Hadis Sohbetleri 78-Fitne Zamanında Mü’min Tavrı

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.







besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;


avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..





Hadis Sohbetleri 78

Fitne Zamanında Mü’min Tavrı

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

[BILGI]
“Bahtiyar kimse odur ki, fitnelerin kol gezdiği dönemde fitnelerden uzak durur.”
(Ebû Dâvûd, Sünen; Taberânî, el-Mu’cemül-Kebîr)
[/BILGI]​
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Mikdad b. Esved (radıyallahü anh) Hazretleri, İki Cihan Serveri Efendimiz (sallallâhü aleyhi vesellem)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Bahtiyar kimse odur ki, fitnelerin kol gezdiği dönemde fitnelerden uzak durur.”(Ebû Dâvûd, Sünen; Taberânî, el-Mu’cemül-Kebîr)


Fitne Zamanında Mü’min Tavrı
Kargaşa, hile, entrika, ayrılık, ihtilaf, fesat, bozgunculuk gibi manalara gelen fitne dinimizde en çok sakındırılan ve uzak durulması için ihtarda bulunulan hususlardan birisidir.

Kur’an-ı Kerim’de sıkı sık fitne ve fesattan uzak durulması tembihlenmiş ve fitneye sebep olanlar kötülenmiştir. Bu konudaki bazı ayetler şöyledir:
“Her ne zaman onlar savaş çıkarmak için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Sırf fesat çıkarmak için dünyanın her tarafında koşup dururlar. Allah ise müfsitleri (bozguncuları) sevmez.” (Mâide Suresi, 5/64)

“(O münafık düşman) Senin yanından ayrılınca, ülkede fesat çıkarmak için çabalar durur, ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu) sevmez. (Bakara Suresi, 2/205)

Fitnenin kötülüğü ve ona karşı nasıl davranılması gerektiğine dair bazı hadisler ise şöyledir: “Fitne uykudadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin.” (Suyûtî, el-Câmius-Sağîr), “Fitne ve anarşi döneminde ibadet, sevap bakımından bana hicret etmek gibidir.” (Müslim, Fiten, 130; Timizi, Fiten, 31; İbn- i Mâce, Fiten, 14; Müsned, 525) Bir hadsi-i şerifte de fitne devrinde ayakta duranın, yürüyenden; oturanın da ayakta durandan hayırlı olduğu bildirilmiştir.

Kargaşa ve fitneye çoğu zaman asılsız haberler, güvenilir bir kaynağı olmayan kulaktan dolma bilgiler sebep olmaktadır. Yine duyduğu her şeyi her yerde söylemek, hele bir de ona ilaveler katarak yönünü değiştirmek fitneye sebep olan hususlardandır. Bütün bunlar ise İslam’da büyük bir günah ve çok ciddi bir vebâldir. Mü’minlerden istenen tavır da her söylenene, fitne ve şâyialara itibar etmemeleri, duydukları sözleri ve karşılaştıkları hadiseleri tahkik etmeleridir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu mevzuda;

“Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek bir takım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât Suresi, 49/6)

Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi organların hepsi de sorguya çekilecektir. (İsrâ Suresi, 17/36)
Allah Rasülü (aleyhissalâtü vesselâm) da bu konuda;

“Her duyduğunu başkalarına söylemesi kişiye günah olarak yeter.” (Sünen-i Ebî Dâvûd; Sahih-i İbn-i Hıbbân) buyurmaktadır.

Bazen güzel, doğru bir sözü bile vakitsiz ve yerinde olmadan söylemek, nakletmek büyük hatalara, fitnelere yol açabilir. Kur’an-ı Kerim’de ise fitne hakkında şöyle buyrulmuştur:

“Fitne, insan öldürmekten bile daha büyük bir kötülüktür.” (Bakara Suresi, 2/217)

Bu sebeple Bediüzzaman Hazretleri: “Her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı. Lâkin hakkın olamaz her doğruyu söz etmek. Bunu iyi bilmeli.” (Lemeât) demektedir. Yutmadan önce çiğnemek ne ise, konuşmadan önce düşünmek de odur.
Son olarak, mevzumuzu bir hadisi-işerif ile bitirelim:

“Fitne ve fesat için, insanların arasını bozmak için söz taşıyanlar cennete giremez.” (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fitneler Karşısında Müslümanın Konumu

Şeyh Abdulbâri es-Sübeyti

24.08.1422 hicri

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Kıyamet alametlerinden birinin de hakla batılın birbirine karıştığı, imanları sarsan fitnelerin ortaya çıkması olduğunu bildirmiştir. Öyleki insan bu fitnelerde mü'min olarak sabahladığı halde kafir olarak akşama çıkacak. Mü'min olarak akşama çıktığı halde kafir olarak sabahlayacak. Her bir fitne ortaya çıktığı zaman mü'min: "işte bu benim helakım" diyecek. Bir başkası ortaya çıktığında mü'min: "işte bu benim helakım" diyecek... Ve Kıyamet kopana kadar insanlar arasında fitneler ortaya çıkmaya devam edecek.

Sahabilerden Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh, fitneleri anlatan hadislerle özel olarak ilgilendi. Kendisi hakkında şöyle diyordu: "Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı hayır hakkında soruyordu. Ben ise başıma gelir korkusuyla şer hakkında soruyordum." Bizler, fitnelerin çeşitli şekillerde ortaya çıktığı ve dalgalandığı bir çağdayız. Fitne dalgaları arka arkaya geliyor ve musibetler birbirini takip ediyor. Ortaya çıkan gelişmeler ve değişimler inançları, düşünceleri ve ahlakı kirletiyor. İnsanlar bir fitneyi büyük buldukça arkasından daha büyüğü geliyor. Yakıcı şehvet fitneleri, saptırıcı şüphe fitneleri ve özellikle ekollerin farklılığı sonucu ortaya çıkan görüşlerin birbiriyle çarpıştığı fitneler...

Bu zaman fitneleri sadece insanları alıp götürmüyor; bilakis onları düşünceleri ile birlikte sürüklüyor. Belki de düşünce ve fikir dalgası bu çağın fitnelerinin en belirgin özelliğidir. Fitneler karşısında insanların, rüzgarın sağa-sola savurduğu kuru yaprak gibi olduğunu görürsün. Evet; fitnelerin yıktığı kurbanlar vardır. Bu nedenle Vezir b. Hübeyra şöyle der: "Şehvetlerin tutuştuğu anda akılların ölmesinden sakının."

Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh şöyle der: "Fitnelerden sakının... Kimse onlara yönelmesin. Allah'a yemin olsun ki kim fitneye katılırsa, selin gübreyi alıp götürdüğü gibi fitneler onu alır götürür. "Allah, İslam ümmetini, Rabbine ve peygamberine muhalefet eder, şeriatından uzaklaşırsa fitneye düşmekle tehdit eder. Şöyle buyurur: (O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.) (24/en-Nûr/63) Bu fitne geneldir, bütün ceza çeşitlerini içerir. Aralarında öldürme olaylarının yayılması, depremler ve volkan patlamaları, zalim bir sultanın onlara musallat olması, çeşitli hastalıkların ortaya çıkması, fakirlik, geçim darlığı ve benzeri cezaları kapsar.

Fitne ortaya çıkınca herkesi içine alır ve kimseyi istisna tutmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz.) (8/el-Enfal/25) Tefsir alimleri bu ayetin anlamı hakkında şöyle der: "Ortaya çıktığı zaman sadece zalimlerle sınırlı kalmayacak bir fitneden sakının. Çünkü o, hepinizi içine alır, iyi ve kötü herkese ulaşır." Bu, kötülerin günahının sonucudur. İyilerin ise susmasının ve zalimin zulmüne karşı çıkmamasının sonucudur.

Fitnelerin tehlikesi büyük ve kötülüğü yaygındır. Ekinleri ve nesilleri helak eder. Yaş ve kuru her şeyi içine alır. Akılları şaşkına çevirir. Kadınları dul ve çocukları yetim bırakır. Gözyaşları sel olup akar. İçine aldığı toplumlara belalar ve felaketler getirir. Yakıtı canlar ve mallar olan bir ateştir. Bu ateşi yakanların sonu da -Allah korusun- kötü bir sondur.

Fitnelerin en büyüğü, dinde olanıdır. Kişi önünde çeşitli yollar ve buna benzer fitneler görür. Bu fitneler insanın vicdanını sarsmakla kalmaz, ne kadar korunursa korunsun bütün hayatının düzensiz olmasına yolaçar. İnsan ne yapacağını bilemez hale gelir ve sonundan korkar. Bazıları öldürücü bir ümitsizliğe kapılır. Bazıları da kendilerini hayatın akışına bırakır. Şeytan, bazı insanlarla oynar. Yanlış bir anlayış, yalan bir nakil, kötü bir amaç, peşinden gidilen bir heva, basiretsizlik ve kötü yönetim sonucu kendi üzerine vebal alır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Fitne, adam öldürmekten daha büyüktür.) (2/el-Bakara/217) Bu nedenle şeriat, fitne konusuna ayrı bir önem vermiştir. Müslümanın önüne, Rabbinin gazabına uğramadan fitneden çıkabilmesi için yolunu aydınlatıcı işaretler koymuştur. Hasan Basri rahimehullah şöyle der: "Fitne ortaya çıkmaya başlayınca her alim onu bilir. Ortadan kalkınca da bilir." Fitneler ilahi bir ikazdır, mutlaka olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?) (29/el-Ankebût/2) Allah azze ve celle yüce hikmetler gereği kullarının başına gelecek fitneleri yazmıştır. Bu hikmetlerden bazıları şu şekildedir: Müslümanların safının temizlenmesi... Davet sancağının altında samimi olan ve olmayan, menfaatçı olan ve olmayan herkes bulunur. Davet yolu zayıf kişiler ve sahte insanları reddeder. Fitneler anında nefislerin gerçek yüzü ortaya çıkar. Menfaatini gözetip hak ya da batıl olması kendisini ilgilendirmeyen, dinarla dirhemin kulu-kölesi olan belli olur. Böyleleri ilke sahibi ve emanetleri yüklenecek kimseler olamaz.

Fitneler nefislerde gizli olanı ortaya çıkarır. Böylece ümmet onların gücünü ve kuvvetini görür, onları bir kenara bırakır. İnsanlardan bir kısmının da fitnelerle kişiliği güçlenir, azmi artar. Zayıf yönlerini görür, daha büyük bir rol ve daha yüce bir görev için dayanıklılığı artar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Bazen hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Sevdiğiniz bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.) (2/el-Bakara/216) Fitneler sırasında dayanacakları sanılan nice insan sebat gösteremedi. Sebat edemeyecekleri sanılanlar ise dayandı, sebat gösterdi.

Fitneler, selin yokuştan aktığı gibi kendisine yönelenlere hızla akar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Fitneler olacak. O fitnelerde oturan kimse ayakta durandan daha hayırlıdır, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Ona yönelen kendini ondan çeviremez." Bu hadisi Ebu Hüreyre radıyallahu anh kanalıyla, Buhari ve Müslim rivayet eder. Yani kim fitneye yönelir ve fitnenin önüne çıkarsa o kimse fitnenin içine düşer. Bu nedenle müslüman, olaya önceden hazırlanmak için fitnelere karşı koyabileceği çareler arar. Kendini sapmalardan korur. Bu çarelerden biri de müslümanın, inanarak, okuyarak ve amel ederek Rabbinin kitabına yönelmesi, onu öğrenmesi ve öğretmesi, okuması ve düşünmesidir. Şüphesiz Kur'an, kendisine sarılanı korur ve sebat etmesini sağlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.) (20/Tâ hâ/123) Ve şöyle buyurur: (De ki: Onu (Kur'an'ı) Rûhu'l Kudüs (Cebrâil) iman edenlere tam bir sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinden hak olarak indirmiştir.) (16/en-Nahl/102) Yine şöyle buyurur: (Sana peygamberlerin haberlerinden neyi anlatırsak, onunla kalbine sebat verelim diye anlatıyoruz.) (11/Hûd/120)

Ümmetin başından fitnelerin kalkmasını sağlayacak ilk silah Allah'ın yoluna uymaktır. Müslümanlar bu yolda eğitilir. Ümmet "La ilahe illallah" bayrağı altında toplanır. Fitnelerden ancak, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e uymak, genel ve özel, gizli ve açık, inançla ve amelle ilgili her dini konuda O'nun hükmüne başvurmak kurtarır.

İhlas ile elde edilen ilim ve takva; şartlar kötüleşip yollar karışınca ve insanların üzerine fitneler çökünce yolu aydınlatır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ölü iken imanla kendisini dirilttiğimiz, insanlar arasında ona hakkı batıldan ayırarak yürümesi için nur verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kimse gibi midir?) (6/el-En'âm/122)

Kul için Allah'dan başka güç ve kuvvet yoktur. Sebat ettirecek ve yardım edecek O'dur. O olmasa müslüman bir ayağını kaldırıp diğerini koyamaz. Bir an bile doğruda sebat edemez. Dua ederek Allah'a sığınmak sebeplerin en önemlilerindendir. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem... Rabbine en çok ihtiyaç hissedendi. Duasında çokça şöyle derdi: "Ey kalpleri çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!" Bu hadisi; Tirmizi, Enes radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem fitnelerden çokça Allah'a sığınır, ashabını da buna teşvik ederdi: "Görünen ve görünmeyen fitnelerden Allah'a sığının." Bu hadisi; Müslim, Zeyd b. Sabit radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder.

