Fitne Zamanı ve Müsbet Hareket

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Günümüzdeki ayrışmaların ve kutuplaşmaların asıl noktasını özetle ifade edecek olsaydık herhalde şu beyanattan farklısını söylemezdik :

[BILGI] Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise; maksadda ve esasta ittifak ile beraber, vesailde ihtilaf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikata hizmet eder. Fakat tarafgirane ve garazkârane, firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına hodfüruşluk, şöhretperverane bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünki maksadda ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının Küre-i Arz'da dahi nokta-i telakisi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritane gider. Kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hâl-i âlem buna şahiddir.


Mektubat ( 268 )
[/BILGI]

Fitne zamanında mesul olmamak için ise Müsbet Hareket etmenin gerekliliği ortaya çıkıyor. Peki müsbet hareket etmek nasıl olur? Kaba bir tabir ile müsbet hareket etmek yaraya kezzab değil merhem sürmek ile olur.

Hadis-i Şerifde buyuruluyor ki : "Ümmetimin ihtilafı rahmettir. " peki bunu nasıl ayırt edeceğiz? Şöyle ki :

[BILGI] Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilaf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.


Mektubat ( 268 )
[/BILGI]

Ancak medyaya düşen haberlere ve hükümetin tavrı ve ülkenin sürüklenmek istendiği kaos ve son gidişata bakıldığında Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) yukarıda ifade ettiği müsbet ihtilaf bulunmamakta bilakis menfi ihtilaf bulunmakta ve münafıkların fitnesi ile ortalık toz duman olmuş durumda. Hem zayıfların iktidarlarını ispat etmek için kullandıkları silah ise tahribtir ve menfice hareket etmektir, müsbet hareket değildir.

[BILGI] 33- Bir şey'in vücudu, bütün eczasının vücuduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ünün ademiyle olduğundan; zaîf adam, iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı oluyor, müsbet yerine menfîce hareket ediyor.


Mektubat ( 471 )
[/BILGI]
İfade buyurulduğu gibi bugün iktidar karşısında zayıf olanlar iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı olmaktalar.

[BILGI]Belki hodgâmlık ve enaniyet varsa, kendini haklı ve muhalifini haksız tevehhüm ederek; ittifak ve muhabbet yerine, ihtilaf ve rekabet ortaya girer. İhlası kaçırır, vazifesi zîr ü zeber olur.


İşte bu müdhiş sebebin verdiği vahim neticeleri görmemenin yegâne çaresi, "dokuz emirdir."


1 - Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.


Lem'alar ( 150 - 151 )
[/BILGI]

Hem Bediüzzaman Said Nursi r.a. mesleğimiz müsbet hareket etmektir menfi hareket etmekten Kur'an bizi men etmektedir demekte.

[BILGI]

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الآخِرَةَ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ


Al-i İmran [003.152] Kasem olsun ki, Allah Teâlâ size vaadini ifâ buyurdu. O zaman ki, onları Cenâb-ı Hakk'ın izniyle kesip doğruyordunuz. Tâ ki o sevdiğinizi size gösterdikten sonra siz isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emirde çekişmeye düştünüz, içinizden kimi dünyayı istiyordu ve sizden kimi de ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan çevirdi ve mamafih sizi af buyurdu ve Allah Teâlâ mü'minler üzerine fazl sahibidir.[/BILGI]


Ayeti Kerime bugün günümüze ışık tutmakta ve yine yapılması gerekeni beyan etmektedir :


[BILGI]

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

ENFAL 46. Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
[/BILGI]

[BILGI] Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.


Meselâ kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, bir çok hâdiselerle sabit olmuş. Meselâ: Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfî'de i'dam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.


Emirdağ Lahikası-2 ( 241 )
[/BILGI]

Bugün hükümet dershanelere ilişiyor, cemiyetimizin mensubu olanları fişliyor ve tasfiye ediyor gibi meseleler ile menfi hareket etmeyi bırakın islama hizmet için dahi olsa kati bir surette dahi menfi hareket edemeyeceğimize Peygamberlerin hayatı başta olmak üzere alimler ve evliyaların hayatları hususan en yakın zamanda Bediüzzaman Said Nursi r.a. gün gibi ortada olan hayatı ve enva-i çeşit ezasına rağmen hiçbir zaman en muannid hükümete ve yöneticilerine dahi menfi harekette bulunulmamıştır.

