Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır.

Ahmet.1

Well-known member
Âhiret Kardeşlerime Mühim Bir İhtar
"İKİ MADDE"dir:


Birincisi:
Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır. Ve o ünvan altında, her yirmidört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevî kazançlarımda hissedar olmakla beraber; benim gibi dua eden kıymetdar binler kardeşlerin ve Risale-i Nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.
---------------------------------------------------------------------
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
İntisab: Bağlılık.
Ehemmiyetli: Önemli.
İntişarına: Yayılmasına.
Hissedar: Hisseli, hisse sahibi, pay sahibi.
Kıymetdar: Kıymetli, değerli.


Hem dört vecihle dört nevi ibadet-i makbule hükmünde bulunan kitabetinde hem imanını kuvvetlendirmek, hem başkalarının imanlarını tehlikeden kurtarmasına çalışmak, hem hadîsin hükmüyle, bir saat tefekkür bazan bir sene kadar bir ibadet hükmüne geçen tefekkür-ü imanîyi elde etmek ve ettirmek, hem hüsn-ü hattı olmayan ve vaziyeti çok ağır bulunan üstadına yardım etmekle hasenatına iştirak etmek gibi çok faideleri elde edebilir. Ben, kasemle temin ederim ki; bir küçük risaleyi kendine bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye hükmüne geçer; belki herbir sahifesi bir okka şeker kadar beni memnun eder.
-----------------------
Vecih: Yön, taraf, yüz.
Nevi: Çeşit, tür.
İbadet-i makbule: Makbul ibadet, kabul olunan ve beğenilen çok sevaplı ibadet.
Tefekkür-ü imanî: İmana ait tefekkür, imanla ilgili düşünme ve düşünceyi çalıştırma.
Hüsn-ü hatt: Hat(yazı) güzelliği, güzel yazı.
Hasenat: İyilikler, sevaplar.
Faide: Fayda, yarar.
Kasem: Yamin.


İkinci Madde:
Maatteessüf Risale-i Nur'un imansız ve emansız cinn ve ins düşmanları, onun çelik gibi metin kal'alarına ve elmas kılınç gibi kuvvetli hüccetlerine mukabele edemediklerinden, çok gizli desiseler ve hafî vasıtalar ile; haberleri olmadan yazanların şevklerini kırmak ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şeytancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Hususan burada ihtiyaç pek çok ve yazıcılar çok az ve düşmanlar çok dikkatli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan; bu memleketi o Nurlardan bir derece mahrum ediyor.
------------------------
Maatteessüf: Ne yazık ki.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur’anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Metin: Sağlam.
Kal'a: Kale.
Hüccet: Delil, ispatlayıcı söz, belge v.s.
Mukabele: Karşı koyma, karşılama, karşılık verme. *Karşılaştırma.
Desise: Gizli hile, oyun, tuzak.
Hafî: Gizli, saklı.
Vasıta: Araç, aracı, sebep, vesile.
Fütur: Gevşeklik, usanç.
Cihet: Yön, taraf.
Hususan: Özellikle, bilhassa.
Mahrum: Yoksun, nasipsiz.


Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa; benimle değil, hâdim-i Kur'an olan üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.
-----------------
Hakikat: Gerçek.
Hâdim-i Kur'an: Kur’anın hizmetcisi.
Hakaik-i imaniye: İmana ait hakikatlar, inançla ilgili gerçekler.


(Bediüzzaman Said Nursi | Kastamonu Lahikası)
 

Ahmet.1

Well-known member
Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilaf-ı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani' teşkil etmez. Biri şarkta, biri garbda, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. Hususan bir tek maksad için bir tek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.

(Bediüzzaman Said Nursi | Mektubat)
-----------------------------
İhtilaf-ı zaman: Zaman farklılığı.
Ünsiyet: Dostluk, tanışıklık, yakınlık, alışılmışlık.
Mani': Engel.
Şark: Doğu.
Garb: Batı.
Mazi: Geçmiş, geçmiş zaman.
Müstakbel: Gelecek, gelecek zaman.
Hususan: Özellikle, bilhassa.
Vazife: Görev, yapılması gereken iş.
Maksad: Gaye, amaç.
 
Üst