İbadet ve tâat ile nefsin ıslahı ve arındırılması sebatı sağlayan faktörlerden biridir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Kendilerine verilen öğütleri yerine getirselerdi, elbette haklarında çok hayırlı ve daha bir sebat verici olurdu.) (4/en-Nisa/66)

Salih ameller fitnelerden korur ve onları engeller. Salih amellerle müslüman rahat içinde hayırlı bir alana girer. Fitneler ortaya çıkınca da Allah Teâlâ'nın ihsanıyla kurtulmuş olur. Bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şu sözü ile açıklar: "Karanlık gecenin parçaları gibi fitneler gelmeden önce salih ameller işleyin. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabahlar ve kafir olarak akşamlar. Mü'min olarak akşamlar ve kafir olarak sabahlar. Dünyalık bir şey için dinini satar." Bu hadisi; Müslim, Ebu Hüreyre radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder.

Kur'an-ı Kerim, sabır ve takva ile tuzaklara karşı çıkmaya ve fitnelerden korunmaya yönlendirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Andolsun ki siz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz. Muhakkak sizden önce kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan çok ezâlar işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azmedilmeye değer işlerdendir.) (3/Âl-i Imrân/186)

Yusuf aleyhisselam... Allah Tebarake ve Teâlâ O'nu ihlası sayesinde fitnelerden kurtarmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Böylece biz, kötülüğü ve fuhşu O'ndan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik); çünkü O, ihlaslı kullarımızdandı.) (12/Yusuf/24)

Ashab-ı Kehf, (Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve bize durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla) (18/el-Kehf/10) diyerek Allah'a sığındığı için, Allah azze ve celle onları kurtarmış ve himaye etmiştir.

Allah Teâlâ'nın bizleri savunup fitnelerden ve tuzaklardan koruması ancak imanımız ve ibadetimiz ölçüsünce olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Allah kuluna yeterli değil midir?) (39/ez-Zümer/36) Geçmiş alimler şöyle derdi: "İbadet ölçüsünce yeterlilik gerçekleşir." İbnu'l Kayyım rahimehullah, Allah Teâlâ'nın (Allah iman edenleri müdafa eder) (22/el-Hacc/38) kavli hakkında şöyle der: "Allah Subhanehu'nun onları savunması; onların imanları ve imanlarının kemali, Allah'ı zikretmeleri ölçüsünce olur. Kimin imanı daha kamil ve zikri daha çok olursa Allah'ın onu koruması da daha büyük olur. Kimin de az olursa, korunması da azalır." Yani imanı eksik olanın Allah tarafından korunması da eksik olur.

Ramazan, gelmek üzere olan bir hayır mevsimidir. Rabbimize yönelmek ve hayır denizinden avuçlamak için iyi bir fırsattır. Allah'ın bizi himayesinin gerçekleşmesi için fitne Zamanında ibadet ve tâatımızı artırmalıyız. İnsan, iman ve ihsan yoluna koyulmaz ve hidayet yolunda sabretmez ise zarara uğramaya mahkumdur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler ve birbirine sabrı tavsiye edenler müstesnâ.) (103/el-Asr/1-3)

Fitneyi gören tabiînden biri olan Katâde rahimehullah, fitnenin sonuçlarını ümmetin önüne sererek şöyle der: "Allah'a yemin olsun ki, fitnelere koşan insanlar gördük. Bir grup insan da Allah korkusuyla fitneden uzak durdu. Fitne ortadan kalkınca ne görelim; fitneden uzak duranlar nefsi açıdan daha temiz, göğüsleri daha ferah ve fitneye koşanlardan yükleri daha hafif idi. Her hatırladıkça yaptıkları, kalplerine karşı bir nefrete dönüştü. Allah'a yemin olsun ki; insanlar, fitneler ortadan kalktıktan sonra bildiklerini ilk ortaya çıkarken bilselerdi, insanlardan çoğu daha akıllı davranırdı."

Allah'ın izniyle birkaç gün sonra mü'minler, Allah'ın cennet kapılarını açtığı ve cehennem kapılarını kapattığı Ramazan ayı ile müjdelenecekler... Faziletleri sayılamayacak kadar çok, faydaları bilinemeyecek kadar fazla olan bir ay... Ümmetin bu mevsime ihtiyacı var. Bu aydan; kalpleri temizlenmiş, basiretleri aydınlanmış ve azimleri kuvvetlenmiş bir şekilde çıkmak için buna ihtiyaçları var. Bu ayın sonunda iradelerinden zayıflığı ve tereddüdü silmiş, üzerlerinden şaşkınlık ve durgunluğu atmış, imanlarını nur ile beslemiş olarak ortaya çıkmalılar.

Ramazan ayını karşılamak için kalpler hazırlanmalı ve nefisler arındırılmalıdır. Mallar temizlenmeli ve hayatın karmaşasından uzaklaşılmalıdır. Bu ayda elde edilmesi istenen en büyük şey kalplerin ıslahıdır. Hâlâ günah işlemeye devam eden kalp büyük hayırlar kaçırır. Ramazan, Kur'an ayıdır. Kalpleri de Kur'an kaplarıdır. İmanın yerleştiği mekanlardır. Günahlarla kirlenen bir kaba nasıl Kur'an konulsun ve Kur'an'dan nasıl etkilensin?.

Nefisler hazırlanarak; bağları koparan, kuvvetleri zayıflatan ve müslümanları en kötü şekilde parçalayan kin ve garezler kalplerden sökülüp çıkarılmalı ve Ramazan ayı öyle karşılanmalıdır. Anne ve babasına kötü davranarak, akrabaları ile ilişkileri kesik ve kardeşlerini terketmiş olarak Ramazan'a giren bir kimse, Ramazan ayından faydalanamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (O halde siz mü'minler iseniz Allah'dan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Rasulü'ne itaat edin.) (8/el-Enfâl/1)

Ramazan ayının gereklerinden biri de müslümanın, yeryüzünün her bölgesindeki müslüman kardeşleri ile birlik içerisinde olmasıdır. Fakirlerin ve güçsüzlerin seslerine cevap vermesi gerekir. Duyguları bütün engelleri aşmalı ve onların acılarıyla acı duymalı, üzüntüleriyle üzülmeli, fakirliklerini hissetmelidir.

Ramazan ayına, malları haramdan temizleyerek hazırlanılır. Dillerden dua düşmediği halde bu duaların kabul edilmemesi ne kötü bir kayıptır. Allah Tebârake ve Teâlâ şöyle buyurur: (Kullarım sana beni sorarlarsa, işte muhakkak ben pek yakınım. Bana dua ettiğinde duasına karşılık veririm. O halde onlar da çağrımı kabul etsinler ve bana inansınlar. Umulur ki, doğru yolu bulurlar.) (2/el-Bakara/186)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fitneler Karşısında İslam'ın Tutumu

Şeyh Suud eş-Şureym

25.07.1422 hicri

Muhakkak ki hamd Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür.

(Ey iman edenler! Allah'dan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.) (3/Âl-i Imran/102) (Ey insanlar! sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.) (4/en-Nisa/1) (Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğru söz söleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasulü'ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.) (33/el-Ahzâb/70-71)

Bundan sonra ey müslümanlar!.. Şüphesiz İslam şeriatı saygın bir şeriattır. En değerli özelliği; yaratılmışların Rabbi'nin koyduğu kurallara uyarak yeryüzünde yalnızca Allah'a ibadet edilmesi ve O'na ortak koşulmamasıdır. Onun hepsi hayırdır, hepsi nurdur, hepsi esenlik ve hepsi mutluluktur. (Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidir ki, Allah'ın hesabı çok çabuktur.) (3/Âl-i Imran/19) (Kim İslam'dan başka bir din ararsa bilsin ki kendinden bu kabul edilmeyecektir ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.) (3/Âl-i Imran/85)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini Allah'ın adaletli şeriatıdır. Allah'ın bütün alem için adil olan şeriatıdır. Peygamberlerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i insanlara ancak Allah'ın dinine ve boyasına girsinler diye müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştir. (Allah'ın boyası. Kimin boyası Allah'ınkinden daha güzel olabilir?) (2/el-Bakara/138)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini bid'ata değil ittibâya, örnek almaya ve izinde yürümeye dayanır. Kişinin dini ancak Allah Subhanehu'ya boyun eğdiğinde hak din olacaktır. İnsanların izledikleri en hayırlı yol da Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yoludur. Deve iğne deliğinden geçse bile insanlar ahir zamanda onlardan daha doğrusunu getiremezler!. (Eğer o, Allah'dan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı.) (4/en-Nisâ/82) (De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katında bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben de ona uyayım!) (28/el-Kasas/49)

Şüphesiz ahir zamanda ve gelişme çağları arasında yaşam yolları çoğalmıştır. İnsanların dinlerine olan yakınlığına ve uzaklığına göre iniş ve çıkış olarak hayattan beklentiler artmıştır. Nebilerin sonuncusunun bütün bunlar arasındaki yeri mükemmelliğe ve adalete davettir. Gelişme çağları olarak nitelendirilen asırlar boyunca insan her tereddüt ettiğinde, iki yol arasında kalıp ikisinden birini tercih etmekte zorlandığında şüphesiz sünnet onu o ikisinden hayırlı olanına çağırır. Karanlık olaylar karşısında akıl hak ve batıl, iyi ve kötü arasında her tereddüt ettiğinde, sünnet onu hakka ve iyiye çağırır. Çünkü hak nettir ve batıl karmaşıktır. Böylece sünnet davetinin; insanların, çeşitli araçları vasıtasıyla tek kütle haline gelmiş bir alemle kuşatılan hevalarına göre iki yoldan en zoruna ve iki işten en meşakkatlisine olduğu anlaşılır. Bunda bir gariplik yoktur. Çünkü cehennem şehvetlerle kuşatılmış, cennet de hoşlanılmayan şeylerle kuşatılmıştır. Bu açıkça görülür. Çünkü heva ile alçalmak kolay bir iştir. Fakat yükseğe çıkmak meşakkatlidir. Görmez misiniz ki; su vadide toplanıncaya kadar kendiliğinden iner fakat yükseğe ancak belli bir çaba sonucu çıkar!.

Ey insanlar!. Şüphesiz nübüvvet zamanından uzak olmak onun öğretilerinden ve âdâbından da uzak olmak demektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Muhakkak içinizden yaşayacak olanlar çok ihtilaflar görecek." Ve şöyle buyurur: "İnsanlar üzerine bir zaman gelmez ki, sonraki ondan daha kötü olmasın. Tâ ki Rabbinize kavuşuncaya kadar.."

Bu nedenle ey Allah'ın kulları; Allah'ın birlenmesi, O'na iman etmek, O'na davet etmek, O'nun için sevmek ve buğzetmek gibi şeriatın değişmeyen kurallarının çoğu ya da bir kısmı zamanla, hevaların galip gelmesi ve eğlencenin yayılması ile zayıflamıştır. Bu zayıflıktan sonra onları yeniden canlandıracak insanlara ihtiyaç vardır. Çünkü elimizde bitmeyen servetiyle Allah'ın Kitabı bulunmaktadır. Elimizde, yolların en temizi nübüvvet nuru vardır.

Hal böyle olunca, imanlı nefis nasıl olur da bu aydınlatmaya rağmen görmez olur. Hatta kişi; huzur ve güven kaynağı sırtında olduğu halde ve Allah Subhanehu'nun (İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onların­dır ve onlar doğru yolu bulanlardır.) (6/el-En'am/82) kavlinden gafil olmaması şartıyla nasıl olur da bu dünyada yalnızlık hisseder.

Toplumların zaman zaman başına gelen büyük yıkıma ve İslam ümmetinin karşılaştığı zorluklara rağmen; islam'ın sağlam öğretileri ve her asrın boyun eğdiği değişmeyen ku­ralları aracılığıyla tüm İslam toplumlarına sağladığı üstünlüğe rağmen... Bütün bunlara rağmen bir sorun var ve o sorun; toplumların en çok, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in (Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'dan başkasına ibadet etmeyelim; O'na hiç bir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bıra­kıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: "Şahit olun ki biz müslümanlarız!" deyiniz.) (3/Âl-i Imrân/64) çağrısı ile amel ederek Allah'ın lütfunu ve bağışlamasını dilemeye, rahmetini ve ihsanını gözetmeye, O'na dönüp O'na sığınmaya ihtiyaçlarının olduğunu göstermektedir. Allah'dan başka ilah yoktur. (Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.) (3/Âl-i Imran/83)

Ey müslümanlar topluluğu!. Hepimiz, Allah azze ve celle'nin dinine davet etmeliyiz. Çünkü o izzetimizin kaynağı ve gücümüzün sırrıdır. Bunu; onun hakikatini Allah celle ve alâ'nın razı olduğu şekliyle utanıp sıkılmadan ve korkmadan anlatarak ve onun; her şeyde yalnızca Allah'a kulluk etme ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e uyma dini olduğunu bilerek yapmalıyız. Allah'ın dini hakkında konuşurken hata etmekten ve onu gerçeğe aykırı bir yöne çekmekten sakının!.

