Bu küre-i arz misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir.

Ahmet.1

Well-known member
Bu küre-i arz misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar, amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında çalışırlar. Eğer küre-i arzın haricinden yabancı birisi gelip misafirhanenin bir mu'cize ve hârika olduğuna ve insanların da âciz, fakir, muhtaç olduklarına dikkat ederse, bu insanlar bu binaya sahib ve sâni' olacak bir iktidarda değildir, ancak böyle hârika bir masnuun sâni'i de mu'ciznüma olduğuna kat'iyyetle hükmedecektir. Ve bu insanlar, o Sultan-ı Ezelî'nin makasıdına çalışan amelelerdir. Bu ameleler, aldıkları ücretlerinden maada bu binadan bir şeye mâlik ve sahib olmadıklarına tekraren hükmedecektir. Ve keza o çiçeklerin zevilhayata karşı gösterdiği teveddüdlerine ve tahabbüblerine ve tebessümlerine dikkat eden anlar ki: Bir Hakîm-i Kerim tarafından misafirlerine hizmetle muvazzaf bir takım hedaya ve behayadır ki, Sâni' ile masnu arasında bir vesile-i tearüf ve tahabbüb olsun.

Mesnevi-i Nuriye


Küre-i arz: Yer küre, dünya.
Tezyinat: Süslemeler, tezyinler.
Sâni': Sanatkar yaratıcı.
İktidar: Güç, kuvvet.
Masnuun: Sanatlı varlığın.
Mu'ciznüma: Mucize gösteren.
Kat'iyyet: Kesinlik.
Sultan-ı Ezelî: Ezelî sultan, başlangıcı olmayıp sonsuz olan Allah (cc).
Maada: Başka.
Tekraren: Tekrarlanarak.
Zevilhayat: Hayat sahipleri, canlılar.
Teveddüd: Kendini sevdirmek.
Tahabbüb: Muhabbet besleme, sevgi gösterme.
Hakîm-i Kerim: Sayısız cömertlik ve iyilikler sahibi olup her şeyde sayısız gayeler ve faydalar gözeten Allah (cc).
Muvazzaf: Vazifeli, görevli, görevlendirilmiş.
Hedaya: Hediyeler.
Behaya: Güzellikler, süsler.
Masnu: Sanatlı yaratılmış varlık, sanatlı eser.
Vesile-i tearüf: Tanışma sebebi.
 
Üst