Yirminci Mektub / 2.Makam / 6. Kelime

Ahmet.1

Well-known member
ﻳُﺤْﻴِﻰ Yani: Hayat veren yalnız odur. Öyle ise, her şey'in Hâlıkı dahi yalnız odur. Çünki kâinatın ruhu, nuru, mayesi, esası, neticesi, hülâsası hayattır. Hayatı veren kim ise, bütün kâinatın Hâlıkı da odur. Hayatı veren elbette odur, Hayy u Kayyum'dur.

İşte şu mertebe-i tevhidin bürhan-ı a'zamına şöyle işaret ederiz ki: -Başka bir Söz'de izah ve isbat edildiği gibi- zemin yüzünün sahrasında çadırları kurulmuş gayet muhteşem zîhayatlar ordusunu görüyoruz. Evet Hayy u Kayyum'un hadsiz ordularından, her bahar mevsiminde yeni silâh altına alınmış, gaibden gelen taze bir ordu meydana çıkmış görüyoruz. Şu orduya bakıyoruz ki: Nebatat taifelerinden ikiyüzbinden ziyade ve hayvanat milletlerinden yine yüzbinden fazla çeşit çeşit muhtelif kavimler görüyoruz. Herbir milletin, herbir taifenin elbisesi ayrı, erzakı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı, silâhları ayrı, müddet-i askeriyeleri ayrı olduğu halde; bir kumandan-ı a'zam hadsiz kudret ve hikmetiyle ve nihayetsiz ilim ve iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, karıştırmayarak, geciktirmeyerek.. ayrı ayrı bütün o üçyüz binden ziyade milletleri ve taifeleri kemal-i intizam ile, tamam-ı mizan ile, vakti vaktine ayrı ayrı erzaklarını, ayrı ayrı elbiselerini, ayrı ayrı silâhlarını vererek, ayrı ayrı talimat yaptırarak, ayrı ayrı terhisat ettiğini, gözü bulunan bilmüşahede görür ve kalbi bulunan biaynelyakîn tasdik eder.

İşte hiç mümkün müdür ki: Şu ihya ve idareye ve şu terbiye ve iaşeye; o orduyu bütün şuunatıyla ihata eden bir ilm-i muhitin ve o orduyu bütün levazımatıyla idare eden bir kudret-i mutlakanın sahibinden başkası karışabilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun? Yüzbinler defa hâşâ!..

Malûmdur ki: Bir taburda on millet bulunsa, ayrı ayrı techiz etmesi on tabur kadar güç olduğundan; âciz insanlar, ister istemez bir tarzda techize mecbur olmuşlar. Halbuki Hayy u Kayyum şu muhteşem ordusu içinde, üçyüzbinden ziyade milletlere, ayrı ayrı techizat-ı hayatiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müşkilâtsız, kolay bir tarzda, hafif bir şekilde, gayet hakîmane ve intizam-perverane veriyor. Ve koca orduya, bir tek lisan ile,
ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳُﺤْﻴِﻰ Hayatı veren ancak Odur.) dedirtip; kâinat mescidinde o cemaat-ı uzmaya ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺤَﻰُّ ﺍﻟْﻘَﻴُّﻮﻡُ ﻟﺎَ ﺗَﺎْﺧُﺬُﻩُ ﺳِﻨَﺔٌ ﻭَ ﻟﺎَﻧَﻮْﻡٌ Bakara Sûresi, 2:255.) ilh... okutturuyor...



"Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman Ona ârız olamaz. Göklerde ne var, yerde ne varsa Onundur. Onun katında, Onun izni olmaksızın kim şefaat edebilir? O bütün mahlûkatının geçmiş ve gelecekteki bütün hâllerini bilir. Onun mahlûkatı ise, Onun dilediğinden başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Onun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak Onun kudretine ağır gelmez. Herşeyden yüce ve herşeyden büyük olan da ancak Odur." Bakara Sûresi, 2:255.


Hâlık: Yaratıcı Allah (cc), yoktan en güzel şekilde yaratan Allah (cc).
Hülâsa: Özet.
Hayy u Kayyum: Her canlıya hayat veren ve onları ayakta tutan Allah (cc).

Mertebe-i tevhid: Tevhid mertebesi, Allah'ın (cc) birliğine ve ortağı olmadığına inanma derecesi.
Bürhan-ı a'zam: En büyük delil.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
Nebatat: Bitkiler.
Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.
Terhisat: Terhisler, izin vermeler.
Müddet-i askeriye: Askerlik müddeti, askerlik süresi.
Kumandan-ı a'zam: En büyük kumandan (komutan).
Kemal-i intizam: Tam düzgünlük, mükemmel kusursuz düzgünlük.
Tamam-ı mizan: Tam ölçü.
Bilmüşahede: Gözle görüldüğü gibi, gözönünde olarak.
Biaynelyakîn: Gözle görürcesine, kesinlikle.

İhya: Hayatlandırma, canlandırma, diriltme.
İaşe: Besleme, geçindirmek.
Şuunat: İşler, olaylar. * Kabiliyetler, yetenekler.
İhata: Kuşatma, içine alma.
İlm-i muhit: Muhit ilim, herşeyi kuşatan sonsuz ilim.
Levazımat: Lüzumlu şeyler, gerekenler, gerekliler.
Kudret-i mutlaka: Sınırsız ve sonsuz kudret (güç).

Techiz: Cihazlandırma, donatmak.
Hayy u Kayyum: Her canlıya hayat veren ve onları ayakta tutan Allah (cc).
Techizat-ı hayatiye: Hayata ait donanımlar, yaşamakla ilgili donanımlar.
Müşkilât: Zorluklar, güçlükler.
Hakîmane: Hikmetli olarak, herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
İntizam-perverane: İntizamı severcesine, tertip ve düzeni severcesine.
Cemaat-ı uzma: Büyük cemaat, büyük topluluk.
 

Ahmet.1

Well-known member
Her şeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde ve semeresiz akîm yollarda ve karışık ve yeknesak sel gibi mizansız akan camid unsurlardan gayet hassas bir ölçü ile nazik bir tartı ile ve gayet ince bir intizam ile nâzenin bir nizam ile verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus; bizzarure ve bilbedahe belki bilmüşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir.

Mektubat
 

Ahmet.1

Well-known member
Bütün kâinatın mevcudatında görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ihsanın hadsiz bir derece fevkinde bir cemal ve kemal ve ihsanın sahibi ve bütün mahbublara bedel, bir tek cilve-i cemali kâfi gelen bir Mabud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezal'in ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki şaibe-i zeval ve fenadan münezzeh ve avarız-ı naks ve kusurdan müberradır.

Said Nursi
 
Üst