Okuma isteğini artırabilme

kasif1

Well-known member
'Okumanın yaşı yoktur.' Bu söz genellikle büyükler için söylenir. Böyle algılandığı için de, çocuklarımızın okuma problemi yokmuş gibi düşünürüz. Oysa esas problem, çocukların okumaması veya çocuklara kitap okunmamasıdır. Anne-babalar çocuklarını nasıl eğitecek? Kültürümüzü ona nasıl verecek? Kahramanlarımızı ve değerlerimizi nasıl tanıtacak? Mevcudattaki güzelliği, yardımlaşmayı, çeşitliliği ve sayıca çokluk içindeki birliği, çocuğa başka türlü nasıl anlatacak? Eğlence ihtiyacı nasıl karşılanacak? Çocuklar için hazırlanan kitapları onlara okumayan veya okutmayan kaç anne, çocuğa basit bilgiler dışında bir şeyler verebilir? Anne-babalar şimdi bu sorulara cevap arıyor.
Okuma ciddiye alınmadığı sürece, çocuğun iyi yetiştirilemeyeceğini onlar da biliyor. Ancak pek çok anne-baba çocuğa hangi yaşta ne verileceğini bilmediğinden, seviyesinin üstünde bilgiler yükleyerek; onu okumadan, öğrenmeden ve bilgi edinmeden nefret ettiririm endişesi taşıyor. O halde anne-baba, öğretmen ve rehberlere düşen vazife, çocuğa kitap okumayı sevdirerek; doğru kitapları, doğru zamanda okutmaktır, diyebiliriz.

Okul öncesi dönemde kitap okuma

Pek çok anne-baba şu soruyla karşılaşır: Çocuğuma kitap okumaya ne zaman başlamalıyım? Bütün anne-babalar bilmelidir ki, okumaya başlamanın yaşı yoktur. Onunla kitap okumaya ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi olur. Küçük çocuklara kitap okumak onlarla ilgilenmenin en güzel yollarından biridir. Çocuğun kişiliği büyük nispette bu yaş döneminde geliştiği için ona söylenen ve telkin edilen şeyler onun kişiliğinin şekillenmesine tesir eder. Peygamber Efendimiz (sas)'in, çocuk doğar doğmaz kulağına ezan ve kamet okumayı tavsiye etmesi ve kendisinin de bizzat bunu uygulaması çok manidardır. Demek ki çocuğun ruhunu beslemek için daha ilk günden başlayarak onun kulağına birşeylerin söylenmesi ve onunla konuşulması gerekmektedir. Bugün çocuk gelişimi üzerinde çalışanların tespitleri de bundan başka bir şey değildir.

Çocuk görmeye, renkleri ve şekilleri ayırt etmeye başladığında, onunla kitaplar aracılığıyla konuşmaya geçebiliriz. Bir resim veya şekil çocuğun ilgisini çeker. Eğer bir konuyu çocuğa uygun bir resim, fotoğraf veya şekille anlatırsak, işitme ve görme duyusunu birlikte kullanacağından, söylenen daha kalıcı olur. Bundan dolayı daha bebek iken; onu kucağımıza aldığımızda resim kitabını açarak hem resmi ona gösterir, hem de resimle ilgili konuşmalar yaparsak, onu kitapla erkenden tanıştırmış oluruz. Bu uygulama, anne-babaya yakın temas sebebiyle çocuğa sevildiğini hissettirmenin yanında, dil gelişimi ve anne-baba ile diyalog kurma bakımından da faydalı olur. Daha büyük bir fayda ise, erken yaşta çocuğun hayatına kitabın girmesi ve kitaba karşı alâkanın uyanmasıdır. Artık kitap onun için sıcak bir arkadaş olur ve okuma sürekli bir ihtiyaç haline gelir. Victor Hugo'nun dediği gibi, 'Okuma ihtiyacı barut gibidir, bir kere tutuşunca artık sönmez.'
Batı, okul öncesi döneme ait çocuk kitabı çeşitliliği, kalitesi ve sayısı bakımından bizimle kıyaslanamayacak kadar ileridir. Ancak bizde de son yıllarda bu konuya daha fazla önem verilmekte ve bu sayede okul öncesi kitap ve dergi yayımcılığında takdir edilecek bir gelişme yaşanmaktadır. Bu kitapların çocuklara ulaştırılması ve okunmasında okul öncesi eğitim kurumları önemli rol oynamaktadır. Pek çok anne-babanın çocuk yetiştirme hususunda bilgisiz veya ilgisiz olduğu dikkate alındığında, ülkemizdeki problemin sadece kitap yayımlama olmadığı, bunun yanında anne-babalara rehberlik hizmetinin de çok eksik olduğu söylenebilir.
Okul öncesi dönemde anne-baba her gün çocuğa kitap okuduğunda onun kelime hazinesi genişler, düşünme kabiliyeti ve buna bağlı olarak zekâsı gelişir. Dinlemeyi ve konuşmayı öğrenir. Kitap okumayı seven bir fert olarak yetişir. Hikâye okunurken o sık sık soru sorar. Çocuk soru sorarak öğrendiğinden buna izin verilmelidir. O, kelimeler, hikâye kahramanları veya kitap hakkında konuşmak istediğinde hemen sözü kesilmemeli, konuşması sağlanmalıdır. Onun sorularına mantıklı, doğru, tatmin edici cevaplar verilmelidir. Asla yalan yanlış şeyler söyleyerek soruları geçiştirilmemelidir. Çocuklar aynı hikâyeyi tekrar tekrar dinlemekten sıkılmazlar. Bildikleri hikâyeleri defalarca dinlemeyi sevdikleri gibi aynı kitabın tekrar tekrar okunmasını da severler. Bu işlem, kelimelere aşina olmaya yardımcı olduğu gibi kitapta verilmeye çalışılan mesajın akılda kalmasına da yarar.

Kitap ne sağlar?

Çocuklarımız, ülkemizde en fazla ihmale uğrayan, sadece kafalarına bilgi yüklenen ve televizyonun kuşatması altında olan en kıymetli varlığımızdır. Okullarımızda öğretimden eğitime vakit ayrılamadığı, çocukların kelime dağarcığının yeterince gelişmediği, dürüst yaşama biçiminin öğretilmediği, çocuğun iyi ve kötü davranışı ayırt edemediği, kimin iyi insan olduğunu tanıyamadığı, hangi insanlarla dost olacağını bilemediği, pek çok eğitimci ve ebeveyn tarafından dile getirilmektedir. Aile veya öğretmen bütün bu açıkları kitapla kısmen veya tamamen kapatabilir. Kitap, çocuk eğitiminin en önemli aracıdır. Çocuklara kültürümüzü kitaplarla veririz. Kitap; anne kadar önemlidir, diyemeyiz ama, anne çocuğa ne veriyorsa kitaplar da onları verebilir ve vermelidir. Kitaplar dilin kullanımını geliştirir ve yaşama tarzlarını öğretir. Çocuklar kitapla insanları tanıyıp değerlendirebilir. Roman ve hikâyelerin akışı içinde insanların davranışlarını tanır. Buradan hareketle, hangi davranışa sahip insanlarla dost olunacağını ve hangi davranışlardan da uzak durulacağını sezer hale gelir.

Hayatla alâkalı problemleri ve onların çözümlerini kitaptan okuyan çocuk, kendi hayatında benzer bir problemle karşılaştığında ben bunun çözümünü biliyorum, der. Kitap insana hayal kurmayı; insanları, tabiatı, canlıları sevmeyi öğretir. İcatlara ve teknolojiye merak uyandırır. İnsanın kâinattaki yerini ve görevini bildirir. Okuduğu hikâyeler ona karıncanın ezilmeyeceğini, kuş yuvalarının bozulmayacağını, hayvanların aç ve susuz bırakılmayacağını, ormanların yakılmayacağını öğretir. Yalan söylemenin kötülüğünü, hırsızlığın, kavga ve savaşın çirkinliğini vicdanında hissettirir. Çocuğa; nasihatle veremediğimiz insanları sevme, karşılıksız iyilik yapma, cesaret, azim, mütevazilik, kendine hedef koyma, başarılı olmak için çalışma gibi değerleri, çocuk okuduğu kitaplardaki kahramanları taklit ederek kendiliğinden kazanır.
Kitap, aynı zamanda bir eğlence aracıdır. Bilmece ve bulmacalar, zekâ oyunları ve fıkralar, çocuğu; hem eğlendirir, hem zihnini geliştirir, hem de ibretli dersler verir.

Okumanın gerekçesi

Okumanın gerekçesi, adam olup dünya nimetlerinden daha fazla pay almak değildir. Çünkü, çok okuyanlar az okuyanlara göre her zaman daha zengin ve daha varlıklı değildir. Diğer yandan, dünyada ne olup bittiğini anlamak için sadece gazete okumak da okuyucu olmak için yeterli değildir, gerekçesi olamaz, çünkü radyo ve televizyon bu hizmeti bize hiçbir zahmete katlanma gereği duymayacak şekilde sunmaktadır. Okumak, dünyayı algılayışımızla, hayata, kâinata ve insan olarak kendimize bakış açımızla alâkalıdır. Okumak, bir şeyleri keşfetme duygusunun, insanın kendini, kendisinin varolma sebebini, Yaratıcısını anlama arzusunun ve kâinatın içindeki sırları açığa çıkarma heyecanının bir tezahürüdür. Kur'an ilk âyetinin "oku" emriyle başlamasının hikmeti de bu olsa gerektir. İnsanın yaratanını bilmesi, kâinatın sırlarını ve kendini keşfetmesi, ancak okumakla mümkündür.

