Hadis Sohbetleri 84- Laneti çok yapanlar kıyamet günü şefaatçi olamazlar,

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.







besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;

avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..





Hadis Sohbetleri 84- Laneti çok yapanlar kıyamet günü şefaatçi olamazlar,



 

Livza

Well-known member
Nice insan vardır birine kızdığında öfkesine hâkim olamaz, başlar küfürler, lânetler yağdırmaya. Cansızlar, hayvanlar, günler, saatler, kendisi, çocukları, eşi, yakınları, dostları bile bu lânetten paylarını alırlar.

Kendini bilen, söz ve hareketlerinin nereye gideceğinin, neye mal olacağının şuurunda olan olgun mü’minin işi olamaz lânetçi olmak.

Çünkü Resûl-i Ekrem’in (asm) kesinlikle yasakladığı bir davranıştır lânet. Bilindiği gibi şeytan, büyüklenip Hz. Âdem’e saygı secdesinde bulunmaması sebebiyle lânetlenmiş, yani rahmetten uzaklaştırılmış, Cennetten çıkarılmıştı. Her hayırlı işte Besmele çekip Rahman ve Rahim isimlerini dillerden düşürmezken, her an, her saniye bütün kâinatı kuşatan o engin ve sonsuz rahmetten uzak kalmayı hayal bile etmezken nasıl olur da lânetler okuyarak başkalarının şeytan gibi rahmetten uzak kalmalarını isteyebilir insan?

“Mü’mine lânetçi olmak yakışmaz” 1 buyuran Allah Resûlü (asm), mü’minin başkalarının kusurlarını başa kakan, lânet eden, kaba, çirkin söz ve davranışlarda bulunan, edebe aykırı konuşan kimse olamayacağını belirtmiş,2 “Hiçbiriniz diğerine ‘Allah sana lânet etsin, Allah’ın gazabına uğra, Cehennemde yan’’ gibi bedduâlarla lânet etmeyiniz” 3 buyurmuş, lânet etmenin dehşetine de, “Kim bir mü’mine lânet ederse onu öldürmüş gibi olur” 4 cümleleriyle dikkat çekmiştir. Lânet edenler Kıyamet gününde ne şefaatçi olabilir, ne de şahitlik edebilirler. 5

Bir defasında seferde bir kadın bindiği devenin yürümemesinden dolayı sıkılıp lânet etmişti de Allah Resûlü (asm), “Devenin üzerindekileri alıp deveyi bırakınız. Çünkü o lânetlenmiştir” buyurmuşlardı.6

Âl-i İmran Sûresi 61. âyetinin nüzul sebebi lânetle ilgiliydi. Necran papazları lânetin dehşetini bildikleri için korkularından lânetleşmeye yanaşmamışlardı.

Lânetin en tehlikeli tarafı ise lânet eden kişi haksız yere lânet ettiğinde lânetin kendisine dönmüş olması. Böyle bir insan farkında olmadan kendi aleyhinde, Allah’ın rahmetinden kovulmak ve uzaklaştırılmak için duâ etmiş olmaktadır. Bu gerçeğe Allah Resûlü (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle dikkat çekerler: “Bir kul herhangi bir şeye lânet ettiğinde o lânet göğe çıkar. Fakat gök kapıları o kötü söze karşı kapanır, yere iner. Sağa sola çarpar, gidecek yer bulamayınca lânete müstehak olana gider. Eğer lânete lâyık değilse bu defa lânet edene geri döner.” 7

“Hz. Hüseyin’in hurharca şehadetine vesile olan Yezid gibi kişilere lânet caiz mi, değil mi?” sorusu İslâm âlimleri arasında tartışma konusu olduğu, Saadettin Taftazani gibi bazı âlimlerin “Caizdir” dediği, Seyyid Şerif Cürcanî gibi allâmelerin ise, son ânında imanla mı, imansız mı gittiği bilinmediği için lânetten çekinmek gerektiğini, “Allah’ın lâneti zalimler üzerine olsun” gibi genel bir ifade kullanılabileceğini belirttikleri8 düşünülürse, lânet mü’minin en dikkat etmesi gereken konular arasında yer aldığı görülecektir.

Dipnotlar:

1. Müslim, Birr: 84. 2. Tirmizî, Birr: 48. 3. Riyazü’s-Salihîn Terc., 3:140 (hadis no: 1584; Ebû Davud, Tirmizî) 4. Buharî, Edeb: 44; Müslim, İman: 176; Tirmizî, Nüzûr: 16. Neseî, Eyman: 7. 5. Riyazü’s-Salihîn Terc., 3:140 (Hadis no: 1583; Müslim’den.) 6. A.g.e., 3:141 (Hadis no: 1584; Müslim’den.) 7. A.g.e., 3:141 (Hadis no: 1586; Ebû Davud’dan.) 8. Tarihçe-i Hayat, s. 436.

