Kelime Analizi 73: Marangoz-Dülger

kenz-i mahfi

Sorumlu
MARANGOZ (Yunanca)
Ağaç işleriyle uğraşan ve ağaçtan çeşitli eşya yapan usta demektir.
Marangozluk bir ağaç işleme zanaatıdır. Ağacın fıtri haliyle ya da makinelerce işlenmiş haliyle alınıp, kesme, biçme, zımparalama gibi işlemlerden geçirilerek kullanılacak eşya imal edilmesi işidir. Ahşap malzemeleri isteğe göre işleyerek ve şekillendirerek, binalarda gerekli yerlere yerleştiren veya ahşap eşya yapan kişilere de “dülger” denir.

“Marangoz” kelimesi Yunanca “μαραγγός” (marangos) kelimesinden gelmektedir. “Gemide ahşap işleri yapan sanatkar” demektir.

“marangoz” kelimesinin Farsça’da karşılığı “dülger” kelimesidir. Her ne kadar marangozluktan biraz farklı bir zanaat olsa da yine marangozlukla alakalıdır. Günümüzde unutulmaya yüz tutan zanaatlar arasındadır. “Dülger” kelimesinin aslı Farsça “durûdgar” veya “durûgar” kelimesi olup “biçici, marangoz” manasına gelmektedir. “Durûd” fiili “biçilmiş, kesilmiş, biçilmiş ağaç, kereste” manasına gelmektedir. Farsça’da “durûdan” fiili “biçmek, kesmek” demektir. Sonuna gelen “gar” veya “kar” kelimeleri “-yapan” demektir. Dolayısıyla “durûd” ve “gar” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Arnavutça’da aynen Türkçedeki gibi “marangoz” kelimesi kullanılır. Azerice’de “dülger” kelimesi kullanılmaktadır. Romence’de “dulgher” kelimesi marangoz olarak kullanılmaktadır.
“Marangoz” kelimesinin Arapça’daki karşılığı “Necere” (tahtayı düzlemek, kesmek) fiilinden türetilen “Neccâr” kelimesidir. Yine Arapça “mincer” kelimesi “marangoz rendesi” demektir. “Neccâr” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de zikredilmemekle beraber Yasin Suresi’nin 13-32 ayetleri arasında bahsi geçen ve sonu kanla biten hadisede “o sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi” ayetinde bahsedilen şahsın Antakya’lı bir marangoz olan ve Habib-i Neccar ismiyle anılan zat olduğu rivayet edilmiştir.

Ağaç işleri ile uğraşan sanatkara marangoz denilmektedir. Marangozluk birkaç dala ayrılmaktadır. Bunlar;
- Mobilyacı,
- Doğramacı,
- Dülger,
- Modelci,
- Ağaç tornacısı,
- Arabacı,
- Fıçıcı
Mobilyacılık mesleği halk arasında “ince marangozluk” diye adlandırılır. Oturma odası, yatak odası, yemek odası, salon, hol, antre gibi bütün yerlerin mobilyaları, mobilyacı tarafından yapılır.
Yine halk arasında “kaba marangoz” denilen doğramacı ise kapı, pencere, panjur, lambri gibi işleri yapmaktadır.
Marangoz ile eş anlamlı olarak kullanılmasına rağmen biraz farklı bir sanat olan dülgerlik ise bina yapımında, binanın çatı, tavan, taban ve merdiven gibi ağaç işlerini yapan sanat dalıdır. Modelci, dökümü yapılacak kulp, tutamak, çeşitli makine ve motor parçalarının yumuşak ağaçtan modelini yapmaktadır.
Ağaç Tornacısı, çeşitli mobilyaların ayak veya kayıtlarını, merdiven küpeştelerini, tepe süsleri gibi parçalarını ağaç tornadan geçirir.

Türk Dil Kurumu’nun Sözlüğünde “dülger” kelimesi "Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse" olarak tanımlıyor. Aslında buradaki kabalık hantallık anlamına gelmiyor ve oymacılık, nakkaşlık gibi ince işçilik isteyen işlerin dışındaki işlerin tümünü kapsadığına işaret ediyor.