[BILGI]Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünki düşmanın malı, çoluk-çocuğu ganîmet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket müsbet bir şekilde manevî tahribata karşı manevî, ihlas sırrı ile hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenab-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asayişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dâhil ve hariçteki cihad-ı maneviyedeki fark, pek azîmdir.


Emirdağ Lahikası-2 ( 242 )
[/BILGI]

Demek ki elimizdeki maddi olanakları ancak hariçteki cihada kullanabiliriz. Dahilde bunlardan istmal etmek, hem dünyamıza hem ahiretimize zarar verecektir.

Şimdilik söze şu pasajla nokta koyalım :

[BILGI]Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan -bazan men'olduğum gibi- men' edileceğim. Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehven-üş şerr olarak bakınız. Daha a'zam-üş şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.


Emirdağ Lahikası-2 ( 245 )
[/BILGI]
 

teblið

Vefasýz
Hemen belirtmk isterim ki ülkemizin yaşadığı son kaos olaylarında dolayı bir müslüman olarak çok endişeli ve huzursuzum;Kim olursa olsun yaşatılan bu olaylardan dolayı her iki tarafı da kınıyorum.....

Peygamberimizin (as) gruplarla fırkalarla hiçbir ilişkisi yoktur. Dolayısıyla onun yolunu takip eden bizlerin böylesi kişiler ve oluşumlarla bir bağı olmamalıdır. Eğer bu durum ümmet birliğine bir arada olmamıza zarar veriyorsa -ki, veriyor- bu durumun içerisinde yer almamalı, kardeşlerimize yapacağımız uyarı ve ikazlarla tek ümmet olma yolunda çaba sarf etmeliyiz. Zira biz, dinimizi parçalara ayırarak, her birinin kendi topluluğunda olanla övünüp durduğu kimseler müşrikler gibi olamayız. Birbirimize üstünlüğümüz Allah’ın emir ve yasaklarını yaşıyor olmamızdaki net duruşumuzla alakalıdır. Allah yolundaki tek üstünlük takva ile olan üstünlüktür. O halde birbirimize bakışımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen halimiz kâfir, müşrik, Müslüman, mümin, ihsan seviyesinde olma ya da olmama durumumuzla ilgili olmalıdır
 

_vatan_

Well-known member
[BILGI]Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan -bazan men'olduğum gibi- men' edileceğim. Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehven-üş şerr olarak bakınız. Daha a'zam-üş şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.


Emirdağ Lahikası-2 ( 245 )
[/BILGI][/QUOTE]

Abi elini koluna parmaklarına sağlık çok Güzel izah etmişsin ve son paragrafta konunun özü olmuş.Söylenecek tüm sözleri üstad ne güzel söylemiş bize sukut düşer.
Saygılarımlar
Selam Ve Dua İle
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Allah razı olsun değerli kardeşim!
Çok mühim mevzulara temas etmişsiniz. Acizane bir kaç kelime eklemek istiyorum.
Emirdağ Lahikası II sayfa 80'de şu cümleler var: "Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar ve maruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlıyanlara, hepsine hakkımı helâl ettim."

Üstadımız "hepsine hakkımı helâl ettim" dediği şahıslar üstada yapmadıkları eziyetleri bırakmadıkları gibi defalarca zehirlemişler, defalarca idam mahkemelerinde yargılamışlar, etmedikleri hakaret, yapmadıkları işkence kalmamış, hasta ve ihtiyar halinde aylarca tecrid-i mutlakda bırakmışlar vs.

Bu mektubun devamında; "Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musibetlere, eza ve cefalara maruz kaldılar, ağır imtihanlar geçirdiler. Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket edenlere karşı bütün haklarını helâl etmelerini isterim." demektedir.

Yine devamında; "Bize eza ve cefa edenlere karşı hiç bir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nur'a sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim." demektedir.

Görüldüğü üzere Bediüzzaman Said Nursi, kendine yapılan bu kadar haksız muamelere karşı değil beddua ile mukabele etmek, onlara hakkını helâl etmiştir. Eğer biz onun talebesi isek onun yolundan gideceğiz, beddua ile değil, sabır ve rıza ile hadiselere bakacağız.

