Bir Dava Adamının Notları - Zübeyir Gündüzalp

Ahmet.1

Well-known member
• Herkese kendi âdeti hoş gelir.

• Fenalık ve iftiralara ne kadar feci bir surette maruz kalınırsa kalınsın, mukabele-i bilmisil etmemek, tevbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak, öyle hâdiselerden ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlâk ve kemâlatın şiârındandır. Enbiyâlar, velîler, sulehânın ahlâkı ile ahlaklanmaktır.

• Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi azimetle amel etmeye çalışmak, başkalarının lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve hatırlatmakta mütevâziyane ve yumuşaklık göstermek, büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin dinine hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.
 

Ahmet.1

Well-known member
• İnsan beşerdir, hata edebilir. Hususen küllî ve umumî bir davanın hizmetkârlarına yapılan taarruzların çokluğu ve şerâitin ağırlığı; davayı inkişaf ettirmek, hizmetin önüne çekilen dehşetli mâniâları yıkabilmek için çeşitli hizmet tarz ve şekilleri ararken, hepsinde yüzde yüz isabete muvaffak olmak pek müşküldür.

Böyle bir hengâmede; müspet netice vermeyen tedbirleri o müdebbire söylemek lâzım iken, her ne sebeple olursa olsun, kat’iyyen başkasına söylememek ruh, kâlb, akıl ve feraset eseridir.

Bunun aksine başkalarına dert yanmak, safderûnluk ve düşünce za’fının delilidir. Fayda vereceğim zannıyla fikrinde taannüd ve taassub göstermek, zarar vermenin en bariz bir delilidir ki, bu da ahmaklığın gözle görünecek derecede aşikâr olmasıdır. Zira ahmaklığın tarifi; “Fayda vereceğim niyetiyle zarar vermektir.”
 

Ahmet.1

Well-known member
• Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılıp; asıl rey, tedbir ve vazife sahibi kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse, “Herkes için bir kusur buluyorum; acaba kusursuz ben mi kaldım?” diye düşünmeli.

Diğer taraftan; “Aslında onlar aklımın ermediğini yakinen biliyorlar, fakat benim hissî davranarak; kusur olmadığı halde, arkadaşlarımın kusurlu zannettiğim davranışlarını başkalarına da nakletmemem için, benim yüzüme vurup, tahrik etmemek adabına mı riayet ediyorlar?” diye bir mülâhaza yaparak, bir zararı binler zarara çıkaran dedikoduculuktan kurtulma imkânını bulur.
 

Ahmet.1

Well-known member
• İyi olmanızı istiyorsanız, evvelâ kötülüğünüze inanınız.

Kusurlardan kurtulmak istiyorsanız; evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz.

• Bahtlı ve talihli kimse, başkasına nasihat edilirken ibret alandır.

• Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevazu ile yalnız kendisine söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep olan bir safdillik ve cahilliktir. Başkalarına yaymak değil, daima ve daima ona söylemektir. Söylerken de, “Acaba, hakikaten ve bizzat nefsü’l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murâkabe etmelidir.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan, Ahlâk-ı Muhammediye (a.s.m.), evliya, sulehâ ve ulemanın İslâm ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuatında bulunduktan sonra, onların hal ve kâllerini; düşünce ve zihniyetlerini; hısım, akraba, çoluk çocuklarına karşı muamelelerini; din kardeşleri ve dava arkadaşlarına olan hattı hareketlerini; ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tetkik et ve gör. Eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve hayâ, azimet ve takva ehli olarak, onların eserlerinden müstefit olmuşsan, hemen dergâh-ı ilahiye el açıp, ”Aman yâ Rabbî!.. Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden sana sığınıyorum. Beni bu afetlerden muhafaza eyle. Amin” diyerek göz yaşları dökeceksin.
 
Son düzenleme:

Ahmet.1

Well-known member
• Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla itimat etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır. Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz. Çok defa kendisini tenkit etmek kâmilliğine erişememiş, yakın akraba veya mesai arkadaşlarını tenkit etmeye alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkid ve yıkıcı ahlâk sahibi olursunuz.

• Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.

• Nefsini daima itab eden, din ve dava arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden, başkalarınca nefret edilmekten kurtulur.

• Dedikodu ile arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya cam incitilmişin intikam kokusudur.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Dışarıdan tenkit kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o kimse için ne acı, ne felaketli, ne hasretli ve ne derece manevi mes’uliyetlere düşüren bir durumdur!

• Nefsinden gelen sözün, samimiyet olduğunda inatla ısrar edenden korkulur. Bunlardan kendinizi koruyunuz. Kendiniz, aynı bilmemezliğe düşmemek için düşününüz. Nefsin desiselerini beyan eden eserleri, sırf kendinize hitap ederek okuyunuz.