Şaban DÖĞEN
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"Laneti çok yapanlar kıyamet günü şefaatçi olamazlar, şehid de olamazlar." [Müslim, Birr 85, (2598); Ebu Davud, Edeb 53, (4907)

AÇIKLAMA:


Bu hadiste, kıyamet günü mü'minler muhtaç olanlara şefaatte bulunurlarken, dilinden laneti düşürmeyen kimselerin bu şerefe eremeyecekleri, dolayısıyla yakınlarına şefaat edemeyecekleri belirtilmektedir.

Lanetçi mü'minin şehid olamaması Nevevî tarafından üç ayrı manada izah edilmiştir:


1) En doğru ve en meşhur olanına göre: "Kıyamet günü diğer ümmetler üzerinde, peygamberlerin kendilerine Allah'ın risaletini tebliğ ettiklerine dair şehadette bulunamaz.

2)
Dünyada şahidlik yapamazlar. Yani fıskları sebebiyle dünyada şahid olamazlar, şehadetleri kabul edilmez. Zira fasığın şehadeti merduddur.

3)
Şehidlik nimetini tadamazlar. Yani Allah yolunda ölemezler."Şu da var ki, ayet ve hadislerde Allah'ın, Resulü'nün ve meleklerin lanetine müstehak oldukları belirtilenler var. Onlara lanet etmek bu yasağa girmez; zalimlere, Yahudi ve Hıristiyanlara, içkicilere, faiz yiyenlere... lanet gibi
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Lânet olsun demek, Allahın rahmetinden uzak olsun demektir.Lânet etmek, beddua etmek iyi değildir.Çünkü hadis-i şerifte, (Bir kimse lânet edince, lânet edilen buna müstehak değilse, kendine döner)buyurulmuştur. İbni Mübarekhazretleri, çocuğunu şikayet edene, (Çocuğa beddua ettin mi?) dedi. O da, evet deyince, (Çocuğun ahlâkını sen bozdun) buyurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Bir babanın duâsı, ilahi hicaba erişir ve bu hicabı da aşar.)

(Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zâlime olan bedduaları, reddolmaz.)

(Kendinize, malınıza ve çolukçocuğunuza bedduâ etmeyin! Duâların kabul olduğu bir saate rastlar da bedduânız kabul olur.)


Kötü ana-babanın, suçsuz ve iyi olan çocuğuna yaptığı beddua kabul olmaz. Haksız olarak yapılan beddualar kabul olmaz.

Diğer peygamberler, kavimlerine lânet ettikleri hâlde, Peygamber efendimiz lânet etmemiştir. Peygamber efendimiz, genel bir bedduâ, lânet etmemiştir. Fakat bazı gruplar, sınıflar için bedduâ etmiştir.


Rahmet Peygamberi

Bir savaşta, kâfirlerin yok olması için duâ etmesini istediklerinde (Ben lânet etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim.) buyurdu. Nitekim Kur'an-ı kerimde, (Seni âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik.) buyuruluyor. (Enbiya 107)

Lânete müstehak olanlara lânet etmiştir. Hadis-i şeriflerde (Allah lânet etsin) denilen zümrelerden bazıları şunlardır:

(Fitne çıkarana ...)
(Rüşvet alıp verenlere...)
(Eshabıma söğenlere...)
(Zekât vermiyenlere...)
(Ana-babasına lânet edene...)
(Hanımını anasından üstün tutana...)
(Lutilik yapana...)
(Erkek kılığına giren kadına, kadın kılığına giren erkeğe...)
(Zâlim âmire, açıktan günah işliyene, sünnetimi yıkan bid'atçıya lânet olsun)



Allahın lânet etmesi


Daha bunlar gibi kimselere lânet edildiğini bildiren hadis-i şerifler çoktur. Kur'an-ı kerimde de Allahü teâlâ, bazılarına lânet etmiştir. Mesela, (Allahın lâneti kâfirlerin üzerine olsun) buyuruluyor. (Bekara 89)

Yine bir hadis-i şerifte, (Üç kimseye lânet olsun ki, bunlar, zâlim emir, açıkça günah işliyen fâsık ve sünnetimi yıkan bid'at ehli kimsedir.) buyurulmuştur.

Kur'an-ı kerimde Allahü teâlâ Ebu Lehep için, (Onun eli kurusun) buyurduğu gibi, Ebu Lehebin oğlu Uteybe, (Tebbet yeda) suresi gelince, Resulullahın efendimize çeşitli hakaretlerde bulundu. Peygamber efendimiz çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna bir canavar musallat eyle!) dedi. Ebu Lehebin oğlu Uteybe Şama ticaret için giderken, bir gece arkadaşlarının arasında yatarken, bir arslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybeye gelince onu parçaladı.

