Hadis Sohbetleri 95-Allah-u Teâlâ’nın Yolunda Cihad

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;

avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..





Hadis Sohbetleri 95-Allah-u Teâlânın Yolunda Cihad




Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:


[BILGI]

Müşriklerle, mallarınızla, ellerinizle, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin!

[/BILGI]

Ebu Davud 2504, Nesei 3082, Darimi 5/258, Ahmed bin Hanbel Müsned 3/1245, İbni Hibban, Hakim Müstedrek 2/81



 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cihadın dindeki yeri



Cihad, ihtilal yapmak, âmirlere karşı gelmek ve isyan etmek, dövmek, yıkmak, kırmak, sövmek demek değildir. Böyle şeyler yapmak, fitne çıkarmak olur. Yani bölücülük olur. Müslümanların ezilmesine, hapse girmesine ve din, iman bilgilerinin yasak edilmesine yol açar. Böyle fitne çıkarana Peygamber efendimiz lanet etmiştir. Hapse girmeyi istemek, bir müslüman için şeref değildir. Müslüman için şeref; İslam’ın güzel ahlakını edinmek, herkese iyilik etmek, İslamiyet’e uymak, her mahluka faydalı olmaktır. Hapse giren, bu şereflerden mahrum kalır. Kendini tehlikeye atmak ahmaklıktır, günahtır. Allahü teâlâ, (Kendinizi tehlikeye atmayınız!) buyuruyor. (Bekara 195)

Cihad, Allah düşmanları ile çeşitli yollarla ve çeşitli vasıtalarla mücadele etmek demektir. Nefsimiz, Allahü teâlânın en büyük düşmanıdır. Nefsle yapılan cihada "Büyük Cihad" denir.

Cihad, Allah düşmanlarının tesirsiz hale gelmesi veya imanla şereflenmesi için, bu uğurda canını, malını feda etmektir.

Cihad, Allahü teâlânın dinini Onun kullarına ulaştırmak, insanları küfürden cehaletten kurtarıp, imana, ebedi saadete kavuşturmak demektir.




Allah için hizmet


Cihad, insanları İslam dinine çağırmak demektir. Bu da çeşitli yollarla olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kâfirlere karşı malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz!) [Redd-ül-muhtar]

Cihad, Allah için hizmettir. Bu hizmetin kolay tarafı yoktur. Bu, ihlas ister, müdara ister, kısaca, güzel ahlak ister. Memurlukla mukayese edilmez. İzin, mesai, gece-gündüz mefhumu düşünülmez. Bu hizmette sıkıntıyı nimet bilmek gerekir. Çok çalışan, çok sıkıntı çeken, çok nimete kavuşur.

Kur'an-ı kerimde cihadla ilgili âyet-i kerimelerden birkaçının meali şöyle:
(İman edenler, [yurtlarını, mallarını bırakıp] hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler, Allah’ın rahmetini umarlar.) [Bekara 218]

(Ey iman edenler! Din düşmanlarının eziyetlerine sabredin. Onlarla olan cihadda üstün gelmek için, sabır yarışı yapın. Sınır boylarında kâfirlere karşı cihad için nöbet bekleyin ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz) [Al-i İmran 200]

(Hakiki müminler, Allah yolunda cihad eder, kötülenip kınanmaktan korkmaz.) [Maide 54]

(Mal ve canlarını feda ederek din düşmanları ile, Allah rızası için cihad eden müslümanlar, oturup, ibadet edenlerden üstündür. Hepsine de, Cenneti söz veriyorum.) [Nisa 95]

(Mekke’nin fethinden önce malını veren ve cihad edene, fetihten sonra malını dağıtan ve cihad edenden daha büyük derece vardır. Allah, hepsine Cenneti vaat etti.) [Hadid 10]

(Ey müminler, Allah’tan korkun, Ona, Onun rızasına kavuşmak için vesile arayın ve Allah yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 35]

(İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler ve bunları barındırıp yardım edenler, işte gerçek mümin bunlardır.) [Enfal 74]

(Hakiki müminler şunlardır ki, Allah ve Resulüne iman ettikten sonra, imanlarında şüpheye düşmeyip Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenlerdir.) [Hucurat 15]

(Allah’a ve Resulüne iman eder, malınızla, canınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz ki bu sizin için çok hayırlıdır.) [Saf 11]

(Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, aşiretiniz [hısım, akraba ve yakınlarınız] kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve meskenler, size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fâsıklar güruhunu hidayete erdirmez.) [Tevbe 24]

(Hafif ve ağırlıklı olarak [Kuvvetli- zayıf, genç-yaşlı, zengin-fakir, yaya-atlı, silahlı-silahsız hepiniz] savaşa çıkın, malınızla, canınızla Allah yolunda cihad edin! İyi bilin ki bu sizin için daha hayırlıdır.) [Tevbe 41]

(Allah yolunda hakkıyla cihad edin!) [Hac 78]

(Herkes, kendisi için cihad eder, faydası kendinedir.) [Ankebut 6]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cihad çeşitleri



Cihad, emr-i maruf ve nehy-i münker demektir. Kâfirlere İslamiyeti tanıtmak, onları küfür felaketinden kurtarmaya çalışmak, müslümanlara da ilmihallerini öğretmek, onların haram işlemelerine mani olmaktır.
Cihad üçe ayrılır:


1- Beden ile yani her türlü harp vasıtaları ile kâfirlere karşı yapılır. Silahlı cihadı, savaşı yalnız devlet yapar.


2- Her türlü yayın vasıtası ile, İslamiyet’i insanlara yaymak, duyurmak suretiyle yapılır. Bunu islam âlimleri yapar. İslam âlimleri olmadığı zaman, misyonerlerin ve bid'at ehlinin saldırısından korunmak için, müslümanların Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerini, yazılarını, kitaplarla, her türlü basın vasıtasıyla, radyo ve TV ile bütün dünyaya yaymaları, duyurmaları gerekir.

İslam’ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı, propagandalarına karşı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği hakiki müslümanlığı yaymak günümüzün en kıymetli cihadıdır. (İslam Ahlakı)

3- Dua ile yapılan cihad. Bu cihad, bütün müslümanlara farz-ı ayndır. Öteki cihadlar ise farz-ı kifayedir. Bu cihadı yapmamak büyük günah olur.

Dua askerinin önemi
Bu cihad, beden ile ve din bilgilerini yaymak suretiyle cihad eden müslümanlara dua etmekle olur. (Leşker-i gaza, leşker-i duanın yardımına muhtaçtır.) [Leşker asker demektir.]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müminin amelinin en efdali, Allah yolunda cihaddır.) [Taberani]

(En faziletli insan, malı ile, canı ile Allah yolunda cihad eden mümindir.) [Buhari]

(Cihad etmeden veya cihad etmeyi düşünmeden ölen, nifak üzere ölür.) [Müslim]

(Cihadı terk eden topluluk, mutlaka umumi bir belaya maruz kalır.) [Taberani]

(Fi-Sebilillah cihad eden, Cenneti hak eder.) [Taberani]

(Cihad eden, üzüntüden, sıkıntıdan kurtulur.) [Hakim]

Peygamber efendimiz, Mirac gecesi, ekin ekip bir günde biçen, bir topluluğu gördü. Biçtiği mahsül yeniden eski haline dönüyordu. Bunların kim olduğunu sorunca, Cebrail aleyhisselam dedi ki:
(Bunlar Allah yolunda cihad edenlerdir. Bunların bir iyiliğine yediyüz misli sevap verilir. Harcadıklarının yerine yenisi verilir.) [Bezzar]

En büyük düşman kim ise, onunla yapılan cihad elbette daha büyüktür. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Dışarıdan gelen kötü istekler şeytandan gelmiş olmakla beraber, geçici hastalıklardandır. Küçük bir ilaç ile kolayca giderilebilir. Nisa suresinin 76. âyet-i kerimesinde (Şeytanın aldatması elbette zayıftır) buyuruluyor. En büyük düşmanımız nefsimizdir.) [c.3, m.27]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kulun nefsi ile yaptığı cihad büyük cihaddır.) [Deylemi]

(Cihadın efdali, nefs ile yapılan cihaddır.) [İ. Neccar]

(Asıl mücahid, nefsi ile cihad edendir.) [Tirmizi]
 

garp

Active member

Cihadın esas gayesi



Cihad eden mümine "Mücahid" denir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Mücahid, gündüz oruç tutan, gece ibadet eden gibidir. Evine dönünceye kadar kendine sevap yazılır.) [İ. Ahmed]

(Bir mücahidi doyurmak, ona yardım etmek, dünyadan ve içindekilerden daha kıymetlidir.) [Hakim]

(Mücahidlere eza vermekten Allah’tan korkun! Allahü teâlâ, Peygamberlere eza edenlere gadap ettiği gibi, mücahidlere eza edenlere de gadap eder. Peygamberlerin duasını kabul ettiği gibi, mücahidlerin de dualarını kabul eder.) [Deylemi]


Cihadın esas gayesi olan emr-i maruf, diğer cihadlardan daha üstündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda gazaya [cihada] verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın [cihadın] sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anil-münker sevabı yanında, denize göre, bir damla su gibidir.) [Deylemi]

(En faziletli cihad, farzları ifa etmektir.) [İ. Ahmed]

(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]

(Kadının cihadı kocası ile iyi geçinmektir.) [Şir’a]

(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]



Sual: Cihad farz mıdır?


