Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur.

Ahmet.1

Well-known member
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.

Aziz: İzzetli, çok nurlu, temiz ahlaklı.
Sıddık: İnandığı değerlere devamlı doğruluk üzere ve gönülden benimseyerek bağlı olan.
Kur'an-ı Hakîm: Hikmetlerle dolu Kur’an.
Nazar: Bakmak, göz atmak. *Düşünce, anlayış. *Göz değmesi.
Ziyade: Fazla, çok.
Esas:Temel, kök, şart.
Takva: Bütün günahlardan ve hertürlü yasaklardan kendini koruma.
Amel-i Sâlih: Dinde emredilen güzel ve faydalı iş.
Menhiyat: İslam dinine göre yasak olanlar.
İçtinab: Çekinme, sakınma, kaçınma.
Hayrat: Hayırlar, iyilikler.
Def'-i şer: Şerri defetmek, kötülüğü kovmak.
Celb-i nef': Faydayı çekmek, faydayı elde etmek.
Racih: Üstün, değerli.
Tahribat: Yıkımlar, bozmalar.
Sefahet: Günah olan zevk ve eğlencelere düşkünlük.
Cazibedar: Çekici, beğenilen, hoş.
Hevesat: Hevesler, gelip geçici istekler.
Def'-i mefasid: Fesatlıkları defetme, bozgunculukları engelleme.
Terk-i kebair: Büyük günahları bırakmak.
Üss-ül esas: En önemli ve sağlam temel.
Rüchaniyet: Üstünlük, üstün oluş.
Kesb: Kazanma, işi gerçekleştirmek için yönelme.


Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Tahribat: Yıkımlar, bozmalar.
Menfî: Olumsuz.
Cereyan: Akan, gidiş.* Meydana gelme, olup bitme.
Farz: Yapılması Allah’ın(cc) açık ve kesin hükmüyle emredilmiş olan.
Kebire: Büyük günahlar.
Kebair-i azîme: Çok büyük günahlar.
Amel-i Sâlih: Dinde emredilen güzel ve faydalı iş.
İhlas: İçten, gönülden, samimi, Allah’ın(cc) emirlerini Allah(cc) emrettiğinden dolayı
rızası için yapmak.
Muvaffakıyet: Başarı gösterme, başarma, başarılı olma.
Amel-i Sâlih: Dinde emredilen güzel ve faydalı iş.
Şerait: Şartlar.
Hükm: Hüküm, karar.


Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Takva: Bütün günahlardan ve hertürlü yasaklardan kendini koruma.
Nevi: Çeşit.
Amel-i Sâlih: Dinde emredilen güzel ve faydalı iş.
Haram: Yasak ve günah, Allah’ın(cc) kesin ve açık olarak yasakladıkları.
Vâcib: Dindeki farz derecesine yakın farz ile sünnet arasındaki emirler.
Tehacüm: Hücum etme, saldırma.
İçtinab: Çekinme, sakınma, kaçınma.
Amel: İş, çalışma, görevi yerine getirme.
Ehemmiyetli: Önemli.
Menfî: Olumsuz.
A'mal-i Sâliha: Salih ameller, İslam dinindeki güzel işler.


Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu'cizevari muvaffakıyet ve fütuhat görülecekti.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Şakird: Talebe, öğrenci.
Mühim: Önemli.
Vazife: Görev, yapılması gereken iş.
Tahribat: Tahripler, yıkımlar, bozmalar.
Takva: Bütün günahlardan ve hertürlü yasaklardan kendini koruma.
Tarz-ı hayat-ı içtimaiye: Toplum hayatı şekli, sosyal hayat biçimi.
Niyet-i içtinab: Kaçınma düşüncesi, Allah(cc) yasakladığı için çekinme düşüncesi.
Amel-i Sâlih: Dinde emredilen güzel ve faydalı iş.
Hükm: Hüküm, karar.
Mukabil: Karşılık.
Mukavemeti: Karşı koyması, dayanması, direnmesi, karşı gelmesi.
Tesiratı: Tesirleri, etkileri.
Mütekabil: Karşılıklı.
Mu'cizevari: Mucize gibi.
Muvaffakıyet: Başarı gösterme, başarma, başarılı olma.
Fütuhat: Zaferler, galibiyetler.

