Hadis Sohbetleri 71:Sıla-i rahim

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.-


besmele-arapca1.jpg



Selamünaleyküm Degerli Kardeslerim;


avatar.jpg


Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz basladi.

avatar.jpg

Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..











[BILGI]3263 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.''

[/BILGI]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

SILA-İ RAHİM

Akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamında bir İslam ahlâkı terimi.

İslam'da insanlar arası ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi prensibi son derece önemlidir.

Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adâm Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?" dedi... Rasûlüllah şu cevabı verdi:

"Allah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahm edersin" (Buharî, Zekât, 1).

Peygamber Efendimizin bu kadar önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği sıla-i rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir.

Gerek âyetlerde, gerek hadislerde, bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâmdaki önemini göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğu görüşündedirler. Bunun, terkedilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günâh sayılmıştır. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının" (en-Nisâ, 4/I);

"Onlar ki Allah'ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikte bulunurlar); Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar...";

Fakat Allah'ın tevhit akidesini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah'ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü Cehennem de onlara"
(er-Ra'd, 13/21, 25).

Ayet ve hadislerde geçen "rahim" (akraba) sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre vârisler akraba sayılır. Bazı âlimler de, mahrem olsun olmasın, kişinin bütün yakınları akraba (rahim) dir demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından daha kapsamlıdır.

Allah (c.c) ve Peygamberi (s.a.s), akrabanın görülüp gözetilmesini emrettiklerine göre, bunun nâsıl yapılacağını iyi bilmek gerekir.

Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda selâmlaşmayı, hal hâtır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyâretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takib etmek kendilerini sevindirecektir.

Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.
Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak bir kişiden akrabasını ziyâret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden de başkalarına mâlî yardımda bulunmasını beklemek de yanlıştır. Yalnız zengin, hali vakti yerinde bir müslümanın, sadece ziyâret ve hal, hatır sormakla bu görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Böyle zengin birisi için sıla-i rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince malî destekte bulunmaktır. Bu destek ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mâlî yardımlar şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiniyorsa, onun yapılması anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak müslümanı bu konuda sorumlu kılar.

Yukarıdaki âyet-i kerimede, Allah Teâlâ'nın bu görevi yerine getirmeyenlere yönelttiği lânet unutulmamalıdır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah'a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484).

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

" Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin" (Buharî, İlim, 37; Müslim, İmam, 74-77).

"Akrabalık, Arş'ta asılıdır. Der ki: "-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin” (Müslim, Birr ve Sıla, 17);

"Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez" (Buhari, Edeb, 11);

"Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin" (Buhari, Edeb, 12);

"Ey insanlar, birbirinize selâm verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz" (Tirmizî, Et'ime, 45).

"Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır" (Tirmizi, Zekât, 26).

Akrabalarımız, özellikle hala, teyze, amca, dayı, gibi yakınlarımız aileden sayılır. Onları kendi yakınlarımız bilerek davranışlarımızı ayarlamakta büyük faydalar vardır. Rasûlüllah (s.a.s):
"Teyze, anne yerindedir" (Tirmizi, Birr, 5) buyuruyor. A

mca da baba yerindedir. Bu kadar yakın olan kişilere karşı yerine getirilmesi gereken bazı ahlâkî görevlerin bulunması tabiidir. Bu görevler arasında olan ziyaretlere özel bir yer ayrılmalıdır. Aşağıda anlatılacak genel ziyaret kurallarına uyarak yakınları, başta bayramlar olmak üzere, zaman zaman ziyâret etmek, mümkünse hediyeler götürmek güzel bir davranıştır. Yapılan ziyareti iâde etmek de gerekir. Müslümanı ziyarete gelene gitmemek aradaki bağların daha çabuk kopmasına sebep olmaktır.


Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesîle olur. Özellikle yaşlılar toplumda yalnız kalmadıkları, çevrelerinde kendilerini seven, arayıp soran insanların bulunduğu inancı ile son yıllarını huzur ve mutluluk içinde geçirirler.


Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir" (Buharî, Edeb, 15).

İyilik her durumda düşünülmeli ve yapılmalıdır. Yoksul ve güçsüz iken iyilik ve yardımdan söz edip, zengin ve güçlü duruma yükselince başka türlü davranmak, fesâd ve ahlâksızlıktan başka bir şey değildir.

Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

Demek idâreyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer yüzünde fesad çıkaracak, akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmuş da duygularını almış ve gözlerini kör eylemiştir. (Muhammed, 47/22-23).


Şâmil İA


 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
SILA İ RAHIM Akrabayı ve Yakınları Ziyaret Etmenin Önemi ve Fazileti:


Bu gün bizlerin en çok şikâyet ettiği konuların başında, akrabalık ilişkileri, komşuluk ilişkileri gelmektedir. Aynı sokakta, aynı apartmanda oturan insanların birbirlerini tanımadığı, selamlaşmadığı, gidip gelmediği, hal hatır sormadığı, bir ortamdayız. Oysa bu ahlaki hasletlerin bizi nerelere götürdüğünün farkında değiliz. Bu yazımızda bunu açıklamaya çalışacağız.



Sıla-i Rahim; Akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamında bir İslam ahlâkı terimidir.