CEVAP

Kur'an-ı kerimde cihadın farz olduğu bildiriliyor. (Bekara 216)
Âlimlerin çoğu cihadın farz-ı ayn değil, cenaze namazı kılmak gibi farz-ı kifaye olduğunu bildirdi. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Mal ve canları ile cihad edenler, oturanlardan üstündür.) [Nisa 95]

Âlimlerin çoğu (Bu âyet-i kerime, cihadın herkese farz-ı ayn olmadığını, farz-ı kifaye olduğunu bildiriyor) dediler.



Cihad savunma savaşı mıdır?


Hayır, sadece savunma savaşı değildir. Cihad, insanların İslamiyet'i işitmelerine ve Müslüman olmalarına mani olan zâlimleri, sömürücüleri ortadan kaldırarak, insanların Müslüman olmakla şereflenmeleri, böylece iki cihanda da saadete kavuşmaları için yahut Müslümanlara saldıran kâfir, zâlim ordularına karşı Müslümanların mallarını, canlarını ve ırzlarını, namuslarını korumak için, canla, malla, yayın yoluyla yapılan savaştır.

Güç kullanarak cihadı yalnız devlet yapar. Fertlerin başkalarına saldırmalarına cihad değil, çapulculuk, barbarlık denir. Sözle, yazıyla cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalble ve duayla bunlara yardım etmek ise, her Müslümanın vazifesidir. (Hadika)



İmam-ı Muhammed hazretleri de buyuruyor ki: Cihad emri şöyle geldi:

Önce, İslamiyet’in başlangıcında müşriklerle karşılaşmamak ve onlara yumuşak davranmak emredildi.

İkinci emir geldi. (Kâfirlere yumuşak ve güzel sözlerle İslamiyet’i bildir!) denildi.

Üçüncü emir geldi. İhtiyaç hâlinde savaşmaya izin verildi.

Dördüncü emir geldi. (Kâfirler size eziyet verirse, onlarla savaşın!) denildi.

Beşinci emir geldi. Medine’de İslam devleti teşekkül edince, (Haram olan dört ayın haricinde her zaman savaşabilirsiniz) dendi.

Altıncı emir geldi. (Devlet, düşman olan kâfirlerle her zaman savaşabilir) dendi. Böylece, cihad etmek, farz-ı kifâye oldu. (Siyer-i kebir)
 

garp

Active member
Cihadımız; cehalet, fakirlik ve ihtilâfa karşı



Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.


Biz kalû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (Aleyhissalâtü Vesselâm) dahiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz.


Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kâtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki (Haşiye) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. ‘’İnnallahe hüve’l-kaviyyü’l-metin [Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.]’’ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.


İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.


İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrûtiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.


Yeis, mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır.


Bu cümlelerin mabeynini rapt edecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum.


Haşiye: O zaman ‘Meşrûtiyet’; şimdi o kelime yerine ‘Cumhuriyet’ konulmuş.
Said Nursî

Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 51; Divan-ı Harb-i Örfî (yeni tanzim), s. 193

***
Üçüncü Cinayet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hammal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile, vilayat-ı şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene, anlayacakları sûretle meşrûtiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde:


İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakîki kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zîra husûmette fenalık var; husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zîra, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz...
Eski Said Dönemi Eserleri,
Divan-ı Harb-i Örfî, s. 122; D.H.Ö.
(yeni tanzim), s. 56


LÛGATÇE:
zaruret: Muhtaçlık, yoksulluk, fakirlik, şiddetli ihtiyaç.
ihtilaf: Ayrılık, bölünme.
cihetü’l-vahdet-i ittihad: Birleştiren temel unsur.
peymân: Yemin.
muvahhid: Bir olan Allah’a inanan.
i’lâ-yı Kelimetullah: Allah kelâmının büyüklüğünü yaymak.
ihtilâf-ı efkâr: Fikirlerin ayrılığı.
berâhin-i kàtıa: kesin deliller.
husûmet: Düşmanlık, kin, garaz.
inhisâr-ı kuvvet: Kuvvetin bir elde toplanması.
tevzî: Dağıtmak.
yeis: Ümitsizlik.
mâni-i her kemâl: Her mükemmelliğe engel.
mâbeyn: Ara, arası.
rabtetmek: Bağlamak.
mütâliîn: Mütâlâa eden, inceleyen

Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazıldı.
Hakikat
26 Şubat 1324 (Mart 1909)
Dinî Ceride, no. 70
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kur'anda cihat nasıl teşvik edilmiştir?
Cihadı teşvîk eden ve emreden bazı ayetler şöyledir:


[BILGI]1- "Yoksa siz, hacılara su dağıtmak ve Mescid-i Haramı (Kâbeyi) onarmak işini, Allah'a ve ahirete inanıp, Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi kabul ettiniz ? Bunlar Allah katında bir değillerdir."
(Tevbe suresi, 19)[/BILGI]

Hacılara su dağıtmak, yeryüzünde en mukaddes mekan olan Kâbeyi tamir etmek, güzel şeyler ve sevaplı işler olmakla beraber, hiç bir zaman Allah yolunda cihad etmek seviyesine yükselemezler. Kâbe komşuluğunda ibadet hoştur, ama daha da hoş olan, Allah yolunda cihaddır. Zira, birisi ferdi ibadettir, diğeri ise Allah'ın dinini yaymaktır. Risalet velayetten ne derece üstünse, risaletle alakalı olarak Allah'ın dinini yayma mücadelesi, o derece şahsî kemalatlardan, ibadetlerden üstündür.

Bu nokta tam anlaşılmadığından, hacca giden bazı müslümanlar, o mübarek mekanlarda ölmek temennisinde bulunurlar. Halbuki, oraya ölmeye değil, dirilmeye gitseler ve döndüklerinde yeni bir şevk ve heyecanla İslam'a hizmet etseler, kendileri hakkında çok daha iyi olacaktır.


[BILGI]
2- "Mü'minlerden -özür sahipleri müstesna- oturanlarla, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olamaz. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlara üstün kılmıştır..."
(Nisa suresi, 95)​
[/BILGI]

[BILGI]
3-"(Düşman) topluluğunu takipte gevşeklik göstermeyin! Eğer siz acı çekiyorsanız, sizin acı çektiğiniz gibi onlar da acı çekiyorlar. Halbuki siz, onların ummadıklarını Allah'tan umuyorsunuz..."
(Nisa suresi, 104)​
[/BILGI]



"Ölürsem şehidim" diyen bir mü'min, böyle bir beklentisi olmayan batıl dava mensuplarından daha da cesur olmak zorundadır.

[BILGI]
4- "Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın. Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Tevbe suresi, 41)
[/BILGI]
"Gerek hafif, gerek ağır..." ifadeleri şöyle açıklanmıştır:

-İster severek, ister hoşlanmayarak,
-İster aile yükünüz hafif, ister ağır olsa da,
-İster hafif silahlarla, ister ağır silahlarla,
-İster yaya, ister binitli,
-İster genç, ister ihtiyar,
-İster sağlam, ister hasta her hal ü karda savaşa çıkınız. (1)

"Mallarınızla ve canlarınızla" ifadesi, cihadın iki türüne işaret eder. Bir kısım insan vardır ki, mallarını Allah yolunda sarfederler. Bir kısmı da vardır ki, hayatlarını bu yolda feda ederler.

"Allah yolunda" denilmesi ise, çok mühim bir kayıttır. Allah yolunda olmayan bir mücadele, "cihad" ismine layık değildir. Cihada ruh kazandıran husus, işte burasıdır (2). Yoksa, müslümanlardan başkaları da savaşırlar, kendi din ve ideolojilerini yaymaya çalışırlar. Hatta, bu uğurda hayatlarını verirler. Fakat onların bu mücadelesi, Allah katında değer kazanan bir mücadele değildir.


[BILGI]
5- "Allah yolunda hakkıyla cihad ediniz."
(Hac suresi, 78)​
[/BILGI]

Cihadın hakkını vererek gayret sarfetmekle, kendini mücahid zannetmek başka başka şeylerdir. Birincisi hakkıyla cihad, ikincisi ise, sadece bir oyalanmaktır.

[BILGI]
6- "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." (Bakara suresi, 195)​
[/BILGI]


Bu ayetle ilgili olarak, şu rivayet anlatılır: Hz. Muaviye zamanında, İslam ordusu İstanbul önlerine gelir. Savaş esnasında, muhacirden bir zat, düşman saflarına dalar. Bazıları, bu hareketi "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" ayetine aykırı görür. Bunun üzerine, Hz. Peygamberin sancaktarı Ebu Eyyub El-Ensarî şöyle der: "Biz bu ayeti daha iyi biliriz. Çünkü bu ayet, bizler hakkında indi. Rasulullah ile beraber yaşadık. Onunla beraber çok hallerle karşılaştık. O'na yardımcı olduk. Neticede İslam galip geldi. Ensar olarak bir araya toplandık. "Allah bize, Resulüne sahabe olmayı, O'na yardımcı olmayı nasip etti. Artık İslam galip geldi, müslümanlar çoğaldı. Biz O'nu, çoluk-çocuk ve mala tercih etmiştik. Artık savaş bittiğine göre, evlerimize, çocuklarımıza dönelim, onlarla yaşayalım" diye konuştuk. İşte bizler böyle bir halde iken, bu ayet nazil oldu. (3)

Öyle anlaşılıyor ki, tehlike ileri atılmakta değil, geri kalmaktadır. Ayetin evvelinde, "Allah yolunda infak edin" denilmesi, cihadın ekonomik boyutuna işaret eder. Maddi imkanları yerinde olanlar, bu imkanları Allah'ın dinini yayma uğrunda harcamazlarsa, kendilerini kendi elleriyle tehlikeye atmış olacaklardır.


