Risale Açıklamalı 50 - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

Huseyni

Müdavim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Eser:
Asa-yı Musa/Birinci Kısım/Beşinci Mesele
Konu: Haram Lezzetindeki Elemler ve Gençlik Nimetine Şükür


Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor.



  • Derslerimize herkes katılabilir.
  • Soru sorabilir veya sorulan sorulara cevap verebilir.
  • Ders anlayışımız; "biz biliyoruz, öğretiyoruz" değil, "anladığımızı paylaşıyoruz." şeklindedir.
  • Açıklamalı dersler, birkaç yöneticinin kendi tekelinde gibi algılanmamalı.
  • Yöneticiler derslerin sadece takibini ve seri olarak açma vazifelerini üstlenmekteler.
  • Bunun dışında dersin gidişatı herkese açıktır.
  • Bundan dolayı bütün kardeşlerimizin derslere iştirak etmelerini arzu ediyoruz.


Selam ve dua ile.


[BILGI]
Beşinci Mesele

Gençlik Rehberinde izah edildiği gibi, gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semâvî fermanlar müjde veriyorlar.

Eğer sefahete sarf etse, nasıl ki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes’uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücâzâtlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder. Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.

Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i hayrat olarak âhirette gayet parlak ve bâki bir gençlik netice vereceğini, başta Kur’ân olarak çok kat’î âyâtıyla bütün semâvî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar.

Madem hakikat budur. Ve madem helâl dairesi keyfe kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir. Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffette, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.
[/BILGI]


[TAVSIYE]Diğer Asa-yı Musa dersleri: Asa-yı Musa
Diğer açıklamalı dersler: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 
K

Kayýtsýz Kullanýcýlar

Misafir
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

"Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer."

Bu elemler sadece harama olan muhabbettemi çekilir? Helal şeyleri severkende bu elemleri çekilemezmi?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

"Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer."

Bu elemler sadece harama olan muhabbettemi çekilir? Helal şeyleri severkende bu elemleri çekilemezmi?

Bu elemler helali severken de çekilebilir, mesela firak elemi gibi. Ancak sözün sonuna dikkat edersek, haram sevmenin sebep olduğu elemler zehirli bir bal hükmünde tabir ediliyor. Yani neticesi hem dünyada hem ahirette maddi ve manevi azab çekmektir. Mesela günümüzde bazı ölüm vakalarında görüyoruz; ölünün ardından isyan edercesine sözler sarfediliyor. "Neden öldü, daha gençti, ben yavrumsuz yapamam, annemsiz yapamam, Allahım beni mi buldun" gibi inancımıza zıt sözler duyuyoruz. Sadece sözle kalmıyor, çirkin manzaralara da şahit oluyoruz. Hatta inançsızlarda daha da elim bir hadise olarak gözüküyor. Görüldüğü gibi dünyada dahi bu sevginin bedeli ödeniyor. Çünkü faniye muhabbet, baki olan, Allah'a muhabbetin önüne geçmiş ki ondan şiddetli elem duyuluyor ve isyana sebep oluyor. Sadece dünyada değil, ahirette de fazlasıyla o elemi -tevbe etmezse- çekecek. Yine başka bir insan, benzer firak vakalarında, ölümün Yaratıcısını bilir, ölümün hikmetle geldiğini bilir ve teslimiyetle mukabelede bulunur. Buradaki hüzün ulvi bir hüzündür. İsyan ve inançsızlık içermediği için dünyada az bir eleme mukabil, ahirette ebedi vuslatları netice verecektir inşaallah. Ebedi vuslatın olacağı düşüncesi dahi, dünyadaki saadetine bir vesiledir..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

[NOT]Gençlik Rehberinde izah edildiği gibi, gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek.

Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semâvî fermanlar müjde veriyorlar.

Eğer sefahete sarf etse, nasıl ki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes’uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücâzâtlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder.[/NOT]


[TAVSIYE]Bir zaman, eskişehir hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”

Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.