İslam'a tamamıyla davet adil bir davadır. Fakat malesef, hakikati sunmada ve gerçeği açıklamada başarısız olan savunucuların eline düşebilmektedir. Bu başarısızlık bir çıkar gözeterek ya da bir şeyden korkarak sabit kurallardan taviz vermekle olur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur ey Allah'ın kulları! Bazen İslam adına konuşanları ve onu savunanları dinleriz de "keşke sussalar ve bir harf dahi söylemeselerdi" diye temenni ederiz. Şüphesiz onlar İslam'ı bütünüyle, Allah katından indiği şekliyle anlayamamışlardır.

İslam adına konuşan ve onu anladığını iddia edenler doğru olanla doğru olmayanı birbirine karıştırdıkları için onu savunamayabilirler. Ve işte burada tehlike büyür. Çünkü bizler, anlayış sahibi tecrübeli insanlara ihtiyaç duyulan aldatıcı zamanlardayız. Saçları ağarmış bir kadının boyaların ve süslerin arkasına sığınması gibi çirkin ilkelerin süslenip insanlara aldatıcı biçimlerde sunulduğu asırlardayız.

İslam haddi zâtında, ilaç gibidir, içenlerin gayret sarfetmesine gerek yoktur. Çünkü yapısı sadece şifa faktörleri içerir. Fakat mutlaka doktorun işaret ettiği şekilde alınması gerekir. Doktor tavsiyesi olmadan kendi kafasına göre ilaç kullanan sonuçta hasta olursa kimseyi suçlamasın!. Fakat toplumların ıslahı nerede... Şeriat unsurlarının bağları, Allah'ın boyasıyla ve şeriatıyla sağlamlaştırılan hayat esasları zayıflamış; Allah'ı razı eden ve kızdıran şeylere dikkat edilmez olmuş... Hal böyle olunca da o unsurlar hakkında şüphe uyandırılır, ısrarla öldürülmeye çalışılır. Müslümanları suçlayıcı şeyler yayılır, onlar arasına ayrılık sokulur. Dinden uzaklaşmanın kuralları konulur ya da en azından İslam'ı âdâbıyla ve tamamen kabul edenin onu çok zor hazmedeceği imâ edilir. Allah'dan başka güç ve kuvvet yoktur.

Ey müslümanlar!. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risaletinin özelliklerinden biri de nerede bir hayır varsa ümmetini ona yönlendirmesi, nerede bir kötülük varsa ondan da sakındırmasıdır. Ümmetini sakındırdığı şeylerden biri de ahir zamanda ortaya çıkacak fitneler ve ümmeti her yönden saracak çirkinliklerdir. Onları deniz dalgaları gibi dalgalandırır. Öyle ki, sabır ve tahammül sahibi insanı dahi hayrette bırakır. Zayıf nefisler yavaş yavaş onları içine sindirir ve biraz biraz ona yaklaşır. Ona alıştıktan sonra ise onu ancak özelliklerini kaybettikten sonra büyük zorluklarla bırakabilirler.

Buhari ve Müslim'de, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir. "Fitneler olacak. O fitnelerde oturan kimse ayakta durandan daha hayırlıdır, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Ona yönelen kendini ondan çeviremez." Hafız İbni Hacer rahimehullah, "ona yönelen" kavli hakkında şöyle der: Onunla ilgilenip onunla karşı karşıya gelmek ve ondan yüz çevirmemektir. Yine Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Vakit kısalır, amel azalır, cimrilik görülür ve fitneler ortaya çıkar, "herc" çoğalır." Derler ki: "Herc" nedir? Şöyle buyurur: "Öldürmedir, öldürmedir."

Allah'ın kulları!. Bizler felaket gibi fitnelerin arka arkaya geldiği, güvenin azaldığı, Allah korkusunun terkedildiği, insanların dünya ve nefsi arzular için yarıştığı, ölüm olaylarının çoğaldığı bir zamandayız. Öldürme olayları o kadar çoğaldı ki, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in bildirdiği gibi, öldüren ne için öldürdüğünü ve öldürülen de ne için öldürüldüğünü bilmez oldu. "Bu olaylar karşısında kurtuluş nedir ve zamanın değişen koşulları karşısında mü'minin konumu ne olmalıdır?" diye sorulabilir. Bunun cevabı Allah'a hamdolsun bellidir. Her hastalığın bir ilacı vardır; bilen bilir, bilmeyen bilmez. Bu gibi durumların ilacı çok çeşitlidir. Bunlardan ilki; insanların çoğunun başına gelen fitnelerden, savaşlardan ve felaketlerden afiyette kıldığı için Allah'a hamdetmektir. Sonra Allah'ın takdirine sabretmek ve Allah'ın dilediğinin mutlaka gerçekleşeceğine, insanların başına gelecek olanların mutlaka onların başına geleceğine ve başlarına gelmeyecek olanların da onların başlarına asla gelmeyeceğine iman etmektir. Allah'ın dilediği olur ve dilemediği olmaz. Allah hüküm verir ve O'nun hükmüne karşı çıkacak yoktur. O, hesabı çabuk olandır.

Sahih-i Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah yaratıkların kaderlerini, gökleri ve yeri yaratmadan ellibin yıl önce yazdı. Gaybın anahtarları O'nun katındadır ve onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Her yaprağın düşmesini ancak O bilir. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru ancak açık bir kitaptadır." Allah'dan başka ilah yoktur. Allah'ın ilmi ne kadar da geniştir!.

Olaylara ve yeni gelişmelere bir bakın ey Allah'ın kulları!. Böyle olayların olabileceği hiçbirimizin aklına dahi gelmeden nasıl da ansızın gerçekleşiyor. Bunlar, Allah'ın Kitabı'na Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine bağlanmak gerektiğini; Allah'a sığınmak ve tevbe ederek O'ndan korkmak, çokça dua ve istiğfar etmek, sadaka vermek, hayır yapmak, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerektiğini vurgulamaktadır. Allah'dan başka kendisine sığınılacak yoktur. İnsanlardan korkan onlardan kaçabilir. Fakat Allah'dan korkan için O'ndan başka kaçacak yer yoktur. (O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.) (51/ez-Zâriyât/50)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu sahih olarak rivayet edilmektedir: "Kaderi ancak dua geri çevirir." Bu zamanlarda ansızın başımıza gelen felaketler bizlere Kıyamet saatlerini hatırlatıyor. İşaretleri ve şartları gelmesine rağmen insanlar gaflet içerisinde olurlar. Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "İki insan aralarına elbiselerini sererler de alışveriş yapamadan ve elbiseleri toplayamadan Kıyamet kopar. Kişi devesinin sütü ile yanından ayrılır da onu tadamadan Kıyamet kopar. Kişi yiyeceğini ağzına kaldırır da onu yiyemeden Kıyamet kopar." Bütün bunlar ey Allah'ın kulları; cezanın ansızın geleceğinin delilidir. Nefis, yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmez.

Sonra bilin ki, müslüman kişinin bu korkunç olaylar ve çeşitli gelişmeler karşısında ümitsizliğe kapılıp çaresizliğe düşmemesi gerekir. Hayatındaki hayırlı yönlerden gafil olduğu bir anda kendisine kaşlarını çatan tarafla birlikte nefesini hapsetmemesi ve çevresindeki kuşatmaya, korkutmalara aldırmaması gerekir. Bütün bu korkutmaların hepsi aklen doğru değildir, belki de yalandır. Çünkü bedenler hastalıkla birlikte sağlam olabilir ve bela ile birlikte bir kazanç, sıkıntı ile birlikte bir kurtuluş ve zorlukla bir kolaylık olabilir. Ve şüphesiz her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Bir zorluk, iki kolaylığa üstün gelmeyecektir. Ve ancak kafirler topluluğu Allah'ın rahmetinden ümidini keser. Allah beni ve sizi Yüce Kur'an ile mübarek eylesin. Beni ve sizleri ondaki ayetler ve hikmetli zikir ile faydalandırsın. Söylediğimi söyledim. Eğer doğru ise bu Allah'dandır ve eğer hatalı ise bu benim nefsimden ve şeytandandır. Allah'dan bağışlanma dilerim. Şüphesiz O, çokça bağışlayandır.

Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şekilde temiz ve mübarek bir hamd ile Allah'a hamdederim. Şehadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine, ashabına ve din gününe kadar onlara iyilikle uyanlara salât ve selam eylesin
 

Livza

Well-known member
Rasulullahın s.a.v dilinden Fitne zamanı yapılması gerekenler

Irbat bir Sariye (r.a.) rivayet ediyor: Sizi gecesi gündüzünden farksız ap aydınlık bir yol üzerine bırak¬tım. Benden sonra ondan ancak helak olmuş bir kimse sapabilir. Sizden yeteri kadar ömrü olan, pek çok ihtilaflar görecektir. Size Sünne¬timi ve dos doğru yoldaki Hulefâ-i Râşidîmin sünnetini tavsiye ederim. [16]

Kelimelerin en güzeli olan Bismillahirrahmanirrahim ile başlarım Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği yol, tavsiye ettiği ve yaşadığı hayat, kısa ifadesiyle Sünnet-i Seniyye, Allah'ın razı olduğu bir hayat tarzı, dünya ve âhiret saadeti arayan herkes için model olabilecek örneklerle dolu, dikensiz, çakılsız düm düz bir yoldur. Bu yolu Kur'ân-ı Kerîm "sırat-ı müstakim" olarak ifade eder. Her meselesi açık, içinde hiçbir şüphe bulunmayan; hak, doğru, gerçek, ifrat ve tefritten uzak bir yoldur sırat-ı müstakim. Duyguların ifrat ve tefritinden uzak bir yoldur. Hadisteki ifadesiyle gecesi gündüzünden farksız ap aydınlık bir yoldur. Tabii ki bu yoldan ancak helak olan kimse ayrılır, yüce rabbimiz Rasulullah’a (s.a.v) ve bu yola uymanın ehemmiyetini kuranda bildirmişken Ayette: “Allah’a ve Onun kelimelerine gönülden inanan resulüne iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız. Buyrulur.(Araf 158)

Ayette: Rasulullah size neyi getirdiği onu alın sizi neden sakındırdıysa ondan da sakının.( Haşr 7) Buyurmuşken ve de “o kendiliğinden konuşmaz onun konuştuğu ancak bildirilen bir Vahiy iledir”(Necm 2-3) ilahi müjdesi ve doğruluğunun tasdiki verilmişken onun gösterdiği sünnet ve ap aydınlık bu yoldan elbette dalalete ve de sapıklığa düşenler ayrılacaktır.

İşte bu husustan dolayı Hadiste ihtilaf zamanlarında sünneti seniyye ve Raşit halifelerin yolunu takibe kişiyi çağırır ki bu dalalete sapmasın. Elbette ki akıllı bir mümin kuranda: Şüphesiz sizin için Allah Rasulünde güzel bir örnek vardır..( Ahzab 21)bir diğer: Deki Allah’ı seviyorsanız bana tabi olunuz..( Ali İmran 31) Ayetlerini okuyunca Rasulullaha uyacak ve ayette: İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır. Tevbe 20 ve 100 ayetleriyle daha dünyadayken Allahın c.c rızasına ve de cennetine mazhar olmuş Raşit halifeler ve sahabelerin yoluna uyacaktır.

Çünkü gerek Resûl-ü Ekrem ve gerekse onun yolunu devam ettiren dört hali¬fe Kurân'a birer ayna olmuş, sırat-ı müstakimi gösteren ışık olmuşlardır. Bu yol, insan fıt¬ratına uygun bir yoldur. Akil, ruh, kalb ve hissiyatın zikzak yapmaksızın doğru yolda yürüdüğü bir yoldur. Onların koyduğu hayat modeline uyulduğu takdir de kişileri ihtilaflar ve fitneler zamanında hataları sebebiyle düştükleri karanlıktan elbette aydınlığa, doğruya çıkaracaktır. Evet Sünnet-i Seniyye, herşeyden önce ırk; renk, sınıf, soy gözetmeksizin bütün inananların kardeş olduğunu belirtmekte, kardeşçe yaşamayı tavsiye etmekte, mü'minlerin bir binanın kenetlenmiş taşlan gibi olduklarını, bir vücudun azaları gibi birbirlerine yardımcı olacaklarını bildirmektedir. Vücut¬taki herhangi bir organın diğerine, meselâ elin ayağa, gözün kulağa, aklın ruha muhalefet ettiği görülmüş müdür? Vücut ancak uyum ve ahenkle, anlaşma ve yardımlaşmayla hayatiyetini sürdürebilir. Vücutta ihtilafa sebep olan anarşist bir kanser hücresi, yerine göre insanın hayatına mal olabilmektedir. Müslümanlar arasındaki ihtilafların da nelere mal olabileceğine bu örnekle bakabiliriz. Sünnet-i Seniyye her derde devadır. Bir ihtilaf ânında ondaki esas ve pren¬siplere sarılmak, kardeşlik duyguları içerisinde hareket etmek, af ve bağışlama yolunu tercih etmek, hislerle hareket etmemek, değişik duygu ve davranışlar içerisine girmemek problemi çözmeye yeter de artar bile. Rehber olabilecek bu esaslardan iki tanesini buraya alalım: Bir âyette şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ın dinine ve Kur'ân'a sim sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın" [17] Bir hadis de şöyledir: "Birbirinizi kıskanmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeşler olun." [18] Rasulullahın s.a.v bu çağrısına binaen Bedîüzzaman Said Nursi hazretleri de bu hususta Müslümanları ihtilaflara karşı uyarır, Sünnet-i Seniyye içerisinde hareket etmeyi tavsiye eder ve Şöyle der: "Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başı¬nıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı 'Ancak mü'minler kardeş¬tir' [19] kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz [sığınınız]. Yoksa ne hayatını¬zı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtirasları¬nızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuv¬vetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimâiyenizle alâkanız varsa, 'Mü'min mü'mine kar¬şı bir binanın birbirine kenetlenmiş taşları gibidir. Biri diğerine kuvvet verir düstur-u âliyeyi [yüce prensibi] düstur-u hareket yapınız; sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [âhirette sıkıntı çekmekten] kurtulunuz." [20] Bu düsturlara uymaktan başka yapabileceğimiz bir şey olmasa gerek. Son olarak Allah Azze ve Cellenin ve de Pak Rasulünün s.a.v çağrılarına kulak verip uyalım ki her döneme bakan bu ayet ve hadislerin şu fitnelerin baş gösterdiği Müslümanların dağınık olduğu ve en önemlisi Müslümanların inançlarını sarsmak adına bazı din düşmanı kesimler tarafından çıkarılan sünnet inkarı gibi fikir ve akımların çıkarıldığı zamanımızda da fitnelerden emin ve korunmuş olalım. Kıyamete dek salat ve selam rahmet Nebisi, Ümmetin şefaatçisi, halkın aynasında Hakkın Kainattaki tecellilerinin en mükemmeli olan Peygamberimiz, Seyidimiz, Rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) ve onun pak temiz, şerefli Alinin ve Güzide Ashabının, Salihlerin ve onlara uyanlara olsun. Amin

[16] EbûDavud, Sünnet, 5; firmizL İlim: 16; IbniMâce, Mukaddime: 6; Dârimi, Mukaddime: 16; Müsned, 4:126,127. [17] Âli İmran Sûresi, 99. [18] Buharı, Edeb: 27; Müslim, Birr: 66; Müsned, 4:270. [19] Hucûrat Sûresi, 10. [20] Mektûbâi, s. 249.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fitne Anında Ne Yapmamız Gerekir?