16. Rica'da sık sık tekrar edilen bir ibare var "birden inayet-i İlahiye imdada yetişti." Evet bu harika ibareleri gördükçe ve okudukça her türlü musibet ve sıkıntının devamında bir inayet-i İlahiye imdada yetişmiştir.

Yine Emirdağ Lahikası sayfa 199'da; "Kat'i kanaatim gelmiş ki; zahiri musibetler altında ve neticesinde, inayet-i İlahiyenin çok tatlı neticeleri var. "Asâ en tekrahû şeyen vehüve hayrun lekum" Çok kat'i bir hakikatı ders veriyor. O dersi daima hatıra getir." denilmektedir.

Hadiselerin zahiri çirkin yüzüne değil altında ve neticesindeki güzel yüzüne bakmak lazımdır. Eğer işler beddua ile çözülseydi onu başta Bediüzaman yapardı. Çünkü o; "Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı, manevî pekçok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir? İşte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki; yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dâhildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçı bırakmak için Kur'an-ı Hakîm ona o dersi vermiş. Yoksa bir günde, yirmisekiz senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim."

Sadece bir günde bütün düşmanlarından intikam almasına manevi kuvveti bulunan bir üstad, bütün bunları bırakıp hadiseler karşısında sabır ve rıza ile durması ve bizlere daima "MÜSBET HAREKET" metodunu tavsiye etmesi mühim bir hakikat içindir. Zira müsbet hareket yapılmadığı zaman masumlar da musibete düşmüş olurlar. Masumları yakan bir musibetteki manevi mesuliyeti zannedersem kimse omuzunda taşıyamaz. Beddua edenler acaba bu ciheti hiç düşündüler mi?
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, kimseye zarar vermemeli, isyankâr olmamalı, anarşi çıkarmamalı, kötü kimselere aldanmamalı, kısacası, Allah’a karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten sakınmalıdır!

. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]

(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!)
[Nesai, Ebu Davud]

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Ahmed Akgündüz (Prof. Dr.)

2013-12-19 17:37:33





b_6389.jpg

1/1


NUR TALEBELERİ, SON GÜNLERDE MİLLETİMİZİ VE DEVLETİMİZİ TAHRİBE YÖNELİK FİTNE HAREKETLERİNİ LANETLEMEKTEDİR VE BU TARZ HAREKETLERİN KUR'AN HİZMETİ İLE ALAKASI OLMADIĞINI DÜNYAYA İLAN ETMEKTEDİR



Kardeşinize gelen Bediüzzaman'ın bazı talebeleri ve Nur Camiasının fertlerinin talepleri üzerine, Bediüzzaman'ın müsbet hareket ile alakalı düsturlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.




Ancak evvela şu hakikatlere dikkat çekmek gerekmektedir:

1. Son günlerde meydana gelen fitne hareketleri, Türkiye'nin istikrarına yönelik ikinci gezi olaylarıdır. İç ve dış düşmanlarla bilmeden tahribata sebep olan bir kısım ehl-i iman maalesef şerre alet olmaktadırlar.


2. Nur talebeleri, maddi suiistimallere karşı olduğu kadar, iman ve Kur'an hizmetinin suiistimaline de karşıdır. Ancak beraat-i zimmet asıldır kaidesince, yargı ile kesinleşmeden kimseyi itham etmek de doğru değildir.


3. Şahsi menfaatler için umumun milyarlarca maddi zarara ve bedeli tahmin edilemeyecek kadar manevi zararlara maruz kalmasına sebep olmak, vatanın ve milletin aleyhine iftira ve kara propaganda yapmak, Bediüzzaman'ın müsbet hareket düsturlarına kesinlikle muhaliftir.



4. "Fitne uykudadır; uyarana lanet olsun" hadisi kulaklarımıza bugünlerde küpe olmalıdır.



BEDİÜZZAMAN HER ZAMAN MÜSBET HAREKETİ TERCİH ETMİŞTİR



Bedîüzzaman, sadece nazariyat insanı değil, aynı zamanda üç devir görmüş yani mut-lâkıyet, meşrutiyet ve cumhuriyeti yaşamış bir tatbikat adamıdır. Kendi şahsî ubûdiyetini asla ihmâl etmediği gibi, başta Osmanlı Devleti ve daha sonra da Türkiye olmak üzere, bütün âlem-i İslam'da ve hatta tüm dünyada meydana gelen siyasî ve sosyal hâdiseleri de İslam'ın ulvî düsturlarına göre değerlendiren ve tesbitini İslam'a göre yapan nâdide bir dava adamıdır.

