Hz İsa gelecek mi?Mustafa Karataş (Video)

faris

Well-known member
Kıymetli Kardeşim;

Bir meselede kendi fikir ve düşüncelerinize göre kişilerin sözlerinin bir kısmını ele alarak diğer kısımlarını kabul etmemek dürüstlükten çok uzaktır. Bununla beraber siz ehli sünnete tabi olmadığınız gibi kaynaklarından sadece Kur'anı ele alıyorsunuz lakin yukarıdaki Mustafa Karataş ehli sünnet bir hocadır yaptığı sohbetin onda biri Kur'andan onda dokuzu ehli sünnet içindedir. Hal böyle iken hakikati size anlatmak zorlaşmaktadır.

Bir meselenin Kur'anda olmayışı islamiyette olmadığı anlamına gelemez..

Bununla beraber Kur'anı Azimüşşan Kainatın tılsımıdır. Böyle harika bir kainat bütün zamanı içinde barındıracak bir biçimde olabilmesi elbette tabiri caizse şifreli olmasını gerektirecektir. Her akıl sahibi kendi aklı kadarını oradan anlar. Siz arapca bilmediğinizi daha öncede dile getirdiniz. Öyle ise Kur'anı başkalarının anladığı ile yani mealleri ile anlıyorsunuz. Mealde Kur'an değildir Kur'anın tercümesidir..

İkinci bir husus ise Kur'an ve Hadislerdeki meselelerde birbirinin aksini beyan eden konularda müminin hangisi ile amel edeceği hususunu size daha önce bir çizgi ile önermiştim eğer inanmıyorsanız araştırınız dedim, siz inanmadığınızı bildirerek araştırmak yerine red ettiniz. Hakikati aramanız sizin salahiyetiniz içindir yoksa bazılarını inkar etmek bazılarını kabul etmek nefsin işidir, bundan ben bir zarar görmem..

Bir başka mesele ise hiç kimse hatta risale-i nurlarda dahi Hz İsa a.s.'ın ahir zamanda gelmesi ile alakalı peygamber olarak gelecek veya peygamberliğini ilan edecek diye bir iddiada bulunmamakta.

Allah'u Teala zaman içinde zaman yaratmaya Kadir olduğu gibi hayat içinde hayat yaratmayada Kadirdir. Nitekim Kur'anı Azimüşşanda Hz. İsa a.s.'ın ölmediğini şehitlerin ölmediğini ve ölülerin hayatları ve meleklerin ve hz hızır a.s. gibi zatların hayatları ele alındığında Hayat içinde hayat yaratıldığını görüyoruz. Bu hususu Risale-i Nur eserlerinden Mektubat Birinci Mektub eserinde tafsilatlı olarak okuyabilirsiniz.

Hz. İsa a.s. ölmediğine ve şu ana kadar hiç görülmediğine göre bir zamanı beklediğini hadisi şeriflerden öğreniyoruz. Bununla alakalı bir çok hadisi şerif var ve bu hadisi şeriflerin sıhhatine inanan bir çok veli varken ben şahsen çıkıp bunları görmezden gelmem bile Resulu Zişan a.s.v. efendimize hürmetsizlik etmiş olurum..
 

kýrýmlý

Well-known member
Kıymetli Kardeşim;

Bir meselede kendi fikir ve düşüncelerinize göre kişilerin sözlerinin bir kısmını ele alarak diğer kısımlarını kabul etmemek dürüstlükten çok uzaktır. Bununla beraber siz ehli sünnete tabi olmadığınız gibi kaynaklarından sadece Kur'anı ele alıyorsunuz lakin yukarıdaki Mustafa Karataş ehli sünnet bir hocadır yaptığı sohbetin onda biri Kur'andan onda dokuzu ehli sünnet içindedir. Hal böyle iken hakikati size anlatmak zorlaşmaktadır.

Bu dediklerinizden hiçbirşey anlayamadım.Neye tabi olduğumu da söylermisiniz?Daha önceki yazılarımda hadislerden de deliller sunduğumu görmediniz mi?Ehli sünnet ve Kuran bu ne demektir?Onda bir onda dokuz bu oranlar nedir.Hakikat mi?Hakikat sadece Kuran'dır.Siz ise Kuran'da olmayan bir şeye inanmakta ısrar ediyorsunuz ve bana hakikati anlattığınızı iddia ediyorsunuz.

Bir meselenin Kur'anda olmayışı islamiyette olmadığı anlamına gelemez..
Nasıl yani Allah'ın kitabında olmayan birşeyi kabul ediyorsunuz farkındamısınız.Allah'ın kitabında olmayan şeyleri kabul ettikçe inandığınız din Allah'ın dini olmaktan çıkar değil mi?

Bununla beraber Kur'anı Azimüşşan Kainatın tılsımıdır. Böyle harika bir kainat bütün zamanı içinde barındıracak bir biçimde olabilmesi elbette tabiri caizse şifreli olmasını gerektirecektir. Her akıl sahibi kendi aklı kadarını oradan anlar. Siz arapca bilmediğinizi daha öncede dile getirdiniz. Öyle ise Kur'anı başkalarının anladığı ile yani mealleri ile anlıyorsunuz. Mealde Kur'an değildir Kur'anın tercümesidir..

Kuran adına konuşuyorsunuz.Onu tarif ediyorsunuz.Neden Kuran'ı tarif ederken Onun kendini tarif eden ayetlerini kullanmıyorsunuz da kafanızdan uydurduğunuz tarifleri kullanıyorsunuz.Kuran ne tılsımdır ne de şifre barındırır Kuran Allah'ın insanlara ikramıdır.O ikram herkese doğru yolu gösterir.Yeter ki Kuran'ı anlamak için okusunlar.

Kuran'ı mealinden okumadığımı nasıl bir yöntem izlediğimi açıklamıştım.Neden benim söylediklerimin yerine sürekli kendi anlamak istediklerinize göre konuşuyorsunuz?

