Said nursi hazretleri ergenekon örgütünden (komitesinden) haber verdi!

yozgati

Well-known member
SAİD NURSİ HAZRETLERİ ERGENEKON ÖRGÜTÜNDEN (KOMİTESİNDEN) HABER VERDİ!

Mahkemece varlığı kabul edilen ve mensupları hakkında çeşitli hapis cezaları istenen “Ergenekon Örgütü”, memleketimizin bilhassa son seksen-doksan senelik maddi- manevi hayatında çok tesirli oldu. Hatta bu komite, devletin en üst mevkilerini işgal ederek ve devletin de nüfuzunu kullanarak millete zulüm etti. Anayasayı, darbeler yaparak ve kendi keyifleri anlayışında değiştirerek, antidemokratik kanunlarla zulümlerini kanun kılıfına soktular.

Esasen Osmanlının yıkılışında rol alan bu örgüt-komite, Osmanlı sonrası ülkemizin düzenlenmesinde ve kendi gaye ve maksatları istikametinde yani dinsizliği yerleştirmek ve yaymak için kendilerine engel gördükleri herşeyi ve herkesi ortadan kaldırmaya karar verdiler.

Bu durumu Üstad Bediüzzaaman Hazretleri şöyle ifade eder:

“Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki:

"Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız" diye senin i'damına hükmetmişler. Kendini muhafaza et."

Ben de "Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez" dedim.” (Emirdağ Lahikası-1 sh: 193)

1948 senesinde bu ifadeleri kullanan Bediüzzaman Hazretleri bu komiteyi-örgütü açık olarak haber vermiştir. Esasen daha evvel de bu komitelere hitaben bazı beyanlarda bulunmuştu.

Mesela 1933-34 lerde Barla’da esaret altında iken kendisini çok sıkıştırdıkları ve “Ne için Arabca kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?” (Mektubat sh: 429) dedikleri bir zamanda onlara şöyle bir ihtar çekmiştir:

“Milletin mukadderatıyla, keyfî istibdad ile oynayan firavun-meşreb komitenin başlarına derim ki:

Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşi canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düstur ile hükmeder. Siz hangi usûlle bu acib tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz! Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini, kanun mu kabul ediyorsunuz? Çünki böyle hususî ibadatta kanun yapılmaz ve kanun olamaz!” (Mektubat sh: 429)

İşte bu mektubda bu komitenin ne kadar vahşi, ne kadar zalim olduğu ve kanundışı olduğu Bediüzzaman Hazretleri tarafından beyan ediliyor. Şimdi de devletin ve adliyenin kararlarıyla ve tesbitleriyle bu hüküm netleşmiş oldu.

Said Nursi Hazretleri bu komitenin bizim memleketimizde, Deccal-Süfyan komitesi olarak faaliyet gösterdiğini ifade eder ve 1948 de yazdığı mektubda şu tesbitte bulunur:

“İşte bu komite, otuz sene belki kırk seneden beri hem tevessü' etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki defa imha için hapse ve onbir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar (şimdi ondokuz defa oldu.) (Emirdağ Lahikası-1 193)

Demek ki, ikinci meşrutiyetten sonra devlete nüfuz eden ve Avrupa devletlerinin 1918 de memleketimizi işgal etmesiyle buraya iyice yerleşen bu komite, bir seri anlaşmalardan sonra dört beş sene içinde devletin de dizginini ele geçirmiş ve bulduğu dessas bir reis ve adamlarınca dinsizcesine faaliyetlerine başlamıştır.

İnsanoğlu var olduğundan beri “Kâinatta dinsizlik ile dindarlık, Âdem zamanından beri cereyan edip geliyor ve kıyamete kadar gidecektir.” (Tarihçe-i Hayat sh: 241) Adetullah böyle cereyan etmektedir.

Üstad hazretleri bu durumun hikmetini şöyle ifade eder:

“Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelal'inin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-u tegayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi' kıldığı için; o şecere-i hilkatın câmi' bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş.” (Lem'alar sh: 80)

Bu dinsizlik faaliyetlerine mukabil Cenab-ı Hak, o cereyana, komiteye karşı koyabilecek, dayanabilecek şahıs ve cereyanını ümmetin imdadına göndermiştir.

“Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.” (Mektubat sh: 441)

Hem Mehdi-yi Azam olan Bediüzzaman Hazretleri ve şahs-ı manevisi ve Risale-i Nurlardaki Kur’anî düsturları; bu cereyanı manevi kılınçla yani iman ve İslamiyetin hakikatlarıyla öldürüp dini ihya ettiği gibi; Hazret-i İsa (a.s.) temsil eden ve kısmen aklı başına gelen Amerika ve Avrupa ve devletlerin de yardımıyla bu dinsiz deccal komitesi (örgütü) maddeten dağıtılacak ve gereken cezalar verilerek kuvvetleri kırılacaktır. İnşaallah…
 
Üst