Asr-ı Saadet Yıldızları: Sahabe-i Kiram

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Asr-ı Saadet Yıldızları: Sahabe-i Kiram


Ahmet Yatağan


“Bizim yolumuz, Sahabe-i Kiram’ın yoludur.” İmam-ı Rabbanî (K.S.)

Hane-i Saadet… Mescid-i Nebi’nin hemen yanıbaşı… Mescide uzanan yolun üzerinde sıra sıra odalar, haneler… Odaların kapıları Mescid-i Nebi’ye dönük. Rasul-ü Ekrem (A.S.)’in Hane-i Saadetten ayrılıp, ashabın bakışları arasında, nur halesi içerisinde Mescid-i Nebi’ye süzüldüğü kapılar… Medine’ye hicret esnasında yapılan ilk hane, Hz. Aişe Validemize ait. Diğer odalar da diğer annelerimize…

Mescid-i Nebî… Rasulullah (A.S.)’in Medine’ye ilk hicret ettiği zaman, evinde misafir kaldığı Eyüp Sultan (R.A.)’in evinin yanıbaşı… Yer iki yetim çocuğa ait iken, bedeli Hz. Ebubekir (R.A.) tarafından ödenerek satın alındı. Mescid-i Nebi ve Hane-i Saadet’in yapı taşları zahiren kerpiçle ama manada sevgi ve muhabbetle yoğrulmuş, özellikle Mescid-i Nebi Cebrail (A.S.)’in tavsiyesi ile kurulmuş… Mescidin temelleri yükseltilirken Rasul-ü Ekrem (A.S.), Ensar, Muhacir ve bütün müminler çalıştı. Hizmetin muhabbet-i ilahi yönü gözle görünür, gönülle hissedilirdi. Diller, eller, ayaklar gönüllerin tercümanı olmuştu. Şiirler, kasideler ardarda geliyordu. Abdullah b. Revaha;

“Ya Rab! Ecir, ahiret ecri!

Bağışla! Ensar ve Muhaciri”

diyor, Ammar b. Yasir ise, müminler tek tek kerpiç taşırken; O biri kendisi, diğeri de Rasulullah (A.S.) adına ikişer ikişer kerpiç taşıyor ve “Bizler müslümanlarız, mescidler bina ederiz” diye kasideler söylüyordu. Rasulullah (A.S.) da ashabına:

“Taşıdığımız şu yük, ey Rabbimiz / Hayber’in yükünden daha temiz.

Ya Rab! Hayır, ancak ahiret hayrı / Muhacirlerle Ensar’a, acı…

Sözleriyle eşlik ediyordu. (İbn Sa’d)

O gün Medine en aydınlık gününü yaşamıştı.

Ama şimdi… Adeta kara bulutlar yığılmış, karanlıklar çökmüştü şehrin üzerine, müminlerin gönüllerine… Peygamber şehri Medine şimdi sessizdi, mahzundu. Dokunsan, istisnasız bütün ashab hüngür hüngür ağlayacaktı…

Medine’nin En Karanlık Günü

Hicretin 11. yılı… Rebiulevvel ayının on ikisi… Pazartesi günü… Hane-i Saadet, Mescid-i Nebi ve bütün Medine, o gün, en karanlık gününe sabah namazıyla başladı.

Gönüllerin biricik sevgilisi Rasul-ü Ekrem (A.S.) Hz. Aişe Validemizin odasındaydı… Bir ara ayağa kalktı. Mescide açılan kapının perdesini araladı. Sadık dostu, en müttaki kul sıfatıyla övülerek hakkında ayet indirilen (Leyl/17-18) Hz. Ebubekir (R.A.) en önde, cemaat ise arkada saf halinde, bir vücudun azaları gibi kenetlenmiş, bekliyorlar… Aralanan perdeden Nur-u Muhammedî görününce, sevgililerin muştuları dudaklarda tebessümleşti. Rasulullah (A.S.) ashabını tek vücut halinde görünce; can dostu sahabileri ise, üç gündür hasta olan gönüllerinin tabibi Rasul-ü Ekrem (A.S.)’i sağlıklı görünce sevinmişlerdi. Acaba Rasulullah (A.S.) imametliğe tekrar gelir miydi? O, iyileşmiş miydi?!…

Nur Yüzlü Sevgili

O nur yüzlü sevgiliyi gören gözler ve gönüller, ilahi vahiyle süslenmiş mübarek dudaklardan çıkacak sözlere dikkat kesildi.

“Namazınızı tamamlayınız” (İbn Sa’d)

İlahi irade o gün, perdeyi son defa kaldırmış, Rasul-ü Ekrem (A.S.) ile ashabını, son bir kez görüştürmüştü.

Ve… O en sevgili ve biricik sevgili, perdeyi indirdi!..