Çocuğu, kitaba ve okumaya nasıl yönlendirebiliriz?

Okumayı sevdirmenin sihirli bir yolu yoktur. Bununla birlikte okumayı sevdirmek için değişik yollar denenebilir. Okul öncesi dönemde uygulanabilecek olan bazı metotlara yukarıda temas edilmişti. İlâve olarak, değişik yaştaki çocuklara uygulanacak pek çok yol bulunabilir.
Her şeyden önce aile büyükleri evde devamlı olarak kitap okuyor ve kitaptaki konuları veya kahramanları ailedeki diğer kişilerle paylaşıyorsa, bu ortamda yetişen çocuk, kitap okumaya ilgi duyar. Okuma, önce ailede başlar. Okuma bilmeyen çocuk bile kitabı eller, sayfaları açar, resimlere bakar, onlarla ilgili sorular sorar, âdeta yeme-içme gibi kitapla iç içe büyür. Kısaca okuma bizim hayat tarzımız ise, çocuk da okur.

Kitap bir bilgi aktarma aracı olarak gösterilmemelidir. Kitabın eğlenceli ve sıcak yüzü ön plâna çıkarılmalıdır. Çocuk kitapla bir dost, bir arkadaş niyetiyle tanışmalıdır. Çocuğun ilgisini çekecek kitaplar, genellikle resimli hikâyeler, romanlar, bilmece, bulmaca ve fıkra kitaplarıdır. Bu kitaplarla karşılaşan çocuk, onları oyuncak veya eğlence aracı olarak görür. Bu yakınlık çocuğu okumaya hazırlar.

Çocuklarla birlikte kitap okunmalıdır. Çocuğun okuyacağı kitabı birlikte okumak onun hoşuna gider. Kitap okurken ses tonu kahramanlara göre ayarlanmalı ve okumaya canlılık kazandırılmalıdır. Hep anne veya baba okursa, bu çocuğu sıkar. Bazen o okumalı anne-baba dinlemelidir. Bazı aileler uyku öncesi hikâye okumayı düzenli bir alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu alışkanlık çoğu ailenin uygulayabileceği pratik bir metottur.
Çocuk, kitap fuarları ve kitap satış merkezlerine de götürülmeli, burada kitapları inceleyebilmesi için yeterli zaman ayrılmalıdır. Tamamını olmasa bile, çocuk, ilgi duyduğu kitapları kendisi seçmeli ve kendisi almalıdır. Ancak alınan kitaplar, çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kitap üzerinde yaş grubunun yazılması okuyucuya kitap seçiminde büyük kolaylık sağlar. Kitabın iyi bir dil, güzel resimler ve iyi bir baskıyla hazırlanmış olması gerekir.
Kitap okumayı sevdirme bakımından okul da önemli bir faktördür. Bu gâye ile günlük programa okuma saatleri konulabilir. Kitap okuma yarışmaları düzenlenerek, çok okuyanlara mükâfat verilebilir. Öğretmen çocuğun okuduğu kitap hakkında onunla konuşmalı ve okuduklarını paylaşmalıdır. Kantinlerde kitap satılması da teşvik edilmelidir. Okullarda kütüphane olmalı fakat kitaplar dolaplarda kilitli olarak tutulmamalı, çocuk kitapla daima haşir neşir olabilmelidir.

Netice olarak, uygun yollarla yaklaşılırsa her çocuk kitap okumayı sever. Ancak baskıyla çocuğa kitap okutulamaz. Okumayı sevdiremiyorsak, hiç olmazsa okumadan nefret ettirmeyelim. Çünkü okumadan nefret eden kişi, en uygun vasatta bile kitaba kolayca ısınamaz.

 
Son düzenleme:

Livza

Well-known member
Allah razi olsun mubarek.. oldukca faydali bilgiler paylasmissiniz..
Aile bireylerinin kitap okumasi cocugu sekillendiriyor..Cocukluk yillarimdan hatirladigim annemin surekli kitaplarla mesgul olmasi arastirmasi hep aklimdadir.Hatta cocukluk zamanindan bircok seyi unutmama ragmen annemle gidip kitap almamizi oldukca iyi hatirliyorum..
 

kasif1

Well-known member



Okumak ve bunu hayata aktarmakta en büyük maksat hiç şüphesiz insanın kendini bilmesidir. Yunus Emre, bu gerçeği bir şiirinde şöyle dile getirmektedir: “İlim ilim bilmektir, / İlim kendin bilmektir. / Sen kendini bilmezsin, / Ya nice okumaktır.” Peki, iyi bir okur olmak için neler yapmak lazım? İşte size iyi bir okuma yapmanın püf noktaları…

“Okuyup yazanla okumayanlar arasındaki fark, ölülerle diriler arasındaki fark kadardır” der Aristo. Büyük mütefekkir Cemil Meriç ise okumayı, "iki ruh arasında âşıkane bir mülâkat" olarak tanımlar. Ona göre kitap, "meçhule açılan bir kapı"dır. "Okuma ise içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtar"dır.
Okumak mükemmel insan olmanın en önemli etkenidir. Çünkü insan bu dünyaya “ilimle mükemmelliği yakalamak için” gelmiştir. Kültürümüz okumanın gayesini “kendini bilmek” olarak yorumlar. Buna bir anlamda mükemmel insan olmak diyebiliriz.
Yaşadığımız çağda insanlık büyük bir değişim ve dönüşümle yüz yüzedir. Bu büyük dönüşümün adı bilgi çağıdır. Bilgi çağını yakalamak, ancak onun zihniyet dünyasına açılmakla mümkün olur. Bilgi toplumu olabilmenin yolu ilim zihniyeti ve "kitap şuuru"na sahip medeniyetle açılabilir.
Kitap konusunda iyi bir eğitim görmeyen toplumların, rastgele kitap seçmeleri ve ellerine aldıkları her kitap karşısında mutlak teslimiyet duygusuna kapılmaları kaçınılmazdır. Aşırı, düzensiz ve gereksiz okumalar, hafızayı ve düşünce terazisini bozduğu gibi, kişiyi yaşadığı toplumdan da koparır.
Okumak insanoğlu için hayatını idame ettirmek gayesiyle yeme ve içme ihtiyacından sonra gelen ikinci sırada ciddi bir ihtiyaçtır. İnsan bu yanını ihmal ettiği sürece kendini çok eksik hissedecektir.

Amacı belli okuma

Bugün topyekûn olarak milletimizin okuma serüvenine bir göz gezdirdiğimizde okumadığımız ve okumadığımızın utandırıcı neticeleriyle karşı karşıya kalıyoruz.
Büyük medeniyetler kurmuş toplumların tarihlerini incelediğimizde o toplumun en hayati damarlarından birini kitabın oluşturduğunu görürüz. Bunun için kitapsız bir toplumun kendi benliğiyle var olabileceğine ve hayatiyetini istikrarlı bir biçimde devam ettirebileceğine ihtimal yoktur.
Kitap okumanın da kendine has özellikleri vardır. O adeta nazlı bir gelin gibi herkese sırlarını açmaz. Bu açıdan kitapla dost olmanın yolları mutlaka keşfedilmelidir. Çünkü gerçek kitaplar sırlarını ancak dostlarına açarlar. "Her kitap tılsımlı bir saray. Kapıları her gelene açılmaz" diyen Cemil Meriç, bir gerçeğe dikkat çekmektedir.
İnsan ancak ilim tahsil ederek mükemmel hâle gelebileceğine göre ilim öğrenmekten başka çaresi yoktur. Descartes, “Okumadan edindiğim biricik fayda bilgisizliğimi daha iyi görmek olmuştur” der. Okurken amacın tespit edilmesi ve doğru bir yöntemin uygulanması insana birçok şeyler kazandırır. Çünkü insanın hayatta sahip olduğu en değerli hazinelerden biri zamandır. Fakat insanların büyük çoğunluğu bu hazineden yeterince yararlanamamaktadır. Okunan kitapları artırmak ve bu hususta zamandan yararlanmanın yolu doğru okuma biçimini geliştirmek ve aynı zamanda okunan eserlerin sayısını ikiye üçe katlamaktır.
Hayatımızda yaptığımız her işte bilinçli olmak o işi başarmak için en önemli etkendir. Anadolu tabiri ile "Saldım çayıra Mevla kayıra" anlayışıyla rastgele yapılan bir çalışma hiç fayda vermez. Çünkü amacı belli olmayan okumayı bekleyen en büyük tehlike okuduğu metne kendini verememektir. Böylece çok az zaman harcanarak yapılabilecek bir iş için çok uzun zaman harcanır. Dikkat tam yoğunlaşmadığı için de okunan metin doğru olarak anlaşılmaz. Oysa okuyucu okuma amacını belirleyerek buna uygun okuma tekniklerini yerinde kullanırsa okuma hem daha kısa sürede, hem de daha iyi anlaşılacaktır.



Kitap okumanın nasılı ve niçini


Yukarıdan beri anlatılanları hafızamızda tutarak kitap okumanın nasılı ve niçini hakkında birkaç soru sorup cevabını beraber arayalım isterseniz:
·Niçin kitap okumalıyız?
·Kitap okumak insana neler kazandırır?
·Okumak bir ihtiyaç mı, yoksa boş zaman geçirme aracı mı?
·Kitap okumanın farklı yolları var mı?
·Kitap bizim neyimiz olur?
·Kitap okumaya ne kadar vakit ayırabiliyoruz?
·Okumada gaye ve vasıta ne olmalıdır?
·Okuma zevkini nasıl geliştirebiliriz?
·Hangi kitapları okumalıyız?
·Okuma tekniklerini biliyor muyuz?
·Kitap seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
Bu soruları uzatabiliriz. Önemli olan herkesin bu tür soruları kendine sorup, aklî, mantıkî ve ilmî olarak cevaplarını bulmak ve hayata aktarmaktır.
Okumak ve bunu hayata aktarmakta en büyük maksat hiç şüphesiz Yunus Emre'nin de dediği gibi, insanın kendini bilmesidir.
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır.”

