İbadetin şahsî kemalâta sebeb olduğunun izahı.

Ahmet.1

Well-known member
İnsan cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır ve gayr-ı mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır ve gayr-ı mahdud şeheviye ve gazabiye gibi kuvveleri vardır ve öyle acaib bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün enva' ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır.

İşte böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini tevsi' ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviye ve gazabiye kuvvelerini hadd altına alan, ibadettir; zahirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mabud arasında en yüksek ve en latif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemalât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.

İhtar:
İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.


Said Nursi


Şahsî: Şahsa ait, kişiyle ilgili, kişisel.
Kemalât: Kemaller, mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Cismen: Cisim olarak.
Hayvanat: Hayvanlar.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
Mâlik: Sahip.
Gayr-ı mütenahî: Sonsuz, nihayet bulmaz, bitmez.
Emel: Ümit, kuvvetli istek, ummak.
Gayr-ı mahdud: Sınırsız, sonsuz, sayısız.
Şeheviye: Şehvetle ilgili.
Gazabiye: Hiddetle ilgili, öfke ile ilgili.
Enva': Nevler, türler, çeşitler.

İnbisat: Genişleme, yayılma, genleşme.
İbadet: Kulluk, Allah’ın(cc) emir ve yasaklarına uyma.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
İnkişaf: Açılma, meydana çıkma, gelişme, ilerleme.
Temyiz: Ayırmak, ayırt etmek, seçmek.
Tevsi': Genişletme.
Hadd: Sınır, hudud, çizgi.
Zahirî: Görünüşte olan, görünen, dış görünüşle ilgili.
Bâtınî: İçteki, görünmez içle ilgili.
İzale: Giderme, ortadan kaldırma.
Mukadder: Takdir edilmiş, belirlenmiş.

Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye. İnsanın, mevcudatın hakikatlerini(gerçeklerini) bilip hayırlı işler yapmak sıfatı.
Faide: Fayda, yarar.
İllet: Asıl sebep, temel sebep.
Bâtıl: Asılsız, gerçek dışı, yalan ve yanlış.
Müreccih: Tercih eden, üstün tutan.
 

Ahmet.1

Well-known member
İnsan ibadet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı maneviyesi gösteriyor. Zira hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en edna bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat hayat-ı maneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar ile tazarru ve ibadet cihetinde hayvanatın sultanı ve kumandanı hükmündedir. Sözler
 

Ahmet.1

Well-known member
İnsan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermayesi hiç hükmünde… Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde bir şey… Âdeta sermaye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belaları ise dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu bütün bütün kör olmayan görür, derk eder. Sözler
 

Ahmet.1

Well-known member
Ey nefis! Ubudiyet, mukaddime-i mükâfat-ı lâhika değil belki netice-i nimet-i sâbıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız. Ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız. Sözler
 

Ahmet.1

Well-known member
Ey insan! Eğer yalnız ona abd olsan bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen âciz mahlukata zelil bir abd olursun. Sözler
 
Üst