[BILGI]
7- "Şüphesiz Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever."
(Saff suresi, 4)​
[/BILGI]

[BILGI]
8- "Ey iman edenler! Can yakıcı bir azabtan sizi kurtaracak bir ticareti size anlatayım mı? Allah'a ve Resulüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz, bu sizin için çok büyük bir hayırdır (herşeyden daha hayırlıdır.) (Bunu yaptığınızda) Allah günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte bu, büyük kurtuluştur. Seveceğiniz başka bir şeyi nasib eder: Allah'dan bir zafer ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele!"
(Saff suresi, 10-13)​
[/BILGI]


Ayette, Allah yolunda cihad, "ticaret" olarak anlatılmıştır. Ticarette asıl olan kârdır. Bir şey verilir ve karşılığında kazanç elde edilir. İşte, mü'minler Allah yolunda mallarını-canlarını verecekler, bunun mukabilinde, çok şeyler kazanacaklardır. Bunlar, ayette şu şekilde sıralanmıştır:

a. Allah'tan mağfiret,
b. Cennet,
c. Zafer,
d. Yakın bir fetih.

Bunlardan mağfiret ve Cennet ahiretle, zafer ve fetih dünyayla alakalıdır. Demek ki, hem dünya, hem ahiret saadeti, ancak Allah yolunda cihadla mümkündür.

[BILGI]
9- "Ey iman edenler ! Kafirlerden size yakın olanlarla savaşın. Onlar, sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki, Allah, müttakîlerle beraberdir."
(Tevbe suresi, 123)[/BILGI]



Bu ayet, dine davet stratejisini belirleyen "önce yakınlarını uyar" (Şuara suresi, 214) ayetine benzemektedir. Yani uyarmada yakınlardan başlanması gerektiği gibi, savaşta da yakın düşmandan başlanacaktır. Nitekim Resulüllah, önce kavmiyle, sonra diğer Araplarla, daha sonra Bizansla savaşmıştır. Şüphesiz, bütün kafirlerle birden savaşmak imkansızdır. Dolayısıyla, uygun olanı yakından başlamaktır. (4)

Büyük müfessir Fahreddin Razî, üstteki ayetin "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" kısmıyla ilgili şu yorumu yapar: "Gılza" rikkatin zıddıdır. Cezalandırmada sertliği bildirir. Şüphesiz sertlik, sakındırmada daha tesirli, kötülükten men etmekte daha etkilidir. Fakat her zaman sert olmak uygun değildir. Zira durum bazan yumuşaklığı, bazan da sertliği gerektirir. Bu sebeple, sadece sertlik gösterilmesinin uygun olmadığına dikkat çekilerek "onlar sizde bir sertlik bulsunlar" denilmiştir. Devamlı sert olmak insanları dağıtır, birbirinden uzaklaştırır. "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" bu sertliğin her zaman olmamasına delalet eder. Sanki şöyle denilmiştir: "Onlar, sizin ahlak ve tabiatınızı incelediklerinde, sizde bir sertlik de bulmaları uygundur". Böyle bir kelam ise, ancak çoğu halinde şefkat, merhamet olmakla beraber, bir çeşit sertlik de kendisinde bulunanlar için sadıktır... Bu sertliğin, alış-veriş, karşılıklı oturup konuşmak, yemek-içmek gibi hususlarda olması uygun değildir. (5)


Kaynaklar
1- Razî,XVI, 69-70; Beydavî, I, 406; Ebu'l-Berekat Nesefî, Medariku't-Tenzîl, Daru'l-Fikir, II, 127
2- Kutub, 1, 187; Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1, 127; Kadiri, 1,50; Mevdudi, Jihad in Islam, s.,7; Afif Abdülfettah Tabbera, Ruhu'd-Dini'l-İslamî, Daru'l-İlm, Beyrut, s., 380-381, Abdulazîz Hatip, Gönüllerin Fethinde Cihad, Gençlik Yay. İst., 1994, s., 118-119; Zeydan, Usulu'd-Dave, s., 272
3- İbnu Kesîr, I, 331; Ebu Davud, Sünen, Cihad, 22; Tirmizi, Tefsîr, 2/19
4- Razî, XVI, 228-229
5- Razî, XVI, 230​
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
CİHADIN CEŞİTLERİ

1- Nefs'e Karşı Cihad Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Adûnî, Keşfu'l-Hafâ', I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak nitelendirmektedir. " Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedir.

Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildığını göstermektedir.

2- Ilim Ile Cihad

Cihad'ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehalettir. Hakk'a ulaşmak isteyen herkesin cehaletten kurtulması, ondan uzaklaşması gerekir.

Bilginin ortaya koyduğu delillerin gönüller üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir. Onun için şöyle buyurulmuştur:

"Ey Muhammed! Insanları Rabbi'nin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. " (en-Nahl 16/125).

Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan Islâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı "ilim ile cihad"dır. Bu usûle "Kur'an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli Kur'an'ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:"Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur'an ile büyük bir cihadla cihad et" (el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur'an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur'an'ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikatı, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır. " (Ibn Mâce, Fiten, 4011)

3- Mal Ile Cihad

Mal ile cihad, Allah Teâla'nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması demektir.

Bilindiği gibi dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür. Müslümanların, Islâm'ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.

Hz. Peygamber'in, mal ile cihad hususundaki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farızasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah'a vermişlerdir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Iman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin hepsi birbirinin vekilıdır. " (el-Enfal, 8/72).

"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. " (et-Tevbe, 9/41).

"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ, 4/95).

4- Savaşarak Cihad Yapmak

Cihad, müslümanlara farzdır. Her müslümanın nefsi ile, ilim ve malı ile sürekli cihad yapması, böylece dinin korunması, Hakk'ın galip kılınması için çalışması gerekir. Bazen "I'lây-ı kelimetullah" yani Allah adının yüceltilmesi dinin korunup yayılması içinde elde silâh düşmanla savaşmak icab edebilir. Bu en büyük cihaddır ve müslümanlara farzdır. Hattâ cihad denildiği zaman ilk akla gelen husus, düşmanla sıcak savaşa girmektir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Sizinle savaşanlarla; Allah yolunda siz de savaşın. Fakat haksız yere saldırmayın." (el-Bakara, 2/190)

Bu ilâhi emir Allah yolunda, Islâm uğrunda savaşmanın ve Islâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu bize ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde; ganimet elde etmek, şan ve şöhrete ulaşmak, mevki ve makam elde etmek için yapılan savaşın cihad olmadığını, cihadın, Allah (c.c.)'ın adının yüceltilmesi (I'lây-ı kelimetullah) için yapılan savaş olduğunu haber vermiştir.

Çağımızda bir takım gruplar her ne kadar savaşsız bir dünyanın özlemini dile getirmekte ve bunun için açık veya gizli savaş aleyhtarı faaliyetler sürdürmekte iseler de, bu hiç bir zaman, binlerce yıldan beri devam eden gerçeği değiştirmeyecek ve savaşlar sürüp gidecektir. Cenâb-ı Hak bu değişmez gerçeği aşağıdaki ayet-i kerîmede bize haber vermiştir:

"Hoşunuza gitmediği halde, savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir Şey, hakkınızda hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de, hakkınızda kötü olabilir. Bunları Allah bilir, siz bilemezsiniz. " (el-Bakara, 2/216).

"Savaşan, ancak kendi öz canı için savaşmış olur. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. " (el-Ankebut, 29/6).

Islâm dini müslümanlara şerefli bir hayat yaşatmayı hedef edinmiştir. Bu sebeple bu dinin emrettiği savaş, savunma savaşı, zâlimlerden mazlumları kurtarma savaşı, her yere adalet götürme savaşı ve müslümanların haysiyetini koruma savaşıdır. Kur'an-ı Kerîm'de:

"Kendilerine karşı savaş ilân olunduğunda zulme uğrayanlara cihad etmeleri için izin verildi. Hak Teâlâ onlara yardıma hakkıyla Kadirdir." (el-Hac, 22/39) buyurulup meşrû savunma savaşına izin verilirken her an savaşa hazır olmak da emredilmiştir.

Savaşın önemini ısrarla belirten Islâm dini ve onun yüce kitabı, barışın da gereğine işaret etmekte, barış teklifi düşmandan geldiği takdirde tavız vermeden teklifin yerine getirilmesini istemektedir:

" Eğer onlar barış isterlerse sen de onu kabul et. Allah'a güven ve dayan."

"Her şeyi işiten, herşeyi hakkıyla gören O'dur. Onlar seni aldatmak isterlerse, şunu kesin olarak bil ki, Allah sana yeter. Seni,yardımlarıyla ve müminlerle destekleyen O'dur." (el-Enfâl, 8/63).

Islâm, müslümanlara yapılan tecavüzlerin hiç birinin karşılıksız bırakılmamasını istemektedir:

"O halde, size karşı tecavüz edenlere siz de aynıyla mukabele edin. " (el-Bakara, 2/194).

Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar müslümanların cihada devam etmelerini isteyen Islâm, savaş hukukunu da en güzel şekilde tanzim etmiştir. Allah Teâlâ'nın:

" Andlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini (andlaşma hükümlerini) yerine getirin." (en-Nahl, 16/91)

"Haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez." (el-Bakara, 2/190) buyurması; Peygamber Efendimiz'in cephe gerisinde bulunan kadın, çocuk, ihtiyar ve din adamlarının öldürülmemesini, savaşçılara işkence edilmemesini çapulculuk yapılmamasını istemesi, Islâm savaş hukukunun temel kuralları olmuştur.

Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti ve bu emri yerine getirenlerin Allah katında ulaşacakları yücelikler Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilmektedir:

"Allah Teâlâ, Cennet'e karşılık müminlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında şehît ve gazı olurlar. Allah'ın bu öyle bir vâdidir ki, Tevrat'ta da, Incil'de de, Kur'an'da da sabittir. Kim Allah'tan daha çok vadıni yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. Işte büyük kurtuluş budur." (et-Tevbe, 9/111)

"Ey mü'minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaracak bir ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah'a ve Rasûlüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki hoş konutlara koyar. Işte büyük kurtuluş budur." (es-Saf, 6/10-12). Cihadın fazileti hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur:

"Rasûlullah'a: "-hangi iş daha hayırlıdır?" diye soruldu. " Allah'a ve Peygamberine iman etmektir. " dedi.

"-Sonra hangisi faziletlidir, denildi: Allah yolunda cihaddır" cevabını verdi sonra "hangisidir?" sorusuna karşı da: "-Makbûl olan hac'dır, " buyurdu" (Buhâri, Iman, 18)

Abdullah b. Mes'ud şöyle anlatıyor: "Rasûlullah'a: -Yâ Rasûlallah, Allah katında hangi iş daha sevimlidir? diye sordum. -Vaktinde kılınan namazdır, dedi. -Sonra hangisidir? dedim. -Anne ve babana iyilik etmendir, buyurdu. Sonra hangisidir? sorusuna da: -Allah yolunda cihaddır, cevabını verdi." (Buhârî, Cihad, 1)

Ebû Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: "-Ya Rasûlallah, hangi amel daha faziletlıdır?" dedim. "Allah'a iman etmek ve onun yolunda savaşmaktır" buyurdu. (Riyâzü's-Sâlihîn, II, 531).

Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)'e geldi ve: "-Insanların hangisi efdaldır?" diye sordu. Rasûlullah: "-Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mümin kişidir" buyurdu (Buhârî, Cihad, 2)

Elde silâh, din ve Islâm diyarı uğrunda hudut boylarında nöbet beklemenin asıl bir görev olduğunu ve bunun Allah Teâlâ'yı ziyadeşiyle memnun ettiğini bildiren Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Hudut ve Islâm diyarının muhafazası için bir gün, bir gece nöbet beklemek, bir ay (nafile olarak) gündüz oruç tutup gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır." (Müslim, Imâre,163; Tirmizî, Cihad 2)

"Iki çeşit gözü, Cehennem ateşi yakmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz; diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan göz. " (Tirmizî, Fezâilü'l-Cihad, 12)

Görüldüğü gibi cihad ilâhi bir emir olup kadın erkek bütün müslümanlara farzdır. Bu farzı yerine getirenler Cenâb-ı Hakk'ın hoşnutluğunu kazanacak ve ahirette yüce mertebelere ulaşacaklardır.

Cenâb-ı Hak:

"Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve (cihad için) başlanıp beslenen atlar hazırlayın" (el-Enfâl, 8/60) buyurarak müslümanlara her zaman cihad için hazırlıklı olmalarını emretmiştir.

Işte bütün bu ayet ve hadislerin ışığında cihad, dünya ve dünya malı için olmayan, Kelîme-i Tevhîd'in kabulü ve gönüllere yerleşmesi için gösterilen cehd ile bunun neticesinde kazanılan kardeşliğin adıdır. Cihad; insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah'a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır. Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve bütün beşeri hegemonyalardan kurtarıp Allah'ın hâkimiyeti altına gönül rızası ile davet etmenin adıdır. Kinsiz, kansız ve mutlu bir Islâm toplumu oluşturmak için gösterilen ihlaslı hareketin adıdır. Cihad, her ferdin, kendisini günahlardan arındırıp Allah'a istiğfar etmesi, Allah'a yönelmesi, Allah'a yönelen insanlardan oluşan bir dünya kurması ve bu dünyada kendisi ve insanlar için yalnız Allah'ın hâkimiyetini istemesi ve bunun için devamlı hareket halinde olmasıdır. Cihad, eskiden yapılan ve pişmanlık duyulan bütün yanlış işlerin aksini yapma gücüdür. Cihad, zimmete geçirilen bütün hakları geri iade edebilmektir.

Cihad, terkedilen hukukullahı telâfi etmektir. Cihad, nefis ve bedendeki her türlü taklıdi terk etmektir.

Rasûlullah (s.a.s.)'ın torunu Hz. Hasan der ki: "Adam Allah uğrunda cihad eder. Halbuki bir kılıç vurmamış bulunur. Sonra Allah uğrunda cihadın hakkı da; hak ve ihlâsa yakın bulunması, haksızlıktan ve kötü niyetlerden gücü yettiği oranda kusur ve ilgisızlıkten uzak bulunmasıdır."

Cihad, insanları baskı ve zorlamadan korumak ve kurtarmaktır. Zorlama ve baskı olmayan Islâm'a, insanları davet ederek Allah'ın adını yüceltmektir. Cihad, herkesi, mensubu olduğu akîdeden zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın kabulü ve yayılışına engel olmak isteyen ve gücünün yettiğine baskı yapan hak düşmanlarının kovulması ve her türlü engelin kaldırılması ile, sağlam kalp ve dosdoğru düşünen bir akıl için belirlenmiş en güzel nizamı, yani Islâm'ı hâkim kılmaktır. Cihad, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yaşayıp tebliğ ettiği Islâm'a yapışarak Allah yolunda kendini ve. malını feda etmiş, orta yolu seçmiş, aşırılıktan sakınmış ilâh olarak Allah'ı ve onun hâkimiyetini tanımış, Islâm'ı bütün dinlerin üstünde ve tamamlanmış tek din kabul ederek bu dini müdafaa ve yaşanılır kılmak için çalışmak demektir. Bunun için Islâm'da mutlak surette, öldürme, intikam, din değiştirmeye zorlama yoktur. Düşmanı yenmek, onun kuvvet ve gücünü bertaraf edip, dinde serbest olarak Allah'ın hükmüne tabi tutmaktır ki, işte Allah'ın adını yüceltmek için yapılan cihad şekillerinden birisi de budur.

Cihad, ne bir savunma savaşı ne düşmana saldırıda bulunup onu imha etme savaşıdır. Kıtal ve kan dökme değildir. Yahut bir üstünlük ve egemenlik kurarak insanları boyunduruk altına alma savaşı da değildir.

Insanlarla mücadele ve insanlar arası savaş ilişkilerini anlatan pek çok kelime varken, Islâm bu kelimeleri cihad kavramı yerine kullanmadı. Meselâ, harp, kıtal, ezâ kelimeleri cihad kelimesinin yerini tutmamaktadır. Islâm niçin eskiden Araplar'ın kullandığı harp vb. gibi kelimeleri almadı da yepyeni bir ifade olan cihad tabirini aldı. Bunun birinci sebebi, harp tabiri şahsi menfaatler, polemik oyunlar için ateşi sönmeyen, yangını çağlar boyu milletlerin, kabilelerin içinden çıkmayan kıtal anlamında kullanılmıştır. Harplerde genellikle, kişisel ve toplumsal kinler hâkim olmuştur. Harplerde fikir endişesi, bir akîdeyi galip kılma çabası göze çarpmaz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cihadın Farziyeti

1) Ubade bin es-Samit (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’ın yolunda cihad ediniz! Kuşkusuz ki Allah’ın yolunda cihad, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah Tebâreke ve Teâlâ cihad sebebiyle üzüntü ve hüzünden kurtarır.”

Ahmed bin Hanbel Müsned, Taberani Mucemu’l-Kebir, Taberani Mucemu’l-Evsad, Hakim Müstedrek, Tergib ve Terhib 3/179

2) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Müşriklerle, mallarınızla, ellerinizle, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin!”

Ebu Davud 2504, Nesei 3082, Darimi 5/258, Ahmed bin Hanbel Müsned 3/1245, İbni Hibban, Hakim Müstedrek 2/81

3) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’nin fethedildiği günü şöyle buyurdu:

“(Artık) hicret yoktur! Lakin cihad ve niyet vardır. Cihada gitmeniz istendiği zaman, cihada gidiniz!”

Buhari 2633, Müslim 1353/85, Ebu Davud 2480, İbni Mace 2773

4) Bureyde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir orduya yahut bir seriyyeye bir komutanı emir yaptığı zaman ona özel olarak Allah’tan sakınıp takvaya sarılmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiyede bulunurdu.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururdu:

“Allah’ın adıyla, Allah’ın yolunda savaşınız! Allah’a iman etmeyen kafirlerle savaşınız! Savaş yapınız! Ancak ganimetlerde hıyanetlik yapmayınız! Ahitlerinizi bozmayınız! Öldürdüklerinize müsle yapmayınız!..”

Müslim 1731/3

5) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bana insanlar, ‘La İlahe İllallah’ deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum! Herkim, ‘La İlahe İllallah’ derse, İslam’ın hakkı müstesna, canını ve malını benden kurtarmıştır. Hesabı ise Allah’a aiddir.”

Buhari 2759, Müslim32/20, Nesei 3076, Tirmizi 2733

6) Salim bin Nadr şöyle dedi:

Abdullah bin Ebi Evfa, Ömer bin Ubeydullah’a bir mektup yazdı. O mektubu ben okudum şöyle idi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) düşmanla karşılaştığı bazı savaşlarında güneş semanın ortasından meyil edene kadar bekledi sonra insanların arasında ayağa kalkıp şöyle buyururdu:

−“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz! Allah’tan afiyet isteyiniz! Ancak düşmanla karşılaştığınız vakit sabrediniz! Bilin ki, cennet kılıçların gölgesi altındadır!”

