْﺳَﻢْ ﻧَﻔْﺴَﻢْ ﺣَﺘَّﻰ ﻛَﻰْ

ﻋُﻤْﺮْ ﻋَﺼْﺮِﻳﺴْﺖْ ﺳَﻔَﺮْ ﺑَﺎﻗَﺒْﺮْ ﻣِﻰ ﺑَﺎﻳَﺪْ ﺯِﻫَﺮْ ﺣَﻰْ

ﺑِﺒَﺮْﺧِﻴﺰْ ﻧَﻤَﺎﺯِﻯ ﭼُﻮ ﻧِﻴَﺎﺯِﻯ ﮔُﻮ ﺑِﻜُﻦْ ﺁﻭَﺍﺯِﻯ ﭼُﻮﻥْ ﻧَﻰْ

ﺑَﮕُﻮ ﻳَﺎ ﺭَﺏْ ﭘَﺸِﻴﻤَﺎﻧَﻢْ ﺧَﺠِﻴﻠَﻢْ ﺷَﺮْﻣْﺴَﺎﺭَﻡْ ﺍَﺯْ ﮔُﻨَﺎﻩْ ﺑِﻰ ﺷُﻤَﺎﺭَﻡْ ﭘَﺮِﻳﺸَﺎﻧَﻢْ ﺫَﻟِﻴﻠَﻢْ ﺍَﺷْﻚْ ﺑَﺎﺭَﻡْ ﺍَﺯْ ﺣَﻴَﺎﺕْ ﺑِﻰ ﻗَﺮَﺍﺭَﻡْ

ﻏَﺮِﻳﺒَﻢْ ﺑِﻰ ﻛَﺴَﻢْ ﺿَﻌِﻴﻔَﻢْ ﻧَﺎﺗُﻮَﺍﻧَﻢْ ﻋَﻠِﻴﻠَﻢْ ﻋَﺎﺟِﺰَﻡْ ﺍِﺧْﺘِﻴَﺎﺭَﻡْ ﺑِﻰ ﺍِﺧْﺘِﻴَﺎﺭَﻡْ َﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻥْ ﮔُﻮﻳَﻢْ ﻋَﻔُﻮْ ﺟُﻮﻳَﻢْ ﻣَﺪَﺩْ ﺧَﻮﺍﻫَﻢْ ﺯِﺩَﺭْﮔَﺎﻫَﺖْ ﺍِﻟَﻬِﻰ

Seher bir haşirdir. Uyanık ve uyuyan herşey tesbihdedir.
Ey sersem nefsim, ne zaman uyanacaksın?
Ömür bir asır da olsa her canlının kabre seferi gerekiyor. * Namaza kalk, ney avazı gibi niyaz eyle.
Yâ Rab! pişmanım; utanıyorum, sayısız günahımdan ar ediyorum.
Zelîlim, istikrarsız yaşamaktan göz yaşı döküyorum.
Garibim, kimsesizim, yalnızım, zayıfım, güçsüzüm, sakatım, âcizim, hem ihtiyarım, hem irâdesizim.
El-amân diyorum, İlâhî dergâhından yardım istiyorum.

(Sözler sh: 235)
 

Ahmet.1

Well-known member
Ondokuzuncu Söz

Ondokuzuncu Söz, Barla'da 1927-30 yılları arasında telif edilmiştir.

ﻭَ ﻣَﺎ ﻣَﺪَﺣْﺖُ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺑِﻤَﻘَﺎﻟَﺘِﻰ ٭ ﻭَ ﻟَﻜِﻦْ ﻣَﺪَﺣْﺖُ ﻣَﻘَﺎﻟَﺘِﻰ ﺑِﻤُﺤَﻤَّﺪٍ ﻉ.ﺹ.ﻡ
Ben sözlerimle Muhammed'i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum. (Hassan b. Sâbit (r.a.) ait bir sözdür. İbn-i Esir, el-Meselü's sair, 2/357; el-Kalkeşendî, Subhu'l Aşa, 2/321; İmam-ı Rabbanî, Mektubât, 1/58, 44. Mektub.)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allahtan başka ilah yoktur.

(Sözler sh: 237)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Allahtan başka ilah yoktur.

(Sözler sh: 238)

ﺍِﻥْ ﻫُﻮَ ﺍِﻟﺎَّ ﻭَﺣْﻰٌ ﻳُﻮﺣَﻰ
Onun sözü, kendisine vahyolunandan başka birşey değildir. (Necm Sûresi, 53:4)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında... (Tekvîr Sûresi, 81:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﻔَﻄَﺮَﺕْ
Gök yarıldığı zaman... (İnfitar Sûresi, 82:1)

ﺍَﻟْﻘَﺎﺭِﻋَﺔُ
Çarpacak olan felâket... (Kària Sûresi, 101:1)

(Sözler sh: 240)

ﻟَﻴْﺲَ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎِﻣْﻜَﺎﻥِ ﺍَﺑْﺪَﻉُ ﻣِﻤَّﺎ ﻛَﺎﻥَ
İmkân dairesinde, şu varlık âleminden daha mükemmeli, daha üstünü yoktur. (İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn 4:258; İbni Arabî, el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye, 1:53, 4:154)

(Sözler sh: 241)

ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻔُﺮْﻗَﺎﻥُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕِ ﺍُﻣَّﺘِﻪِ ٭ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺑَﺸَّﺮَ ﺑِﺮِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺍﻟﺘَّﻮْﺭَﻳﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺠِﻴﻞُ ﻭَ ﺍﻟﺰَّﺑُﻮﺭُ ٭ ﻭَ ﺑَﺸَّﺮَ ﺑِﻨُﺒُﻮَّﺗِﻪِ ﺍْﻟﺎِﺭْﻫَﺎﺻَﺎﺕُ ﻭَ ﻫَﻮَﺍﺗِﻒُ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺀُ ﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﻭَ ﻛَﻮَﺍﻫِﻦُ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ٭ ﻭَ ﺍﻧْﺸَﻖَّ ﺑِﺎِﺷَﺎﺭَﺗِﻪِ ﺍﻟْﻘَﻤَﺮُ ٭ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍَﻧْﻔَﺎﺱِ ﺍُﻣَّﺘِﻪِ ٭ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺟَٓﺎﺋَﺖْ ﻟِﺪَﻋْﻮَﺗِﻪِ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮُ ﻭَ ﻧَﺰَﻝَ ﺳُﺮْﻋَﺔً ﺑِﺪُﻋَٓﺎﺋِﻪِ ﺍﻟْﻤَﻄَﺮُ ﻭَ ﺍَﻇَﻠَّﺘْﻪُ ﺍﻟْﻐَﻤَﺎﻣَﺔُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﺮِّ ﻭَ ﺷَﺒَﻊَ ﻣِﻦْ ﺻَﺎﻉٍ ﻣِﻦْ ﻃَﻌَﺎﻣِﻪِ ﻣِﺄَﺕٌ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﻭَ ﻧَﺒَﻊَ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀُ ﻣِﻦْ ﺑَﻴْﻦِ ﺍَﺻَﺎﺑِﻌِﻪِ ﺛَﻠﺎَﺙَ ﻣَﺮَّﺍﺕٍ ﻛَﺎﻟْﻜَﻮْﺛَﺮِ ﻭَ ﺍَﻧْﻄَﻖَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﻀَّﺐَّ ﻭَ ﺍﻟﻈَّﺒْﻰَ ﻭَ ﺍﻟْﺠِﺬْﻉَ ﻭَ ﺍﻟﺬِّﺭَﺍﻉَ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﻤَﻞَ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺒَﻞَ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﺠَﺮَ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﺪَﺭَ ﺻَﺎﺣِﺐِ ﺍﻟْﻤِﻌْﺮَﺍﺝِ ﻭَ ﻣَﺎﺯَﺍﻍَ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮُ ٭ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻭَ ﺷَﻔِﻴﻌِﻨَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﻛُﻞِّ ﺍﻟْﺤُﺮُﻭﻑِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﻜِّﻠَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺜِّﻠَﺔِ ﺑِﺎِﺫْﻥِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﻓِﻰ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎ ﺗَﻤَﻮُّﺟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻬَﻮَٓﺍﺀِ ﻋِﻨْﺪَ ﻗِﺮَﺍﺋَﺔِ ﻛُﻞِّ ﻛَﻠِﻤَﺔٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﻗَﺎﺭِﺀٍ ﻣِﻦْ ﺍَﻭَّﻝِ ﺍﻟﻨُّﺰُﻭﻝِ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺧِﺮِ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻳَٓﺎ ﺍِﻟَﻬَﻨَﺎ ﺑِﻜُﻞِّ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Rahmânü'r-Rahîmden, Arş-ı Âzamdan gelen Furkan-ı Hakîmin kendisine indiği Efendimiz Muhammed'e, ümmetinin hasenatı adedince milyonlar salât ve milyonlar selâm olsun. Risaleti Tevrat, İncil ve Zebur'da müjdelenen; nübüvveti irhâsâtla, cinlerin hâtifleriyle, insanlık âleminin evliyalarıyla, beşerin kâhinleriyle müjdelenen; bir işaretiyle ay parçalanan Efendimiz Muhammed'e, ümmetinin hasenâtı adedince milyonlar salât ve selâm olsun. Davetine ağaçların koşup geldiği, duâsıyla yağmurun hemen iniverdiği, sıcaktan korumak için bulutların Ona gölge yaptığı, bir ölçek yemeğiyle yüzlerce insanın doyduğu, parmaklarının arasından üç defa kevser gibi suların çağladığı, Onun hürmetine Allah'ın, kertenkeleyi, ceylânı, ağaç kütüğünü, zehirli keçinin kolunu, deveyi, dağı, taşı ve toprağı konuşturduğu, Miracın sahibi ve gözünün asla şaşmadığı o mu'cize-i kübrâda ruyetullaha mazhar olan Efendimiz ve Şefîimiz Muhammed'e, Kur'ân'ın ilk indiği zamandan kıyamete kadar onu okuyan herbir okuyucunun okuduğu herbir kelimenin hava dalgalarının aynalarına Rahmân'ın izniyle yansıyan bütün kelimelerinin bütün harfleri adedince, milyonlar salât ve selâm olsun. Bütün bu salâvatlardan herbiri hürmetine bizi bağışla, ey İlâhımız, bize merhamet et. Âmin. (Sözler sh: 243)

