O sultanına itaat et, kurtul!..

Ahmet.1

Well-known member
Kendi nefsime hitaben demiştim: Ey gafil Said! Bil ki: Şu âlemin fenasından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden müfarakat eden bir şeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkırazıyla seni terkedip arka çeviren ve bahusus berzah seferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısına kadar teşyi' etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebedî bir firak ile senden ayrılıp günahını senin boynuna takan, hususan senin rağmına olarak husulü anında seni terkeden fâni şeylerle kalbini bağlamak, kâr-ı akıl değildir. Eğer aklın varsa; uhrevî inkılabatında, berzahî etvarında ve dünyevî inkılabatının müsadematı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden kederlenme. Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin latifelerin içinde öyle bir latife var ki, ebedden ve ebedî zâttan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına teveccüh edemiyor, masivasına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. O şey ise, senin duygularının ve latifelerinin sultanıdır. Fâtır-ı Hakîm'in emrine muti' olan o sultanına itaat et, kurtul!..

Mesnevi-i Nuriye


Nota: Sonradan hatırlamak için konan işaret, kısa ve özlü notlar.
Nefs: Kendisi, kendi, öz varlık. * Günah sevab ayırmadan, sonucunu düşünmeden devam eden duygular ve hisler.
Gafil: Gaflette olan. Düşüncesiz, ilgisiz ve habersiz.
Fena: Yokluk, yok olma, göçüp gitme. *Kötü.
Refakat: Arkadaşlık, beraberlik.
Müfarakat: Ayrılık.
Hususan: Bihassa, özellikle, ayrıca.
İnkıraz: Sönme, son bulma, yıkılma.
Bahusus: Özellikle, hele.
Berzah: Ölülerin ruhlarının kıyamete kadar kaldıkları âlem.
Sefer: Yolculuk.
Kabir: Mezar.
Teşyi': Uğurlama, yolcu etme.
Ebedî: Sonsuz, sonsuzlukla ilgili.
Firak: Ayrılık, ayrılma.
Rağmına: Aksine, zıttına, istememene karşı.
Husul: Ortaya çıkma, meydana gelme, olma.
Fâni: Geçici, gelip geçici, kaybolan.
Kâr-ı akıl: Akıl işi, aklın kabul edeceği iş.
Uhrevî: Ahirete ait, ahiretle alakalı, öbür dünya ile ilgili.
İnkılabat: Köklü değişiklikler, inkılablar.
Etvar: Tavırlar, durumlar, davranışlar.
Dünyevî: Dünyadaki yaşantıyla ilgili.
Müsademat: Çarpışmalar, vuruşmalar, müsademeler.
Muktedir: Güçlü. İşe gücü yeten.
Zeval: Sona erme.
Mahiyet: İç yüz, esas, asıl, temel özellik, temel gerçek.
Ebed: Ebedilik, sonu olmamak, sonsuzluk.
Razı: Hoşnut.
Teveccüh: Yönelme, dönme, yöneliş. *Alaka, ilgi gösterme.
Masiva: O'ndan başkası, Allah'tan(cc) başka herşey. Dünya ile alâkalı şeyler.
Tenezzül: İnme, düşme, alçalma, kendini düşürme.
Fıtrî: Yaratılışa uygun.
Fâtır-ı Hakîm: Herşeyi faydalı ve gayeli yapan yaratıcı.
Muti': İtaat eden, itaatli, emir ve kanunlara uyan.
 

Ahmet.1

Well-known member
Nisâ, 69. Ayet: Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.
 
Üst