Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;

avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..





Hadis Sohbetleri 97-
"Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"




İbni Ömer raıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
[BILGI]
"İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."
[/BILGI]

Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân 19-22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, îmân 13
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

HAC İLE İLGİLİ ÂYET VE HADİSLER


Âyet

"Yoluna güç yetirenlerin Kâbe'yi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnîdir."


Âl-i İmrân sûresi (3), 97



Hac kelime olarak kastetmek, ziyaret etmek demektir. Dinimizde ise, "arefe günü zevâlden bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafat'ta bir süre durmak ve sonra Kâbe'yi tavaf etmek" demektir. Âyette, "yol bulabilenler yani gücü ve imkânı olanlar üzerinde Allah'ın hakkı olduğu" bildirilen işte bu ziyarettir. Biz buna hac diyoruz. Hac, bilindiği gibi İslâm'ın beş şartından olup bu beş şart içinde en son farz kılınandır. Haccın farz olduğuna bu âyet delâlet etmektedir.

"Güç yetirmek"veya "yol bulabilmek" ten maksadın, "azık ve binek" olduğu Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır (bk. Tirmizî, Hacc 14; İbni Mâce, Menâsik, 6, 16). Hatta Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte (Hacc 3)


Peygamber Efendimiz "Kim, azığa ve kendisini Allah'ın evi Kâbe'ye ulaştıracak bir bineğe sahip olduğu halde haccetmezse, ha yahudi ha hıristiyan olarak ölmüş, hiç farketmez" buyurmuştur.



Âyet-i kerîmedeki "kim inkâr ederse" ifadesi de "şartlarına sahip olduğu halde kim haccetmezse" anlamında yorumlanmıştır. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî'nin belirttiği üzere, İslâm'ın esaslarından herhangi birini terketmek dinden çıkmak gibi bir şeydir. Binaenaleyh İslâm'ın beş esasından biri olan haccı terkeden kimsenin, yukarıda zikrettiğimiz hadiste görüldüğü gibi, yahudi veya hıristiyana; bir başka hadiste ( bk. Müslim, İmân 134) namazı terkeden kimsenin de müşrike benzetilmesi; Hz. Peygamber dönemindeki yahudi ve hıristiyanların namaz kılıp haccetmemeleri, Arap müşriklerinin de haccedip namaz kılmamaları sebebiyle olsa gerektir. Hac, şartlarına sahip olanlar için ömürde bir kere yerine getirilmesi gerekli ve yeterli olan bir farzdır. Adanmış olan haccın yerine getirilmesi ve başlanmışken bozulmuş bulunan nâfile haccın kazâsı vâciptir. Henüz kendisine hac farz olmamış kişi ile farz haccı yerine getirmiş olan kimsenin yaptığı hac ise, nâfiledir.



Hadisler

1274. İbni Ömer raıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."
Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân 19-22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, îmân 13




Açıklamalar


1077 ve 1209 numara ile geçmiş olan hadîs-i şerîf, burada haccın İslâm'ın beş temel esasından biri olduğunu göstermek için zikredilmiştir.

İslâm'ın kendisiyle tarif edildiği her şey, hiç şüphesiz son derece önemlidir. Çünkü o, İslâm'ın vazgeçilmez bir esası demektir. Bu sebeple hadisimizde sayılan beş esastan her biri, farz-ı ayn niteliğinde olup birilerinin yerine getirmesi ile diğerlerinin üzerinden asla düşmez. Her mükellefin bizzat kendisinin işlemesi gerekir. Dolayısıyla da bu beş esastan her biri, müslümanlık bakımından hayatî bir öneme sahiptir.

İslâm'ın bu beş esası hadisimizde farz oluş sırasına göre sayılmış değildir. Öyle olsaydı, haccın en son sırada yer alması gerekirdi. Zira hac, en son farz kılınmış olan hem malî hem bedenî bir ibadettir.

İbadetlerde asıl maksat, Allah emrinin yerine getirilmesi ve dinin yüceltilmesidir. Bu maksat, hacda ümmet çapında gerçekleşmektedir. Çünkü tevhid dininin ilk mâbedi olan Kâbe çevresinde gerçekleştirilen hac, İslâm ümmetinin inanç ve uygulama birliğinin en üst düzeyde göstergesidir. Haccın mü'minler üzerindeki tesirini ancak o ibadeti yerine getirenler bilebilir.



Uygulama açısından üç çeşit hac söz konusudur:

Hacc-ı ifrad: Sadece hac yapmak niyetiyle ihrama girilir. Kâbe’ye ulaşmış olmanın şükrü anlamında Kâbe'nin etrafında yedi kere dolaşmak demek olan kudûm tavafı icra edilir, bu tavafın ilk üç dönüşünde kısa ve çabuk adımlarla biraz çalımlıca yürünür ( remel) ve Safa ile Merve tepeleri arasında yedi kez gidip gelinir yani sa'y yapılır, ihramda kalınır, günü gelince Arafat'a çıkılır, şeytan taşlanır, tıraş olunur ve Kâbe tavaf edilir. Artık bir daha remel ve sa'y yapılmaz.


Hacc-ı temettu'
: Hac aylarında önce umre niyetiyle mîkat denilen ihrama girme yerlerinden birinde ihrama girilir. Tavaf ve sa'y yapılıp tıraş olunur (umre) ve ihramdan çıkılır. Günü gelince bu defa hac niyetiyle ihrama girilir. Bu tür hac yapanların kurban kesmeleri gerekir.


Hacc-ı kıran: Mîkâtta hem umre hem de hac niyetiyle ihrama girilir. Önce yukarıda tarif edildiği gibi umre yapılır ve ihramda beklenir, hac günü gelince hac yapılır. Bu tür hac yapanların da kurban kesmesi gerekir.
Bir anlamda namazdaki başlama (iftitah) tekbirine benzeyen ihrama girme olayı ile başlayan hac, menâsik denilen bir dizi uygulamadan meydana gelir. Namaz, selâmla bitirildiği gibi hac da tıraş olmak suretiyle sona erdirilir.

Haccetme niyetinin açık bir şekil ve fiille ispatı ve sürdürülmesi anlamına gelen ihram, kişiye her çeşit lezzetleri, rahatı, alışık olduğu âdetlerini terkettirmesi ve çevreye en küçük bir zarar vermemeyi öğretmesi bakımından son derece önemli ve etkili bir uygulamadır.

Hac; ihram, "lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye seslenmek demek olan telbiye, tavaf, sa'y, Arafat dağında arefe günü öğleden akşam güneş batıncaya kadar kısa bir süre de olsa ayakta durup dua etmek (vakfe), şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma gibi birtakım sembol niteliğindeki uygulamaların bir araya toplandığı en büyük kulluk hareketidir. Bu niteliği sebebiyledir ki İslâm'ın beş esasının en son farz kılınanı olmuştur. Bu yönüyle hac, kullukta zirveyi temsil eder, yani o bir kemaldir. En geniş kapsamlı bir kulluk hareketi ve bir ameldir.


Hadisten Öğrendiklerimiz


1. İslâm'ın beş esasından biri olarak hac, şartlarını taşıyanlar için farz-ı ayn bir ibadettir.
2. Haccı inkâr eden kâfir olur.



1275. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize bir gün bir konuşma yaptı ve:
- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!" buyurdu. Sahâbilerden biri:

- Her sene mi, ey Allah'ın Resulü? diye sordu.


Hz. Peygamber, adam sorusunu üç defa tekrarlayıncaya kadar cevap vermeyip sustu. Sonra şöyle buyurdu:

- "Eğer "evet" deseydim, her sene haccetmeniz farz olurdu, siz de onu yerine getiremezdiniz!“ Sonra sözlerine devamla:
- "Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler peygamberlerine çok sual sormaları ve aldıkları cevaplar konusunda ihtilâf etmeleri sebebiyle helâk oldular. Bundan dolayı size, bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yerine getirin. Herhangi bir şeyi de yasaklarsam ondan da kesin olarak kaçının!" buyurdu.



Müslim, Hac 412; Nesâî, Menâsik 1. Ayrıca bk. Buhârî, İ'tisâm 2



Açıklamalar


Haccın farz bir ibadet olduğunu ve yerine getirilmesi gerektiğini Kur'ân-ı Kerîm'i te'yiden bildiren hadisimiz, aynı zamanda ümmet olmanın gereklerinden birini de ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber'in, "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!" emri üzerine, hadisin bir başka rivayetinden öğrendiğimize göre Akra' İbni Hâbis, "Her sene mi?" diye Hz. Peygamber'e ısrarla soru yöneltmiştir. Bu durum Peygamber Efendimiz'in hoşuna gitmemiş ve neticede bilinçli olarak bazı emirlerin genel ifadelerle verildiğini, onlardan ne anlaşılıyorsa öylece amel etmenin daha doğru olacağını açıklamıştır. Birtakım sorularla bazı sınırlamaların getirilmesine vesile olmanın işi iyice zorlaştıracağına dikkat çekmiştir. Hatta Efendimiz geçmişte bazı ümmetlerin, böylesine gerekli, gereksiz çok soru sormaları ve peygamberlerinin açıklamaları üzerinde çokça ihtilâf etmeleri yüzünden helâk olduklarını da hatırlatmıştır. En sonunda da yasaklara mutlaka uymayı; emirleri ise gücü ölçüsünde yerine getirmeyi genel tavır ve kaide olarak ortaya koymuştur. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in, "Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece siz de beni kendi halime bırakınız" ikazı, "Ben size bir şey emretmediğim veya bir şeyden nehyetmediğim sürece siz de bana bir şey sormayın" demektir. Çünkü her soruya verilecek cevap yeni bir sınırlama getirir. Her getirilen sınır da birilerini sıkıntıya sokar. Böyle bir şeye vesile olmamak gerekir. Hatta Efendimiz, bir başka beyanlarında (bk. Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, I, 171) "Allah, bazı şeyleri unutmaksızın ihmal etmiştir, bunları araştırmayın!" buyurur. Bir hadîs-i şerîfte ise, (Buhârî, Î'tisâm 3) "Vebali en ağır olan kişi, daha önce yasaklanmamış olan bir konunun, soru sorarak yasaklanmasına sebep olandır" uyarısında bulunur.