ﺍَﻟﺸَّﻤْﺲُ ﺗَﺠْﺮِﻯ
Güneş döner. (Yâsin Sûresi, 36:38)

(Sözler sh: 244)

ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﺳِﺮَﺍﺟًﺎ
Güneşi bir kandil yaptık.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍﺟْﻌَﻞِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥَ ﺷِﻔَٓﺎﺀً ﻟَﻨَﺎ ﻭَ ﻟِﻜَﺎﺗِﺒِﻪِ ﻭَ ﺍَﻣْﺜَﺎﻟِﻪِ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺩَٓﺍﺀٍ ﻭَ ﻣُﻮﻧِﺴًﺎ ﻟَﻨَﺎ ﻭَ ﻟَﻬُﻢْ ﻓِﻰ ﺣَﻴَﺎﺗِﻨَﺎ ﻭَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻨَﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻗَﺮِﻳﻨًﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘَﺒْﺮِ ﻣُﻮﻧِﺴًﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘِﻴَﺎﻣَﺔِ ﺷَﻔِﻴﻌًﺎ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁِ ﻧُﻮﺭًﺍ ﻭَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ﺳِﺘْﺮًﺍ ﻭَ ﺣِﺠَﺎﺑًﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔِ ﺭَﻓِﻴﻘًﺎ ﻭَ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮَﺍﺕِ ﻛُﻠِّﻬَﺎ ﺩَﻟِﻴﻠﺎً ﻭَ ﺍِﻣَﺎﻣًﺎ ﺑِﻔَﻀْﻠِﻚَ ﻭَ ﺟُﻮﺩِﻙَ ﻭَ ﻛَﺮَﻣِﻚَ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَﺎ ﺍَﻛْﺮَﻡَ ﺍْﻟﺎَﻛْﺮَﻣِﻴﻦَ ﻭَ ﻳَﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ٭ ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻔُﺮْﻗَﺎﻥُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِٓ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Allah'ım! Kur'ân'ı bize, bu risalenin kâtibine ve onun emsali olan zatlara her türlü dert için şifa kıl. Bize ve onlara, hayatımızda ve ölümümüzden sonra Kur'ân ile ünsiyet ettir. Kur'ân'ı bu dünyada bir dost, kabirde bir mûnis, kıyamette bir şefaatçi, sırat üzerinde bir nur, ateşe karşı bir siper ve hicap, Cennette bir refik ve bütün hayırlar için bir yol gösterici ve imam kıl. Bütün bunları bize fazlınla, cûdunla, kereminle ve rahmetinle ihsan et, ey kerem sahiplerinin en kerîmi ve merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz. Âmin. Allahım! Furkan-ı Hakîmin kendisine indirildiği zâta ve bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et. Âmin, âmin.

(Sözler sh: 245)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirminci Söz

Yirminci Söz, Barla'da 1926-29 yılları arasında telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﺍِﺫْ ﻗُﻠْﻨَﺎ ﻟِﻠْﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺔِ ﺍﺳْﺠُﺪُﻭﺍ ِﻟﺎَﺩَﻡَ ﻓَﺴَﺠَﺪُٓﻭﺍ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍِﺑْﻠِﻴﺲَ
Meleklere 'Âdem'e secde edin' dediğimizde, İblis hariç hepsi secde etti. (Bakara Sûresi, 2:34)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﺎْﻣُﺮُﻛُﻢْ ﺍَﻥْ ﺗَﺬْﺑَﺤُﻮﺍ ﺑَﻘَﺮَﺓً
Allah size bir inek kesmenizi emrediyor. (Bakara Sûresi, 2:67)

ﺛُﻢَّ ﻗَﺴَﺖْ ﻗُﻠُﻮﺑُﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِ ﺫَﻟِﻚَ ﻓَﻬِﻰَ ﻛَﺎﻟْﺤِﺠَﺎﺭَﺓِ ﺍَﻭْ ﺍَﺷَﺪُّ ﻗَﺴْﻮَﺓً
Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı. (Bakara Sûresi, 2:74)

ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ
Hiç düşünmüyorlar mı? (Yâsin Sûresi, 36:68)

(Sözler sh: 246)

ﻋَﻠَّﻢَ ﺍَﺩَﻡَ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀَ ﻛُﻠَّﻬَﺎ
Âdem'e bütün isimleri öğretti. (Bakara Sûresi, 2:31)

(Sözler sh: 247)

ﺛُﻢَّ ﻗَﺴَﺖْ ﻗُﻠُﻮﺑُﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِ ﺫَﻟِﻚَ ﻓَﻬِﻰَ ﻛَﺎﻟْﺤِﺠَﺎﺭَﺓِ ﺍَﻭْ ﺍَﺷَﺪُّ ﻗَﺴْﻮَﺓً ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤِﺠَﺎﺭَﺓِ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﺘَﻔَﺠَّﺮُ ﻣِﻨْﻪُ ﺍْﻟﺎَﻧْﻬَﺎﺭُ ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﺸَّﻘَّﻖُ ﻓَﻴَﺨْﺮُﺝُ ﻣِﻨْﻪُ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﻬْﺒِﻂُ ﻣِﻦْ ﺧَﺸْﻴَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﻣَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺑِﻐَﺎﻓِﻞٍ ﻋَﻤَّﺎ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ

Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı. Çünkü öyle taşlar vardır, bağrından nehirler çağlar. Öyleleri var ki, yarılır da aralarından sular akar. Öyleleri var ki, Allah korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. Allah ise sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir. (Bakara Sûresi, 2:74)

(Sözler sh: 249)

ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﻬْﺒِﻂُ ﻣِﻦْ ﺧَﺸْﻴَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Taşlardan öyleleri var ki, Allah korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. (Bakara Sûresi, 2:74)

ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﺸَّﻘَّﻖُ ﻓَﻴَﺨْﺮُﺝُ ﻣِﻨْﻪُ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀُ
Taşlardan öyleleri var ki, yarılır da aralarından sular akar. (Bakara Sûresi, 2:74)

(Sözler sh: 250)

ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﻬْﺒِﻂُ ﻣِﻦْ ﺧَﺸْﻴَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Taşlardan öyleleri var ki, Allah korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. (Bakara Sûresi, 2:74)

ﻭَﺍِﻥَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤِﺠَﺎﺭَﺓِ ﻟَﻤَﺎ ﻳَﺘَﻔَﺠَّﺮُ ﻣِﻨْﻪُ ﺍْﻟﺎَﻧْﻬَﺎﺭُ
Taşlardan öyleleri var ki, bağrından nehirler çağlar." (Bakara Sûresi, 2:74)

(Sözler sh: 251)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻓَﻬِّﻤْﻨَﺎ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻛَﻤَﺎ ﺗُﺤِﺐُّ ﻭَ ﺗَﺮْﺿَﻰ ﻭَ ﻭَﻓِّﻘْﻨَﺎ ﻟِﺨِﺪْﻣَﺘِﻪِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ

Allahım! Kur'ân'ın esrarını, sevdiğin ve râzı olduğun şekilde bize tefhim et ve onun hizmetine bizi muvaffak et. Âmin, rahmetinle ey Erhamürrâhimîn. Allahım! Kur'ân-ı Hakîmin kendisine indirildiği Zâta ve bütün âl ve ashâbına salât ve selâm olsun.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺑَﺴَﻂَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﻋَﻠَﻰ ﻣَٓﺎﺀٍ ﺟَﻤَﺪْ
Arzı, donmuş bir çeşit suyun üzerinde yayan Zatı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim." (Mecmuatü'l-Ahzab, 1:304; 2:554)

(Sözler sh: 252)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻟﺎَ ﺭَﻃْﺐٍ ﻭَﻟﺎَ ﻳَﺎﺑِﺲٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻓِﻰ ﻛِﺘَﺎﺏٍ ﻣُﺒِﻴﻦٍ
Ne yaş, ne de kuru hiçbir şey yoktur ki, ap açık bir kitapta yazılmış olmasın. (En'âm Sûresi, 6:59)

(Sözler sh: 253)

ﻗُﺘِﻞَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺏُ ﺍْﻟﺎُﺧْﺪُﻭﺩِ ٭ ﺍَﻟﻨَّﺎﺭِ ﺫَﺍﺕِ ﺍﻟْﻮَﻗُﻮﺩِ ٭ ﺍِﺫْ ﻫُﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻬَﺎ ﻗُﻌُﻮﺩٌ ٭ ﻭَﻫُﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﺎ ﻳَﻔْﻌَﻠُﻮﻥَ ﺑِﺎﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﺷُﻬُﻮﺩٌ ٭ ﻭَﻣَﺎ ﻧَﻘَﻤُﻮﺍ ﻣِﻨْﻬُﻢْ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻳُﺆْﻣِﻨُﻮﺍ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟْﺤَﻤِﻴﺪِ ٭
Uhdud Ashabına lânet olundu. Onlar tutuşturdukları ateşin karşısına oturur, mü'minlere yaptıkları işkenceyi seyrederlerdi. O mü'minlerden intikam almalarının sebebi ise, kudreti herşeye galip olan ve her türlü övgüye lâyık bulunan Allah'a iman etmiş olmalarından başka birşey değildi. (Burûc Sûresi, 85:4-8)

