Risali nur'un müceddidliği

yozgati

Well-known member
Risale-i nur'un müceddidliği

RİSALE-İ NUR'UN MÜCEDDİDLİĞİ


Risale-i Nur bu mes'eleyi de halledecektir. Çünki Risale-i Nur öyle bir müceddidir ki, dinin temel erkânından başlayıp tecdid vazifesini yapmış, tasavvuf ilimleri gibi dal ve budaklarına da yayılarak, bu tecdid vazifesini yapagelmiştir. Elbette İslâm âlemi içinde bu gibi büyük ihtilâfları da ilmen ve dînen şimdi esaslarını halletmiş olduğu gibi, elbette ki amelî ve fiilî sahada da inşâallah halledecektir. Zira bugünkü âlemde Risale-i Nur'dan başka bu vazifeyi yapacak ikinci bir eser yoktur.
İslâm âleminde Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaattan bir muazzam taife, azîmet-i şer'iye, zühd, salâhat, feyz ve münacat, tecerrüd ve inziva gibi hak bir mesleği ihtiyar ederek bu zamana kadar gelmişlerdir. Kendilerine "Ehl-i Tasavvuf" diye söyleyen bu nuranî taifenin bazı şubeleri içinde muhabbet sekri ve istiğrak haleti bazen galebe çaldığı için, sözlerinde, yahut bazı fiil ve hareketlerinde Şeriatın zâhirine uymayan şeyler bulundu. Ayrıca da, bu mübarek mesleğin içine nâehillerin girmesiyle, İslâm dininde bid'at sayılan nâhoş hareketler görüldü.

Bunları ilim noktasında irşad yoluyla ta'dil etmek, yani içlerine girerek onları istikamete sevketmek ve İslâm dairesinde muhafazalarına çalışmak, ülema üstünde bilhassa vâcib bir vazifedir. Nitekim eskidenberi İslâm üleması lüzumu derecesinde bu vazifeyi yerine getirmişlerdir. Amma bir de görüyoruz taassubu namına, adı geçen muazzam ve nurlu zümreye karşı harb açtılar; velâyet, keşif ve kerametin aslını toptan inkâr ettiler. Hattâ velâyet ve keramet gibi hallere dair vürûd etmiş ehadîs-i şerifeleri de bazı bahanelerle mevzulukla damgalamaya çalıştılar. Evliyadan mühim bazı zâtları, sekir ve istiğrak hallerinde söyledikleri bazı sözlerini davalarına delil gösterek, bunlara küfür ve ilhad isnad ettiler ve hakeza...

Bu arada müstakim ve küllî basiretli Ehl-i Sünnetin büyük ve müçtehid âlimleri de bunların tecavüzkar saldırılarına cevablar verdiler. İbn-i Hacer-i Heysemî, İmam-ı Sübkî gibi muhakkik âlim müçtehid ve muhaddisler; sözde bid'atlara karşı harb açmış olan bu bid'atçı kimselerin aşırı davranışlarının, velâyet ve kerameti düpedüz inkâr olduğunu, dolayısıyla bu hareketlerin senaryocuları olan İbn-i Teymiye gibi kimselerin aşırı ve mizansız çıkışlarının küfre kadar gidebileceğine ihtimal verdiler ve hakeza... İslâm âleminde uzun asırlar bu dedikodular, bu aşırı gruplaşma ve kutuplaşmalar sürüp geldi. Elbette ki "İfrat tefriti doğurur" kaidesiyle bu hataların cezaları, evvelâ müsebbiblerine terettüb etmesi daha ziyadedir.

Amma ehl-i sünnet âlimlerinin mutlak ekseriyeti ise, ötedenberi birbirleriyle çatışarak gelmiş olan bu iki grubun ileri sürdükleri gibi; "Her iki tarafta da ne bir küfür ve ilhad ve ne de aşırı bir dalâlet ve tuğyan söz konusudur. Olsa olsa fikren ve ilmen bazı hatalar mevzu-u bahistir, günahkâr olmuş olabilirler." diye hüküm koydular. Ne İbn-i Teymiye'nin, başta Muhyiddin-i Arabî hakkında ileri sürdüğü küfür ve tadlilleri; ne de İbn-i Hacer'in, İbn-i Teymiye ve emsali hakkında ileri sürdüğü küfür ve isnadları vaki'dir. Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaatın büyük âlimlerinin ekseriyeti mes'eleyi böylece karara bağlamışlardır.
 
Son düzenleme:
Üst