• Nefsine itimat ederek mesai arkadaşlarını yetersiz görenin sonu tehlikelidir. İstişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; arkadaşlarının fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.

• İşin içine çok acı söz girdi mi, onun tadı tuzu kalmaz. Kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmek kıyamet alâmetidir. Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitap ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır.

Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icap eder.

• Kendini ıslaha ve derse muhtaç görmeyen, bilemeyen gafletten uyansın.

• Uyarıcı eserlere sarılsın.

• Dostlarına şiddet-hiddet eden, haşin davrananın dostları dağılır. Bu neticeyi kendinden bilmek, bir fazilettir.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Herkesin bir kusurunu bulup; kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını terk eden, terk edilir.

• Hâlini, tavırlarını, gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların kendi nefsine iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlışlıklarını ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler, senin hakikî dostlarındır. Hastaya şeker vermek câiz olmayabilir. Hastalığı için acı ilâç faydalıdır. “Senin yolunda şöyle bir kuyu var” diyen insan senin hayırhahındır.

• Yanlış hatt-ı harekette giden, zararlı hali olan bir kimseye her zaman, “iyi gidiyorsun” demek, onu gaflete düşürmek ve ona zulmetmek olur.

• Acı nasihat, faydalı şerbettir.

• A benim güzel dostum! Çok kere olduğu gibi bugün yine çok tenkitler ettin, kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin Allah’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâd ettin, kaç tanesini saydın? Münekkid ve kusur sayıcılardan olma! Korkarım ki, zulümkâr olursun...

• Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsanî şeyler nefisleri kolayca harekete geçirir.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Ey ehl-i İslâm ve irfan! Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte, bakıyorum ki çok mahirsin. Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştiha, aynı maharetle sayıp döktün mü? Korkarım ki, zulmetmiş olabilirsin.

• Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını itiraf eden, din ve dava arkadaşlarını metheden, ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Böylece ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. “Tahallakû bi ahlâkil- lah” emr-i cemîline inkîyad şerefiyle şereflenirsin.

• Herkes, yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün yetebildiği şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkid etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip; gurûra düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet etseler, ind-i İlâhîde, ihlâsa binaen makbuldür.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet!... Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla.. Ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.

• Bir ve beraber olduğun hizmet ve dava arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstahaktır.” de... Ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.

• Böyle bir zamanda, böyle kudsî bir iman hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır.

• Dâne taşıyan bir karıncayı bile incitme.

• Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin yüzünü bile görmek istemez.

• Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslâma hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdîr, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar ehl-i imana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ m rızası kâfi gelir.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Sen bir mü’mine, “Fenadır” diye, kötü zanda bulunabilirsin. Hâlbuki o kimse Allah’ın makbûlüdür.

• Arkadaş! Gül padişahının yanında silaha davranmış diken var.

Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan, kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.

• Nur-u Kur’an hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız. “Değmiyor bu dünya böyle şeylere...”

İnsan iyi işli olmalı. Kendisini dâima kusurlu görmeli.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Müşterek bir işte çalışan şahıslar; dinî veya dünyevî müessese mensupları, müdâvele-i efkâr yaparlarken, herkes kendi fikrini, mutlak isabetli bilmemeli; diğer arkadaşlarının fikirlerini de daima isabetsiz görmemeli, müessese arkadaşlarının reylerini hakir bulmamalıdır. Kendi fikirleri ile yapılan işlerin zarara ve iflâsa doğru gittiğini hatırlatan en yakın arkadaşlarına, yüz çevirmemelidir. Müessesenin maddî imkânlarını elinde bulunduran kişiler, şubelerdeki işin iç yüzünden haberi olmayanların teveccühüne aldanmamalıdır. Müesseseye, sekiz-on işte -şahsi kanaatinden veya arkadaşlarının fikirlerinden- zararlar gelince de; bir takım teviller yoluna sapmamalı , telaşsız görünerek kendi parasını, malını değil, umumun hukukunu zayi ettiğini unutmamalıdır.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Müdâvele-i efkârda bir işi isabetsiz veya zararlı bulduğunu arkadaşına söylerken; edep, terbiye, hürmet gibi yüksek ahlâkı çiğneyerek, tehevvürle, şiddetle söylememeli, karşısındakinin izzetini kırmamalıdır. Bu kabil davranışlar İslâmî terbiye ve ahlâka sırt çevirmek olduğu halde, bunu hiç nazara almayarak, “Bana böyle dedi, şöyle dedi” gibi hiddetle mukabele etmemelidir.