ﻓِﻰ ﺍﻟْﻔُﻠْﻚِ ﺍﻟْﻤَﺸْﺤُﻮﻥِ ٭ ﻭَﺧَﻠَﻘْﻨَﺎ ﻟَﻬُﻢْ ﻣِﻦْ ﻣِﺜْﻠِﻪِ ﻣَﺎ ﻳَﺮْﻛَﺒُﻮﻥَ
Onlar için bir delil de, insan neslini, dolu gemilerde taşımamız ve bunun gibi daha nice binekleri onlar için yaratmış olmamızdır. (Yâsin Sûresi, 36:41-42)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻣَﺜَﻞُ ﻧُﻮﺭِﻩِ ﻛَﻤِﺸْﻜَﺎﺓٍ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻣِﺼْﺒَﺎﺡٌ ﺍَﻟْﻤِﺼْﺒَﺎﺡُ ﻓِﻰ ﺯُﺟَﺎﺟَﺔٍ ﺍَﻟﺰُّﺟَﺎﺟَﺔُ ﻛَﺎَﻧَّﻬَﺎ ﻛَﻮْﻛَﺐٌ ﺩُﺭِّﻯٌّ ﻳُﻮﻗَﺪُ ﻣِﻦْ ﺷَﺠَﺮَﺓٍ ﻣُﺒَﺎﺭَﻛَﺔٍ ﺯَﻳْﺘُﻮﻧَﺔٍ ﻟﺎَ ﺷَﺮْﻗِﻴَّﺔٍ ﻭَﻟﺎَ ﻏَﺮْﺑِﻴَّﺔٍ ﻳَﻜَﺎﺩُ ﺯَﻳْﺘُﻬَﺎ ﻳُﻀِٓﻰﺀُ ﻭَﻟَﻮْ ﻟَﻢْ ﺗَﻤْﺴَﺴْﻪُ ﻧَﺎﺭٌ ﻧُﻮﺭٌ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭٍ ﻳَﻬْﺪِﻯ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﻨُﻮﺭِﻩِ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ
Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﻳَﻜَﺎﺩُ ﺯَﻳْﺘُﻬَﺎ ﻳُﻀِٓﻰﺀُ ﻭَﻟَﻮْ ﻟَﻢْ ﺗَﻤْﺴَﺴْﻪُ ﻧَﺎﺭٌ ﻧُﻮﺭٌ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭٍ
Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O, nur üstüne Nurdur. (Nûr Sûresi, 24:35)

(Sözler sh: 254)

ﻭَ ﻟِﺴُﻠَﻴْﻤَﻦَ ﺍﻟﺮِّﻳﺢَ ﻏُﺪُﻭُّﻫَﺎ ﺷَﻬْﺮٌ ﻭَﺭَﻭَﺍﺣُﻬَﺎ ﺷَﻬْﺮٌ
Rüzgârı da Süleyman'a boyun eğdirdik ki, sabahtan bir aylık, öğleden sonra da bir aylık yol giderdi. (Sebe Sûresi, 34:12)

(Sözler sh: 255)

ﻓَﻘُﻠْﻨَﺎ ﺍﺿْﺮِﺏْ ﺑِﻌَﺼَﺎﻙَ ﺍﻟْﺤَﺠَﺮَ ﻓَﺎﻧْﻔَﺠَﺮَﺕْ ﻣِﻨْﻪُ ﺍﺛْﻨَﺘَﺎ ﻋَﺸْﺮَﺓَ ﻋَﻴْﻨًﺎ
[Mûsâ'ya] 'Vur asânı taşa' buyurduk. Asâsını vurduğu yerden, on iki pınar fışkırıverdi. (Bakara Sûresi, 2:60)

ﻭَﺍُﺑْﺮِﺉُ ﺍْﻟﺎَﻛْﻤَﻪَ ﻭَﺍْﻟﺎَﺑْﺮَﺹَ ﻭَﺍُﺣْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﺑِﺎِﺫْﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah'ın izniyle, anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirir ve ölüleri diriltirim. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:49)

(Sözler sh: 256)

ﻭَﺍَﻟَﻨَّﺎ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ
Demiri de onun için yumuşattık. (Sebe Sûresi, 34:10)

ﻭَﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻩُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔَ ﻭَﻓَﺼْﻞَ ﺍﻟْﺨِﻄَﺎﺏِ
Ona ilim ve hikmet ile, hakkı ve bâtılı açıkça ayırd eden bir ifade gücü verdik. (Sâd Sûresi, 38:20)

ﻭَﺍَﺳَﻠْﻨَﺎ ﻟَﻪُ ﻋَﻴْﻦَ ﺍﻟْﻘِﻄْﺮِ
Erimiş bakırı ona sel gibi akıttık. (Sebe Sûresi, 34:12)

(Sözler sh: 257)

ﻗَﺎﻝَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻋِﻨْﺪَﻩُ ﻋِﻠْﻢٌ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﺍَﻧَﺎ ﺍَﺗِﻴﻚَ ﺑِﻪِ ﻗَﺒْﻞَ ﺍَﻥْ ﻳَﺮْﺗَﺪَّ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻃَﺮْﻓُﻚَ ﻓَﻠَﻤَّﺎ ﺭَﺍَﻩُ ﻣُﺴْﺘَﻘِﺮًّﺍ ﻋِﻨْﺪَﻩُ
Semâvî kitapların esrarına vakıf bir âlim, 'Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi. Vakta ki, (Süleyman) onu yanında durur bir halde gördü. (Neml Sûresi, 21:40)

ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻌَﻞَ ﻟَﻜُﻢُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺫَﻟُﻮﻟﺎً ﻓَﺎﻣْﺸُﻮﺍ ﻓِﻰ ﻣَﻨَﺎﻛِﺒِﻬَﺎ ﻭَﻛُﻠُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﺭِﺯْﻗِﻪِ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟﻨُّﺸُﻮﺭُ
Üzerinde gezin ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü sizin emrinize veren Odur. Sonra dönüşünüz yine Onadır. (Mülk Sûresi, 61:15)

(Sözler sh: 258)

ﻣُﻘَﺮَّﻧِﻴﻦَ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺻْﻔَﺎﺩِ
Âsi şeytanları zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik. (Sâd Sûresi, 38:38)

ﻭَﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ ﻣَﻦْ ﻳَﻐُﻮﺻُﻮﻥَ ﻟَﻪُ ﻭَﻳَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ ﻋَﻤَﻠﺎً ﺩُﻭﻥَ ﺫَﻟِﻚَ
Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik. (Enbiyâ Sûresi, 21:82)

ﻓَﺎَﺭْﺳَﻠْﻨَٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﺭُﻭﺣَﻨَﺎ ﻓَﺘَﻤَﺜَّﻞَ ﻟَﻬَﺎ ﺑَﺸَﺮًﺍ ﺳَﻮِﻳًّﺎ
Meryem'e Cebrâil'i gönderdik; o da aynen bir beşer suretinde ona görünüverdi. (Meryem Sûresi, 19:17)

(Sözler sh: 259)

ﺍِﻧَّﺎ ﺳَﺨَّﺮْﻧَﺎ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝَ ﻣَﻌَﻪُ ﻳُﺴَﺒِّﺤْﻦَ ﺑِﺎﻟْﻌَﺸِﻰِّ ﻭَﺍْﻟﺎِﺷْﺮَﺍﻕِ
Biz dağları onun emrine verdik ki, akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi. (Sâd Sûresi, 38:18)

ﻳَﺎ ﺟِﺒَﺎﻝُ ﺍَﻭِّﺑِﻰ ﻣَﻌَﻪُ ﻭَﺍﻟﻄَّﻴْﺮَ ﻭَﺍَﻟَﻨَّﺎ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ
Ey dağlar ve kuşlar, Dâvud'la beraber tesbih edin' dedik. Demiri de onun için yumuşattık. (Sebe Sûresi, 34:10)

ﻋُﻠِّﻤْﻨَﺎ ﻣَﻨْﻄِﻖَ ﺍﻟﻄَّﻴْﺮِ
Bize kuşların dili öğretildi. (Neml Sûresi, 21:16)

(Sözler sh: 260)

ﻋُﻠِّﻤْﻨَﺎ ﻣَﻨْﻄِﻖَ ﺍﻟﻄَّﻴْﺮِ
Bize kuşların dilleri öğretildi. (Neml Sûresi, 21:16)

ﻭَﺍﻟﻄَّﻴْﺮَ ﻣَﺤْﺸُﻮﺭَﺓً
Kuşlar da onun etrafında toplanırdı. (Sâd Sûresi, 38:19)

(Sözler sh: 261)

ﻗُﻠْﻨَﺎ ﻳَﺎ ﻧَﺎﺭُ ﻛُﻮﻧِﻰ ﺑَﺮْﺩًﺍ ﻭَﺳَﻠﺎَﻣًﺎ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍِﺑْﺮَﺍﻫِﻴﻢَ
Ey ateş,' dedik, 'İbrahim için serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi, 21:69)

ﺳَﻠﺎَﻣًﺎ
Selametli.

"Bir tefsir diyor:
ﺳَﻠﺎَﻣًﺎ demeseydi, burûdetiyle ihrak edecekti."