Cemaat halindeki o insanlar, Nur-u Muhammedi’yi son kez görmüşlerdi. Artık o perde bir daha bu dünyada aralanmayacaktı. Sevgili son kez bakmıştı o perdeden ashabına… O’nu sevenler, Mescid-i Nebi’de bir pazartesi, sabah namazında o nur yüzlü sevgiliyi son kez görmüşlerdi. Elbette bütün fiillerin perde arkasındaki ilahi irade, ancak Allahu Teala’nın ilminde gizliydi.

Perdenin Önü Ve Arkası

Ama perdenin arkası önemliydi. Çünkü orada Ehl-i Beyt vardı. Hz. Aişe validemiz, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü Seleme… Perde arkasındaki son dakikaları ve nice sırları, bu ümmete hep onlar anlattılar. Allah onların hepsinden razı olsun.

Mescid-i Nebi’de Rasul-ü Ekrem (A.S.)’i son kez görenler vardı. Biricik sevgiliyi ayakta, kendilerine tebessüm ederken gördüklerinde, ihtimal ki kendileri de ayaktaydı. Zira ashabın usulüydü O’nu ayakta karşılamak… Kainatın Efendisi (A.S.) onları böyle terbiye etmişti.

Rasulullah (A.S.)’ı Allah’ın Rasulü ve O’nun kulu olarak görebilmek, bir an nurunu, nazarını, müslüman olarak alabilmek çok önemliydi. Ve bunu koruyabilmek en önemlisiydi. Bu temel özellik, ashab olmanın esasıydı.

Sahabi olabilmenin önemi, çok önceden Rasulullah (A.S.) tarafından ifade edilmişti. Herkes sahabi olamazdı.

“Ashabım hakkında söz söylemekten sakının. Benden sonra onları hedef almayın. Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara buğz eden, bana buğz ettiği için buğz eder. Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş olur. Bana eziyet veren ise, Allah’a eziyet etmiş sayılır. Allah’a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır.” (Tirmizî, A. b. Hanbel, İbn-i Hibban)

Sahabe-i Kiram Kur’an-ı Kerim’de övülmüş, Tevrat ve İncil’de vasıfları zikredilmişti:

“Onlar kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları rüku ve secde halinde (daima Allah’a itaat eder vaziyette) görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Tevrat onları böyle anlatır. İncil’de ise özellikleri şöyle anlatılır: ‘Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları, çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir.’ Allah inanıp salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük mükafat vaad etmiştir.” (Feth/29)

Denge Taşı: Sohbet

Kubbeyi yapan mimar, kubbe yuvarlağının tam ortasına bir taş koyar. Bu taş kubbeyi sağlamlaştırır ve dengeyi sağlar. Denge taşı olmayan kubbe çöker. Denge taşı olmayan mimaride sanat aranmaz. Asr-ı Saadet ruhunun denge taşıdır sohbet. Ve sohbet, Allah’ın huzurunda diz dize, omuz omuza, göz göze, gönül gönüle bir ve beraber olabilmektir. An, saat, hafta, yıl veya ömür boyu… Her an ve her zaman bir irtibattır. Sevgilinin bakışlarında erimek, yüreğinde taht kurabilmektir sohbet. Sahabe-i Kiram nasıl sohbet etmişti? Biri anlatmış, diğeri de hep geçiştirerek “evet, evet, doğru…” mu demişti?!.. Sohbet, ama nasıl? Ashabtan biri, nasıl olunuyordu? Sahabi olmanın yolu neydi?!..

İşte İkrime… O dönemin şahsiyeti… Babası, İslamın meşhur düşmanı Ebu Cehil. Ümmü’l- Hakem, Mekke’nin fethi sırasında Yemen’e kaçan kocası İkrime’yi, Rasululah (A.S.)’ın huzuruna, Mescid-i Nebi’ye getirdi. Hanımı ikna etmişti İkrime’yi. İkrime de Rasul-ü Ekrem (A.S.)’e bir kez “Allah’ın Rasulü…” diye bakmaya niyet etmişti. Bu niyetle geldi. Niyeti Allah ve Rasulü olunca, O zaten erimişti. Rasul-ü Ekrem (A.S.):

“Ey Hicret Yolcusu! Merhaba!..” deyince, O kendisinden geçmiş ve kalbindeki bütün buzlar erimiş, kalıbı büklüm büklüm olmuştu. Rasul-ü Ekrem (A.S.)’in ellerine sarılarak:

“Ey Allah’ın Rasulü! Dua et, yaptığım bütün düşmanlıklar için benim adıma istiğfar et!…” deyivermişti.

İkrime, o an kendinden geçti. Anında O’nun (A.S.) ashabından oldu. Adeta bütün hücreleri yenilenmiş, yeniden doğmuştu. Allah’ın izniyle kendisine iman şerefi bahşedilmişti. O şerefle Rasul-ü Ekrem (A.S.)’in nazarları arasında erimiş, O’na beyat etmişti. Artık İkrime yalnız değildi. Gönül tahtında bir sevdiği vardı. Maksadı en yüce sevgili Allahu Tealâ’ya ulaşmaktı.