Betonarme yapıların yaygınlaşması ve geleneksel Türk evlerinin yok olmasıyla birlikte dülgerlik zanaatı da unutulmaya yüz tutmuştur. Ancak yapı denilince aklınıza sadece karada yapılan binalar gelmesin. Mesela deniz üstünde yüzen binalar olan gemi yapımı da dülgerlik sanatının kapsama alanı içine girer. İşte bu nedenle Nuh (AS) aynı zamanda dülgerliğin piri ve ilk dülger olarak kabul edilir. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberlerden Zekeriya (AS)’nın mesleği de marangozluktur.

Marangozluk, yaşamın geniş bir alanına dönük mamulleri üreten geleneksel bir meslek dalıdır. Marangozlukta dolap, masa, sandalye, raf gibi ev ve yapı içi kullanım malzemelerinden, üzerinde yatılan tahtlara ve ölülerin üzerine örtülen mezar kapaklarına kadar geniş bir ürün yelpazesi söz konusudur.

Başlangıçta genel bir ağaç işleme zanaatının adı iken, ürün çeşitlenmesine bağlı olarak beşikçilik, kaşıkçılık, kündekâni işçiliği gibi alt dallar marangozluktan ayrılıp ayrıca uzmanlaşmıştır.

Bursa, Ayvalık, Bolu, Gerede, Eskişehir, Lüleburgaz, Erzurum, Çanakkale, İzmit gibi bazı merkezlerde hece tahtası adı verilen ve mezarlara dikilen mezar başları hâlâ marangozlar tarafından üretilmektedir. Bazı yörelerde marangozlar büyük ahşap malzemelerin yanı sıra tabure, taht, elek, kalbur, senit (yer sofrası), kasnak, havan, beşik, topaç, oturak, takunya gibi mamulleri de üretmektedir. Bu tür marangozluk ürünlerine Nizip, Diyarbakır, Gaziantep, Bolu, Konya gibi merkezlerde rastlanmaktadır. Konya’da senit, kasnak, topaç, beşik ve oturak yapan marangozlara “çıkrıkçı” adı verilmektedir.

Ankara’nın ünlü Çıkrıkçılar Sokağı da bir zamanlar bu tür mamullerin üretilip satıldığı geleneksel bir çarşıydı. Marangozluk işlerinde elektrikli torna, planya gibi özdevinimli makineler kullanılmadan önce, kemane adı verilen elektriksiz bir torna kullanılmaktaydı. Bugün kentlerde ev eşyaları, çocuk oyuncakları gibi mamuller üreten ustalar, marangoz sitelerindeki dükkânlarında elektrikli keski makineleri, planyalar, tornalar ve elle çalışan işkence, testere gibi aletler kullanarak üretimlerini sürdürmektedir. Toplu üretim yapıp satan büyük mağazalar ortaya çıktığı halde, geleneksel marangozluk ürünleri hâlâ rağbet görmektedir. Bu bakımdan marangozluk geleneksel meslek dalları içinde hâlâ direnebilen ender örneklerdendir.

Ne var ki daha önceleri yapılan araba, fırıldak, topaç gibi çocuk oyuncakları artık eskisi gibi aranmamaktadır. Oyuncak yapan marangozlar bu yüzden azalmıştır. Sinop’ta, Safranbolu’da, Devrek’te böyle ustalar oyuncak üretmektedirler. Marangozların yaptığı önemli gereçler içinde fırın malzemeleri, süt ürünleriyle ilgili malzemeler ve hamur işlerinde kullanılan araçlar da yer almaktadır. Fırın küleği, hamur tahtası, oklava, döveç, tokmak, hamur teknesi, yal külekleri, süt, yoğurt ve ayran külekleri, yayıklar, turşu küpleri, yağ kavatası, çekme, sofra, kovan, kova çeşitleri bunlar arasında sayılabilir.

