İlimsiz Olmaz

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlimsiz Olmaz


M. Saki Erol |


İlimsiz Olmaz


“Sakın cahillerden olma! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer/9)

İslâm’ın ilme ve ilim ehline verdiği önem, sık tekrar edilen ve herkesin bildiği bir gerçek. İslâm’ın ilk vahyi “oku” emriyle başlıyor: “Oku, yaratan Rabbinin adıyla. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Ki Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” (Alak/1-3)

“Oku!…” İlim kapısını anahtarı okumak. Bütün kâinat ve kendi varlığın bir kitap. Allah’ın ayetleriyle dolu bir kitap. Ve Kur’an-ı Hakim o kitabın özü, ruhu. Yüce Yaratıcı’nın Kelam-ı Kadimi.

“Oku!…” Âlemlerdeki mükemmel nizam, ilmin ta kendisi. Ve İslâm, o nizamın insanlığa yönelik yüzü. İki dünya mutluluğunun pusulası, İslâm, ilmin kendisi: Âlemlerin Rabbini bilmenin ilmi, yaratılanları bilmenin ilmi, kendini bilmenin ilmi…

İlâhî mesajın doğrudan muhatabı Resûl de ilmin rehberi. Rehber’e “Oku!” diye ferman buyuruyorsa Âlemlerin Rabbi, takipçileri okumadan, ilim olmadan nasıl yol bulabilir?

Yaratıcıya lâyık kul olmakla yükümlü olan bizler; Allah’ın Rasûlü ve O’nun varislerinin rehberliğinde, Rabbimizin üzerimizdeki muradını anlamak ve o muradı gerçekleştirmek mecburiyetinde-yiz. Kalbimizi O’na teslimiyetle kâmilen doldurmak ve yaradılış gayemizi hayatımızın merkezine koymak mecburiyetindeyiz. Şahdamarımızdan daha yakın olan Rabbimizle aramızdaki perdeleri kaldırmak mecburiyetindeyiz. O perdelerin neler olduğu bilinmeden, kalbimize ve hayatımıza nasıl yön vereceğiz?

Yalnızca şu ayet-i kerimeler, Rabbimizin cehaletten uzak durma ve bilenlerden olma fermanının büyüklüğünü anlatmaya yeter:

“Sakın cahillerden olma! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer/9)

“Kulları içinde Allah’dan ancak âlimler (gerektiği gibi) korkarlar” (Fâtır/28)

Ayrıca, aklımızı ve bilgi aracı duyularımızı kullanma hususunda da sık sık uyarıyor bizi Cenab-ı Allah:

“Düşünmüyorlar mı?” “Akıl etmiyorlar mı?” “Görmüyorlar mı?” “Bilmiyorlar mı?”

Bir çok ayet-i kerimenin sonunda yer alan bu sorulara, her ne ile ilgili ise ilimsiz cevap verilemeyeceği ise çok açık.

Diğer taraftan Resûlullah (A.S.) Efendimiz de, uyarılarıyla rehberlik vazifesini yerine getiriyor ilim konusunda:

“İlim öğrenmek, erkek ve kadın her müslümanın üzerine farzdır.” (İbn-i Abdulberr, Muhtar)

“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” (Ebû Davud, Tirmizî)

“Allah, kime hayır dilerse onu dinde fakih (anlayışlı) kılar.” (İbn-i Mâce)

Bu hadis-i şeriflerden özellikle birincisi, bütün müslümanların ilimle yükümlü olduğunu yoruma gerek kalmayacak açıklıkta ifade ediyor. İlim, bütün farzlardan önce gelen farzdır. Ve biz bugünün müslümanları, bize ne oluyor ki ilim ve bilgi bu kadar uzağımızda? Kalbimizin, işlerimizin ve inananlar arasındaki hukukun bilgisinden niçin bu kadar uzağız? Ve bu bilme farziyetini yerine getirmeden nasıl kurtuluşumuzu ümid edeceğiz?

Üstadımdan dinlediğim bir kıssa geliyor aklıma:

Abdülkadir Geylani (K.S.), bir gün mihrapta oturmuş zikir ve murakabe ile meşgulken gaipten bir ses geliyor: “Ey Abdülkadir kulum! Ben senden bütün amel yükümlülüklerini kaldırdım…” Abdülkadir Geylani (K.S.) bu sözü duyar duymaz sesin geldiği yöne elindeki tesbihi kurşun gibi fırlatarak, “defol lanetli şeytan!” diye haykırıyor. Foyası ortaya çıkan şeytan, “ben bu şekilde nice abidleri, nice zahidleri yoldan çıkardım. Ama sen bir an olsun tereddüt edip tuzağa düşmedin. Nasıl anladın beni?” diye soruyor. Abdülkadir Geylani (K.S.), hepimizin ibret alması gereken şu sözlerle cevap veriyor şeytana: “İki şeyle tanıdım seni. Birincisi akaid ilmi. Bu ilimle biliyorum ki, Allah bir yönden hitap etmez; O her yerdedir. Oysa senin sesin bir yönden geldi. İkincisi fıkıh ilmidir. Buna göre de, peygamberler dahil hiç kimseden amel mecburiyeti kaldırılmamıştır…”

Demek ki ilimsiz amel büyük tehlikelerle doludur. Şeytan her an pusudadır ve riya, kibir, ameline güvenme gibi ilimsiz başedilemeyecek tuzaklarla yolumuzu kesmeye çalışmaktadır.

Cehalet öyle büyük bir karanlık ki Hz. Ali (R.A.) “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diyor. Yani köleliği cehalete tercih ediyor. Kölelikten daha alçaltıcı bir hayata mahkum olmak, akıllı ve şahsiyetli bir mümine yakışır mı?

Evet, kurtuluş için ilme sarılmak ve öğrendiğimizi hayatımıza nakşetmek zorundayız. Rabbimiz’in “ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında şiddetli gazab (a sebep olma) yönünden büyüdü.” (Es-Saf/2-3) ikazına kulaklarımızı kapatmamız mümkün değil. Cuma Suresi 5. Ayette de Rabbimiz, bilip de amel etmeyenleri kitap yüklü eşeğe benzetiyor.

Anlaşılıyor ki, ilmi öğrenmeyi hayatımızın en öncelikli meseleleri arasına koymak, edindiğimiz ilmi yaşamak ve cehaletle konuşmaktan sakınmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde hem kendimizi, hem de etrafımızı helâka düşmekten korumuş oluruz.

Allah’ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun.
 
Üst