Sonra da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dua ederdi:

−“Ey Kitabı indiren! Ey bulutları yürüten! Ey toplanmış orduları bozguna uğratan Allah’ım! Düşmanları bozguna uğrat, düşmanlara karşı bize yardım et, bize zafer ver.”

Buhari 2772, 2820, Müslim 1742/20
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cihadı Terk Etmenin Tahrimi!

7) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Savaşmadan ve kendi kendine savaşma isteği ile konuşmadan yani, savaşa niyet etmeden ölen kimse münafıklıktan bir şube üzere ölür!

Müslim 1910/158 Ebu Davud 2502, Nesei 3083, Beyhaki 9/169, Hâkim Müstedrek 2/77

8) Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œKim, savaşa gitmez veya bir gaziyi techiz etmez ya da savaşa giden kişinin ailesine hayırlı bir şekilde halef olmaz ise, Allah subhanehu onu kıyamet gününden önce bir kıyamete uğratır!

İbni Mace 2762, Ebu Davud 2503, Darimi 5/244

9) Cundeb bin Beceli (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œHerkim, hak ve batıl olduğu belli olmayan, karanlık bir davanın bayrağı altında kavmiyete çağırarak yahut kavmiyete yardım ederek öldürülürse, tam bir cahiliye ölümüyle ölmüş olur!

Müslim 1850/57

10) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œÎyne usulü ile alış veriş alış veriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna tutunup ziraatçılıkla geçinmeye razı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz vakit, Allah sizin üzerinize zilleti musallat eder de dininize dönene kadar onu üzerinizden sıyırıp almaz!

Ebu Davud 3462, Tabarani Müsnedu’ş-Şamiyyin 464, Ebu Nuaym el-Hilye 5/209, İbni Adiyy 2/22, el-Kamil 5/361, Albânî Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha 11

11) Ebu İmran (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Biz İstanbul’u murad ederek Medine’den savaşa çıktık. Cemaatin başında Halid bin Velid (Radiyallahu Anh)’ın oğlu Abdurrahman (Radiyallahu Anhuma) vardı. Rum askerleri sırtlarını İstanbul şehrinin surlarına dayamışlardı. Rumlar karşımıza büyük bir ordu çıkardılar. Onlara karşı Müslümanlardan bir o kadar veya daha fazla asker çıktı. Mısırlıların başında, Ukbe bin Amir (Radiyallahu Anh) bulunuyordu. Cemaatin başında ise Fedale bin Ubeyd idi. Derken Müslümanlardan bir adam Rum saffına hücum ederek onların arasına girdi.

Bunun üzerine insanlar bağırarak şöyle dedi:

Subhanallah! La İlahe İllallah! Kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor!€

Bunun üzerine Ebu Eyyub el-Ensari (Radiyallahu Anh) ayağa kalkarak şöyle dedi:

ˆ’Ey Ensar topluluğu! Kuşkusuz ki siz bu ayeti böyle te’vil ediyorsunuz! Ama şüphesiz ki bu ayet, biz Ensar topluluğu hakkında indi. Allah, Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yardım edip, İslam’ı kuvvetlendirip ve İslam’ın yardımcıları çoğalınca bizim bağzımız bağzımıza Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den saklı olarak şöyle dedi:

€œKuşkusuz ki malımız ziyan oldu! Şüphesiz ki Allah, İslam’ı kuvvetlendirip ve İslam’ın, yardımcılarını çoğaltmıştır. Gelin mallarımızın başında duralım ve onların geri kalan kısmını ıslah edelim.€

Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ Bakara Suresi 195. ayetini indirdi:



Allah’ın yolunda infak edin! Ve kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın!..

Ebu Eyyub el-Ensari (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Elleri tehlikeye atmak, mallarımızın başında bulunup, onları ıslah etmemiz ve cihadı terk etmemizdir!”

Ebu İmran (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Ebu Eyyub el-Ensari (Radiyallahu Anh) İstanbul’a defnedilene kadar Allah’ın yolunda cihaddan ayrılmadı!€

Ebu Davud 2512, Tirmizi 3152

12) Sevban (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

Yakında diğer milletler, yemek yiyenlerin çanak üzerine toplandığı gibi, sizin üzerinize toplanacaktır!

Adamın biri, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

€“O gün biz az mı olacağız? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œBilakis, o gün siz çok olacaksınız! Lakin sizler selin sürüklediği çöp gibi olacaksınız! Allah, düşmanlarınızın göğüslerinden size karşı olan korkuyu kaldıracak ve sizin kalplerinize vehen atacaktır!€

Adamın biri, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

€“Ey Allah’ın Rasulü! Vehen nedir? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œDünyayı sevmek ve ölümü sevmemektir. (Yani Allah’ın yolunda CİHAD etmeyi sevmemektir.)

Ebu Davud 4297, Ahmad bin Hanbel Müsned 5/287, Albânî Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha 958

13) Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

Bir kavim cihadı terk ederse, mutlaka Allah onların umumuna azap eder!

Tergib ve Terhib 3/246, Taberani
 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cihadın Fazileti

14) Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Dikkat! Sana işin başını, direğini ve en üst zirvesini haber veriyorum; (O da Allah’ın yolunda) cihaddır!”

İbni Mace 3973, Tirmizi 2749, Ahmed bin Hanbel Müsned 5/231, Albanî İrvau’l-Ğalîl 2/138

15) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e, ya Rasulallah! İnsanların hangisi daha faziletlidir? denildi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Canıyla ve malıyla Allah’ın yolunda cihad eden mü’mindir.”

Sahabeler:

−Sonra kimdir? dediler.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Allah’tan korkup insanları kendi şerrinden emin kılıp vadilerden bir vadiye çekilen mü’mindir.”

Buhari 2636, Müslim 1888/122, Tirmizi 1711, Ebu Davud 2485

16) İbni Ebi Amir (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’ın yolunda şehid olmak bana, evlerde ve çadırda yaşayanların (elde ettikleri şeylerin) benim olmasından daha sevgilidir.”

Nesei 3153, Ahmed bin Hanbel Müsned 17221

17) İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ümmetimden bir taife hak üzere (Allah’ın yolunda cihad ederek) savaşmaya devam edecektir. Onlara düşmanlık edenlere galip gelecekler! Hatta onların sonu, Mesih Deccal ile savaşırlar!”

Ebu Davud 2484

18) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir adam gelerek:

−Bana cihada denk olacak bir amelde delillik et, dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Ben cihada denk olacak bir amel bulamıyorum! Mücahid sefere çıktığı zaman sen mescide girip o dönünceye kadar devamlı namaz kılmaya, iftar etmeden devamlı oruç tutmaya gücün yeter mi?”

O kimse:

−Buna kimin gücü yeter ki? dedi.

Buhari 2634, Müslim 1878, Tirmizi 1669, Nesei 3114

19) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Altının kulu, gümüşün kulu ve elbisenin kulu helak olsun! Öyleleri verildiği zaman razı olur, verilmediği vakit kızar bunlar helak olsun, baş aşağı yuvarlansın! Ayağına diken batsa çıkaran bulunmasın! Müjdeler olsun şu kula ki, Allah’ın yolunda cihad için atının gemini tutmuş, başı dağınık, ayakları tozlanmıştır. Eğer bu kula hudut bekleme (görevi verilir) ise en güzel şekilde hudut bekler. Eğer askerin gerisinde artçı vazifesi verilirse en güzel şekilde artçılık görevini yapar. Buna rağmen bu kul bir meclise girmek için izin istese izin verilmez! Bir mevzuda şefaat etse şefaati kabul edilmez!”

Buhari 2712, 2713

20) Abdullah bin Kays (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:

Ben, babamdan işittim, düşmanın hemen önünde olduğu halde şöyle diyordu:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki, cennetin kapıları kılıçların gölgesi altındadır!”

Kays’ın bu hadisi üzerine, üzerindeki elbisesi eski ve dağınık bir kimse ayağa kalktı ve:

−Ya Eba Musa! Sen bu hadisi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söylerken bizzat işittin mi? dedi.

Ebu Musa:

−Evet, dedi.

Bunun üzerine o kimse arkadaşlarının yanına döndü ve:

−Sizlere selam okuyorum dedi ve sonra kılıcının kınını kırıp attı! Sonra kılıcıyla düşmana doğru yürüdü ve kılıcıyla düşmana vura vura şehid düştü!

Müslim 1902/146, Tirmizi 1710

21) Ebu Katade (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün sahabelerin arasında iken ayağa kalktı ve onlara hitaben şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki, Allah’ın yolunda cihad ve Allah’a iman amellerin en faziletlisidir!”

Bunun üzerine biri ayağa kalkıp:

−Ya Rasulallah! Eğer Allah’ın yolunda öldürülürsem günahlarım benden silinir mi? Bu hususta ki görüşün nedir? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurdu:

−“Eğer sabredici, ecrini sadece Allah’tan umarak savaşır, ileri atılıcı ve geri kaçıcı olmadan Allah’ın yolunda öldürülürsen evet.”

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o kimseye şöyle dedi:

−“Nasıl dedin?”

O kimse:

−Eğer Allah’ın yolunda öldürülürsem günahlarım benden silinir mi? Bu hususta ki görüşün nedir? dedi.

Rasulullah ona (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Eğer sabredici, ecrini sadece Allah’tan umarak savaşır, ileri atılıcı ve geri kaçıcı olmadan Allah’ın yolunda öldürülürsen evet. Ancak kul borcu müstesnadır! Bunu bana, Cebrail aleyhissellam söyledi!”

