Allah’ın Mülkünde Emanetçiyiz...

Huseyni

Müdavim
atil.jpg

“Allah din gününün mâlikidir, sahibidir.” (Fatiha: 1/4)

Bu âyetteki herbir kudsî kelime insana farklı mesajlar veriyor. Allah her türlü mülkün mâlikidir, gerçek sahibidir. Biz insanlar sahip olduğumuzu zannettiğimiz hiçbir şeyin sahibi değiliz. Emanetçisiyiz. Bizi en çok yanıltan hususlardan birisi, vücudumuzun bize ait olduğunu zannetmemizdir. Bu vücud bizim değildir. Çünkü onu kendi irademizle istemiş, kendi gücümüzle elde etmiş değiliz. Çünkü biz hiçbir şey değilken Allah bu vücudun var edilmesini dilemiş, bir tercihte bulunmuş bizi yaratmıştır. O halde bu vücudu biz yaratmadığımız için o bize ait değildir. Bu yüzden bu sahibiyet dâvâsından vazgeçmemiz gerekir.

Yalnız bu vücud değil, mal mülk, ev, araba, akıl, zekâ gibi maddî ve mânevî varlıkların hiçbirisi bizim mülkümüz değildir. Asıl mal sahibi Allah’tır. Çünkü eğer bütün bu varlıklar bizim olsaydı, onlara her zaman sahip olmak ister, asla kaybetmek istemezdik. Ama yaşadığımız müddetçe görüyoruz ki ya sahip olduğumuzu zanettiğimiz şeyler bir gün bizden ayrılıyor, ya da biz bir gün onlardan ayrılıyoruz. Bugün Karun gibi zengin olan bir insanın bir dakikalık bir zelzele, ya da tsunami sebebiyle bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunu görüyoruz. Bizim olduğumuzu zannettiğimiz gençliğimizi birkaç yıl içinde kaybediyoruz. Bizden ayrılırken hiçbir zaman bizden izin de almıyor. Çünkü onun sahibi biz değiliz. Bunu idrak ettiğimiz zaman, “mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” diyecektir.

Allah sadece, “bizim” zannettiğimiz aslında bize emanet olarak verilen vücudumuzun, evlerin, bahçelerin, arabaların, çocukların sahibi, maliki değil, O din gününün de sahibidir. Din gününün, yani dünyada yapıp ettiklerimizin, iyilik ya da kötülüklerimizin verileceği günün de sahibidir. İyilik ve kötülüklerin günahlarını ve sevaplarını ancak O takdir eder. Sahiplik, maliklik iddiâsında bulunduğumuz emanetlerin; canın, paranın, malın-mülkün, zamanın ve sağlığın hesabını soracak olan, O’dur. Burada her şeyin sahibinin O olduğunu bilmeyenler, o gün bunu çok iyi anlarlar. Ama artık vakit çok geçtir. Pişmanlıklar o gün kabul edilmez. İnsan dünya ve içindekilerin hepsine sahip olsa ve onların hepsini de bu günden kurtulmak için fidye olarak verse yine kabul edilmez. O gün birçok insan, “Ya leytenî küntü türâbâ” (Keşke toprak olsaydım) demekten başka çare bulamaz. Bu da onun derdine derman olmaz.

Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI
Ramazan/Yeniasya
29.08.2009

 

Huseyni

Müdavim
"...eğer bütün bu varlıklar bizim olsaydı, onlara her zaman sahip olmak ister, asla kaybetmek istemezdik. Ama yaşadığımız müddetçe görüyoruz ki ya sahip olduğumuzu zanettiğimiz şeyler bir gün bizden ayrılıyor, ya da biz bir gün onlardan ayrılıyoruz. Bugün Karun gibi zengin olan bir insanın bir dakikalık bir zelzele, ya da tsunami sebebiyle bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunu görüyoruz. Bizim olduğumuzu zannettiğimiz gençliğimizi birkaç yıl içinde kaybediyoruz. Bizden ayrılırken hiçbir zaman bizden izin de almıyor. Çünkü onun sahibi biz değiliz. Bunu idrak ettiğimiz zaman, “mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” diyecektir..."
 

Müstefid

Member
Cevap: Allah’ın Mülkünde Emanetçiyiz...

İbrahim Ethem k.s. hazretleri şöyle buyurmuştur:

“İnsan, şu üç perdeyi gönlünden gidermeyince, ilahî saadet kapısı ona açılmaz:

Birincisi; bu dünyayı bir ucundan diğer ucuna mülküne verseler sevinmesin. Eğer sevinirse hırs sahibidir. Hırs sahibi olan dilekten mahrumdur.

İkincisi; dünyayı karşılıksız eline verseler, sonra da geri alsalar üzülmesin, kaygılanmasın.

Üçüncüsü; bir kimse onu övünce sevinmesin ve yine bir kimse ona sövünce üzülmesin.”
 
Üst