Zaman, hep onu haklı çıkarmış ve aksi fikirde olanları utandırmıştır. Bedîüzzaman, ömrü boyunca müsbet hareket etmeyi düstur edinmiş; "Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebeb olunamaz" demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarane zulümler esnasında bir tek hâdise meydana gelmemiş ve Bedîüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabır ve tahammül ve yalnız iman ve İslâmiyete çalışmayı tavsiye etmiştir. Ve bu gibi evhamların, dinsizlik hesabına, maksad-ı mahsusla husule getirildiğini herkes anlamıştır.



Evvela müsbet hareketi nasıl tarif ettiğine bakalım:

"Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın."

Müsbet hareket, Bediüzzaman'ın ilim ve irfana, tebliğ ve iknaya, muhabbet ve şefkate dayanan irşad metodudur. Bu meslek bütün müceddidlerin ortak yoludur. Hepsi, Allah Resulü'nden (a.s.m.) aynı dersi almış ve asırlarının şartlarına göre bu yolda yürümeğe azamî hassasiyet göstermişlerdir. Gazzalîler, Rabbanîler, Geylanîler, Mevlânalar hep bu mukaddes yolun yolcularıdır. Hepsinin ortak gayesi, insanları Hakkın rıza çizgisine çekmek, ebedî saadetlerine vesile olmaktır.

"Âlimler peygamberlerin varisleridir" hadis-i şerifine en ileri mânâsıyla mazhar olan bu kutlu zevat içerisinde Bediüzzaman Hazretlerinin hususî bir yeri vardır. Onun bu hususiyeti, asrının dehşetinden ileri gelmektedir.
Bedîüzzaman, sadece Osmanlı Devleti ve Türkiye'de değil, bütün âlem-i İslam'da, İslam'a hizmet için müsbet hareketi müdafaa eden nâdide şahsiyetlerdendir. Ona göre, Türkiye dâr-ı İslamdır ve İslam diyarı olan bir beldede, imana ve İslam'a hizmet, ancak müsbet hareketle ve dahilî emniyet ve âsâyişi asla zedelemeden, bilakis teyid etmekle mümkündür. Son mektubundaki şu ifadeler, gerçekten enteresandır (özetle şöyle diyor):
Bizim vazifemiz, müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Allah rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır, Allah'ın vazifesine karışmamaktır. Bizler asâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

...Mesleğimizde kuvvet var, fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir. Kur'an'ın vaz' ettiği bu düstur ile, "Bir cani yüzünden, onun kardeşi, hânedanı, çoluk-çocuğu mes'ul olamaz". Bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dâhile karşı değil, ancak haricî tecavüze karşı kullanılabilir.
Manevî cihadın en büyük şartı da, vazife-i ilahiyyeye karışmamaktır ki, bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakk'a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz. Haricî tecavüzlere karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk-çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde menfî tahribata karşı manevî ihlâs sırrı ile hareket etmektir.

Bedîüzzaman'ı pasiflikle suçlayanlar, netice itibariyle onu takdir etmek mecburiyetinde kalmışlardır. 28 sene hapishaneden hapishaneye sürüldüğü ve defalarca merkezden görevli hâkimler tarafından haksız ithâmlarla yargılandığı halde, bırakınız devlete karşı cephe almayı, kendisini asılsız iddialarla idam talebiyle yargılayan savcıya beddua dahi etmemiştir.

Bilindiği gibi, iki çeşit hareket vardır:

Birincisi, rüzgârın hareketine benzer, gürültüsü-patırdısı çoktur, ancak müsbet ve faydalı bir neticesi yoktur.

İkincisi ise, güneşin hareketidir ve sessiz sedasız gelir ise de, meyveleri ve faydaları nihayetsizdir. İşte Bedîüzzaman manevî bir güneş olan İslamiyet'i temsil ettiğinden, ikinci tarz hareketi tercih etmiştir. Elini kelepçelemeye gelen güvenlik görevlisine dahi, kelepçede san'at var deyip ona iman dersi vermeye çalışmıştır. Neticeleri bugün ortadadır. Zira imanın karşısında küfrün beli kırılmıştır.

