Risale Açıklamalı 38 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Huseyni

Müdavim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hayatı boyunca kendisine verilen hediyeleri kabul etmemiş veyahut kabul ettiği hediyenin aynı değerinde ya da daha da değerli bir hediye ile mukabelede bulunmuştur. Üstad Hazretlerinin, hayatının vazgeçilmez prensiplerinden olan, bu husustaki incelikleri birlikte anlamaya çalışalım inşaallah.


Selam ve dua ile.



[BILGI]

[SUP]2[/SUP]وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ[SUP]1[/SUP]بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

O mezkûr ve malûm talebesinin hediyesine karşı cevaptan bir parçadır.

SALİSEN: Bana bir hediye gönderdin; gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki: “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman’dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim. Şöyle ki:

Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.

Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler [SUP]3[/SUP] اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللهِ diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler.

Sûre-i Yâsin’de [SUP]4[/SUP] اِتَّبِعوُا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.

Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.

Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaideyle geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.

Beşincisi: Bir iki senedir çok emâreler ve tecrübelerle kat’î kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya mânen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.

Hem bende bir tevahhuş var. Herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lazım geliyor. O da hoşuma gitmiyor.

Hem tasannu ve temellukten beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassâ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.

Altıncısı: Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen birşey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”5

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer -hâşâ- ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a’mâle mukàbil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.
[SUP]6[/SUP]اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî


[SUP]1[/SUP] : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
[SUP]2[/SUP] : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
[SUP]3[/SUP] : “Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir.” Yunus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:47.

[SUP]4[/SUP] : “Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun.” Yâsin Sûresi, 36:21.
5 : İbni Haceri’l-Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc li-Şerhi’l-Minhâc, 1:178.
6 : Bâkî olan sadece Odur.




İkinci Mektup
[/BILGI]

[TAVSIYE]Benzer dersler: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak
Diğer dersler: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Üstadımız İlmin izzetini muhafaza etmek için halklardan ve hatta talebelerinden hediye kabul etmemiştir..
Bazı hocalar ise sırf derd-i maişet yüzünden ilim öğrenip para kazanmaya çalışıyorlar.. ne yazık.. Halbuki Allah rızası için öğrenilmeyen ilim karşı tarafa fayda vermeyeceği gibi kişiyi de kurtarmaz ve fayda vermez..

Zübeyir abinin zamanında bir imam abilerin yanına Risale-i Nur'dan faydalanmak için gelir. Amacı birşeyler öğrenip cemaatine ilminin ne kadar çok olduğunu göstermektir. Zübeyir abi bu imamın yanına gidip hiç onunla ilgilenmez. çünkü niyetini anlar. aradan 3 ay geçer ve Abimiz bu imamın yanıma gider ve " Hoşgeldin Kardeşim" der. İmam şaşırır ve " Abi ben buraya geleli 3 ay oldu ama sen yeni hoşgeldin diyorsun" der ve sebebini sorar. Zübeyir abi söyle der: " sen 3 ay önce buraya menfaat elde etmek için gelmiştin şimdi ise nefis mücadelesi yapmaya başladın ve niyetini değiştirdin. Aramıza hoşgeldin" der..
Burdan şunu anlayabiliriz. İnsanlara galebe çalmak yada geçim derdi için ilim öğrenmek insana zarar verir.. Böyle İnsanların Risale-i Nur'dan hisseleri olmaz yada az olur..

Ey Rabbim Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım..
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Ve aleyküm selam hocam güzel bir konu Allah c.c razı olsun inşl...
[BILGI]"İlmini muhtaç olandan esirgeyene, gökteki kuşlar ve denizdeki balıklar lanet eder."[/BILGI] hadisi şerifi emrince her Müslüman bildiklerini diğer insanlarla paylaşmak zorundadır.İyiliği emretmek, kötülükten nehy etmek Müslüman için bir mutlaka yerine getirmesi gereken bir vazifedir.

Peki bu paylaşım veya tebliği karşılığında ücret alabilir mi ?

Bu konu asrımızın en etkili tebliğcilerinden olan merhum Bediüzzaman Said Nursiye talebeleri tarafından mektupla sorulmuştur.
Üstadımız çok güzel ifade etmiştir.

[TAVSIYE]Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, "İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar" deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.
[/TAVSIYE]
[DIKKAT]İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur'ân-ı Hakîmde , hakkı neşredenler "Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah'a aittir." (Yunus Sûresi:72, Hûd Sûresi: 29)
diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler . Sûre-i Yâsin'de “Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun" cümlesi meselemiz hakkında çok manidardır.