(Sözler sh: 262)

ﻭَﻋَﻠَّﻢَ ﺍَﺩَﻡَ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀَ ﻛُﻠَّﻬَﺎ
Âdem'e bütün isimleri öğretti. (Bakara Sûresi, 2:31)

(Sözler sh: 263)

ﻗُﻞْ ﻟَﺌِﻦِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌَﺖِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺲُ ﻭَﺍﻟْﺠِﻦُّ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻥْ ﻳَﺎْﺗُﻮﺍ ﺑِﻤِﺜْﻞِ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻟﺎَ ﻳَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺑِﻤِﺜْﻠِﻪِ ﻭَﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﺑَﻌْﻀُﻬُﻢْ ﻟِﺒَﻌْﺾٍ ﻇَﻬِﻴﺮًﺍ
De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 11:88)

(Sözler sh: 266)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟَﻦْ ﻳَﺨْﻠُﻘُﻮﺍ ﺫُﺑَﺎﺑًﺎ ﻭَﻟَﻮِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ
Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın hepsi bir araya gelse, bir sinek bile yaratamazlar. (Hac Sûresi, 22:73)

(Sözler sh: 267)

ﻟﺎَ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَ ﻟﻠَّﻪُ
Allah'tan başka ilah yoktur.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻓَﻬِّﻤْﻨَﺎ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﻭَﻓِّﻘْﻨَﺎ ﻟِﺨِﺪْﻣَﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺍَﻥٍ ﻭَ ﺯَﻣَﺎﻥٍ
Allahım! Bize Kur'ân'ın esrarını öğret ve her an ve zamanda ona hizmet etmekte bizi muvaffak et.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺆَﺍﺧِﺬْﻧَٓﺎ ﺍِﻥْ ﻧَﺴِﻴﻨَٓﺎ ﺍَﻭْ ﺍَﺧْﻄَﺎْﻧَﺎ
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

(Sözler sh: 268)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻭَ ﺑَﺎﺭِﻙْ ﻭَ ﻛَﺮِّﻡْ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻭَ ﻣَﻮْﻟَﻴﻨَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻋَﺒْﺪِﻙَ ﻭَ ﻧَﺒِﻴِّﻚَ ﻭَ ﺭَﺳُﻮﻟِﻚَ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰِّ ﺍْﻟﺎُﻣِّﻰِّ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﻭَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺟِﻪِ ﻭَ ﺫُﺭِّﻳَّﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻨَّﺒِﻴِّﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَٓﺌِﻜَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻘَﺮَّﺑِﻴﻦَ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ ٭ ﺍَﻓْﻀَﻞَ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺍَﺯْﻛَﻰ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﻭَ ﺍَﻧْﻤَﻰ ﺑَﺮَﻛَﺎﺕٍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺳُﻮَﺭِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺣُﺮُﻭﻓِﻪِ ﻭَ ﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﻣَﻌَﺎﻧِﻴﻪِ ﻭَ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﺭُﻣُﻮﺯِﻩِ ﻭَ ﺩَﻟﺎَﻟﺎَﺗِﻪِ ﻭَﺍﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ ﻭَﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﺍﻟْﻄُﻒْ ﺑِﻨَﺎ ﻳَٓﺎ ﺍِﻟَﻬَﻨَﺎ ﻳَﺎ ﺧَﺎﻟِﻘَﻨَﺎ ﺑِﻜُﻞِّ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Allahım! Seyyidimiz, mevlâmız, kulun, nebîn ve resulün olan ümmî peygamber Muhammed'e, âline, ashâbına, zevcelerine, mübarek nesline, sair enbiya ve mürselîne, mukarreb meleklere, evliya ve salih kullarına salâvâtın en üstünü, selâmetin en temizi, bereketlerin en bereketlisiyle, Kur'ân'ın sûreleri, âyetleri, harfleri, kelimeleri, mânâları, işaretleri, remizleri ve delâletleri adedince salât ve selâm et, bereket ihsan et, ikramda bulun. Ey İlâhımız, ey Yaratıcımız, bütün bu salâvatlardan herbiri için bizi bağışla, bize merhamet et, bize iltifat et. Rahmetinle, ey merhamet edenlerin en merhametlisi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Âmin.

(Sözler sh: 269)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmibirinci Söz

Yirmibirinci Söz - 1926-30 yılları arasında Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓَ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻛِﺘَﺎﺑًﺎ ﻣَﻮْﻗُﻮﺗًﺎ
Şüphesiz ki namaz, mü'minler üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır. (Nisâ Sûresi, 4:103)

(Sözler sh: 273)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﻗَﺎﻝَ ﺍَﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻋِﻤَﺎﺩُ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻭَﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ

Allahım! "Namaz dinin direğidir" (Tirmizî, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.) buyuran zâta ve bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et

(Sözler sh: 274)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺭَﺏِّ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﻣِﻦْ ﻫَﻤَﺰَﺍﺕِ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ ٭ ﻭَﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﺭَﺏِّ ﺍَﻥْ ﻳَﺤْﻀُﺮُﻭﻥِ
Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, ey Rabbim, Sana sığınırım. (Mü'minûn Sûresi, 23:97-98)

(Sözler sh: 277)

ﻟﺎَ ﺣَﺮَﺝَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ
Dinde zorluk yoktur." (Şer'î bir hükümdür.)

ﺍَﻟﺪِّﻳﻦُ ﻳُﺴْﺮٌ
Din kolaylıktır." Buhari, Îmân: 29; Nesâî, Îmân: 28; Müsned, 5:69.

(Sözler sh: 278)

ﻟﺎَ ﻋِﺒْﺮَﺓَ ِﻟﻠْﺎِﺣْﺘِﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟﻨَّﺎﺷِﺊِ ﻋَﻦْ ﺩَﻟِﻴﻞٍ
Yani, "Bir delilden neş'et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur"

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﺍﻟﺮَّﺟِﻴﻢِ
Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım.

(Sözler sh: 279)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmiikinci Söz

Yirmiikinci Söz 1926 yılında Barla'da te'lif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﻳَﻀْﺮِﺏُ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝَ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ ﻟَﻌَﻠَّﻬُﻢْ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ
Allah insanlara misaller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar. (İbrahim Sûresi, 14:25)

ﻭَ ﺗِﻠْﻚَ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝُ ﻧَﻀْﺮِﺑُﻬَﺎ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ ﻟَﻌَﻠَّﻬُﻢْ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ
Düşünsünler diye, insanlara Biz böyle misaller veriyoruz. (Haşir Sûresi, 59:21) (Sözler sh: 291)

ﻭَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺘَّﻮْﻓِﻴﻖُ ﻭَ ﺍﻟْﻬِﺪَﺍﻳَﺔُ
Tevfik ve hidayet ancak Allah'tandır.

(Sözler sh: 292)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺧَﺎﻟِﻖُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﻛِﻴﻞٌ ٭ ﻟَﻪُ ﻣَﻘَﺎﻟِﻴﺪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir." (Zümer Sûresi, 39:62-63)

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Her türlü kusurdan münezzehtir o Zât ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻋِﻨْﺪَﻧَﺎ ﺧَﺰَٓﺍﺋِﻨُﻪُ ﻭَﻣَﺎ ﻧُﻨَﺰِّﻟُﻪُٓ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﻘَﺪَﺭٍ ﻣَﻌْﻠُﻮﻡٍ
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi, 15:21)

ﻣَﺎ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍَﺧِﺬٌ ﺑِﻨَﺎﺻِﻴَﺘِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺭَﺑِّﻰ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﺮَﺍﻁٍ ﻣُﺴْﺘَﻘِﻴﻢٍ
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adalet üzeredir. (Hûd Sûresi, 11:56)

(Sözler sh: 295)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦِ ﺍﺧْﺘَﻔَﻰ ﺑِﺸِﺪَّﺓِ ﺍﻟﻈُّﻬُﻮﺭِ
Her türlü kusurdan münezzehtir o Zat ki, şiddet-i zuhurundan gizlenmiştir.

(Sözler sh: 298)

ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺫَﺭَّﺓٍ ﺷَﺎﻫِﺪَﺍﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﻭَﺍﺟِﺐٌ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺣَﻰٍّ ﻟَﻪُ ﺍَﻳَﺘَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ﺻَﻤَﺪٌ
Herbir zerrede, Onun Vâcibü'l-Vücud ve Vâhid olduğuna iki şahit bulunduğu gibi; herbir zîhayatta da, Onun Ehad ve Samed olduğuna dair iki âyet vardır. (Sözler sh: 299)

ﻧَﻌَﻢْ ﻳَﻜْﻔِﻰ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺷَﻲْﺀٌ ﻋَﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَ ﻟﺎَ ﻳَﻜْﻔِﻰ ﻋَﻨْﻪُ ﻛُﻞُّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَ ﻟَﻮْ ﻟِﺸَﻲْﺀٍ ﻭَﺍﺣِﺪٍ

Yani, "o hal gösteriyor ki, onun öyle bir Rabbi var ki, ona, herşeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var; bütün eşya Onun bir teveccühünün yerini tutamaz."

