Müslümanlar arasındaki ayrılığın hikmeti nedir?

garp

Active member
Müslümanların parçalanmasındaki hikmet nedir? Bu ihtilafın sebebi nedir?

Müslümanlar arasındaki ihtilafın en büyük sebeplerinden biri, İslamiyet’in hükümlerine ve Kuran-ı Kerim’e tam manasıyla itaat etmemektir

“O hâlde hep birlikte Allah’ın ipine (Kurân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!..” (Âl-i İmrân, 103)

“Allah’a ve Resûlüne itâat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider; o hâlde sabredin! Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 46) İmam Malik’e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (asm) şunu söylemiştir: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız:



Allah’ın Kitabı ve Resulün’ün sünneti.” (Muvatta)

İrbâz İbnu Sâriye (ra) dedi ki: “Bir gün Resûlullah (asm) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok manidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri:

“Ey Allah’ın Resûlü (asm), sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?” dedi.

“Size” buyurdu, “Allah’a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn’in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid’attır, her bid’at de dalalettir, sapıklıktır.” (Tirmizî, Ebu Dâvud)

İslâm tevhid dinidir. Tevhid, Allah’ı zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir kabul etmek, onu yegâne tapınılan varlık olarak tanımak demektir. Bu anlayış ırk, dil, bölge gibi farklılıklara rağmen bütün Müslümanları birlik ve beraberlik içinde tutan bir çatı işlevi de görmektedir.

Dinimizde Müslümanların birlik ve bütünlüğünü bozan her türlü sosyal parçalanmalar ve bu sonuca götüren fikir ayrılıkları yasaklanmıştır. Yukarıda geçen ayetler bu hususu vurgulamaktadır. Ayrılıklar her ne kadar tabii ve kaçınılmaz ise de, bu serbestiyet, Müslümanların bölünmesine yol açmama şartı ile sınırlıdır. (Diyanet İşleri Bakanlığı İlmihali)

Dünyanın gittikçe yaşanmaz bir hale gelmesi Müslümanların bu derece birbirlerinden ayrılığı, dünyanın ve ahlakların maddi-manevi kirlenişi Kuran’dan uzaklaşmaktan ve ahlaksız bir medeniyetin tesiri altında kalmaktan kaynaklanmaktadır. Gençlerin Kur’an terbiyesinden mahrum kalmasındandır. Ruhen ve bedenen sağlıksız bir gençlik bu dünyanın sonunu getirebilir. Kuransız bir insanlık terakki etmekten aciz olduğu gibi zamanla dünya da karma karışık ve yaşanmaz bir hale gelmektedir. Çünkü “Kur’an dünyanın aklıdır “ buyrulmuştur.

Müslümanlar arasında ki ihtilafın en mühim sebeplerinden biri de hakiki ihlâstaki kuvveti elde edememektir

“Allah’a ve Resûlüne itâat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz)
gider…” (Enfâl Sûresi, 46)

“(İblis) dedi ki: “O halde senin izzetine yemin ederim ki, mutlaka onların hepsini azdıracağım! Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların
müstesna.” (Sad, 82-83)

“…Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızların kuvveti dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samîmiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. Ehl-i dünyâ, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için, hatta bir kısım ehl-i siyâset ve hayat-ı ictimâiye-i beşeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iştirâk-i emvâl düstûrunu kendilerine rehber etmişler. Bütün sû’-i isti‘mâlât ve zararlarıyla beraber, hârika bir kuvvet ve menfaat elde ediyorlar. Halbuki iştirâk-i emvâlin çok zararlarıyla beraber, iştirâk ile mâhiyeti değişmez. Herbirisi, umumuna gerçi bir cihette ve nezârette mâlik hükmündedirler; fakat istifâde edemezler. Bu iştirâk-i emvâl düstûru a‘mâl-i uhreviyeye girse; zararsız, azîm menfaate medârdır…” (Lem’alar)

Bediüzzaman Hazretleri’nin de açık bir şekilde izah ettiği gibi gerek Yahudiler, gerek Hıristiyanlar yeri geldiğinde Müslümanlar üzerinde etkili
olabilmek ve İslam’ı söndürebilmek için iştirak düsturunu kendilerine rehber etmişler ve sanki sair vakitlerde aralarında hiçbir çekişme yokmuş gibi birlik olmuşlardır. Bunu, tarih boyunca Müslümanları mağlup etmek için düzenlenen Haçlı Seferlerinde Yahudilerin Hıristiyanlar safında yer alması gibi hadiseler gayet açık bir şekilde ispat ediyor. Ve günümüzde ise, Yahudi zulmü altında inleyen
Filistin’e Amerikan ordusundan takviye gelmesini örnek verebiliriz. Eğer biz Müslümanlar olarak birbirimize destek olursak, kardeşlik ve ihlâs düsturu doğrultusunda hareket edersek, Allah’ın izniyle istenilen birlik ve beraberliğe ulaşırız. Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi muvaffakiyetin sebebi hakta ve ihlâstadır.

