Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın hak ve hakikat olduğuna en sadık deliller:

Ahmet.1

Well-known member
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın hak ve hakikat olduğuna en sadık deliller:
1- Tevhidin bütün iktizalarını ve lâzımlarını mertebeleriyle muhafaza etmesidir.
2- Esma-i hüsnanın tenasüb ve iktizası üzerine hakaik-i âliye-i İlahiyedeki müvazeneyi müraat etmesidir.
3- Rububiyet ve uluhiyete ait şuunatı kemal-i müvazene ile cem'etmesidir.

Kur'anın bu hâsiyeti beşerin eserlerinde bulunmadığı gibi, melekût cihetine geçen evliya ve sair büyüklerin netaic-i fikirlerinde de bulunamamıştır. Ve eşyanın bâtınında dalmış olan İşrakiyyun ve âlem-i gayba nüfuz eden Ruhaniyyun dahi, Kur'anın bu hâsiyetini bulamamışlardır. Zira onların nazarları mukayyed olduğundan hakikat-ı mutlakayı ihata edemez. Bunlar ancak hakikatın bir tarafını bulur ve ifrat-tefrit ile tasarrufa başlarlar. Bunun için tenasübü bozup, müvazeneyi ihlâl ediyorlar.

Meselâ: Enva'-ı cevahiri hâvi zînetli ve kıymetli bir defineyi keşfetmek için birkaç adam denizin dibine dalarlar. Denizin dibinde araştırma yaparken birisinin eline uzunca bir parça elmas geçer. Definenin müştemilâtını tamamen bu gibi elmaslardan ibaret olduğunu hükmeder. Sonra arkadaşlarından başka çeşit cevherin bahsini işittiğinde, onların bulundukları cevahirin kendi bulduğu elmasın nakışları olduklarını tahayyül eder. Diğeri kürevî bir yakutu bulur. Öteki arkadaşı da başka bir çeşidini buluyor. Ve hâkeza her birisi definenin esas müştemilâtı kendi bulduğu çeşitten ibaret olduğunu ve arkadaşlarının buldukları çeşitler de definenin zevaid ve teferruatından olduğunu itikad eder. Mes'ele bu şekle girmekle müvazene kayıp ve tenasüb zâil olur. Sonra mes'elenin hakikatını keşf ve izah için tevilat ve tekellüfata başlarlar. Hattâ definenin inkârına bile zehab eden olur.

Evet sünnet-i seniye ile müvazene yapılmazdan evvel, hemen meşhudatına itimad eden İşrakiyyun ile mutasavvifenin eserlerini teemmül eden zâtlar, şu söylediğime hak verir. Bilâ-tereddüd kabul ederler.

Arkadaş! Kur'an da o defineyi keşfetmek için o denize dalmıştır. Fakat Kur'anın gözü açık olduğundan, defineyi tamamıyla ihata ile görmüştür. Ve hakikata uygun bir tarzda tenasüb ve müvazeneye riayet ederek kemal-i intizam ve ıttırad ile hakikatı izhar etmiştir.


Mesnevi-i Nuriye​

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan: Anlatma tarzı mucize olan Kur'an.
Sadık: Doğru.
Tevhid: Birleme, birlik, bir tek Allah'tan(cc) başka ilah olmadığına inanmak.
İktiza: Gerekme, lazım gelme.
Esma-i hüsna: En güzel isimler.
Tenasüb: Uygunluk, uyum.
Müvazene: Ölçmek, tartmak.
Müraat: Gözetme, uygun davranmak, korumak.
Rububiyet: Allah'ın(cc) herşeyin sahibi, ihtiyaçlarının karşılayıcısı ve terbiye edicisi olması.
Uluhiyet: Allah'ın(cc) kainattaki bütün varlıkları emir ve idaresi altına alıp kulluk ettirmesi.
Şuunat: İşler, olaylar.
Hâsiyet: Özellik, etkileyicilik, fayda ve kuvvet.
Beşer: İnsan.
Netaic-i fikirlerinde: Düşüncelerinin sonuçlarında.
Âlem-i gayb: Beş duyu organıyla hissedilip bilinemeyen dünya.
Ruhaniyyun: Gözle görünmeyen alemlere girecek şikilde çok nurluluk kazanmış olanlar.
Mukayyed: Kayıtlı, bağlı, sınırlı.
Hakikat-ı mutlaka: Yerle ve zamanla bağlı olmayan gerçek.
İhata: Kuşatma, içine alma.
Enva'-ı cevahir: Cevherlerin çeşitleri, her türlü kıymetli taşlar.
Müştemilât: Kapsayanlar.
Cevahir: Çok değerli taşlar.
Tahayyül: Hayale getirmek.
Kürevî: Küre şeklinde, yuvarlak.
Zevaid: Fazlalıklar.
İtikad: İnanmak.
Zâil: Geçen, devam etmeyen, tükenen.
Tevilat: Gaye edilmiş olması mümkün olabilen manalar.
Tekellüfat: Yapmacık hareketler ve davranışlar.
Zehab eden: Giden.
Sünnet-i seniye: Peygamberimizin(asm) yüksek ve değerli sünneti.
Müvazene: Ölçmek, tartmak.
Meşhudat: Görünenler, görülenler.
İşrakiyyun: Ruhu aniden aydınlatan ilham ve sezgiyle gerçeğin bilinmesi görüşünü ortaya atarak Kur'ana ters düşen filozoflar.
Mutasavvife: Tasavvufçular, tarikatçılar, sofular.
Teemmül: İyice ve etraflıca derinlemesine düşünmek.
Bilâ-tereddüd: Tereddüt etmeden.
Kemal-i intizam: Mükemmel kusursuz düzgünlük.
Ittırad: İntizamlı, tertipli ve düzenli.
İzhar: Meydana çıkarma, gösterme.
 

Ahmet.1

Well-known member
Kur'anın vazife-i asliyesi: Daire-i rububiyetin kemalât ve şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir. Sözler
 
Üst