Peygamber Efendimiz'in bu ifade ve ikazları, her sistemde olduğu gibi, İslâm’da da az çok bilinçli boşluklar bulunduğunu, bunun, mükelleflere kolaylık olsun diye yapıldığını göstermektedir. Bu olayda "Eğer evet deseydim, her sene haccetmeniz farz olurdu, siz de onu yerine getiremezdiniz" buyurması, Efendimiz'in dinî konulardaki açıklamalarının ümmeti mutlak mânada bağlayıcı olduğunu ifade etmektedir. Hz. Peygamber'in sözleri, fiilleri ve onaylarından oluşan sünneti hakkında ileri geri sözler söyleyerek uygulama konusunda tereddütler uyandıranlar ve ihtilâflara sebep olanlar, geçmiş ümmetlerin helâkine sebep olan işleri tekrar ediyorlar demektir. Neticeden de bu sebeple korkulur.

"Her sene mi haccedelim?" sorusunun üç defa tekrar edilmesine rağmen, Efendimiz'in cevap vermemesi, haccın ömürde bir defa yapılması gerektiğini hükme bağlamıştır.

Âlimler, bu hadis sebebiyle mutlak olarak verilmiş olan emrin tekrarı gerektirip gerektirmeyeceğini tartışmışlar, sonuçta büyük çoğunlukla tekrarı gerektirmediği kanaatine varmışlardır. Hanefîler'e göre haccın sebebi olan Kâbe, tekerrür etmediği için, ömürde bir defa Kâbe'yi ziyaret etmekle hac konusundaki mutlak emir yerine getirilmiş olur.


Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Ömürde bir defa haccetmek hac emrinin yerine getirilmesi için yeter.
2. Genel nitelikli emir ve yasakları kendi genellikleri içinde uygulamak ümmet için kolaylık sebebidir.
3. Yasaklara mutlak surette, emirlere gücü ölçüsünde uymak her müslümanın değişmeyen görevidir.
4. Gereksiz sorular, uygulamayı aksatacağı veya durduracağı için felâket sebebi sayılmıştır.
5. Hz. Peygamber'in dînî konulardaki emir ve yasakları ilâhî vahye dayanmaktadır.

Riyazüs Salihin
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

HAC İLE İLGİLİ HADİSLER




HACCA GİTME

İbnu Abbas veya Fadl İbni Abbas -veya bunlardan biri bir diğerinden- anlatmıştır: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim hacc yapmak isterse acele etsin. Çünkü olur ki insan hastalanır (bineği) kaybolur, (gitmeye mani) bir iş zuhür eder.”


HACCIN FARZ KILINMASI

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Halk: “Ey Allah’ın Resülü, haccetmek her sene farz mıdır?” diye sormuştu. “Eğer “Evet!” desem bu vacip olur. Eğer vacip olsa, bunu yerine getiremezsiniz, bu durumda yerine getirmezseniz azab görürsünüz” buyurdular.”

HACC VE UMRENİN FAZİLETİ

Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hacc ve umreyi peşpeşe yapın. Çünkü bunların peşpeşe yapılması, tıpkı körüğün demirin pasını temizlemesi gibi, fakrı ve günahları temizler.”


HACININ DUASINDAKİ FAZİLET


Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Onlar Allah’a dua etseler, Allah onlara derhal icabet eder (dualarını kabul eder). Eğer kendisinden af ve mağfret dileseler, derhal onlara mağfiret eder.”


HACININ DUASINDAKİ FAZİLET


İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda cihad eden, hacceden ve umre yapan Allah’ın elçisidir. Çünkü Allah bunların yapılmasına kulları davet etti, onlar da icabet ettiler. Buna mukabil onlar da O’ndan (dilediklerini istediler), Allah da onlara istediklerini verdi.”


ÖLENE BEDEL HACC


İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam’a gelip: “Babama bedel haccedebilir miyim?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselem: “Evet! Babana bedel haccet. Bu haccınla onu hayır yönüyle artırmasan bile şer yönüyle artırmış olmazsın” buyurdular.”

ÖLENE BEDEL HACC



Ebu’l-Gavs İbnu Huseyn’in -ki el-Fur kabilesinden biridir anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’a babasının üzerine vacib olmuş fakat eda etmeden ölmüş olduğu hacc hakkında sormuştu. Aleyhissalatu vesselam: “Babana bedel haccet!” buyurdu ve ilave etti: “Nezir orucu da böyle, ona bedel kaza edilir.”


HAYATTA OLAN GÜÇSÜZE BEDEL HACC


Husayn İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü! Babama hacc farz oldu. Ancak binek üzerinde bağlanmadıkça hacc yapmaya muktedir değil!” dedim. Aleyhissalatu vesselam bir müddet süküt buyurup sonra: “Babana bedel haccet!” buyurdular.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

MİKAT YERLERİ

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize hitap ederek buyurdular ki: “Medine halkının ihrama gireceği yer Zülhuleyfe’dir. Şam halkının ihrama gireceği mikat yeri Cuhfe’dir. Yemenlilerin mikat yeri Yelemlem’dir. Necid ahalisinin mikat mahalli Karn’dır. Doğu (yani Irak) ahalisinin mikat yeri Zat-ı Irk’dır.” Aleyhissalatu vesselam sonra, mübarek yüzlerini doğu taraftaki ufka çevirdi ve: “Allahım onların (doğudakilerin) kalplerini İslam’a çevir” diye dua etti.”


İHRAM


Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Ben (Zülhuleyfe’deki) ağacın yanında, Resûlullah’ın bindiği devesinin sefinelerinin (yani çökük iken yere değen uzuvlarının) yanında idim. Deve ayağa kalkıp doğrulunca, Aleyhissalatu vesselam: “Allah’ım! Umre ve hacca beraber niyet ederek davetine icabet ediyorum! Emrine amadeyim!” buyurdular. (Yani o zaman ihrama girdiler). Bu (ihrama girme işi) Veda haccında idi.”


İHRAMLIYA GÖLGELİK


Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah rızası için gününü, akşama kadar, güneş altında telbiye çekerek geçiren hiçbir muhrim (hacc veya umre için ihrama giren) yoktur ki günahları güneşle beraber batmasın ve annesinin kendisini doğurduğu (günahsız) şekle dönmesin.”


HACCDA İHRAMDAN ÇIKMA ŞARTI


Ebu Bekr İbnu Abdillah İbnü’z-Zübeyr radıyallahu anhüma büyük annesinden -ravi der ki: Bu büyükanne Esma Bintu Ebi Bekr midir, yoksa Su’da Bintu Avf mıdır bilemiyorum- naklediyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Duba’a Bintu Abdilmuttalib’in yanına girmişti, ona: “Ey halacığım seni hacc yapmaktan alıkoyan mani nedir?” diye sordu. Halası: “Ben hastalıklı bir kadınım, (hastalığımın hacc menasikini yapmama) engel olmasından korkuyorum” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: “İhrama gir, ancak (menasiki) ikmalden alıkonulduğun yerde ihramdan çıkmayı şart koş!” buyurdular.”



HACCDA İHRAMDAN ÇIKMA ŞARTI

Duba’a (Bintu Zübeyr İbnü Abdilmuttalib) radıyallahu anha anlatıyor: “Ben hasta iken Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanıma girdi ve (bana): “Sen bu yıl hacca gitmek istemiyor musun?” buyurdular. Ben: “Ey Allah’ın Resülü! Ben cidden hastayım” dedim. Aleyhissalatu vesselam: “Sen hacca git ve ihrama girerken: “(Allah’ım!) beni hacc menakisini tamamlamaktan alıkoyduğun yerde ihramdan çıkacağım” diyerekten niyet et!” buyurdular.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

HAREM-İ ŞERİFE GİRME ÂDÂBI


Abdullah İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Peygamberler Harem-i, Şerife yaya ve yalınayak olarak girerlerdi. Yine yalınayak ve yaya olarak Beytullah’ı tavaf edip, menasiki (hacc ve umrenin gereklerini) bu şekilde ifa ederlerdi.”