[/DIKKAT][BILGI] Üçüncüsü:
Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün'im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.
[/BILGI]

[DIKKAT]Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaideyle geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.
[/DIKKAT]
[DIKKAT]Beşincisi
memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, Bazen bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya mânen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.
Hem bende bir tevahhuş var. Herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lâzım geliyor. O da hoşuma gitmiyor. Hem tasannu ve temellükten beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassâ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.
[/DIKKAT]
[DIKKAT]Altıncısı: Bir iki senedir çok emâreler ve tecrübelerle katî kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: "Salâhat niyetiyle sana verilen bir şey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır." [/DIKKAT]

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama' yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer (hâşâ) ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a'mâle mukabil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.
Yine aynı konuda Bediüzzaman vefatına yakın yazdırdığı [NOT]“Konuşan yalnız hakikattir” [/NOT]başlıklı risalesinde konuyu mükemmel bir şekilde ele almıştır:
Risale-i Nur'da isbat edilmiştir ki, bazan zulüm içinde adalet tecelli eder. Yâni, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan kimseyi bu defa bir zâlim eliyle cezaya çarptırır, felâkete sürer. Bu, adalet-i İlâhiyenin bir nevi tecellisidir.
Ben şimdi düşünüyorum... Yirmisekiz senedir vilâyet vilâyet, kasaba kasaba dolaştırılıyor, mahkemeden mahkemeye sevkediliyorum. Bana bu zâlimane işkenceleri yapanların atfettikleri suç nedir? Dini, siyasete âlet yapmak mı? Fakat niçin bunu tahakkuk ettiremiyorlar? Çünki, hakikat-ı halde böyle bir şey yoktur. Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkûm etmeye uğraşıyor. O bırakıyor.. diğer bir mahkeme aynı meseleden dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor.. beni tazyik ediyor… türlü türlü işkencelere mâruz kılıyor. O da netice elde edemiyor, bırakıyor. Bu defa bir üçüncüsü yakama yapışıyor. Böylece musibetten musibete felâketten felâkete sürüklenip gidiyorum. Yirmisekiz sene ömrüm böyle geçti. Bana isnad ettikleri suçun aslı, esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar. Onlar bu ithamı kasden mi yaptılar, yoksa bir vehme mi kapıldılar. İster kasıd, ister vehim olsun, benim böyle bir suçla münasebet ve alâkam olmadığını kemal-i kat'iyetle yakînen ve vicdanen biliyorum ya.. dini siyasete âlet edecek bir adam olmadığımı bütün insaf dünyası da biliyor ya.. hattâ beni bu suçla ittiham edenler de biliyor ya.. O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip durdular? Neden ben suçsuz ve masum olduğum halde böyle devamlı bir zulme ve muannid bir işkenceye maruz kaldım? Neden bu musibetlerden kurtulamadım? Bu ahval,Adalet-i İlâhiyyeye muhalif düşmez mi?
Bir çeyrek asırdır bu suallerin cevaplarını bulamıyordum; üzülüyordum, muzdarip oluyordum. Bana zulüm ve işkence yaptıklarının hakiki sebebini şimdi bildim. Ben, kemal-i teessürle söylerim ki; benim suçum hizmet-i Kur'aniyemi maddî manevî terakkiyatıma, kemâlâta âlet yapmakmış.. şimdi bunu anlıyorum, hissediyorum. ALLAH'a binlerle şükrediyorum ki; uzun seneler ihtiyarım haricinde olarak hizmet-i îmaniyemi maddî ve manevî kemalât ve terakkiyatıma, azaptan, cehennemden kurtulmaklığıma, hattâ saadet-i ebediyeme vesile yapmaklığıma yahut herhangi bir maksada âlet yapmaklığıma mânevi gayet kuvvetli mânialar beni menediyordu. Bu derûnî hisler ve ilhamlar beni hayretler içinde bıraktı. Herkes hoşlandığı mânevî makamatı ve uhrevî saadetleri âmâl-i saliha ile kazanmak ve bu yola müteveccih olmak herkesin meşrû hakkı olduğu hem de hiç kimseye hiçbir zararı bulunmadığı halde ben, ruhen ve kalben bu ahvalden menediliyordum. Rıza-i İlâhiden başka fıtrî vazife-i ilmiyyenin sevkiyle yalnız ve yalnız îmana hizmet hususu bana gösterildi. Çünki, bu zamanda hiç bir şeye âlet ve tâbi olmıyan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i îmaniyeyi fıtrî ubudiyetle bilmiyenlere, bilmek ihtiyacında olanlara te'sirli bir surette bildirmek, bu keşmekeş dünyasında îmanı kurtaracak ve muannidlere kat'î kanaat verecek bu tarzda, yani hiç bir şeye âlet olmayacak bir tarzda bir Kur'an dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın; herkese kat'î kanaat verebilsin. Bu kanaat da, bu zamanda, bu şerait dahilinde dinin hiçbir şahsî, uhrevî, dünyevî, maddî ve manevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir; yoksa komitecilik ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i mâneviyesine karşı çıkan bir şahıs en büyük mânevî bir mertebede bulunsa yine vesveseleri bütün bütün izale edemez; çünki, imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: «O şahıs dehasıyla, hârika makamiyle bizi kandırdı.» böyle der ve içinde şüphesi kalır.
Allah'a binlerce şükür olsun ki: Yirmisekiz senedir dini siyasete âlet ittihamı altında kader-i İlâhi ihtiyarım haricinde dini, hiç bir şahsî şeye âlet etmemek için beşerin zâlimane eliyle mahz-ı adalet olarak beni tokatlıyor, ikaz ediyor. Sakın diyor, îman hakikatını kendi şahsına âlet yapma; tâ ki, îmana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor, nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.
İşte Nur Risalelerinin, büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur; başka bir şey değil. Risale-i Nur'un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler yüzbinlerce kitaplar daha beliğâne neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur. Said yoktur; Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur; konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i îmaniyedir.
Madem ki: Nur-u hakikat, îmana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor.. bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar, mâruz kaldığım işkenceler, katlandığım musibetler helâl olsun. Bana zulüm edenlerin, beni kasaba kasaba dolaştıranların, hakaret edenlerin, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazırlayanların hepsine hakkımı helâl ettim.
Âdil kadere de derim ki: Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstahak idim. Yoksa, herkes gibi gayet meşrû ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim, maddî mânevî füyuzat hislerimi feda etmeseydim, îman hizmetinde bu büyük ve mânevî kuvveti kaybedecektim. Ben, maddî ve mânevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede, hakikat-ı îmaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda hizmet-i îmaniyede onlar devam edeceklerdir; ve benim, maddî ve mânevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır; yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.
Bize işkence edenler bilmiyerek, kader-i İlâhinin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek hakikat-ı îmaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Ben çok hastayım; ne yazmaya ne söylemeye takatim kalmadı; belki de bunlar son sözlerim olur. Medresetüzzehra'nın Risale-i Nur talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar.
Evet dostlar, konu önemli, derin. Bu sebeple sözü belki fazla uzattık. İşte asrın en büyük tebliğcilerinden birisinin konuya yaklaşımı.
Arife işaret yeter.
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Çok zamane ve çok hassas bir konu.....;