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ
De ki: O Allah birdir. O Allah'tır, Sameddir; herşey O'na muhtaç olduğu halde O hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi, 112:1-2)

(Sözler sh: 301)

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ

Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Sözler sh: 302)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺗَﺤَﻴَّﺮَ ﻓِﻰ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﺍﻟْﻌُﻘُﻮﻝُ
İşlerinde akılların hayrette kaldığı o Zât her türlü kusurdan nihayet derecede münezzehtir. (Nevevî, el-Ezkar s. 292; İmam Ali (r.a.), Nehcu'l-Belâğa, s. 428)

(Sözler sh: 303)

ﻣِﻦْ ﺣَﻴْﺚُ ﻟﺎَ ﻳَﺤْﺘَﺴِﺐُ
Hiç ummadığı yerlerden... (Talâk Sûresi, 65:3)
(Sözler sh: 305)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce meseller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

(Sözler sh: 306)

ﻫَﻞْ ﺗَﺮَﻯ ﻣِﻦْ ﻓُﻄُﻮﺭٍ
En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk Sûresi, 61:3)

(Sözler sh: 307-308)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟﻮُﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻙَ ﻭَ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﺷَﻬِﺪَ ﻋَﻠَﻰ ﺟَﻠﺎَﻟِﻚَ ﻭَ ﺟَﻤَﺎﻟِﻚَ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻚَ ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪُ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪَّﻕُ ﻭَ ﺍﻟْﺒُﺮْﻫَﺎﻥُ ﺍﻟﻨَّﺎﻃِﻖُ ﺍﻟْﻤُﺤَﻘَّﻖُ ﺳَﻴِّﺪُ ﺍْﻟﺎَﻧْﺒِﻴَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﺍﻟْﺤَﺎﻣِﻞُ ﺳِﺮَّ ﺍِﺟْﻤَﺎﻋِﻬِﻢْ ﻭَ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘِﻬِﻢْ ﻭَ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺗِﻬِﻢْ ﻭَ ﺍِﻣَﺎﻡُ ﺍْﻟﺎَﻭْﻟِﻴَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻘِﻴﻦَ ﺍﻟْﺤَﺎﻭِﻯ ﺳِﺮَّ ﺍِﺗِّﻔَﺎﻗِﻬِﻢْ ﻭَ ﺗَﺤْﻘِﻴﻘِﻬِﻢْ ﻭَ ﻛَﺮَﺍﻣَﺎﺗِﻬِﻢْ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﺒَﺎﻫِﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﺨَﻮَﺍﺭِﻕِ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺪَّﻟﺎَﺋِﻞِ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻘَّﻘَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪَّﻗَﺔِ ﻟَﻪُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﺨِﺼَﺎﻝِ ﺍﻟْﻐَﺎﻟِﻴَﺔِ ﻓِﻰ ﺫَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺧْﻠﺎَﻕِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻴَﺔِ ﻓِﻰ ﻭَﻇِﻴﻔَﺘِﻪِ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﺠَﺎﻳَﺎ ﺍﻟﺴَّﺎﻣِﻴَﺔِ ﻓِﻰ ﺷَﺮِﻳﻌَﺘِﻪِ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺰَّﻫَﺔِ ﻟَﻪُ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﺨِﻠﺎَﻑِ ﻣَﻬْﺒِﻂُ ﺍﻟْﻮَﺣْﻰِ ﺍﻟﺮَّﺑَّﺎﻧِﻰِّ ﺑِﺎِﺟْﻤَﺎﻉِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺰِﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻨْﺰَﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻨْﺰَﻝِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺳَﻴَّﺎﺭُ ﻋَﺎﻟَﻢِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﻜُﻮﺕِ ﻣُﺸَﺎﻫِﺪُ ﺍْﻟﺎَﺭْﻭَﺍﺡِ ﻭَ ﻣُﺼَﺎﺣِﺐُ ﺍﻟْﻤَﻠَﺌِﻜَﺔِ ﺍَﻧْﻤُﻮﺫَﺝُ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺷَﺨْﺼًﺎ ﻭَ ﻧَﻮْﻋًﺎ ﻭَ ﺟِﻨْﺴًﺎ ﴿ﺍَﻧْﻮَﺭُ ﺛَﻤَﺮَﺍﺕِ ﺷَﺠَﺮَﺓِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ﴾ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟْﺤَﻖِّ ﺑُﺮْﻫَﺎﻥُ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺗِﻤْﺜَﺎﻝُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻣِﺜَﺎﻝُ ﺍﻟْﻤَﺤَﺒَّﺔِ ﻛَﺸَّﺎﻑُ ﻃِﻠْﺴِﻢِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺩَﻟﺎَّﻝُ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔِ ﺍﻟﺮُّﺑُﻮﺑِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﺮْﻣِﺰُ ﺑِﻌُﻠْﻮِﻳَّﺔِ ﺷَﺨْﺼِﻴَّﺘِﻪِ ﺍﻟْﻤَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔِ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﻧُﺼْﺐُ ﻋَﻴْﻦِ ﻓَﺎﻃِﺮِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﻓِﻰ ﺧَﻠْﻖِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺫُﻭ ﺍﻟﺸَّﺮِﻳﻌَﺔِ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﻫِﻰَ ﺑِﻮُﺳْﻌَﺔِ ﺩَﺳَﺎﺗِﻴﺮِﻫَﺎ ﻭَ ﻗُﻮَّﺗِﻬَﺎ ﺗُﺸِﻴﺮُ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻧَّﻬَﺎ ﻧِﻈَﺎﻡُ ﻧَﺎﻇِﻢِ ﺍﻟْﻜَﻮْﻥِ ﻭَ ﻭَﺿْﻊُ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻧَﻌَﻢْ ﺍِﻥَّ ﻧَﺎﻇِﻢَ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺑِﻬَﺬَﺍ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎَﺗَﻢِّ ﺍْﻟﺎَﻛْﻤَﻞِ ﻫُﻮَ ﻧَﺎﻇِﻢُ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﺑِﻬَﺬَﺍ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎَﺣْﺴَﻦِ ﺍْﻟﺎَﺟْﻤَﻞِ ﺳَﻴِّﺪُﻧَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻣَﻌَﺎﺷِﺮَ ﺑَﻨِﻰ ﺍَﺩَﻡَ ﻭَ ﻣُﻬْﺪِﻳﻨَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻧَﺤْﻦُ ﻣَﻌَﺎﺷِﺮَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺑْﻦِ ﻋَﺒْﺪِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺑْﻦِ ﻋَﺒْﺪِ ﺍﻟْﻤُﻄَّﻠِﺐِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍَﻓْﻀَﻞُ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍَﺗَﻢُّ ﺍﻟﺘَّﺴْﻠِﻴﻤَﺎﺕِ ﻣَﺎ ﺩَﺍﻣَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﻓَﺎِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻕَ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪَّﻕَ ﻳَﺸْﻬَﺪُ ﻋَﻠَﻰ ﺭُﺅُﺱِ ﺍْﻟﺎَﺷْﻬَﺎﺩِ ﻣُﻨَﺎﺩِﻳًﺎ ﻭَ ﻣُﻌَﻠِّﻤًﺎ ِﻟﺎَﺟْﻴَﺎﻝِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﺧَﻠْﻒَ ﺍْﻟﺎَﻋْﺼَﺎﺭِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻗْﻄَﺎﺭِ ﻧِﺪَﺍﺀً ﻋُﻠْﻮِﻳًّﺎ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﻗُﻮَّﺗِﻪِ ﻭَ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺟِﺪِّﻳَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﻨِﻬَﺎﻳَﺔِ ﻭُﺛُﻮﻗِﻪِ ﻭَ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍِﻃْﻤِﺌْﻨَﺎﻧِﻪِ ﻭَ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍِﻳﻤَﺎﻧِﻪِ ﺑِﺎَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﺣْﺪَﻩُ ﻟﺎَ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻪُ


Allahım! Vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve celâline ve cemâline ve kemâline şehadet eden o Zâta rahmet et ki, O, bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık, bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mu'cizelerinin sırrına mazhar olan efendisi, bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı, hakkaniyeti hadsiz tahkikatla teyid ve tasdik edilen mu'cizât-ı bâhire ve havârık-ı zâhire ve delâil-i kàtıa sahibi, zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, hilâftan münezzeh olan şeriat-i mükemmelesinde en yüksek seciyeleri câmi', Kur'ân'ı indirenin, indirilen Kur'ân'ın ve kendisine Kur'ân indirilen Zâtın ittifakıyla vahy-i Rabbânînin mazharı, âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyr ü seyahat ve temâşâ eden, ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden, şahsen ve nev'en ve cinsen kâinatın bütün kemâlâtının fihristesi, şecere-i hilkatin en münevver meyvesi, hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, rahmetin timsali, muhabbetin misali, kâinat tılsımının keşşâfı, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı O'nu nazara alarak halk ettiği anlaşılan, düsturlarının vüs'ati ve kuvvetinin işaretiyle Kâinat Nâzımının nizâmı olduğu ve Hâlık-ı Kâinat tarafından vaz edildiği zahir olan şeriatin sahibidir.

Evet, bu nizâm-ı ahsen ve ecmeli câmi' olan bu dinin nâzımı, ancak bu nizâm-ı etem ve ekmel olan bu kâinatın Nâzımı olabilir. Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun. Bu doğru söyleyen ve doğrulanan vahdâniyet şahidi, bütün şahitlerin başları üzerinde bir nidâ edici ve beşer taifelerine bir muallim olarak, bütün kuvvetiyle ve gayet-i ciddiyetiyle ve nihayet-i vusukuyla ve kuvvet-i itmi'nânı ve kemâl-i imânıyla, asırların ve kıt'aların gerisinden ulvî bir nidâ ile seslenip, "Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O birdir ve Onun hiçbir şeriki yoktur" diye ilân ediyor.

(Sözler sh: 309)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmrân Sûresi, 3:2)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻋَﺎﻟَﻢْ
Âlem hep berâber "Lâ ilâhe illâ Hû" diyor.

(Sözler sh: 310)

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﻭَﺣْﺪَﻙَ ﻟﺎَ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻚَ
Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur.