HACERÜ’L-ESVED’İ İSTİLAM


İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hacerü’l-Esved’e yöneldi, sonra dudaklarını üzerine koyup uzun müddet ağladıktan sonra ondan ayrıldı. Bir de baktı ki, Ömer İbnu’I-Hattab da yanında, o da ağlıyor. Hemen: “Ey Ömer buyurdular, evet gözyaşları burada dökülür.”



TAVAFIN FAZİLETİ

Ata İbnu Ebi Rabah Ka’be’yi tavaf ederken İbnu Hişam radıyallahu anhüm’ün kendisine şöyle soru sorduğuna ve kendisinin şöyle cevap verdiğine şahit oldum: “İbnu Hişam: “Rükn-i Yemani hakkında bilgi verir misin?” diye sordu. Ata dedi ki: “Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetine göre, Aleyhissalatu vesselam demiştir ki: “Rükn-i Yemani yetmiş(70) bin meleğe emanet edilmiştir. Kim (onun yanında): “Allahım! Senden af, dünya ve ahirette afiyet diliyorum. Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver ve bizi cehennem azabından koru!” diye dua ederse o melekler “amin!” derler.” Ata, Hacerü’l-esved’in bulunduğu köşeye gelince: “Ey Ebu Muhammed! Bu Hacerü’I-esved rüknü hakkında ne işittin?” dedi. Ata şu cevabı verdi: “Ebu Hureyre radıyallahu anh bana, Resulullah aleyhissalatu vesselamın: “Kim hacerü’l-esvede yönelirse, şüphesiz Rahman (olan) Allah’a yönelmiş olur” buyurduğunu anlattı.. “

İbnu Hişam, Ata’ya: “Ey Ebu Muhammed! Tavafın faziletiyle ilgili ne işittiniz?” diye sordu. Ata şu cevabı verdi: “Ebu Hureyre radıyallahu anh, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın: “Kim Beytullah’ı yedi sefer tavaf eder, tavaf sırasında konuşmayıp sadece “Sübhanallah, velhamdülillah ve lailahe illallah, vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billah” derse ondan on günah silinir ve on sevap yazılır, onun bununla mertebesi on derece yükselir. Kim de tavaf sırasında konuşursa sadece ayaklarıyla rahmete girer, tıpkı ayaklarıyla suya dalanlar gibi.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

HACC-I İFRAD

Hz. Cabir radıyallahu anh diyor ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam hacc-ı ifrad yapmıştır.”


HACC-I İFRAD

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Bekr, Ömer, Osman radıyallahu anhüm ecmain hacc-ı ifrad yaptılar.”


HACC-I KIRAN


Ebu Talha radıyallahu anh demiştir ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam hacc ve umreyi beraber (yani hacc-ı kıran) yaptı.”


HACC-I KIRAN


İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ashabıyla birlikte (Veda Haccında Mekke’ye) geldikleri zaman, ne o ne ashabı, umre ve hacc için (Ka’be’nin etrafında yedi defa dolaşmak suretiyle) ancak bir kere tavaf ettiler.”


HACCI FESHETMEK


Bera İbnu’l-Azib radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve ashabı, haccda başımızda beraber çıktılar. Biz (sahabilerin çoğu) hacc niyetiyle ihrama girdik. Mekke’ye geldiğimiz vakit, Aleyhissalatu vesselam: “Haccınızı umreye çevirin!” buyurdular. Ashab: “Ey Allah’ın Resülü! Biz hacc niyetiyle ihrama girmiştik! Şimdi onu nasıl umreye çevirelim?” dediler. Aleyhissalatu vesselam:

“Size emrettiğime riayet edin, dediğimi yapın!” buyurdular. Ashab, önceki itirazlarını tekrar etti, bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kızdı. (Ashab’ı koyup) gitti. Öfkeli haliyle Hz. Aişe’nin yanına girdi. Aişe radıyallahu anha, Resûlullah’ın öfkesini yüzünden okumuştu: “Seni kim öfkelendirdi ? Allah da onu öfkelendirsin! dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Nasıl öfkelenmeyeyim? Ben bir emirde bulunuyorum, emrim tutulmuyor!” buyurdu.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

UMRE


Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hacc cihaddır. Umre tatavvu (sünnet)dir.”


RAMAZANDA UMRE

Herim İbnu Hanbeş radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ramazan ayında yapılan bir umre (sevap cihetiyle) bir hacca muadildir.”


ZÜLKADE AYINDA UMRE


İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Zülkade ayından başka bir ayda umre yapmamıştır.”

MİNAYA ÇIKMA



İbnu Ömer radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre: “Kendini (hacc sırasında) beş vakti (yani Zilhicce’nin sekizinci günü öğle, ikindi, akşam, yatsı ve Arefe günü sabah namazlarını) Mina’da kılardı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın da böyle yaptığını arkadaşlarına haber verdi.”

ARAFAT’TA DUA



Abbas İbnu Mirdas es-Sülemi radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Arafe günü akşamı ümmeti için mağfiret duasında bulunmuştur. Rabb Teala, duasına: “Ben, zalimler hariç ümmetini mağfiret buyurdum. Zira ben zalimden mazlumun intikamını alacağım” diye icabette bulunmuştur. Resûlullah: “Ey Rabbim! Dilersen mazluma (kendi katından bir lütuf olarak) cenneti verir, zalimi de affedersin!” dedi. O akşam Rabb Teala bu duasına icabet etmedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Müzdelife’de sabah namazını kılınca, önceki (cevapsız kalan) duasını tekrar etti. Duasına, arzusu istikametinde cevap verildi.

Ravi devamla der ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunun üzerine (memnuniyetinden) güldü -veya “tebessüm etti” demiştir.- Hz. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhüma: “Annem babam sana kurban olsunlar! Şimdiye kadar bu saatlerde hiç gülmemiştiniz. Sizi güldüren şey nedir? Allah seni sevindirsin!” dediler. Aleyhissalatu vesselam: “Allah’ın düşmanı İblis, Rab Teala hazretlerinin, ümmetimin hepsini mağfiret buyurduğunu öğrenince, yerden toprak alıp kendi yüzüne saçtı ve “Yazıklar olsun bana! Helak oldum, her emeğim boşa gitti!” diye bağırıp çağırmaya başladı. Onun bu korku ve üzüntüsünü görmek beni güldürdü” buyurdular.”



ARAFAT’TAN MÜZDELİFE’YE DÖNÜŞ



Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Kureyşliler dediler ki: “Biz Ka’be-i Muazzama sakinleriyiz (yani onun yanında ikamet eden imtiyazlı kimseleriz). Biz (vakfe için) Harem-i Şerif’in dışına çıkmayız (Arafat’a gitmeyiz, vakfemizi sadece Müzdelife’de taşradan gelenlerden ayrı olarak yaparız)”dediler. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şöyle buyurdular. (Mealen): “Sonra siz de, halkın ifaza yaptığı (döndüğü) yerden (yani Arafat’tan Müzdelife’ye) ifaza yapınız (akın akın dönünüz)” (Bakara 199).
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

MÜZDELİFE’DE VAKFE

Bilal İbnu Rabah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana, Müzdelife vakfesinin sabahında: “Ey Bilal! Halkı sustur -veya Halkı dinlet!” buyurdular. Sonra halka şu hitabede bulundular:

“Allah Teala hazretleri, şüphesiz, şu Müzdelife’nizde, sizlere iyilik ve ihsanda bulunarak, günahkarlarınızı, hayır sahipleriniz hatırına bağışladı. İyilerinize dilediğini verdi. Öyleyse Allah’ın adıyla (buradan Mina’ya) hareket edin!”



AKABE CEMRESİ (İLK TAŞLAMA YERİ)NDE DURULMAZ

İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Akabe cemresine taş attığı zaman hemen geçiyor (orada dua ve zikir için) durmuyordu.”




TELBİYEYİ KESME ZAMANI

İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Akabe cemresine (ilk taşlama)ya kadar telbiye getirdi (Lebbeyk… dedi).”



TELBİYEYİ KESME ZAMANI


Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kurban günü, Mina’da halk(ın suallerine cevap vermek üzere) oturdu. Bir adam yanına gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Kurbanımı kesmezden önce traş oldum!” dedi. “Bir zararı yok!” buyurdular. Sonra bir başkası gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Taşlamaları yapmazdan önce kurbanımı kestim” dedi. “Bir zararı yok!” buyurdular. O gün menasikle ilgili takdim ve tehirden her ne sorulmuşsa mutlaka “Bir zararı yok!” diye cevap verdiler.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

KURBAN BAYRAMINDA HUTBE


Cübeyr İbnu Mut’im radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mina’da Hayf (denilen dere kenarın)da ayağa kalkarak şunları söyledi: “Benim sözümü işitip aynen tebliğ edenin yüzünü (Kıyamet günü) Allah ak eylesin. Çünkü fıkıh (dolu hadisleri) yüklenen nice kimseler vardır ki, fakih değildir. Nice hadis taşıyıcıları vardır ki kendilerinden daha fakih olana hadis götürürler. Üç haslet vardır ki, bunlar oldukça mü’min kalbi kin ve husümet taşımaz: Ameli Allah rızası için ihlaslı yapmak, müslüman idarecilere hayırhah olmak, müslümanların cemaatine devam etmek… Çünkü müslümanların duaları ona katılanların hepsini kuşatır.”