Bedîüzzaman, müslüman fertler ve cemâ'atler arasında birlik ve beraberliği sağlamak için ihlâs ve uhuvvet düsturları adı altında bütün cihânı birbirine bağlayacak İslam'ın ulvî düsturlarını fevkalade mahâretle izah etmiştir. Ehl-i imanın çeşitli cema'atler halinde olmasını, bir ordudaki farklı bölük ve taburlara yahut bir çarşıdaki çeşitli mağazalarla veyahut da Kur'an bahçesinde dikilmiş farklı güllere ve meyve ağaçlarına benzeten Bedîüzzaman, bu kardeşlik halinin muhafazası için hayatı boyunca gayret göstermiştir. 80 yıllık bir uzun ömür boyunca asla taviz vermediği bu düsturlardan bazılarını size de hatırlatmak istiyorum:

İkisi de müslüman ve ikisi de hak yolda olan ve hatta veliyullah olduğu bilinen iki ehl-i imanın nasıl birbirine düştüklerini izah için, şu hakikatı hatırlatmıştır:

"Ehl-i velâyet, gaybî olan şeyleri, bildirilmezse bilmezler. En büyük bir veli dahi, hasmının hakiki halini bilmedikleri için, haksız olarak mübâreze etmesini, cennetle müjdelenen aşere-i mübeşşere denilen sahabenin arasındaki muharebe gösteriyor. Demek iki veli, iki ehl-i hakikat, birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler... Bu sırra binâen "... öfkelerin yu-tanlar ve insanlardan sâdır olan kusurları af edenler..." mealindeki âyette mevcut olan uluvv-i cenâb düsturuna ittibâ etmek; avâm-ı müminînin şeyhlerine karşı olan hüsn-i zanlarını kırmamakla imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek; ehl-i imanı haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı mukabele ve hiddetlerinden kurtarmak ve din düşmanlarının iki hak grubun arasındaki husumetten istifade ederek, birinin silahıyla, itirazıyla ötekini cerhetmek ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp, ikisini de yere vurmak ve çürütmekten şiddetle kaçınmak icab etmektedir... Kısaca bu asırda ehl-i iman olan herkes kendini ma'zur biliyor ve ondan nizâ' çıkıyor. Müslümanların nizâ'ından ehl-i hak zarar ediyor ve ehl-i dalalet istifade ediyor.
Uhuvvet düsturları adı altında şunları tesbit ediyor:

"Sen mesleğini ve fikirlerini hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir", de-meye hakkın var. Fakat "Yalnız hak ve güzel olan, benim mesleğimdir", demeye hakkın yoktur. Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir."
Bu arada Hadiste ifade edilen ümmetin ihtilafı meselesini şöyle açıklamaktadır:

"Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilaf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.

"Ehl-i dalalet, Kur'an-ı Hakîm'den alıp neşrettiğimiz hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye karşı müdafaa ve mukabele elinden gelmediği için, münafıkane ve desisekârane iğfal ve hile dâmını (tuzağını) istimal ediyor. Dostlarımı hubb-u câh, tama' ve havf ile aldatmak ve beni bazı isnadat ile çürütmek istiyorlar. Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz. Fakat maatteessüf herbir emr-i hayırda bulunan manileri def'etmek vazifesi, bizi bazan menfî harekete sevkediyor."

"Bir şey'in vücudu, bütün eczasının vücuduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ünün ademiyle olduğundan; zaîf adam, iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı oluyor, müsbet yerine menfîce hareket ediyor."

Bu menfi harekete sevk edince ne yapılması gerektiğini ise başka bir eserinde şöyle açıklamaktadır:
"Şimdiye kadar gizli münafıklar, Risale-i Nur'a kanunla, adliye ile ve asayiş ve idare noktasından hükûmetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz müsbet hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman teda-füî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı." Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sh. 215.
 