Şeyh Ömer b. Muhammed es-Sübeyl

10.08.1422 hicri


Hamd Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine ve ashabına salât ve çokça selam eylesin.

Bundan sonra ey müslümanlar!.. Allah'dan hakkıyla korkun. Çünkü Allah'dan hakkıyla korkmakta bir azık, sapıklıktan korunma, günahlardan selamet, korkulardan emin olma ve helak edici durumlardan kurtuluş vardır. Kim Allah'dan hakkıyla korkarsa Allah ona nur ve ışık verir. Böylece o da, sapıklıkla hidayeti, basiretle körlüğü birbirinden ayırır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Eğer Allah'dan korkarsanız size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.) (8/el-Enfâl/29)

Allah'dan hakkıyla korkun ey Allah'ın kulları! O'nun sağlam şeriatı üzerinde yürüyün. Dosdoğru yoluna sarılın. Çünkü o apaçıktır ve şaşırtma yoktur, dosdoğrudur ve eğrilik yoktur. (Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi O'nun yolundan ayırırlar. İşte sakınasınız diye Allah size bunları tavsiye etti.) (6/el-En'âm/153)

Allah'ın dosdoğru yolu, Kur'an-ı Kerim ve güvenilir elçisi Muhammed'in sünnetidir. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem bu yolda yürümüş ve ashabını eğitmiş, ümmetini bu yola yöneltmiştir. Aşırıya kaçmadan ve ihmal etmeden orta yollu ve itidalli davranarak inançta ve ibadette buna uygun amel etmektir. Allah azze ve celle şöyle buyurur: (Böylece sizi vasat (mutedil) bir ümmet kıldık.) (2/el-Bakara/143) Bu İslam şeriatına has hoşgörülü, yüce bir davadır. Üzerinde yürünmesi gereken hak ve adalet yoludur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.) (11/Hûd/112)

İmanın doğruluğunun ve başarılı olmanın işaretlerinden biri de kişinin hayatı boyunca iyi ve kötü hallerde doğru yolda olmasıdır. İyi hallerinde şükreder ve kötü hallerinde sabreder ve karşılığını Allah'dan bekler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in üzerinde yürüdüğü ve ümmetini yönlendirdiği yolda yürür. Çünkü hiç bir hayır yok ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine onu göstermesin. Ve hiçbir şer yok ki ümmetini ondan sakındırmasın. Allah kendisiyle dini kemale erdirinceye, bütün insanlar üzerine nimetini tamamlayıncaya kadar er-Rafik el-A'lâ'ya intikal etmedi. Ümmetini apaydınlık bir yol üzere bıraktı, öyle ki ondan ancak helak olanlar sapar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden sonra kıyamete kadar ümmetinin başına gelecek büyük fitneler ve musibetler doğuracak ayrılık ve ihtilafları, çekişme ve bölünmeleri haber verdi. Pusuda yatan düşmanlar, hak ve adalet yolundan sapan kindar kafirler ve cahiller bu fitnelerin ateşini yakar. Fitne ateşi ümmet içinde alevlenir ve harareti artar. Zararı daha fazlalaşır ve tehlikesi büyür. O anda gerçeklerin bir çoğu bilinmez ve anlayışların bir çoğu birbirine karışır. Ölçüler bozulur. Bu nedenle bir çok insan helak olur.

Fitneler işte böyledir. Akıl ve basiret sahiplerini hayrete düşürür. Ümmet içerisinde fitneler büyüyünce işte böyle olur. Ali b. Ebi Talip fitneleri şöyle tanımlar: "Başlangıçta gizlice başlar, sonuçta çirkin bir zulme dönüşür. Kalpler doğru yola koyulmuşken sapar. İnsanlar kurtuluştan sonra sapıklığa düşer. Fitnelerin hücumu karşısında hevalar çeşitlenir. Ortaya çıktığında görüşler karışır. Ona yönelenin belini kırar, ona karışanı parçalar. Fitnelerde hikmet kaybolur. Zalimler konuşur. Yakin bağı çözülür. Akıllı insanlar fitnelerden kaçar. Reziller fitneleri çıkarır. Fitnede akrabalık bağları kesilir ve İslam'dan uzaklaşılır." Daha sonra fitnelerden uzak durmayı tavsiye ederek şöyle der: "Fitnelerin destekçisi ve bidatların mensupları olmayın. Cemaat ipine ve taat kurallarına sımsıkı sarılın. Allah'a mazlumlar olarak gidin, sakın zalimler olarak gitmeyin. Şeytanın hilelerinden ve düşmanların tuzaklarından sakının." Ne yüce ve açık bir niteleme!! Fitne gerçeğini ayrıntısıyla açıklıyor. İman ve yakinle, basiret ve ilimle dolu bir kalpten çıkmış ne yüce bir nasihat!.. Fitne ile imtihan oldu ve onun hakkında bilgi verdi. Fitne ateşine atıldı ve sabretti. Fitneye karşı büyük bir imtihandan geçirildi. Ve ümmete kıyamete kadar kalacak güzel yollar açtı.

Ey Allah'ın kulları!.. Asırlar boyunca fitneler zaman zaman ortaya çıkmaya devam etmiştir. Şimdi de İslam ümmeti uluslararası alandan ortaya çıkan olaylar ve getirdikleri ile imtihan edilmektedir. Bu olaylar, dalgaları birbirine çarpan fitneler ve kasırgaları coşan musıbetler doğurmuştur. İslam ülkelerine ve müslümanlara büyük zararlar ve tehlikeler ulaşmıştır. Öyle ki bunun karşısında keskin görüş ve zeka sahipleri, olayların akışını bilenler dahi şaşkın kalmış önümüzdeki günlerde durumların nereye varacağını bilmekte zorlanır olmuşlardır. İnsanların geneli duyduklarını ve okuduklarını yorumlamakla ve olayları takip etmekle meşguldür. Asılsız haberler ortaya atanlarda bu olayları fırsat bilmektedir. Sabit gerçeklere ve güvenilir bilgilere dayanmayan yalanları uydurma bilgileri ve iftiraları yaymaktadırlar. Bütün dayanakları, toplumda huzursuzluk çıkaran ve kamuoyunu faydasız şeylerle meşgul eden tahminler ve vehimlerdir.

Fitneler alevlendiğinde ümmetin hali böyle olmamalıdır. Musibetler karşısında müslümanın durumu böyle olmamalıdır. Bu gibi durumlarda İslam ümmetine düşen dinine müracat etmek ve yolunu düzeltmektir. Bütün işlerde her seviyede kullar üzerinde Allah'ın şeriatını uygulamaktır. Rabbine dönmesi ve O'na ibadete yönelmesi gerekir. Allah'ın dinine yardım ederek, Allah'ın kelimesini yücelterek, İslam'ı ve İslam ehlini pusuda yatan düşmanların şerrinden ve tuzaklarından koruyarak, tevbe ve istiğfarı çokça yapmalı ve Allah azze ve celle'nin önünde boyun eğmelidir. Bütün bunlar ilahi rahmetin ve rabbani lütfun inmesine, karanlıkların zevaline ve ümmetin üzerinden belanın kalkmasına neden olur. Allah azze ve celle şöyle buyurur: (Allah'dan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.) (27/en-Neml/46)

Ebu Hureyre radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Fitneler olacak. O fitnelerden ancak boğulmak üzere olanın yakarışı gibi bir dua kurtarır." Bu hadisi; İbni Ebi Şeybe rivayet eder. Hakim de benzerini rivayet eder ve sahih olduğunu söyler.

Karar makamında olan ve ümmet içerisinde söz sahibi olan kişilerin görevlerinden biri de müslümanların birliği ve safların bütünleşmesi için çalışmaktır. Düşman güçlere ve bozgunculara karşı koymaktır. Fitne ateşinin sönmesine, fitneye yolaçan faktörlerin giderilmesine ve ümmetin menfaatine olacak, kötülükleri ve tehlikeleri ondan uzaklaştıracak kararlarla güç yettiğince etkisini hafifletmeye çalışmaktır. İnsanların geneline ve avama gelince onlar için en uygunu fitnelere dalmaktan kaçınmalarıdır. Her birinin kendisini ilgilendiren dünyevî işlere ve ibadetlere yönelmesidir. Dilini ve diğer azalarını fitneyle ilgili bir şeye karışmaktan korumalıdır. Rasülullah sallallahu alyhi ve sellem ümmetini buna yönlendirmiş, bu şekilde davranmanın kişinin mutluluğu ve başarısını sağladığını, onun kurtuluşuna ve selametine neden olduğunu açıklamıştır. Ebu Davud ve diğer bazı hadis alimleri Mikdad b. Esed radıyallahu anh'dan şunu rivayet etmiştir: "Allah'a yemin olsun ki Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim: "Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Ve bela ile imtihan edilip, sabredendir."

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadisde ise Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Sağır ve kör fitneler olacaktır. Onlara yöneleni içine çekecektir. Fitnelere dil ile karışmak, kılıçla vurmak gibidir." Bu hadisi Ebu Davud ve İbni Mâce riveyet eder. Yine Ebu Davud ve ibni Mâce'nin rivayet ettiği bir hadiste Abdullah b. Amr b. As radıyallahu anhuma şöyle der: "Bizler Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in etrafında iken fitneden bahsederek şöyle buyurdu: "İnsanların tabiatlarının bozulduğunu ve güvenilirliklerinin azaldığını ve şöyle olduklarını görürsen..." (Böyle derken) parmaklarını birbirine geçirir. O'na doğru yürüdüm ve şöyle dedim: "Allah beni sana feda kılsın; o zaman ne yapayım?" Şöyle buyurdu: "Evine kapan, diline sahip ol. Bildiğini söyle ve bilmediğini bırak. Kendi işinle ilgilen ve insanların işini bırak!"

Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Önünüzde karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi onda mü'min olarak sabahlar ve kafir olarak akşamlar. Mü'min olarak akşamlar ve kafir olarak sabahlar. Onda, oturan ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır. Yürüyen koşandan daha hayırlıdır." Dediler ki: "Bize ne emredersin?" Şöyle buyurdu: "Evlerinde oturanlar olun!" Bu hadisi, Ebu Davud ve Hakim rivayet eder ve Hakim sahih olduğunu belirtir.

Bu nebevi yönlendirmelerin arasında sahabenin ve tabiinin önde gelenleri, İslam'ın basiretli imamları yürümüş ve ümmeti de buna yönlendirmişlerdir. Sahabiler arasında fitneler konusunu en iyi bilen Huzeyfe İbnü'l Yemân radıyallahu anh şöyle der: "Fitnelerden sakının. Kimse ona görünmesin. Vallahi bir kimse ona görünürse mutlaka selin gübreyi alıp götürdüğü gibi onu alır götürür. Onu gördüğünüzde evlerinizde toplanın. Kılıçlarınızı kırın. Yaylarınızı parçalayın. Yüzlerinizi örtün." Sahabilerin seçkinlerinden bir bölümü böyle yaptı. Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Ömer ve benzeri bir çok değerli sahabi fitnelerden uzak durdu. Ümmet onların bu davranışını övdü ve Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin zikrettiği gibi bunu onların en büyük menkıbelerinden saydı.

