Kur’an’a Muhtacız

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kur’an’a Muhtacız


Mehmed Saki Erol


Yüce Rabbimiz, insanoğlunu yaratılmışların en şereflisi kılmıştır. Akıl, düşünme, konuşma, faydayı zararlıdan ayırabilme gibi kabiliyetler vermiş, her biri cihandeğer nimetlerle bedeni ve ruhi varlığımızı donatmıştır. Dünyayı insana beşik kılmış, uçsuz bucaksız kainatı ve içindekileri insanın emrine, hizmetine sunmuştur. Yeryüzü ve içindeki bütün varlıklar insanoğluna itaat ediyor, Toprak, su, hava, hayvanlar, bitkiler, ay, güneş, yıldızlar, gece ve gündüz… Her şey Cenab-ı Rabbü’l-Alemin’in yarattığı gaye istikametinde insanlara hizmet veriyor.

Rabbimiz nimetlerini bunlarla da bitirmemiş, hayatın karanlık yollarında yürürken önümüzü aydınlatmak için uyacağımız iman, ibadet ve ahlak kurallarını da bildirmiştir. Bunca nimetleri bizlere bahşeden Yüce Mevlamıza nasıl kulluk edeceğimizi, niçin yaratıldığımızı, nerede ve ne diye bulunduğumuzu, yolculuğumuzun nereye doğru sürüp gittiğini, bu dünya ötesinde nelerle karşılaşacağımızı, gönderdiği peygamberleri ve bu peygamberleri aracılığı ile bizlere ulaştırdığı kitapları vasıtasıyla bildirmiş, öğretmiştir.

Bildiğimiz ve iman ettiğimiz gibi, yüce Allah insanlara ilk vahyini, ilk peygamber ve ilk insan olan Hz. Adem (A.S.) vasıtasıyla ulaştırmış, ilahi vahyin son ve en mükemmel halkasını teşkil eden Kur’an-ı Kerim’i alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (A.S.) aracılığı ile bizlere iletmiştir.

Rabbimizin insanlığa son mesajı Kur’an-ı Kerim, O’nunla kulları arasındaki kopmaz ilahi bir bağdır. Fahr-i Cihan (A.S.) Efendimizin aramızda yaşayan en büyük mucizesidir. O hem lafzı ve hem de manası ile bir mucizedir. Rabbimiz onun bu özelliğini İsra Suresi 88. ayette şöyle bildiriyor: “De ki insanlar ve cinler biribirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar”

İnsanlığın idrakine sunulmuş nice ilahi kaynaklı ve insan eseri kitaplar var ki, hemen hepsi tarihin karanlık sayfaları arasında ya kaybolmuş veya tahrif edilmiştir. Oysa yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Rabbimizin Hicr Suresi 9. ayetteki “O zikri (Kur’an’ı) biz indirdik ve biz onu koruyacağız.” fermanınca bozulmaktan, kaybolmaktan bizzat İzzet-i Celali tarafından korunmuştur. Bu sebepledir ki, 1400 küsür yıldan beri binbir türlü haksızlıklarla Kur’an’ın irşadının önüne geçil meye çalışılmış, fakat başarılamamıştır. Bu ilahi himaye hiç bir kitaba nasib olmamıştır.