İkinci bir husus ise Kur'an ve Hadislerdeki meselelerde birbirinin aksini beyan eden konularda müminin hangisi ile amel edeceği hususunu size daha önce bir çizgi ile önermiştim eğer inanmıyorsanız araştırınız dedim, siz inanmadığınızı bildirerek araştırmak yerine red ettiniz. Hakikati aramanız sizin salahiyetiniz içindir yoksa bazılarını inkar etmek bazılarını kabul etmek nefsin işidir, bundan ben bir zarar görmem..

O tavsiye ettiğiniz yöntem insanların uydurduğu Allah'ın kitabını öteleyen,Allah'ın dinini içine sayısız hurafeleri karıştırma ihtilami çok yüksek olan bir yöntemdir.O yöntemi takip ettiğiniz taktirde Allah'ın sözlerine değil insanların uydurdukları sözlere iman edersiniz.Bu yöntemden de çok zarar görürsünüz.Allah bize kitabını başkasının anladıkları gibi anlamamızı emretmiyor.Bu Kuran tüm insanlara indirildi Onu anlıyacak ve insanlara açıklayacak bir zümreye değil.

Bir başka mesele ise hiç kimse hatta risale-i nurlarda dahi Hz İsa a.s.'ın ahir zamanda gelmesi ile alakalı peygamber olarak gelecek veya peygamberliğini ilan edecek diye bir iddiada bulunmamakta.

Zaten Kuran'da da hiçbir şekilde geleceğinden bahsedilmemekte.Hiçbir kitapta ve risale i nurlarda dahi peygamber olarak geleceğini söylemediği için İsa'nın peygamber olarak gelmeyeceğine inanıyorsunuz da.Kuran'da geleceğinden bahsetmediği halde geleceğine nasıl inanabiliyorsunuz?Diğer kitapların söylemedikleri şey sizin için geçerli iken Kuran'ın söylemediği şey sizin için neden geçerli olmuyor?

Üstelik Allah İsa peygamberin peygamber olduğunu Kuran'da bildirmişken,Kuran dışı bir kaynağa nasıl inanır da onun peygamberliğini elinden alırsınız ya da kitaplarını okuduğunuz kişiler hakkında ayet olmadığı halde nasıl böyle birşeye cüret edebilirler.Allah'ın peygamber kıldığı bir kişiyi peygamberlikten indiriyorsunuz farkında mısınız.Hadislerde var deseniz bile Peygamberimizin böyle birşey söyleyebileceğini nasıl düşünür ve emin olabilirsiniz.?

Allah'u Teala zaman içinde zaman yaratmaya Kadir olduğu gibi hayat içinde hayat yaratmayada Kadirdir. Nitekim Kur'anı Azimüşşanda Hz. İsa a.s.'ın ölmediğini şehitlerin ölmediğini ve ölülerin hayatları ve meleklerin ve hz hızır a.s. gibi zatların hayatları ele alındığında Hayat içinde hayat yaratıldığını görüyoruz. Bu hususu Risale-i Nur eserlerinden Mektubat Birinci Mektub eserinde tafsilatlı olarak okuyabilirsiniz.

Allah herşeye kadirdir ancak kendi sünnetinin dışına çıkmaz.Kuran'da söylemediği bir şeyi yapmaz.Ya da söylediğinden dönmez.Kuran'da hızır dan da bahsedilmez.hatta hızır ismi bile geçmez.

Hz. İsa a.s. ölmediğine ve şu ana kadar hiç görülmediğine göre bir zamanı beklediğini hadisi şeriflerden öğreniyoruz. Bununla alakalı bir çok hadisi şerif var ve bu hadisi şeriflerin sıhhatine inanan bir çok veli varken ben şahsen çıkıp bunları görmezden gelmem bile Resulu Zişan a.s.v. efendimize hürmetsizlik etmiş olurum..

İsa peygamberin öldüğünü İsa peygamberi Allah'ın öldürdüğünü Kuran'dan anlıyoruz.Ali İmran 55-Maide 117.Siz veli kabul ettiğiniz insanların sözlerini kabul edin bende Allah'ın ayetlerini görmezden gelemeyerek Allah'ın ayetlerini kabul ederim.Peygamberimize hürmetsizlik,onun Kuran'a muhalif sözler söylediğini kabul etmenizdir.

Yukarıda bahsettiğiniz şeylerin hepsine Mustafa Karataş Hoca gayet güzel cevap vermiş.Sözlerinizden videoyu izlemediğiniz kanaatine vardım.Eğer izlemediyseniz.İzlerseniz sizin için faydalı olacaktır inşallah.
 

Kýrýk Testi

Well-known member
Bunlar gibi daha başka hadisleri de kitabında toplayan Allame Keşmiri bir kısım alimlerin, Hz. İsa'nın nüzulüne işaret ettiğini kabul ettikleri dört ayet-i kerimeyi de almıştır.

Bunlar: 'Beşikte ve yetişkinlikte insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır.'
(Al-i İmran, 3/46)
Alimler, bu ayetten hareketle Hz. İsa'nın yetişkinlikte insanlarla konuşmasının nüzul vaktinde olacağını söylemişlerdir.

'Kitap ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.' (Nisa, 4/159) İbn Abbas ve Ebu Hüreyre gibi sahabiler, bu ayet-i kerimeye, Hz. İsa'nın nüzulüne işaret ediyor şeklinde yorumda bulunmuşlardır.

'O, kıyamete bir alamettir.' (Zuhruf, 43/61) Bu ayette geçen 'Hu=O' zamirini yine alimler, Hz. İsa'ya işaret ediyor demiş ve onun nüzulünü kıyamet alametlerinden saymışlardır. Bu hususta son ayet ise:

'Doğduğum gün, öleceğim ve diri olarak gönderileceğim gün bana selam olsun' (Meryem, 19/33) ayetidir. Burada da alimler, ayetin genel bir haşrin yanında Hz. İsa'nın hususi gönderilişiyle alakalı olduğunu söylemişlerdir.