On Birinci Şua
[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Nasıl ki bir saatin saniyeleri ve dakikaları ve saatleri ve günleri sayan haftalık saatin milleri birbirine benzer, birbirini ispat eder. Saniyelerin hareketini gören, sair çarkların hareketlerini tasdik etmeye mecbur olur. Aynen öyle de, semâvât ve arzın Hâlık-ı Zülcelâlinin bir saat-i ekberi olan bu dünyanın saniyelerini sayan günler ve dakikalarını hesap eden seneler ve saatlerini gösteren asırlar ve günlerini bildiren devirler birbirine benzer, birbirini ispat eder. Ve bu gecenin sabahı ve bu kışın baharı kat’iyetinde fâni dünyanın karanlıklı kışının bâki bir baharı ve sermedî bir sabahı geleceğini hadsiz emârelerle haber verir diye, Hafîz ismi ile [SUP]1[/SUP] هُوَ اْلأَوَّلُ وَاْلاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ isimleri, biz Hâlıkımızdan sorduğumuz haşir meselesine, mezkûr hakikatle cevap veriyorlar.


[SUP]1[/SUP] : “O Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir ve Bâtındır.” Hadîd Sûresi, 57:3.


On Birinci Şua
[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Sonra, herkesi zevâliyle ağlatan ve herkesi kendine meftun ve müştak eden ve günah ve gafletle geçen ve geçmiş gençliğime baktım. O güzel, süslü çarşafı (elbisesi) içinde gayet çirkin, sarhoş, sersem bir yüz gördüm.Eğer mahiyetini bilmeseydim birkaç sene beni sarhoş edip güldürmesine bedel, yüz sene dünyada kalsam beni ağlattıracaktı. Nasıl ki öylelerden birisi ağlayarak demiş:

لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْمًا - فَاُخْبِرَهُ بِمَا فَعَلَ اْلمَشِيبُ Yani, “Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne kadar hazîn haller getirdiğini ona şekvâ edip söyleyecektim.”

Evet, bu zat gibi gençliğin mahiyetini bilmeyen ihtiyarlar, gençliklerini düşünüp teessüf ve tahassürle ağlıyorlar. Halbuki gençlik, eğer ehl-i kalb, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan mü’minlerde olsa, ibadete ve hayrâta ve ticaret-i uhreviyeye sarf edilse, en kuvvetli bir vesile-i ticaret ve güzel ve şirin bir vasıta-i hayrattır.

Ve o gençlik, vazife-i diniyesini bilip sû-i istimal etmeyenlere, kıymettar, zevkli bir nimet-i İlâhiyedir. Eğer istikamet, iffet, takvâ beraber olmazsa, çok tehlikeleri var; taşkınlıklarıyla saadet-i ebediyesini ve hayat-ı uhreviyesini zedeler. Belki hayat-ı dünyeviyesini de berbat eder. Belki bir iki sene gençlik zevkine bedel, ihtiyarlıkta çok seneler gam ve keder çeker.


Yirmi Altıncı Lem'a[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

[NOT]Eğer sefahete sarf etse, nasıl ki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes’uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücâzâtlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder.[/NOT]


Meselâ, birisi, birinin kardeşini veya bir akrabasını öldürmüş.
Bir dakika intikam lezzetiyle bir katl, milyonlar dakika hem kalbî sıkıntı,
hem hapis azabını çektirir.
Ve maktulün akrabası dahi intikam endişesiyle ve karşısında düşmanını düşünmesiyle,
hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçırır.
Hem korku,
hem hiddet azabını çekiyor.


On Üçüncü Söz


Hem dahi, ey bedbaht ehl-i dalâlet ve gaflet! "Gayr-i meşrû bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir" kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına sarf edilecek muhabbet ve mârifet istidadını ve şükür ve ibâdât cihazâtını nefsinize ve dünyaya gayr-i meşrû bir sûrette sarf ettiğinizden, bilistihkak cezasını çekiyorsunuz.
Çünkü, Cenâb-ı Hakka âit muhabbeti nefsinize verdiniz; mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belâsını çekiyorsunuz.

Çünkü, hakikî bir rahatı, o mahbubunuza vermiyorsunuz.
Hem onu, hakikî mahbub olan Kadîr-i Mutlaka tevekkül ile teslim etmiyorsunuz, dâimâ elem çekiyorsunuz.

