“Amentü Billah” dedi.

Ahmet.1

Well-known member
.. Sonra merak ve şevk dolu misafir, şehadet âleminde yani şu görünen, cismanî ve maddî âlemde hususi toplulukların dillerinden ve hallerinden ders aldığından, gayb ve berzah âleminde de mütalaa ile bir seyahat ve hakikati araştırmayı arzu etti. Bu haldeyken her insan tabakasında bulunan ve kâinatın meyvesi olan, insanın çekirdeği hükmündeki, küçüklüğü ile beraber mânen kâinat kadar genişleyebilen, istikamet üzere olan nurlanmış akılların, selim ve nuranî kalblerin kapısı açıldı. Baktı ki:

Onlar gayb âlemi ile şu görünen âlem arasında insanî berzahlardır ve iki âlemin birbiriyle teması, muameleleri insana göre o noktalarda oluyor. O yolcu böyle gördüğünden, kendi aklına ve kalbine dedi ki: “Gelin, bu emsalinizin kapısından hakikate giden yol daha kısadır! Öteki yollardaki dillerden ders aldığımız gibi değil, belki iman noktasında taşıdıkları vasıflardan, keyfiyet ve renklerinden mütalaamız ile istifade etmeliyiz.” Ve mütalaaya başladı, gördü ki:

Kabiliyetleri gayet çeşitli, mezhepleri birbirinden uzak ve farklı olan bütün istikametli ve nurlu akılların iman ve tevhidde, bu vasıflara sahip ve sağlam, delillere dayanan itikatları tevafuk ediyor.. ve sarsılmaz, tam emniyet içinde kanaat ve şüpheye yer bırakmayan imanları birbiriyle örtüşüyor. Demek, değişmeyen bir hakikate dayanıp bağlanmışlar ve kökleri, sağlam bir hakikate girmiş, kopmuyor. Öyleyse onların iman noktasında, Cenâb-ı Hakk’ın vücûbunda ve birliğinde icmâları, hiç kopmaz nuranî bir zincir ve hakikate açılan ışıklı bir penceredir.

Hem o yolcu gördü ki: Yolları birbirinden uzak ve meşrepleri birbirinden ayrı olan bütün o selim ve nuranî kablerin iman esaslarındaki, birbirini doğrulayıp destekleyen, kalb ve ruhu doyurup tatmin eden, ilahî cezbe ve huzurun neticesi olan keşif ve müşahedeleri birbirine tevafuk ediyor ve tevhidde birbiriyle mutabık çıkıyor.

Demek, Rabbin marifetine küçücük birer arş ve Samed’in kuşatıcı birer aynası olan, hakikate bakan, ulaşan ve onun rengiyle renklenip onu yansıtan bu nuranî kalbler, hakikat güneşine doğru açılan pencerelerdir.. ve hepsi birden, güneşe aynalık eden bir deniz gibi, büyük bir aynadır. Bunların, Cenâb-ı Hakk’ın varlığının vücûbunda ve birliğinde ittifak ve icmâları hiç şaşırmaz ve şaşırtmaz mükemmel bir rehber, en büyük bir kılavuzdur. Zira hiç imkân ve ihtimal yok ki, hakikatten başka bir şey, bir vehim, hakikatsiz bir fikir ve asılsız bir sıfat böyle devamlı bir şekilde ve bu kadar sağlam delillerle, bu pek büyük ve keskin gözlerin hepsini birden aldatsın, hislerinde yanıltsın. O yolcu, buna ihtimal veren bozulmuş ve çürümüş bir akla, kâinatı inkâr eden ahmak sofistler bile razı olmaz, onu reddederler, diye anladı. Kendi aklı ve kalbi beraber “Amentü Billah” Allah’a iman ettim) dedi.

Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Asa-yı Musakitabından alınmıştır.
 
Son düzenleme:
Üst