Bu mesele çok münakaşası yapılacak bir meseledir. Zira, bu konuda öteden beri 'sevad-ı azam'ın kabul ettiği bazı esaslar var. Bu esaslar çiğnendiğinde ciddi iftiraklar doğabilir. Zaten Üstad da, belki elli yerde bu nüzul ve temsili anlatmış ve 'ancak onu nur-u firasetle bakanlar sezebilir' demiştir.
O halde, bütün bunları nazar-ı itibara alarak, ahirzamanda Hz. Mesih'in gökten inmesini intizar etmenin bizim vazifemiz olmadığını ifade edebiliriz.

alıntıdır..
 

faris

Well-known member
Bu dediklerinizden hiçbirşey anlayamadım.Neye tabi olduğumu da söylermisiniz?Daha önceki yazılarımda hadislerden de deliller sunduğumu görmediniz mi?Ehli sünnet ve Kuran bu ne demektir?Onda bir onda dokuz bu oranlar nedir.Hakikat mi?Hakikat sadece Kuran'dır.Siz ise Kuran'da olmayan bir şeye inanmakta ısrar ediyorsunuz ve bana hakikati anlattığınızı iddia ediyorsunuz.


Nasıl yani Allah'ın kitabında olmayan birşeyi kabul ediyorsunuz farkındamısınız.Allah'ın kitabında olmayan şeyleri kabul ettikçe inandığınız din Allah'ın dini olmaktan çıkar değil mi?

Daha önce kendiniz Kur'anı Kerimin mealinden başka hiçbir şeye inanmadığınızı hadisi şeriflerin sadece rivayetten ibaret hakikat olmadıklarını kendiniz ifade ettiniz. Bununla beraber islamiyetin Kur'anı kerimden ibaret olmadığı bir çok ayeti kerime ile sabittir. Örneğin :

[BILGI]
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. [16,43; 42,10] Nisâ Sûresi 59[/BILGI]

Allah'ın Kitabında olmayan birşeyi kabul etmezsek farz ibadelerini nasıl eda edeceğiz? Nitekim helal ve haram, emir ve nehy Kur'anda sınırları belirlenmiş olsada tafsilatı islam akaidi ve fıkhında yer bulmaktadır..


Kuran adına konuşuyorsunuz.Onu tarif ediyorsunuz.Neden Kuran'ı tarif ederken Onun kendini tarif eden ayetlerini kullanmıyorsunuz da kafanızdan uydurduğunuz tarifleri kullanıyorsunuz.Kuran ne tılsımdır ne de şifre barındırır Kuran Allah'ın insanlara ikramıdır.O ikram herkese doğru yolu gösterir.Yeter ki Kuran'ı anlamak için okusunlar.

Kuran'ı mealinden okumadığımı nasıl bir yöntem izlediğimi açıklamıştım.Neden benim söylediklerimin yerine sürekli kendi anlamak istediklerinize göre konuşuyorsunuz?

Kur'anı Kerimin ayetlerinden bahsetmem onu tarif etmekte zorlanacağım anlamına gelmez. Nitekim Kur'an herkesi doğru yola götürseydi dünyada gayri müslim olmazdı. Tılsım olmasındaki en bariz hikmet ise namazın illede Kur'anı Kıraat ile okumak olmasındandır. Nitekim tılsım olmasaydı namazı kıraat ile değil mealleri ilede kılabilirdik.. İşte bu sebeble herkes Kur'anı Kerimi anlayacak kapasitede olsaydı islamiyet her gün yenilenmez kılıfını değiştirmez insanlar içinde Allah'ın sevdiği veli kullar mertebe kazanamazdı.. Mesela:

Birine atfedilen bir mesele var şöyle ki: Adama sormuşlar niye namaz kılmıyorsun, adam demiş Kur'anı Kerimde namaz kılmayınız diyor. Yine sormuşlar peki evvelinde ne diyor; adam demiş ben hafız değilim.. İşte bunun gibi tevatur derecesinde nakledilen bir mesele günümüzde bir çok alim sıfatıyla dolaşan kimselerde mevcut. Demek Kur'anı Kerim herkes için tek başına bir kurtuluş değildir. Nitekim insanda nefis vardır ve ayeti kerimede :

[BILGI]43. Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? (Furkan Süresi)[/BILGI]

İşte bu haseble kişi tek başına Kur'anı Kerimi okumak ile hakikati bulmakta zorlanacaktır bu nedenle onu tarif edecek bir Ustad olarak Resülu Zişan a.s.v. efendimiz ve onu neşredecek sahabe-i kiramlar ve veli kulları herdaim gelecektir..


O tavsiye ettiğiniz yöntem insanların uydurduğu Allah'ın kitabını öteleyen,Allah'ın dinini içine sayısız hurafeleri karıştırma ihtilami çok yüksek olan bir yöntemdir.O yöntemi takip ettiğiniz taktirde Allah'ın sözlerine değil insanların uydurdukları sözlere iman edersiniz.Bu yöntemden de çok zarar görürsünüz.Allah bize kitabını başkasının anladıkları gibi anlamamızı emretmiyor.Bu Kuran tüm insanlara indirildi Onu anlıyacak ve insanlara açıklayacak bir zümreye değil.

kardeşim inkar etmekte çok hızlı kabul etmekte çok yavaşsınız bu sizin zararınıza olur bundan ben birşey kaybetmem bir ayarınız olsun size söylenen herşeyi bir çizgide karalamayın güzel olanları almaya çalışınız.. Nitekim insanlar dediğimiz sizin ise zümre olarak hitap ettiğiniz Allah katında makbul olan ve Kur'anı Kerimde hakkında ittiba ve itaat etmek için inen ayetlerdir.

[BILGI]31. De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Ali İmran Süresi)[/BILGI]

[BILGI]“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, ve size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çetindir.” Haşir suresi , 7
[/BILGI]

[BILGI]“O, kendiliğinden konuşmaz. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir.” Necm suresi , 3-4
[/BILGI]

[BILGI]Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve Hikmet’i talim edip, bilmediklerinizi öğreten, (Bakara, 48; Ali İmran, 164.) Allah’ın kendisine Kitab’ı ve Hikmet’i bildirdiği, (Nisa, 113; Cuma, 2.)
[/BILGI]


Zaten Kuran'da da hiçbir şekilde geleceğinden bahsedilmemekte.Hiçbir kitapta ve risale i nurlarda dahi peygamber olarak geleceğini söylemediği için İsa'nın peygamber olarak gelmeyeceğine inanıyorsunuz da.Kuran'da geleceğinden bahsetmediği halde geleceğine nasıl inanabiliyorsunuz?Diğer kitapların söylemedikleri şey sizin için geçerli iken Kuran'ın söylemediği şey sizin için neden geçerli olmuyor?

