Kelime Analizi 72: Sofra

kenz-i mahfi

Sorumlu
SOFRA (Arapça) Günlük hayatımızda çok kullandığımız bu kelime;
1. isim Masa, sini vb. şeylerin, yemek yemek üzere hazırlanmış durumu
2. Birlikte yemek yiyenlerin tümü
3. Genellikle tekerlek biçiminde, üzerinde yemek de yenebilen ayaklı hamur tahtası
4. Halı göbeğinde daire biçimindeki çiçekli bölüm
5. Anüs
Günümüzde halen yaygın olarak kullanılan "sofra" kelimesi dilimize Arapça'dan gelmiştir. "Sofra" kelimesi kök itibariyle Arapça "sefer" kelimesinden gelmektedir. Sefer yani yolculuk esnasında yolcunun taşıdığı yiyecek torbası için kullanılmaktadır. Yani yolcu yiyeceği manasına gelmektedir. Bu bakımdan "sufre" kelimesinden dilimize uyarlanmış bir kelimedir. Yolcunun taşıdığı bu torba, deri ya da meşinden yapılmış ve yiyicekleri, sıcak-soğuk, toz, yağmur gibi şeylerden korumak için kullanılmıştır. Daha sonraları yaygın bir kullanım ile 16.yüzyıla kadar yere yayılarak üzerinde yenilen meşin dikdörtgen bir örtünün adı iken zamanla yemek yenilen masaya da sofra denilmeye başlanmıştır.
Eski Türkçe'de sofraya "tergi" denilmiştir. Sofra kurmaya da "tergi urmak" denilmiştir. Bazı yerlerde ise Çince'de "büyük ve düz tabak" manasına gelen "tepsi" kelimesi hem "tepsi" hem de bugünkü anlamda "sofra" için kullanılmaktadır. Günümüzde halen bazı yörelerde sofraya "tepsi" denilmektedir. Sofra kurmaya da "tepsi kurmak" denilmektedir.
Sofra kelimesinin karşılığı İngilizce'de "masa" anlamına gelen "table" kelimesi ve yine "yemek masası" anlamına gelen "dinner table" kelimesidir. Azerice'de "süfre" olarak kullanılmaktadır. Türkmence'de "saçak" kelimesi sofra demektir. Yunanca'da masa'ya "trabeze" denilmiştir. Sofra için de bu kelime kullanılmıştır. Trabzon kalesi sofraya benzer yuvarlak taşlardan yapıldığından Rumlar bu şehre "Trapezus" demişlerdir. Zamanla bu kelime "Trabzon" şeklinde söylenmeye başlanmıştır.
Eskiden Türkler günde iki defa yemek yemişlerdir. Bunlar kuşluk ve akşam yemeğidir. Kuşluk vaktindeki yemek tabiri sonraları kalkarak kahvenin kullanılmaya başlanmasıyla beraber kahvaltı denilmeye başlanmıştır. Kuşluk vaktindeki yemek bugünkü kahvaltıdan farklı olup aslında normal bir yemektir. Kuşluk yemeği sabah erkenden, akşam yemeği ise genellikle ikindi namazını müteakiben yenilirdi.
Tanzimat sonrası dâhil 1876’lara kadar yemek, sofra adı verilen, yere yayılarak üzerinde yemek yenilen yaygı üzerinde yenirdi. Üzerinde oklava ile hamur işleri yapılan tahtadan kısa ayaklı yuvarlak âlete de bu ad verilir. Kimi hallerde sofra bezinin üzerine ayaklı bir âlet üzerine konan (sofra iskemlesi) bakır siniler de sofra görevini görürdü. Bugün bile kimi köylerde böyle sofralarda yemek yendiği bilinmektedir. Yemekler sofraya tabla denilen ve üzerinde bir öğünlük yemek çeşitlerini taşıyan bir mutfak gereci ile getirilirdi. Tablada çorbadan tatlıya kadar bir sofralık (öğünlük) kâse ve sahanlar üstü bezle örtüldükten sonra başta taşınırdı (...) Tablayı mutfaktan selâmlık ve harem dairelerine götürenlere tablakâr denir. Osmanlı sarayında tabla usulü Sultan Reşad’ın cülûsuyle tarihe karışmıştır. Yemeklerin tabla ile getirilmesi, eskiden mutfakların evin dışında yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu tabla usulü, konaklarda dönme dolaplar veya iner-çıkar asansör dolapla yapılırdı. Tablakâr deyimi sokaklarda tabla ile satış yapan esnaf yanaşmalarına da denirdi.Tanzimat’tan çok sonra saray ve konaklarda yer sofrası terk edilmiş, masada yemek dönemi başlamıştır. Eskiden sofrada sadece kaşık bulunurken artık çatal da sofrada yerini almıştır.1876’larda yemek yeme tarzında yenilik olarak yemeğin artık masada yendiği, çatal ve bıçağın masaya geldiği ve bir tabaktan yemek usulünün kalktığını söyleyebiliriz. Bu tabiî ki önce saray ve zengin konaklarında uygulanmış çok sonra halka inmiştir.
Türk sofrası yuvarlak masa olup herkesin eşit ve özgür olduğu ilk aile alanıdır. Sofrada sadece yemek yenmez, ailenin işi ve geleceği planlanır. Sofradan kalkan yapılan plan doğrultusunda günlük işine başlar zorunluluk olmadıkça da ailenin hiçbir ferdi ayrı bir yerde yemek yiyemez ve sofradan hiçbir kimse herhangi bir nedenle kalkamaz. Sofra bu yüzden aslında "aile" demektir. Bu zamanın hızlı yaşayışı yüzünden ve kadınların hayat-ı içtimaiyede aktif rol alması nedeniyle sofra adabı neredeyle unutulmak üzeredir. Bunun neticesi olarak nesillerin eğitiminde de sıkıntılar başgöstermektedir.