Ey İslam Ümmeti! Allah'dan hakkıyla korkun ve gizli ve açık fitnelerden sakının. Allah'a dönün ve salih amellerle O'na yaklaşın. Afganistan'daki mülteci kardeşlerinize, Filistin ve diğer ülkelerde zulme uğrayan kardeşlerinize yardıma devam edin. Bu iman kardeşliğinin bir gereğidir. İyilik ve ihsan çeşitlerinin en üstünlerindendir. (Nefisleriniz için önden ne hayır gönderirseniz onu hem daha hayırlı, hem de ecir bakımından daha büyük olmak üzere Allah'ın yanında bulursunuz.) (73/el-Müddessir/20)

Ey mü'minler! Rabbiniz celle ve alâ'ya İslam ümmetinden bela ve fitneleri uzaklaştırması, musibet ve sıkıntıları kaldırması için yalvarın. Çünkü O, her şeyi işiten ve cevap verendir. O, ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... (İnsanlar "iman ettik" demeleri ile bırakılıvereceklerini ve imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun ki, onlardan öncekileri Biz imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları da bilir, yalancı olanları da bilir.) (29/el-Ankebût/2)

Allah beni ve sizleri Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberlerin efendisinin sünnetiyle faydalandırsın. Bu sözümü söyler ve Allah'dan, kendim için, sizin için ve tüm müslümanlar için her türlü günahtan bağışlanma dilerim. Siz de O'ndan bağışlanma dileyin. Şüphesiz O, Çokça bağışlayan ve merhamet edendir.

Temiz, mübarek ve çokça hamd Allah'adır. O'na hamdeder ve büyük nimetleri dolayısıyla O'na şükrederim. Şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine ve ashabına salât ve selam eylesin...

Bundan sonra ey Allah'ın kulları! Allah'dan hakkıyla korkun, Allah'a ibadette ve Allah rızası üzerinde dosdoğru yürüyün. Allah'ın sevdiği ve razı olduğu salih ameller ve sözlerle, İnsanların Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetiyle Allah'a yaklaşın. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine sürekli nasihat etmiş, onu daima kendisi için hayırlı olacak şeylere yönlendirmiş, mutsuzluk ve sapıklığa yolaçacak etkenlerden sakındırmıştır.

Şüphesiz O'nun ümmetine nasihatlerinin en büyüklerinden ve tevcihâtının en yücelerinden biri de kişiyi engelleyecek genel ve özel fitneler ve benzeri başa gelmeden ve ihmal dolayısıyla pişman olunmadan, ömrün günlerini ve hayatın her vaktini ibadet ve tâat çeşitleriyle değerlendirmeye teşvik etmesidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in en büyük öğütlerinden biri de bu konuda Tirmizi ve diğer bazı alimlerin Ebu Hureyre radıyallahu anh'dan rivayet ettikleridir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Yedi şeyden önce salih ameller işlemeye bakın. Unutturan bir fakirlik, azgınlaştıran bir zenginlik, aklı karıştıran bir ihtiyarlık, yokeden bir ölüm ya da Deccâl'i mi bekliyorsunuz? (O Deccâl) ne kötü beklenendir. Ve ya Kıyamet'i mi (bekliyorsunuz?) Kıyamet, daha vahim ve daha acıdır."

Bazı alimler bu hadis üzerine şöyle derler: Bundan kasıt, Deccâl'in ortaya çıkmasından önce ibadet etmekte acele etmeye, felaketler gelmeden önce vakitleri değerlendirmeye teşvik vardır.

Allah'dan hakkıyla korkun ey Allah'ın kulları!.. İbadetlerde yarışın. Fitnelerden önce salih ameller işleyin. Bid'atlardan ve sonradan ortaya çıkan amellerden sakının. Bazı insanların bu ayda yaptıkları bid'atlardan biri de Şaban ayının onbeşinci gecesini kutlamak; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ve sahabeden nakledilen sahih bir rivayet olmamasına rağmen o geceye has ibadetler yapmaktır. Ümmetin geçmiş alimlerinin bu geceyi kutladığı rivayet edilmemiştir. Bu; İmam Nevevi'nin, İmam Iraki'nin, Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin ve diğer İslam alimlerinin belirttiği gibi sonradan uydurulmuş bir iştir.

Ey Allah'ın kulları!.. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yoluna sarılın ve bu bid'atten sakının!. Çünkü yolların en hayırlısı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yoludur. Amellerin en kötüsü sonradan uydurulanlarıdır. Sonradan uydurulan her amel bid'at ve her bid'at sapıklıktır. İşitin, itaat edin ve cemaatten ayrılmayın. Şüphesiz Allah'ın eli cemaatle beraberdir.

İzzet sahibi ve çokça bağışlayıcı olan Allah'ın emrettiği gibi seçilmiş peygambere salât ve selam getirin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurur: (Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât ve çokça selam eyleyin.) (33/el-Ahzâb/56)

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Bilmiyorum Talha hocam yazarsaniz okuyup bilgi sahibi oluruz insallah..


İlk fitne önceden yahudi olan münafık olduğu söylenen Abdullah bin Sebe tarafından ortaya atılmıştır. Yahudiler, hristiyanlar ve kafirler islamiyetin doğuşundan Hz. Ali r.a. zamanına kadar türlü oyunlar ile müslümanları bölmeye ve islamiyeti tahrif etmeye çalıştılar ancak hiçbirinde başarılı olamadılar ta ki Abdullah bin Sebeye kadar. Hz. Ali r.a. döneminde halifelik aslında imam alinin hakkıydı diğerleri ondan gasb etti diye başlayan fitnesi gün geçtikce artmaktaydı. Günün birinde Hz Ali r.a. sen benim adıma söylentilerde bulunuyormuşsun diye sorguya çeker ve fitnelerini itiraf eder. Hz. Ali r.a. onu öldürmek istese de müslümanlar, müslüman kanımı dökeceksin diye müsaade etmez. Akabinde Mısıra sürgün edildiler, mısıra sürgün edilmesi onun fitnelerini daha iyi yaymasına neden oldu orada kendisi için çok iyi bir ortam oluşturarak kendisini Hz. Ali yanlısı göstererek islam alemini bölmeye başladı. Yahudi ikende aynı şeyleri yaptığı rivayet olunur..

Ahir zamanda fitnelerin çoğalacağına dair çok fazla rivayet vardır. Bu nedenle bu zamanda müslümanın kendisini felanca hocanın veya felanca kişilerin sözleri ile amel etmekten ziyade islamın hakikatlerini araştırıp öğrenmesi gerekir. Ve özellikle de duyduğu şeyin hakikatini araştırmadan yaymamalı.. Bakınız tek bir kişinin ortaya attığı fitne 13 asırdır Sunni ve Şii olarak hayat bulmuş..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Söylentiler Karşısında İslam'ın Tutumu

Şeyh Abdurrahman es-Südeys

17.08.1422 hicri

Her ilahlık ve rabblik iddiasında bulunandan daha büyük ve çok yüce olan Allah'a hamdolsun. O, her şeyin rabbi, meliki ve mevlasıdır. Ve O, yücelerin yücesidir. Şehadet ederim ki O'ndan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Gizli ve saklıyı bilendir. Her musibetin ve her zorluğun kaldırılması kendisinden beklenendir. O'na hamdederek, O'nu her türlü eksiklikten tenzih ederim. Kainatta O'ndan başka dua edilmeye layık rabb yoktur. O'ndan başka kendisinden beklenecek bir ilah yoktur. O'ndan başka şikayetlerin iletileceği bir hakem yoktur. Ve şehadet ederim ki peygamberimiz ve önderimiz Muhammed b. Abdullah O'nun kulu ve seçilmiş elçisidir. O, Rabbinin risaletini tebliğ etmiştir. Sapmamış ve doğru yoldan ayrılmamıştır. Allah O'na, ailesine, sahabilerine ve Kıyamet Günü'ne kadar O'nun seçkin yolundan yürüyenlere salat ve çokça selam eylesin.

Bundan sonra...

Ey Allah'ın kulları! Öğütlerin en hayırlısı insanların Rabbi Allah'ın öğüdüdür. (Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size "Allah'dan korkun" diye öğütte bulunduk.) (4/en-Nisâ/131) Allah'dan hakkıyla korkun! Allah'dan hakkıyla korkmakta fitnelerden korunma ve musibetlerden kurtuluş vardır. Kays b. Habib rahimehullah şöyle der: "Takva ile fitnelerden sakının."

Ey müslümanlar!.. Allah insanoğlunu yarattığından beri kuvvetler arasında kavga vardır. İnsanlığın derinliklerini hedefleyen ve insanlığın tabiatını etkileyen bir kavga... Savaşların ve krizlerin, felaketlerin ve sıkıntıların öldürücü silahlarıyla insan bedenini hedef almasının yanında olaylar ve felaketler arasında üreyen, değişim ve farklılaşma zamanlarında çoğalan gizli bir savaş vardır. Bu savaş daha zararlı ve daha öldürücüdür. Çünkü insanın iç dünyasını, değerlerini ve gelişimini hedef alır. Bu çirkin savaşın ne olduğunu biliyor musunuz? Bu savaş söylenti savaşıdır.

Söylentiler, manevi savaşların en tehlikelisidir. Hatta en yıkıcı ve en etkilisidir. Toplumlar için tehlikeli olan bu savaş, uluslararası ve toplumsal bir tehlike sayılsa mübalağa olmaz. Bu sorun mutlaka teşhis edilmeli ve çözülmelidir. Ona karşı çıkılmalı, kökünden kazınması için gereken önem verilmeli, ondan sakındırılmalı, nedenlerini ona yol açan faktörleri ortadan kaldırmak için dayanışma içinde olunmalıdır. Böyle yapılmalıdır ki bu savaş fertlerin kurtuluşunun, toplumların güvenliği ve istikrarının, halkların ve uygarlıkların temelini ve esasını oluşturan ümmetin maneviyatını yoketmesin.

Ey müslümanlar! İnsanlık tarihini inceleyenler, söylentilerin insanın varlığıyla birlikte bulunduğunu görür. Hatta söylentiler, tarih boyunca uygarlıklar içerisinde yaşamış ve artmıştır. Söylenti, her toplum ve çevre için toplum yapısını ve gelişmeyi tehdit eden bir kaynaktır. İslam geldiğinde, söylentilere ve söylentileri yayanlara karşı toplumun fertleri arasındaki toplumsal dayanışmaya zarar veren söylentileri yaydıkları için kesin bir tavır almıştır. Hatta İslam bunu; güzel ahlaka ve değerli sıfatlara ters düşen rezil bir davranış saymıştır. Bu davranış; yüce şeriatımızın getirdiği ve teşvik ettiği birliğe, sevgi ve kardeşliğe, yardımlaşmaya ve hoşgörüye de ters düşmektedir. Söylenti; bu değerlerin yıkılmasından başka bir şey değildir.

İslam, gıybetten ve ırzlar hakkında konuşmaktan, yalandan ve iftiradan, insanlar arasında laf taşımaktan da sakındırmıştır. Söylenti, bunlardan başka bir şey değildir. İslam; dilin muhafaza edilmesini emretmiş ve sözün tehlikesine dikkat çekmiştir. İftirayı haram kılmış, söylentileri yayanları acı verici bir azapla tehdit etmiştir. (İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de acı bir azap vardır.) (24/en-Nûr/19)

İslam, haberlerin nakledilmesinde doğruluğunun araştırılmasına ve doğruluğundan emin olunmasına teşvik etmiştir. Allah Subhanehu şöyle buyurur: (Ey iman edenler!
Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.
Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
(Hucurat-6)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Temel anlamı imtihan demek olan fitne, daha sonraları küfür ve her türlü günah ve kötülükler manasında kullanılmaya başlanmış. Ayrıca insanlar arasında oluşan ayrılıklar, ihtilaller, eşkiyalık, dedikodu, söz götürüp getirme, anarşi ve kavga da fitne adını almış. Bugün ise bu kelime daha çok dedikodu, söz götürüp getirme, ayrılıkçılık ve anarşi gibi manalara gelmekte.

Fitnenin bu gün kazanmış olduğu manaya baktığımızda, onun insanlığın barış ve huzuruna yönelik bir tehdit olduğunu anlarız.

Bu anlamıyla bugün
[URL="http://www.islam-tr.net/haftanin-konusu/10652-fitne-ve-fitneden-korunmanin-yollari.html"]fitneden [/URL]
şikayetçi olmayan var mı?

Birliğimizi, dirliğimizi bozan ve hayırlara yürüyüşümüzün önünü kesen fitnenin kaynağı ne olabilir?

Yaşadığımız fitne kabilinden olayları her ne kadar zahirî sebep-sonuçlara göre açıklamaya çalışsak da, bilmeliyiz ki şeytan Ademoğlunun apaçık bir düşmanıdır ve onların Allah’ın dininde kardeş olmalarını ve birbirlerini sevmelerini kıskanır. Bu birliği bozmak için fitneyi bir silah olarak kullanır. İnsanların kalbine fitneye sebep olacak günah tohumları atar. Kalpte kabul görüp büyüyen her günah, azaların masumiyetini bozar ve onları günaha sürükler. Böyle bir insan da artık cemiyette bir fitneci olarak dolaşır ve yaşadığı toplumun uyumunu, birlik ve beraberliğini bozan bir unsur haline gelir. Böylece her günah bir fitne sebebi olur.

FİTNEDEN KURTULUŞ REÇETEMİZ


Müminleri bizzat Alemlerin Rabbi kardeş ilan etti. Kardeşler nasıl birlik-dirlik içinde olacaklarsa biz de öyle olacağız. Aramızı bozan, bizi ayrılığa gayrılığa götüren fitne tuzaklarına düşmeyeceğiz. Ama nasıl?