Bir kimse, sol eliyle yemek yiyordu. (Sağ elin ile ye) buyurdu. (Sağ kolum hareket etmiyor) diye yalan söyledi. Bir peygamber ile alay eden bu kimse için Resulullah efendimiz, (Sağ elin artık hareket etmesin)buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremedi. Yalan söylemek çok büyük günahtır. Hele Peygamber efendimize karşı yalan söylemek çok daha büyük günahtır.

Dünyada elin felç olması küçük bir cezadır. Ahırette verilecek cezalar çok büyüktür.
Peygamber efendimizin buna benzer bedduaları vardır. Diğer insanların ibret almaları ve hidayete kavuşmaları için böyle mucizeler vaki olmuştur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
LANET OKUMAK KENDİ KÜPÜNE ZARAR’DIR

Hüseyin OKUR



BEDDUA NEDİR?

Beddua, Farsça kötü anlamına gelen “Bed” ve Arapça “Dua” kelimelerinin terkibiyle dilimize geçmiş bir kelime. Lanet ise tamamen Arapça olan ve hemen hemen dilimizdeki bedduaya yakın anlam taşıyan bir kelime. Beddua veya lanet, kişinin hem dünya hem de ahirette Allah’ın rahmetinden uzak kalmasını dilemek demektir. “Lanet olsun, Allah’ın laneti sana olsun, lanet olası, kahrolasıca...” gibi sözler -ister bilinçle söylensin isterse ağız alışkanlığı sebebiyle söylensin fark etmez- kişinin ilahi rahmetten mahrum kalmasını dilemektir. Lanetlenmiş varlıkların başında şeytan gelir. “Şeytan aleyhillane” sözü de “Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytan” anlamında kullanılmaktadır.

BEDDUA ETMEK AİLEYE ZARAR VERİR

Ne yazık ki toplumsal olarak lanet ve beddua etme hastalığı dilimize yapışmış durumda. Bunun en basit örneklerini, aile içinde kimi zaman anne ve babanın evlatlarına ve kimi zaman da gelin kaynana arasında görmek mümkün. Bazı ailelerde fertlerin birbirlerine beddua ve lanet etmeleri o kadar alışıla gelmiş bir hal olmuştur ki, artık bu tür sözleri söyleyen kişi, evladına, kocasına veya kayınvalidesine ne dediğinin farkına bile varmamaktadır. “Lal olasın, kör olasın, topal kalasın, gidişin olsun da gelişin olmasın, yat da geber, zıkkım yiyesin, gözün kör olsun” ve en kötüsü de “Allah kahretsin, Allah belanı versin” gibi daha pek çok cümle, aile fertlerinin birbirlerinin hem madden hem de manen zarara uğramaları için kullandıkları en fena sözlerdendir.

ANNENİN BABANIN DUASI DA BEDDUASI DA MAKBULDÜR

Bazen anne ve babalar çocukları yaramazlık yaptığı zaman, belki ağız alışkanlığıyla belki de bilinçli olarak onlara beddua ederler ve ardından da, “Anne babanın yaptığı beddua kabul olmazmış!” diyerek kendilerini avutmaya çalışırlar. Halbuki bakınız Efendimiz (s.a.v) ne buyuruyor: “Kendinize beddua etmeyin, çoluk çocuğunuza beddua etmeyin, sahip olduğunuz mallarınıza da beddua etmeyin. Çünkü dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Müslim)

Bazen de “Ben beddua ediyorum ama tutmuyor ki!” diye de düşünülebilir ve bu tür sözler söylemenin hiçbir zararı olmayacağı zannedilebilir. Halbuki durum böyle değildir. Kimi zaman başımıza gelen türlü türlü sıkıntılar ve musibetlerin perde arkasında bu tür beddua ve lanetlemelerin yattığını söylemek mümkündür. Nitekim yapılan beddualar her zaman aynıyla değil bazen kişinin başına gelen farklı musibetlerle kendini gösterebilir. Büyük tefsir alimi Zemahşeri’ye (rh.a) ayağının neden topal olduğunu sorduklarında şöyle demiştir: “Çocukluğumda bir serçe yakaladım; uçup gitmemesi için bir iple ayağından bağladım. Derken elimden kurtulup yerdeki bir yarığın içine kaçtı. Onu tutup çekerken ayağı koptu. Annem onun acı çekmesine dayanamayıp üzüldü ve bana, ‘Onun ayağını kopardığın gibi Allah da senin ayağını kessin!’ diye beddua etti. İlim tahsili için Buhara’ ya giderken binekten düştüm ve ayağım kırıldı.”

