Kelime Analizi 52: Gazete

kenz-i mahfi

Sorumlu
GAZETE (Venedik) Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın, bu yayının yönetildiği, hazırlandığı, basıldığı yer manalarına gelmektedir.

“Gazete” kelimesi Venediklilere mahsus bir kavram iken zamanla Almanya, Hollanda, Fransa, İngiltere gibi ülkeler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. “Gazetta” Venediklilerde bozuk para yani bir meteliktir.

Venedikliler “Gazetta” ismini verdikleri bozuk paralar basmışlardır. Ortaçağ’da Venedikliler tarafından ticaret haberlerinin yayınlandığı tek sayfalık broşürler çıkarıldı. Bu broşürler 1 gazetta fiyatından satılıyordu. Venedikliler tarafından çıkarılan Fogli Avvisi (haber veren kağıtlar) broşürler zamanla diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır. Osmanlılar ise bu broşürlerin isminin “gazetta” olduğunu düşünerek haber veren bu kağıtlara “gazetta” demişlerdir.

Fransızlar “günlük” manasına gelen “journal” kelimesini gazete yerinde kullanmaktadırlar. Dilimizde kullandığımız “jurnal” kelimesi “ihbar, şikayet” anlamına gelmektedir.
İngilizce’de gazete için genellikle “newspaper” kelimesi kullanılır.

Rusçası “gazeta” kelimesidir. Svahili dilinde “gazeti” kelimesi kullanılır.

Arapça’da gazete için genellikle “cerîde” bazen de “sahîfe” kelimesi kullanılmaktadır.

Bediüzzaman 1908 ile 1920 yılları arasında yaklaşık olarak 10 gazetede takriben 40’a yakın makale neşretmiştir. Yazısı neşredilen gazeteler şunlardır: İttihad ve Terakki, Misbah, Şura-yı Ümmet, Şark ve Kürdistan, Kürd Teavün ve Terakki, Volkan, Mizan, İkdam, Serbesti, Sebil-ür Reşad,
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Gazete ile ilgili bahislere Risale-i Nur’da baktığımızda daha çok Emirdağ Lahikası, Tarihçe-i Hayatı ve Şualar’da zikredilmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri “Eski Said” tabir ettiği dönemde günde belki 8-10 gazete okuyordu. Zaten o zamanda sayısı mahdut olan bu gazeteler, elbette ki bugünün gazeteleri gibi değildir. Genellikle fikir ve ilim gazeteleriydi. Bugünün gazetelerinin fikriyatının ekseri bozuk olduğu gibi, diğer dini gazetelerin dahi her birinin muhakkak bir siyasi düşüncesi yani taraftar olduğu siyasi bir partisi vardır.

Gazete kelimesinin en çok geçtiği Tarihçe-i Hayatı kitabında gazete ile ilgili bahislerden bahsedelim.
“Said Nursi, altmış sene evvel Van’da Vali Tahir Paşa’nın yanandı iken okuduğu bir gazete’de, İngiliz Müstemlekat Nazırının İngiliz Meclis-i Mebusan’ında elinde Kur’an’ı göstererek: “Bu Kur’an, müslümanlarıon elinde kaldıkça biz onlara hakiki hakim olamayız. Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız, veya onları Kur’an’dan soğutmalıyız” sözü üzerine, ruhunda bir feveran ve nihayetsiz bir gayret uyanır. Kur’an’ın bir mu’cize olduğunu isbat ederek her tarafa neşretmek ve kafirleri tam susturmak ister; buna kat’î karar verir. Van’da bulunduğu onbeş sene müddet içerisinde hıfzına aldığı seksenden ziyade kitabı ezbere devrettiği gibi, Alem-i İslam’ın hal-i hazırda durumu hakkında da gerekli her türlü malumatı elde eder.” (Tarihçe-i Hayatı,51)
Aynı bahis müteaddit yerlerde de benzer şekilde geçmekle beraber en mühim bahsi Birinci Şua’da 21.ayetin işaretinde geçmektedir. Çünkü burada “Fe e’riz anhum” ayetinin işaretinde bu gazetedeki haberin neşredildiği tarihe işaret edilmektedir. Hicri 1316, Miladi 1899 senesidir. Bu tarihe 1.Şua’da pek çok ayetler işaret etmiştir.

Yukarıda bahsedildiği gibi bazı dini gazetelerde makaleler neşretmiştir. Üstadın bu makaleleri emsalsiz denecek kadar harikadır. “Hürriyete Hitap” başlıklı çok harika olmakla beraber o zamanda pek çok gazete tarafından neşredilmiştir.