Müslim 1885/117, Nesei 3141

22) Fudale bin Ubeyd (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ben önderinizim ve bana iman edip İslam’a uyup da hicret edene cennetin kenarından ve ortasından birer ev verileceğine kefilim. Yine ben, bana inanıp benim yolumdan gidip Allah’ın yolunda cihad edene cennetin kenarından bir ev verileceğine kefilim. Kim bu şekilde yaparsa elde etmedik bir hayır, sakınmadık bir şer bırakmamış olur. Nerede olsa gideceği yer cennettir.”

Nesei 3119

23) Abdurrahman bin Ka’b bin Malik babasından şöyle nakleder:

Babam, şairler hakkında vahyedilen: “Şairlere ancak azgınlar uyar!” Şuara Suresi 224. ayeti hakkındaki fikrini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e sorunca şöyle buyurdu:

“Mü’min kılıcı ve diliyle cihad eder! Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şairler savaşı metheden, Mücahidleri savaşa teşvik eden, onları cesaretlendiren, coşturan ve şiirleriyle sanki düşmanları ok yağmuruna tutan kişilerdir!”

Ahmed bin Hanbel Müsned, Albani Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha

24) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kendisinde salih amel işlenen günlerin Allah’a en sevimlisi bu günler yani (Zilhicce’nin ilk) on günüdür.”

Sahabeler:

−Ya Rasulallah! Allah’ın yolunda yapılan cihad da mı (o günler kadar sevimli) değildir? diye sordular.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Evet, Allah’ın yolunda yapılan cihad da! Ancak canı ve malı ile cihada çıkıp da onlardan hiçbir şeyi geri döndürmeyen (yani şehid olan) hariçtir.”

Ebu Davud 2438, Buhari 928, Tirmizi 754, İbni Mace 1727, Tergib ve Terhib 3/20, Beyhaki, Taberani, Bezzar, Ebu Ya’la, İbni Hibban

25) Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Bir adam, ya Rasulallah! Bana seyahat için izin ver, dedi.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kuşkusuz ki, benim ümmetimin seyahati, Allah-u Teâlâ’nın yolunda cihaddır.”

Ebu Davud 2486

26) Zeyd bin Eslem babasından şöyle rivayet ediyor:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Gökten yağmur yağdıkça cihad tatlı ve hoştur. İnsanlar üzerine Kur’an’ı çokça okuyanların, ‘Bu zaman cihad zamanı değildir!’ dedikleri bir zaman gelecektir! Kim, bu zamana ulaşırsa, bilsin ki, bu ne güzel bir cihad zamanıdır.”

Sahabeler:

−Ya Rasulallah! Bunu söyleyecek kimse var mıdır?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Evet, bu kimse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lanet ettiği kimsedir!”

İmam Nevevi Tağribu’l-Tezhib Şifa-i Es-Sudur Meşariu’l-Eşvag ila Mesari El-Uşşağ

27) İbni Hasasiye (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e İslam üzerine biat etmek için geldim. Bana, Allah’tan başka hakkı ile ibadet olunan hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Kulu ve Rasulü olduğuna şahidlik etmeyi, beş vakit namaz kılmayı, Ramazan orucunu tutmayı, zekât vermeyi, hac etmeyi ve Allah’ın yolunda cihad etmeyi şart koştu.

Ben:

−Ey Allah’ın Rasulü! İkisine gelince, ben onlara güç yetiremem! Benim malım, on tane devedir. Onlar da çoluk çocuğumun sütü ve merkebidir. Dolayısıyla zekâtı veremem! Cihada gelince, cihada arkasını dönenin Allah’ın gazabına uğrayacağını söylüyorlar! Bu nedenle savaşa girdiğimde, ölümü istememekten ve nefsimin korkmasından korkuyorum, dedim.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ellerini açıp hareket ettirdi ve şöyle buyurdu:

“Zekât yok! Cihad da yok! O zaman ne ile cennete gireceksin?!”

İbni Hasasiye (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

−Ey Allah’ın Rasulü! (Zekât vermeyi ve Allah’ın yolunda CİHAD etmeyi kabul ediyorum ve) Sana biat ediyorum.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tüm onlar üzerine benden biat aldı.

Beyhaki Sünenu’l-Kubra Kitabu’s-Siyer 9/20

28) Seleme bin Nufeyl el-Kindi (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanında oturuyordum, bir adam şöyle dedi:

−Ey Allah’ın Rasulü! İnsanlar atlarını salıverdiler, silahlarını da bıraktılar ve şöyle diyorlar:

−(Artık) Cihad yoktur! Kuşkusuz ki harp ağırlıklarını bırakmıştır.

Bu söze müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yüzünü o kimseye çevirdi ve şöyle buyurdu:

“Yalan söylüyorlar! İşte şimdi savaş zamanı geldi. Ümmetim içinden öyle bir cemaat olacak ki onlar hak yolunda (cihad ederek) savaşacaklar. Allah ta bir kısım insanların kalplerini onlara meylettirecek ve onlar yüzünden diğerlerine rızık verecektir. Kıyamet kopup Allah’ın vadi yerine gelinceye kadar hatta Ye’cuc ve Me’cuc çıkıncaya dek bu böylece devam edecektir. Kıyamet gününe kadar atların alınlarında hayır vardır. Rabbim bana vahyederek bildirdi ki çok geçmeden ruhum kabzolunacaktır. Sizler benim yoluma uyacaksınız, bir kısmınız da bir kısmınızın boynunu vuracaktır ve mü’minlerin esas yurdu da Şam olacaktır.”

Nesei 3544, İbni Hibban 7307, Taberani Mucemu’l-Kebir 6357, 6358, 6359, Ahmed bin Hanbel Müsned 4/104, İbnu Sa’d Tabakat 7/427, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1961

29) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Tebuk Savaşı olduğu yıl Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sırtını devesine dayayıp insanlara bir konuşma yaparak şöyle buyurdu:

“Size insanların en hayırlısı ile en şerlisini haber vereyim mi? Kuşkusuz ki insanların en hayırsı, ölünceye kadar atının veya devesinin sırtında veya yaya olarak Allah’ın yolunda amel eden kimsedir. Kuşkusuz ki insanların en şerlisi; Allah’ın Kitab’ını okuyup da onda gereken şeyleri yerine getirmeyen facir kimsedir.”

Ahmed bin Hanbel Müsned 11124, Nesei 3092

30) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kafirle onu öldüren cehennemde ebediyen bir arada olamaz!”

Müslim 1891/130, Ebu Davud 2495, Nesei 3095

31) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır, benim ümmetimin ruhbanlığı, cihaddır.”

Ahmed bin Hanbel Müsned

32) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar hak üzere savaşarak (Allah’ın yolunda cihad ederek) muzaffer olmakta devam edecektir. Nihayet Meryem’in oğlu İsa aleyhisselam (yeryüzüne) iner ve Müslümanların emiri (Mehdi aleyhisselam) ona:

−Gel bize namaz kıldır, der.

Bunun üzerine İsa aleyhisselam:

−Hayır, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğerleriniz üzerine emirlersiniz, buyurur.”

Ahmed bin Hanbel Müsned 14726, 15129, Müslim 1923/173, Ebu Davud 2484, Hâkim 4/480, Darimi 5/259, Albani Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha 1959

33) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“…Şüphesiz cennette yüz derece vardır. Allah onları, kendi yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesafe sema ile yer arası mesafe gibidir. Siz Allah’tan istediğinizde, Firdevs cennetini isteyin. Çünkü o cennetin ortası ve en yücesidir...”

Buhari 2640

34) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ya Eba Said! Herkim Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve Nebi olarak Muhammed’den razı olursa, cennet onun için vaciptir.”

Bu, Ebu Said (Radiyallahu Anh)’ın hayretine gitti de:

−Ya Rasulallah! Bu sözleri bana tekrar etsen, dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları tekrar etti.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Diğer bir şey daha var ki, kul onunla cennette yüz derece yükseltilir. Bu derecelerden her iki derecenin arası sema ile yer arası mesafedir.”

Ebu Said (Radiyallahu Anh):

−O diğer bir şey nedir? Ya Rasulallah! dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“O Allah’ın yolunda cihaddır, o Allah’ın yolunda cihaddır!”

Müslim 1884/116, Nesei 3117

35) Amr bin Abese (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kim, Allah’ın yolunda bir kıl ağartırsa, o kıl, kıyamet günü kendisi için bir nur olacaktır.”

Tirmizi 1685

36) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e amellerin hangisi daha faziletlidir? Yahut amellerin hangisi daha hayırlıdır? diye soruldu.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Allah’a ve Rasulüne iman etmektir.”

Denildi ki:

−Sonra hangi ameldir?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Cihad amelin zirvesidir.”

Yine denildi ki:

−Sonra hangi ameldir? Ya Rasulallah!

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Sonra kabul edilmiş hacdır.”

Tirmizi 1709, Nesei 3116

37) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Şehidin ölüm anındaki duyduğu acı, ancak sizden birinin çimdiklemeden dolayı duyduğu acı gibidir.”

Tirmizi 1719, İbni Mace 2802, Nesei 3147, Darimi 5/234, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/297

38) Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Hiçbir şey Allah’a iki damla ve iki izden daha sevimli değildir! Allah’ın korkusundan ağlayan kişinin gözünden akan damla ile Allah’ın yolunda akıtılan kan damlası. İki ize gelince; Biri Allah’ın yolundaki iz ve Allah’ın farzlarından bir farzın izi.”