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﺣْﺪَﻩُ ﻟﺎَ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻪُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚُ ﻭَ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﻭَ ﻳُﻤِﻴﺖُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺣَﻰٌّ ﻟﺎَ ﻳَﻤُﻮﺕُ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ

Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk Onundur. Her türlü hamd ve övgü de Ona aittir. Hayatı veren de, ölümü veren de Odur. O, kendisine ölümün hiçbir çeşidi hiçbir zaman ârız olmayan ezelî hayat sahibidir. Her hayır Onun elindedir. Onun kudreti herşeye yeter.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺆَﺍﺧِﺬْﻧَٓﺎ ﺍِﻥْ ﻧَﺴِﻴﻨَٓﺎ ﺍَﻭْ ﺍَﺧْﻄَﺎْﻧَﺎ ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺤْﻤِﻞْ ﻋَﻠَﻴْﻨَٓﺎ ﺍِﺻْﺮًﺍ ﻛَﻤَﺎ ﺣَﻤَﻠْﺘَﻪُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻨَﺎ ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻭَﻟﺎَ ﺗُﺤَﻤِّﻠْﻨَﺎ ﻣَﺎ ﻟﺎَ ﻃَﺎﻗَﺔَ ﻟَﻨَﺎ ﺑِﻪِ ﻭَﺍﻋْﻒُ ﻋَﻨَّﺎ ﻭَﺍﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ ﻭَﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﺍَﻧْﺖَ ﻣَﻮْﻟَﻴﻨَﺎ ﻓَﺎﻧْﺼُﺮْﻧَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻘَﻮْﻡِ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ


Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi bize de ağır vazifeler ve musibetler verme. Ey Rabbimiz! Bize güç yetiremeyeceğimiz şeyi de yükleme. Günahlarımızı affet. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Bizim dostumuz ve yardımcımız Sensin. Kâfirler güruhuna karşı Sen bize yardım et. (Bakara Sûresi, 2:286)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺰِﻍْ ﻗُﻠُﻮﺑَﻨَﺎ ﺑَﻌْﺪَ ﺍِﺫْ ﻫَﺪَﻳْﺘَﻨَﺎ ﻭَﻫَﺐْ ﻟَﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﻟَﺪُﻧْﻚَ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻮَﻫَّﺎﺏُ ٭ ﺭَﺑَّﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺟَﺎﻣِﻊُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻟِﻴَﻮْﻡٍ ﻟﺎَ ﺭَﻳْﺐَ ﻓِﻴﻪِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻟﺎَ ﻳُﺨْﻠِﻒُ ﺍﻟْﻤِﻴﻌَﺎﺩَ

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dualara cevap verip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. Ey Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan hesap gününde insanları huzuruna toplayacak olan da muhakkak ki Sensin. Hiç şüphe yok ki Allah va'dinden dönmez. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:8-9)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﻭَﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻢْ ﺍُﻣَّﺘَﻪُ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ

Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Zâta ve Onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et. Bize ve Onun ümmetine, rahmetinle merhamet et, ey Erhamürrâhimîn. Âmin

ﻭَ ﺍَﺧِﺮُ ﺩَﻋْﻮَﻳﻬُﻢْ ﺍَﻥِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Onların duâları şu sözlerle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Yûnus Sûresi, 10:10)

(Sözler sh: 311)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmiüçüncü Söz

Yirmiüçüncü Söz, Barla'da 1929 yılında te'lif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻟَﻘَﺪْ ﺧَﻠَﻘْﻨَﺎ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻓِٓﻰ ﺍَﺣْﺴَﻦِ ﺗَﻘْﻮِﻳﻢٍ ٭ ﺛُﻢَّ ﺭَﺩَﺩْﻧَﺎﻩُ ﺍَﺳْﻔَﻞَ ﺳَﺎﻓِﻠِﻴﻦَ ٭ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَ ﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ
And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik -ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna. (Tîn Sûresi, 95:4-6)

(Sözler sh: 312)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻟِﻰُّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻳُﺨْﺮِﺟُﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ
Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur. (Bakara Sûresi, 2:257)

(Sözler sh: 313)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ
İmân nurundan dolayı, Allah'a hamd olsun. (Dua)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻟِﻰُّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻳُﺨْﺮِﺟُﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ
Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur. (Bakara Sûresi, 2:257)

(Sözler sh: 314)

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُٓﻭﺍ ﺍَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺅُﻫُﻢُ ﺍﻟﻄَّﺎﻏُﻮﺕُ ﻳُﺨْﺮِﺟُﻮﻧَﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ
İnkâr edenlerin dostu ise, azgın tâğutlarıdır; onları iman nurundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürüklerler. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

(Sözler sh: 317)

ﻗُﻞْ ﻣَﺎ ﻳَﻌْﺒَﺆُﺍ ﺑِﻜُﻢْ ﺭَﺑِّﻰ ﻟَﻮْﻟﺎَ ﺩُﻋَٓﺎﺅُﻛُﻢْ
Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Sûresi, 25:77)

ﺍُﺩْﻋُﻮﻧِٓﻰ ﺍَﺳْﺘَﺠِﺐْ ﻟَﻜُﻢْ
Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü'min Sûresi, 40:60)

(Sözler sh: 318)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

(Sözler sh: 320)

ﻳُﺒَﺪِّﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺳَﻴِّﺌَﺎﺗِﻬِﻢْ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕٍ
Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. (Furkan Sûresi, 25:70)

(Sözler sh: 321)

ﻓَﺎﻟِﻖُ ﺍﻟْﺤَﺐِّ ﻭَﺍﻟﻨَّﻮَﻯ
Dâneleri ve çekirdekleri çatlatan (Allah) (En'âm Sûresi, 6:95)

(Sözler sh: 327)

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍُﻭﺗِﻴﺘُﻪُ ﻋَﻠَﻰ ﻋِﻠْﻢٍ
(Bu servet) bana, bende olan ilim sebebiyle verilmiştir. Ben kendi ilmimle, kendi iktidarımla kazandım. (Kasas Sûresi, 28:78)

(Sözler sh: 328)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter. O ne güzel Vekîl'dir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Sözler sh: 331)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺭَﺏِّ ﺍﺷْﺮَﺡْ ﻟِﻰ ﺻَﺪْﺭِﻯ ٭ ﻭَﻳَﺴِّﺮْ ﻟِٓﻰ ﺍَﻣْﺮِﻯ ٭ ﻭَﺍﺣْﻠُﻞْ ﻋُﻘْﺪَﺓً ﻣِﻦْ ﻟِﺴَﺎﻧِﻰ ٭ ﻳَﻔْﻘَﻬُﻮﺍ ﻗَﻮْﻟِﻰ
Ey Rabbim, gönlüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz -tâ ki sözümü iyice anlasınlar. (Tâhâ Sûresi, 20:25-28)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺬَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ﺍﻟﻠَّﻄِﻴﻔَﺔِ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ ﺷَﻤْﺲِ ﺳَﻤَٓﺎﺀِ ﺍْﻟﺎَﺳْﺮَﺍﺭِ ﻭَ ﻣَﻈْﻬَﺮِ ﺍْﻟﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ﻭَ ﻣَﺮْﻛَﺰِ ﻣَﺪَﺍﺭِ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﻭَ ﻗُﻄْﺐِ ﻓَﻠَﻚِ ﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻝِ ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺑِﺴِﺮِّﻩِ ﻟَﺪَﻳْﻚَ ﻭَ ﺑِﺴَﻴْﺮِﻩِٓ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺍَﻣِﻦْ ﺧَﻮْﻓِﻰ ﻭَ ﺍَﻗِﻞْ ﻋُﺜْﺮَﺗِﻰ ﻭَ ﺍَﺫْﻫِﺐْ ﺣُﺰْﻧِﻰ ﻭَ ﺣِﺮْﺻِﻰ ﻭَ ﻛُﻦْ ﻟِﻰ ﻭَ ﺧُﺬْﻧِٓﻰ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻣِﻨِّﻰ ﻭَ ﺍﺭْﺯُﻗْﻨِﻰ ﺍﻟْﻔَﻨَٓﺎﺀَ ﻋَﻨِّﻰ ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﺠْﻌَﻠْﻨِﻰ ﻣَﻔْﺘُﻮﻧًﺎ ﺑِﻨَﻔْﺴِﻰ ﻣَﺤْﺠُﻮﺑًﺎ ﺑِﺤِﺴِّﻰ ﻭَﺍﻛْﺸِﻒْ ﻟِﻰ ﻋَﻦْ ﻛُﻞِّ ﺳِﺮٍّ ﻣَﻜْﺘُﻮﻡٍ ﻳَﺎ ﺣَﻰُّ ﻳَﺎ ﻗَﻴُّﻮﻡُ ﻳَﺎ ﺣَﻰُّ ﻳَﺎ ﻗَﻴُّﻮﻡُ ﻳَﺎ ﺣَﻰُّ ﻳَﺎ ﻗَﻴُّﻮﻡُ ٭ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻤْﻨِﻰ ﻭَﺍﺭْﺣَﻢْ ﺭُﻓَﻘَٓﺎﺋِﻰ ﻭَ ﺍﺭْﺣَﻢْ ﺍَﻫْﻞِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﻳَٓﺎ ﺍَﻛْﺮَﻡَ ﺍْﻟﺎَﻛْﺮَﻣِﻴﻦَ

Allahım! Sırlar semâsının güneşi, nurların mazharı, celâl dairesinin merkezi ve cemâl feleğinin kutbu olan Muhammed'in biricik, latîf Zâtına rahmet et. Allahım! Onun, Senin katındaki sırrı ve Sana olan seyri hürmetine, beni korkularımdan emin kıl, hatalarımı gider, hüznümü ve hırsımı benden gider. Varlığın ve huzurunla beni müşerref kıl. Beni benden kurtarıp kendine al. Kendi varlığımı Sana feda etmekle beni rızıklandır. Beni nefsime düşkün ve hissimle kör eyleme. Herbir gizli sırrı bana aç. Yâ Hayyu yâ Kayyûm, yâ Hayyu yâ Kayyûm, yâ Hayyu yâ Kayyûm! Bana, arkadaşlarıma ve ehl-i iman ve Kur'ân'a merhamet et. Âmin, ey merhametlilerin en merhametlisi ve kerem sahiplerinin en kerîmi olan Allahım!