Bir kültürün, bir aletin, bir adabın, farklı cemiyet ve kültürlerin kendince inşa ettikleri bir geleneğin karşılığı ve bir ritüelin adıdır sofra. İftar sofrası, yer sofrası, Halil İbrahim sofrası, zekeriya sofrası, çilingir ya da içki sofrası gibi pek çok isimlerle anılmaktadır. Sofra yerine bazı yerlerde kullanılan "tepsi" ve "sini" kelimeleri Çince'dir. "Tepsi" kelimesi Kaşgarlı Mahmut'un eserinde "tevsi" olarak yazılmıştır. Pişmiş et kokan büyük ahşap kap, ağaçtan oyulmuş tekne anlamındadır. Tepsi kelimesi Moğolca'dan Balkan dillerine kadar yaygındır. Arapça "sad" harfiyle yazılan "sin" kelimesi "Çin" demektir. Dolayısıyla "sini" kelimesi "Çinli" demektir. Aynı kelime Farsça'da da kullanılmaktadır. Farsça'da "sin" harfiyle yazılmaktadır. Çin'den gelen çini ve porseleni ifade etmek için kullanılmaktadır. Sofra kelimesinin yerine "sini" kelimesi böylelikle kullanılmaktadır.
Sofra kültürü Osmanlı Devletinin bütün teşkilatıyla kurumlaştığı dönemlerde dahi devam etmiştir. II. Mahmut'un 72 kişilik, Sultan Abdulaziz'in 40 kişilik sinileri vardı. Osmanlı devletinde sandalye ve masaya geçiş, Dolmabahçe Sarayı'nın yapılmasıyla başlamıştır. Yer sofrasında yemek İslami bir adet iken zamanla bu terkedilerek sofra yerine kullanılan masalarda sandalyeye oturmak suretiyle yemek yenilmeye başlanmıştır.
Sofra ister ahşaptan ister metalden olsun kurulup kaldırılan bir eşyadır. Sofranın altına serilen örtü ile yemek yiyenler üstlerini korudukları gibi dökülecek artıkları ziyan etmek veya yere dökülerek üstüne basmak günahından kurtulmuş olurlar. Sofra bezinde kalan yemek döküntüleri duruma göre kuşların ve tavukların nasibine düşmektedir. Yemeklere başlanmadan önce İslamiyette "besmele" çekilir ve yemek bittikten sonra "yemek duası" veya "sofra duası" ismiyle dua edilir.
Yemek bir eğlence değildir. Onun için işret sınırları dışında kalmaya özen gösterilir. Yemekte hiç konuşmamak mekruh olup, Mecusi adetidir.
Görgü kurallarının en mühimlerinden birisi selamlaşmak ise diğeri sofra adabıdır.
Sofra kelimesinin yerini günümüzde tutan masa kelimesinin kökeni Latince "mensa" kelimesidir. Masadan önce herkesin kendi yemeğini yediği tepsi benzeri tahtalar bulunmaktaydı. İtalyanca "tabolo", Fransızca ve İngilizce'de "table" kelimeleri Latince "tabula" kelimesinden gelir ki "tahta plaka" demektir. Yunancada "trapeza" kelimesi "masa" ve "tahta" sıra anlamına geldiği gibi Rusça'da "masa" ve İngilizce'de sandalye manasına gelen "stul" kelimesinin kökü de "sehpa" ve "masa" demektir. Bugün yaşayan kelimelerin kökleri masa, sandalye ve tabağın bu görevleri aynı anda gören yüz tahta parçasından günümüze geldiğini göstermektedir. Mükellef sofra anlamına gelen "simat" veya "somat" kelimesi Mevlevi ve Bektaşilerde "tekke yemeği" demektir. Arapça kökünün "dizi, sıra, tabur, vadi" anlamına geldiği "simat" kelimesinin meşinden daire biçiminde kesilmiş ve halkalar dikilmiş türü torba biçimini alır ve dervişler bunu seyahatte kullanırlardı.
Arapça'dan Türkçeye geçen "tabak" kelimesi, "düz yüzey, ince kat" manasına gelen "tabaka" kelimesinden gelmektedir. Sonraları yemek, bu tahtaların üzerine konulan bayat ekmeklerin üzerinde yenilmeye başlanmıştır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
“Sofra” kelimesinin Arapça bir karşılığı olan “Maide” kelimesi aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in 5.Suresinin ismi olmuştur. Nüzul sırasına göre 112.sıradadır ve Medine’de nazil olmuştur. "maide" kelimesi bu surenin 112. ve 114.ayetlerinde 2 defa zikredilmiştir. Bu ayetlerin meali:
112. ayet: “Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun" dedi.
114.ayet: “Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbimiz, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi.”
Surenin nüzul sırası ile ismini aldığı ayetin numarası aynıdır.
“Maide” kelimesi Arapça “meyd” (sarsılmak, sallanmak, sarsmak, sallamak, vermek, başı dönmek, yalpa yapmak, müteessir olmak, üzülmek, tasalanmak, kibirle yürümek, başı dönmek) kelimesinden gelmektedir.
Arapça “meyd” kelimesinden türetilen “temîde” kelimesi Kur’an-ı Kerimde 3 defa zikredilmiştir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur Külliyatı’nda “sofra” kelimesi ile kurulan terkipler;
“sofra-i nimet, sofra-i Rahman, sofra-i erzak-ı umumiye, sofra-i rızk-ı umumi, sofra-i Rahmanürrahim, sofra-yı rahmet, sofra-i Rabbaniye, sofra-i erzak, sofra-i Rahmani, sofra-i İlahiye, sofra-i ihsan” olmak üzere 11 adettir. Maide Suresi 120 ayet olmakla beraber ayet sayısının fazlalığı itibariyle Kur’an-ı Kerim’de 11.sıradadır.