KURBAN BAYRAMINDA HUTBE



Abdullah İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat’ta kulakları kesik gibi küçük olan devesinin üstünde olduğu halde şöyle buyurdular: “Bugünün hangi gün olduğunu, bu ayın hangi ay olduğunu, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?”

Halk: “Burası haram beldedir, bu ay haram aydır, bugün kurban günüdür” diye cevap verdiler.

Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam ettiler: “Bilesiniz! Şurası muhakkak ki mallarınız, kanlarınız birbirinize karşı haramdır, tıpkı şu ayınızın şu belde ve şu gündeki haramlığı gibi. Bilesiniz! (Kıyamet günü) Havz’ın başına hepinizden önce ben geleceğim. Ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. Sakın benim yüzümü kara çıkarmayın. Haberiniz olsun! Ben pek çok kimseyi (şefaatimle) ateşten kurtaracağım. Bazı kimseler de benden kurtarılacak (zebaniler onları götüreceklerdir). Ben: “Ey Rabbim! (Zebanilerin benden kaçırdıkları) benim sahabeciklerimdi (niye cehenneme götürülüyorlar?)” diyeceğim. Allah Teala hazretleri şöyle buyuracak: “Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini sen bilmiyorsun!”



ZEMZEM İÇME ADABI


Muhammed İbnu Abdirrahman İbni Ebi Bekr radıyallahu anhüm anlatıyor: “Ben İbnu Abbas radıyallahu anhüma’nın yanında oturuyordum. Ona bir adam gelmişti. “Nereden geliyorsun?” diye sordu. Adam: “Zemzemden!” dedi. İbnu Abbas: “Ondan gerektiği şekilde içtin mi?” diye sordu. Adam: “Nasıl?” deyince açıkladı: “Zemzem içerken kıbleye döneceksin. Besmele çekeceksin. Üç kere nefes alıp kana kana içeceksin. İçip bitirince aziz ve celil olan Allah’a hamdedeceksin. Zira Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların zemzemi kana kana içmemeleridir.”



ZEMZEM İÇME ADABI


Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Zemzem suyu ne maksatla içilirse o maksatla faydalıdır.”






Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mina’dan döndügü günü ertesi güne bağlayan gecenin sonunda Batha’dan Medine’ye hareket etti.”

MUHASSAB NAM MEVKİDE KONAKLAMA



İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hacının son amelinin (veda tavafı denilen) Ka’be’yi tavaf etmek olmadıkça Mekke’den ayrılmasını yasakladı.”

VEDA TAVAFI
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

İHRAMLININ AV CEZASI


Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “İhramlı kişi deve kuşu yumurtası kıracak olursa, o yumurtanın bedeline denk fidye ödemelidir.”



İHRAMLININ AV CEZASI


Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “İhramlı yılanı, akrebi, saldırgan yırtıcı hayvanı, kelb-i aküru (saldırgan köpek, kurt, aslan, kaplan vs.), fasıkcık fareyi öldürebilir (bunları öldürdüğü için fidye ödemez).”

Ebıı Said’e fareye niye “fasıkcık” dendiği sorulmuştu. “Çünkü (bir keresinde) Resûlullah aleyhissalatu vesselam, onun yanmakta olan kandilin fitilini evi yakmak üzere sürüklemesinden dolayı uykusundan uyanmıştı” diye cevap verdi.”


İHRAMLIYA AV HAYVANI YEMEK YASAKTIR


Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’a ihramlı iken av eti getirilmişti, onu yemedi.”


İHRAMLIYA AV HAYVANI YEMEK YASAKTIR



Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bana bir vahşi eşek verdi ve arkadaşlar arasında taksim etmemi emretti. O sırada arkadaşlarımın hepsi de ihramlıydı.”



DİŞİ VE ERKEK HAYVANLARDAN MEKKE’YE KURBAN GÖNDERME


İyas İbnu Seleme’nin babası (Seleme) radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın kurbanlık develeri arasında bir de erkek deve vardı.”



MEKKE EVLERİNİ KİRAYA VERME


Alkame İbnu Nadle radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer radıyallahu anhüma vefat ettikleri zaman Mekke’nin evlerine “sevaib (yani oturanların mülkü değil, ihtiyaç sahiplerine terkedilmiş)” denmekte idi. Kim, (meskene) muhtaç ise bu evlerde oturur, kim de muhtaç değilse ihtiyacı olanı orada (kirasız) oturtur idi.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

MEKKE’NİN FAZİLETİ

Safiyye Bintu Şeybe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ı Fetih yılında dinlemiştim. Şöyle buyurdular:

“Ey insanlar! Allah arz ve semayı yarattığı gün Mekke’yi haram kılmıştır. Orası Kıyamet gününe kadar haramdır. Bitkisi sürülmez, av hayvanı ürkütülmez, buluntusu da sadece (sahibini bulmak üzere) ilan etmek için alınır.”

Bu esnada (amcası) Abbas radıyallahu anh: “İzhir otu hariç (olsun!). Çünkü evler ve kabirler için ona ihtiyacımız var!” dedi. Aleyhissalatu vesselam da: “İzhir otu hariç!” buyurdular.”

MEKKE’NİN FAZİLETİ



Ayyaş İbnu Ebi Rebi’a el-Mahzûmi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bu ümmet, şu haram yerlere hakkı olduğu hürmeti gösterdiği müddetçe hayır üzere devam eder. Bu hürmete riayet etmediler mi helak olurlar.”

MEDİNE’NİN FAZİLETİ



Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ey Allahım! İbrahim aleyhisselam senin Halilindir, peygamberindir. Sen Mekke’yi İbrahim’in diliyle haram kıldın. Ey Allahım! Ben de senin abdin ve peygamberinim. Ben de (Medine’yi) iki kayalığı arasında kalan kısmıyla haram kılıyorum.”

MEDİNE’NİN FAZİLETİ



Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Uhud, şüphesiz bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır ve cennet bahçelerinden bir bahçenin üstündedir. Ayr dağı da cehennem derelerinden bir derenin üzerindedir.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

YAĞMUR YAĞARKEN KABE€™Yİ TAVAF


Davud İbnu Aclan radıyallahu anh anlatıyor: Babam İkal ile birlikte yağmurlu bir günde tavafta bulunduk. Tavafımız bitince Makam(-ı İbrahim)in arka kısmına geldik. Babam orada dedi ki: enes İbnu Malik radıyallahu anh ile birlikte yağmur altında tavaf yaptım. Tavafı bitirdiğimizde, buraya geldik, iki rek’at namaz kıldık. O zaman Enes radıyallahu anh bize: “Tavafa yeniden başlayın. Zira mağfiret olundunuz. Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam’la birlikte yağmur altında tavaf etmiştik de bize böyle buyurmuştu” dedi.

YAYA OLARAK HACC YAPMAK

Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve ashab-ı kiram hazeratı radıyallahu anhüm ecmain, Medine’den Mekke’ye yaya olarak hacc yaptılar. (Bu sırada) Aleyhissalatu vesselam: “İzarlarınızı (=vücudun belden aşağısını örten peştemal) bellerinize bağlayın” buyurmuş, sonra da bazan hızlı bazan yavaş yürümüştü.
 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

Hac, hac vekaleti ve bedel hac yaptıran hakkında hadisler


"Allah Teala, bir tek hac yüzünden üç grup insanı cennete koyar:
- Yerine haccedilen ölüyü,
- Bedel olarak hacca gideni,
- Bu haccın gerçekleşmesine sebep olan ölünün mirasçısını."
(Camiu's-Sağir, 2/300, Hadîs No: 1905)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

Hac ile ilgili Ayet Ve Hadisler

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Haccının Şekli

(57) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Haccı

(125) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’de dokuz sene hac etmeden kaldı. Sonra onuncu senede Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sene hac edecek diye insanlar arasında ilan ettirdi. Bu ilana müteakip Medine’ye pek çok insan binili veya yayan olarak gelmeye güç yetiren kimse kalmayıp hepsi geldi.

İnsanlar Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber çıkmak için yol tedariki yaptılar. Hepsi de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i imam edinmek ve onun ameli gibi amel etmeyi istiyordu.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize hutbe irad etti ve:

−‘Medine ahalisinin tehlil yeri, Zulhuleyfe’dir. Diğer yol ahalisinin tehlil yeri, el-Cuhfe’dir. Irak ahalisinin tehlil yeri, Zatu Irk’dır. Necd ahalisinin tehlil yeri, Karn’dır. Yemen ahalisinin tehlil yeri, Yelemlem’dir’ derken işittim.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Zilkade ayından beş veya dört gün kalmıştı ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yola çıktı. Kurbanlığını da sevk etti. Beraberimizde kadınlar ve çocuklar olduğu halde biz de onunla beraber yola çıktık. Zulhuleyfeye geldiğimizde Esma bin Umeys (Radiyallahu Anha) Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın oğlu Muhammed’i dünyaya getirdi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e nasıl yapacağına dair haber gönderdi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Gusül abdesti al, kalın bir bez bağla ve ihrama gir!’ buyurdu.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zulhuleyfe mescidinde namaz kıldırdı ve suskun duruyordu. Sonra devesi Kasvâya bindi, devesi onu Beydâ üzerine doğrulttuğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ashabı hacca tehlil getirdi. Sadece hacca niyetle tehlil getirdi.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in önünde gidiyordum. Gözümün alabildiği mesafeye baktım. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in önünde binili ve yürüyen insan seli gördüm. Sağ tarafında bunun benzeri kalabalık, sol tarafında bunun benzeri kalabalık ve arkasında da aynı insan seli vardı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aramızda gidiyor, Kur’an ona nazil oluyor O da Onun tefsirini biliyordu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her ne yaparsa biz de onu yapıyorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke La Şerike Leke Lebbeyk, İnne‘l-Hamde Ve’n-Ni’mete Lek, Ve’l-Mülke Lâ Şerike Lek.’