Uzun tartışmalara, teorik izahlara çok ihtiyaç yok aslında.

Allah Rasulü, çok basit ve uygulanabilir şekliyle çözümler sunuyor.

“Rasulullah A.S., bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıktı, ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi, ikindi namazını kıldırdı. Yeniden minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan herşeyi bize haber verdi.” (Müslim)

Tam bir gün süren bir konuşma. Efendimiz A.S.’ın genel tutumundan çok farklıydı. O çok az konuşur, bununla birlikte çok geniş manaları ifade ederdi. Fakat Sahabe-i Kiram’dan Amr b. Ahtab R.A.’ın bu sözleri, çok özel ve çok önemli bir durumu haber vermekte. Acaba Hz. Peygamber A.S.’ı bir gün boyunca konuşturan bu önemli konu ne olabilir?

Sahabe’den Huzeyfe R.A., bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu anlatıyor. Küçük-büyük birçok fitnenin çıkacağını ve bunların “sıcak yaz rüzgarları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildiriyor.

Konuyla ilgili nakillerden anlıyoruz ki, Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber A.S.’ın bu konuşmalarından çok etkilenir ve fitnelerden nasıl kurtulacaklarını sorarlar.

İşte Efendimiz A.S.’ın gösterdiği kurtuluş reçetesi:

1- Dilini korumalı ve hiç kimse hakkında konuşmamalıdır. Çünkü fitne ortamında dil, kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurur. (Ebu Davud, Tirmizî)

Fitne zamanında insanlar hakkında konuşmak, şeytan tarafından çok cazip gösterilir. Kişi konuştukça iyi bir iş, hatta ibadet yaptığını düşünür. Halbuki bu tür konuşmaların kanayan yarayı kaşımaktan farkı yoktur.

2- Fitne ile ilgili her türlü faaliyetten uzak durmalı. Çünkü fitne ortamında oturan, ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden ve yürüyen koşandan daha hayırlıdır. (Müslim)

3- Kendisini koruyacak bir sığınak edinmeli. Çünkü Efendimiz A.S., “Fitne ortamından kim bir sığınak veya korunak bulursa oraya sığınarak kendini korusun.” buyurur. (Müslim)

Fitne, insanı Allah’tan uzaklaştıran her türlü karışıklık ve olumsuzluklardır. “Hasır üzerine yatan insanın bedeni çizgi çizgi o hasırdan izler taşıdığı gibi, fitneler de kalbe o şekilde tesir eder. Onları benimseyip özümseyen kalplerde, fitneler birer siyah nokta şeklinde yer eder.” (Buharî, Müslim) hadisinde belirtildiği gibi fitnelerin hedefi insanın kalbidir. O halde bu manevi düşmandan koruyacak manevi bir sığınak aramak gerekir. Fitnelerden koruyacak bu sığınak ise önünde bir takva imamı bulunan ve bütün derdi Sünnet hayatını yaşamak olan cemaattir.

4- Kendi yaşantısına dikkat etmeli ve ibadet hayatını Sünnet’e uygun bir canlılıkta devam ettirmeli. (Tirmizî) Başka bir ifade ile Rabbi ile arasını düzeltmeli. Farz ibadetlerden sünnet ve müstehap amellere kadar gücü yettiğince günlük hayatını süslemeli. Cemaatle ve tek başına yapmış olduğu tesbihleri ve zikirleri aksatmamak için özel bir gayret içinde olmalı.

5- İşinin hakkını vermeli. Kendi üzerine düşen işle meşgul olmalıdır. Fitne ortamına çekecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. Çünkü fitne adeta bir girdap gibi ucundan bulaşanı çekip, merkezine alır. (Buharî, Müslim)

Ticaret ile uğraşanlar, memurlar, amirler kısaca her iş sahibi adaletli davranmalı, kul hakkı yememeye özen göstermelidir. İnanan insan hiç konuşmasa dahi, Sünnet’e uygun yaşantısı çevresindekilere örnek olmalıdır.

6- Hiçbir müminin reddedemeyeceği güzel ve hayırlı faaliyetlerle meşgul olmalı. Kur’an ve Sünnet hayatının inanan ve inanmayan herkese ulaştırılması konusunda gerekli olan her türlü faaliyet bunun içine girer. “Fitne ortamında insanların en hayırlısı kimdir?” şeklindeki bir soruya Resulullah A.S. Efendimiz şöyle cevap vermiştir: “Hayvanları ile meşgul olup onların hakkını veren, Rabbine ibadet eden ve atının başını düşmana çevirip onları korkutan kişidir.” (Tirmizî)

Günümüzde çeşitli sebeplerle kötü ortamlara düşmüş olan insanlar, kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlar. Bize düşen en büyük vazife, yukarıdaki şartların yanında, bütün gücümüzü bu tür insanlarla ilgilenmeye sarfetmektir.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SAHABE VE SELEFİN FİTNE ANLAYIŞI
Ebubekir Sifil

Kur’an’da pek çok ayette geçen “fitne” kelimesi, içinde geçtiği ayetlere göre değişik anlamlar ifade eder. Deneme, imtihan, şaşırtma; günaha girmeye, bozgunculuğa, eziyete sebep olan şey, doğru yoldan sapma ve bela sebebi, kargaşa, bela, azap, musibet gibi manaları bunlar arasında sayabiliriz.

Kur’an’daki kullanımlarını topluca dikkate aldığımızda, fitne kelimesinin kullanılış tarzı hakkında şöyle bir çerçeve çizmemiz mümkündür: Fitne kelimesi Kur’an’da Allahu Tealâ’dan gelen bir şey hakkında kullanıldığı yerlerde ilahî bir hikmeti; Allahu Tealâ’nın emri olmaksızın kuldan kaynaklanan bir durumu anlattığı yerlerde ise, yerilmeyi ve kınanmayı hak etmiş bir durumu anlatır.

Hadislerdeki kullanım tarzlarına gelince: Genellikle hadis kitaplarının “fiten” ve “melâhim” bölümlerinde ve “Kitabu’l-Fiten” ismiyle ayrıca hazırlanmış hadis kaynaklarında fitne kelimesi, ferdî ve toplumsal bozulma, kargaşa, iç karışıklık durumlarını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bunun yanı sıra hadislerde bu kelimenin “kabir fitnesi”, “mal/zenginlik fitnesi”, “evlad u ıyal fitnesi” “fakirlik fitnesi”, “Deccal fitnesi” gibi farklı konuları anlatmak üzere kullanıldığı da dikkat çeker.

Sahabe ve Selef fitne kelimesinden ne anlıyordu?

Sahabe ve Asr-ı Saadet’ten hemen sonraki ilk alimler, fitne kelimesini Kur’an ve hadislerdeki anlamlarına paralel olarak iki kapsamda kullanmışlardır: Ferdî plânda, fakirlik, zenginlik, evlad u ıyal gibi kendisiyle kişinin imtihan edildiği şeyleri anlatmak üzere ve toplumsal planda da Kur’an ve Sünnet’e dayalı, murad-ı ilâhiye uygun olarak yaşanan emniyet, istikrar, birlik-beraberlik ve huzurun bozulmasına ve geniş çaplı iç karışıklık halinin ortaya çıkmasına sebep olan olayları kastederek.

Mesela Muaz b. Cebel (R.A.) şöyle der: “Sizler darlık fitnesiyle imtihan edildiniz; buna sabrediniz. Bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz…” (İbnu Ebî Şeybe)

Burada fitne kelimesi, ferdî plânda kişinin imtihan edildiği hususları anlatmak üzere kullanılmıştır.

Yine Sahabe’den Abdullah b. Selâm (R.A.) da şöyle der: “İnsanlar, Hz. Osman’ın katledilmesiyle, kendi üzerlerine kıyamete kadar bir daha kapanmayacak bir fitnenin kapısını açtılar.” (İbnu Abdilber)

Burada ise, “fitne”nin toplumsal boyuttaki kargaşa, birlik ve dirliğin bozulması anlamında kullanıldığını görüyoruz.

Aşağıdaki nakilde ise “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz iki anlamı da kapsayacak tarzda kullanıldığı dikkat çeker:

Hz. ömer (R.A.) bir gün yanındakilere, “Kim bize fitnelerden bahsedecek?” diye sorar. Hz. Huzeyfe (R.A.) “Ben” der ve şöyle devam eder: “Kişinin evlad u ıyali dolayısıyla düşeceği fitneye, sadaka, namaz ve oruç kefaret olur.” Hz. Ömer (R.A.), “Ben bu tür fitneyi kasdetmemiştim. Benim kasdettiğim, deniz dalgaları gibi dalgalanacak olan fitnedir” deyince Huzeyfe (R.A), “Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır” der. (Buharî, Müslim, Tirmizî)

Bu minval üzere devam eden bu hadiste Sahabe’nin, “fitne” kelimesini yukarıda zikrettiğimiz iki anlamda da kullandığı görülür.

Aynı şekilde Tabiun’dan Said b. el-Müseyyeb (Rh.A.) şöyle der: “İlk fitne -yani Hz. Osman (R.A.)’ın şehid edilmesi- vuku buldu ve (ondan itibaren ikinci fitneye kadar) Bedir Savaşı’na katılmış sahabilerden kimse kalmadı. Sonra ikinci fitne -yani Harre Vakası- vuku buldu ve (ondan itibaren üçüncü fitneye kadar) Hudeybiye’de bulunanlardan kimse kalmadı. Sonra üçüncü fitne vuku buldu ve sahabilerin hepsi vefat edene kadar kalkmadı.” (Kaynaklarda, Buharî ve Abdürrezzâk tarafından nakledilen bu rivayette geçen “üçüncü fitne” nin, Ebû Hamza el-Haricî adlı kişinin isyan hareketi olduğu zikredilir.)

Yine Tabiun’dan İbn-i Sirîn’in, Hadis ilminde son derece önemli olan “hadisi nakledenleri sorma” hadisesi hakkındaki meşhur sözü şöyledir: “Fitne zuhur edene kadar hadisleri toplayanlar isnad aramazlar (hadislerin rivayetçi zincirlerini sormazlar)dı. Ne zaman ki fitne zuhur etti: “Bize ravilerinizin adlarını söyleyin” demeye başladılar…” (Müslim)

Burada “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz ikinci anlamda, yani İslâm’ın getirdiği toplumsal emniyet, huzur ve istikrarın bozulup, geniş çaplı iç karışıklıkların çıkması anlamında kullanıldığı açıktır.

Fitne kelimesinin yanlış anlaşılmasına bir örnek:

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın (R.A.) Haricî bir genç ile tartışırken aralarında geçen şu konuşma, fitne kelimesinin Sahabe’de nasıl bir çağrışım alanına sahip olduğunu çarpıcı bir şekilde gösterir:

Haricî:

- Ey Ebu Abdurrahman! Allah’ın Kitab’ında zikrettiği şu ayeti işitmiyor musun?: “Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle vuruşursa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı halâ saldırıyorsa, o saldırganla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın” (Hucurat/9) Allah’ın Kitab’ında zikrettiği gibi müslümanlar arasındaki harbe katılıp savaşmaktan seni nasıl bir düşünce uzak tuttu?

İbn-i Ömer (R.A.):

- Ey kardeşimin oğlu! Okuduğun bu ayeti delil edinip müslümanlarla savaşmaktansa, Yüce Allah’ın, içinde büyük tehditler zikrettiği şu ayeti delil getirip, ona göre hareket etmem bana daha sevimlidir: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap ve lânet etmiştir ve ona çok büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 92)

Haricî:

- Allahu Tealâ, “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin” (Enfâl/39) buyuruyor.

İbn-i Ömer (R.A):

- Biz Rasulullah zamanında müslümanlar henüz sayıca az iken, o harbi müşriklere karşı yaptık. O zaman kişi dini hususunda fitneye, musibete uğratılır ve kendisine baskı yapılırdı. Müşrikler ya onu öldürürler veya sımsıkı bağlarlardı. Nihayet müslümanlar çoğaldı; artık hiçbir fitne kalmadı. (Buharî)

Abdullah b. Ömer (R.A.) burada, Haricî gencin zikrettiği ayetteki fitne kelimesinin, müslümanlar arasındaki ihtilafı değil, küfür ve şirki ifade ettiğini anlatır. Haricî genç ise bu kelimeyi, müslümanlardan bir grubun görüşünü diğerlerinin kabul etmemesinden doğan ihtilaf olarak anlamış ve Enfal Suresi 39’uncu ayete dayanarak onlarla savaşmanın bir görev olduğu şeklindeki yanlış sonuca varmıştır.

Günümüzde fitne anlayışı

Günümüzde fitne kelimesi, halk arasında çoğu kere yanlış olarak hal-i hazırdaki durum ve gidişatın değişmesine veya bozulmasına yönelik herhangi bir girişimi anlatmak için kullanılmakta. Üstelik bu durum ve gidişat nasıl olursa olsun! İsterse İslâm ile taban tabana zıt olsun! Oysa şu hususun iyice bilinmesi gerekir ki, İslâm’a aykırı herhangi bir durum ve anlayışın bizzat kendisi fitnedir ve istikrarın korunması, birlik-beraberliğin bozulmaması gibi gerekçelerle muhafaza edilmeye çalışılması bizzat “fitne”nin muhafaza edilmeye çalışılması anlamına gelir.