ANNE BABA BEDDUA DEĞİL HAYIR DUA ETMELİ

Anne ve babalar anlık da olsa, evlatlarına kızdıklarında ağızlarına beddua sözcüklerini dolamaktadırlar. Halbuki onlara düşen vazife beddua değil ıslah olmaları için dua etmeleridir. Zira bedduaların kabul edileceği bir vakte denk gelmesi durumunda en çok üzülecek kişiler de onlar olacaktır. Hiçbir anne ve baba, ne dünyada ne de ahirette evlatlarının başına kötü bir durumun gelmesini elbette istemez.

Aile bireyleri arasında cereyan eden beddualar, getireceği kötü sonuçların yanında ayrıca psikolojik ve ahlaki açıdan tahribatlara da sebep olmaktadır. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında söylenmiş bir iki ufak sözcük gibi görünse de, bunlar bilinçaltında kişilik bozukluklarına da yansımakta ve gerek karı koca, gerekse evlatlar, birbirlerine saygıları olmayan, ahlaki vasıfları zayıflamış bireyler olarak toplum içine karışmaktadır. Bu duruma ilgi olarak Abdullah b. Mübarek’ten (rh.a) rivayet edilen bir hadise şöyledir: Adamın biri Abdullah b. Mübarek’e (rh.a) gelerek, çocuğundan şikayetçi oldu. Bunun üzerine, Abdullah b. Mübarek, “Çocuğuna hiç beddua ettin mi?” diye sordu. Adam, “Evet, ettim” deyince, Abdullah b. Mübarek, “Çocuğun ahlakını sen bozmuşsun” diye cevap verdi.

EFENDİMİZ LANET ETMEMEYİ ÖĞÜTLER

Bizler için en büyük örnek Efendimiz (s.a.v), kendisinin lanet ve beddua edici olarak değil bir rahmet olarak gönderildiğini buyurmuş ve bir müminin de asla lanet etmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Yine Efendimiz (s.a.v), “Lanetçiler, kıyamet günü ne şefaatçi ne de şahit olurlar.” (Müslim) buyurmak suretiyle, etrafına, çoluk çocuğuna, anne babasına lanet yağdırmayı huy edinmiş olanların kıyamet günü uğrayacakları mahrumiyeti bizlere bildirmektedir.

LANET EDEN ASLINDA KENDİNE ZARAR VERİR

Lanet veya beddua kimi zaman kişinin kendisine de zarar verir. Şöyle ki eğer lanet veya beddua edilen kişi buna layık değilse, hak etmemişse, yapılan lanet sahibine geri döner. Rasulullah (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Kul, herhangi bir şeye lanet ettiğinde o lanet gökyüzüne çıkar. Semanın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lanet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lanete layık ise onda kalır, değilse lanet edene döner.” (Ebu Davud) Yani lanetçinin laneti, kendisi hakkında geçerlilik kazanır. Bu da kişinin kendi ağzıyla kendi felaketini hazırlaması, felaketine bizzat kendisinin davetiye çıkarması demektir. Hiç şüphesiz aklı başında olgun bir mümin böylesi bir duruma düşmek istemez. Bunun yolu ise, başkalarına lanet etmemektir.

Bu itibarla, her mümin özellikle anne ve babalar, ağızlarını güzel sözlere ve hayır dualara alıştırmalı, sakıncalı sözleri kesinlikle kullanmamalıdır. Bir mümine yaraşan lanet okumak değil rahmet ve hayır dualarında bulunmaktır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Laneti hak etmeyen bir kişiye lanet etmek lanetin o kişiye geri dönmesine sebeptir