Ezcümle:
Hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde gayet elîm ve bîçare ihtiyarlar ve peder ve vâlideler hakkında dehşetli neticeler veriyor. Cenab-ı Hakk'a şükür ki; Risale-i Nur bu müdhiş tahribata karşı, girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle, Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur'anînin tezelzülüyle Ye'cüc ve Me'cüc'den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.

Hayat-ı içtimaiye:Toplum hayatı.
Mühim: Önemli.
Esas: Temel, kök, şart.
Elîm: Acı veren.
Bîçare: Çaresiz.
Peder: Baba.
Vâlide: Doğuran, ana.
Cenab-ı Hakk: Allah(cc).
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Müdhiş: Dehşetli.
Tahribat: Tahripler, yıkımlar, bozmalar.
Mukavemet: Karşı koyma, dayanma, direnme, karşı gelme.
Sedd-i Zülkarneyn: Zülkarneyn’in setti.
Ye'cüc - Me'cüc: Kısa boylu olacakları söylenen ve Kur’anda sözü geçen ve ortalığı fitne ve anarşiliğe boğacak olan bir kavmin adı.
Fesad: Bozgunculuk, karıştırıcılık, fenalık ve kötülük, karışıklık.
Şeriat-ı Muhammediye: Hz. Muhammedin(asm) bildirdiği Allah’ın(cc) emir ve yasaklarından oluşan kanun düzeni.
Sedd-i Kur'an: Kur’ana ait set, Kur’anla ilgili set.
Tezelzül: Sarsıntı, sarsılma.
Zulmet: Karanlık. *Sıkıntı.
İfsad: Fesat çıkarma, bozma, azdırma, karıştırma.


Risale-i Nur'un şakirdleri, böyle bir hâdisede manevî mücahedeleri, inşâallah zaman-ı Sahabedeki gibi az amelle, pek çok büyük sevab ve a'mal-i sâlihaya medar olur.
Risale-i Nur'un şakirdleri: Risale-i Nur’un talebeleri (öğrencileri.)
Hâdise: Olay.
Mücahede: Din için çalışma ve uğraşma. *Çalışma, çaba gösterme.
Zaman-ı Sahabe: Peygamberimizi(asm) görüp iman etmiş ilk müslümanlar zamanı.
Amel: İş, çalışma, görevi yerine getirme.
A'mal-i Sâliha: Salih ameller, İslam dinindeki güzel işler.
Medar: Sebep, vesile.


Aziz kardeşlerim! İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemler ile, herbirinin a'mal-i sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlarıyla herbirinin takva kal'asına ve siperine kuvvet ve imdad göndermektir. Ve bilhâssa fırtınalı tehacüme hedef olan bu fakir ve âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyam-ı meşhurede yardımına koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe'nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartlarıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmidört saatte, iştirak-i a'mal-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade Risale-i Nur talebeleri ünvanıyla hissedar ediyorum.
Aziz: İzzetli, çok nurlu, temiz ahlaklı.
Hâdisat: Olaylar, hadiseler.
İhlas: İçten, gönülden, samimi, Allah’ın(cc) emirlerini Allah(cc) emrettiğinden dolayı
rızası için yapmak.
iştirak-i a'mal-i uhrevî: Ahiretle ilgili yapılan işlere ortak olma.
Düstur: Genel kural, temel prensip.
A'mal-i Sâliha: Salih ameller, İslam dinindeki güzel işler.
Hasenat: İyilikler, sevaplar.
Takva: Bütün günahlardan ve hertürlü yasaklardan kendini koruma.
Kal'a: Kale.
İmdad: Yardım.
Bilhâssa: Özellikle.
Tehacüm: Hücum etme, saldırma.
Âciz: Güçsüz, gücü yetmez.
Şuhur-u selâse: Üç aylar. (Recep, Şaban, Ramazan ayları.)
Vefadar: Vefalı, sözünde ve dosluğunda devamlı.
Şefkatkâr: Şefkatli.
Şe'n: İş. *Hal, tavır.
imdad-ı manevî: Manevi yardım.
Sadakat: Bağlılık, gönülden bağlılık.
Ziyade: Fazla, çok.
Hissedar: Hisseli, pay sahibi.


Said Nursî
 

Ahmet.1

Well-known member
Ey nefis! Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sâbıkadır. Evet biz ücretimizi almışız. Ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız. Sözler
 
Üst