Marangozlar genellikle, çalıştıkları bölgeye göre değişiklik göstermekle birlikte, işlerinde kızılağaç, şimşir, ıhlamur, kestane, ceviz, çınar, kavak, çıtlak, kayısı, fındık, gürgen, erik ve elma ağaçlarını kullanmaktadırlar. Oymacılar ise ağaca keski aletleriyle şekil vererek mamullerini üretmektedirler.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur Külliyatı’nda marangozluktan bizzat meslek olarak bahsedilmeyip Nur Talebeleri arasında marangozluk yapan şahısları adlandırmak için kullanılmıştır. Bunlar Marangoz Ahmed ile Marangoz Mustafa Çavuş’tur.

Marangoz Ahmed, Isparta’nın Sava Köyündeki Risale-i Nur hizmetlerinin önde gelen isimlerden birisidir. Bu çerçevede Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektuplar ve Üstad’ın kendisine gönderdiği cevabî mektuplar çeşitli lâhikalarda yer almaktadır. Hususen Sava’da gerçekleştirilen Nur hizmetleriyle ilgili gelişmeleri anlattığı mektuplar hakkında Üstad Bediüzzaman büyük övgü ve takdir dolu sözler sarfetmiş, hattâ sürur göz yaşları döktüğünü ifade etmiştir. Bu mektuplarda Bediüzzaman Said Nursî, Marangoz Ahmed’in adını anarken “Kahraman, faal, cidden çalışkan, Risale-i Nur ve Medrese-i Nuriye talebelerinden, Medrese-i Nuriyenin kahramanlarından, Sava Medrese-i Nuriyenin kıymettar bir talebesi” gibi . Emirdağ Lâhikası’nda yer alan bir mektubunda ise Marangoz Ahmed’i “kıymettar ve çok vefakâr ve fedakâr ve sekiz sene bana hizmet eden bir kardeşimiz” diye vasıflandırmış ve 1940 tarihinde vefat eden Marangoz Mustafa Çavuş yerine, Allah’ın bir ikramı olduğunu ifade etmiştir. Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen 28 “marangoz” kelimesinden 25’i Marangoz Ahmet ile ilgilidir. Geriye kalan 3 tanesi ise Marangoz Mustafa Çavuş ile ilgilidir.

Marangoz Mustafa Çavuş ismi ve bahsi Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde geçen Barlalı bir zattır. Mesleği marangozluk olmakla beraber sadece 3 yerde Marangoz Mustafa Çavuş diye isimlendirilmiş olup diğer yerlerde sadece Mustafa Çavuş olarak isimlendirilmiştir. 1882 yılında doğup, 1940’da vefat etmiştir. Hayatının on sekiz senesi askerlikte geçti. İstiklâl savaşında bulunmuş, Kumkale’de top çavuşu olarak vazife yapmıştır.

Üstad Bediüzzamanın Barla’da ikâmete mecbur tutulduğu yıllarda canı, malı ve bütün aile fertleriyle iman hizmeti yolunda çalışan talebelerindendir. Kastamonu Lâhikası’nda Üstad kendisinden “Merhum ve kıymettar ve çok vefâkâr ve fedâkâr ve sekiz sene bana hizmet eden bir kardeşimiz Marangoz Mustafa Çavuş” diye bahseder.

Mustafa Çavuş Nur hizmetinde olduğu gibi, anne ve babasına hürmette de örnek bir şahıs olmuş ve bu özelliği Yirmi Birinci Mektup’ta “Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli” ifadesiyle takdir edilmiştir.

Bir gün Üstadıyla birlikte Çam Dağından Barla'ya dönerken, kuşların ve büyük bir kartalın kanat çırparak Üstadı yolcu ettiklerini, Üstadın da onlara mendil sallayarak selâmlaştıklarını, kuşların Çam Dağından tâ Barla yakınlarına kadar kendilerini takip ettiklerini anlatır. Bunları anlatan Çanakkale gazisi Mustafa Çavuş'un, rikkate gelerek gözleri yaşla dolar.
1950'den sonra Barla'ya dönen Bediüzzaman, uzun yıllar kaldığı eve inerken, yokuş üzerinde Mustafa Çavuş'un evinin önünde rikkate gelerek yaşlı gözlerle bir müddet durmuş, İstiklâl Harbi gazisi olan bu ilk Nur hizmetkârının evini temâşâ etmiştir.
 
Üst