Gazetelerin bu zamanda efkar-ı ammede tesirleri müthiş olduğu gibi o zamanda dahi aynen öyleydi. Öyle ki 31 Mart Hadisesindeki isyanı meşru gösterecek kadar umumun efkarını bulandırmışlardır. Onun için “efkar-ı umumiyetin yalancı tercümanı olan gazeteler” tabirini kullanmıştır. Gazetelerin sebebiyet verdiği bu elim vaziyetin sebebi ise gazetelerin belagat yerine mübalagat yapmaları olduğu bahsedilmiştir. 31 Mart hadisesinin alevlenmesine en büyük sebep gazetelerin bu aldatmacası olmuştur. Gazetelerin o zamanki hali için Bediüzzaman “mürcif” kelimesini kullanmıştır. Risale-i Nur’da bu kelime sadece bu bahiste geçmektedir. Makam itibariyle gayet yerinde bir kelime olmuştur. Bu kelimenin manası “fitne ve fesad çıkaran, iftiralar ve yalan haberler neşrederek ortalığı karıştıran, yalancı” manalarına gelmektedir. Gerçekten efkar-ı ammeyi yalan haberleriyle en çok yönlendirebilen şeyin gazete olduğu muhakkaktır. Yine bu sebepten dolayıdır ki “gazeteleri naşir-i ağraz görüyorum” demiştir. Dinsizler bu sırrı anlamış olacaklar ki fikirlerini çekinmeyerek gazete lisanıyla neşretmişlerdir. “Ecnebilerin naşir-i efkarı olan gazeteciler” tabiri gayet yerinde düşmüştür.

Eski Said olarak tabir ettiği dönede 8-10 gazete okuyan Bediüzzaman, Yeni Said olarak tabir ettiği döneme ilişkin olarak 13. Mektupta “Sekiz senedir bir tek gazete okumak arzum olmadı ve okumadım” demiştir. Emirdağ Lahikasında geçen mektuplarda ise 25 senedir gazete okumadığından bahsetmektedir. Üstadın siyaseti bırakmasıyla gazete okumayı bırakması aynı zamandadır. Çünkü gazeteler yukarıda da bahsedildiği gibi “siyaset lisanı”dır. Buna dair Tarihçe-i Hayatın 220. sayfasında Eskişehir Hayatı bölümünde “On üç senedir, siyaset lisanı olan gazeteleri bu müddet zarfında hiç okumadığım dokuz sene oturduğum Barla Köyünde, dokuz ay ikamet ettiğim Isparta’da dostlarım biliyorlar” demiştir. Üzerinde ısrarla durduğu husus gazetelerin “siyaset lisanı” olmasından dolayıdır. Eski Said ile Yeni Said dönemleri arasındaki gazete mevzuundu bu hususun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Yeni Said olduğu dönemde gazeteler için “siyaset lisanı” demiştir ve siyaseti terk ettiği gibi siyasetin lisanı olan gazeteleri de terk etmiştir. Peki şimdiki zamandaki durum nedir? Aslında değişen hiçbir şey yoktur. Zira her bir gazetenin muhakkak olarak bir siyasi görüşü mevcuttur. Siyasetin çoğu yalancılık ve bilmeyerek ecnebi parmağına alet olmak ihtimali vardır.

Yine aynı eserin 243. sayfasında “Onüç senedir ki, siyaset lisanı olan hiçbir gazeteyi, ne okudum ve ne de dinledim ve ne de istedim” demiştir.

“Eski Said sigara ile beraber gazeteleri, ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-yi siyasiyeyi terk etti”. (Tarihçe-i Hayatı, 264)

Kastamonu Hayatı’ndaki bir mektupta “Bu onsekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım” denilmektedir.

Emirdağ Hayatı’ndaki bir mektupta: “Yirmi senedir hiçbir gazeteyi ve siyasi eserleri ne okumuş, ne sormuş, ne bahsetmiş…” denilmektedir.

Yine Emirdağ Hayatı’ndaki bir mektupta; “Yirmibeş senede bir gazeteyi okumıyan” denilmekte ve başka bir mektupta; “yirmibeş seneden beri bir gazeteyi ne okudum, ne dinledim ve ne de merak ettim.” denilmektedir. Bu mektubun mukabil sayfasındaki devamında “Dört-beş aydanberi bir zat, buraya bir gazete gönderiyormuş. Ben yeniden haber aldım ki bana gönderiyormuş. Buradaki dostlarım adetimi bildikleri inçidir ki, değil gazete, Nur’dan başka hiçbir kitabı, hiçbir mecmuayı kabul etmediğim gibi…” denilerek ibare biraz daha genişletilmiştir.

Eşref Edib’in Tahliller kısmındaki mektubunda; “En sevmediği şey siyasettir. 35 senedir bir gazeteyi eline almış değildir. Dünya şunu ile alakasını kesmiştir” denilerek. Siyaset ve siyasetin lisanı olan gazeteden üstadın ne denli uzak durduğunu bu mektup ve yukarıda bir nebze aktardığımız bahisler göstermektedir.
 
Üst