Üstelik Allah İsa peygamberin peygamber olduğunu Kuran'da bildirmişken,Kuran dışı bir kaynağa nasıl inanır da onun peygamberliğini elinden alırsınız ya da kitaplarını okuduğunuz kişiler hakkında ayet olmadığı halde nasıl böyle birşeye cüret edebilirler.Allah'ın peygamber kıldığı bir kişiyi peygamberlikten indiriyorsunuz farkında mısınız.Hadislerde var deseniz bile Peygamberimizin böyle birşey söyleyebileceğini nasıl düşünür ve emin olabilirsiniz.?

Birincisi şu meseleyi açıklığa kavuşturalım. Kur'anı Kerimde Hz İsa a.s.'ın ölmediği kesindir ve geleceğini bildiren ap açık bir ayeti kerime bulunmamaktadır. Ancak gelmeyeceğinide bildiren ap açık bir ayeti kerimede bulunmamaktadır. Dolayısıyla Allah'ın Rahmeti ve Mağfireti madem sonsuzdur. O rahmeti o kadar sınırsızdır ki cehennemdeki kafiler dahi o rahmetten istifade edebilecekler iken dünyamız cehenneme döneceği bir hengamda Hz. İsa a.s. gibi zatlar ile dinini muzaffet etmesi neden mümkün olmasın? Ve böyle bir ümid imana niye zarar versin? Allah'ın rahmetini umut etmek çok mu kötü? Bırakın umut edelim ancak gayreti de elden bırakmamak gerekir..

İkinci mesele ise Hz. İsa a.s.'ın peygamberliği elinden alınmıştır sözleriniz ile alakalı bir husus belirtmedim. Bu hususta Risale-i Nurda özetle Hz. İsa a.s. gelecek lakin herkes onun Hz. İsa a.s. olduğunu bilmeyecek bilenler ise şahsi manevi olarak bileceklerdir..

Allah herşeye kadirdir ancak kendi sünnetinin dışına çıkmaz.Kuran'da söylemediği bir şeyi yapmaz.Ya da söylediğinden dönmez.Kuran'da hızır dan da bahsedilmez.hatta hızır ismi bile geçmez.

Çok çabuk çiziyorsunuz hiç değil azıcık araştırınız hataya düşmeyiniz..

[BILGI]65. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Kehf Süresi[/BILGI]

ve Kehf Süresindeki 60 ile 82 ayetleri arasındaki ayetlere bakınız.. Hz. Hızır a.s. dan bahsedildiğini görmemek için kör olmak gerekir..

İsa peygamberin öldüğünü İsa peygamberi Allah'ın öldürdüğünü Kuran'dan anlıyoruz.Ali İmran 55-Maide 117.Siz veli kabul ettiğiniz insanların sözlerini kabul edin bende Allah'ın ayetlerini görmezden gelemeyerek Allah'ın ayetlerini kabul ederim.Peygamberimize hürmetsizlik,onun Kuran'a muhalif sözler söylediğini kabul etmenizdir.

Yukarıda bahsettiğiniz şeylerin hepsine Mustafa Karataş Hoca gayet güzel cevap vermiş.Sözlerinizden videoyu izlemediğiniz kanaatine vardım.Eğer izlemediyseniz.İzlerseniz sizin için faydalı olacaktır inşallah.


Ayeti kerimeyi kendimize göre değiştirmek Allah adına konuşmak olacaktır bundan sakınalım. Ayeti kerimede öldüğünü söylemiyor eğer söyleseydi Allah niye ölüler alemine göndermiyorda kendi katına alıyor? Hem Azrail a.s. ruhları kabzetmek ile vazifeli melek değil mi neden Allah bizzat kendim son vereceğim diyor? Allah'ın sünnetine aykırı değil mi?

Buyurun beraber bakalım :

[BILGI]55. Hani Allah şöyle buyurmuştu: "Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim." (Ali İmran)[/BILGI]

[BILGI]116-118. Hem Allah Teâla: "Ey Meryem oğlu İsa!" Sen mi insanlara "Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı edinin," diye? "diye sorguladığı vakit o şöyle diyecek: "Hâşa! Sen şerikden ve her noksandan münezzehsin Ya Rabbî! Hakkım olmayan bir şeyi söylemem doğru olmaz, bana yakışmaz." "Hem söylediysem malûmundur elbet. Benim varlığımda olan her şeyi Sen bilirsin, ama ben Sen'in Zatında olanı bilemem. Bütün gaybleri hakkıyla bilen ancak Sen'sin." "Sen ne emrettinse ben onlara, bundan başka bir şey söylemedim. Dediğim hep şu idi: "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!" "Ya Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe onları kolladım. Fakat vakta ki Sen beni aralarından tutup aldın, onları görüp denetleyen yalnız Sen kaldın. Sen gerçekten her zaman, her şeye hakkıyla şahitsin. Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen'in kullarındır. Onları affedersen, aziz-u hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen'sin!" [4,172] (Maide Süresi) [/BILGI]

İkinci husus ise niyet okuyuculuğuna girmeyi bırakalım ayeti kerime ile hüsnü zan farz süi zan haramdır. Birbirimize karşı söylediklerimizi hüsnü zan ile emri bil maruf dairesinde değerlendirelim.. Nitekim Mustafa Karataş komşumdur videoyu izledim, izlemesem bile kendisine bizzat sorabilirim..