İnanmış insanlar için okuma imanî bir eylemdir. Bu gerçeği insana kurtuluş yolunu göstermek için inen Kur’an ne güzel ifade eder: “Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı bir alaktan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabb’in, en büyük kerem sahibidir.”
Bilmem ki okumak için bundan büyük bir gerekçe olabilir mi?




İyi bir okur olmanın prensipleri


Okumada bir gayen olsun: Gayesiz okumak, rüzgârın önünde uçan yaprağa benzer.
Seçici ol, her kitabı okuma: İlmin faydasızı da vardır. Okuyacağın kitap sana faydalı oluyorsa oku.
Sabırlı ol: Okurken sabırlı ol, yazarın ne demek istediğini anlayana kadar uğraş.
Okuduğun kitabı ve yazarını iyi tanı: Kitabı okumadan önce yazarı hakkında bilgi edin. Kitabın önsözü, sonsözü ve içindekileri oku, sonra kitaba geç.
Okurken sorular sor: Okuduğun kitap ve içindeki konu hakkında sorular sor ve cevaplarını bul.
Bilmediğin kelimelerin manasını öğren: Okuduğun metindeki önemli kelimelerin anlamların öğrenmeye çalış ve hangi anlamda kullanıldığını bilerek oku.
Okuduğunu farklı ifade etmeye çalış: Okuduğun metinleri farklı bir üslupla ifade etmeye çalış. Eğer okuduğun metinde kafana yatmayan bir şeyler varsa karşı fikir geliştir.
Kitabı bitirdikten sonra özetini çıkar: Okuduğun kitabın mutlaka özetini çıkar. Çünkü bunu akılda tutmak daha kolaydır.






 

kasif1

Well-known member
[h=1]Nasıl Okumalıyız?[/h]
hizli-okuma-yontemleri.jpg
Okumaya gerçekten niyet edin ve bütün dikkatinizi okuduğunuz şeye verin.

Öylesine okumakla gerçek anlamda okumak birbirinden çok farklıdır. Ne kadar niyet ve dikkat ederseniz okuduğunuz parçanın farklı yönlerini ayırt edebilir, okurken düşünme, derinleşme, anlama ve hafızaya kaydetme alışkanlığı kazanır hatta kimi örnekleri kendi yaşamınıza katabilirsiniz.

Peki mükemmel bir niyet ve dikkat düzeyine ulaşmak için neler yapılmalıdır:
  • Zihninizi ve bedeninizi içten ve rahat bir şekilde aşkla ve şevkle okumaya yönlendiriniz. Bedensel yorgunluk, uykusuzluk, karamsarlık, iştahsızlık hem niyetin oluşmasını engeller, hem de dikkati toplamayı zorlaştırır.

  • Okuduğunuz parçaya karşı derin ve sürekli bir ilgi geliştiriniz, gönlünüzdeki niyeti canlı tutunuz. Yani kendinizi sürekli teşvik ediniz. Motivasyonunuzu yükseltmeye çalışınız. Bu parçayı okumalı ve anlamalıyım.

  • Dikkatin dağıldığını ve zihnin gezinmeye başladığını hissettiğiniz an parça üzerinde dikkatinizi geliştirmeyi denemelisiniz. Böylece okumadaki niyetinizi ve hedefinizi gerçekleştirmeden okumayı bırakmama kararlılığınız, dikkatinizi toplamanızda yardımcı olacaktır.

  • Dikkatin okumaya yönelmesini engelleyen duygusal sorunlarınız olabilir. Sınavı kazanma ve soruyu doğru olarak anlayıp, çözebilme isteğinizi tahrik ederek duygularınıza hakim olamaya çalışınız.
Dikkatin dağılması sebebiyle anlama veriminin düşmesi, hem bir parça için ayıracağınız sürenin uzamasına ve diğer sorular için vaktinizi sınırlamış olacaktır. Bu durum paragraf sorularından sizi soğutabilir. Dikkatinizi dağıtan sebepler ya çevreden (okuma ortamının olması, gürültü vs.) ya da zihninizden (hayal kurmak, endişeye kapılmak) kaynaklanır. Çevreden kaynaklanan sorunları ortadan kaldırmak kolaydır. Zaten sınavda bu sorun kolay kolay olmayacaktır. Asıl sorun hayal alemine dalmaktır, öğrencilerin en şikayet ettiği konuların başında da bu gelmektedir. Hayal kurmaya başladığınızı fark ederseniz hemen o parçayı bırakın bilgiye dayalı herhangi bir soruya (sayısal bir soru olabilir) yönelin, çünkü o parçayı tam anlayamamış olacaksınız, bu sebeple yanlış yapma olasılığınız artacaktır.

Belirli bir süre sonra sıkılabilir ve dikkatinizi toplamakta zorlanabilirsiniz. Bunu önlemenin bir yolu da kısa bir süre çevrenize veya pencereden dışarıya bakabilirsiniz. Hatta hayal kurabilirsiniz, yanınızda götürdüğünüz sudan bir miktar içebilirsiniz. Bunlar zihninizin dinlenmesine yarayacaktır.

Sınavda stresli, heyecanlı olabilirsiniz. Bundan kesinlikle korkamayın. Stres ve heyecanın aşırı olmamak şartıyla faydasının olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Beyinde katekolamin (stres anında salgılanan nörontransmitter) miktarındaki artış hatırda tutulan miktarı artırır ve yakın bilgilerin hatırlanmasını düzenler, hafıza depolanmasını olumlu yönde etkiler. Bu öğrenme için belirli düzeyde stresin yol açtığı endişe ve kaygıya ihtiyaç olduğunu, herhangi bir endişe olmadan öğrenmenin zor olduğunu göstermektedir.

Çeşitli okuma tekniklerini yakından tanıyıp uygulamayı öğrenin, daha hızlı okumaya, kendi kendinizle yarışmaya çalışın.

Yoruma dayalı soruların çok olması, paragraf sorularının uzun olması, bize verilen sürenin az olması ve daha çok soruyu doğru olarak çözmemizin gerekmesi hızlı okumamızın şart olduğunu göstermektedir. Eğer istersek biraz emek sarf ederek daha hızlı ve verimli okuyabiliriz. Okumaya ve anlamaya niyet etmek ve dikkatli okumak ne kadar gerekliyse hızlı okuma tekniklerini de bilmek o kadar önemlidir. Parça üzerindeki aşkla ve şevkle yoğunlaşmayı eğer hızlı okuma tekniği takip ederse soruyu hızlı ve doğru çözmek mümkün olacaktır. İyi bir okuyucu okuduğu metne göre hızını ayarlayabilmelidir. Gerçekten karışımızda anlaşılması zor ağır bir metin varsa hızımızı ona göre ayarlamalıyız. Hatta bir paragrafta her cümle aynı ağırlıkta değildir, öyleyse bir paragraf içinde bile vites değiştirme (okuma hızını ayarlama) işlemi yapmalıyız.

Peki hızlı okumak için öncelikle neler yapmalıyız:
  • Dil ve dudak kullanılarak yapılan okuma, okuma hızınızı düşürür. Araştırmalar sesle, mırıltılarla, dudak kıpırdatarak okunan bir kelimenin gözle okunandan yaklaşık dört katı fazla zaman aldığını göstermektedir.

  • Beynimizin gücü, gözümüzün yetenekleri hızlı ve doğru okumaya elverişlidir. Ne kadar niyet eder, yoğunlaşırsanız o kadar hızlı okursunuz. Kötü okuma alışkanlığı olan birinin gözü her hareketinde bir kelime okur ve bilinçsiz ileri-geri sıçramalar yapar. Bu tip okuyucular hem zamandan kaybeder, hem de daha doğru anlayamazlar, çünkü yine yapılan araştırmalar gösteriyor ki hızlı okuyanlar daha doğru anlayabilmektedir. Göz hızı beyin hızına ne kadar yaklaşırsa insan daha iyi anlar. Yavaş okuyan bir insanın zihni okurken gereksiz şeyler düşünebilir. Çok hızlı çalışan beynimize bilgileri çok hızlı gönderirsek beynimiz gereksiz ayrıntılarla uğraşmaya zaman bulamayacaktır.

  • İnsan ya endişeden ya da hızlı okumayı bilmediği için yavaş okumaktadır. Gözümüzün her hareketinde üç veya beş kelimeyi okuyabilirsek okumayı hızlandırmışız demektir. Ortalama okuyucu dakikada 200-300 kelime okuyabilmektedir. Dakikada 300 kelime okuyan bir okuyucu bir 80 kelimeden oluşan uzun bir paragrafı ortalama 16 saniyede okuyacaktır. Yani çok rahat 20-25 saniyede soruyu çözmüş olacaktır. Hızlı okuyan bir kişinin dakikada 800 kelime okuduğunu düşünürsek soruyu çözme süresi de çok çok düşecektir, yani 6 saniyede bir paragrafı okumuş ve anlamış olacaktır.

