ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.

Ahmet.1

Well-known member
Sabri kardeş! Sabırlı ol, ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme. Şifaya dua edilmekle beraber; zararsız, hatarsızdır. Çünki eğer hatarat, seyyie ise; nasılki âyinede temessül eden pislik, pis değil ve âyinedeki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin âyinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünki İlm-i Usûl'de tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz.

Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünki âyinede nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümat-ı ruhaniye ise; sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünki emn ü ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf u reca müvazenesinde, sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast haletleri, celal ve cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi; ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.


(Bediüzzaman Said Nursi | Kastamonu Lahikası)

-----------------------------
Ehemmiyetsiz: Önemsiz.
Vehmî: Vehimle ilgili, asılsız ve gerçek dışı düşünceyle.
Asabî: Sinirli.
Hatar: Tehlike.
Hatarat: Hatıra gelen şeyler.
Seyyie: Günah, kötülük.
Âyine: Ayna.
Temessül: Yansıyarak görünür duruma gelme, yansıma.
Timsal: Numune, örnek, benzer, görüntü, resim.
Rıza: Memnunluk, hoşnut olma, kabul etme.
İhtiyarsız: İstemeyerek, elde olmadan.
Küfrî: Küfre ait, küfürle ilgili, inkarcılıkla ilgili.
İlm-i Usûl: Delillerden nasıl sonuç çıkarılacağını öğreten ilim.
Tasavvur-u küfür: İnkarcılığı düşünme, inkarcılığı tasarlama.
Tahayyül-ü şetm: Şetmin tahayyülü, çirkin ve kötü sözlerin hayale getirilmesi ve hayalde canlandırılması.
Şetm: Sövmek, küfretmek, yakışıksız çirkin söz.
Hasene: İyilik, Allah(cc) rızasına uygun iş.
Nuranî: Nurlu.
Tasavvur: Zihinde şekillendirme, tasarlama, düşünme, akılda canlandırma, düşünce, tasarı.
Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak.
Ziya: Işık.
Hâsiyet: Özellik, te’sir, etkileyicilik, fayda ve kuvvet.
Kesif: Koyu, katı, yoğun.
Misal: Örnek.
Sair: Diğer, başka.
Teellümat-ı ruhaniye: Ruhla ilgili acılar duyma, ruhla alakalı acılar çekme.
Sabr: Sabır, tahammül etme, dayanma, göğüs germe, katlanma.
Mücahede: Din için çalışma ve uğraşma. Din uğrunda savaşma ve çarpışma. *Uğraşma. Çalışma. Çaba gösterme.
Rabbanî: Rabbe ait, her şeyin sahibi ve terbiyecisiyle ilgili.
Emn ü ye'sin: Güven ve ümitsizliğin.
Varta: Uçurum, kurtuluşun zor olduğu yer, tehlike.
Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.
Havf u reca: Korku ve ümit.
Müvazene: Ölçmek, tartmak.
Kabz-bast: Daralma ve genişleme, sıkıntı ve ferahlık.
Halet: Durum, hal.
Celal: Büyüklük, ululuk, haşmet.
Cemal: Güzellik.
Tecelli: Görünme, bilinme, kendini belli etme, kendini gösterme, kendini bildirme.
İntibah: Uyanıklık, uyanma. *Hakikatı ve hakkı anlayıp yanlıştan, fenadan dönmek. *Sinirlerin uyanması. *Uzuvların harekete gelmesi.
Ehl: Halk, ilgililer, sahipler, oturanlar.
Ehl-i hakikat: Hakikat ehli, islamiyetin ve Kur’anın bildirdiği gerçekleri kabul edip yaşayanlar.
Medar-ı terakki: Terakki sebebi, ilerleme ve yükselme sebebi.
Düstur-u meşhur: Meşhur düstur, şöhret kazanmış kural, herkesçe duyulmuş ve bilinen kural.
 
Üst