Üstad hz'lerinin hayatını okurken beni en çok etkileyen kısımlardan biri olmuştur..Yıllardır hafızamın bir kenarında kayıtlıdır;

Üstad hz'leri İstanbul'da bir otel odasında rahatsızlanır;Ve ilaç almak isterler..Ve maalesef parasından iki lira eksik kalır;O anda yanında bulunan kardeşi melle Abdullah ödemek ister eksik kalan parayı;Üstad onu bile kabul etmemiştir..Kardeşinden bile almayan bir Hakk aşığı..sadece Rabbine dayanan ve ondan isteyen bir mümin..;

Ve maalesef ki günümüzde özellikle benim yaşadığım bölgede bazı melleler (imam) bırakın hediyeyi ,zekatı ve fıtreyi bile kendilerine verilmesi üzerine uyduruk fetvalar çıkarmışlardır ;Allah ıslah etsin(

Şu bir gerçek ki islama en çok hizmet edende alimler olmuştur ,köstek olup en çok zarar verende alimler olmuştur..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

[BILGI]
Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.

Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

[/BILGI]


Alimler, ilim sahibi olan kişiler İslamiyette her zaman örnek alınacak insanlardır. Onların her davranışı, sözleri, fiilleri İslamiyeti tebliğ açısından çok önemlidir. Din düşmanları, İslamiyetten insanları soğutmak isteyenler bunu çok yi bildikleri için, bütün dikkatler üzerinde olan alimleri, ilim sahibi olan kişileri halkın gözünde küçük düşürmeye, çürütmeye çalışmışlar. Bunda zaman zaman muvaffakta olmuşlar.

Günümüzde adı paracıya çıkmış çok hocalar, ilim adamları var ki; İslamiyete en büyük darbeyi vuruyorlar. Hocalık meslek değil, vazifedir. Üstad Hazretleri günümüzün derin yaralarından olan bu mevzuya hayatı ile açıklık getirmiş, bu konuda en ufak bir tavizin İslamiyete zarar vereceğini önemle vurgulamış.Görünüşte ufak bir hediyeyi almakta sakınca yok gibi algılanabilir. Ama başta dediğimiz gibi sürekli gözönünde olan bir alimin, ufacık bir hediyeyi alması onu çürütmek isteyenlerin elinde büyük bir koza dönüşüyor. Bu nedenlede Üstad en ufak bir hediyeyi dahi kabul etmiyor. Davasına en ufak bir menfaatin karışmasına müsade etmiyor. Ehl-i dalaleti bu davranışı ile fiilen yalanlamış, tekzib etmiş oluyor.