Tirmizi 1720

39) Mesruk (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:

Biz, Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh)’a Allah-u Teâlâ’nın Âl-i İmran Suresi 169, 170 ayetinin tefsirini sorduk:

“Allah’ın yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Hayır, onlar bilakis diridirler! Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın keremiyle kendilerine verdiklerinden mesrur olarak, arkalarında henüz (şehit olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler.”

Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

−Biz de bunu Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e sormuştuk da şöyle buyurmuştu:

−“Onların ruhları bir takım yeşil kuşların içindedirler. Onlar için Arşa asılmış kandiller vardır. Onlar cennette diledikleri her yere uçarlar sonra o kandillere girerler. Rab’leri onlara muttali olup:

−Herhangi bir şey arzu ediyor musunuz? buyurur.

Onlar:

−Ne arzu edelim ki? Biz cennette dilediğimiz her yere gidebiliyoruz derler. Rab’leri bunu onlara üç defa tekrarlar. Onlar kendilerine bu teklif edilmekten vazgeçilmeyeceğini görünce:

−Ey Rabbimiz! Bizim Senin yolunda tekrar öldürülmemiz için bizim ruhlarımızı cesetlerimize iade etmeni istiyoruz derler. Nihayet Rab’leri kendileri için bir şey istemediklerini görünce, onlar terk olunur.”

Müslim 1887/121, İbni Mace 2801, Tirmizi 1691, Darimi 5/236

40) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e, mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli kimdir? diye soruldu.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Allah’ın yolunda canıyla ve malıyla cihad eden kişi ve vadilerden bir vadiye çekilip orada Allah’a ibadet edip insanları kendi şerrinden emin kılan kişidir.”

Ebu Davud 2485, Nesei 3089

41) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ölüp de Allah katında büyük bir hayra sahip olan hiçbir kulu, dünyaya tekrar dönmek, dünya ve dünyadaki her şeyin kendinin olması karşılığında asla onu sevindirmez! Bundan yalnızca şehid müstesnadır. Çünkü o, şehid olmanın fazileti sebebiyle gördüğü şeylerden dolayı tekrar dünyaya dönmek ve dünyada tekrar Allah’ın yolunda öldürülmek onu sevindirir.”

Buhari 2644, Müslim 1877/108, Nesei 3139, Darimi 5/235, Ahmed bin Hanbel Müsned 3/103, 126, 173

42) Nu’man bin Beşir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ben, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberinin yanında idim. Bir adam şöyle dedi:

−Ben İslam’ın ardından hacıları sulasam da sonra hiçbir amel işlemesem, merak etmem!

Diğer bir adam da şöyle dedi:

−Ben de İslam’ın ardından Mescid-i Haram’ı imar etsem de sonra hiçbir amel işlemesem, merak etmem!

Diğer bir adam da şöyle dedi:

−Allah’ın yolunda cihad etmek, sizin söylediğinizden daha faziletlidir!

Bunun üzerine Ömer (Radiyallahu Anh) bu adamları azarlayıp şöyle dedi:

−Susun! Bu gün Cuma günüdür! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberinin yanında seslerinizi yükseltmeyin! Lakin Cuma namazını kıldıktan sonra ben, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına girer; sizin ihtilaf ettiğiniz hususu Ona sorarım!

Bunun üzerine Allah Azze ve Celle Tevbe Suresi 19. ayeti sonuna kadar indirdi:

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

“Siz, hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı tamir etmeyi, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah’ın yolunda cihad eden kişi gibi mi sanıyorsunuz? Onlar, Allah’ın katında eşit değillerdir! Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez!”

Müslim 1879/111

43) Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Şehid için, kul borcundan başka her günah bağışlanır.”

Müslim 1886/119

44) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İnsanların yaşayış hallerinin hayırlısı, o öyle bir kimsedir ki, sırtında uçarcasına koşturacağı atının dizgininden tutmuş Allah’ın yolunda cihada hazır beklemektedir. O, bir düşman sesi veya düşmanla karşılaşma çağrısı işitir işitmez, atının üzerine sıçrar da, öldürmeyi yahut ölümü, umud ettiği yerlerinde nail olmak için uçarcasına koşturup giden adamdır. Yahut da hayırlı hayat şu kimsenin hayatıdır; şu dağların en yüksek yerlerinden bir yüksekliğin tepesindeki küçük bir koyun sürüsünün başında yahut şu vadilerden bir vadinin içinde küçük bir koyun sürüsünün başında bulunurda namazı kılan, zekatı verir, insanlardan yana da hayırdan başka bir işde bulunmayarak kendisine ölüm gelinceye kadar Rabbına ibadet eder durur.”

Müslim 1889/125

45) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Uhud Günü bir adam:

−Ey Allah’ın Rasulü! Eğer ben Allah’ın yolunda (cihad ederken) öldürülürsem nerede olurum? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Cennette olursun.”

Bunun üzerine adam torbasından hurmaları çıkartıp onlardan yemeye başladı ve sonra şöyle dedi:

−Eğer bu hurmalarımı yiyip bitirinceye kadar hayatta kalırsam, kuşkusuz ki bu uzun bir hayattır! dedi ve elinde bulunan hurmaları yere attı da sonra ölünceye kadar cihad etti!

Müslim 1899/143, 1901/145, Nesei 3140

46) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Sadık olarak şehid olmak isteyene, kendisine bir musibet isabet etmese de şehidlik derecesi verilir.”

Müslim 1908/156

47) Sehl bin Huneyf (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kim, kalbinden sadık olarak Allah’tan şehid olmayı isterse, yatağında ölse bile Allah o kişiyi şehidlerin menzilesine ulaştırır.”

Tirmizi 1705, Müslim 1909/157, Ebu Davud 2541, İbni Mace 2797, Nesei 3148, Darimi 5/234, Beyhaki 9/169, Hâkim Müstedrek 2/77

48) Ebu Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Bir kimse Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:

Benim devem öldü! Beni başka bir deveye bindir, dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurdu:

−“Benim yanımda deve yoktur!”

Bunun üzerine orada bulunan başka bir kimse:

−Ya Rasulallah! Ben onu yükleyecek olan bir kimseye delalet edeyim? dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurdu:

−“Herkim, bir hayra delalet ederse, ona da hayrı işleyenin sevabı kadar sevap vardır!”

Müslim 1893/133

48) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Cennete giren hiç kimse, yeryüzündeki her şeye sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmeyi istemez! Şehid bundan müstesnadır! Çünkü o, görmekte olduğu kerametlerden dolayı tekrar dünyaya dönmeyi ve on kere öldürülmeyi temenni eder.”

Buhari 2644, Müslim 1877/109, Nesei 3146

50) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah (şu) iki kişiye güler! Bunlardan biri diğerini öldürür ikisi de cennete girer! Bu birincisi; Allah’ın yolunda öldürülür ve cennete girer. Sonra Allah onu öldüren katilin tevbesini kabul eder ve şehid olur ve cennete girer!”

Buhari 2670, Müslim 1890/128, İbni Mace 191, Nesei 3152

51) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bedir tarafına doğru sefere çıktı. Herratu’l-Vebere mevkiine vardığı vakit, cüret ve yiğitlikle namlı bir kimse, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e erişti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabı onu görünce sevindiler. O kişi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaşınca:

−Sana ittiba etmek ve seninle beraber ganimet elde etmek için geldim! dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurdu:

−“Allah’a ve Rasulüne iman ediyor musun?”

O adam:

−Hayır, dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“O halde dön! Ben bir müşrikten asla yardım istemem!”

Aişe (Radiyallahu Anha) dedi ki:

−Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yoluna devam etti. Şecere mevkiine vardığımız zaman o adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yine ulaştı ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ilk söylediği şeyleri yine söyledi.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de ona ilk söylediği şeyleri söyledi ve şöyle buyurdu:

−“O halde dön! Ben bir müşrikten asla yardım istemem!”

Adam geri döndü fakat Beyda mevkiinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yine geldi.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona ilk söylediği şeyleri söyledi ve şöyle buyurdu:

−“Allah’a ve Rasulüne iman ediyor musun?”

Bu sefer adam:

−Evet, iman ediyorum, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“O halde yürü!”

Müslim 1817/150

52) Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:

−Amellerin hangisi Allah Azze ve Celle’ye daha sevgilidir? diye sordum.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Vaktinde kılınan namazdır.”

Sonra hangisidir? dedim.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Ana babaya iyilik etmektir.”

Sonra hangisidir? dedim.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Allah’ın yolunda cihad etmektir.”

Buhari 13/5973, Müslim 137/85
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Allah’ın Yolunda Yapılan Harcamanın Fazileti

53) Hureym bin Fatik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kim, Allah’ın yolunda bir harcama yaparsa, o yaptığı harcama için kendisine yedi yüz misli olarak (sevap) yazılır.”

Tirmizi 1675

54) Sevban (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Adamın harcadığı dinarın en faziletlisi, onun çoluk çocuğuna harcadığı dinardır. Ve yine adamın harcadığı dinarın en faziletlisi, Allah’ın yolunda bir at için harcadığı dinar ve adamın Allah’ın yolunda arkadaşlarına harcadığı dinardır.”

İbni Mace 2760

55) Ebu Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Bir kimse yular takılmış bir dişi deveyi getirdi ve:

−Bu Allah’ın yolunda sadakadır, dedi.

Buna mukabil Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Bu deveye karşılık sana kıyamet gününde hepsi de yularlı yedi yüz tane deve vardır!”