Netice olarak daha fazla bu hususta yazamayacağımı bildirmekle beraber Kur'anı Kerim sizin için yeterli olabilir ama şu bir gerçektir ki Kur'anı Kerimi hakkıyla anlayabilmek için evvela onun dilini bilmek gerekir saniyen Ona dair yazılmış söylenmiş sözleri dinlemek gerekir ki hakkıyla anlayabilmekten bahsedilsin. Yoksa daha dilini bile bilmeden bazı kimselerin yazdığı mealler ile hakikate ulaşmak mümkün değildir. En güzel örneği ise sizin Hz. İsa a.s. ın öldüğüne dair verdiğiniz ayetlerde bırakın kendi dilini mealinde bile bunu söylemek imkansızdır. Ama hakkını vermeden Kur'anı Kerim bana yeter dediğimiz için hatalara düşüyoruz.. Hatta Kur'anı Kerimi dahi anlamak için başkalarının anladıkları ile okuyoruz. Öncelikle kendi dilini bir öğrenelim sonra Kur'anı Kerim bana yeter diyelim..
 

Kýrýk Testi

Well-known member
Kur'anı Kerimin inceliklerini kavrıyabilmek için sadece arapça lisanı yeterli olsaydı Kuran arapçasına hakim olan arap kardeşlerimizin herbiri birer Kuran tefsiri yazmaları gerekirdi..
 

Kýrýk Testi

Well-known member
Hangi bilim dalında olursa olsun, ilmi bir metni tahlil ve tefsir etmek, o alanda ihtisası gerektirir. İhtisas ise, uzun bir öğrenim neticesinde elde edilir. Rabbülalemin tarafından insanlığa akaid, ibadet, ahlaki prensipler, ameli hükümler ve daha bir çok talimatlar bildirmek üzere gönderilen Kur'an-ı Kerim'den hükümler çıkarmak da, elbette büyük bir ilmi birikim ister.

Bazıları, sığ bir anlayışla bu gerçeğin karşısına çıkıp derler ki: "Allah, Kur'an'ın 'mübin' olduğunu bildiriyor. Mübin: açık, aşikar, aydınlık, manası vazıh demektir. Öyle ise, Allah'ın böyle nitelendirdiği Kitabını, anlaşılması zor göstermenin savunulur tarafı olamaz". Oysa Kur'an'ın mübin olması: Allah tarafından gönderildiğinin apaçık olması, bir çok hakikatleri açıklaması, hakkı batıldan, doğruyu eğriden ayırması, mü'minlerin muhtaç oldukları hükümleri bildirmesi, demektir. Yoksa, ondaki her şeyin, biteviye ayan beyan ve hiç öğrenim görmemiş bir insanla bir üniversite profesörünün aynı şekilde anlayabileceği bir kitap olması demek değildir. Bu iddia sahiplerinin, vücudlarında bir operasyona muhtaç olmaları halinde, bir tıp kitabını okuyan herhangi bir kişiye kendilerini ameliyat etme iznini vereceklerini hiç kimse düşünemez. Oysa bir doktor nezdinde o kitabın manası açıktır. Aynen bunun gibi, insanlar Kur'an'ın mealini okuyarak, kapasiteleri nisbetinde ondan istifade etmeye çalışırlar. Fakat onun sayısız inceliklerini anlayabilmek, ondan isabetli hükümler çıkarabilmek, aşağıda yazacağımız bazı ilimleri bilmeyi gerektirir.

Kuran'ı hakkıyla anlama ve ondan hüküm istinbatı için gereken ilimler

1- Lügat ilmi. Kur'an Arap dilinde nazil olduğundan, onun manalarını açıklayacak kişinin bu dili iyi bilmesi gerekir. Kelimeler, bazen ilk hatıra gelen anlamda değil de, daha tali anlamlarından birinde kullanılmış olabilirler. Müfessir lisana iyi vakıf olunca, kelimelerin hangi manalarda kullanıldığını daha isabetli olarak anlayabilir.

2- Nahiv ve Sarf (Gramer, Dil bilgisi);

3- Bedi', Beyan, Meani bilimlerini kapsayan Belagat İlmi. Bir kimsenin, binlerce edebi sanat ve edebi üslup ihtiva eden metni, hiçbir yanlış anlayışa yer vermeyecek şekilde anlayabilmesi için, hakiki ve mecazi manalar, teşbih, temsil, istiare, kinaye, te'kid, takdim, te'hir, hazf, icaz, itnab, kasr, iltifat, müşakele ilh. gibi terimlerle tarif edilen üslup özelliklerine vakıf olması gerekir. İnsan, Arap dilinde yazılmış üstün üsluplarla meşgul olup onların inceliklerine vukuf peyda ederse, kendisinde sözü anlama ve idrak melekesi gelişir. Allah Teala'nın maksatlarını kemal veçhile ihata edemezsek de, yine de beşer takati nisbetinde onu anlamanın başlıca vasıtası, Arap diline ve belagat üsluplarına vakıf olmaktır. Bu ise, sadece Belagat ilminin kurallarını öğrenmekle elde edilmez. Bildiğimiz üzere Araplar, Nahiv ve Belagat ilimleri ortaya çıkmadan önce de düzgün ve güzel söz söylemede mahir idiler. Bunun tabii olduğunu söylemek makul değildir. Bu ancak, güzel sözleri öğrenip onlara benzer sözler söyleye söyleye kazanılmış bir meleke idi. Böyle olduğunun gözle görülür delili şudur ki, başka topluluklara karışmalarını müteakip Araplar, bu özelliklerini hicretten 50 yıl kadar sonra kaybetmeye başlamışlardır.1

4- Kıraat İlmi. Bazı kelimelerin, bizzat Hz. Peygamber (aleyhisselam) tarafından tebliğ edilen farklı okunuşlarını gösteren ilim. Çünkü Kur'an'ın bir çok kelimeleri farklı kıraatlerde okunabilmekte ve bu da manalarda bazı farklılıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

5- Akaid ve Kelam İlmi. Allah Teala hakkında caiz, vacib ve imkansız olan sıfatlar, nübüvvet, ahiret gibi konulardaki doğru inanç esasları, bütün ayet ve hadisleri birlikte değerlendirdikten sonra bu ilim dalı tarafından ortaya konulmuştur. Müteşabih ayetleri muhkem ayetlerin ışığında anlamak ve açıklamak için büyük gayretlerin sarf edildiği bu ilme başvurulmadığı takdirde, dinin en temel esaslarında yanlışlık yapılabilir.

