Allah'ın Mutlak Rububiyeti Hakkında

Ahmet.1

Well-known member
Bütün kâinatta hususan zîhayatlarda ve bilhâssa terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve umulmadık bir surette beraber ve birbiri içinde hakîmane, rahîmane bir dest-i gaybî tarafından olan bir tasarruf-u âmm elbette bir rububiyet-i mutlakanın tereşşuhudur ve ziyasıdır ve tahakkukuna bir bürhan-ı kat'îdir.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
İaşe: Geçindirmek. Beslemek.
Hakîmane: Herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
Rahîmane: Çok merhametlice, çok acıyan ve şefkat eden şekilde.
Dest-i gaybî: Gizli görünmez el.
Tasarruf-u âmm: Herşeyle ilgili yapılıp yürütülen iş.
Rububiyet-i mutlaka: Allah'ın (cc) sınırsız ve sonsuz terbiyeciliği ve her şeyin sahibi ve ihtiyaçlarının vericisi olması.
Tereşşuh: Sızma, sızıntı.
Ziya: Işık.
Tahakkuk: Doğruluğu meydana çıkma, gerçekleşmek, ortaya çıkma.
Bürhan-ı kat'î: Kesin delil.

Madem bir rububiyet-i mutlaka vardır, elbette şirk ve iştiraki kabul etmez. Çünki o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri cüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden, en cüz'î bir şeye ve en küçük bir zîhayata kendi başıyla müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksadları harab eder. Ve zîşuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade edenden çevirip esbaba saldığından ve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i mutlaka, hiçbir cihetle şirke müsaade etmez. Kur'anın kesretli takdisatı ve tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı, belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı bu büyük sırdan ileri gelmiştir.
Rububiyet: Allah'ın (cc) herşeyin sahibi, ihtiyaçlarının karşılayıcısı ve terbiye edicisi olması.
Cemal: Güzellik.
İzhar: Açığa vurma, meydana çıkarma, gösterme, ortaya koyma.
Kemalât: Mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Teşhir: Sergileme, gösterme, göz önüne serme.
Cüz'iyat: Küçük şeyler.
Temerküz: Merkezleşme, yığılma, birikme.
Zîşuur: Şuur sahibi, bilinçli, şuurlu.
Esbab: Sebepler.
Muhalif: Zıt, aykırı.
Adavet: Düşmanlık.
Cihet: Yön, taraf.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Kelimat: Kelimeler, sözler.
Hurufat: Harfler.
Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.
İrşadat: Doğruyu ve gerçeği göstermeler.

Said Nursi
 

Ahmet.1

Well-known member
Hadîd, 1. Ayet: Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Hadîd, 2. Ayet: Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O'nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 

Ahmet.1

Well-known member
Şu kâinatta görünen mevsimlerin değişmesi gibi haşmetli icraat ve seyyaratın tayyare-misal hareketleri gibi azametli harekât ve arzı insana beşik, güneşi halka lamba yapmak gibi dehşetli teshirat ve ölmüş, kurumuş küre-i arzı diriltmek, süslendirmek gibi geniş tahvilat gösteriyor ki perde arkasında böyle muazzam bir rububiyet var, muhteşem bir saltanatla hükmediyor.

(Sözler, Risale-i Nur)
 

Ahmet.1

Well-known member
En edna bir mahluka rububiyet; bütün anâsırı kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur ve en basit bir hayvanı tedbir ve tedvir etmek; bütün hayvanatı, nebatatı, masnuatı kabza-i rububiyetinde terbiye edene has olduğunu kör olmayan görür.

(Sözler, Risale-i Nur)
 

Ahmet.1

Well-known member
Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yı halk ve iddia-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır. Hakikat Çekirdekleri
 
Üst