Hem, Cenâb-ı Hakkın esmâ ve sıfatına âit muhabbeti dünyaya verdiniz ve âsâr-ı san'atını âlemin esbâbına taksim ettiniz; belâsını çekiyorsunuz.
Çünkü, o hadsiz mahbublarınızın bir kısmı size Allahaısmarladık demeyip,
size arkasını çevirip,
bırakıp gidiyor.
Bir kısmı sizi hiç tanımıyor,
tanısa da sizi sevmiyor,
sevse de size bir fayda vermiyor;
dâimâ hadsiz firâklardan ve ümitsiz dönmemek üzere zevâllerden azab çekiyorsunuz.

İşte, ehl-i dalâletin saadet-i hayatiye ve tekemmülât-ı insaniye ve mehâsin-i medeniyet ve lezzet-i hürriyet dedikleri şeylerin içyüzleri ve mahiyetleri budur. Sefâhet ve sarhoşluk bir perdedir, muvakkaten hissettirmez. "Tuh onların aklına!" de.

Otuz İkinci Söz
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

[NOT]Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer.
[/NOT]

Burada üç elemden bahsediliyor. Birisi kıskançlık, birisi firak ve diğeri de mukabele görmemek.

Haram olan her ne sevilirse sevilsin, mutlaka ve mutlaka bu elemlerden biri, harama muhabbet eden kişiye tesadüf ediyor.

Mesela kıskançlık elemi; Sevdiği şeylere tek talip olan kendisi değil. Başkaları da ona talip oluyor, elini uzatıyor.
Fıtraten paylaşmayı kabullenmiyor. Bu da kıskançlık elemine sebeb oluyor. Ve haramda haktan ziyade gücün, maddiyatın ya da fiziğin hükmü geçerli olduğundan, zayıf olan daima azap çekmeye mecbur olur. Yani haram sevmede kuvvet hakta değil, hak kuvvettedir. Bu sevgi meşru dairede Allah'a cc. olursa başkalarının da Allah'a cc. olan sevgisi ona elem yerine lezzet verir. Ya da rıza-i ilahi dairesinde mahremine olursa, kendisine helal olduğundan sebebsiz yere kıskanma elemi çekmez.


Firak elemi;

[TAVSIYE]Halbuki, muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azap çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor.

O azabı çekmekte kabahat, kusur ona aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zâta tevcih etmek için verilmiş. O insan sûiistimal ederek o muhabbeti fâni mevcudata sarf ettiği cihetle kusur ediyor, kusurunun cezasını firâkın azabıyla çekiyor.

Üçüncü Lem'a[/TAVSIYE]

Meşru dairedeki sevmeklerde firak elemi yoktur. Çünkü Allah'ın cc. rızasına göre bina edilen sevgi bakidir, ömür bitmekle bitmez, tükenmez, ebedi alemde daha güzeliyle devam eder.


Mukabele görmemek elemi;

Ve yine haram seven kişi çoğunlukla mukabele görmemek elemine maruz kalır. Haram sevgi menfaat üzerine kurulu olduğundan, menfaat nerdeyse muhabbet onadır. Menfaat vermeyen mukabele görmeme azabını kabullenmek zorundadır.

Meşru sevgiler ise karşılıklıdır. İcbar ile değildir, menfaate dayalı değildir. Tek menfaat Allah rızasıdır. Rıza-i ilahiye uygun olduğundan, her iki tarafta birbirine muhabbet eder, mukabele eder.

Allah cc. gençliğini ve ömrünü helal dairede yaşayan bahtiyarlardan eylesin cümlemizi, amin..


[NOT]
Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.[/NOT]

Bu cümle o kadar gözümüz önündeki bir hakikati anlatıyor ki, hiç izaha gerek yok. İzahı hastahaneler, hapishaneler, meyhaneler ve görebilenlere kabirlerde..
 

Denis

Well-known member
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

Meşru dairedeki sevmeklerde firak elemi yoktur. Çünkü Allah'ın cc. rızasına göre bina edilen sevgi bakidir, ömür bitmekle bitmez, tükenmez, ebedi alemde daha güzeliyle devam eder.

Allah cc. gençliğini ve ömrünü helal dairede yaşayan bahtiyarlardan eylesin cümlemizi, amin..


Amin, Aminn. Aminnnnn.....