İlmi geçim vasıtası olarak kullanmak aynı zamanda ihlasa da zarar veriyor.

[NOT]Evet, hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâslarına ve sadıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup vakitlerini zayi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez. Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir. Hem [SUP]1[/SUP] وَلاَ تَشْتَرُوا بِاٰيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetinin nehyine yanaşır, ameli kısmen yanar.

İşte bu maddî menfaati arzu edip muntazır kalmak, sonra nefs-i emmâre, hodgâmlık cihetiyle, o menfaati başkasına kaptırmamak için, hakikî bir kardeşine ve o hususî hizmette arkadaşına karşı bir rekabet damarı uyandırır. İhlâsı zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder, ehl-i hakikat nazarında sakîl bir vaziyet alır. Ve maddî menfaati de kaybeder.

[SUP]1[/SUP] : “Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin.” Bakara Sûresi, 2:41.

Yirmi Birinci Lem'a[/NOT]
 

faris

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Öncelikle şunu belirtmek isterim; bir zamanlar islam din alimlerinde olan ve diğer din adamlarında halen devam eden menfaat elde etme hususu çok şükür günümüzde din adamlarımız tarafından pek teşebbüs edilmemekte.. Bir zamanlar cami imamlığını dahi bir ücret olmasa yapmayan imamlar var iken bugün elhamdülillah maaşları elinden alınsa bile imamlık yapacak çok imamlar vardır ki bugün bunu bir maaş almadan ve cami imamsız kalmasın diye imamlık yapan bir çok kişinin bulunmasından çok iyi görebilmekteyiz..


[DIKKAT]Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.[/DIKKAT]

Ustadımız Bediüzzaman hazretlerinin istiğna düsturunun ilk hikmeti olan bu hikmette vurgulanan mesele ise gayri müslimlerin, müslüman din adamlarını vazifelerini menfaat bekledikleri için yaptıklarını ve o alimleri böyle insafsızca bir iftira ile ittiham ettiklerini dikkatimize sunarak örnek olarak kendi hayatını göstermekte ve hiçbir cihetle karşılıksız birşey almadığını göstermekte ve onları fiilen tekzib ederek o dinsizlere bir tokat vuruyor.

Diğer hususlar bir sonraki derslerde ele alınırsa onlarında anlaşılmasıyla meselesiyi kavrayacağımızı umuyorum...
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Üstadın hayatı boyunca hassasiyetle üzerinde durduğu düsturlar sıralamasında ihlas, sadakat, sıdk, tesanüd, sünnet-i seniyyeye ittiba ve takvadan sonra ilk sıralarda yer alan düstur Cenab-ı Hak’tan başka kimsenin minneti altına girmemek ve elindekini kafi bulup, kimseden başka bir şey talep etmemek olan İSTİĞNA düsturudur.

İstiğna düsturu, enbiya mesleğidir. Peygamberler, yaptıkları tebliğ görevi karşılığında halktan hiçbir zaman bir beklenti içine girmemişlerdir.

“Ey kavmim! Ben yaptığım bu tebliğe mukabil sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine aittir...” demişlerdir. (Şuara 105-180)

Üstad’da bu peygamber düsturunu vefatına kadar devam ettirmiş ve talebelerine de bu düstura muvafık şekilde hareket etmelerini söylemiştir. Ve kendisine sorulan bu sorulara karşı da cevabı şudur ;

Hem maddi, hem manevi, hem nefsim, hem benimle, temas edenler gayet ehemmiyetli benden sual ediyorlar ki:

"Neden herkese muhalif olarak, hiç kimsenin yapmadığı gibi, sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun, istiğna gösteriyorsun? Ve herkes müştak ve talip olduğu ve Risale-i Nur’un intişarına, fütuhatına çok hizmet edeceğine o Risale-i Nur şakirtlerinin hasları müttefik oldukları ve senden kabul ettikleri büyük makamları kabul etmiyorsun, şiddetle çekiniyorsun?"


Elcevap: Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırlar ki, kainatta hiçbirşeye alet ve tabi ve basamak olamaz;
ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez;
ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlup edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin.
Umum ehl-i imanın bin seneden beri teraküm etmiş dalaletlerin hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin.

İşte bu nokta içindir ki, dahili ve harici yardımcılara ve ehemmiyetli kuvvetlerine, Risale-i Nur ehemmiyet vermiyor, onları arayıp tabi olmuyor-ta avam-ı ehl-i imanın nazarında, hayat-ı dünyeviyenin bazı gayelerine basamak olmasın; ve doğrudan doğruya hayat-ı bakiyeden başka hiçbir şeye alet olmadığından, fevkalade kuvveti ve hakikatı, hücum eden şüpheleri ve tereddütleri izale eylesin.