"Kul herhangi bir şeyi lânetleyince, lânet semaya çıkar, ama önünde sema kapılarını kapanmış bularak geri döner, arza iner. Sağa sola gider, gidecek bir yer bulamazsa lânet edilene uğrar. O buna ehilse mesele yok, değilse, lâneti yapana döner." (Ebu Davud, Kütüb-i Sitte)
Hz. Ebu Zerr (ra) anlatıyor:
"Resulullah (asm) buyurdular ki:
"Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi takdirde, itham edilen arkadaşında bunlar yoksa kelime kendine döndürülür." (Buhârî)
Ebu Talib'in oğlu Hazret-i Alî'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Lanet edenlere lanet olunmuştur.” (Edeb’ül Müfred)
Kavilerden Mervan demiştir ki:
“Bu lanet olunmuşlar, insanlara lanet okuyanlardır.” (Edeb-ül Müfred)
Hadis-i Şeriflerden açıkça anlaşılacağı üzere laneti hak etmeyen bir kişiye lanet etmek lanetin kişiye geri dönmesine sebeptir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
[h=2]Peygamber Efendimiz (asm) müminlere beddua etmeyi yasaklamıştır[/h]Peygamberimiz (asm) müminlere beddua etmeyi yasaklamıştır. Kendisi müşrik olanlara bile beddua etmekten kaçınmıştır.
Hz. Cabir (ra) anlatıyor:
Resulullah (asm) buyurdular ki:
“Nefisleriniz aleyhinde dua etmeyin, çocuklarınız aleyhinde de dua etmeyin, hizmetçileriniz aleyhinde de dua etmeyin. Mallarınız aleyhinde de dua etmeyin. Ola ki Allah’ın duaları kabul ettiği saate rast gelir de, istediğiniz kabul oluverir.” (Ebu Davud)
Burada yasaklanan “aleyhe dua” dan maksat dilimizde beddua dediğimiz şeydir, yani kötü temennide bulunmaktır. Kişinin kendisi için, “Gözlerim kör olsun”; evladı için, “Allah canını alsın”; malı için, “yok olsun ateş olsun…” gibi sözler sarf etmesidir. İnsanlar çoğu kere bu çeşit sözleri çok samimi olmaksızın, bir dil alışkanlığı şeklinde sıkça kullanırlar. İşte bu hadiste, Resulullah (asm), bu hareketin müminlik edebine uymadığını, dilimizi zihnimizi böylesi sözlere alıştırmamamız gerektiğini ders veriyor. Bu sözlerin Cenab-ı Hakk’ın duaları kabul ettiği bir ana rastlayacak olursa, pek samimi olmadan yapılan bu duaların bed (kötü) akıbeti ile karşılaşılabileceğini belirtiyor. Bir başka hadiste dualara meleklerin “amin” demeleri sebebiyle kişinin kendisi için hayırdan başka bir temennide bulunmaması tavsiye ediliyor:
“Kendiniz için sadece hayır dileyin. Zira melekler, dualarınıza “amin!” derler. (Kütüb-i Sitte)
İbnu Mes'ud (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki:
"Mümin ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayâsızdır." (Tirmizî)
Semüre İbnu Cündüb (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki:
"Birbirinize, Allah'ın laneti, Allah'ın gadabı ve cehennem temennisiyle bedduada bulunmayın." (Ebu Davud, Tirmizî)
Dinimiz müminleri birbirlerine kardeş kılmıştır. Ayette "Müminler birbirlerinin kardeşleridir" (Hucurat, 10) buyrulmuştur. Dili, rengi, içtimâî seviyesi, maddî durumu ne olursa olsun birbirlerinin kardeşi olan müminler bir bedenin azaları mesabesindedirler ve dayanışma içinde olmaları gerekir. Birbirlerine dua edecekler, rahmet okuyacaklar "Ey Rabbimiz, beni, annemi, babamı ve müminleri hesap günü mağfiret buyur" (İbrahim, 41) diyeceklerdir. Şu halde birbirine karşı ahlakı bu olması gereken mümin, mümin kardeşine nasıl bedduacı olur, lanetçi olur? Mümin kardeşe lanet, kişinin imanıyla, ahlakıyla ters düşmesi, tezat içinde kalması Allah'a ve Resulü’ne karşı gelmesi demektir. Hele âlemlere rahmet olarak gelen peygamberin lanetçi olması hiç düşünülemez. Bu sebeple Resulullah (asm), beddua etmesi talebini reddederek, "Ben rahmet olarak gönderildim, lanetçi değil" demiştir. Bu hususta da örneğimiz olan Efendimizin yolunda giderek, bilhassa müminlere karşı merhametkâr, sabırlı, bağışlayıcı, hayırhah, hayır dualar edici olmamız gerekir. (Kütüb-i Sitte)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Beddua kelimesi; kötü, fena manalarına gelen Farsça “bed” kelimesiyle, Arapça’da dileme, isteme manalarına gelen “dua” kelimelerinin terkibinden oluşmuştur.


Genel manada beddua etmek dinimizce tasvip edilmemiştir. Zira beddua etmek kâmil imana ermiş insanlara yaraşmayan bir fiildir. Rehber-i Ekmel Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem -istisnalar hariç- beddua etmediği gibi beddua etmemeyi de -aşağıdaki hadis-i şeriflerde görüleceği üzere- ashabına irşad buyurmuştur.