Peygamber Efendimiz (asm) ümmetinin içine düşeceği ihtilafı haber vermiştir

Hz. Peygamber (asm) bir hadislerinde:

“Yahudilerin yetmiş bir, Hıristiyanların yetmiş iki fırkaya ayrıldığını, kendi ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunlardan birinin
kurtuluşta, diğerlerinin ateşte olacağını belirtmiş, kurtuluşa erenlerin kimler olacağı sorusuna “Benim ve ashabımın yolunu izleyenler” cevabını vermiştir. (Ebû Dâvûd, İbn Mâce )

Hadiste bir isimlendirmeden ve belirlemeden ziyade Müslümanların ayrılık ve çekişmeye düşmesi halinde bundan herkesin zarar göreceğine işaret vardır. Enes bin Malik (ra) şöyle demiştir. Ben, Resulullah’tan (asm) şu buyruğu işittim:

“Benim ümmetim dalalet üzerinde şüphesiz toplanmaz (birleşmez). Bu itibarla siz (ümmetim arasında) bir ihtilaf gördüğünüz zaman büyük Müslüman topluluğundan ayrılmayınız.” (İbn-i Mace)

Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar arasında ortaya çıkan ihtilafların bir kısmı siyasî bir kısmı da fikrî sebeplere dayanıyordu. Ancak siyasî nitelikli ihtilâflar da zamanla fikrî ve dinî şekillere bürünmüş ve akaid sahasını ilgilendiren meseleler arasına girmiştir. Böylece daha ilk dönemlerde Hâricîlik ve Şia gibi siyasî-itikadî mezhepler ile Mu’tezile ve Mürcie gibi çeşitli itikadî mezhepler
ortaya çıkmıştır. (Diyanet İşleri Bakanlığı ilmihali)

Başımıza gelen musibetlerin hakikat açısından çok hikmetleri vardır

Müslümanlar arasında olan bu ayrılıkları biz insanlar aciz idrakimizle musibet olarak görebiliriz.Ancak tarihin çeşitli dönemlerinde insanların maruz kaldığı bela ve musibetlerin altında, insan idrakinin kavramaktan aciz kaldığı birçok hikmetler gizlidir. Nitekim “İslam garib olarak
başladı; başladığı gibi tekrar garib olacaktır. Ne mutlu o gariblere!.” buyrulmuştur. (Müslim)

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu da affeder.” (Şura, 30)

“Sizin için hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, hâlbuki siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Bu dünya bir imtihan yeridir. İmtihanın bir ciheti de; insanların İlahi takdire rıza ve teslimiyet derecelerinin ölçülmesidir. Bu ise ancak bela ve musibetlerle olabilir. Müslümanlar ise aralarındaki ihtilaf münasebetiyle bu dünyada imtihana tabi tutulmuşlardır. Bize düşen metanet ile sabretmek ve İslam âleminin ittifakı için dua etmektir. Musibetler, günahkâr bir müminin günahlarına kefaret olur, halis kullarının da makamlarını yükseltir. Son olarak şunu da ifade edelim ki; bu ihtilafın altında Erhamürrahimin olan Allah’ın inayetinin çok tatlı meyveleri bulunmaktadır. Bu sebeple bizler musibetlere karşı sabır ve şükürle mukabele etmek, acizliğimizi ve zayıflığımızı düşünerek dergah-ı ilahiyyeye iltica etmek ile mükellefiz. İslam dünyasında ki bu ihtilafı rıza ile karşılamak, Allah ü Teala’nın rızasını kazanmanın en önemli bir vesilesidir. Bir kul o rızaya nail olma şerefine ererse, çektiği bütün meşakkatler ve uğradığı bütün musibetler hiç hükmünde kalır.
 
Üst