• Esas kusur, dehşetli zararlarda kendisinin dahli olmadığına, ya cehl-i mürekkeple veya gururla, iddiada bulunmasıdır. Hâlbuki mesai arkadaşlarına hürmetle mukabele edip, kendi kararlarının isabetsiz olabileceğine ihtimal vererek, yirmi meselede hiç olmazsa on adedini iş arkadaşlarının kanaatleri doğrultusunda iş yapmasıyla, fikirlerine menfi hislerin karışmadığı, anlaşılmış olur.

• Arkadaşlarımızın fikirlerindeki isabetsizlik, zararlara sebep olunca; bizler bu zarara sebep olana, hürmetkârâne, asîlane, alçak gönüllülükle -kendi fikirlerinde veya vazifelerdeki kusurları da sayarak- ondan özür dileyerek söylemeliyiz. Velev kırkıncı defa da olsa... Yine bir yanlışı, sadece yapana söylemek yerine, şuna buna söylenmesi, müessese mensuplarına olan hüsn-ü zan ve itimadın kırılmasına yol açar. Zira bir kimse; aile çatısı altında kalması icap eden hataları yayarak, o hataları işleyen kardeşini kötüleyip, başkalarına söyleyerek binlerce zarar getireceğini, hissiyatının tesiriyle göremez.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Müteaddit defalar bir iş hususunda münakaşa edilir; meşveret ve müdâvele-i efkâr adı ile söze oturulur. Münakaşa ve kavga ile kalkılır. Bu kavgamsı konuşmada herkes heyecanlanır. Hisler heyecana gelir. Biri diğerine, diğeri ötekine hakaretli sözler sarf eder. İlk defa birisi hakaret eder, diğeri de misilleme yapar. İlk hakaret edip kalp kıranı kast ederek “O bana böyle dedi, ben de ona öyle dedim” der. Bu beş altı defa tekerrür edince, artık en yakın dava arkadaşına küskün durur. Bu küskünlüğü gören ikinci, birinciden soğur, ikinci ile üçüncü birleşir. Birincinin gıyabında konuşa konuşa, artık o da haricilerin müşfiki, can kardeşine küsücü olmuştur. Artık o birincinin hakkında tenkitler ve kusurları sayıp dökmeler başlamıştır.

• İslâm muâşeret, edep ve terbiyesine riayet etmeden, nefse ve tehevvüre kapılarak, arkadaşlarını tenkit ve kusurlarını sayıp dökmek, hariçtekilere dahi yapılmayacak bed muameleyi, dâhili hizmet mensuplarına, yapmak demektir. Bu kötü hissiyat zararlı neticeler doğurunca, “Ben sebep oldum, özür dilerim” olgunluğunu göstermeyerek, zararlı neticeyi acîb bir hâlet-i ruhiye ile karşısındaki arkadaşına yüklemektedir.

• Şahısların tamamının alâkadar olduğu umumî bir meselede, iki farklı görüş taraftarları birbirini sabit fikirlilikle itham ederek, müessese hizmetine dinamit koyarak, umumun zararına sebep olmaktadırlar.
 

Ahmet.1

Well-known member
• “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye, Allah merhamet etmez.” (Hadis meali)

• “Rıfk ve merhametten mahrum olan kimse, bütün hayırlardan, iyiliklerden mahrum olabilir ve olur.” (Hadis meali)

• “Şefkatten daha hayırlı bir şey yoktur.” (Hadis meali)

• “Başkalarını sık sık affedin, fakat kendinizi ve nefsinizi asla.

• Ölürse; iman ahlakıyla, Allah’a ibadet ve takvasıyla, din kardeşlerine olan şefkat, hürmet ve sevgisiyle yer beğensin. Kalırsa el beğensin.

• Mü’mine eziyet haramdır.

• Lûtf; güzellikle, tevazu ve mahviyetle, gönül alarak yapılan muameledir. Temiz kalplilik ve yüksek insanlık hislerinin eseridir.

• Bağışlamak, affetmek ve müsâmaha göstermek, başkalarının hatalarından ziyade kendi hatalarını aramak, bulmak ve kurtulmaya çalışmak; olgunluğun, kâmilliğin şiârıdır. Peygamber ahlâkıyla ahlâklanmaktır.

• “Allah, yumuşak huylu, din kardeşlerine şefkat ve merhamet eden kulu sever. Yerde olanlara merhamet ediniz ki, size de gökte olanlar merhamet etsin.” (Hadis meâli)

İslâm dini, hamiyet hissinin kaynağıdır. Her Müslüman, iman ve İslâmiyet’i, nâmus ve haysiyetini hizbü’l-Kur’ân müntesiblerini, birbirlerini; dinsizlere karşı korumak, müdafaa etmek ve ihtimam göstermekle mükelleftir.
 