"Birbirinize, Allah'ın laneti, Allah'ın gazabı ve cehennem temennisiyle bedduada bulunmayın." (Ebu Dâvud, Edeb 53)

"Mü'min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayâsızdır." (Tirmizî, Birr 48)

"Lâneti çok yapanlar Kıyamet günü şefaatçi olamazlar, şehit de olamazlar." (Müslim, Birr 85)

Buna göre bir mü’min olur olmadık zamanlarda beddua etmemelidir. Beddua edilen şahıs bedduaya müstahak değilse bedduanın geri döneceğini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem haber vermiştir. (Tirmizî, Birr 48)

Âlimlerimiz, genel olarak masum olan Müslüman’a beddua etmenin haram olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir. Hanefî mezhebine göre açıktan günah işleyen fâsık müslümanlara beddua etmek de caiz değildir. Delil olarak ise; şarap içen bir müslümana birisinin “Allah sana lanet etsin” demesi üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem lanet okuyan şahsı ikaz etmiş ve “Bırakın onu. O Allah ve Resulünü seviyor ya!” demiştir. (İbn-i Hacer, Fethu’l-Barî, 12\75)

Efendimiz’in sallallahu aleyhi vesellem hadis-i şeriflerde içki içenlere, faiz yiyenlere lanet ettiği hadisler mevcuttur. Bu hadislerde Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) lanet etmesinin sebebi, insanların o fiillerden nefret etmelerini sağlamak ve sakındırmaktır. Yoksa o çirkin fiilleri işleyen her bir ferde lanet ve beddua manası yoktur. (Mevsûat’ül-Fıkhiyye, 35/274)

Öyleyse bir mümin, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) bedduada bulunmuş olduğu bir fiili yapmaktan imanı gereği uzak duracak ve onu yapmaya karşı içinde bir tiksinti hâsıl olacaktır.

Hayatta olan bir kâfirin bizzat kendisine beddua etmek, vefat anında hangi hal üzere vefat edeceği bilinemeyeceği için caiz değildir. Ayet-i kerimede beddua etmek kâfir olarak ölmeye bağlanmıştır. Buna göre ayet-i kerimede; “İnkâr edenler ve inkârcı olarak da ölenler var ya, işte Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lâneti hep onların üstünedir” buyrulmuştur. (Bakara Suresi, 2\161)


Beddua etmek hususunda Bediüzzaman Said Nursî’nin vermiş olduğu temel ölçüyü hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Beddua etmek, lanet etmek, salih amel değildir. Bir insan lanet edip, beddua etse mesuliyet altında kalma ihtimali var fakat bedduaya layık bile olsa beddua etmezse mesuliyet altında kalmaz. Beddua etmekle alakalı olarak dinin bir emri de yoktur. Ancak bir insan haksız yere beddua ve lanet ederse, bunun kendisine dönme ihtimali olduğu için bu konuda dinde bir hüküm söz konusudur. (Tarihçe-i Hayat)


İnanmış bir insana, insanların mahvolması için değil, hallerinin ıslahı için dua etmek yaraşır. Eğer illa da beddua edecekse, karşısındaki insan zalim, din düşmanı ise bu takdirde mümine düşen Aziz ve Celil Allah’a havale etmektir. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bedduaya müstahak olanlara, dine düşmanlık edenlere namaz vakitlerinde kunut okuyor ve onları Allah’a havale ediyordu. Bu açıdan istihkakı varsa ellerini açıp, “Allah’ım, onu Sana havale ediyorum, kötülüğünü onun başına dola” diyordu.

Hâsılı, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) haddi aşan, işleri zorlaştıran, halden, sözden, affetmeden, müsamahadan, mümince karakteri sergilemeden anlamayanlar karşısında yaptığı tek şey, bir cümlelik havaleydi. Şöyle derdi: “Allahümme aleyke bihim” yani “Allah’ım onları sana havale ediyorum”.

(M. Fethullah Gülen, Kendi İklimimiz)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Lanet olsun demek, Allah’ın rahmetinden uzak olsun demektir. Lanet etmek, beddua etmek iyi değildir. Çünkü hadis-i şerifte, (Bir kimse lanet edince, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner) buyurulmuştur. (Beyheki)

İbni Mübarek hazretleri, çocuğunu şikayet edene, (Çocuğa beddua ettin mi?) dedi. O da, evet deyince, (Çocuğun ahlakını sen bozdun) buyurdu.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir babanın duası, ilahi hicaba erişir ve bu hicabı da aşar.) [İbni Mace]

(Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zalime olan bedduaları, red olmaz.) [Tirmizi]

(Kendinize, malınıza ve çoluk çocuğunuza beddua etmeyin! Duaların kabul olduğu bir saate rastlar da bedduanız kabul olur.) [Müslim]

Kötü ana-babanın, suçsuz ve iyi olan çocuğuna yaptığı beddua kabul olmaz. Haksız olarak yapılan beddualar kabul olmaz.