6- Usul-i Fıkh İlmi. ayetlerden dini hükümlerin nasıl çıkarılacağına dair kuralları bildiren bu ilim de, kavramların mücmel (toplu halde, özet), mufassal (detaylı), umum, husus (genel veya sınırlandırılmış anlam), mutlak (herhangi bir sınırla sınırlandırılmamış ve dolayısıyla çok mana ve vecihlere ihtimali bulunan), mukayyed, mensuh, müevvel (tevil edilmiş) vb. olup olmaması konusunda yol gösterir.

7- Usul-i Tefsir İlmi. ayetlerin hangi ortamlarda indirildiğini bildiren Esbab-ı Nüzul, bazı ayetler arasında yanlış yere var sanılan çelişkileri çözüp gideren Müşkilü'l-Kur'an, Mekki-Medeni, Muhkem-Müteşabih, huruf-i mukatta'a, Nasih-Mensuh, Kur'an kıssaları, Kur'an meselleri, Kur'an'daki kasemler gibi bir çok konuyu ihtiva ile, Kur'an tefsir metodolojisinin adıdır.

8- Usul-i Hadis ve Hadis İlmi. Hz. Peygamber'den nakledilen ve Kur'an'ı açıklayıcı mahiyette olan hadislerden istifadeyi sağlar.

9-Tarih ve Sosyoloji gibi, beşer toplumlarının maruz kaldıkları durumları konu edinen ilimler. Allah Teala, insanlığa gönderdiği bu son Kitabında, daha önceki kitaplarda bildirmediği şeyleri bildirmiştir. Ezcümle, çeşitli ümmetlerin kıssalarını nakletmiş, onlar hakkında cereyan eden İlahi sünnetlerini (kanunlarını) beyan etmiş, toplumları yükselten ve alçaltan sebeplerden, onların iman ve inkar, ilim ve cehalet, kuvvet ve zayıflık gibi hallerinden bahsetmiştir. Kur'an, bir çok gerçeği pek mücmel ve özlü bir tarzda bildirir. Fakat bu bildirme, her şeyi bilen Allah'ın mücmel bildirmesidir. Bu bakımdan, kendisini, verdiği bilgileri tafsilatlı olarak anlamaları için insanları düşünmeye, incelemeye, seyahat etmeye, tecrübeler yapmaya çağırır. Eğer kainat kitabının zahiri ile yetinecek olursak, bu takdirde, bir kitabın cildine ve rengine bakıp da, ihtiva ettiği ilim ve hikmetlerden haberi olmayan ümmi kimseler durumuna düşeriz.

10- Beşeriyetin Kur'an hidayetiyle doğru yolu bulduğunu ve Kur'an'ın esas gayesinin de insanları hidayet etmek olduğunu bilmek. Bunun için de, Kur'an nazil olmadan önceki cahiliye topluluklarının durumlarından haberdar olmak gerekir. Hz. Ömer (r.a.), buna işaret etmek üzere şöyle demiştir: "İslami dönemde yetişen insanlar, Cahiliye'deki halleri bilmedikleri takdirde, İslam elbisesi düğüm düğüm çözülür." Çağdaş medeni toplumda yetişen bir insan el, yüz ve ayak yıkama, diş temizliği, tırnak kesme gibi şeyleri çok tabii davranışlar kabul edebilir. Oysa Kur'an'ın nazil olduğu zaman ve zeminde, bunları bile benimsetmek başlı başına bir inkılaptı. Kaldı ki, bu gibi adetleri yeni nesillere benimsetmek için ne kadar gayret göstermek gerektiği hepimizce bilinmektedir. Ayrıca, en küçüklerini misal verdiğimiz bu inkılaplar içinde şirk, kan davası, ırk üstünlüğü, kölelere yapılan haksızlıklar, çok eşlilik, zina, haram içki, ümmilik, kadınları mirastan mahrum bırakma, kadını sayısız boşama hakkı, cariyeleri fuhşa zorlama ve bu yolla para kazanmayı meslek edinme (randevu evi işletme) gibi yüzlerce kötü adeti kökünden kaldırarak, yerlerine İslam'ın güzelliklerini yerleştirme gibi muazzam inkılapları unutmak mümkün değildir.

11- Tabii bilimlerde kesin (veya kesine yakın) sayılan bir takım sonuçları ve bu bilimlerin prensiplerini bilmek, onların alanlarına giren konulara temas eden yüzlerce ayeti yorumlamakta sahip olunması gereken formasyonu kazandırır.

12- Mevhibe İlmi. Bundan maksat, ilmi ile amil olanlara, Allah Teala'nın ilham edeceği basiret ve kavrama gücüdür. Allah Teala: "Allah'a itaatsizlikten sakının. (Siz bunu yapınca,) Allah size ilim öğretir. Allah her şeyi bilir."2 buyurur. Hz. Peygamber (s.a.s.), buna işaret olarak: "Kim bildiği ile amel ederse, Allah onu bilmediği ilimlere de varis kılar." buyurmuştur. Süyuti, müfessire lazım gelen ilimlerin sonuna mevhibe ilmini yerleştirdikten sonra der ki: "Aziz okuyucu! Anlaşılan sen, mevhibe ilmini şart koşmamızda tereddüt edip diyorsun ki: "Bu, insanın elinde olan bir şey değildir." Ama, meselede senin gördüğün güçlük yoktur. Zira bunu kazanma yolu var olup, o da, o neticeye götüren amel ve zühdü uygulamaktır (yani davranışlarını ilmine göre yapıp, geçici dünya menfaatlerini kalbine koymamaktır)."3 Bu konuda Zerkeşi de şöyle der: "Biliniz ki, kalbinde bid'at, kibir, hevaya uyma, dünya sevgisi olan, yahut bir günahta ısrar eden, tahkiki iman sahibi olmayan veya tahkiki zayıf olan, yahut kuvvetli ilme sahip bulunmayan bir müfessire dayanan, veya kendi aklına ve anlayışına itimat eden kimse vahyin manalarını anlayamaz ve vahyin esrarı ona açılmaz. Zira bütün bunlar, Kur'an'ı anlamaya perde olan manilerdir. Bu konuda Allah Teala: "Dünya'da haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimi gereği gibi anlamaktan uzaklaştırırım."4 buyurmuştur.