Emirdağ Lahikası

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

[BILGI]Şarkî Anadolu’da medrese teşkilâtındaki hususiyetlerden birisi şudur ki: İcazet almış bir âlim, istediği köyde hasbeten lillâh bir medrese açar. Medrese talebelerinin ihtiyacı, iktidarı olursa medrese sahibi tarafından, iktidarı yoksa halk tarafından temin edilir; hoca meccanen ders verir, talebelerin iaşe ve levazımatını da halk deruhte ederdi. Bunların içinde yalnız Molla Said, hiçbir suretle zekât almıyordu. Zekât ve başkasının eser-i minneti olan bir parayı kat’iyen kabul etmiyordu. (HAŞİYE)

HAŞİYE: Zekât ve sadaka ve mukabilsiz hiç birşey almadığının sebep ve hikmeti, Risale-i Nur’dan İkinci Mektup ve sair risalelerde beyan edilmiştir. Evet, Molla Said’in istikbalde Risale-i Nur’la göreceği hizmet-i imaniyeyi kemâl-i ihlâsla ifası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için “uhrevî hizmetin mukabilinde hiç bir şey talep etmemek” olan kudsî düsturun icmâlî bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlâhiye tarafından ruhunda yerleştirilmişti.

Tarihçe-i Hayat[/BILGI]
 

topraktoprak

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

[BILGI]«Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalka­vuk­ları ve ehl-i dalâletin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan ta­mah yüzünden yakalasalar, ge­çen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi nü­mune-i imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle te­min ederim ki, kanaat ve iktisat, maaştan ziyade sizin haya­tınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahusus size veri­len o gayr-ı meşru para, sizden, ona mukabil bin kat fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazi­neyi açabilir olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluk­tur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.» (Mektubat sh: 418)
[/BILGI]
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Bir sorum olacak ;

Her müslüman kardeşim mutlaka denk gelmiş veya duymuştur çevresinden ;

Şimdi cenaze ve taziyelerde Kur'anı Kerim bilmeyen ev sahipleri parayla Kur'an-ı Kerim okuyan müslümanları tutup hafta boyu okutuyorlar( hatimler yasin) ;

Birinci sorum ;Bu hareket caiz midir ?

ikinci sorum ;Bunları para karşılığında tuıtup okutanlarmı suçlular ,yoksa bu işi rant haline getirip geçim kaynağı yapan NÖBETÇİ OKUYUCULAR mı ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak


İ’lem ey din âlimi! “Ücretim az, ilmime rağbet yok” diye mahzun olma. Çünkü mükâfât-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye bakmaz. Meziyet-i zâtiye ise mükâfat-ı uhreviyeye nâzırdır. Öyleyse, zâtî olan meziyetini mükâfât-ı uhreviyeye sakla, birkaç kuruşluk dünya metâına satma.

Mesnevi-i Nuriye
 

faris

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Bir sorum olacak ;

Her müslüman kardeşim mutlaka denk gelmiş veya duymuştur çevresinden ;

Şimdi cenaze ve taziyelerde Kur'anı Kerim bilmeyen ev sahipleri parayla Kur'an-ı Kerim okuyan müslümanları tutup hafta boyu okutuyorlar( hatimler yasin) ;

Birinci sorum ;Bu hareket caiz midir ?

ikinci sorum ;Bunları para karşılığında tuıtup okutanlarmı suçlular ,yoksa bu işi rant haline getirip geçim kaynağı yapan NÖBETÇİ OKUYUCULAR mı ?

İki Sorunuzun cevabı fıkha girdiğinden aşağıdaki konuyu aynen aktarıyorum;

Kur'an öğretmeye karşılık ücret alma hususunda ulemâ ihtilaf etmişse de umumiyetle haram olmadığına hükmetmiştir.

Buharî'nin kaydına göre, Şa'bî: "Muallim belli bir şey verilmesini şart koşmaz, ne verilirse onu alsın" der. el-Hakem:

"Muallim'in ücret almasını mekruh addeden hiç kimse görmedim" demiştir. Hz. Mu'âviye'ye bu hususta sorulunca:

"Onun ücrete hakkı olduğu görüşündeyim" der. Hasan-ı Basrî kendisini yetiştiren hocaya on dirhem ödemiştir. Bir başka rivayette Hasan-ı Basrî'nm, önceden ücret şartı koşmayı mekruh addetmekle birlikte:

"Muallimin yazı öğretmesi mukabilinde ücret almasında bir beis yok" dediği rivayet edilmiştir. Katâde'nin:

"İnsanlar üç şey ihdas ettiler, bunlar üzerine ücret alınmaz:

Damızlık aşırtmak, mal taksimi, ta'lîm" dediği kaydedilir. Hanefiler ise rukye için ücreti caiz görseler de ta'lîm için caiz görmemişlerdir:

"Çünkü demişlerdir, Kur'an'in öğretilmesi ibadettir, onun ücreti Allah' a aittir." (Kaynak : İbrahim Canan, Kütub-u Site Muhtasarı ve Terceme şerhi Akçağ Yayınları, III. s:349)

Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet etmek büyük ibâdetlerden biridir. Cenâb-ı Hak muhtelif âyetlerde Kur"ân-ı Kerîm'i tilavet eden kimseleri medh ve sena ederek büyük mükafatlarla mükafatlandıracağını vadediyor. Peygamber (sav) de Kur'ân-ı Kerîm'in her harfi için on hasene olduğunu müjdeliyor. Yalnız başkası için Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet etmek hususunda ihtilâf vardır. İmam Şâfi'î ile birçok ashab; namaz, oruç ve zekât gibi ibâdetler başkası için caiz olmadığı gibi tilavet de başkası için caiz olmaz diyorlar 1.

Hanefî ulemâsı ile Şâfı'i ulemâsının bir kısmı duaya kıyas etmek suretiyle başkası için Kur'ân-ı Kerîm'i okumak caizdir diyorlar.

Ancak Şafiî mezhebine göre kabristanda ve meyyitin yanında Kur'ân-ı Kerîm'i okumak rahmetin inmesine vesile olduğu gibi birisini kalbden hatırlayıp okunan "Kur'ân-ı Kerîm'in sevabı kadar filan adama ver" diyerek dua etmek de hatırlanan adamın (kimsenin) rahmete mazharl olmasına vesile olur. Ve bu takdirde tilavet ücreti alınabilir 2.

Ama Hanefi mezhebinde ise ta'at ve ibâdet karşılığında ücret almak haram olduğundan Kur"ân-ı Kerîm'i menfaat karşılığı okumak caiz değildir.

Ücret alan da mesul, veren de mesuldür. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet ediniz. Fakat karşılığında ücret alıp menfaat sağlamayınız."

Ancak Hanefi mezhebinin son âlimleri ezan, imamet, va'z ve Kur'ân-ı Kerîm öğretmek mukabilinde ücret almaya cevaz vermişler ve haram olmadığını söylemişlerdir. Çünkü ücret mukabilinde belirli kimselere bu vazife yaptırılmazsa vazife aksaklığı olacak ve şeair-i Islâmiyyenin ortadan kalkmasına sebep olacaktır. 3

Bu bilgilerden hareketle eğer hoca para almak istemiyorsa fazla ısrarcı olmamak daha uygundur.

1 Muğni'l-Muhtac. c. 3. s. 70
2 Tuhfetü'l-Muhtac. c. 6. s. 158
3 el-Fıkh 'ala'l-Mezahib el-Erba'a c. 3. s. 127. Resail İbn'i Abidin s. 158-171.

İslam Fıkhı Ansiklopedisi
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

mihrimah

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Bir sorum olacak ;

Her müslüman kardeşim mutlaka denk gelmiş veya duymuştur çevresinden ;

Şimdi cenaze ve taziyelerde Kur'anı Kerim bilmeyen ev sahipleri parayla Kur'an-ı Kerim okuyan müslümanları tutup hafta boyu okutuyorlar( hatimler yasin) ;

Birinci sorum ;Bu hareket caiz midir ?

ikinci sorum ;Bunları para karşılığında tuıtup okutanlarmı suçlular ,yoksa bu işi rant haline getirip geçim kaynağı yapan NÖBETÇİ OKUYUCULAR mı ?
Selamun aleyküm
Haddim olmayarak Fahris abinin yazdıklarına acizane birkaç cümle de ben eklemek istedim.
Başkaları tarafından görüldüğünde, zahiren fitneye sebebiyet veren fakat hakikat planında niyet ile amelin sevabını artıran durum söz konusu olabilir. Yani paranın alınış niyeti ve kullanıldığı yer çok ehemmiyetli.
Alınan ücret, her ne kadar hayır yolunda kullanılsa dahi, gören şahıslar sui zanda bulunabiliyor, dolayısıyla cevaz verilse de alınmamalı. Kişi gerçekten ihtiyacına binaen alıyor ise gizli tutulmalı.
İkinci soru ise;Allah kader planında bu işi yapanlarda neyi murad etmiş bilemeyiz. Şahsi olarak tasvip etmediğim bir durum fakat;ücret karşılığında da olsa, birilerini hayır için vesile kılmış, darda olanın sıkıntısı giderilmiş,dünyada karşılığını almış olsa da kelamını okutmuştur.
Bu durumun ticarete dökülmüş olması hem çok üzüyor, hem de buruk da olsa sevindiriyor. İhtiyacın olması çok güzel.Tüm bunlara ramen ücretle bu işi yapanları tasvip edemiyorum.
Sınırlı aklım, sınırsız olan Hakkın istidadını anlayamaz lakin, vardır hikmeti.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

ikinci sorum ;Bunları para karşılığında tuıtup okutanlarmı suçlular ,yoksa bu işi rant haline getirip geçim kaynağı yapan NÖBETÇİ OKUYUCULAR mı ?

