İnsanlara Hoş Görünmek Uğruna Dinden Taviz Vermek

Livza

Well-known member
Kuran ahlakı ile yaşamayan insanlar, menfaatleri doğrultusunda sürekli çevrelerinde bulunan insanları hoşnut etmeye, onların sevgi ve saygısını kazanmaya çabalarlar. Hayatları boyunca bütün sosyal ortamlarda bu eziyeti yaşamalarına rağmen, kolay kolay karşılarındaki kişilere de yaranamazlar.

Kendisi gibi aciz birer varlık olan diğer insanların rızasını arayan bir kişi, ihtiyaç duyduğu ve istediği maddi ve manevi her şeyin karşılığını başka insanlarda bulacağını zanneder. Ancak bu mantık, kişinin büyük sıkıntı yaşamasına neden olur. Çünkü razı etmeye çalıştığı insanların isteklerinin hiçbir zaman sonu gelmez. Sürekli kişiliğinden taviz vermek zorundadır. İstemese de, ortamdaki konumunu kaybetmemek için, çevresindeki insanlara sahte övgüler yağdırır ve onların istediği şeyleri yaparak, karşısındaki insanların hoşnut olmasını sağlamaya çalışır.

Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.” (Yunus Suresi -18)

Liseyi yeni bitirmiş, üniversiteyi kazanmış imanı zayıf bir genç düşünelim. Kişiliği yeni yeni oturmaya başlayan genç, aile ortamından çok farklı kültür ve inançlara sahip insanların bulunduğu yeni okul ortamında yer edinebilmek için okul öncesindeki hayatında öğrendiği iyi özelliklerinden bir bir taviz vererek insanlar tarafından kabul görebileceği bir karaktere bürünür. Yeni karakteri onu tatmin etmese de, yeni çevresinin sağlayacağı havanın onu mutlu edeceğini düşünerek bu oyuna devam eder. Ancak bir süre sonra gerçeklerle yüzleşmeye ve mutsuz olmaya başlar.

Onlar, mü’minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’ Allah’ındır. (Nisa Suresi -139)

Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır. (Maide Suresi – 81)

İman eden genç ise, üniversite ortamına girdiğinde, asla inançlarından ve Allah rızasından taviz vermez. Ortamda yer edinmek uğruna, karşısındaki insanların rızasını gözeterek, onların istediği şekle girmez. İman ederek en güçlü olanın, yani Allah’ın dostluğunu kazanmıştır ve iman eden insan için Allah’ın dostluğunu kazanmaktan daha ötesi yoktur. Bu dostluğu kaybetmemek için de sadece O’nun razı olacağı tavırları gösterir ve yaşamı boyunca da mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar.

Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir. (Maide Suresi -55)

Din ahlakını yaşamayan insanların, iş hayatları da okul hayatlarından farksızdır. Sürekli birilerinin rızasını gözeterek, bir şeylerden taviz verirler. Verdikleri bu tavizle karşılarındaki kişilerin sevgisini ve takdirini kazandıklarını düşünürken, Allah’ın sevgisini kaybettiklerini asla akıllarına getirmezler. Patronunun kendisine verdiği her görevi dikkatle yapmaya çalışır, bu uğurda gerekirse ibadetlerinden taviz verir ama asla işlerini aksatmazlar. Hata yapıp gözden düşmekten korkar ve sakınır, patronunun takdirini almaktan da inanılmaz keyif alırlar. Bütün bunları da sadece biraz pirim, biraz sosyal statü ve biraz da saygınlık için yaparlar. Oysa Allah, sadece Kendi rızası için yaşayan ve sadece Kendisinden korkup sakınanlara en büyük saygınlığı, en mükemmel ortam olan cenneti ve Kendi dostluğunu vaat eder.

Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: “Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?” (En’am Suresi -22)

De ki: “Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Al-i İmran -15)

İnsanların rızası gözeterek Allah’ı unutan insanlar ya da aynı sebeple Allah’a yakın görünmeye çalışan insanlar, şeytanın telkinleri ile boş ve yararsız bir amaç uğruna hayatlarını köle gibi yaşarlar. Oysa inananlar, her şeyden bağımsızlaşarak yalnızca Allah rızası için yaşarlar.

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi – 29)

Allah bütün insanların Yaratıcısı ve Hâkimi’dir. Bütün kalpler Allah’ın elindedir. Dolayısıyla bütün insanları hoşnut etmek için yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak yeterlidir. Çünkü insanların kalbine hoşnutluğu koyacak olan her şeye güç yetiren Allah’tır. Nitekim samimi bir kalple Allah’a yönelen her kul için Allah’ın rızası her şeyden daha önemlidir.

İçten Allah’a yönelen müminler, diğer insanların rızasını aramadıkları gibi kendi nefislerini hoşnut etme arzusunda da olmazlar. Allah’ın şefkatine mazhar olan müminlerin bu üstün ahlakı bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.” (Bakara Suresi – 207)

İbrahim Akın
 
Üst