Ahirete giden gelen var mı?

Ahmet.1

Well-known member
Günlük hayatımızda, ahiretin varlığı hakkında derinliğine nüfuz edilmeyince, zorlandığımız sorularla karşılaşırız. Bunlar "Görmediğime inanmam!.." safsatasının arkasına sığınan materyalistlerin, bir iman vadisini daha inkâr için kullandıkları, devrini çoktan kapamış hezeyanlardır.

Evet, insan akıl ve mantığının bir hadiseyi hâlihazır için kabullenip de onu istikbal için inkâr etmesinden daha korkunç bir tezat düşünülemez. Aslında ahiretin varlığına delil olarak içinde yaşadığımız hayat kâfidir. İkinci bir hayatın varlığını inkâr edenler, içinde yaşadıkları hayatı inkâr edebilirler mi? Edemezler.

Çünkü; bir kumandanın hiç yoktan bir orduyu toplayıp emri altına alması mı daha kolaydır, yoksa vazifesini öğrenmiş, birbiriyle tanışmış ve istirahat için dağılmış bir orduyu teşkil eden askerleri, tekrar bir boru sesiyle bir araya getirmesi mi daha kolaydır? Hangisi? Elbette ikincisi. Bu misal gibi, Rabbimiz, bizi yokluk karanlıklarından çıkarıp, pırıl pırıl bir alemde hayat dediğimiz nimeti vermiş olduğuna göre, ölünce aynı işin bir kere daha tekrarlanması nasıl imkansız olabilir. Üstelik birincisine göre daha kolay değil midir?

Hem bir yerden veya bir şeyden haber vermek için, o yere gitmek veya o şeyi mutlaka gözümüzle görmek mi gerekir? Astronomi ilmi bize yıldızlardan, galaksilerden, bahsetmektedir. Uzayda hâlâ ışığı bize ulaşamayan nice yıldızlar vardır. Peki buralara kim gidip, kim gelmiştir?

Bu konu ile alakalı olarak Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:

"Perde-i gayb içindeki alem-i ahirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki, yerlerini görüp, tayin edelim. Ahiret alemine ait menziller bu dünyevi gözümüzle görülmez."

Bu dünyanın ölçülerine göre çalışan insan aklı, her ne kadar mahiyet ve ölçüleri başka olan bir alemi hakkiyle idrakten aciz ise de varlığı hakkında hadsiz deliller olup ispat edildiği için, ahireti mümkün görmektedir. Aklen mümkün olan bir şeyin varlığı da haber yoluyla tahakkuk eder. Bütün peygamberler ve kitaplar ahiretin varlığını haber vermiş ve insanın öldükten sonra tekrar dirilerek, bu dünya hayatında yaptıklarından hesaba çekileceğini ihbar etmişlerdir. Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de ahiret hayatı, dünya hayatından bazı misaller, bir takım teşbihler getirilerek en mükemmel bir tarzda anlatılmıştır. Bu anlatım da ahiretin, cennet ve cehennem menzillerinin dünyaya benzediğinden değil, başka türlü tam manasıyla bu hakikati anlamamız mümkün olmadığındandır.

Üstelik Efendimiz (s.a.v.) de, Miraç Gecesi'nde gidip görmüş ve gelip haber vermiştir. Şimdi varlığı hakkında bu kadar sağlam deliller sıraladıktan sonra, inkâr edenlere soruyoruz:

Siz nereye gidip baktınız da göremediğinizden dolayı yokluğuna hükmediyorsunuz? Deliliniz nedir? Madem inkâr ediyorsunuz, inkârınıza delil getirmek mecburiyetindesiniz. Yok, yok demek neyi halleder?

İzah ve ispat edenlerin, ciltler dolusu bilgiler verip şüpheleri defettikleri bir davanın, güneş gibi açık bir hakikatin karşısında inkâr ile gözlerini kapayanlar, ancak kendilerine gündüzü gece yaparlar...


Sorularla İslamiyet
 

Ahmet.1

Well-known member
Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. Padişahımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız.

Sözler
 

Ahmet.1

Well-known member
Madem dünya var. Ve dünya içinde bu âsârıyla hikmet ve inayet ve rahmet ve adalet var. Elbette dünyanın vücudu gibi kat’î olarak âhiret de var. Madem dünyada her şey bir cihette o âleme bakıyor. Demek oraya gidiliyor. Âhireti inkâr etmek, dünya ve mâfîhayı inkâr etmek demektir. Demek, ecel ve kabir insanı beklediği gibi cennet ve cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor.

Sözler
 

Ahmet.1

Well-known member
Şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemic olan hadsiz istidatların sümbüllenmesine müsait değildir. Demek, başka âleme gönderilecektir. Evet, insanın cevheri büyüktür. Öyle ise ebede namzettir. Mahiyeti âliyedir, öyle ise cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcudata benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona cehennem ağzını açmış, bekliyor. Cennet ise âğuş-u nazdaranesini açmış, gözlüyor.

Sözler
 
Üst