Huseyni

Müdavim
beddua meselesini gündemde tutarken dahi fitneyi uzatanlar var. maksat böyle malzemeler üzerinden saldırmak ise bu müsbet hareket değildir. müsbet hareket işin doğrusunu bildiğin üzere izah edip karşı taraftan bu konuda anlayış beklemekle olur. zorla kabul ettirmek, bunu dedikodu sebebi yapmak, haddinden fazla üzerinde durmak dahi fitneye sebeb olabilir. çünkü şu durumda kim kimi nasıl karalayacağını bilemez olmuş durumda. böyle fırsatları "tamda benim aradığım zemin" fikri ile, bir birine bir ötekine vuranlar var. üstad hazretleri olsaydı acaba bu kadar bu işin üzerinde durmamıza razı olur muydu ? yanlış anlaşılmasın, bu konu hakkında çok ileri gidenleri duyuyor ve görüyoruz o vesile ile burda belirttim..bilhassa da edebini bozanlar, haddini aşan insanlar var. velhasıl kelam edebini muhafaza edemeyen bundan da öte fitneye sebeb olanlar susmalı böyle durumlarda.
 
Son düzenleme:

faris

Well-known member
Hocaefendiye hürmet eden kardeşlerim beni affetsin, ama son yıllarda hususan son aylarda hocaefendinin yaptığı açıklamalar ve işlediği cinayetler (sadeleştirme ve siyaset gibi) ortada olduğu halde muhabetlerinden dolayı bu zararları göremiyorlar hatta taraftar oluyorlar.

Bu kardeşlerimden rica ediyorum eğer alemi islamın refahını ve müreffehini isteyenler mutlaka Hocaefendinin açıklamalarına taraftarlığı bırakmakla beraber savunmayı bırakmaları elzemdir. Ve şu düsturu kendilerine rehber edinmeleri gerekir :

[BILGI]

S- Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki hayırhahımız gibi görünüyorlar.

C- Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.

İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız.

Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.


S- Neden hüsn-ü zannımıza sû'-i zan edersin? Eski padişahlar ve eski hükûmetler seni haktan çeviremedi. Jön Türkler sizi kendilerine râm ve müdaheneci edemediler. Zira seni hapis ettiler, asacaklardı; sen tezellül etmedin. Merdane çıktın. Hem sana büyük maaş vereceklerdi; kabul etmedin. Demek sen onların tarafdarlığı için demiyorsun. Demek hak tarafdarısın...

C- Evet hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız.

S- Nasıl anlayacağız? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz.

C- Çendan cahilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür değil... İşte müştebih ağaçları gösteren, semereleridir. Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. İşte birisinde istirahat ve itaattır. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmıştır. Size bir misal daha söyleyeceğim: Şu sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz etrafına halka tutup temaşa edelim. İstifaza edip tâ tabaka-i nariye yırtılsın, istifade eyleyelim. Eğer dediğim gibi nur ise,
Münazarat ( 14 - 15 )


[/BILGI]
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur'a yaptığı cinayet ve hıyanet (sadeleştirme) sonrasında artık f. hocaya karşı hüsn-ü zan beslemiyorum ve kesinlikle müdafaa etmiyorum. Madem o Risale-i Nur'a bilerek zarar verdi ve zarar verilmesine göz yumdu, onun için bizde müdafaa hissi bırakmamıştır.
Ahiretteki mesuliyeti ise insanı titretiyor. Zira buna dair hususi bir sadık rüyayı bize nakletmişlerdi. Fakat hususi ve çok dehşetli olduğu için abiler neşretmemize izin vermedi. Selametle...
 

Kýrýk Testi

Well-known member
O kardeşlerim beni affetsin diyerek bir şey ifade ettiniz.Sizi bu konuda maalesef affedemiyorum, size ve sizin gibi düşünenlere hakkımı helal etmiyorum.Ve Allahın huzurun da ahirette inşaallah görüşeceğiz.Sizler bizleri sahipsiz mi sandınız! Çok şükür ki Rabbim var.Sizler bunları ifade ederken şahsımı neyle itham ettiğinizin farkında olmalısınız.Müsbet harekete gelince de sizler en son kişiler olmalısın bu konuda konuşacak olan.Sadeleştirmeyi de savunduğumu da kimse idda edemez.Sizi sizlerle baş başa bırakıyorum.Ûyeliğimi bu forum dan silmenizi rica ediyorum.
 

faris

Well-known member
O kardeşlerim beni affetsin diyerek bir şey ifade ettiniz.Sizi bu konuda maalesef affedemiyorum, size ve sizin gibi düşünenlere hakkımı helal etmiyorum.Ve Allahın huzurun da ahirette inşaallah görüşeceğiz.Sizler bizleri sahipsiz mi sandınız! Çok şükür ki Rabbim var.Sizler bunları ifade ederken şahsımı neyle itham ettiğinizin farkında olmalısınız.Müsbet harekete gelince de sizler en son kişiler olmalısın bu konuda konuşacak olan.Sadeleştirmeyi de savunduğumu da kimse idda edemez.Sizi sizlerle baş başa bırakıyorum.Ûyeliğimi bu forum dan silmenizi rica ediyorum.