Rahmet Peygamberi
Diğer Peygamberler, kavimlerine lanet ettikleri halde, Peygamber efendimiz bir savaşta, kâfirlerin yok olması için dua etmesini istediklerinde, (Ben lanet etmek için, insanların azap çekmesi için değil, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Seni âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik) buyuruluyor. (Enbiya 107)

Peygamber efendimiz, genel bir beddua, lanet etmedi. Ancak lanete müstahak olan bazı gruplara lanet etmiştir. Hadis-i şeriflerde (Allah lanet etsin!) denilen zümrelerden bazıları şunlardır:
(Kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet olsun!) [Hakim]

(Kadın gibi davranan erkeğe, erkek gibi davranan kadına lanet olsun!) [Buhari]

(Rüşvet alıp verenlere Allah lanet etsin!) [İbni Mace]

(Eshabıma sövenlere Allah lanet etsin!) [Hakim]

(Zekat vermeyenlere Allah lanet etsin!) [Nesai]

(Ana-babasına lanet edene Allah lanet etsin!) [Müslim]

(Lutilere Allah lanet etsin!) [Beyheki]

(Zalim âmirlere, fasıklara, sünnetimi yıkan bid'atçilere Allah lanet etsin!.) [Deylemi]

(Altın ve gümüşün kuluna paraya tapana lanet olsun!) [Tirmizi]

(Halkın işlerini üstlenip de onlara güçlük çıkarana lanet olsun!) [Ebu Avane]

(Hanımını anasından üstün tutana lanet olsun!) [Şir’a]

(Sadaka vermeye engel olana lanet olsun.) [İsfehani]

(Allah’tan ümit kestirip dinden nefret ettirenlere lanet olsun!) [Şir’a]

(Bid'atler çıkınca âlim ilmini açıklasın! İlmini açıklamayana lanet olsun!) [Deylemi]

(Vücuduna dövme yapana, yaptırana, faiz alıp verene lanet olsun.) [Buhari]

(Ana ile evladın, kardeşle kardeşin arasını açana lanet olsun.) [İbni Mace]

(Kızını fasıkla evlendirene lanet olsun.) [Şir’a]

(Ölü için ağlayana lanet olsun.) [Ebu Davud]

Kur’an-ı kerimde, Ebu Leheb için, (Onun eli kurusun) buyuruldu. Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, (Tebbet) suresi gelince, Resulullah efendimize hakaret etti. Üzülen Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, buna bir canavar musallat eyle!) dedi. Ebu Leheb’in oğlu Uteybe Şam’a giderken, bir gece arkadaşlarının arasında yatarken, bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince onu parçaladı. Sol eliyle yemek yiyen birine de, (Sağ elin ile ye) buyurdu. (Sağ kolum hareket etmiyor) diye yalan söyledi. Bir Peygamber ile alay eden bu kimse için Resulullah, (Sağ elin artık hareket etmesin) buyurdu. Peygamber efendimizin buna benzer bedduaları vardır. Diğer insanların ibret almaları ve hidayete kavuşmaları için böyle mucizeler vaki olmuştur.

Allah’ın lanet etmesi
Allahü teâlâ da lanet etmiştir. İşte âyet-i kerimeler:
(Allah’ın laneti inkâr edenlerine üzerine olsun.) [Bekara 89]

(Biz kitapta açıkça belirttikten sonra indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder.) [Bekara159]

(Âyetlerimizi inkar edip kâfir olarak ölenler var ya, işte Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır.) [Bekara 161]

(Allah inkârları yüzünden onlara [yahudilere] lanet etmiştir.) [Nisa 48]

(Bir mümini kasten öldürenin cezası, içinde ebediyen kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.) [Nisa 93]

(Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik.) [Maide 13]

(Yahudiler, Allah’ın eli sıkı dedikleri için lanet onlara.) [Maide 93]

(Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!) [Araf 44]

(Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve inkârcılara, ebedi kalacakları Cehennem ateşini hazırlamıştır. Allah lanet etsin! Onlara devamlı azap vardır.) [Tevbe 68]

(Bozgunculara lanet olsun.) [Rad 25]

(Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiştir.) [Ahzab 57]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"Kul herhangi bir şeye lânet ettiğinde o lânet gökyüzüne çıkar. Semânın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lânet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lânete lâyık ise onda kalır, değilse lânet edene döner." (Ebû Dâvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48)

- İnsan kendine, yakınlarına, hatta başkalarına veya hayvanlara ve diğer varlıklara beddua etmemelidir.

- Böylesi mânasız temenniler, duaların kabul edildiği zamana denk düşerek gerçekleşebilir.

- Müslümanlar ağızlarını güzel sözlere ve hayır dualara alıştırmalı, sakıncalı sözleri kesinlikle kullanmamalıdır.

- Müslümana lânet etmek, büyük bir günahtır.