Ahmet.1

Well-known member
• “İnsaf dinin yarısıdır.”

• “Mağrib tarafındaki tövbe kapısı, halk için kıyamete kadar açıktır.” (Hadis meâli)

• Mesai arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemeyenler, dava ve idare adamı olamazlar. Sevgi, şefkat, müsamaha, hürmet; müdebbir ve muvaffakiyetlere namzet bir dava adamının mümtaz hasletleridir.

• “Hiçbir şey ilim ve hilimden daha efdâl olarak toplanmış değildir.”

• Cemaatin bütün düzeni ve ahengi; cemaat fertlerinin yekdiğerine şefkat, merhamet, sevgi ve hürmetkâr davranışlarıyla mümkündür.

• Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet meyvesini elde eder.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Allah’ın rızasını kazanmak, aziz ve muhterem olmak istersen, din hizmetinde devamlı muvaffak olmanın sırrını ara; hizmet arkadaşlarının hürmete şayan olduklarını bil ve hürmet et.

• Sulh, cenkten daha iyidir.

• Dava arkadaşlarınla ve ehl-i imanla bir iş göreceğin zaman tatlılıkla, mü- lâyemetle, mahviyet ve tevazu ile muamele et. Bu güzel ahlâklara riayetle hâsıl olacak bir hizmette, sertlik, şiddet, hiddet, inatçılık göstermek manasız, hatta ahmaklık olur.

• İslâm düşmanları karşısında çarpışan yiğitlere şefkat, muhabbet ve hürmet et. Tâ ki, Kur’an ve iman hizmeti yolunda başını koyarlarken, senden zorluk çekmesinler.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Hizmet-i iman meydanına yeni girenlerin veya fıtrî hususiyet taşıyanların iplerini uzat. Onları pek sıkma, kabiliyetine göre kaldırabileceği bir hizmet göster. Herkesin mizacı bir olmaz. Bu dirayet ve feraseti, müsamaha ve şefkati göstermezsen, onun ipini koparmış, kaçırmış, bir adam kaybetmiş olursun. Bu acemilik, bu hamlık ve idaresizliği yapmamak için sık sık kendinle konuş, idare ve müsamaha icaplarını zaman zaman oku ve kendine ihtar et.

• Babam beni “Oğlum” diye kucakladığı zaman, kendimi taçlı bir padişah sanırdım.

• “Din kardeşlerine elinden geldiği kadar merhamet et ki, Allah da sana merhamet etsin.” (Hadis meâli)
 

Ahmet.1

Well-known member
• Bir kitapta, “Kerem, iyilik, merhamet, ihsan büyüklerin âdetidir” diye okumuştum. Hayır, yanlış söyledim, peygamberlerin âdetidir.

• “Âciz kimsenin beline, kuvvetli yumruğunla vurma! Olur ki, bir gün onun ayağına düşersin.”

• Cenâb-ı Hakk, hikmeti olarak bir kapıyı kaparsa, fazl-u keremiyle başka kapı açar.

• Muârız; lütuf, kerem, semahat görürse, artık ondan kötülük gelmez.

• Kötülük etme, sonra iyi dosttan dahi kötülük görürsün.

• Ferasetli ve iyi adam kötülerin bir iyi tarafını bulur, o iyiliği takdir eder. Şerri ve kötülüğü hafifletmeye veya gidermeye böylece muvaffak olur. Zira köpek bile, ekmeğini yediği takdirde seni muhafaza eder.

• Erler, hizmet ve dava arkadaşlarını kendilerine tercih etmekle, muvaffakiyette berdevam olmuşlardır.

• Kötülük düşünen, kötü kimsenin gönlünü iltifatla kap.
 

Ahmet.1

Well-known member
• Din ve dava kardeşlerinden gelen acı, tatlıdır; hakaret, takdirdir; tokat, şefkattir; tükürük, misk-ü amberdir. Bu da Nur-u Kur’an hizmetkârlığının şiârı ve şe’nidir.

• Dünyada mağrur olan kimse, din yolunda selametli gidemez. Kendini gören kişi, hakkı göremez.

• Alçakların yaptığı gibi; din ve dava kardeşlerine, hakir bir gözle bakma, onları küçük görme. Aksine onları büyük, kendini küçük gör. Eğer yaşlı isen; iman ve İslâmiyet davasında çalışan, Nur Risaleleriyle nurlanan gençleri, yaşı küçük, ruhu büyük bil. Bu güzel ahlâk, ne güzel ahlâk...
 
Üst