Tevhid sözlerini yüksek sesle söyledi. İnsanlar da, öteden beri söyleye geldikleri bu telbiyeyi yüksek sesle tekrarladılar. Bazı insanlar ziyade yaparak:

Lebbeyk Zelmeâric Lebbeyk Zelfevâdıl diye telbiye getirdiler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara bundan bir şeyi reddetmedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi telbiyesine devam etti.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Biz Lebbeyk Allahumme Lebbeyk Bilhac diyorduk Sarahaten açıklıyorduk. İfrad hacdan başka bir şeye niyet etmiyorduk. Hacca umreyi karıştırmıyorduk. Umreyi de bilmiyorduk.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Aişe (Radiyallahu Anha) Serif mevkiine geldiği zaman hayız oldu. Zilhiccenin dördüncü günü sabah kuşluk yükseldiği bir vakitte Mekke’ye girdik Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Beyt’e geldik. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescidin kapısına geldi ve binitini oraya ıhtırdı, sonra mescide girdi. Rüknü Hacerü’l-Esved’i isti’lam etti. Sonra sağ tarafına yürüdü. Tekrar rükne dönene kadar üç kere koşar adımlarla, dört defa da mutat heyeti üzere yürüdü. Sonra makamı İbrahim’e ulaştı ve:

−‘Vettehizû Min Makamı İbrahime Musalla’ ayetini okudu. Sesini yükselterek bunu insanlara işittirdi. Makamı kendisi ile Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Birinci rekâtta Fatihadan sonra ‘Kul Ya Eyyuhel Kafirûn’ ikinci rekâtta Fatihadan sonra ‘Kul Huvallahu Ahad’ surelerini okuyordu. Sonra zemzemin yanına gitti ve ondan içti ve başına döktü sonra tekrar Haceru’l-Esved’e döndü ve onu isti’lam etti. Sonra Safa’ya Safa kapısından çıktı.

Safa’ya yaklaşınca:

−‘İnnessafa Velmervete Min Şeâirillah’ ayetini okuyup ‘Allah’ın başladığı ile başlıyorum’ dedi.

Başka rivayette, ‘başlıyoruz’ dedi ve Safa’dan başladı. Beyti görene kadar Safa üzerinde yükseldi, kıbleye yöneldi. Müteakiben üç kere Allah’ı tevhit, tekbir, tahmid etti ve:

−‘La İlahe İllallahu Vahdehu La Şerike Leh. Lehul-Mülkü Ve Lehul-Hamdu Yuhyi Ve Yumitu Ve Huve Ala Külli Şeyin Kadîr. La İlahe İllallahu Vahdehu La Şerike Leh Enceze Vahdehu Ve Nasara Abdehu Ve Hezeme’l-Ahzaba Vahdehu’ dedi.

Sonra bu arada dua etti. Bu tesbihatı üç kere söyledi. Sonra yürüyerek Merve’ye doğru indi. Ayakları vadinin içine dökülünce koştu. Ayakları vadinin içinden yukarı çıkınca yürüdü, Merveye geldi. Beyt’i görene kadar Merve üzerinde yükseldi. Merve üzerinde de Safa üzerinde yaptığı gibi yaptı. Nihayet tavafının sonu yedincisi Merve üzerinde tamam olduğu zaman:

−‘Ey insanlar! Eğer yaptıklarımı hiç yapmamış olsaydım, kurbanlık sevk etmezdim! Elbette haccımı da umreye çevirirdim! Sizlerden kimin yanında kurbanlık yoksa ihramdan çıksın ve haccını umre yapsın!’ buyurdu.

Başka rivayette:

‘Haccınızı umreye çevirerek, Beyti tavaf ve Safa ile Merve arasında sa’y ediniz; saçlarınızı kestiriniz! Bu amelleri yaparak ihramınızdan çıkın! Sonra ihramsız olarak ikamet ediniz! Nihayet terviye günü olunca hac niyetiyle ihrama giriniz! Kendisi ile Mekke’ye geldiğiniz İfrad haccınızı Temettu hacca çeviriniz!’ buyurdu.

Bunun üzerine Surâka bin Malik bin Cu’şem (Radiyallahu Anh) ayağa kalktı o Mervenin aşağısında idi:

−Ya Rasulallah! Bu umremiz ile temettu etmemiz hakkındaki görüşün nedir? Yalnız bu senemize mi? mahsus yoksa ebedi mi? dedi.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) parmaklarını birbirine geçirdi ve üç kere:

−‘Hayır, bilakis ebedi olarak, hayır bilakis ebedi olarak! Kıyamet gününe kadar umre hacca dahil olmuştur!’ buyurdu.

Surâka bin Malik bin Cu’şem (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Ya Rasulallah! Sanki şu anda yaratılmışız gibi bize dinimizi beyan etseniz. Bu gün işlediğimiz ameller ne içindir? Kalemin yazıp mürekkebin kuruduğu ve kaderin cari olduğu şey için mi? yoksa gelecekteki işleyeceğimiz şeyler için midir?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hayır, ameller kalemin yazıp mürekkebin kuruduğu ve kaderin cari olduğu şeyler içindir!’ buyurdu.

Surâka bin Malik bin Cu’şem (Radiyallahu Anh):

−O halde yapılan ameller ne içindir? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Amel ediniz, herkese kendisi için yaratıldığı şeyler kolaylaştırılmıştır!’ buyurdu.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Biz ihramdan çıktığımız vakit Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kurban kesmemizi, bizden bir grubun bir kurbanlıkta yedi kişinin bir deve ve sığırda birleşmemizi emretti! ve:

−‘Herkimin yanında kurbanlığı yoksa üç gün hacda ve yedi gün de memleketine ehlinin yanına döndüğünde oruç tutsun!’ buyurdu.

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−Bize neler helâldir? dedik.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Her şey helâldir’ buyurdu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Bu durum üzerimize ağır geldi de bundan gönlümüz daraldı!

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Bathâya çıktık da bir kimse:

−Ailem ile ahdim birleşme müddetim bir gündür demeye başladı.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Kendi aramızda müzakere edip, hacdan başka bir şey istemeyip, sadece ona niyet ederek hacılar olarak yola çıktık. Nihayet bizimle Arafe gününün arasında dört gün beş gece kaldığı bir zamanda, bize kadınlarımızla münasebette bulunmamızı ve kadınlardan dolayı zekerlerimiz meni damlatır halde Arafat’a çıkmamızı emrediyor! diye söylendik.

Cabir (Radiyallahu Anh) eliyle, sahabelere:

−Haccımızı nasıl temettu yaparız? Biz onu daha önce hac diye isimlendirmiş ve niyet etmiştik dediler. Bu Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaştı. Kendisine semadan mı bir şey indirildi? Yoksa insanlar tarafından mı bir şey söylendi? bilmiyoruz. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kalktı insanlara hutbe irat etti. Allah’a hamd edip Ona senada bulundu ve şöyle buyurdu:

−‘Ey insanlar! Allah’ı bana mı öğretiyorsunuz? Elbette biliyorsunuz ki ben Allah’tan en çok sakınanız, en doğru söyleyeniniz ve hayırlınızım! Sizlere emrettiğim şeyleri yerine getiriniz! Eğer kurban sevk etmemiş olsaydım ben de sizin gibi ihramdan çıkardım! Fakat kurbanlık mahalline ulaşana Minada kesilene kadar, ihramlıya haram olan şeylerin hiçbiri bana helal olmaz! Takdim edip yaptığım şeyleri geri çevirebilsem kurbanlığı sevk etmezdim! Artık sizler ihramdan çıkınız!’ buyurdu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Bunun üzerine biz ihramdan çıkıp, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i dinledik ve itaat ettik. Kadınlarımızla cinsi münasebette bulunduk, kokular süründük ve elbiselerimizi giydik. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve onunla beraber yanında kurbanlığı olan kimselerin dışında insanların hepsi ihramdan çıktılar.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Talha (Radiyallahu Anh)’ın dışında sahabelerden hiç kimsenin beraberinde kurbanlığı yoktu. Ali (Radiyallahu Anh) Yemendeki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in develeriyle vazifesinden geldi. Fatıma (Radiyallahu Anha)’yı ihramdan çıkanların arasında, boyalı elbise giyinmiş saçlarını taramış ve gözlerine sürme çekmiş olarak buldu.