Allah bize akıl vermiş ki doğru ve yanlışı, güzeli ve çirkini, dostu ve düşmanı, samimiyi ve samimiyetsizi ayıralım. Bizler eğer samimiyetin şüpheli olduğumuz tanımadığımız her önümüze geleni tutup daha kur'anı okumayı bilmeyenlere bu fırsatı veriyor isek suçlu biziz. Ve daha eğer bu zatı muhteremi bu şekilde ihtiyaç sahibi olarak bırakıp kur'anı para karşılığında okumak zorunda bırakıyor isek o kişilere zekatımızı ve sadakamızı zamanında vermemekle yine suçlu biziz. Ve dahi bu gibi fitneler ile halis imamlara edilen iftiralara aldırış etmekle de suçlu biziz. Ve dahi sağ elin verdiğini sol elin görmemesi usulunu bırakarak gösteriş ve çaka için yapmakla yine suçlu biziz. Ve dahi en büyük ve en önemli meselemiz olan kur'anı öğrenmemekle bütün bütün suçlu olan biziz.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Hocaların, ilim öğretenlerin yaptıkları hizmet karşılığında lisan-ı haliyle ya da bizzat ücret istemeleri Üstad hazretlerine göre caiz değildir. Ancak verilirse alınmasında beis yoktur. Burada verenden ziyade hocanın durumu mühimdir. Lisan-ı hali veya kaliyle ücretin verilmesini arzu ediyorsa uygun değildir.

Ya-Sin-i Şerif her zaman işittiğimiz, ayetlerine kulaklarımızın alışık olduğu bir sure. Çok az bir çaba ile hem ezberlenebilir hem de yüzünden okunabilir. Onu dahi hocalara muhtaç olacak hale getirmişsek, en az ücreti isteyen kadar, ücreti veren biz de suçlu sayılırız. Öyle hocalar var ki Ya-sin ve Mevlid okumaya gitmekten yeni birşey öğrenmeye fırsat bulamıyor. Her ne kadar hocalar çok eleştirilse de hazırcılığa alışmış cemaatin de bunda büyük payı var. Bu şekilde sürekli bi yerlere çağrılmasalar içine düştükleri boşlukta belki yeni şeyler katacaklar kendilerine.
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Allah bize akıl vermiş ki doğru ve yanlışı, güzeli ve çirkini, dostu ve düşmanı, samimiyi ve samimiyetsizi ayıralım. Bizler eğer samimiyetin şüpheli olduğumuz tanımadığımız her önümüze geleni tutup daha kur'anı okumayı bilmeyenlere bu fırsatı veriyor isek suçlu biziz. Ve daha eğer bu zatı muhteremi bu şekilde ihtiyaç sahibi olarak bırakıp kur'anı para karşılığında okumak zorunda bırakıyor isek o kişilere zekatımızı ve sadakamızı zamanında vermemekle yine suçlu biziz. Ve dahi bu gibi fitneler ile halis imamlara edilen iftiralara aldırış etmekle de suçlu biziz. Ve dahi sağ elin verdiğini sol elin görmemesi usulunu bırakarak gösteriş ve çaka için yapmakla yine suçlu biziz. Ve dahi en büyük ve en önemli meselemiz olan kur'anı öğrenmemekle bütün bütün suçlu olan biziz.

Evet yorumunuza katılmamak ve doğrulamamak elde değil;Ve aslında gelmek istediğim noktaya geliyoruz yavaş yavaş;Söylediğiniz her eksiklik ,cümle müslümanların SOSYAL ENDİKASYONLARINI bir başka anlamla islami ibadet ve kriterlerindeki eksikliğimiz net bir şekilde ortaya koyuyor .

O halde islam topluluğu olarak yaşadığımız sosyal hastalıktan nasıl kuruluruz?

Dejenere olmuş toplumun tedavi ve rehabilete görmesi için ilk basamak ne olmalıdır?

Kişi olarak yanlışlarımız nelerdir?
 

kab-ý kavseyn

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

îman hakikatını kendi şahsına âlet yapma; tâ ki, îmana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor, nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.

Bu kısmı nasıl anlamalıyız kardeşlerim..? para karşılığı kur'an okumak iman hakikatını kendi şahsına alet etmek oluyor.. bu örnekten değilde genel bir örnek verebilir miyiz acaba..?
sadece hakikat nasıl konuşur bu kısımda biraz takıldım..!!
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

îman hakikatını kendi şahsına âlet yapma; tâ ki, îmana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor, nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.

Bu kısmı nasıl anlamalıyız kardeşlerim..? para karşılığı kur'an okumak iman hakikatını kendi şahsına alet etmek oluyor.. bu örnekten değilde genel bir örnek verebilir miyiz acaba..?
sadece hakikat nasıl konuşur bu kısımda biraz takıldım..!!


