Sen alâküllihal öleceksin

Ahmet.1

Well-known member
Ey insan, düşün! Sen alâküllihal öleceksin. Eğer nefis ve şeytana tâbi' isen, senin komşuların, belki akrabaların senin şerrinden kurtulmak için mesrur olacaklar. Eğer Eûzü billahi mineşşeytanirracîm deyip, Kur'ana ve Habib-i Rahman'a tâbi' isen; o vakit semavat ve arz ve mevcudat, herkesin derecesine nisbeten, senin derecene göre senin firakından müteessir olup manen ağlarlar. Ulvî bir matem ile ve haşmetli bir teşyi' ile, kabir kapısıyla girdiğin beka âleminde senin derecene nisbeten senin için bir hüsn-ü istikbal var olduğuna işaret ederler.

Bediüzzaman​

Alâküllihal: Kesinlikle, her halde, ister istemez, muhakkak.
Nefis: İnsandaki günaha itici hisler, günah ve sevap ayırmadan saldıran istekler ve duygular. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Öz varlık. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri.*Ruh, hayat, asıl.
Tâbi': Bağlı, uyan, izleyen.
Şerr: Kötülük.
Mesrur: Sevinçli.
Eûzü billahi mineşşeytanirracîm: Şeytandan Allah’a(cc) sığınırım.
Habib-i Rahman: Allah’ın habibi.
Semavat: Gökler.
Arz: Yeryüzü, zemin, dünya.
Mevcudat: Varlıklar.
Nisbeten: Kıyasla, oranla.
Firak: Ayrılık, ayrılma.
Müteessir: Etkilenen, etkilenmiş, üzüntülü, üzgün.
Manen: Manaca, manevi olarak.
Ulvî: Yüksek, yüce.
Matem: Üzüntü ve kederden ağlayıp sızlama, yas tutma.
Haşmet: Büyüklük, heybet.
Teşyi': Uğurlama, yolcu etme.
Kabir: Mezar.
Beka: Sonsuzluk, devamlılık.
Nisbeten: Kıyasla, oranla, göre.
Hüsn-ü istikbal: Güzelce karşılama, iyi ve güzel bir şekilde karşılama.
 

Ahmet.1

Well-known member
Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşısında bîçare insan; o idam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir. Lemalar
 
Üst