  • Hızlı okumak için sınavdaki soruların veriliş şekli oldukça uygundur. Sayfa iki sütuna ayrıldığı için soru metinleri göz ritimleri için çok elverişlidir. Yani hem bütün sorular hem de paragraf soruları hızlı okunmaya uygun olarak önümüze sunulmuştur. Hızlı okumak için kullanılan bir teknik de paragrafın tam ortasından aşağıya doğru dikey bir çizgi olduğunu var saymaktır. Gözünüzü sağa sola sıçratmadan bu hayali çizgiyi takip ederek okumaya çalışınız. Gözünüz sağa sola sıçramasa da zaten bütün satırı görmektedir. Bunu bir örnekle daha iyi algılamaya çalışalım:
Örnek:

Yazı dediğimiz büyülü şekiller, önceleri taşın, kilin, ke­miğin, ipeğin, bambunun üzerinde binlerce yıl oyalan­dı. Sonra papirüsün, parşömenin, derinin üzerinde epeyce konakladı. Daha sonra asıl büyük birikimini sağladığı kağıt üzerinde ışıltılarla dolaştı. Günümüzden otuz kırk yıl önce, elektronik devreler arasında gözle görülmez küçücük mekânlarda istiflendi. Böylece, ay­nı anda dünyanın bir başka köşesinde görülebilen bir nitelik kazandı. (2001-ÖSS)

Yavaş okuyan bir okuyucu;
1. Dakikada 100-200 kelime okur,
2. Gözün her hareketinde bir kelime okur,
3. Göze hakim olamadığı için, bilinçsiz göz kaymaları, görsel gezintiler, ileri-geri sıçramalar, geri dönüşlerle okuması yavaşlar, zaman kaybeder,
4. Daha fazla zihinsel çaba harcar, çünkü her kelimenin anlamını bir sonraki kelimeye eklemek zorundadır,
5. Gözü yorulur,
6. Ağır ve sıçramalı okuduğu için sıkılır, dikkatini toplamakta güçlük çeker, bu da anlamasını zorlaştırır.

Hızlı okuyan bir okuyucu;
1. Dakikada 600-800 kelimenin üstünde okur,
2. Gözün her sabitleşmesinde boyutu beş kelimeyi içine alacak şekilde genişler,
3. İleri-geri sıçrama, geri dönüş, göz kaymaları, görsel gezintiler azalır, zamanı iyi değerlendirir.
4. Göz bir grup kelimenin üzerine sabitleştiğinden her kelimenin tek tek anlamı okunmaz. Kelimelerin meydana getirdiği cümlenin anlamı okunur,
5. Hızlı ve sıçramasız okuduğundan sıkılmaz. Yoğunlaşarak okuduğundan dikkatini uzun süre devam ettirir. Metni daha iyi anlar.

Sevgili öğrenciler, yapılan araştırmalar isteğe bağlı olarak dahi okuma hızının yüzde 25 artırılabileceğini göstermiştir. Dakikada normal olarak 200 sözcük okuyan bir kimse bunu rahatlıkla 250'ye çıkarabilir. Hızlı okuma her şeyden önce alışkanlık meselesidir. Bu alışkanlık devamlı ve disiplinli bir çalışmayla elde edilir. Kısa da olsa her gün devam eden bir çalışma bu alışkanlığı sağlayacaktır.

Çeşitli kodlama ve not alma teknikleri bularak doğru anlamayı artırabilirsiniz.
Okurken mutlaka kalem elinizde olmalıdır. Ana fikirle ilgili olabilecek anahtar sözcükler, terimler, kavramların altınını çiziniz. Sorunun etrafındaki boşluklara kendinize özgü işaretler koyabilir, kısaltmalar yaparak özet çıkarma işini deneyebilirsiniz. "çıkarılamaz, değinilmemiştir" gibi olumsuz ifadeleri kalemle daire içine alabilirsiniz.

Sınavlardaki metnin diline alışmalısınız.
Sınavlarda çıkan paragraf sorularında günlük hayatta kullanılan ortak dil kullanılmaz, edebî bir kullanılır. Ortak yazı dili üzerine kurulmuş olan, kimi yazar ve şairlerin kullanmış olduğu, ferdî dil özellikleri taşıyan dile edebî dil adı verilir. Edebî dil, söz varlığı, sanat, bilim terim özellikleriyle ortak dilden bazı farklılıklar gösterir. Bu da anlamamızı zorlaştırabilir. Örneğin Türkçe paragraf sorularında edebî, tarih paragraf sorularında tarihî, felsefe paragraf sorularında felsefî terimler bol miktarda kullanılır. Bu terimlerin anlamları iyi bilinmezse metni tam anlayamayız. Günlük hayatta kullanmadığımız bu kelimeleri cümle ve paragraf içinde kullanılışına göre öğrenmeliyiz. Bu nedenle paragraf sorularını çözerken elinizin altında bir sözlük bulundurmanız faydalı bir sonuç verecektir. Hazırladığımız bir mini sözlükle günlük hayatta pek kullanılmayan bu kelimeleri, terimleri sizlere sunmaya çalışacağız. Metinde geçen bu kelimelerin anlamlarını bilirsek karmaşık gibi görünen bir cümleyi daha iyi anlayabilmek için ortak dile, yani konuşma diline çevirebiliriz. Ortak dile çevrilen edebî dil bize daha sıcak, daha anlamlı gelecektir.

Aktif okumayı öğrenmelisiniz.

Okuma faaliyetinin aktif olarak cereyan etmesi de kavramanın bir başka öğesidir. Aktif okumayı bir bakıma, bir sohbete benzetebiliriz. Tıpkı bir sohbet sırasında karşımızdakini dinlerken. "Anlıyorum", "Size hak veriyorum" gibi görüşümüzü ifade etmemiz gibi, aktif okuma sırasında da yazarın düşüncelerini aynı şekilde değerlendirir, kendi düşüncelerimizle karşılaştırırsak paragrafı daha kolay anlarız. Aktif okumanın önemli bir belirtisi de paragraftaki önemli noktaları seçebilmektir. Birtakım anahtar sözler, ana fikir olabilecek birinci derecede önemli kısımlar ve zor anlaşılır cümleler daha dikkatli okunmalıdır. Okurken noktalama işaretlerine dikkat etmeliyiz. İki anlama gelebilecek sözler noktalama işaretleriyle doğru olarak anlaşılabilir, ayrıca yazar vurgulamak istediği birtakım fikirleri bu işaretlerle belirtir. Noktalama işaretleri okuma sırasında bizim için sese, vurguya, jest ve mimiklere dönüşür.

Bir metnin nasıl okunması gerektiğine dair çalışmalar yapan Staiger şunları söyler:
- Okumak için gerçek bir arzu
- Kelimeleri anlamlarına çevirebilme
- Belirtilmek istenen havayı, duyguları duyabilme, yorumlayabilme
- Okunan metindeki güçlü ve zayıf kısımları algılayabilme
- Geçmiş bilgi ve tecrübelerle karşılaştırabilme

Metni niçin okuduğumuzu bilmelisiniz.
Paragraf sorularında önce soruyu okumalıyız. Soruyu okuduktan sonra bizden istenen ne ise paragrafı ona göre okumalıyız. O paragrafı niçin okuduğumuzu bilmezsek, bir yere gidip bir şeyler arayan, ama aradığı şeyi bilmeyen birine benzeriz.

Konsantrasyon başarmanız için şart.

Aslında okurken konsantrasyonu sağlamak zor işlerden biridir. Çünkü sürekli sabit kalmak gerekecek bir uğraştır. Ama okuduğumuz bir şeyden azami derecede faydalanmak istiyorsanız konsantre olmanız şart. Okumada konsantrasyon, zihnin tamamıyla metne yoğunlaşmasıdır, yani dikkat düzeyinin doruk noktasıdır. İyi konsantre olabilirseniz çevrenizden gelen gürültüler sizi hiç etkilemez. Üniversite sınavına girdiğinizde çevrede gürültü olabilir, bunu engelleme gücünüz hiç olmayacaktır. Örneğin penceresi ana caddeye bakan bir okulda sınava girdiğinizi düşünün, trafiği durdurmak elinizde mi? Öyleyse bu işin tek ilacı konsantre olmayı becerebilmektir. Bu da sınav öncesi sağlanması gereken bir alışkanlıktır. Konsantre olmayı engelleyen sadece dış etkenler değildir, okurken farklı düşünceler zihninizi meşgul ediyorsa bu da tehlikeli bir engeldir.

İyi bir konsantrasyon için yapılması gerekenler:

Okuduklarımızın doğru ve yeterli anlaşılabilmesi için konsantrasyon şarttır. Konsantre olmadan okumaya başlarsanız gördüğünüz sadece kelimelerdir. Konsantrasyonu iyi olan bir öğrencinin bir kerede okuyup anladığını, diğer bir öğrenci defalarca da okusa onun gibi anlayamaz. Dolayısıyla konsantrasyon bizim hem doğruya ulamamıza hem de zaman kazanmamıza yarayacaktır. Konsantre olunarak okunan bir metin her zaman okuyucusuna zevk verir. İyi bir konsantrasyon için başta kitabımızda verilen tüm öğretileri uygulama sahasına koymanız gerekir. Ancak daha öz bilgiler vererek bu konuyu kavramaya çalışalım.
  • Okumaya başlamadan önce yürüyün, jimnastik yapın, masa tenisi oynayın, kendinizi fazla yormadan koşun... yani spor yapın. Spor vücudumuzdaki negatif enerjinin kaybolmasını hem bedenen hem de zihnen dinlenmemizi sağlar. Bunu sınav öncesi kültür fizik hareketleri şeklinde de yapabilirsiniz. Bu egzersizler için spor salonuna da gitmeniz şart değil, evinizin bir köşesinde de yapabilirsiniz.