Hoşgeldin kardeşim.

Sadece hakikat derken Üstad Hazretleri Kuranı ve Kuran hakikatlerinin hiçbirşeye alet edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Mesela bir siyasetçi düşünelim. Kur'an-dan dersler veriyor, anlatıyor. Böyle bir durumda insanalrın aklına gelen "acaba bu bizi dahil olduğu siyasi cereyanın içine mi çekmeye çalışıyor." olucaktır. Yani burda Kur'an siyasete alet edilmiş gibi görünüyor. Hakikatte öyle olmasa dahi insanların içinde bu şüpheyi uyandırdığı için alet edilmiş anlamına geliyor. Üstad Hazretleri bu noktada bilhassa Kur'an hizmetinde şeffaf ve sade bir hayatı tavsiye ediyor. Mesela Üstad içinde alet etme iddiasında biçok defa bulunulmuş ama ortaya birşey koyamamışlar çünkü ortada öyle olduğuna dair bir delilde icraatte yok. İşte bu zamanda Kuran hakikatlerini tebliğ edenler; her türlü zaafı inceden inceye tetkik eden din düşmanlarının eline en ufak bir malzeme vermeyecek kadar şeffaf, ihlaslı ve sade olmalı.
 

kab-ý kavseyn

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak

Hoşgeldin kardeşim.

Sadece hakikat derken Üstad Hazretleri Kuranı ve Kuran hakikatlerinin hiçbirşeye alet edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Mesela bir siyasetçi düşünelim. Kur'an-dan dersler veriyor, anlatıyor. Böyle bir durumda insanalrın aklına gelen "acaba bu bizi dahil olduğu siyasi cereyanın içine mi çekmeye çalışıyor." olucaktır. Yani burda Kur'an siyasete alet edilmiş gibi görünüyor. Hakikatte öyle olmasa dahi insanların içinde bu şüpheyi uyandırdığı için alet edilmiş anlamına geliyor. Üstad Hazretleri bu noktada bilhassa Kur'an hizmetinde şeffaf ve sade bir hayatı tavsiye ediyor. Mesela Üstad içinde alet etme iddiasında biçok defa bulunulmuş ama ortaya birşey koyamamışlar çünkü ortada öyle olduğuna dair bir delilde icraatte yok. İşte bu zamanda Kuran hakikatlerini tebliğ edenler; her türlü zaafı inceden inceye tetkik eden din düşmanlarının eline en ufak bir malzeme vermeyecek kadar şeffaf, ihlaslı ve sade olmalı.


hoşbuldum inşaallah abi..

Rabbim razı olsun inşaallah abi ya gerçekten güzel bir örnek oldu..şimdi daha iyi kavradım..
ve yine sizinde dediğiniz gibi;Kuran hakikatlerini tebliğ edenler; her türlü zaafı inceden inceye tetkik eden din düşmanlarının eline en ufak bir malzeme vermeyecek kadar şeffaf, ihlaslı ve sade olmalı..

bunu da düstur edindiğimiz vakit sadece hakikat konuşacaktır inşaallah..
 

Eddaî2

Well-known member
Açıklamalı Risale Dersleri 52 - Din ve İlimle Meşgul Olanların Hediye Almaları


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor. Anladıklarımızı paylaşalım. Selam ve dua ile.


[BILGI]
[SUP]2[/SUP]وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ[SUP]1[/SUP]بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

O mezkûr ve malûm talebesinin hediyesine karşı cevaptan bir parçadır.

SALİSEN: Bana bir hediye gönderdin; gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki: “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman’dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim. Şöyle ki:

Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.

Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler [SUP]3[/SUP] اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللهِ diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler.

Sûre-i Yâsin’de [SUP]4[/SUP] اِتَّبِعوُا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.

Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.

Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaideyle geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.

Beşincisi: Bir iki senedir çok emâreler ve tecrübelerle kat’î kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya mânen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.

Hem bende bir tevahhuş var. Herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lazım geliyor. O da hoşuma gitmiyor.

Hem tasannu ve temellukten beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassâ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.

Altıncısı: Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen birşey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”5

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer -hâşâ- ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a’mâle mukàbil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.
[SUP]6[/SUP]اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî


[SUP]1[/SUP] : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
[SUP]2[/SUP] : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
[SUP]3[/SUP] : “Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir.” Yunus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:47.

[SUP]4[/SUP] : “Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun.” Yâsin Sûresi, 36:21.
5 : İbni Haceri’l-Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc li-Şerhi’l-Minhâc, 1:178.
6 : Bâkî olan sadece Odur.




İkinci Mektup[/BILGI]


[TAVSIYE]Benzer dersler: Açıklamalı Risale 14 - İlmi ve Dini Geçim Kaynağı Olarak Kullanmak
Diğer dersler: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 
Üst