Hocam Allah (c.c.) sizden razı olsun..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

[NOT]Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i hayrat olarak âhirette gayet parlak ve bâki bir gençlik netice vereceğini, başta Kur’ân olarak çok kat’î âyâtıyla bütün semâvî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar.[/NOT]


[TAVSIYE]Allahu Teala kendisine ibadet eden genç ile meleklerine karşı iftihar eder ve 'Şu kuluma bakınız.Benim için nefisinin arzu ve isteklerini terk etti.' buyurur.

(Hadis-i Şerif | Suyuti)
[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]"Allah Teâlâ, kıyamette, şu yedi kişiyi, hiçbir gölgenin bulunmadığı günde, Arşın altında gölgelendirir. Yani onu kendi himayesine alır:

1. Adaletli hükümdar,
2. Rabbine ibadet ederek yetişen genç,
3. Gönlü [namaz için, ibadet için] mescitlere bağlı olan,
4. Allah için birbirini seven, o sevgi ile bir araya gelip, o sevgiyle birbirinden ayrılan iki kişi,
5. Güzel ve mevki sahibi bir kadın, davet edince, ben Allah'tan korkarım diye red eden,
6. Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar sadakayı gizli veren,
7. Tenhada Allah'ı zikredip de gözleri yaşla dolan."

(Buhari, Ezan, 36; Müslim, Zekat, 91 (1031); Tirmizi, Zühd, 53 (2393))[/TAVSIYE]

[TAVSIYE]"Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil!

1. İhtiyarlıktan önce gençliğin,
2. Hastalıktan önce sağlığın,
3. Meşguliyetten önce boş vaktin,
4. Fakirlikten önce zenginliğin,
5. Ölümden önce hayatın kıymetini bil!" (Hakim, Müstedrek, 4/341, no: 7846)
[/TAVSIYE]

[TAVSIYE]İmam-ı Rabbani'den

"Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele, pek çok sevap verilir."[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Asa-yı Musa 6. Ders - Gençlik Nimetine Bir Şükür Olarak..

[NOT]Madem hakikat budur. Ve madem helâl dairesi keyfe kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir. Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffette, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.
[/NOT]

Hakikat, haramın neticelerinin dünyada da, ahirette de hüsran olduğunu gösteriyor. Hem İslamiyet fıtrat dinidir. İnsan fıtratına ne kadar uygun hal alırsa o derece huzur bulabilir. Bu huzura kavuşmanın yolu helal daireden istifade etmekle mğmkündür. Zaten haram olarak sayabileceğimiz şeyler sınırlıdır. Saysak 10 maddelik haram bir anda aklımıza gelmez belki de. Helaller ise insanın bütün ihtiyaçlarına kafi gelecek kadar çoktur. Haram olan içki ve yiyecek 3-5 tane ise helal olan saymakla bitmez. Ve haram olan şey zatında kötü olmakla birlikte, insana zarardan başka hiçbir faydası da yoktur. Cüz'i bazı faidelerinden bahsedilse de, helal dairede alternatiflerinin çok olmasından ötürü geçerliliği yoktur. Mesela içki geçici olarak aklı iptal ettiğinden, derdi kederi unutturuyorsa da, devamında çok büyük problemleri getireceğinden dolayı o faydasının hiçbir hükmü yoktur. Hem Allah'ın verdiği aklı iptal etmek, akıl işi değildir. Fıtrat, kendine zıt olan bir duruma zorlandığında, sahibinden fazlasıyla intikamını alır.

Madem helal daire geniş ve keyfe kafidir, o halde bu daireden istifade ile Rabbimizin bizden istediği şükür nimetini yerine getirmek durumundayız. Kur'an-ı Kerim bizi takva ve salih amele davet ediyor. Takva haramlardan uzak durmak ve günahlardan kendini muhafaza etmektir. Salih amel ise yapılan güzel işler, Cenab-ı Hakkın razı olduğu güzel amellerdir. Yani bilhassa gençlikte yapılan ibadetlerin daha makbul oldğunu da düşünürsek, bir genç haramları reddetmekle hem takva sahibi olmuş, olur, hem de salih amel işlemiş olur.



[TAVSIYE]Bugünlerde Kur’an-ı Hakîm’in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm.

Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur.

Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i sâlihadır.


Kastamonu Lahikası[/TAVSIYE]
 
Üst