  • Okuma için kendinize uygun bir ortam ayarlayınız. Televizyonun karşısında, yatakta, çok gürültülü bir mekanda kesinlikle okumaya başlamayın. Bunlar konsantrasyonun baş belalarıdır. Kütüphaneler okuma için uygun ortamlardır. Başkalarının da orada olması ve sessiz kalmaya çalışarak okumaları bizi güdüler. Kütüphane ortamı üniversite sınavındaki ortama da benzemektedir. Görevliler, başka okuyucular ve siz varsınız o mekanda. Ama yine de okuma için en uygun ortam tek başınıza kalabileceğiniz bir ortamdır.

  • Kafanızda başka sorunlar varken okumaya başlamayın. Aslında daha önce yapmanız gereken bir çalışmanız varsa sizi okurken rahatsız edecektir. Bunun önünü alabilmek için tek yapmanız gereken ise günlük, haftalık, aylık, dönemlik programlar yapmanızdır. Her faaliyet kendi zaman dilimi içinde yapılmalıdır. Bu sizin daha huzurlu olmanızı ve dikkatinizi okuduğunuz esere yönlendirmenizi, yani konsantre olmanızı sağlayacaktır. Psikolojik sorunlar da konsantrasyonu engelleyen zehirler arasındadır. Bu sorunlarınızı halletmenin yollarını arayın, gerekirse bir büyüğünüzden, bir uzmandan yardım isteyin. Aşırı korku, heyecan, kızgınlık, sitem varken okumaya başlarsanız muhtemelen tam verim alamazsınız. Önce rahatlamaya çalışın, duygu yoğunluğunu üzerinizden atmak için çeşitli faaliyetlerde bulunun (bir dostunuzla beraber olmak, spor yapmak, bir pastaneye gitmek... gibi).

  • Masanızın üzerinde, çevrede dikkatinizi dağıtacak hiçbir şey bulundurmayın. Bunlar mektuplar, fotoğraflar, kuru yemiş, radyo, televizyon, telefon.... her şey olabilir.

  • Okuma çalışmalarınızı teneffüslerle bölün. Bu vakitlerde kendinizi ödüllendirin. Örneğin bir kahve, çay, limonata... vs içebilirsiniz. Tabii bu arada uyku getiren ayran gibi içeceklerden de uzak durmanızı tavsiye ederim. Acıkmışsanız biraz bir şeyler yiyin. Ama sakın fazla yemeyin bu da bedeninize uyuşukluk vereceği için konsantrasyon için zararlı. Kalkın yürüyün, hafif egzersizler yapın, vücudunuzu rahatlatın. Teneffüsünüz 10-15 dakika sürebilir. Ancak fazla uzatıp bir önceki okuma çalışmasından soğumayın. Teneffüs vakitlerinde kendinize güzel telkinler vermeye çalışın: Ben plânlı çalışan bir öğrenciyim, bu sınavı başaracağım, bütün çalışmalarım verimli bir şekilde geçiyor, başarmak için ben de gerekli enerji, zeka düzeyi var... gibi.

  • Okumaya başlamadan önce kendinize hedef belirleyin. Hedef belirlemeden çalışmaya başlarsanız kısa bir süre sonra okuduklarınızı anlamadığınızı göreceksiniz. Yani bu bölümü çalışmaktaki amacım nedir, neler öğrenmeyi amaçlıyorum. Öğrendikten sonra konuyla ilgili soruları çözmeliyim gibi.

  • Konsantrasyonun sağlanması için motivasyon çok önemlidir. Yüksek puan alarak arzu ettiğiniz bölümü kazanacağınız, üniversiteli olacağınız günleri düşünün, okumaya karşı isteğinizi artırın. Unutmayın ki, hiçbir güzellik “Armut piş ağzıma düş.” felsefesiyle kazanılmaz. Her güzel şeyin bir bedeli vardır. Yaptığınız işi sıkıntılı gibi de görseniz, karşılığında kazanacağınız ödülleri düşünerek o faaliyeti güzel görmeye çalışın.
Çalışma ortamınızı ayarlamalısınız.

Sınava psikolojik hazırlık yönüyle sınavda hangi şartlara sahip olacaksanız, sınav öncesinde de aynı şartlara kendinizi alıştırmalısınız. Örneğin sınavda müzik, yiyecek, sohbet, yumuşak bir yer olmayacaktır. Biz de ders çalışırken soruları çözerken aynı ortamı kendimize hazırlamalıyız. Okurken bir şey yemek içmek, dikkati dağıtır; özellikle kuruyemiş yemek çok sakıncalı bir davranıştır. Dikkatleri toplamadan göz soruda olur, kulak da başka şeylerle meşgul olursa sorunun yanlış yapılma oranı çok yüksek olacaktır. Yanlış yapılan her soru sizin kendinize karşı olan güveninizi sarsacaktır. Belki çok basit olan bir soruyu bile güzel bir ortamda çözmezseniz, sizin için zor bir soru olarak görünebilir. Özellikle paragraf sorularını dik bir sandalyede okumak daha iyi bir sonuç sağlayacaktır.

İSOAG Okuma Yöntemini uygulayabilirsiniz.

Batıda 1940’larda geliştirilmiş olan bir okuma yöntemidir. Açılımı: İncele, Sorular Sor, Oku, Anlat, Gözden Geçir.

Önce bölüm için bir ön okuma yapılır, sonra bölümle ilgili sorular sorulur, bölüm tekrar baştan sona okunur, önemli yerlerin altı çizilir, notlar alınır, özetleme yöntemiyle anlatılır ve tekrar bu faaliyetler gözden geçirilir. [h=3]Öğrendiklerinizi hatırlayabilmek için yöntemler geliştirmelisiniz.[/h]Okunan metnin değerlendirilmesi, metne uygun okuma metotları geliştirilmesi, metindeki önemli bilgilerin tespit edilmesi, notlar alınması, bir süre sonra tekrar edilmesi, öğrenilen bilgilerin daha sonra kullanılması, okumaya ve çalışmaya karşı güçlü isteğin bulunması, metnin eksik değil de tam olarak öğrenilmesi, öğrenilenlerin daha önceki benzer bilgilerle birleştirilmesi, metnin özetinin çıkarılması, saçma da olsa kafada resimlendirilmesi; hatırlayabilme becerinizin geliştirilmesi için kullanabileceğiniz yöntemlerdir. [h=2]İYİ OKUMA KONUSUNDA BAZI ÖNERİLER[/h]1. Yazı ile gözleriniz arasında 30-35 cm. aralık ve sayfaya kuşbaşı egemen olabileceğiniz bir açı ile tutun.
2. Parlak kağıtlardaki yazıları loş, mat kağıtlardaki yazılar parlak ışıkta okuyun.
3. Okuma işlemini dinamik bir oturuşla yapın.
4. Belleğinizi geliştirmek için bol bol beyin cimnastiği yapın.
5. Kavram ve anlam yeteneğinizi geliştirmek için söz dağarcığınızı ve kültür düzeyinizi geliştirin.
6. Okumalarınızda esnek olun. Her yazıyı aynı hızla okumayın. Şartlara göre okuma hızınızda "görme, görme-duyma" ağırlıklı değişken hızlarda okuyun.
7. Araştırmalarınızı önce kıs ave kolay metinler, sonra zor ve uzun metinler üzerinde sürdürün.
8. Hızlı okuma, hızlı düşünmeyi beraberinde getirir.
9. Dingin bir zihinle uygun şartlarda okuyun.
10. Okuma ile ilgili ÖN YARGILARINIZI yeni bilgileriniz ile güçlü bir şekilde sorgulayın.
 

kasif1

Well-known member
[h=1]Okumaya Başlarken Yapılması Gerekenler[/h]
hizli-okuma-testi.jpg
Kitap, dergi veya gazete. Günlük hayatta hazırlıklı veya hazırlıklız okumalarımızda, dikkat etmemiz gereken belli başlı kurallar vardır. Bunlar kuşkusuz okumanın verimli, etkili ve hızlı olması yönünde olumlu etki yapacaktır. Dikkat etmemiz gereken kuralların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:
  • Her şeyden önce okumaya psikolojik olarak kendimizi hazır hissetmemiz gerekir.
  • Okuduklarımızı anlamamızı kolaylaştıracak sessiz, temiz havalı bir ortam hazırlamalıyız.
  • Işıklı bir mekan seçmeliyiz. Unutmayınız loş bir odada kitap okumak hem gözünüzü yoracaktır, hem de uykunuzu getirecektir. Fazla ışık da gözü yorabilir, örneğin güneş ışığının kitaba, kitaptan da gözümüze yansıması gözümüzün yorulmasına sebep olacaktır.
  • Uzun süre okumak için kitabın basıldığı kağıdın mat renkte olması gerekir. Kaliteli beyaz, parlak kağıtlara basılmış yazılar aslında gözümüzü yorduğu için uzun süre okunamaz.
  • Kitaptaki harflerin çok küçük olması veya yazı tipinin hoşumuza gitmemesi okumamızı olumsuz yönde etkiler.
  • Okurken vücudumuz çok gergin veya çok rahat olmamalıdır.
  • Okuduğumuz kitap ile gözlerimizin arasındaki mesafeye dikkat etmeliyiz.
  • Yukarıdaki bilgilere dikkat ettiğiniz halde kitap okurken gözleriniz sulanıyorsa gözünüzde bir rahatsızlık var demektir. Sınavlara hazırlanmadan önce bir göz doktoruna görünmenizde fayda olacaktır. Doktorunuz belki de size uygun bir gözlük verecektir. Çünkü gözlerimiz sayesinde biz bu sınavı kazanıyoruz. Onun sağlıklı olması çalışma verimimizi doğrudan etkiler.
  • Sessiz okumaya alışmalıyız, çünkü sınavda sesli okumamıza hiçbir zaman izin verilmeyecektir. Sessiz okuyan öğrenciler daha hızlı okur ve metni daha iyi anlarlar. Unutmayın zamanı kullanma özellikle sınav açısından çok önemlidir.
  • Okuduğunuz kitabın veya sınav kağıdının sağında, solunda, altında, üstünde sizin için yeterli boşluklar bırakılmıştır. Bu boşluklara önemli gördüğünüz noktaları not edebilirsiniz. Yine önemli gördüğünüz bir cümlenin veya bir bölümün altını çizebilirsiniz.
  • Okuduğunuz bölümü veya paragrafı okuduktan sonra kendinize göre özetleyiniz. Özet çıkarma tekniği bir yazının ana düşüncesini, konusuna bağlı kalarak daha iyi anlamaya elverişli bir tekniktir. Paragrafın tümünü okuduktan sonra kendi cümlelerinizle özetleyebileceğiniz gibi, paragrafın iki, üç cümlesini de bir araya getirip özetleyebilirsiniz.
Aşağıdaki paragrafı örnek okuma ile örneklendirebiliriz:

"Bir paragrafı anlayarak okumak, bir matematik problemini çözmeye benzer. Bir problemi çözmek için onu oluşturan öğeleri değerlerine göre kullanmak, aralarındaki bağlantıyı doğru kurmak bir zorunluluktur. Bunun gibi bir paragrafı anlamak için de onu oluşturan sözcüklerin anlamını doğru algılamak, birbirleriyle bağlantılarını bulmak gerekir. Ayrıca, yansıttıkları düşünceyi ve düşünsel düzeni görmek de bir gerekliliktir."

Yukarıdaki paragraf 4 cümleden oluşmaktadır. Özet çıkarma tekniğiyle bu paragrafı anlamaya ve ana fikrini çıkarmaya çalışalım.

1. Cümle: Bir paragrafı anlayarak okumak, bir matematik problemini çözmeye benzer.
2. Cümle: Bir problemi çözmek için onu oluşturan öğeleri değerlerine göre kullanmak, aralarındaki bağlantıyı doğru kurmak bir zorunluluktur.
3. Cümle: Bunun gibi bir paragrafı anlamak için de onu oluşturan sözcüklerin anlamını doğru algılamak, birbirleriyle bağlantılarını bulmak gerekir.
4. Cümle: Ayrıca, yansıttıkları düşünceyi ve düşünsel düzeni görmek de bir gerekliliktir.

Birinci cümlede paragrafı anlayabilmek, matematik problemini çözmeye benzetilmiş. İkinci cümlede, problemi çözmek için onu oluşturan öğeleri doğru kullanmak ve aralarındaki bağlantıyı doğru kurmanın zorunlu olduğundan bahsedilmiş. Üçüncü cümlede aynen problem çözmede izlenen yol gibi paragrafı oluşturan kelimelerin anlamlarını doğru anlamak ve aralarındaki bağlantıları bulmaktan bahsediliyor. Dördüncü cümlede ise bu kelimelerin yansıttıkları düşünce ve düşünsel düzeni görmenin gerekliliğinden bahsediliyor.
Şimdi bu dört cümleyi anladığımız kadarıyla anlatmaya çalışalım:
Bir matematik problemini çözerken nasıl ki, problemin çözümüyle ilgili öğelerin aralarındaki bağlantıları bulmak gerekir, aynen öyle de bir paragrafı anlayarak okumak için sözcüklerin anlamları ve bunlar arasındaki ilişkiyi de bulmak gerekir.

Şimdi de yukarıda kendimizce söylediğimiz bu anlamı tek bir cümlede özetlemeye çalışalım, artık matematikten bahsetmeye gerek yok, çünkü “matematik problemi çözme”den bahsedilmesinin nedeni aşağıdaki cümlenin daha iyi anlaşılması için karşılaştırma yapmaktır:
Okunanların anlaşılmasında sözcüklerin yeri ve bunlar arasındaki ilişki önemlidir.”​
 

kasif1

Well-known member
[h=1]Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazanılır?[/h]
okuma-aliskanligi-nasil-kazanilir.jpg
Daha önce yazmış olduğum yazılarda, toplumumuzda gerçekten okumaya pek önem verilmediğini ve özellikle gençlerin okuma kültüründen uzak yetiştiğini söylemiştim. Hem bizim ağ kümemizde yaptığımız sormaca, hem de resmi kayıtlara geçen araştırmalar gösteriyor ki, bugün Türkiye‘de daha bir kitabı bile adamakıllı okumamış milyonlarca insan var. Hiç kitap okumayanların dışında kalanların ise çoğu, bütün yaşamı boyunca sadece 3-5 kitap okumuş. Tabii bu sayımlamalara “ders kitapları” falan ekli değil.
Durum böyle olunca, insan merak ediyor. Neden ülkemizde okumaya pek önem verilmiyor? Bunun çok çeşitli sebepleri var. Ekonomik sıkıntılar, kişisel özellikler, insan psikolojisi, baskıcı tutumlar, siyasi görüş, zaman sıkıntısı, eğlenmeye ayrılan vaktin artması, bilişsel gelişmeler, sözlü kültür… gibi sayılabilecek onlarca neden, insanları okuma kültüründen uzaklaştırıyor. Peki sizce bu sıralanan nedenler, aşılması güç nedenler midir? Bence hayır. Çünkü bu nedenler arasında “dışa bağlı” olanlar var olsa da, okuma alışkanlığı edinememenin belirleyicisi, yine kişinin kendisidir.
Okuma kültürü kazanamamanın nedenlerini, kısaca irdeleyip okuma alışkanlığı kazanmak için bazı ipuçları vereceğim.
Yukarıda saydığımız nedenlerden birincisi “ekonomi“… Ülkemizde kişi başına düşen milli gelir her yıl artsa da, ne yazık ki toplumumuza yansıyan bir şey yok. Bunun için hâlâ her ay bir sonraki ayın maaşını kullanan milyonlarca insan var. Zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamayan insanlar, gelirlerinin bir kısmını kitaba ayıramıyorlar. Bu da okuma kültüründen uzaklaşmaya neden oluyor.
Çeşitli görüşler etrafında örgütleşen bazı kuruluşların, insanları belli kitapları okuma veya hiç kitap okumama yönünde baskı altına alması da ülkemizde kitap okuyan insanları etkilemiştir. Belli dönemlerde bazı çevreler kendine uygun kitabın okunmasını sağlamış, geri kalanların okunmasını resmen yasaklamıştır. Hatta belli dönemlerde bazı kitapların okunması yasaklanmıştır. İşte bunlar da toplumumuzdaki kitap – okuma sevgisini etkilemiştir.
Diğer bir neden ise, “zaman sıkıntısı“dır. Bazı özel kuruluşlarda iş saati sabahın erken saatlerinde başlıyor, akşam geç saatlerde bitiyor. Devlet dairelerinde çalışmak da, insanları gerçekten yıpratıyor. Bu da insanların eve döndüklerinde yorgun düşmelerine ve dolayısıyla kitaba vakit ayıramamalarına neden oluyor. Önemli bir diğer neden ise, teknolojik gelişmelerin günlük yaşamımızı derinden etkilemesi sonucu bilgisayar veya televizyon karşısında gününün yarısını harcayan insanların çoğalmasıdır. “A dizisini izlemek, bilgisayarda B oyununu oynamak… yerine kim gidip kitap okuyacak?” zihniyetini taşıyan insanların giderek artması, okumaya uzak insanların artmasına neden oluyor.
Okuma kültüründen uzak olmanın nedenlerini kısaca açıkladıktan sonra, okuma alışkanlığı kazanabilmenin yollarını vermeye çalışayım.
1- Her şeyden önce okuma alışkanlığını kazanabilmek için “içsel denetiminizi” sağlamanız gerektiğini bilin. Yani dışarıdan ne kadar etki olursa olsun, sonuçta bu alışkanlığı kendi çabalarınızla kazanacağınızın farkına varın. Öğretmeninin veya ailesinin kitap okuması için zorladığı bir gencin, kitabın arasına iddia kuponları koyup, kendisini kitap okuyormuş gibi göstermesi, buna bir örnektir. Sonuçta dışarıdan ne kadar baskı olursa olsun, kişi istemedikten sonra bu alışkanlığı kazanamaz.
2- Kitap, dergi, makale… okumayı, “boş vakitleri doldurmak” diye adlandırmamak ve bunu yaşamımızda bu yönüyle uygulamaya çalışmamak gerekir. Çünkü okumak, kişinin bir ihtiyacı olmalıdır. Okumayı yaşamımızda öyle bir yere koymalıyız ki, sıkıntıya girmeden, zevkle her gün kitap okumamız gerektiği aklımıza gelsin. Ben, bir dönem her gece yatmadan önce mutlaka en az 5-10 sayfa kitap veya dergi okurdum. Bir süre sonra buna öyle bir alıştım ki, gece yatağıma girdiğimde gerçekten kitap okumadan uykum gelmez oldu. Şimdi çok yoğun olduğum, hiç vaktimin olmadığı günlerde bile uyumadan önce kesinlikle kitap okur, öyle uyurum. Zaten okumadan gözüme uyku girmez. İşte sizin de her gün kitaba ayırabileceğiniz bir zaman belirlemeniz lazım. Bu zamanı ayarlayıp, o saatlerde düzenli olarak kitap okumaya başlarsanız, bir süre sonra her gün o saatlerde tıpkı acıkır – susar gibi kitap okuma ihtiyacı duyacaksınız.
3- Kişilerimizi okuma kültüründen uzaklaştırıp, kul yapımı bir makinenin önüne bağlayan teknolojik gelişmelerin, bizim bazı ihtiyaçlarımızın önüne geçmemesini sağlamalıyız. Diyelim ki bir günde kendinizce kullanabileceğiniz 4 saatlik zamanınız var. Bu 4 saatin tamamını televizyon başında dizi / film izleyerek veya bilgisayarda oyun oynayıp internette dolaşarak geçirirseniz, o vakitte yapılması gereken bir sürü şeyden yoksun kalırsınız. Bunun için vaktinizi nelerle geçirdiğinizi iyi belirlemeli ve sizin okuma alışkanlığınıza engel olabileceğini düşündüğünüz belli bağımlılıklarınızdan (*) kurtulmanız gerekiyor.
4- Okuma alışkanlığı kazanabilmek için ön hazırlıkları tamamladıktan sonra, hangi konulara – türlere ilgili olduğunuzu ve ne düzeyde bir okuyucu olduğunuzu belirleyin. Eğer yaşamınız boyunca hiçbir roman, öykü, destan, masal, şiir… okumadıysanız, kesinlikle ilgili olduğunuz konularda yazılmış, basit düzeydeki eserlerle işe başlayın. Eğer sizi bunaltacak eserler seçerseniz, kesinlikle alışkanlığı kazanmakta güçlük çekersiniz. Bunun için öncelikle kısa, ilginizi çekebilecek konularda yazılmış ve hatta resimlerle desteklenmiş eserleri okuyun.
5- Alışkanlığınızı pekiştirecek hedefler belirleyin. Örneğin haftada bir kitap bitirme ile başlayıp, bunu iki günde bir kitaba kadar indirmeye çalışın. Ayrıca edebiyat, bilim, kültür, mizah… dergilerine abone olun. Nedense “okuma alışkanlığı” denildiğinde hep yanlış bir şekilde “kitap okuma alışkanlığı” akla gelir. Genellikle bunun için söylense bile, sadece dergi okuyan bir insan da okuma alışkanlığını edinmiştir. Bunun için sadece kitaplarla değil, dergi, gazete ve benzeri yayınlarla da düşünce alanımızı genişletmeye çalışın. Gazete satın almak istemiyorsanız bile, internetten güncel olayları takip edin. İlginizi çeken konularda hazırlanmış haberleri bıkmadan okumaya çalışın.
6- Okumada aşırıya gitmemek kaydıyla seçici olun. Gördüğünüz her kitabı veya metni okumayın. Sadece ilgili olduğunuz konulardaki eserleri okuyun. Türk ve dünya edebiyatında iz bırakmış eserleri mutlaka bir an önce okumaya çalışın. Seçilmiş eserlere daha çok öğrenciler için belirlenmiş “Yüz Temel Eser” listesinden bakabilirsiniz. Seçici olmakla çok yönlü okumak çok farklıdır. Sizden farklı düşünen insanların eserleri de sizi okumaya bağlayabilir.
7- Okuma alışkanlığı kazanmama nedeninizi, “kaynak yoksunluğuna” bağlamayın. Kitaplarınızı, dergilerinizi… arkadaşlarınızla bir süreliğine değiştirin. Bulunduğunuz yerlerdeki kütüphanelere çok sık uğrayıp, elinizde olmayan kitapları ödünç alın. Eğer yakınınızda kitap okuyan insanların uğradığı “kültür evleri” falan varsa, oralara gidip kendinize “okuma arkadaşları” bulun. Okuduğunuz bir kitabı, arkadaşlarınızla veya ailenizle paylaşın.
Burada sayılmayan ve sizin kitap okuma alışkanlığını edinmenizde yardımcı olacağını düşündüğünüz şeyleri yapmaktan çekinmeyin. İnsanlar kitap okudukça sözcük dağarcıklarını geliştirirler, düşünce alanlarını genişletirler, kültür seviyelerini yükseltirler, temel dil becerilerini (okuma, yazma, konuşma, dinleme) geliştirirler, dünya görüşlerini genişletirler…
Ve böylece toplum içerisinde boş konuşmayan, sözü dinlenen, saygın ve seçkin bireyler olurlar. Bunun önemini kavratmak, öncelikle aile büyüklerine sonra da öğretmenlere düşüyor. Kişinin kişilik yapısını bile değiştiren bu alışkanlığı, küçük yaşta çocuklara kazandırmak için aile içerisinde çocuklar okumaya özendirilmeli, gerekirse belirlenen “okuma saatleri” ile gençler okumaya teşvik edilmelidir. Çocuklarınıza sık sık kitap armağan etmek de, onların kitapla tanışmasına aracı olabilir. Öğretmenlerin de okulda “okuma yarışmaları” gibi etkinliklerle öğrencileri okuyan bireyler olmaları için yönlendirmeleri gerekmektedir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde, kitap okuma alışkanlığının aslında kazanılması zor bir şey olmadığını anlamak gerekir. Gerçekten aydınlık günlere ulaşmak için, basit sorunların aşılması için kendinizde bu gücü görebiliyorsanız, hiç aksatmadan okumaya başlayıp, daha önce hiç tatmadığınız bir evrene dalıverin.
Bir gün, güzel yurdumuzda kütüphanelerin kahvehanelerden çok olması dileğiyle…
Yavuz TANYERİ
 