Müslim 1892/132, Nesei 3173 Darimi 5/228, Ahmed bin Hanbel Müsned 4/121, 5/274

Mücahidin Ailesine Yardım Etmenin Fazileti

56) Süleyman bin Bureyde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Mücahidlerin kadınlarına yapılacak hürmet geride kalan kimseler üzerine, kendi annelerine yapacakları hürmet gibidir! Geride kalanlardan herhangi bir kimse mücahidlerden birine ailesinin işlerini görüp yardım etme hususunda halef olur sonra mücahide, ailesi hususunda hainlik yaparsa, o hain kıyamet gününde mücahid için durdurulur da mücahid onun amellerinden dilediği her şeyi alır! Mücahidin o hainin amellerini almada ki istek ve hırsı hakkında ne zannedersiniz?”

Müslim 1897/139, 140, Ebu Davud 2496, Nesei 3176
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Mücahide Yardım Etmek, Allah€™ın Kendi Üzerine Aldığı Bir Haktır!

57) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Üç kişi var ki, onlara yardım etmek Allah Azze ve Cellenın kendi üzerine aldığı bir haktır:

1) Allah’ın yolunda cihad eden mücahid,

2) İffetli olmak isteğiyle evlenen kimse ve

3) Kendi bedelini ödemek isteğiyle mükatebe yazışma yapan köledir.

İbni Hibban 4030, Nesei 3106, Tirmizi 1706, İbni Mace 2518, Begavi 2239, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/151, 437

58) Sebre bin Ebu Fakih (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim şöyle buyurdu:

Kuşkusuz ki şeytan, Ademoğlunun her yerde önüne oturur! İslam yolunda Ademoğlunun önüne oturur ve şeytan şöyle der:

Sen nasıl Müslüman olursun? Eski dinini, babalarının ve atalarının dinini nasıl bırakırsın?

Fakat o kimse şeytana isyan eder ve Müslüman olur.

Sonra şeytan, hicret yolunda da Ademoğlunun önüne oturur ve şeytan şöyle der:

ˆ’Kendi yurdunu ve kavmini terk edip nasıl hicret edersin? Kuşkusuz ki hicret eden kişinin misali dizginlerinden bağlanmış at gibidir!

Fakat o kimse şeytana isyan eder ve hicret etmiş olur.

Sonra şeytan, cihad yolunda Ademoğlunun önüne oturur ve şöyle der:

ˆ’Cihada gidiyorsun cihad, hem seni yorar hem de malını kaybedersin! Savaşacak ve öldürüleceksin! Savaşacak ve öldürüleceksin! Karın başkasına nikahlanacak! Malların taksim edilecek!

Fakat o kimse de şeytana isyan eder ve cihada gider.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

€œHerkim, böyle yaparsa, o kimseyi cennete girdirmek Allah Azze ve Celle’nin kendi üzerine aldığı bir haktır! Savaşta öldürülse de o kimseyi cennete girdirmek Allah Azze ve Celle€™nin kendi üzerine aldığı bir haktır! Boğularak ölse de, o kimseyi cennete girdirmek Allah Azze ve Celle€™nin üzerine kendi üzerine aldığı bir haktır! Hayvanın sırtından düşüp ölse de, o kimseyi cennete girdirmek Allah Azze ve Cellenin kendi üzerine aldığı bir haktır!€

Nesei 3120, Ahmed bin Hanbel Müsned, Albani Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha1653
 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bediüzzaman'ın Cihad Anlayışı




Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin cihad yorumunu ele almaya başlamadan önce, genel olarak cihad kavramıyla ilgili bir-iki hususu hatırlatmakta yarar var. Hz. Muhammed (a.s.m.) cihat kavramını “yüce İslam’ın zirvesi” olarak tarif etmiştir. Ve kendisine “Allah yolunda cihad”a eşit birşey varsa bunun ne olduğu sorulduğunda, şu cevabı vermiştir: “[Ona eşit olarak] yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur.”



Çok önemli olan bir diğer bir husus da onun geniş anlamıdır. Zaman zaman onu tarif için kullanılan "kafire karşı kutsal savaş” tanımıyla sınırlı olmaktan öte, cehdetmek, çabalamak, olanca kuvvetini sarfetmek, veya olabildiğince gayret etmek anlamlarına gelen ‘cehede’ kökünden türetilen cihad terimi, geniş bir anlam dizisini içerir.



Mesela, Zadü’l-Mead adlı eserde cihad başlıca dört “adım” veya “aşama”yı ihtiva eder şekilde tanımlanır; nefse karşı, şeytana karşı, inançsızlara karşı, ve münafıklara karşı cihad. Bunlardan ilki de dört “aşama” ihtiva etmektedir: nefse hak dini öğretmeye çalışmak; ikincisi, fiiliyatta bu bilgiye uygun biçimde yaşamaya çalışmak; üçüncüsü, bunu diğer insanlara öğretmeye çalışmak; ve dördüncüsü, sair insanları Allah’ın dinine davet ederken ızdırap verici zorluk ve eziyetlerle karşılaştığında sabırlı olmak ve sebat etmektir. Şeytanla cihad iki “aşama”yı içerir: ilk olarak, şeytanın insanın kalbine ektiği, imanla ilgili şüphe tohumlarını uzaklaştırmaya çalışmak; ve ikincisi, şeytanın telkin ettiği süfli arzulardan vazgeçmeye çalışmaktır. Bu cihadların ikincisi insanı sabır ve sebata eriştirirken, ilki, yani nefisle cihad “sağlam ve kesin bir iman” kazandırır. Üçüncü ve dördüncü temel “aşama”lara, yani inançsızlar ve münafıklarla cihada gelince, bu ikisi de dört “aşama”yı içinde barındırır: kalb ile cihad, dil ile cihad, malıyla (sahip olduğu şeylerle) cihad, ve hayatı ile cihad. İnançsızlara karşı cihad kılıçla, yani cebirle, kuvvetle olduğu halde, münafıklara karşı cihad dil ile yapılır-dil ile; yani, delil, bürhan, ve ikna yoluyla.


CİHAD'IN TANIMI


Diğer alimler cihadı “İslam’ın emirlerini öğrenmek, başkalarına öğretmek, gerek şahsi ve gerek sosyal hayatta onları tatbik etmek ve başkalarını da böyle yapmaya teşvik etmek, sair insanları İslam’a davet etmek, bütün bunların icrası esnasında ortaya çıkan tüm engelleri, yani hem şahsi düzeydeki, hem de içinde bulunulan toplum içersindeki, ve de onun dışından çıkan engelleri bertaraf etmek için şuurlu, faal ve daimi bir gayret” olarak tarif etmişlerdir. Ve cihadın amacı şu şekilde tarif edilmiştir: “Allah’ın dinine yardım etmek ve Onun sözünü yüceltmek (i’la-yı Kelimetullah)” 6 ve “küfrü mağlup ederek hakkı hükümferma kılmak.”



Cihadın geniş anlamını ve İslam açısından taşıdığı önemi bu şekilde gösterdikten sonra, bu tebliğ, cihadın İslami literatürün değişik türlerinde tanımlandığı üzere onun daha ileri müzakeresine girişmekten ziyade, Bediüzzaman Said Nursi’nin cihad yorumunu ve nümune-i imtisal hükmündeki tatbikatını müzakere edeceğiz.



SAİD NURSİ'NİN CİHAD YORUMU



Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin cihad yorumunu araştırırken göze çarpan bir husus, onun hayatı boyunca, gerek Eski Said, gerek Yeni Said olarak konuya dair fikirlerinde sergilediği devamlılıktır. Bu, gerek dış dünyadaki, gerek kendi iç dünyasındaki büyük değişimlerin, hayatının bu iki ana dönemi arasında yaşanmış olmasından dolayı önemlidir.


MEDENİYET VE CİHAD



Bu çalışmalar sayesinde Bediüzzaman Said Nursi’nin ulaşmak istediği hedef, onun davasının merkezini teşkil eden İslami medeniyetin yeniden tesisiydi. Çünkü, onun nazarında, İslam hakiki medeniyetin kaynağıydı; bu yüzden İslam dünyası ancak İslami bir çerçeve içerisinde gerçekten terakki edebilir, ve ancak bu şekilde hak ettiği hakim mevkiini yeniden kazanabilirdi. Bundan da ötesi, bir bütün olarak insanlık ancak İslam ve de İslami medeniyetin tesisi sayesinde sükun ve huzur bulabilirdi.

MADDİ CİHAD

Bediüzzaman Said Nursi'nin her halükarda maddi cihada karşı çıktığı düşünülmemelidir. Şartlar gerektirdiğinde, yani, harici bir tecavüzle karşılaşıldığında, Bediüzzaman ülkesinin savunmasında en kahraman savaşçılardan biri konumundaydı. Hayatının ilk döneminin azımsanmayacak bir bölümü savaş meydanlarında geçti. Büyük bir ihtimalle 1913’te Balkan savaşına katılmış, 29 Birinci Dünya Savaşı çıktığında cihad fetvasının hazırlanmasında yardımı olmuş ve 1915 ilkbaharında denizaltıyla Kuzey Afrika’ya giderek cihad ilanının yayılmasıyla ilgili tehlikeli göreve yardım etmiştir. 30 Ve Enver Paşa’nın emirleriyle doğu Anadolu’da kurduğu milis birliği, Keçe Külahlılar, o kadar cesur ve etkili savaşçılardır ki, Ermeni Taşnak ihtilalcilerinin ve Rusların korkulu rüyası olmuşlardır. Bediüzzaman Ruslara karşı bu önemli hizmetinden dolayı bir harp madalyasıyla da ödüllendirilmiştir.



Tarih : 04.02.2014 Kaynak : bediuzzamansaidnursi.org
 
Üst