Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

Ahmet.1

Well-known member
Bugünlerde, manevî bir muhaverede bir SUAL ve CEVABI dinledim. Size, bir hülâsasını beyan edeyim:

Biri dedi: Risale-i Nur'un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?

Ona cevaben dediler: "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması ile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'an'ın i'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor.

Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz-ı manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır." diye uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.


Said Nursî​

Muhavere: Konuşma, görüşüp konuşma, karşılıklı konuşma.
Hülâsa: Özet.
Beyan: İzah, açıklama, anlatma.
Risale-i Nur: Bediüzzaman Said Nursinin (ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Tahşidat: Yığınaklar, toplamalar, yığmalar, biriktirmeler. *Konuşma ve açıklamalarla fazlaca üzerinde durma.
Küllî: Kapsamlı genel, bütünün özelliğini taşıyan parçalardan meydana gelen.
Muannid: İnatçı, direnen.
Tahribat: Tahripler, yıkımlar, bozmalar.
Hane: Ev.
Muhit: İhata eden, Kuşatan, çevreleyen.
Islah: Düzeltme, iyileştirme.
Belki: Umulur, ihtimal, olabilir. *Hattâ. *Şüphesiz, kat'iyyetle.
Teraküm: Birikme, yığılma.
Müfsid: Bozan, bozguncu.
Rahne: Yara, gedik, zarar.
Efkâr-ı âmme: Umumun fikri, genel düşünce.
Umumun: Herkesin.
Bâhusus: Özellikle, hele.
İstinadgâh: Dayanak, dayanma yeri.
İcaz: Mucize.
Hüccet: Delil, ispatlayıcı söz, belge v.s.
Tiryak: Anında iyileştirici özellikte olan çok etkili ilaç.
Hâsiyet: Özellik, te'sir, etkileyicilik, fayda ve kuvvet.
Mücerreb: Tecrübe edilmiş, denenmiş.
Hadsiz: Sınırsız, sayısız.
Edviye: Devalar, ilaçlar.
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan: Anlatma tarzı mucize olan Kur'an.
Terakkiyat: İlerlemeler, yükselmeler.
İnkişafat: Açılmalar, meydana çıkmalar, gelişmeler.
Mükâleme: Konuşma, karşılıklı konuşma.
 
Üst