Ali (Radiyallahu Anh) onun bu fiilini kınadı ve:

−Bunu sana kim emretti? dedi.

Fatıma (Radiyallahu Anha)’da:

−Bunu bana babam emretti! dedi.

Ravi dedi ki:

−Ali (Radiyallahu Anh) Irak’ta şöyle anlatırdı:

−Yaptığı şeyden dolayı Fatıma’yı huzurunda ayıplamak ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den naklettiği ihramdan çıkma emri hususunda fetvasını sormak için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gittim. Bunu Fatıma’ya karşı reddettiğimi, Fatıma’nın:

–Bunu bana babam emretti! dediğini kendisine haber verdim.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Fatıma doğru söyledi, Fatıma doğru söyledi, Fatıma doğru söyledi. Bunu ona ben emrettim!’ buyurdu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali’ye:

−‘Sen hacca niyet edip onu kendine farz ettiğin zaman ne dedin?’ buyurdu.

Ali (Radiyallahu Anh):

−Ey Allah’ım! Rasulünün ihrama girdiği gibi ihrama niyet ediyorum dedim dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Benimle beraberimde kurbanlık var bu sebeple ihramdan çıkamam! Sen de ihramlı olarak kal ihramdan çıkma!’ buyurdu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Ali (Radiyallahu Anh)’ı Yemen’den getirdiği kurbanlarla Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Medine’den getirdiği kurbanlıklar yüz tane deve idi.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve beraberinde kurbanı olanlar hariç, insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. Nihayet terviye günü olunca Mekke’yi arkamıza alarak hacca niyetle Bathâda ihrama girip telbiye söyleyerek Minaya yöneldiler.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Aişe (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdi ve onu ağlar halde buldu.

−‘Neyin var?’ dedi.

Aişe (Radiyallahu Anha):

−Benim halim şu ki, ben hayız oldum! dedi. İnsanlar ihramdan çıktıkları halde ben ihramdan çıkamadım ve Beyt’i de tavaf edemedim. Şimdi insanlar hacca gidiyor dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Şüphesiz ki, bu Allah’ın Adem’in kızlarına yazmış olduğu bir şeydir. Sen şimdi yıkan sonra hac niyetiyle ihrama gir sonra haccet, hacılar ne yapıyorsa sen de aynı şeyleri yap. Ancak Beyti tavaf etme ve namaz kılma!’ buyurdu.

Aişe (Radiyallahu Anha)’da öyle yapıp hac amellerinin hepsini yaptı ancak o, Beyti tavaf etmedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devesine binip hareket etti. Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını orada yani Minada bize kıldırdı. Sabah namazından sonra biraz daha kaldı. Nihayet orada iken güneş doğdu. Sonra Nemirede kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti.

Müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hareket etti. Kureyş, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in cahiliye devrinde Kureyş’in yaptığı gibi Müzdelifedeki Meş’aru’l-Haramın yanında vakfe yapacağından ve konaklama yerinin orası olacağından şüphe etmiyordu. Ancak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Müzdelifeyi geçip Arafat’a geldi. Çadırını Nemirede kurulmuş olarak buldu ve oraya indi. Güneş batıya meyl edince Kasvanın getirilmesini emretti. Kasvanın üzerine semeri konuldu ona bindi nihayet Arafat vadisinin ortasına geldi.

Orada insanlara bir hutbe irat ederek şöyle buyurdu:

−‘Şüphesiz kanlarınız ve mallarınız, bu beldenizde, bu ayınızda bu gününüzün haramlığı gibi sizlere haramdır! Dikkat ediniz! Şüphesiz ki cahiliye işlerinden olan her şey şu iki ayaklarımın altındadır, lağv edilmiştir! Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır! Kan davalarımızdan ilk kaldırdığım kan davası Abdulmuttalib’in oğlu Rabîa bin el-Haris’in kan davasıdır! O Sa’d oğullarında çocuğu için sütannesi aramakta iken Huzeyl onu öldürmüştü!

Cahiliye faizi de kaldırılmıştır! Faizlerimizden ilk kaldırdığım faiz Abdulmuttalib bin Abbas’ın faizidir! O tamamıyla geçersiz kılınmıştır! Kadınlar hakkında Allah’tan korkun! Çünkü sizler onları Allah’ın emaneti ile aldınız ve ferclerini Allah’ın kelimesiyle helal kıldınız.

Şüphesiz sizin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir! Eğer bunu yaparlarsa onları hafifçe dövün! Onların sizin üzerinizdeki hakları da maruf yönüyle yedirilmeleri ve giyindirilmeleridir.

Şüphesiz ben size öyle bir şey bıraktım ki eğer ona sıkı tutunursanız ondan sonra asla dalalete düşmezsiniz! O, Allah’ın Kitabıdır. Sizler benden mesul tutulup sorulacaksınız! O vakit ne diyeceksiniz?’

Sahabeler:

−Rabbinin risaletini Senin tebliğ ettiğine, vazifeyi ifa ettiğine, ümmetine karşı üzerindeki görevini yerine getirip nasihat eylediğine kesin şehadet ederiz dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şehadet parmağını semaya doğru kaldırıp insanlara göstererek üç defa:

−‘Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!’ dedi.

Sonra Bilâl bir tek nida ile ezan okudu. Sonra kamet getirdi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle namazını kıldırdı. Bilâl sonra yine kamet getirdi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ikindi namazını kıldırdı. Bu iki namaz arasında hiçbir şey kılmadı. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kasva’ya bindi vakfe yerine geldi. Dişi devesi Kasvanın karnına kaya parçaları değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batıncaya kadar vakfe yapmaya devam etti.

Sarılık biraz gidip kurs kaybolunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Burada vakfe yaptım, Arafat’ın tamamı vakfe yeridir’ buyurdu.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Usâme bin Zeydi terkisine bindirdi ve üzerinde sekînet olduğu halde ifada yapıp yavaş yavaş hareket etti. Kasvanın dizginini hayvanın başı semerin ön tarafına değecek şekilde kısmış olduğu halde sağ eliyle şöyle elinin içi semaya gelecek şekilde işaret ederek:

−‘Ey insanlar! Sekînetle sekînetle!’ diyordu. Kum tepeciklerinden her birine uğradıkça oraya çıkması için Kasvanın dizginini biraz gevşetirdi. Nihayet Müzdelifeye geldi. Orada akşam ve yatsıyı aralarını cem edip bir tek ezan ve iki kametle kıldırdı. Aralarında hiçbir sünnet namaz kılmadı.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) fecir vakti oluncaya kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldırdı. Sonra Kasvaya bindi. Oradan Meş’aru’l-Hareme kadar geldi ve oranın üzerine yükseldi kıbleye yöneldi, Allah’a dua etti, Ona hamd etti tekbir getirdi, tehlil getirdi ve O’nu birledi. Ortalık iyice ağarana kadar vakfe yapmaya devam etti.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Müzdelifeki bu mekânda vakfe yaptım. Müzdelifenin tamamı vakfe yeridir’ buyurdu. Güneş doğmadan önce üzerinde sekinet olduğu halde Müzdelifeden hareket etti. Fadl bin Abbası terkisine bindirdi. Fadl güzel saçlı, beyaz simalı güzel bir adamdı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devesi üzerinde giderken kendisine binitli kadın hacılar karşı geldiler.

Fadl kadınlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) elini Fadl’ın yüzüne koydu. Fadl yüzünü diğer tarafa çevirip bakmaya devam etti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de elini diğer taraftan Fadl’ın yüzüne koyup onun yüzünü baktığı taraftan çeviriyordu. Nihayet Muhassır vadisinin ortasına geldi.

Burada bineğini biraz hareket ettirdi ve:

−‘Sekinet üzere olunuz!’ buyurdu. Sonra ağacın yanındaki büyük cemreye çıkaran orta yola suluk edip cemreye kadar geldi. Kuşluk vakti ona yedi tane küçük taş attı. Taşların hepsi nohut büyüklüğünde idi. Her taşla beraber tekbir getirip ‘Allah-u Ekber’ diyordu.

Müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) binitinin üzerinde olduğu halde bu taşları vadinin içinden iki parmağı ile atıyor ve:

−‘Hac amellerini benden alınız! Çünkü ben bilmiyorum, belki bu haccımdan sonra bir daha hac yapamaya bilirim!’ diyordu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cemreyi birinci kurban kesme gününden sonraki diğer teşrik günlerinde güneş zevalden batıya meylettiği zaman attı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Akabe cemresini taşlarken kendisine Surâka bin Malik bin Cu’şem (Radiyallahu Anh) rastladı ve:

−Ya Rasulallah! Bu sadece bize mi hastır? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hayır, size has değil bilakis ebedidir!’ buyurdu. Sonra kurban kesme yerine gitti. Kurban edilmek üzere hazırlanan yüz deveden altmış üç deveyi kendi eliyle kesti. Sonra bıçağı Ali (Radiyallahu Anh)’a verdi. O da geride baki kalan develeri kesti.