“Ey Allah’ın Rasulü! Bundan böyle, sana ve İslam’a düşmanlık olarak ne kadar mal ve can sarf ettiysem, İslam için bunun iki mislini harcayacağıma söz veriyorum.” dedi.

İşte sahabi olmanın adı bu teslimiyetten, bu beyattan geçiyordu. Verilen söz, Hz. Ömer (R.A.)’in hilafeti döneminde yapılan Yermuk Muharebesinde tutuldu. O zamana kadar her şeyini vermişti O. O gün canını da sevdiği uğruna feda etti.

Çadırdaki Keramet

İkrime ağır yaralı ve çadırda… Bu kez, ağlayan hanımı. Allah’a iman edip takvası üstün gelenler, ancak birbirlerine hak olanı, hayr olanı tavsiye ederler. İkrime de hanımına hak olanı tavsiye ediyor ve: “Hanım ağlama! Ben zaferi görmedikçe ölmeyeceğim!..” diyordu. Bu açıkça kerametti. Sevgiliye itaat edenden görülen bir güzellikti bu. Derken içeriye amcası Hişam girdi: “Müjdeler olsun, ey İkrime!… Allah bize zafer ihsan etti.” Bu söz üzerine İkrime:

“Beni ayağa kaldırın! Şu an içeriye, Allah’ın Rasulü teşrif etti!…” diyordu.

Muhammedi nuru gören gözlerin, söz verip beyat eden ellerin, Allah’ı hatırlattığı için tabi olan gönüllerin, bir ömür boyu teslim olan vücud ikliminin bayramıydı artık, o ölüm anı… Yokluğa değil, varlığa ulaşmaydı o. Gerçek sevgili, sevdiğini yalnız bırakmazdı. İkrime, en sevdiği biriciği, Efendimiz (A.S.)’in ruhaniyetini hissederek;

“Ey Allah’ın Rasulü! Sana verdiğim sözümde durdum mu? Sana verdiğim ahdi yerine getirdim mi?!..” diyor; son nefesini verirken de;

“Rabbim! Beni müslüman olarak öldür. Ve salih kulların arasına kat!” (Yusuf/101) ayetini okuyordu. (Hakim, İbn-i Hacer)

Sarmaşık…

Cabir b. Abdullah, Rasulü Ekrem (A.S.)’den naklediyor:

“Rüyamda bana salih bir adam gösterildi. Sanki Ebubekir, o salih adama yaslanmış gibiydi. Ömer de, Ebubekr’e yaslanmış gibiydi, Osman da Ömer’e yaslanmış gibiydi.”

Cabir b. Abdullah: “Rasulullah (A.S.)’ın yanından kalktığımızda bu rüyayı şöyle yorumladık. Rüyadaki salih kişi, Rasulullah (A.S.)’dır. Onların birbirlerine yaslanmaları, Allah’ın peygamberleriyle gönderdiği din işinin sorumluları olmalarıdır.” (Ebu Davud)

Büyüklerin ifadesiyle, Sahabe-i Kiram sarmaşık gibiydiler. Sarmaşık nasıl bulunduğu ağacın şeklini alıyorsa, Sahabe-i Kiram da öylece Rasul-ü Ekrem (A.S.)’e hayatlarıyla, yaşantılarıyla, sözleriyle sarıldılar. Sünnet; söz, fiil, yaşayış tarzı ve şekli demekti. Sünnet, Kur’an-ı Ke-rim’in insan şeklinde ortaya çıkmasıydı. Sahabe-i Kiram, Sünnet’e sarılan sarmaşıklardı. Kur’an ve Sünnet’e tabi olanlar ashaba yapışanlardı. Mezhep ve meşreblerini sarmaşık dibine kuranlardı.

Ve… Sahabe-i Kiram, hayatlarıyla Kur’an’ın ayetlerini, Rasulullah (A.S.)’ın sözleri olan hadisleri, Sünnet (hayat tarzı) olarak yaşayanlardı. İşte bu hayat, ümmete emniyet oldu. Bu emniyetin ifadesi de Rasulullah (A.S.)’ın ifadesiyle şöyleydi:

“Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gidince, vaad edilen kıyamet semaya gelir. Ben, ashabım için emniyetim. Ben gidince, onlara haber verilen fitneler gelecektir. Ashabım ümmetim için emniyettir. Ashabım gidince, ümmetime haber verilen (kargaşalar, bidatlar, tezatlar, kıyamet alameti olan) şeyler gelecektir.” (Müslim)

Allahu Tealâ, efendimiz Muhammed Mustafa (A.S.)’ya, O’nun âline ve ashabına salât ve selam eylesin.
 
Üst