kasif1

Well-known member
[h=1]Okuma Üstüne / F. BACON[/h]
okuma-yazma-karikatur.jpg
Okumak; haz duymaya, zihnimizi süslemeye ve yetkimizi artırmaya yarar. Haz duyurmak hususundaki faydası, insan bir köşeye çekilip tek başına kaldığı zaman, kendini gösterir. Zihnimizi süslemesinin konuşurken, yetkimizi artırmasının da bir iş hakkında hüküm verirken, tek tek bazı işleri yapar, onlar hakkında birer hüküm verebilirse de meseleyi her bakımdan göz önünde tutan öğütler vermek, planlar yapmak, nizamlar kurmak, bilhassa bilgi sahibi kimselerin elinden gelir.

Okumaya fazla vakit harcamak, uyuşukluktur. Okunan kitaplardan süs olsun diye fazla faydalanmak gösteriş, bir hüküm verirken sade kitaptaki kaidelere uymak da ukalalıktır.

Okumak; tabiatı tamamlar tecrübe ile de tamamlanır. İnsanın tabiat vergisi olan kabiliyetleri, kendiliğinden çıkan bitkilere benzer, okumakla budanmaları lazımdır. Okumak, tecrübe ile sınırlanmaz da başına buyruk bırakılırsa dağınık yönlere yayılmış bir bilgi verir. Tecrübe ile yetişen kimseler, okumayı hor görürler.

Basit kimseler ona hayrandırlar. Bilginler ondan faydalanırlar, çünkü okuma, sağladığı faydanın ne olduğunu öğretmez. Bu, insanın, göre göre, tahsile ihtiyaç duymadan, onun ötesine varan bir kuvvetle elde ettiği, bir bilgeliktir.

Kitapları, ne cerh etmek, ne yanlış bulmak için, ne de zaten ispat edilmiş diye, olduğu gibi kabullenip, konuşmalarında sana konu olsun diye oku. Bazı kitaplardan insan yalnız zevk alır; bazılarını olduğu gibi yutar. Bazılarını geveler ve hazmeder. Yani, bazı kitaplardan yalnız bir takım parçalar okunur, bazıları baştanbaşa, ama inceden inceye tetkik edilmeden, bazıları ise dikkat ve itina ile okunur.
Bazı kitaplar da vardır, insan onları vekil vasıtası ile yani başkalarının onlardan çıkardıkları parçaları okur. Bu, ancak kitabın değeri ve konunun önemi az olduğu zaman yapılır. Çünkü böyle başkasının süzgecinden geçmiş kitaplar inbikten süzülmüş adi su gibi yavan olur.

Okumak; insana olgunluk, konuşma canlılık, yazmak da sarihlik verir. Bu sebeple az yazanın kuvvetli, az konuşanın hazır cevap, az okuyanın da bilmediğini bilir gibi göstermesi için, kurnaz olması lazımdır. Tarih kitapları insanı akıllandırır; şiir nükteci, matematik akıllı kılar; felsefe eserleri de derinleştirir. Mantık ve hitabet, münakaşalarda ustalaştırır; ahlak da ağırbaşlı yapar.

İnsanın okuduğu şey, benliğine işler. Hatta insan, zekâsına ket vuran her türlü engeli, iyi seçilmiş eserler okumakla ortadan kaldırabilir. Tıpkı, vücudun tutulduğu hastalıkların, münasip idmanlarla iyi edilebildiği gibi...

Mesela top oyunu, vücutta hâsıl olan taşlarla böbrek hastalıklarına; ok atmak, akciğerlerle göğse, ağır yürüyüşler mideye, ata binmek baş ağrılarına iyi gelir. Vs. bu sebeple, bir kimsenin zihni dağınıksa, matematikle meşgul olsun; çünkü bir davayı ispat ederken, biraz dalıverse davaya ta baştan başlaması lazım gelir. Eğer zekâsı, farkları görüp ayırmakta acizse iskolastikleri tetkik etsin. Çünkü onlar; “ Kılı Kırk Yararlar.

Bir konuyla bir diğeri arasında münasebet kurmakla ve bir meseleyi ispat edip aydınlatmaya yarayacak delilleri hatırlamakta güçlük çekiyorsa, hukuk davalarını tetkik etsin. Böylece her zekâ, hastalığına ilaç olacak birer reçete bulunabilir.
 

kasif1

Well-known member
[h=1]Aktif Görme Alanı[/h]
hizli-oku-hizli-dusun.jpg
Yavaş okuyan kişi gözünün düzenli sıçrama ve saptama yapmasını engellemektedir. Yavaş okuyucunun gözü sık sık yer değiştirdiği için daha çok yorulmakta her sözcükte saptama yapma durumunda olmasından dolayı satır içinde geri sıçramaları ve görsel gezintileri görülmektedir. Bu durum ritmini düşürmekte ve ilerlemesini engellemektedir.