Ali (Radiyallahu Anh)’ı kendi kurbanında ortak etmişti. Sonra her bir deveden bir parça et alınıp pişirilmesini emretti. Onlar bir tencereye konuldu ve pişirildi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Ali (Radiyallahu Anh) onların etlerinden yediler ve suyundan içtiler.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımları için de bir inek kesti. Biz bir deveyi yedi kişi için ve bir ineği de yedi kişi için kestik. Başka bir rivayette Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Bir deveyi yedi kişi ortaklaşa kurban ettik. Bir kimse ona bir ineğin ortaklaşa kesilmesini uygun görüyor musun? dedi.

Cabir (Radiyallahu Anh):

−O devenin hükmündedir dedi.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Minada Kurban etlerimizden üç günden fazla yemezdik.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize ruhsak verdi ve:

−‘Dilediğiniz kadar yiyiniz, dilediğiniz kadar azık yapınız!’ buyurdu. Biz de dilediğimiz kadar yedik, dilediğimiz kadar azık yaptık. Hatta o azık bizi Medine’ye kadar ulaştırdı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kurbanlığını kesti ve akabinde başını tıraş etti. Nahr günü Minada insanların sorusuna cevap vermek için oturdu. O gün herhangi bir şeyden önce takdim edilmiş bir şey hakkında sorulduğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mutlaka:

−‘Hiçbir darlık yoktur! Hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Hatta bir kimse Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelip:

−Kurban kesmeden önce başımı tıraş ettim dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Sonra başkası geldi ve:

−Cemreye taş atmadan önce başımı tıraş ettim dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Sonra başka biri daha geldi ve:

−Ben cemreye taş atmadan önce tavaf yaptım dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Başka biri de:

−Ben kurbanımı kesmeden önce tavaf yaptım dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Sonra başka biri gelip:

−Ben taş atmadan önce kurban kestim dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Taş at hiçbir darlık yoktur!’ buyurdu.

Sonra Allah’ın Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘İşte burada kurban kestim, Minanın tamamı kurban kesme yeridir. Mekke sokaklarının hepsi yol ve kurban kesme mahallidir. Sizler kurbanlarınızı eşyalarınızın bulunduğu yerlerde kesiniz!’ buyurdu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Kurban kesme günü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize hitap edip şöyle buyurdu:

−‘Hürmet bakımından hangi gün daha büyüktür?’

Sahabeler:

−Bu kurban kesme günümüz.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hürmet bakımından hangi ay daha büyüktür?’

Sahabeler:

−Bu içerisinde hac yaptığımız ayımız.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hürmet bakımından hangi belde daha büyüktür?’

Sahabeler:

−Bu beldemiz, dediler.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Şüphesiz ki, kanlarınız ve mallarınız, bu beldenizde, bu ayınızda bu gününüzün haramlığı gibi, sizlere haramdır! Tebliğ ettim mi?’

Sahabeler:

−Evet, tebliğ ettin dediler.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Ey Allah’ım! Şahid ol!’ buyurdu.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devesine binerek Mekke’ye geldi ve Beyti ifada tavafı yaptı. Sahabeler de Beyti tavaf ettiler. Safa ile Merve arasını tavaf etmediler. Mekke’de öğle namazını kıldırdı. Abdulmuttalib oğullarına geldi.

Onlar zemzem suyunu dağıtmakta idiler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara:

−‘Sulayın ey Abdulmuttalib oğulları! İnsanların hac ibadetlerinden sanarak sizlere sulamanızda galip gelmelerinden korkmasaydım, sizinle beraber ben de su çekerdim!’ buyurdu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir kova uzattılar, O da kovadan içti.

Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

−Aişe (Radiyallahu Anha) hayız oldu ve bütün hac amellerini yaptı, ancak beyti tavaf etmedi.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Nihayet Aişe (Radiyallahu Anha) temizlenince Kabe’yi tavaf etti, Sava ile Merve arasını sa’y etti.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Sen hac ve umrenden birlikte çıkmış oldun’ buyudu.

Aişe (Radiyallahu Anha):

−Ya Rasulallah! Sizler hac ve umre yapmış olarak gidiyorsunuz da ben sadece hac ile mi gideyim? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Senin için ecir onlar için ecrin misli kadardır’ buyurdu.

Aişe (Radiyallahu Anha):

−Ya Rasulallah! Ben gönlümde Beyti tavaf etmediğimi bilip dururken nasıl hac etmiş olurum? dedi.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yumuşak huylu bir kimse idi. Aişe (Radiyallahu Anha) kendisinden bir şey talep ettiği zaman o şey üzere Aişe (Radiyallahu Anha)’ya mutabakat ederdi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Ey Abdurrahman! Bunu götür ve Tenimden umre yaptır’ buyurdu.

Aişe (Radiyallahu Anha)’da hacdan sonra umre yaptı sonra oradan dönüp geldi. Bu, Minadan Muhassab mevkiine indikleri gece olmuştu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veda haccında insanların kendisini görmeleri için yüksekte bulunmak ve halkın kendisine soru sorabilmeleri için Beyti devesi üzerinde tavaf etti. Hacerü’l-Esved’i de mihceni ile işaret ederek istilam ediyordu. Çünkü halk onun etrafını çevirmiş ve çok kalabalık olmuştu.

Cabir (Radiyallahu Anh) dedi ki:

−Bir kadın çocuğunu Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e doğru kaldırdı ve:

−Ya Rasulallah! Bunun için hac var mı? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Evet, onun için hac, senin için de ecir vardır’ buyurdu.

Buhari 1489, Müslim 1216/146, Tahavi 2/140, İbni Mace 2980, İbnu’l-Carud 469, İbni Hibban 3944, Nesei 2762, Ebu Davud 1787, Tayalisi 16
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 97- "Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!"

EFENDİMİZ (S.A.V.)''İN İLK VE SON HACCI

"Yoluna gücü yetenlerin beyt'i (Kâbe) hac ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır"*

Bizleri islâm ve onun güzellikleri ile donatan Hz. Allah'a sonsuz hamd-ü senâ, âlemlerin rahmet pınarı olan Nebî (s.a.v.)'e ve onun Ehl-i Beyti'ne ve Ashâbına salât-ü selam olsun.

Noksan sıfatlardan münezzeh olan Hz. Allah (c.c.), Hayrü'l-Beşer Rasûl-i Kibriyâ Efendimizi bizim için sarsılmayan bir bağlılıkla tutunulacak bir dal, en güzel örnek, Allah'a kavuşmayı uman ve âhiret gününe inananlar için mutlak rehber kılmıştır.

Allah-ü Azîmü'ş-Şân Hazretleri şöyle buyuruyor:

"Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için, muhakkak ki Allah'ın Rasûlü'nde pek güzel bir örnek vardır" (1)

İçerisinde bulunmuş olduğumuz, Hac mevsimi münasebetiyle Peygamber Efendimizin (s.a.v.), yüz bini aşkın sahâbesiyle yapmış olduğu ve misli bir kez daha tekrar etmeyecek olan, o ilk ve son haccından bahsetmek istiyorum.

Yukarıda zikredilen âyet-i celîlenin doğrultusunda Nebî (s.a.v.): "Hac menâsikini (Hac ili ilgili ibadetleri) benden öğreniniz. Benden gördüğünüz gibi hac yapınız."(2) buyurmuş olup, Arafat'ta irad ettiği Vedâ hutbesi'nde de: "Belki bu seneden sonra sizinle beraber olamayacağım" demiştir.

Hicretten sonra Peygamber Efendimiz daha önce müşriklerle olan mücadelesinden dolayı hac etme imkanı bulamamıştı. Mekke'nin de fetih edilmesi ile bu engel de kalkmıştı. Nebî (s.a.v.) hicretin onuncu yılında Hacca gitmeye karar verdi ve bu kararını bütün müminlere ilan etti. Efendimiz ile beraber hac etmek isteyen müminler her taraftan kâfileler halinde gelmeye başladılar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine'den hareketinden önce bir hutbe okuyarak toplanan insanlara Hac ile ilgili ibadetleri öğretti ve mîkat mahallerini gösterdi. Medine'de kılınan öğle namazının ardından ihrama girmenin sünnetlerinden olan gusül abdesti alıp, ihramı giydiler. Bu hal üzere Zülhuleyfe denilen mîkat mahalline vardılar. Peygamber Efendimizin yanında Ezvâc-ı Mutahharât'tan bazıları da bulunmakta idi. Ayrıca Efendimiz'e, imanla bezenmiş, sevgi ve itaatleriyle kendilerinden sonrakilere örnek bir nesil ve muhteşem bir kervan da eşlik ediyordu.

Burada ihramın sünneti olarak iki rekat namaz kıldıktan sonra kendisi ile beraber olan Sahâbe Efendilerimize şu şekilde niyet etmelerini bildirdi:


"Hacca niyet ettim ve onunla Allah Azze ve Celle'nin rızası için ihrama girdim. Buyur ey Allah'ım! Buyur, emrine hazırım. Buyur Allah'ım, senin şerikin yoktur! Buyur Allah'ım! Hamd ve nîmet senindir. Senin şerikin yoktur."