Nitekim İbn-i Abbas, Katade, Mücahid, Hasan-ı Basrî, Süddî ve daha birçok müfessir, yukarıdaki rivayette geçen Enfal/39 ayetindeki “fitne” kelimesinin “şirk” anlamında olduğunu söylerler. İbn-i Zeyd ve daha başkaları da “küfür” anlamında olduğunu ifade ederler.

Bu görüşleri nakleden Taberî ve Kurtubî gibi müfessirler de, bu tefsir şekillerini esas alarak konuyu şöyle açıklarlar: “Müşriklerle savaşın; ta ki Allah’a şirk koşulmasın ve O’ndan başkasına ibadet edilmesin. Putlara ve sahte ilâhlara kulluk edilmesin. Böylece yeryüzünde Allah’ın kulları üzerindeki küfür ve şirk belası ortadan kalksın ve kâfir ve müşriklerin müminlere uyguladığı eza ve cefalar son bulsun.”

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, yüce dinimizin bizden istediği şeyleri fert ve toplum olarak arzu edilen seviyede yerine getirmekten bizi alıkoyan ne varsa fitnedir. Yerine göre varlık ve yokluk, yerine göre evlad u ıyal, yerine göre toplumsal kargaşa ve huzursuzluk, yerine göre Deccal… Bütün bunlar, dinimizi ideal ölçülerde yaşamamıza ve hayatımızı sırat-ı müstakim üzere sürdürmemize engel teşkil ettikleri anda, birer fitnedirler.

Ne türlü olursa olsun, hayatımızı rıza-yı ilâhî doğrultusunda yaşamamıza mani olan her türlü fitne konusunda Tabiun’un ileri gelenlerinden ibn-i Ebî Müleyke’nin şu duasıyla Rabbimize iltica edelim:

“Allah’ım! Geriye (İslam öncesi cahiliye anlayışına) dönmekten yahut dinimizde fitneye uğramaktan sana sığınırız.” (Buhârî, Müslim)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“fitne Uykudadir…” Ya Siz!...

Nedir fitne?

Müslümanın basiret gözünü körelten ve onu mümin kardeşleriyle kavgalı duruma getiren unsurların başında fitne, fesat ve iftira gelir Bu üç şerden uzak durmayanlar, kısa zamanda en yakın dostlarıyla kavgalı duruma düşerler Fitnenin 'anarşi, günah, şirk, bozgunculuk, belâ' gibi anlamları vardır

Bu kavram aynı zamanda, 'kulu iyi veya kötü şeylerle deneme, manevî çöküntü, sosyal kargaşa ve keşmekeş' demektir Bu davranışlar Müslümanlar arasında, bölücülük yapmaya, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmaya, basit meseleler karşısında bile isyana, kışkırtmaya zemin hazırlar Fitne, insanın aklını ve imanını hakikatten saptıran unsurdur Bu da toplumsal huzura dinamit koymaktan farksızdır

Bunlarla birlikte fitne; altını ateşte eritip, cevherini cürufundan ayırma işlemine verilen isimdir Konumuzla pek ilgisiz görünse de iyi düşününce irtibat kurmakta zorlanmayız Zira bu fani âlemde fitnelerle imtihan ediliyoruz İmanı sağlam temellere dayananlar, fitne ateşlerinde kavrulmaktan kurtuluyor Ateş onları daha da güçlü kılıyor Ötekiler ise kavurucu sıcağa dayanamayarak teslim oluyor Hz Mevlana'nın kendini ifade ederken kullandığı üç özlü söz her şeyi izah ediyor: "Hamdım, piştim, yandım" Bütün mesele, kıvamını bulmaktır

Bir hadis-i şerifte Hz Muhammed (sav): "Fitne uykudadır Bunu uyandırana, Allah lanet eylesin!" buyurmuştur Bu, mübarek dudaklardan dökülen ne büyük bir bedduadır Bedduadan şiddetle kaçınan Resul-i Ekrem Efendimiz söz konusu fitne olunca, bu hususta sözünü sakınmamıştır Fitne fesat güruhunu şiddetle zemmetmiştir Bu da sanırım meselenin ehemmiyetini anlatan mühim bir ihtardır, konunun hulasasıdır

II Bin yılın müceddidi olan İmam-ı Rabbanî Hazretleri "Zamanımız fitne zamanıdır ve yakındır ki, fitneler dünyayı sarar" diyerek biz insanları bu konuda uyarmaktadır Kin, nefret ve kıskançlıklar fitne tohumlarının münbit topraklarıdır Bunlardan uzak durmak lazımdır Bu çağda fitne ve fesat daha çok Batılı fikirlerden neşet ediyor Batılı fikirler, zihinlerimize kezzap döküyor; hafızalarımızı tarumar ediyor Lakin yolumuzu bir türlü oradan ayıramıyoruz Dini anlamda temsili kıblemiz Kâbe olsa da zihinlerin kıblesi Paris'i gösteriyor

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Ruhlarımız fitne-fesat çöplüğü gibi…

Günümüzde iki insan bir araya gelse; dedikodu, fitne, fesat ve iftira ardı sıra geliyor Yakın dostlarımız da dâhil olmak üzere insanları çekiştirmekten adeta doyumsuz bir zevk alıyoruz Kişilerin üstün yanlarını göz ardı ediyor, hep açık ve zaaf arıyoruz Ruhlarımız fitne fesat çöplüğüne dönmüş… Bu eylemleri yaygın olarak yaptığımız için, ettiğimiz ibadetler de yavan kalıyor Namazlarımız, oruçlarımız ve zekâtlarımız bizi semalara uçurmuyor, aksine yere çiviliyor Çünkü ibadetin makbulü samimiyetinden ileri gelir

Müslümanları fert ve toplum olarak birbirine düşüren fitne, göründüğünden daha tehlikelidir Çünkü bu fiil İslam kardeşliğinin köküne dinamit koyar Fertlerin dayanışmasını dağılmaya dönüştürür Huzur, güven ve kaynaşma; yerini iç sıkıntısına, şüpheye ve kopukluğa bırakır Zihinlerimiz allak bullak olur Bunun içindir ki Kur'an-ı Kerim'in otuz dört ayetinde fitne kelimesi geçmektedir Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz:

"Kâfirler birbirinin dostları, yardımcılarıdır Sizin aranızda dostluk olmazsa yeryüzünde kargaşa, fitne ve büyük bozgun çıkar” ( Enfal,73) "Fitneden sakının" (Enfal,25) "Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için ayetleri kendilerine göre yorumlar" (Âl-i İmran,7) "Onlar öyle sapıklar ki, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar" (Bakara,27) "Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez" (Maide,64) "Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir (imtihandır) (Tegabun,15)

Fitne ruh daralmasına davetiye çıkarır; inşiraha engeldir Allahu Teala Hazretleri, yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de; "Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür" (Bakara,191) diyerek, hadiseye bambaşka bir önem ve boyut kazandırmıştır Bu ayetin iyi düşünülmesi ve hayatımızın bu doğrultuda tanzim edilmesi şarttır Aksi halde farkında olmadan kapkaranlık çıkmazlara sürükleniriz Peygamber Efendimizin; "Ya Rabbi, dirilerin ve ölülerin fitnesinden sana sığınırım" şeklindeki duası, fitnenin peygamberleri bile hedef aldığını, ‘ismet’ (günahtan uzak olmak) sıfatına mazhar olan bu büyük insanların bile, fitne hususunda Allah'a sığındığını göstermektedir Durum bu iken, biz zayıf ümmetlerin durumunun ne kadar vahim olduğunu varın siz düşünün, adımınızı denk atın!


 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fitneden uzak durmak için

Fitneden uzak durmak için Hak ve hakikat yolunda taviz vermeden ısrarla yürümeliyiz Helal dairesini zorlamamalıyız Batıla tevessül etmemeliyiz Allah'ın çizdiği sırat-ı müstakimde daim ve sabit kalmalıyız Dostluğu ve İslam kardeşliğini geri plana itmemeliyiz Bu tavır ve davranışlar geleceğimizin, uçurumlara sapmadan düz bir çizgide ilerlemesini sağlayacaktır Rabbimiz, biz unutkan kullarını bu hususta şöyle uyarmaktadır: "Allahu Teâlânın emirlerini yerine getirmez, kendi aranızda dost olmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur" (Enfal,73)

Rahmet Peygamberi Resulullah Efendimiz, Müslümanların aralarındaki samimiyeti ve güveni tesis etmek için çok büyük gayretler göstermiştir Onları, birbirine düşürecek fiillerden uzak tutmaya çalışmıştır Fitne ve fesat illetinden uzak durmamız için biz insanları uyarmıştır Bununla ilgili olarak fitnenin zemmine dair bir kısım hadisleri dikkatinize sunmak istiyorum:

"Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır Böyle zamanlarda; kenarda kalan ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın! (Ebu Davud) Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tövbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!… (Ebu Davud; Nesai) İnsanın fitneden selamet kalması, evine kapanıp kalması ile mümkün olur… Fitne, fırtına gibi insanları savurduğu zaman, âlim ilmi ile kendini fitneden korur… Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir… Ne mutlu fitneye karışmayana… Fuhuş yayılınca fitne çoğalır… Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz… Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar Cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar… Karanlık gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etmeden amellere şitab edin (Zira o fitneler zuhur ettiği vakit) Kişi mümin olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak, yahut mümin olarak akşamlayacak kâfir olarak sabahlayacak, dinini bir dünya metaı mukabilinde satacaktır" (Ebu Davud; Müslim 1/446) Ancak Allah’ın ilimle kalbini dirilttiği kimseler hariç” (Sunen-i İbn-i Mace, II, 1305, 1310 (3954, 3961))

Kişinin mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlaması ne büyük bir felâkettir Bu durum hakikatte, iflasların en büyüğüdür Böyle büyük bir potansiyel risk karşısında hangi yürek titremez, hangi kalp korkuyla yerinden oynamaz? İman safiyetinin, yerini iç karartısına bırakması, gelen manevi felâketin habercisidir Gaflet, fısk ve fücurun ayak seslerini duymazlıktan gelmek, onun gelişini engellemez İslam birliğinin ve Müslüman dayanışmasının önündeki en büyük engel fitnedir Bu, sevgi ve iyi niyetle (hüsn-i zan) değiştirilmedikçe, manevi sahada tekâmül etmek hayalden ibaret olacaktır

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bugünkü fitneler nelerdir?

Nelerin fitne kapsina- girdiğini somutlaştırarak ifade edince çeşitli başlıklar çıkıyor karşımıza… Dini içerikli bir derginin (Yeni Dünya) yapmış olduğu ankete cevap verenler, şu maddeleri asrımızın mühim fitneleri olarak görmüşlerdir: "AB, açıklık, Amerika, batılılaşma, bencillik, bidatler, çıplaklık, dünya sevgisi, emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münkerin olmayışı, günah, halifesizlik, hizipçilik, imanda zafiyet, İslam dışındaki her şey, İslâm'ın bilinmemesi, kadın, medya, mezhep çatışması, para, şehvet, televizyon, ümmetin bölünmüşlüğü, Yahudiler, , zalime hürmet, cemaat ve mezhep taassubu… vb" Bunların sayısını çoğaltmak mümkündür Bunlar biraz da görecelidir, yani bir kişiye fitne olarak görünen şey başkasına göre öyle olmayabilir Bu kanaatlerin oluşumunda yaşam tarzı etkendir

Fitne sadece dini meselelere şamil değildir Sosyal hayatta da, toplumsal meselelerde de fitne sosyal yaraların kaşıyıcısıdır Türk-Kürt, Alevi-Sünni kardeşliğini baltalamak isteyenler, yıllardan beri hıyanet seferberliği içerisindedirler Milletçe uyanık olmalıyız, bu çirkef oyunlara gelmemeliyiz Çünkü hainler, cephede omuz omuza savaşan ve bu toprakları Müslüman-Türk yapan zihniyeti hazmedemiyor Ay-yıldızın altında kenetlenerek birlik, beraberlik, kardeşlik, dostluk ve sevgi silueti oluşturmalıyız

İftira hastalığı

Öte yandan birinin yapmadığı ve söylemediği bir şeyi ona ithaf etme olarak tanımlayabileceğimiz iftira, cemiyetlerin en büyük afetlerinden biridir İftira; namuslu insanların yaşarken manen öldürülmesinden farksızdır Bu, sabit fikirli kişilerin muhataplarına kara çalmasından başka bir şey değildir İftira, gerçekleri başkalaştırıp olduğundan farklı göstermek, çarpıtmak hastalığıdır Hastalıktır, çünkü manen sağlıklı insanların böyle çirkin bir yola tevessül etmesi görülmüş bir şey değildir

İrlandalı ünlü düşünür George Bernard Shaw'ın dediği gibi: İftira, eşekarısına benzer Onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir" İftiranın kökünü kurutmak ve onu dikenli teller içine hapsetmek üstün iradelerin işidir İftiranın kökünü kazıyamazsanız bir sarmaşık misali bellekleri sarar, katmerleşir, yeni filizler verir; her filiz, dibinde bir zehir bırakır Bundan dolayı onu gördüğümüz ilk anda yok etmeli, kökünden koparmalıyız Geçici çözümlerle zaman kaybetmemeliyiz

Aslında akıllı toplumlarda kuru iftiralar yerini bulmaz, bulmamalıdır Çünkü insanları karalamak ve zan altında bırakmak, kul haklarının en büyüklerindendir Kul hakkının ahirette ne kadar önemsenecek ağır bir yük ve sorumluluk olduğunu sanırım bilmeyeniniz yoktur Bu açıdan bakılınca, aslında iftira; edileni değil, edeni kirletir İftiracıların amel defterleri kararır ve kabarır; sırtlarında kurşundan ağır bir yük olur Bu da manevi felâketin ayak seslerinden başka bir şey değildir Keşke müfteriler bunu bir anlayabilse!

