Kelime Analizi 56: Sadme

kenz-i mahfi

Sorumlu
SADME (صدمه)(Arapça) Bir vuruş, çarpma, vurma, çatma, birden bire patlama, ansızın başa gelen musibet manalarına gelmektedir. Psikolojide “sarsıntı” manasında kullanılır.
Arapça’da “Sademe” kökünden türetilen ism-i merredir.

İsm-i merre: Bir hareketin bir defa olduğunu bildiren fiil. Buna misal: darbe, lem’a, sadme kelimeleridir.

“Sadme” (صدمه) kelimesinin çoğulu “sademât” kelimesidir.

“Sademe” fiilinden türetilen “tesâdüm” kelimesi “çarpışma, vuruşma, şok, sarsıntı” gibi manalara gelmektedir. “tesâdüm-ü efkar” terkibi “fikirlerin çarpışması” manasına gelir.

“Müsademe” (مصادمه)kelimesi “çarpışma, vuruşma” manalarına gelmektedir. Çoğulu “müsâdemât” (مصادمات)kelimesidir.

"Tesademe" (تصادم) (trenler, arabalar, ordular) çarpışmak; (farklı düşünceler, görüşler) çekişmek manalarına gelmektedir.

“Sâdime” (صادم) kelimesi “çarpıcı, şok edici” manasına gelmektedir.

“Sadme” (صدمه) kelimesinin pek çok dilde karşılığı “şok” manasında kullanılmaktadır.

“Şok” kelimesi Fransızca “choc” (çarpışma, çatışma) kelimesinden gelmektedir. Elektrik çarpması için de bu kelime kullanılır. Dilimizde ikinci bir manası olarak “ani ve can alıcı olay” manasında kullanılmaktadır.

“Sadme” (صدمه)kelimesi çarpma fiilinin şiddetli olduğunu ifade etmek için kullanılır. Kelimenin içeriğindeki “Sad” harfi kalın bir harftir. Bundan dolayı kelimeye bir ağırlık ve şiddet katmaktadır. Buna cezalet denilmektedir.

Söylenişte tatlılığı bulunan ve şiddet, büyüklük, ölüm, korku, savaş gibi konular anlatılırken kullanılan kelimelerdeki harflerin konuya uygun düşecek şekilde Arapça’daki kalın harfleri içeren kelimeler ile ifade edilmesine “cezâlet” denilir ve bu harfler de “elfâz-ı cezele” olarak tabir edilir. “Sadme” (صدمه)kelimesi de şiddetli bir meseleyi ifade etmek için kullanıldığı zaman burada “cezâlet” vardır denilir. Risale-i Nur’da kullanıldıkları yerlere bakıldığında bu durum kendini daha iyi göstermektedir.

“Sadme” (صدمه)kelimesi işte böyle anlatılan konudaki şiddeti ve dehşeti göstermektedir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur Külliyatı’nda “sadme” (صدمه)kelimesinin kullanımına baktığımızda;

“Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı; bu dehşetli asırda, acib inkılab ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur’anını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?” (Mektubat)

“Beşeriyeti dehşetli sadmelere uğratan, tehdid eden anarşiliğin ifsad ve tahribin yegane çaresi ancak ve ancak İlahi, semavi bir dinin ezeli ve ebedi hakikatlarıdır, hakikat-ı İslamiyettir.” (Barla Lahikası)

“Kamyon müthiş sadmelerle üç takla, yirmibeş-otuz metreden aşağıya yuvarlandık.” (Kastamonu Lahikası)

“Şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, “Risale-i Nur”, Türkçe’de,lisan üzerinde de imam olacağına, yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terk edeceklerine dair işaret-i Kur’aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.” (Emirdağ Lahikası)

Bu cümlede zamanımızda halis Türkçe olan dilimizin kasti bir şekilde müthiş tahribata ve burada kullanılan kelime ile “sadmeler” geçirmesine bakıldığında, eski dili en iyi koruyan eser olan Risale-i Nur’un dilinin ileride konuşma dili olacağına dair Milaslı Halil İbrahim Efendi’nin bu mektubundaki keşfiyatı gerçekten manidardır. Bu cümleden bir önceki cümlede “…Ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur” ifadesinde Risale-i Nur’un halihazırdaki tarzına ilişmek isteyenlerin akıbetini haber vermiştir. İlginçtir ki Risale-i Nur’da “lisan, zeban ve dil” kelimeleri kullanılmıştır. Lisan kelimesi Arapça, zeban kelimesi Farsça, dil kelimesi ise Türkçe’dir. Burada dil kelimesi kullanılmasıyla Risalelere ilişecek olan cihetin Türkçe’den geleceğine dair işaret etmiş desek hata etmemiş oluruz zannederiz. “her dil kurur” ifadesiyle Risalelere ilişen bu uydurukça dilin akıbetini haber vermiş diyebiliriz.

“Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda acib inkılab ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur’anını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?” (Emirdağ Lahikası)

“elbette onun hakiki bir tefsiri ve o güneşin bir nuru ve onun bir memuru olan Risale-i Nur, o vazife-i imaniyesini, biiznillah, sadmelere uğratmayarak görecektir.” (Tarihçe-i Hayatı) cümlelerinde geçmektedir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur’da “müsademe” (مصادم)kelimesinin kullanımına baktığımızda;

“Belki bazen hükm-ü imanileri, şuhud-u kevniyelerine müsademe eder. Pek güçlükle inanabilirler.” (Sözler)

“Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’an’ın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür.” (Sözler)

“Bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar. Küre-i Arzdan bin defa büyük cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.” (Sözler)

“Eğer aklın varsa; uhrevi inkılabatında, berzahî etvarında ve dünyevi inkılabatının müsadematı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden kederlenme.” (Lem’alar)

“Abdullah ibn-i Zübeyr, Emeviler zamanında hilafeti Mekke’de ilan ederek kahramanane çok müsademe etmiş; nihayet Haccac-ı Zalim büyük bir ordu ile üzerine hücum ederek, şiddetli müsademeden sonra o kahraman-ı âlişan şehid edilmiş.” (Mektubat)

“Bir dakika birisi yolunu şaşırtsa, başkasıyla müsademe edecek, öyle bir patlak verecek ki, kainatın ödü patlayıp âlemi dağıtacak.” (Mektubat)

“Bütün ehl-i dalaletin vekili olan nefis ve şeytanla ilk müsademe “Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâilâhe ilallâhu vallâhu ekber ve lâhavle ve lâ kuvvete illâ billâh” kelimelerinde vuku buldu.” (Mesnevi-i Nuriye)

“Bu alemler, hepsi de ihtilâlsiz, müsademesiz küçük bir yerde içtima ederler.” (Mesnevi-i Nuriye)

“Çünkü o mesafe-i baîdeden gelmek ile beraber; rüzgâr ve hava da müsademelerine yardımcı olduğu halde; katrelerin aralarında müsademe olmuyor.” (İşarat-ül İ’caz)

“Her bir muhakkik bir ciheti tercih ve ihtiyar etmiştir; aralarında muhalefet, müsademe yoktur.” (İşarat-ül İ’caz)

“Eğer bir duvarı veya bir taşı “Yerinden çık!” emrine hedef olsa; derhal alem ölüm hastalığına düşer; sekerata başlar; yıldızlar arasında müsademeler, ecram arasında muharebeler vukua gelir.” (İşarat-ül İ’caz)

“Hem müsademe neticesinde emr-i İlahi ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.” (Şualar)

“Sabahleyin düşmanın bir taburu ile müsademe ederler, arkadaşlarının çoğu şehid olur. Hatta yeğeni ve fedakar bir talebesi olan Ubeyd dahi kendi bedeline şehid düştükten sonra düşmanın üç sıra askerini yararak geçip, hayatta kalan üç talebesiyle pek acip bir surette su üzerinde bulunan bir sütreye girer.” (Tarihçe-i Hayatı)

Yukarıda alıntı yapılan cümlelerdeki “sadme”, “tesadüm” ve “müsademe” kelimeleri hemen hemen bütün farklı manalarıyla kullanılmıştır. Vurmak, çarpışmak, araba (kamyon) çarpması, yıldızların çarpışması, orduların çarpışması, fikirlerin çarpışması, vb.pek çok manaları kullanılmak suretiyle Risalelerdeki kelimelerin mana cihetiyle ne kadar zengin bir kullanıma sahip olduğu anlaşılır.

Risale-i Nur'da sadme kelimesi 10 defa, tesadüm kelimesi 6 defa müsademe kelimesi 18 defa kullanılmıştır.
 
Üst