Kur'an'ı tefsirde müracaat edilmesi gereken kaynaklar
Bunları belirttikten sonra, Kur'an'ı tefsir ederken müfessirin başvuracağı kaynaklara geçebiliriz.

1- Önce bizzat Kur'an-ı Kerimi iyi inceleyip, bir ayeti tefsir eden diğer ayetleri toplamaya çalışmalıdır. Zira ayetlerin birbirlerini açıklamaları meşhur bir keyfiyettir. Böylece müfessir, bir ayeti hatalı olarak veya eksik bir şekilde anlayıp, konuyu Kur'an'ın bütünlüğünden uzak tutmak tehlikesinden kurtulur.

2- ayetleri açıklayan hadislere başvurmak. Zira Kur'an'ı esas itibariyle tefsir yetkisini Allah Teala, Peygamberine vermiştir. Bu husustaki ayetlerden sadece birini zikredelim: "Biz sana zikri indirdik. Ta ki, kendileri için indirilen Kur'an'ı insanlara açıklayasın ve ta ki onlar da fikirlerini iyice kullansınlar."5

3- Sahabe'nin tefsiri de, öğrendiklerini bizzat Rasulullah'tan (s.a.s.) öğrenmiş olmaları ihtimali, Kur'an'ın nazil olduğu dönemde onun kelimelerinin manalarını en iyi bilme durumunda olmaları, keza vahyin indiği ortamları bizzat yaşamaları, derin kavrama güçleri ve hükümleri uygulama alanına koymadaki şevk ve başarıları gibi meziyetleri sebebiyle son derecede önemlidir. Özellikle ilk dört halife, İbn Mes'ud, İbn Abbas, Hz. aişe, Übey İbn Ka'b, Zeyd İbn Sabit (radiyallahu teala anhüm) gibi sahabilerin tefsirlerini bilmek gereklidir.

4- Kelam'ın manasından ve Usulü'd-Din'de sabit olan esaslardan ortaya çıkan neticeye göre tefsir etmek. Hz. Peygamber (s.a.s.), İbn Abbas hakkında: "Ya Rabbi, onu dinde fakih kıl ve ona tefsiri öğret." diye dua ettiğinde, bu kabil tefsiri kasdetmiştir. Hz. Ali de (r.a.), müslümanın çaba sarfederek ulaştığı şahsi Kur'an anlayışını onun esas mirası, başlıca sermayesi saymıştır. Sahabe'nin tefsirde bazen her birinin farklı farklı açıklamaları, bu kabilden sayılır.6

Müessirin sakınması gereken haller
Şu hallerden ise müfessirin sakınması şarttır: Arap diline, Usulü'd-Din'e ve zikrettiğimiz ilimlere vakıf olmadan Allah'ın muradını açıklamaya girişmek doğru değildir. Bazı hakiki müteşabihler gibi, Allah'ın, kesin ilmini Zatına tahsis ettiği meselelere dalmak, bu hususları uzatmak yersizdir. Keza müfessir, kendi hevasına, peşin fikrine veya Müslümanların cumhuruna aykırı olan mezhebine göre tefsirden kaçınmalıdır. Diğer taraftan, iltizam ettiği Sünni bir mezhep varsa, mezhebinin içtihadını ve yorumunu, Sünnilik içinde tek doğru yorum olarak iddia etmemelidir. Ve nihayet sonunda, "vallahu a'lem" demesini bilmeli, tefsirinin murad-ı İlahi olduğu hususunda kesin bir iddiada bulunmamalıdır.

Matlup tefsir tarzı
Bunları da belirttikten sonra, müfessirin uygulaması gerekli olan matlup tefsir tarzını şöylece hulasa edebiliriz:

1- Tefsir edilen kavram ile tefsir arasında mutabakat, yani uygunluk olmalı. Manayı açıklama yönünden eksik taraf kalmadığı gibi, maksada uygun olmayan gereksiz fazlalık da bulunmamalı. Hele hele, anlamı başka yöne kaydıran çabalardan sakınmalıdır.

2- Hakiki mana da, mecazi mana da gözetilmelidir. Mecazi mana kasdedilmişse, hakiki manaya hamletmekten veya bunun aksinden kaçınmalıdır.

3- Kelimeleri izah ederken,siyak ve sibakın ışığında açıklamaya çalışmalıdır.

4- Ayetler arasında bazen gizli kalan münasebet ve irtibatları ortaya koymalıdır ki, ayetler arasında anlam kopukluğu olduğu sanılmasın.

5- Ayetin indirilmesine vesile teşkil eden sebeb-i nüzul varsa o hadiseyi bildirmeli ki, ayetteki hükmün maksadı daha iyi anlaşılabilsin.

6- Lügat, Nahiv ve Belagat ilimlerine göre kelime ve terkipler hakkında gerekli açıklamayı yaptıktan sonra, İslam'ın temel kaideleri çerçevesinde ayetlerden hükümler çıkarmaya gayret etmelidir.

7- İmkan nisbetinde Kur'an'da tekrar olduğu iddiasından kaçınmalıdır. Zira ilk anda tekrar veya müteradif gibi görünen kelimelerin, iyice dikkat edildiğinde ve araştırıldığında, aralarındaki nüansların fark edileceği anlaşılacaktır.

8- Tefsirle doğrudan ilgisi olmayan, dilbilgisi, Fıkıh ve Kelam'a ait tafsilattan, kıssa veya çeşitli bilimsel ayrıntılardan kaçınmalıdır. Zira o meselelerin tafsilatı, zaten o ilimlere mahsus kitaplarda bulunmaktadır. Bunlara dalmak, muhatabı Kur'an'ın esas maksatlarından uzaklaştırabilir.