İftira belleklerde kalıcı tesirler bırakır, insanları birbirine düşürür İngiliz Henry Fielding'in dediği gibi; "İftira, kılıçtan daha zalim silahtır, çünkü iftiranın açtığı yaralar hiç kapanmaz" Bu pervasız eylem, dostluk köprülerini havaya uçurur Bunun çok büyük manevi bedelleri de söz konusudur Resulullah Efendimiz bir mübarek sözlerinde "İftira eden cennete giremez" Buyurarak, çok ciddi sonuçlarına işaret etmiştir

İftira karşısında müslümanın tavrı

İslam güzellik dinidir Size muhataplarınızdan kötülük de gelse siz onlara iyi muamelede bulunup Müslüman olduğunuzu belli etmelisiniz Zira ona kötülükle karşılık vermek, sizi onun çukurlaşmış konumuna düşürür

Bizler sözlerimizden ziyade, tavır ve davranışlarımızla karşımızdakilere ders vermeliyiz Onlara sevgiye dayalı bir baskı uygulamalıyız Onlara bağırıp kızmak yerine acımalıyız Onların bu konumu tebliğ halkasının zayıflığından kaynaklanmaktadır Kendilerini İslam'ın sevgi, şefkat ve merhamet dairesine dâhil etmeliyiz Böyle yaptığımızda onların da yüzü karanlıktan nura dönecektir Aksi tavır takınırsak, hem biz karakter erozyonuna uğrarız, hem de onları kaybederiz Unutmamalıyız ki güneşin ışığı karşısında bütün ziyalar sönük kalır O parlak güneş, on dört asırlık İslam ve iman güneşidir Onu zayıf nefeslerle üfleyip söndürmeye kimsenin gücü yetmez

Tarihte peygamberler bile hiç hak etmedikleri halde büyük iftiralara maruz kalmışlardır Fakat hiçbiri de yolundan bir milim bile sapmamıştır Düşmanların gözünde suçlananlar Hakk'ın ve halkın gözünde aklanmışlardır Mühim olan da bu değil midir? Hakkın nurunu söndürmeye kimin gücü yetebilir ki?

İftira ve fitne ateşi peygamberleri de hedef almıştır Vaktiyle neler dediler insanlığın iftihar tablosu olan peygamberlere…İffetsizlikle mi suçlamadılar? Yalancı damgasını mı vurmadılar? Büyücü olarak mı görmediler? Resulullah Efendimize deli mi demediler? "Onlar: Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed)! Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin,' dediler" (Hicr,6) O müşriklerin bu aşağılayıcı ifadelerine aldırmadı 'Onlar bilmiyorlar' deyip yine de hoşgörülü olmaya gayret etti Onlar biliyorlardı ki müminlere atılan çirkin iftiralar atanın aleyhine, muhatap olanın lehine döner Bunu ilahi imtihan olarak değerlendirdiler Bu imtihandan alınlarının akıyla çıktılar Ebedi saadete talip oldular

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dini hizmetler zarar görüyor

Fitne ve iftira Müslümanların birlik ve beraberliğini parçalayan, İslami hizmetlerin zarar görmesine neden olan bir afettir, ruhi marazdır, hastalık hâlidir İslam toplumlarında bu tavır ve davranışların hiç olmaması gerekir Fakat ne yazık ki Müslümanlar dini vecibelerini ve İslami hizmetlerini bir kenara bırakarak bu çirkin şeytan vesvesesine tutulmuşlardır Rabbimiz bu konuda şöyle söylüyor: "Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan kimselerin başlarına inerler Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve zaten onların çoğu yalancıdırlar" (Şuarâ, 26/221–223)

Müslümanın meselesi İslam'ı yaşamak ve yaşatmaktır O başkalarının ne dediğine değil, nasıl yaşadığına bakar Başkalarının şahsi hayatlarına dair sarfettiği sözler bizi fazlaca alakadar etmemelidir Dedikodu yapmak, söz taşımak, başkalarını yalan ve iftiralarla lekelemek imanın zayıflığına delildir Hem bunları yapmak hem de Müslüman olduğunu iddia etmek başlı başına bir çelişkidir Fitne ve iftira batağına saplanan insanlardan mümkün olduğunca uzak durmalıyız Çünkü o bataklıktan bize de çamur sıçrayabilir

Nasıl ki bir kibrit çöpü koca binaları ve ormanları kül ediyorsa, küçük bir fitne de fertleri ve cemiyetleri birbirine düşürür Bugün ülkemizde İslam'a hizmet eden cemaatler arasına fitne sokmak isteyenler, her yolu denemektedirler Bu hususta çok büyük mesafeler aldıkları da söylenebilir Ülkemizde dini cemaatlerin çokluğu ve yaklaşım farklılığı, hizmet paylaşımı ve bir zenginlik göstergesi olsa da bunu bölünmüşlük ve rekabet olarak gösteren fitne odakları vardır Bu bakış açısıyla Müslüman kardeşleri birbirine düşürmeyi deneyenler, maalesef zaman zaman başarılı da olmaktadırlar Bu da İslami hizmetleri sekteye uğratmaktadır

Dünyayı fitne ateşine atanlar

Fitne sadece şahsi bir tasarruf değildir Bazen milletler de bu eylemi düşmanlarına karşı bir koz olarak kullanırlar Onların iftira ve fitneleri her geçen gün artarak devam etmektedir Bazı milletler, kendilerini sanki fitne ve iftirayı körüklemekle vazifeli görmektedir Onlar kendilerini seçilmiş ırk olarak gördükleri için Müslüman dünyasını ateşe veren organize fitne ve iftiralara başvurmaktadırlar

Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerin Türklerle Araplar arasına fitne tohumları ekmesi ve İslam bağıyla birbirine bağlanan kardeş milletleri birbirine düşman göstermesi, buna iyi bir örnektir Uzun yıllar geçmesine rağmen, bunun yansımalarını bugün bile görüyor, duyuyoruz Fakat bilinmelidir ki fitne ateşini yakanlar, günün birinde yaktıkları kızgın ateşte kendileri de yanarlar Nitekim yanıyorlar da! Ünlü İngiliz yazar Shakespeare'in 'Otello' adlı tiyatrosu, bir fitnecinin ne büyük felaketlere yol açabileceğini ortaya koyan güzel bir edebi eserdir Lakin bunun gerçek hayattaki yansımaları, bu eserdekinden noksan değildir; hatta daha da tehlikeli boyutlardadır Yaşanan hadiseler fitne zincirine yeni halkalar eklemektedir

Şu kesin ve net olarak bilinmelidir ki iftira ve fitnenin temel amacı, insanları birbirlerine düşürmek suretiyle bu kavgadan birtakım çıkarlar elde etmektir Basiret sahibi Müslümanlar bu oyuna gelmezler, şer odaklarına taraf ol(a)mazlar Çünkü Müslümanlık fitneyi ve iftirayı şiddetle reddetmektedir Bu çirkeflikler kardeşlik bilincini yaralamakta, adeta iman nurunu söndürmektedir Bunlardan uzak duralım Yunus Emre Hazretlerinin dediği gibi:

Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz

Sevelim ama sevilmeye layık olanları… Zira, Peygamber Azimüşşanın dediği gibi "Kişi sevdiğiyle beraberdir" Ebedi âlemde kiminle bir ve beraber olmak istiyorsanız, dünyada da onu seviniz, onun yolundan gidiniz

MNİHAT MALKOÇ
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fitnelere Karşı Ne Yapılmalı?

Fethullah Gülen





On dokuzuncu asır, çeşitli İslâm ülkelerinin istilâya uğradığı ve Batı’nın bâtıl düşünce ve efkârının hegemonyası altında ezildiği bir devrenin adı gibidir. Gerçi Avrupa zalim ve münafıkları, madde plânında istilâ ettikleri bu yerleri terk edip geriye çekilmişlerdir. Ancak; düşünce adına ne kadar eracifleri varsa hepsini, zehirli birer tohum gibi işgal ettikleri ülkelere saçıp öyle gitmişlerdir. İçinde yaşadığımız asır, işte böyle tali’siz bir asırdır ki o tohumların nesepsiz neticeleri sinemizde boy atmış ve bizleri düşünce ve ahlâk plânında birer sefil durumuna düşürmüştür. Onlardan intikal eden bütün bu fitne kıvılcımları cehennemî bir yangın meydana getirmiş, bu yangın cemiyet hayatını yakıp kavurmaktadır. Bu fitneler yüzlercedir. Ve günümüzün nesli, işte, böyle fitnelere karşı tavrının ne olması gerektiğini sormaktadır. Şu sorunun sorulmaya başlanması bile bizi sevindirmektedir. Bence bu bir merhale kat edişin belirtisi olarak kabul edilip değerlendirilmelidir.


Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr eden güruh, evvelâ okunu tevhid akidesi üzerine savurmuştur. Cenâb-ı Hakk’ın varlık ve birliği hakkında zihinleri bulandırmak istemiş ve belli bir devre bunda muvaffak da olmuştur. Bu millet, Allah’ı inkâr etmenin bir moda hâlini aldığı devirleri de görmüştür. O devrede din bütünüyle hafife alınır olmuş ve dinin mukaddes saydığı mefhumlar hakarete maruz bırakılmıştır.

Milletin Kur’ân’a olan bağlılığı sistemli şekilde ruhlarda yok edilerek onun yerine başka kitapların gönüllerde yer etmesine gayret edilmiş, inananların sinelerinde apayrı bir sevgi tahtında oturan Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yüce isminin oradan sökülüp, başkalarının yerleştirilmesine çalışılmış, hatta Kâbe’nin yerine başka yerler teklif edilmiş ve işte nesiller böyle bir kaos içine itilerek özünden ve kökünden koparılmak istenmiştir. Bütün bu hareketler umum millette bir tesir icra edemese bile yeni ve toy nesiller buna mukabele etme irade ve gücünü kaybettiklerinden pek çoğu itibarıyla o akıntıya kapılıp gitmişlerdir.


Bugün bu fitne sebebiyle, nice ruhlar yaralı, nice kafalar malûl ve nice vicdanlar kapkaranlıktır... İrtidat ve dinden dönmelerin hadd ü hesabı yok... Taşıdıkları isimler, kendimizi uğruna feda edeceğimiz şahıslara ait isimler olmasına rağmen, Firavun’a rahmet okutacak kadar, o isimlerin taşıdığı mânâ ve muhtevaya düşman kesilen insanların zuhuru, hiçbir asırda bu kadar çıldırtıcı buuda ulaşmamıştır. Bu devrede sadece dünya nazara verildi. Cismaniyeti kamçılayan şeyler sevdirildi. İnsanlar, ahirete mukabil şu fâni ve geçici dünyayı satın alır oldular. Çünkü meydana getirilen umumî efkâr o merkezdeydi. Ve herkes bilerek veya bilmeyerek böyle bir yarışın içine çekilmişti. Ahireti tercih edip o yola girenler horlanıyor, diğerleri ise itibar görüyordu. Ve bunların hepsi birer fitneydi ve insanı dinden uzaklaştırıyordu...

İşte neslimiz böyle bir sırattan geçme mecburiyetinde bırakıldı. O sırat ki, bir tarafta kadın bir çengel olarak asılmış duruyor, başka bir yerde içki, bir başka yerde de kumar, rüşvet, ihtikâr, faiz... Evet, bütün bunlar birer çengel gibi asılmıştı ve nesiller için de bu yoldan geçme mecburiyeti vardı. Geçenler birinden kurtulsa büyük bir ihtimalle diğer çengellerden birine takılıp kalıyordu. Karşıya geçebilen seçkinler ise tahmin edilenden daha az, hatta azlardan da azdı...

Bir kuyuya nereden düşüldüyse çıkış ve kurtuluş yeri de oradan olacaktır. İşte bu hakikati, en erken kavrayanlardan biri olan Çağın Dev Pişdârı’nın onların tahrip ettiği noktalardan tamire başlaması bu hikmetten olsa gerek. Onlar bir ateş tutuşturmak istediler ve Cenâb-ı Hak da onların tutuşturduğu fitne ateşini söndürmeyi murat buyurdu.“Emrinde galip olan Allah’tır.”ve fitne ateşi, akide plânında geldiği deliğe tekrar tıkanmıştır. Amelle ilgili fitnelere, günahlarla alâkalı kıvılcımlara gelince, Kur’ân’dan, Allah Resûlü’nün nurlu beyanlarından ve okuduğumuz eserlerden aldığımız derslerle inşâallah bizde hâsıl olan kevserle o ateşi de bizler söndürmeye çalışacağız. Ancak bu mevzuda tek tek her mü’minin desteğine ihtiyacımız muhakkaktır. Zira fitneler birer düşman ordusu gibi üzerimize gelirken, fert olarak onlara mukabelemiz gayet güçtür, hatta imkânsızdır. Ve unutmamalıdır ki;


“Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti daima gönül birliği yapmış toplumla beraberdir.” (Asrın Getirdiği Tereddütler, 3/95-97)
 
Üst