ﻭَ ﺍَﺧِﺮُ ﺩَﻋْﻮَﻳﻬُﻢْ ﺍَﻥِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Onların duâları şu sözlerle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." (Yûnus Sûresi, 10:10)

(Sözler sh: 332)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmidördüncü Söz

Yirmidördüncü Söz, Barla'da 1921-30 yılları arasında telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ
O Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur. (Tâhâ Sûresi, 20:8)

(Sözler sh: 333)

ﻫُﻮَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
O.. O'dur Allah.

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ
De ki: O Allah birdir. (İhlâs Sûresi, 112:1)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣِﻴﺰَﻧَﺪْ ﻋَﺎﻟَﻢْ
Bütün âlem, beraber "Lâ ilâhe illâ Hu" diyor.

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ
O Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur. (Tâhâ Sûresi, 20:8)

(Sözler sh: 335)

ﻗُﻞْ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺮَﺏِّ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ٭ ﻣَﻠِﻚِ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ٭ ﺍِﻟَﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ٭ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟْﻮَﺳْﻮَﺍﺱِ ﺍﻟْﺨَﻨَّﺎﺱِ
De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların Mâlikine, insanların İlâhına. Sinsice vesvese verenlerin şerrinden... (Nâs Sûresi, 114:1-4)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

(Sözler sh: 342)

ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺍُﻣَّﺘِﻰ ﻣُﺤَﺪَّﺛُﻮﻥَ
Ümmetimin içinde muhaddesûn; yani ilham sahipleri, kendilerine bazı bilgiler ilham edilenler vardır. (Buhari, Fadâilü's-Sahâbe: 6, Enbiyâ: 54; Müslim, Fadâilü's-Sahâbe: 23; Tirmizi, Menâkıb: 17; Müsned, 6:55; el-Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâm'l-Kur'ân 13:174)

ﻣُﻠْﻬَﻤُﻮﻥَ
Kendilerine ilhâm olunan kimseler

(Sözler sh: 343)

ﺍِﻗْﺘَﺮَﺑَﺖِ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔُ
Kıyamet yakındır (Kamer Sûresi, 54:1)

(Sözler sh: 344)

ﻭَﺍﻟْﻌِﻠْﻢُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Bilgi Allah katındadır. (âyetlerden iktibas dinî bir kàide: Ahkâf Sûresi, 46:23; Mülk Sûresi, 67:26)

(Sözler sh: 345)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Gaybı ancak Allah bilir. (Neml Sûresi, 21:65; Tirmizi, Sevâbü'l-Kur'ân: 1; Dârimî, Fedâilü'l-Kur'ân: 21)

ﻟَﻮْ ﻭُﺯِﻧَﺖِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺟَﻨَﺎﺡَ ﺑَﻌُﻮﺿَﺔٍ ﻣَﺎ ﺷَﺮِﺏَ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮُ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺟُﺮْﻋَﺔَ ﻣَﺎﺀٍ
Dünyanın, Cenâb-ı Hakkın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyecek idiler.

(Sözler sh: 346)

ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah katında, Allah yanında.. Tabiri "âlem-i bekàdan" demektir.

(Sözler sh: 348)

ﻣَﻦْ ﻗَﺮَﺍَ ﻫَﺬَﺍ ﺍُﻋْﻄِﻰَ ﻟَﻪُ ﻣِﺜْﻞُ ﺛَﻮَﺍﺏِ ﻣُﻮﺳَﻰ ﻭَ ﻫَﺎﺭُﻭﻥَ
Kim bunu okursa, Mûsâ ile Hârun'un sevaplarının misli ona verilir. (Şeyh Ahmed Gümüşhanevî, Mecmuatü'l-Ahzâb, s. 263)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺭَﺏِّ ﺍْﻟﺎَﺭَﺿِﻴﻦَ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻜِﺒْﺮِﻳَٓﺎﺀُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ٭ ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺭَﺏِّ ﺍْﻟﺎَﺭَﺿِﻴﻦَ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻌَﻈَﻤَﺔُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚُ ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ٭

Hamd o Allah'a mahsustur ki, Göklerin Rabbi, Yerlerin Rabbi, Âlemlerin Rabbidir. Göklerde ve yerde kibriyâ Ona mahsustur. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Hamd o Allah'a mahsustur ki, Göklerin Rabbi, Yerlerin Rabbi, Âlemlerin Rabbidir. Göklerde ve yerde azamet Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Mülk de Ona âittir. O Göklerin Rabbidir. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır.

(Sözler sh: 350)

ﻣَﺎ ﺯَﺍﻍَ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮُ ﻭَﻣَﺎ ﻃَﻐَﻰ
Göz ne şaştı, ne de başka birşeye baktı. (Necm Sûresi, 53:17)

ﺗَﻨَﺎﻡُ ﻋَﻴْﻨِﻰ ﻭَﻟﺎَ ﻳَﻨَﺎﻡُ ﻗَﻠْﺒِﻰ
Benim gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz. (Buhari, Teheccüd 16, Teravih 1, Menâkıb 24; Tirmizi, Edeb 86; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 36; Ebû Dâvud, Tahâret 19; Müsned, 1:274)

(Sözler sh: 351)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Kehf Sûresi, 18:14; Sâd Sûresi, 38:66; Zuhruf Sûresi, 43:82; Nebe Sûresi, 18:37)

ﺍَﻟَﻢْ ﺗَﺮَ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﺴْﺠُﺪُ ﻟَﻪُ ﻣَﻦْ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﻣَﻦْ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮُ ﻭَﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡُ ﻭَﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝُ ﻭَﺍﻟﺸَّﺠَﺮُ ﻭَﺍﻟﺪَّﻭَٓﺍﺏُّ ﻭَﻛَﺜِﻴﺮٌ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻭَﻛَﺜِﻴﺮٌ ﺣَﻖَّ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏُ ﻭَﻣَﻦْ ﻳُﻬِﻦِ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻓَﻤَﺎ ﻟَﻪُ ﻣِﻦْ ﻣُﻜْﺮِﻡٍ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﻔْﻌَﻞُ ﻣَﺎ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ

Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde eder. Birçoğu da vardır ki, onlar üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, ona ikramda bulunup şerefli hâle getirecek kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar. (Hacc Sûresi, 22:18). Bu âyet secde âyetidir.

(Sözler sh: 352)

ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ
En yüce meseller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

(Sözler sh: 356)

ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﻣْﺜَﺎﻟِﻪِ ﺍَﻓْﻀَﻞُ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓِ ﻭَ ﺍَﺟْﻤَﻞُ ﺍﻟﺘَّﺴْﻠِﻴﻤَﺎﺕِ
Salâvâtın en üstünü ve selâmetin en güzeli Onun, âlinin ve Ona benzeyenlerin üzerine olsun.

(Sözler sh: 360)

ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗُﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻓَﺎﺗَّﺒِﻌُﻮﻧِﻰ ﻳُﺤْﺒِﺒْﻜُﻢُ ﺍﻟﻠَّﻪُ
De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:31)

(Sözler sh: 361)

ﻗُﻞْ ﺑِﻔَﻀْﻞِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻓَﺒِﺬَﻟِﻚَ ﻓَﻠْﻴَﻔْﺮَﺣُﻮﺍ ﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻣِﻤَّﺎ ﻳَﺠْﻤَﻌُﻮﻥَ
Onlara söyle ki: Allah'ın lütfuyla ve rahmetiyle -ancak bununla- ferahlansınlar. Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır. (Yûnus Sûresi, 10:58)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻭَ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﻋَﺪَﺩَ ﺧَﻠْﻘِﻚَ ﻭَ ﺭِﺿَﺎﺀَ ﻧَﻔْﺴِﻚَ ﻭَ ﺯِﻧَﺔِ ﻋَﺮْﺷِﻚَ ﻭَ ﻣِﺪَﺍﺩِ ﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻧُﺴَﺒِّﺤُﻚَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺗَﺴْﺒِﻴﺤَﺎﺕِ ﺍَﻧْﺒِﻴَﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﺍَﻭْﻟِﻴَﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﻣَﻠَﺌِﻜَﺘِﻚَ
Mahlûkatının sayısınca, Zâtına lâyık şekilde, Arşının ağırlığınca ve kelimelerinin mürekkebi miktarınca hamdinle ve bütün peygamberlerin, evliyaların ve meleklerin tesbihatıyla Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. (Müslim, Zikir: 19; Ebû Dâvud, Vitir: 24; Tirmizi, Daavât: 103; Nesâî, Sehv: 94; Müsned, 1:258, 353, 6:325, 430.)

(Sözler sh: 362)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺗَﺴْﺒِﻴﺤَﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻚَ
Bütün mahlûkatının bütün tesbihatlarıyla ve bütün masnuatının lisanlarıyla Seni tesbih eder, kusurdan tenzih ederiz.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻋَﻠَﻰ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﻣُﺮَﻛَّﺒَﺎﺗِﻬَﺎ
Allahım! Kâinatın zerreleri ve o zerrelerin mürekkebâtı adedince Muhammed'e rahmet et.