Kardeş, sözlerimden müteessir olmamanız için affınızı rica ettim, sözlerime alınganlık etmiş olabilirsiniz, ancak sizlerin incinmeniz ve kırılmanız için değil hakkın hatırı ali olduğu için bir meseleyi naklettim. Duygusal olarak değil de mantıken hadiseleri tahlil ederseniz burada hiç kimsenin kimseyi tahkir ve itham ettiği yoktur. Ancak tahkir ve itham olarak değerlendirdiğiniz meseleleri ifade etmek yerine kaçmayı ve kaçarken de kardeşlerinizi töhmet altında bırakmamanızı rica ederim...
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
O kardeşlerim beni affetsin diyerek bir şey ifade ettiniz.Sizi bu konuda maalesef affedemiyorum, size ve sizin gibi düşünenlere hakkımı helal etmiyorum.Ve Allahın huzurun da ahirette inşaallah görüşeceğiz.Sizler bizleri sahipsiz mi sandınız! Çok şükür ki Rabbim var.Sizler bunları ifade ederken şahsımı neyle itham ettiğinizin farkında olmalısınız.Müsbet harekete gelince de sizler en son kişiler olmalısın bu konuda konuşacak olan.Sadeleştirmeyi de savunduğumu da kimse idda edemez.Sizi sizlerle baş başa bırakıyorum.Ûyeliğimi bu forum dan silmenizi rica ediyorum.

Beddua etseydiniz bari, bugünlerde moda da onun için:)
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Hocaefendiye hürmet eden kardeşlerim beni affetsin, ama son yıllarda hususan son aylarda hocaefendinin yaptığı açıklamalar ve işlediği cinayetler (sadeleştirme ve siyaset gibi) ortada olduğu halde muhabetlerinden dolayı bu zararları göremiyorlar hatta taraftar oluyorlar.


Abi sonuna kadar arkanızdayız... Allah sizlerden razı ve memnun olsun inşaallah. İstikametli hizmetinizde müdavim eylesin inşaallah...

Risale-i Nur'a, alem-i İslam'a ve uhuvvet-i islamiyeye nasıl zarar verdiklerini hep birlikte üzülerek gördük. Alem-i İslam'a bu cinayeti nasıl yapabiliyorlar insanın aklı almıyor.. Cemaate mensup olmayan akrabalarımın benden sorduğu soru "sen de onlardan mısın?" oluyor maalesef.... Hemen cevabını veriyorum "onlardan değilim!"
 
Son düzenleme:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
"Müminin ferasetinden korkulur çünkü o Allah'ın nuruyla bakar."

Hz.Muhammed (s.a.v)




"Müslümanlar içinde, millet odaklı; Araplar daha üstün, Türkler daha üstün, falanca soy, filanca cemaat daha üstün söylemi getirirseniz, 'unsuriyetperverbir hakim, kendi milletdaşını tercih eder, adalet edemez' söylemiyle karşı karşıya gelirsiniz.

Seçilmişse, yönetime müdahale etmek hakkıdır. Bunun üzerinden itiraz edersen, unusuriyet odaklı, asabiyet odaklı; benim hemşerim, benimle aynı sosyal sınıftan, benimle aynı cemaatten diye itiraz etmeye başlarsın. Bunların hepsi asabiyettir."

Metin Karabaşoğlu




 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
"Risale-i Nur, Hz. Hasan'ın manevi oğluysa, risale-i Nur'dan ders alanlar,

Hz. Hasan duruşuna sahip olurlar. Hz. Hasan duruşunda asla 'seçilmiş' meşru yöneticiye karşı, iktidar mücadelesi ve isyan yoktur.

Emevi söylemiyle nurculuk olmaz.

Harici söylemiyle nurculuk hiç olmaz."