- Müslümanların birbirlerine lânet değil, rahmet dilemeleri yakışır.

- Sıddîk olan kimseye lânetçilik yakışmaz.

- Lânetçiler âhirette şefaat ve şâhitlik yapma hakkından mahrum bırakılırlar.

- Olgun mü'minler, lânet, gazap ve azâb temennisinde bulunmaz, kimseye kötü söz söylemez, haddi aşmaz ve ahlâksızlık yapmazlar.

- Lânet, açıkta kalmaz. Lânet edilen ona lâyık değilse, lânet edene döner.

- Müslümana rahmet ve iyilik temennisi yakışır. Çünkü başkalarını iyiliklere lâyık görenler, aslında kendilerine iyilik etmiş olurlar.

Sorularla İslamiyet
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
[BILGI]Beşincisi: Benim ve Risale-i Nur'un mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibariyle; bir masuma zarar gelmemek için, bana zulmeden cânilere değil ilişmek, belki beddua ile de mukabele edemiyorum. Hattâ en şiddetli bir garaz ile bana zulmeden bazı fâsık belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde, değil maddî belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat men'ediyor. Çünki o zalim gaddarın, ya peder ve vâlidesi gibi ihtiyar bîçarelere veya evlâdı gibi masumlara maddî zarar gelmemek için, o dört-beş masumların hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum. Bazan da hakkımı helâl ediyorum. İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki; idare ve asayişe kat'iyyen ilişmediğim gibi, bütün arkadaşlarıma o derece tavsiye etmişim ki, üç vilayetin insaflı zabıtalarının bir kısmı itiraf etmişler ki:

"Bu Nur şakirdleri manevî bir zabıtadır; idare ve asayişi muhafaza ediyorlar."

dedikleri ve bu hakikata binler şahid ve yirmi sene hayatıyla tasdikleri ve binler şakirdlerin de zabıtaca hiç bir vukuat kaydetmemeleri ile teyid ettikleri halde, o bîçare adamın ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinayeti bulunan bir adam gibi hattâ gayet kıymetdar ve antika ve mu'cizeli Kur'anını ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba hangi kanun müsaade eder? Böyle asayişe hüsn-ü ahlâk ile hizmet eden dindar binler zâtları, evham yüzünden idare ve asayiş aleyhine zorla sevketmek, hangi maslahat îcabıdır?


Şualar ( 372 - 373 )[/BILGI]

[BILGI]
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ


Bugünlerde Risale-i Nur'a sû'-i kasd edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin haklarında, bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduaya teşebbüs ettim. Birden Isparta'ya kıyamadım. Beddua yerine; "Yâ Rab! Isparta Risale-i Nur'un bir Medreset-üz Zehra'sıdır. Oradaki fena memurları dahi ıslah eyle, hüsn-ü akibet ver" diye dua eyledim ve ediyorum.


Said Nursî


Tarihçe-i Hayat ( 300 )


[/BILGI]

[BILGI]
Sâniyen: O vaiz ve âlim zâta benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de, o zâtı ve onun gibileri münakaşaya ve münazaraya sevketmeyiniz. Hattâ tecavüz edilse de beddua ile de mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünki daha şiddetli düşmanlar ve yılanlar var.


Tarihçe-i Hayat ( 313 )


[/BILGI]

[BILGI]

Küçük bir haşiye:


Hilmi Bey! Tâliin var. Ben, hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim. Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nur'un has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men'etti; ben de, o niyetten vazgeçtim. Senin beni tazib eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum, bana bu kadar sebebsiz azab vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek en sonunda seninle dost olacağız diye, o hiss-i kabl-el vuku' ile kalbe gelmiş.


Emirdağ Lahikası-1 ( 220 )


[/BILGI]


[BILGI]

Hattâ bir mahkemede yanlış muhbirlerin ve casusların evhamları ile; bizi, yetmiş kişiyi, mahkûm etmek için sû'-i fehmiyle, dikkatsizliğiyle Risale-i Nur'un bazı kısımlarına yanlış mana vererek seksen yanlışla beni mahkûm etmeye çalıştığı halde, mahkemelerde isbat edildiği gibi, en ziyade hücuma maruz bir kardeşiniz, mahpus iken pencereden o müddeiumumînin üç yaşındaki çocuğunu gördü, sordu.

Dediler: "Bu müddeiumumînin kızıdır." O masumun hatırı için o müddeîye beddua etmedi. Belki onun verdiği zahmetler; o Risale-i Nur'un, o mu'cize-i maneviyenin intişarına, ilânına bir vesile olduğu için rahmetlere inkılab etti.


Emirdağ Lahikası-2 ( 245 )
[/BILGI]
 
Üst