Ondört asrı aşkın bir süredir Mukaddes kitabımız K. Kerim zamanın, tarihin ve çağların zirvesinde bir güneş gibi parlamış, gerçek Allah kelamı olduğunu ispatlamış, milyarlarca insanın gönlünü ve ruhunu aydınlatagelmiştir. Yeryüzünde hiç bir kitap onun sunduğu hizmeti sunmamıştır. İslam dininin bütün insanlığa sunduğu uhrevi ve dünyevi değerlerin kaynağı odur. Bu ahkam-ı mübinin insanlar üzerindeki ilahi tesirini hiç kimse inkar edememiştir. Onu kabul etmeyenler bile bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Habib-i Kibriya (A.S.) Efendimiz tek başına İslam’ın tebliğiyle görevlendirildiğinde, hiç bir maddi kuvvete dayanmıyor, elinde Kur’an-ı Kerim’den başka dayanağı bulunmuyordu. O’nun 23 yıl gibi insan hayatında çok kısa sayılan bir süre içindeki göz kamaştırıcı başarısının sebebini araştıran tarihçiler, bu üstün başarının sırrını iki sebeple açıklıyor ve diyorlar ki: “Hz. Muhammed (A.S.) önce Kur’an-ı Kerim gibi bir mucize ile desteklenmişti. Ayrıca O (A.S.) başkalarına söylediğini, emrettiğini bizzat kendi nefsinde fazlasıyla uygulamış ve yaşamış dürüst ve samimi bir kişi idi.”

Peygamberini örnek alan müminler de, her zaman Kur’an’la haşır-neşir oldular, okudular, ezberlediler, manasını anlamaya çalıştılar. O’nunla ibadet ettiler, onun emir ve yasakları doğrultusunda hayatlarını düzenleyip, öylece yaşamaya gayret gösterdiler. İşte Allah’ın Kelamı, bu canlılığı ile insanların kafalarına ve gönüllerine güçlü bir şekilde yerleşmiş, biribirlerine düşman milletlerden, ırklardan ve kültürlerden ahenkli bir toplum meydana getirmiştir. O’nun gelişi ile çöl insanından medeni bir toplum ortaya çıkmış ve tarihin akışı değişmiştir.

Yine tarih şahittir ki, felsefecilerin nazariyeleri, ahlakçıların asırlardır süregelen ilmi ve felsefi tecrübeleri küçücük bir insan topluluğunu bile ahenkli bir toplum haline getirememiş, bir amaç etrafında toplayamamıştır. Ve en önemlisi, insanlığa adalet, mutluluk ve huzur adına bir şey verememiştir. Yeryüzünün ilahi vahiyle beslenmeyen hiç bir kesimi, güçler dengesiyle sağlanan sahte barşın dışında asla huzur da bulamamıştır. Oysa. asırlardır milyarlarca insan Kur’an’ın cazibe ve aydınlığı ile yollarını bulmuşlar, O’nun sayesinde ortak gaye etrafında birbirlerine ve Allah’ın bütün yarattıklarına sevgi ve saygı duymayı öğrenmişlerdir. Müslümanlar, Kur’an’ın aydınlığından güç kazandıkça kuvvetli olmuşlar ve neredeyse dünyanın yarısına hakim olmuşlardır.

Bugün, Allah’ın insanlığa bu son mesajının dikkate alınmadığı günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı yıkımlar ve vahşet, aklı başında herkesi dehşete düşürmekte, sağlanan başdöndürücü teknolojik gelişmelerin ve yüksek refah düzeyinin insanlığa huzur getiremediği kabul ve itiraf edilmektedir. Yaradılış gayesini anlayamamış, yeryüzüne ve içindekilere yaratıcısından dolayı sevgi duymayı öğrenememiş ruhi tatminsizlik içindeki insanlığın elinde zenginlik ve teknolojinin, nasıl öldürücü bir silaha dönüştüğü her gün yaşanan örneklerle dehşetle izlenmektedir.

Bu durumda biz ahir zaman müslümanları, belki her zamankinden daha çok Allah’ın Kitabı’na sarılmalı ve oradaki huzur reçetelerini yaşayışımızla örneklemeliyiz. Hiç bir olumsuz propagandaya kulak vermeden Yüce Kur’an’ı daha çok okumalı, ehil müfessirlerin açıklamalarından faydalanarak anlamaya çalışmalıyız. Ve en önemlisi, Peygamber varisi rabbani alimler etrafında kenetlenerek, birlik-beraberlik içinde hem kendi kurtuluşumuz adına, hem de insanlığa canlı örnek olma adına Kur’an ahlakını yaşamalıyız.

Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

Semerkand Dergisi
 
Üst