ﻓَﺎَﻣِﻨُﻮﺍ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻭَﺭَﺳُﻮﻟِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰِّ ﺍْﻟﺎُﻣِّﻰِّ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳُﺆْﻣِﻦُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻭَﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻪِ ﻭَﺍﺗَّﺒِﻌُﻮﻩُ ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗَﻬْﺘَﺪُﻭﻥَ
Siz de Allah'a ve Resulüne iman edin ki, o ümmî peygamber de Allah'a ve Onun sözlerine iman etmiştir. Ve ona tabi olun -tâ ki doğru yolu bulmuş olasınız. (A'râf Sûresi, 1:158)

(Sözler sh: 363)

ﻛَﺎْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺑَﻞْ ﻫُﻢْ ﺍَﺿَﻞُّ
Hayvanlar gibi, hattâ daha da aşağıdırlar. (A'râf Sûresi, 1:179)

(Sözler sh: 364)

ﻟﺎَٓ ﺍُﺣِﺐُّ ﺍْﻟﺎَﻓِﻠِﻴﻦَ
Ben batıp gidenleri sevmem. (En'âm Sûresi, 6:76)

(Sözler sh: 365)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmibeşinci Söz-Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi

Yirmibeşinci Söz olan Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi, Barla'da 1921'de telif edilmiştir.

ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﺗَﺠْﺮِﻯ
Güneş de akıp gider. (Yâsin Sûresi, 36:38)

ﻭَ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝَ ﺍَﻭْﺗَﺎﺩًﺍ
Dağları da birer kazık yaptık. (Nebe Sûresi, 78:7)

(Sözler sh: 366)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻗُﻞْ ﻟَﺌِﻦِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌَﺖِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺲُ ﻭَﺍﻟْﺠِﻦُّ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻥْ ﻳَﺎْﺗُﻮﺍ ﺑِﻤِﺜْﻞِ ﻫَﺬَﺍ ﺍْﻟﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻟﺎَ ﻳَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺑِﻤِﺜْﻠِﻪِ ﻭَﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﺑَﻌْﻀُﻬُﻢْ ﻟِﺒَﻌْﺾٍ ﻇَﻬِﻴﺮًﺍ
De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 11:88)

(Sözler sh: 368)

ﻭَﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﻓِﻰ ﺭَﻳْﺐٍ ﻣِﻤَّﺎ ﻧَﺰَّﻟْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻋَﺒْﺪِﻧَﺎ ﻓَﺎْﺗُﻮﺍ ﺑِﺴُﻮﺭَﺓٍ ﻣِﻦْ ﻣِﺜْﻠِﻪِ
Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kur'ân'dan bir şüpheniz varsa, haydi, onun benzeri bir sûre getirin. (Bakara Sûresi, 2:23)

(Sözler sh: 370)

ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﻣَﺴَّﺘْﻬُﻢْ ﻧَﻔْﺤَﺔٌ ﻣِﻦْ ﻋَﺬَﺍﺏِ ﺭَﺑِّﻚَ
And olsun, Rabbinin azâbından en küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa... (Enbiyâ Sûresi, 21:46)

ﻟَﺌِﻦْ
Eğer, şayet.

ﻣَﺲَّ
"Azıcık dokunmak"

ﻧَﻔْﺤَﺔٌ
Bir kokucuk. "O kadar küçük ki, bilinemiyor."

ﻣِﻦْ
...den, ...dan.

ﻋَﺬَﺍﺏِ
"Hafif bir nevi cezadır."

ﺭَﺑِّﻚَ
Senin Rabbin. "Kahhâr, Cebbar, Müntakîm'e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor."

(Sözler sh: 371)

ﻭَﻣِﻤَّﺎ ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ ﻳُﻨْﻔِﻘُﻮﻥَ
Onlara rızık olarak verdiğimizden bağışta bulunurlar. (Bakara Sûresi, 2:3)

ﻭَﻣِﻤَّﺎ
Şeylerden (kendilerine rızık olarak verilenlerden.

ﻣِﻦْ
..den, ...dan.

ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ
Onları rızıklandırdık.

ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎ
Rızıklandırdık.

ﻧَﺎ
Biz.

ﻳُﻨْﻔِﻘُﻮﻥَ
(Allah yolunda olan) başkalarına harcarlar.

ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ
Onları rızıklandırdık.

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ
De ki: O Allah birdir. (İhlâs Sûresi, 112:1)

(Sözler sh: 372)

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﺻَﻤَﺪٌ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ
De ki: O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O hiçbir şeye muhtaç değildir ve herşey Ona muhtaçtır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğurulmamıştır. Çünkü Ona denk olacak hiçbir şey yoktur.

ﻭَﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢ ﻳَﻠِﺪْ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﺻَﻤَﺪٌ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ِﻟﺎَﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Hiçbir şey Onun dengi değildir. Çünkü O doğurulmamıştır. Çünkü o doğurmaktan münezzehtir. Çünkü O hiçbir şeye muhtaç değildir ve herşey Ona muhtaçtır. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır.

ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻓَﻬُﻮَ ﺍَﺣَﺪٌ ﻓَﻬُﻮَ ﺻَﻤَﺪٌ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ
O Allah'tır. Öyle ise O birdir. Öyle ise O Sameddir. Öyle ise O doğurmamıştır. Öyle ise O doğurulmamıştır. Öyle ise Onun hiçbir dengi yoktur.

ﺍﻟٓﻢٓ ٭ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﻟﺎَ ﺭَﻳْﺐَ ﻓِﻴﻪِ ﻫُﺪًﻯ ﻟِﻠْﻤُﺘَّﻘِﻴﻦَ
Elif lâm mim. Şu kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O, takvâ sahipleri için bir yol göstericidir. (Bakara Sûresi, 2:1-2)

ﺳَﺒَّﺢَ ﻟِﻠَّﻪِ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. O Azîz ve Hakîmdir. (Hadîd Sûresi, 51:1)

(Sözler sh: 373)

ﺳَﺒَّﺢَ ﻟِﻠَّﻪِ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. (Hadîd Sûresi, 57:1)

ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻭَﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ
Yedi gök ve yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 11:44)

ﺳَﺒَّﺢَ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ
Tesbih etti .. Tesbih eder

ﺗُﺴَﺒِّﺢُ
Tesbih eder.

ﻳَﺎ ﻣَﻌْﺸَﺮَ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﺍِﻥِ ﺍﺳْﺘَﻄَﻌْﺘُﻢْ ﺍَﻥْ ﺗَﻨْﻔُﺬُﻭﺍ ﻣِﻦْ ﺍَﻗْﻄَﺎﺭِ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻓَﺎﻧْﻔُﺬُﻭﺍ ﻟﺎَ ﺗَﻨْﻔُﺬُﻭﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺴُﻠْﻄَﺎﻥٍ ٭ ﻓَﺒِﺎَﻯِّ ﺍَﻟﺎَٓﺀِ ﺭَﺑِّﻜُﻤَﺎ ﺗُﻜَﺬِّﺑَﺎﻥِ ٭ ﻳُﺮْﺳَﻞُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻤَﺎ ﺷُﻮَﺍﻅٌ ﻣِﻦْ ﻧَﺎﺭٍ ﻭَ ﻧُﺤَﺎﺱٌ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻨْﺘَﺼِﺮَﺍﻥِ ٭ ﻓَﺒِﺎَﻯِّ ﺍَﻟﺎَٓﺀِ ﺭَﺑِّﻜُﻤَﺎ ﺗُﻜَﺬِّﺑَﺎﻥِ
Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi, çıkın. Fakat Allah'ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Üzerinize saf ateşten bir alevle bakır gibi kızıl bir duman salınır da, birbirinize hiçbir yardımınız dokunmaz. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahmân Sûresi, 55:33-36)

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
And olsun ki, dünya semâsını Biz kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için birer gülle (mermi) yaptık. (Mülk Sûresi, 67:5)

(Sözler sh: 374)

ﺍﻟٓﻢٓ ٭ ﺍﻟٓﺮَ ٭ ﻃَﻪَ ٭ ﻳَﺲٓ ٭ ﺣَﻢٓ ٭ ﻋٓﺴٓﻖٓ
Mukattaat hurufu: Kur'an'ın bazı sureleri -29 sûrede- başında bulunan ve birbiriyle birleştirilmeden tek tek okunan harfler

ﻋَﻢَّ
Amme Sûresi, Kur'an'ın 18'inci Sûresi (Sözler sh: 375)

ﻗُﻞِ ﺍﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻣَﺎﻟِﻚَ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﺗُﺆْﺗِﻰ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚَ ﻣَﻦْ ﺗَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﺗَﻨْﺰِﻉُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚَ ﻣِﻤَّﻦْ ﺗَﺸَٓﺎﺀُ
De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﺸَﻘَّﺖْ ٭ ﻭَﺍَﺫِﻧَﺖْ ﻟِﺮَﺑِّﻬَﺎ ﻭَﺣُﻘَّﺖْ ٭ ﻭَﺍِﺫَﺍ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﻣُﺪَّﺕْ ٭ ﻭَﺍَﻟْﻘَﺖْ ﻣَﺎ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺨَﻠَّﺖْ ٭ ﻭَﺍَﺫِﻧَﺖْ ﻟِﺮَﺑِّﻬَﺎ ﻭَﺣُﻘَّﺖْ
Gök yarıldığında, Rabbinin emrine boyun eğdiğindeki ona lâyık olan da budur. -Yer düm düz edildiğinde, içinde ne varsa atıp boşaldığında, Rabbinin emrine boyun eğdiğinde -ki ona lâyık olan da budur.- (İnşikak Sûresi, 84:1-5)

(Sözler sh: 376)
 
Üst