9- Müfessir, gerektiğinde tercih kıstaslarına göre hareket etmesini bilmeli, ayet-i kerime birden fazla manaya muhtemel ise, en kuvvetli olan tarafı tercih edebilmelidir. Bu konuda Zerkeşi şöyle der: "İki veya daha fazla ihtimal olan hususta, alimlerden başkası içtihad edemez. Onlar da şahsi görüşlerine değil, delillere dayanmak zorundadırlar. Manalardan biri daha zahir ise, ona göre tefsir edilmelidir. Şayet, hafi (gizli) mananın kasd edildiğine delil olursa, bu takdirde, hafi manaya göre tefsir edilir." Her iki mana eşit durumda olup, birinde lügavi hakikat, öbüründe şer'i hakikat anlamı ağır basarsa, bu durumda şer'i manaya öncelik verilir. Fakat lügavi mananın kasd edildiğine dair bir karine bulunursa, bu takdirde buna göre tefsir edilir. Mesela,"

(

1133-1.jpg

)

Onların mallarından zekat al ki, bununla onları temizleyesin ve arındırasın, onlar için dua da et. Çünkü senin onlar lehinde duan, onlar için büyük bir huzur kaynağıdır. Allah herşeyi hakkıyla işitir ve bilir." ayetinde7, salat'ın şer'i manası namaz olmakla birlikte, burada lügavi manası olan "dua"nın murad edildiğine karine mevcut olduğundan dua manasına tefsir edilir. Zira bir önceki cümlede zekat verme söz konusu edilmekte olup, mali fedakarlıkta bulunan kimseye, bundan dolayı dua edilir. Ama iki mananın bir arada düşünülmesi imkansız ise, kendi imkanlarına göre delillere bakarak içtihad eder, kendi nezdinde ağır basan mananın, kendisi hakkında, Allah'ın maksadı olduğuna kani olur. Eğer bir başka müçtehid, ondan bir başka mana çıkarırsa, bu da onun hakkında Allah'ın maksadı olur. Zira o da, bu sonuca içtihadı neticesinde ulaşmıştır. Eğer manalar nezdinde eşit olursa, istediğini tercih etme veya daha ağır hükmü yahut daha kolay hükmü alıp almaması gerektiği şeklinde.. aynı şekilde geçerli görüşler vardır. Şayet iki mana birbirini nefy etmezse, muhakkiklere göre, her iki manaya göre yorumlaması gerekir ve bu i'caz ve fesahat bakımından daha matlub olur."8

Böylece, klasik dönem alimlerinin, muteber tefsir için aradıkları şartları göstermeye çalıştık. Asırların tecrübesinden ve imtihanından geçmiş bu makul ölçüler çerçevesinde kalmakla beraber müfessir, yaşadığı asrın ihtiyaçları ve tesbitleri açısından elbette Kur'an'a yönelebilir ve onun ilham edeceği farklı inceliklere, yeni anlamlara ulaşabilir. Zira yine klasik dönem alimlerinin kabul ettikleri üzere, tefsir ilmi, gelişmesini ve olgunlaşmasını tamamlamış ve yenilip içilmiş ilimlerden sayılmaz. Bilakis o, belirip ortaya çıkmakla beraber, henüz olgunlaşmamış meyveye benzetilir.


Prof.Dr Suat Yıldırım

Dipnotlar
1. Muhammed Abduh, Tefsiru'l—Menar, Mukaddime.
2. Bakara, 2/282.
3. el-İtkan fi ulumi'l-Kur'an, Kahire, 1951, 2/182.
4. A'raf, 7/146.
5. Nahl, 16/44.
6. B. Zerkeşi, el-Burhan fi ulumi'l-Kur'an, Kahire, 1957, 2/161; Süyuti, el-İtkan, 2/178-179.
7. Tevbe 9/103.
8. Süyuti, el-İtkan, 2/182. (Süyuti, bu kısmı Zerkeşi, el-Burhan, 2/166-167'den özetleyerek nakl eder) ; M. H. ez-Zehebi, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, 1/277-280.

 

kýrýmlý

Well-known member
Boş verin kendinizin bile okumadığı sayfalarca yazıyı kopyalayıp yapıştır yapmayı.Siz önce Allah'ın son Peygamberi Hz.Muhammed'den sonra Kuran'da bildirmediği halde İsa Peygamberi,Peygamberimizden sonra dünyaya geri göndereceğine Kuran'a inanan müslümanlar olarak nasıl inanabilirsiniz.Bunu kendiniz izah edin.

Ben Peygamberimizin son peygamber olduğunu bildiren ayet olduğuna göre tüm hadisler başka birşey söylemese sadece isa gelecek dese dahi Kuran'ın ayetinin hükmünü çiğneyip İsa gelecek diye inanamam.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Boş verin kendinizin bile okumadığı sayfalarca yazıyı kopyalayıp yapıştır yapmayı.Siz önce Allah'ın son Peygamberi Hz.Muhammed'den sonra Kuran'da bildirmediği halde İsa Peygamberi,Peygamberimizden sonra dünyaya geri göndereceğine Kuran'a inanan müslümanlar olarak nasıl inanabilirsiniz.Bunu kendiniz izah edin.

Ben Peygamberimizin son peygamber olduğunu bildiren ayet olduğuna göre tüm hadisler başka birşey söylemese sadece isa gelecek dese dahi Kuran'ın ayetinin hükmünü çiğneyip İsa gelecek diye inanamam.


Birincisi Hz. İsa a.s. sizin askerlik arkadaşınız mı? Daha peygambere saygı ve hürmette kusur ediyorsunuz bu meselede hakikati nasıl anlatacaksınız?

İkincisi bu mesele hakkında diğer konuda sizden bir ricamız oldu uymanızı rica ediyorum.. Detay : http://www.risaleforum.net/islamiye...-tekrar-yeryuzune-inecek-mi-7.html#post417287
 
Üst