Bu telbiyeyi üç defa tekrar ettiler. Nihayetinde de Nebî (s.a.v.)'e salât-ü selâm getirdiler. Sonra şu duayı bir defa okuyarak telbiye duası yaptılar:

"Allah'ım senden rızanı ve cennetini talep ediyorum. Azap ve ateşinden sana sığınıyorum." Harem-i Şerîf'e (Mescid-i Haram)'a varıncaya kadar bu duaya devam ettiler.

Önlerinde Kâinatın Efendisi, arkada ise daha dünyada iken cennetle müjdelenmiş güzide insanların bulunduğu ve adete meleklerin dahi gıpta ettiği eşsiz kervan. Öyle bir yolculuk ki; Peygamber Efendimizin rehberliğinde başlayıp kıyamete kadar bitmeyecek olan bir yolculuk Ve her yolcusunu Rasûlullah'ın izinde, mâsivânın çirkinliğinden affın berraklığına taşıyan bir yolculuk

Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz, telbiye getirerek devam etmiş olduğu bu yolculuğu esnasında Ebvâ'ya da uğradı. Mekke-i Mükerreme'ye girerlerken Peygamber Efendimiz ve Sahâbe Efendilerimiz telbiye getirdiler. Yüksek bir mahal olan Kudas Seniyyetü'l-Ulyâ'dan Mekke'yi teşrî ederek Mescid-i Haram'a gelinceye kadar yürüdüler. Benî Şeybe kapısından içeri girdiler. Peygamber Efendimiz 'Beytullah'ı görür görmez tekbir getirip şöyle dua ettiler:

"Allah'ım sen selam ve selamet kaynağısın. Selama erdirecek olan da ancak sensin. Ey Rabbimiz! Bizi selam içinde yaşat."
"Allah'ım bu Beytin şeref, azamet, terkim ve heybetini artır. Onu hac ve umre ile ziyaret edenlerin de şeref, azamet, terkim ve sevabını ziyadeleştir."

Bu dualardan sonra Hacer-i Esved'ten başlayarak Beytullah'a teveccüh ettiler. Tekbir getirip onu selamlayarak izdihama mahal bırakmadan tavafa başladılar. Tavafın nihayetinde Makâm-ı İbrâhîm'de iki rekat namaz kılıp zemzem suyundan içtiler. Büyük bir imtihanın Mümessili olan Hazreti Hacer ve İsmail (a.s.)'ın, Hazreti Allah'a teslimiyetlerinin şahitlerinden olan Safâ tepesine yöneldiler. Bütün Hac ibadetlerini Peygamber Efendimiz tek tek yerine getirirken onu takip eden Ashâbı da büyük bir hassasiyetle aynı şeyleri tatbik ediyorlardı. Say'ı, taşıdığı ilâhî hikmetle tamamlarken her şavt içinde de şu âyet-i kerîmeyi okuyordu:

"Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın şiarlarındandır. Artık kim Kâbe'yi Hac eder veya Umre yaparsa, bu ikisinde tavaf etmesinde bir beis yoktur" (3) âyetini okudular.

Zilhiccenin 9. günü Arafat'ta vakfe günüdür. Efendimiz de Ashâbı ile beraber, Zilhiccenin 9. günü güneş doğduktan sonra Arafat'a yöneldiler. O yıl 9 Zilhicce Cuma güne tevafuk etmiş ve Müslümanlar iki bayram birden yaşamıştı. Efendimiz (s.a.v.) Meş'ar-i Haram'a uğrayıp Nemîre denilen yere gelip, Ashâbı ile telbiye getirdiler. Öğleden sonra devesinin üzerinde yüz bini aşkın ashabına Vedâ Hutbesi diye maruf beliğ hutbesini îrâd ettiler. Hutbesinin son kısmında Peygamber Efendimiz: "Size Benden soracaklar. Ne diyeceksiniz?" buyurduğunda, Ashâb-ı Kirâm hep bir ağızdan: "Peygamberlik vazifesini yerine getirdi." diyeceğiz, dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Şahit Ol Yâ Rab! Şahit Ol Yâ Rab! Şahit Ol Yâ Rab!.." buyurdular.

Öğle ve İkindi namazlarını birlikte kıldıktan sonra vakfe yapacakları yere geldiler. Burada Hazreti Allah'a açılabilecek en kıymetli eller bütün bir samimiyet, tazarru ve huşû ile yaratana açıldı ve Peygamber Efendimizin duasına candan, samimiyetle iştirak edildi. Efendimiz duasına şöyle devam ediyordu:

"Allah'ım! Namazım, haccım, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm sanadır. Allah'ım Kalbimi nur ile doldur. Gözlerimi nur ile doldur. Allah'ım! Sadrıma genişlik, işlerime kolaylık ver. Allah'ım! Kalp vesvesesinden, hal perîşanlığından ve kabir azabından sana sığınırım."

Arafat, Peygamber Efendimizin hürmetine Hazreti Adem (a.s.)'ın affedildiği yerdir. Bu yüzden bu ulvî yolculuğa çıkan müminlerin dua ederken Adem (a.s.) gibi, Peygamber Efendimizi vesile yaparak af ve mağfirete nâiliyeti talep etmeleri bu mekanın yüksek bereketlerindendir.

Îmân'ın ve İslâm'ın şartlarının neler olduğu âyet ve hadislerle zamanla bildirilmişti. Kur'ân'da, îmân'ın şartının beş tanesi (Allah'a, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara, Âhiret Gününe Îman) direk olarak, bir tanesi de (Kadere îman) Kur'ân'ın genel rûhuna serpiştirilmiş olarak zikredilmişti. Bu altı Îman esasını Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şeriflerinde hep birlikte zikretmiş olup Mekke döneminden itibaren bu altı esas vaz' edilmişti. Fakat İslâm'ın şartı diye bilinen beş esas ise Medîne döneminde tamam olmuş, onların tümüne birden ittibâ etmemiz Medine döneminde bildirilmiştir. Şöyle ki İslâm'ın ilk şartı olan kelîme-i şehâdet risâletin başlamasıyla emredildi. Namaz ibadeti beş vakitli olarak miraçtan sonra yani risaletin 10. yılından sonra, oruç ve zekat da hicretten iki üç yıl sonra emredilmişti. İslam'ın şartlarından en son emredilen ise hac olmuştu. Artık, Îman'ın ve İslâm'ın şartları emredilmiş olmasına rağmen Bu gün dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimeti tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçtim"(4) âyet-i kerîmesi, Efendimiz (a.s.) haccını îfâ edip de ümmetine de onun menâsiklerini, farzını, vacibini, haramını, mekrûhunu ve tüm sünnetini talim ettikten sonra inzal olmuştur. Buradan da açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki Rabbimizin emirlerini Efendimiz (s.a.v.) olmadan layıkıyla kavramamız ve îfâ etmemiz imkan dahilinde değildir. Efendimiz olmadan kulluk etmek imkansızdır. Rabbimizin en temel emirlerini bile layıkıyla yerine getirebilmek mümkün değildir. Yine Efendimiz olmadan, onun sünnetlerine hakkıyla ittibâ etmeden, âyette bildirildiği üzere dinimizin ikmal olması, kemal bulması da mümkün değildir.

Rasûlullah Efendimizin sünnet ve ahlâklarına uygun olmayan bir biçimde ve bilinçsizce Allah'a ibadet edilmeye çalışıldığı için, Müslümanlar yaptıkları ibadetlerden itminan olmamakta ve ibadet ettikleri halde, çok rahat bir biçimde günah işleyip Allah'a âsî olabilmektedirler. Bu isyanlarından da hiç rahatsızlık duymamaktadırlar. Müslümanların üzerlerine farz olan pek çok dînî vecibe de yapılması gerektiği zamanda değil de hep sonraya tehir edilmektedir. Namazını hep vaktin sonunda eda etmekte veya 'ihtiyarlarınca ne iş yapacağım' deyip gâfilâne bir biçimde gençliği heba etmektedir. Konumuz olan hacda da durum bundan farklı değildir. Çevremize baktığımız zaman özellikle Anadolu insanı haccını yapmaya imkanları olduğu halde gitmemekte veya, 'ihtiyarlayınca giderim' edasıyla Müslümanlar için en önemli farzlardan birisi olan haccı sürekli tehir etmektedir. Nasıl ki namaz müminler üzerine vakitli olarak, tadil-i erkânına uyarak, bütün farz, vacip ve de sünnetlerin edâ edilmesiyle kâmil manada namaz sayılmaktaysa, İslâm'ın diğer bir erkânı olan haccında muteber olması ve kabûl görmesi için Efendimiz'in bu husustaki sünnetlerine uymakla mümkün olacaktır. Zira Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.): "Hac menâsikini benden alın, benden gördüğünüz gibi yapın."(5) buyurmuş ve yine: "Kim Allah için hacceder de (bu esnada Allah'ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner."(6) buyurarak, bu şekilde haccını eda eden müminlere müjde vermiştir.

Kaynakça:
* Âl-i İmrân 3/97.
1. El-Ahzâb 33/21.
2. Müslim, Hac 310.
3. El-Bakara 2/158.
4. El-Mâide 5/3.
5. Müslim, Hac 310.
6. Buhârî, Hac 4 ; Müslim, Hac 438.
 
Üst