Arapça “maide” ile yine Arapça “sefer” kelimesinden türetilen “sofra” kelimesinin aynı cümlede geçtiği 5 cümle şunlardır.
1. “Demek Kur’an-ı Kerim öyle bir maide-i Semaviyedir ki, binler muhtelif tabakada olan efkar ve ukul ve kulüb ve ervah, o sofradan gıdalarını buluyorlar, müştehiyatını alıyorlar. Arzuları yerine geliyor.” (Sözler, sayfa 290)
2. “Yani, gelecek zamana felsefe gözlüğü ile bakıldığı zaman; bizleri çürütecek, yılan ve akreplere yedirip imha edecek, zulümatlı, korkunç, büyük bir kabir şeklinde görünecektir. Fakat iman gözlüğü ile bakılırsa Cenab-ı Hakk’ın Halık-ı Rahman-ı Rahim’in insanlara ihzar ettiği çeşit çeşit nefis, leziz me’kûlât ve meşrubata zarf olan bir maide ve bir sofra-i Rahmanî şeklinde görünecektir.” (Şualar, sayfa 754)
3. “Nebiyy-i Zişan’ın (ASM) Makam-ı Mahmud’u İlahi bir maide ve Rabbani bir sofra hükmündedir.” (Mesnevi-i Nuriye, sayfa 88)
4. “Kur’an, semadan nazil olmuştur. Ve onun nüzuluyla semavî bir maide ve bir sofra-i İlahiye nâzil olmuştur. Bu maide, tabakat-ı beşerin iştiha ve istifadelerine göre ayrılmış safhaları haizdir. O maidenin sathında, yüzünde bulunan ilk safha tabaka-i avama aittir.” (Mesnevi-i Nuriye, sayfa 120)
5. “Cenab-ı Hakk merhametiyle bir kısmını dışarıda bırakarak, insanlar için bir mesken ve nimetlerine bir maide, yani bir sofra olmak üzere tefriş etmiştir.” (İşarat-ül İ’caz, sayfa 100)
“Maide” ve “sofra” kelimeleri yukarıda bahsedilen 5 cümlede geçtiği gibi “Maide Suresi” külliyatta 5 defa geçmekle Kur’an-ı Kerim’in sıra itibariyle 5.suresi olan Maide Suresine tevafuk etmektedir.

Risale-i Nur Külliyatı’nda “sofra” kelimesi 94 defa, “maide” kelimesi 14 defa zikredilmiştir. Bunlardan 5 yerde “Maide Suresi” için kullanılmıştır.

Risale-i Nur Külliyatı'nda "sofra" ve "maide" kelimeleri;
soframaide
Sözler361
Mektubat51
Lem'alar141
Şualar142
Mesnevi-i Nuriye114
İşarat-ül İ'caz11
Barla Lahikası10
Kastamonu Lahikası12
Tarihçe-i Hayatı20
Sikke-i Tasdik-i Gaybi12
Asa-yı Musa80
TOPLAM9414
 
Üst