Hızlı okuyan bir kişi ise, bir satırda örneğin 10 sözcük varsa, üç defa durur, üç fotoğraf çeker ya da iki kez durur, iki fotograf çekerken, yavaş okuyucu 10 kez durur, 10 fotoğraf çeker.

Okumada her sözcükte göz-beyin süreci vardır. Gözler saptama yapıp, diğer bir sözcüğe sıçrarken geçen sürede beyin bilgileri anlamlandırır, diğer sözcüğün gelmesi beklenir. Her sözcükte işlemler yenilenir ve okuma eylemi gerçekleşir. Yavaş okuyucuda bu saptama sayıları oldukça fazladır. Her satırda 6-8 kez saptama yapar. Her aralık ½ ile ¼ saniyeye eşittir. Bu ise okuma hızının oldukça yavaşlamasına ve beyne tek tek mesaj gönderilmesine neden olmaktadır Hızlı okumada ise beyne 3-4 sözcüklük mesaj kümesi gönderilmekte, bu yüzden düşünce bölünmemektedir. Normalde göz her duruşta üç sözcüğü birden okuyabilir. Zira 3-4 sözcüklük alanı net görebilme yeteneğine sahiptir.

Gözün satır üzerinde atlayarak bir sözcük üzerinde odaklaşması ile çektiği fotografın kâğıt üzerindeki iz düşümü elips şeklindedir Bu elipsin çapı 3,5-4 cm olarak değişir. Gözün bir saptamada anlamlandırdı sözcükler arasında oluşan bu alana “Aktif görme alanı” denilmektedir. Elips biçimindeki alanın içinde kalan sözcüklerin tümü anlamlandırılabilir.

Elipsin dışında kalan alanlar ise anlamlandırılamaz Buna “Çevresel Görme” denir. Yavaş okuyan bir kişinin, aktif görme alanının satır üzerinde oluşturduğu elipsler birbirini örtmüş durumdadır. Hızlı okuyucuda ise bu elipsler satırların üzerinden tam iki uçlarından birbirlerine teğet geçmektedir. Hızlı okuyucu, bu yüzden aktif görme alanı içinde kalan sözcükleri bir bakışta kavrarken yavaş okuyucu, hemen hemen tümüyle birbirine geçmiş olan aktif görme alanından ve bunların elips izdüşümlerinin birbirlerini örtmesi sonucu, aynı sözcük üzerinden sözcüğün anlamını kavramaksızın birkaç kez geçmek zorunda kalmaktadır.

Bunun sonucunda yavaş okuyucu hızlanıp ilerleyememektedir. Yapmamız gereken ilk şey bir satırda saptamaların sayısını azaltmak ve gerilemeleri yok etmektir. Göz hareketlerimiz ne kadar düzenli olursa o kadar hızlı okuyabiliriz.

Hızlı okuma seminerlerine katılmamış bir kişinin aktif görme alanının genişliği yaklaşık 3,5-4 cm’dir. Çevresel görme ya da aktif görme alanlarının genişlikleri alıştırmalarla maksimum 7-7,5 cm’ye kadar çıkarılabilir Böylece giderek, 3-4 sözcüğü bir bakışta kavramak mümkün olabilir görme alanının hızlı okumada önemli bir etmen oluşu da bu yüzdendir. görme alanını geliştirmek hem yoğun bir çalışmayı, çabayı hm de çok fazla alıştırma yapmayı gerekirtir.
Bunun için önce dar sütunlu yazılardan işe başlamalısınız Örneğin çabuk okunabilen gazete yazı sütunlarının genişli 4-4,5 cm arasında düzenlenmiştir Böylece bir bakışta satırın tümünü görmeniz mümkün olabilir. Gözünüz sağa sola hareket etmeden yukarıdan aşağıya okuyabilirsiniz Dar sütunlar genellikle satır başına bir ya da iki saptamayı gerektirir. Bu ritmi kazanmak günlük okumalarda çok işinize yarayacaktır.

Ancak hızlı okumada geniş bir görme alanı edinmek yeterli olmamakta, edinilen bu özelliği en iyi biçimde kullanmayı bilmek de gerekli olmaktadır. görme yeteneklerinizden daha iyi yararlanmak için gözünüzün hızla ileri gitmesine çaba harcamalısınız Amacınız sürekli bir ritm kazanmak olmalı. Bu ritm size yalnızca aktif görme alanınızdan en üst derecede yararlanmakta yardımcı olmayacak, gözünüzün gördüğü şeyleri düzenli ve dinamik olarak kaydetme alışkanlığını da kazandıracaktır. Bunun sonucu olarak aklınız daha az dalgınlıklar ve gri dönüşlerle uğramış olacaktır.

Aktif görme alanının genişliğinin yanı sıra yüksekliği de önemlidir Çok daha hızlı okumayı ve kavramayı gerektiren “seçmeli okumada” gözler genellikle düşey yönde ilerler Gözlerin çok fazla bilinmeyen bu yeteneği, gözün yalnızca baktığı noktanın sağ ve solunu değil yukarı ve aşağısını da kapsamasına ilişkindir. Bu çevresel görmenin bir diğer özelliğidir. Gözler aktif görme alanı içinde bir satırda bir sözcüğü saptadığı zaman, şüphesiz yerini değiştirmeksizin aynı anda alt ve üst satırda bulunan diğer sözcükleri de kavranabilmektedir. Bu özellik seçmeli okuma bölümünde tekrar incelenmektedir. [h=2]Aktif Görme Alanının Geliştirilmesi[/h]Gözünüz aktif görme alanı içine giren yazıların hepsini bütün olarak görür Bu ister “üç” gibi iki harfli, isterse “bilgisayar” gibi çok harfli olsun bir bakışta görürüz ve anlamını kavrarız bir tablodaki resme baktığımı zaman onu parça parça algılayıp, sonra parçaları birleştirmiyoruz Bir bütün hâlinde algılıyoruz Bizim tek tek, sözcük sözcük algılamaya yönelik davranışımız, okuma eğitiminde bize öğretildi gibi, yaşamımız boyunca yerleştirilmiş bir şartlanmanın sonucudur.

Ancak şimdi “gelişimsel okuma” aşamasını geçmiş bir kişi olarak “görevsel okumalarımız” için aktif görme alanına giren 3-4 sözcüğü bir saptama ile görme alışkanlığını geliştirmeliyiz. Ancak bu yolla hızlı okuyabilir ve çabuk kavrayabiliriz. Bu arada geliştirmemiz gereken bir nitelikte saptama sürelerini kısaltmak ve uzun atlamalar yapmasını sağlayarak göz sıçramalarını hızlandırmak olmalıdır. Bu üç özelliği kontrol etmek beynin işidir. Zihnimizin kontrolü dışında gerçekleşen sıçrama ve duraklamalardan görüş alanına girenleri algılamak olanaksızdır. Öyleyse aklımız sürekli emir veren, kontrol eden ve gönderilenleri algılayacak biçimde hazırlıklı olmalıdır.

Bu uygulamalara öncelikle günlük gazetelerdeki dar sütunlardan tek saptama ile başlayarak çalışmalısınız. Daha sonra iki saptama noktasıyla okuma çalışmaları yapmalısınız. Bu konuda kendinizden emin olduktan sonra da bilimsel, ekonomik ve siyasal konuları içeren daha güç metinlere bu ritmi uygulamalısınız.

Kitap, satırları daha uzun olduğu için her satırda ortalama on kadar sözcük bulunur. Gözün ancak üç saptama yapması durumunda, her bir saptamada 3-4 sözcüğü kapsayarak okuma yapabilir Bu da ancak sürekli yapılan alıştırmalarla romanların okunmasında satır başına üç saptama ritmini ulaşılabilir.

Aktif görme alanından gereğince yararlanmasını bilen etkin okuyucu okuduğu metne göre kendini ayarlayabilir. Metnin güçlüklerine satır uzunluğuna, aralıklarına ve satırları oluşturan harflerin türüne (italik, düz gibi) göre kaç saptama yapabileceğini bir bakışta kavrayabilir ve saptamaların sayısını karşılaştıkları satırlara gör uyarlayabilir.

Aktif görme alanınızı geliştirmek hızlı okumak, hızlı kavramak için çok önemlidir. Bunun için istekli olun ve kararlı davranın ve sabırla siz alıştırmaları dikkatle yapın.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
  • Dil ve dudak kullanılarak yapılan okuma, okuma hızınızı düşürür. Araştırmalar sesle, mırıltılarla, dudak kıpırdatarak okunan bir kelimenin gözle okunandan yaklaşık dört katı fazla zaman aldığını göstermektedir.

Bu kaide Kur'an-ı Kerim ve Risale-i Nur gibi eserler için geçerli değildir. Bu eserlere bu tekniği uygulamamak gerekir. Özelliklede Kur'an-ı Kerimde dilin damağa değmesi şartı vardır yani dilin dönmesi gerekir..

Bir şey daha söylemek gerekirse de Kitap okunması önemli olduğu kadar ne okuyacağımızda çok önemlidir. Oku ne olursa olsun oku mantığını kesinlikle kabul edilemez. Çünkü çok katidir ki kullanılan edebiyat ve uslub kişinin üzerinde çok büyük tesirleri vardır. Onun için özelliklede belirli bir mantık düzeğini yakalayaman gençlerimizin ve çocuklarımızın okuduklarına ebeveynler dikkat etmelidir.
 
Üst