Metin Karabaşoğlu

 
Son düzenleme:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
"Hz. Osman ve Hz. Ali, seçilmiş meşru yönetici. Onlara karşı saldırı, isyan ve itiraz var. Hz. Hasan, seçilmiş meşru, 'seçilmiş' halifeyi seçenleri müdafaa edenlerin içerisinde.

Yine Sıffin'de, Nehveran'da da öyle.

Dolayısıyla meşruiyete karşı saldırı söz konusu olduğu noktada, hak sahibi kimse, hakkın sahibine teslimiyeti için mücadele eder."



Metin Karabaşoğlu



 
Son düzenleme:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
"Kim 'yönetim bizim hakkımızdır' diyorsa, ümmetin çoğunluğundan onay almadan bunu gerçekleştirmeye çalışıyorsa,

Hz. Ali'nin yanında değil, Muaviye'nin yanındadır.

Türkiye'de, kemalizm adına yapılan darbe de;

Pakistan'da, şeriat adına darbe de gayr-ı meşrudur."

Metin Karabaşoğlu
 
Son düzenleme:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Ve ayet müminlerin safını belirleyici...

[DIKKAT]Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin.

Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.


Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.


Hucurat-10
[/DIKKAT]
 

teblið

Vefasýz
Çok merak ediyorum kırılan ve hakklarını afetmeyen ve bizlerle mahşerde görüşecek olan kardeşlerimiz hangi konuyla ve hangi hakla affetmeyip ruzi mahşerde şikayetçi olacaklar acaba?Suçumuz neydi ?

Şimdi bir kıyaslama yapalım
1..“Mavi Marmara olayında 9 vatandaşımız şehit edildi, bunların çocukları yetim kaldı ve eşleri dul kaldı. Bunlara acıması gereken hocaefendi vasıflara sahip, vasıflı bir mümin, hala onlar için hiçbir üzüntü duymazken, Yahudi çocukları için ‘içim yanıyor’ diyebiliyorsa o insanın hayatını Allah istikamete çevirsin inşallah..( dua ediyorum dikkatiniz üzerine )

2.Hükümetin dersaneleri kapatma olayını gündeme getirdikten hemen sonra ki daha yasalaşmadan kıyamet koptu.Mevcut hükümete tüm müslümanlar 2000 'li yıllrda yaşatılan zülümlerden kurtulmak adına vahdet göstererek bir nebze bu zülümlerden kurtulmak adına iktidara getirdik ..tüm cemaatlerin birliğiyle ;Nedenmi ?Tam anlamıyla islamı temsil mi ediyorlardı ? Tabiki hayır..bizim tercihimiz kötünün iyisi..Yani mantık matematiği yaptık bir nebze..

Hemen yazıyorum kendimden yaşadığım sıkıntılardan başlayarak..O dönem başörtüsü sebebiyle onlarca kez ünüversi
tede anfiden kovuldum .kovulduk tüm müslümanlr olarak.Memur olduk çeşitli köy ve beldelere sürüldük tek kelime sebep gösterilmeden ..(o zaman hoca efendi nerdeydi acaba yaşayan bir alim olarak..Basını çok iyi takip ettiğim için söylüyorum Bizi süren Ecevit ve yandaşlarının ödül törenlerinde ödüller alıyordu sayın hoca efendi...

İşte hal böyleyken az da olsa derdimize derman olur en azından inancımıza saygı duyulacak mevcut partiye oy vererek kurtulmak istedik prangalardan..Hamdolsun kurtuldukta..

H a bu arada Allah yüreğimize şahit her platformdada Hoca efendinin cemaatine hiç bir tefrika göstermeksizin gerek maddi gerek manevi desteklerimiz hep olmuştur yıllarca..Ama ne oldu? şu ahir zamanda kıt kanaat yürüttüğümüz tebliğ çalışmalarımız son olaylarla elimizde patladı..İçinde az da olsa islam tohumu olan kardeşlerimiz islamdan soğudular ..Neden mi hemen soruyorlar..Beduua olayından ötürü..Mümin mümin kardeşi değil mi? Hani islam güzellik diniydi? hani islamda hep dua vardı? ve onlarca soru vs vs..

Şimdi mahşerde davacı olacak kardeşlerimiz bir kez daha düşünün kim kimden davacı olacak acaba ..bir düşünün bakalım????
 
Üst