Bu akrabalık, hısımlık gibi beşeri yakınlığı ifade ederek kısaca akrabasına kavuşma anlamında düşünülebilir. İslam’da en çok işlenen konular ahlaki konulardır. Ayet ve hadislerde sıla-i rahim emredilmiş ve bunu yapanlar övülmüştür. İslam'da insanlar arası ilişkilere son derece önem verilmiş özellikle yakınlardan başlayarak anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi istenmiştir. Tabii olarak ta akrabayı ziyaret etmek için önce akrabalarını bilmek gerekir. Bunun için de soyağacını yani akrabalarının kimler olduğunu bilmek gerekir. Çoğumuz yakın akrabaları biliriz. Ancak uzak akrabaları bilmeyiz. İki üç kuşak önceden yakın akraba olanlar bu gün uzak akraba olmuştur veya unutulmuştur.
Sıla-i Rahim yaparak:1- Ömrümüzün uzamasına vesile oluruz.

2- Bizi Cennete sokacak bir amel işlemiş oluruz.

3- Allah’ın emrettiği bir işlevi yerine getirmiş oluruz.

4- İmanımızı güçlendirmiş oluruz.

5- Hayır ve dua almış oluruz

.
6- Rızkımızın bollaşmasına sebep oluruz.

7- Akrabalık bağlarının güçlenmesine ve gelecek nesillere aktarmış oluruz.

8- Fasık olmaktan kurtulmuş olur.

9- Amellerimizin ve ibadetlerimizin kabulune vesile olur……

Sıla-i Rahimle ilgili ayetler: Sıla-i rahimle ilgli pek çok ayet vardır. Bazıları;“…Akrabâlık haklarına riâyetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisâ, 1)

“…Anaya, babaya, akrabâya… iyi davranın…” (en-Nisâ, 36)

“Onlar, Allâh’a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allâh’ın gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.” (er-Ra’d, 25)

"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının" (en-Nisâ, 4/I);

“Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyi gözetirler.” (Ra’d/21)

“Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının.” (Nisa, 1) “Allah’ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar (akrabayla ilişkiyi kesenler) ve yeryüzünde fesat çıkarırlar; hüsrana uğrayanlar işte onlardır.” (Bakara, 27)

"Biz insana annesine babasına iyi davranmasını emrettik, Çünkü annesi onu nice zahmetlere katlanıp karnında taşımıştır." (Lokman.14)

Bu konuda yapılacak duâ şudur:"Ey Rabbim! Beni küçükken koruyup büyüttükleri gibi, Sen de onlara şefkat ve merhamet et." (İsra: 23–27)


“Yeryüzünde bozgunculuk yapmanız ve akrabalık bağlarını kesmenizle Allah’ın emrine yüz çevirirseniz, yinede mi kurtuluşu bekliyorsunuz? (Muhammed.22)

“Allah’ın rızasını kazanmak ve kalplerini sağlamlaştırmak için mallarını infak edenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağmasa bile çisentisi düşen bir bahçenin durumu gibidir. Allah işlediklerinizi görendir.” (Bakara. 265)


“Şüphesiz ki Allah, adaletli davranmayı, iyilikte bulunmayı ve akra­balara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah sizlere düşünüp yapmanız için öğüt verir.” (Nahl 90)


Ana- babaya ve yakınlara iyilik yapın. (Bakara-83)

De ki: "Harcayacağınız hayırlı bir şey, ana-babaya, akrabalaradır". (Bakara-215)

Ana-babaya iyilik yapın. (Nisa-36)

Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. (En'am-151)

Ana-babaya ve akrabaya iyilik edin. (Enfal-75)


(Yusuf kardeşlerine şöyle dedi "Artık bugün sizin için kınanacak bir du­rum yoktur. Allah sizleri affeder." (Yusuf-92)

Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeylere (akrabalık haklarına) riayet ederler.(Rad-21)


Ey Rabbimiz! Beni ve ana-babamı bağışla! (İbrahim-41)


Anne babaya iyilik edin. (İsra-23)


Onlara merhametle tevazu kanatlarını indir. (îsra-24)


Akrabaya hakkını ver. (İsra-26)


(Yahya aleyhisselam) Muttaki idi. Anne ve babasına karşı itaatkardı. (Meryem-13,14)

(İsa aleyhisselam şöyle dedi: "Allah) Beni anneme hürmetkar kıldı." (Meryem-32)


Sıla-i Rahimle ilgili Hadislerden bazıları:

"Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin" (Buhari, Edeb, 12);

"Ey insanlar, birbirinize selâm verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz" (Tirmizî, Et'ime, 45)

" Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin" (Buharî, İlim, 37; Müslim, İmam, 74-77).

"Akrabalık, Arş'ta asılıdır. Der ki: "-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin” (Müslim, Birr ve Sıla, 17); "Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır" (Tirmizi, Zekât, 26).

"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir" (Buharî, Edeb, 15)

“Bir su içmekle de olsa sıla-i rahimde bulun. Sıla-i Rahim’in en üstün merhalesi, eziyet etmekten sakınmaktır.” Bihar, c. 74, s. 103

“Selamla da olsa, dünyada sıla-i rahimde bulununuz.” Bihar, c. 74, s. 104

“Sıla-i Rahim için, bir yıl (sürse bile) yol yürü.”
Bihar, c. 74, s. 103-105

“Üç kimse cennete giremez: Sürekli şarap içen kimse, sihre iman eden ve sıla-i rahimde bulunmayan kimse.” Bihar, c. 74, s.90

“Günahların en çirkini sıla-i rahimi terk etmek ve ana babaya eziyet etmektir.” Mizan’ul

“Sıla-i rahimde bulunmak, ömrü uzatır ve fakirliği yok eder.”

“Sıla-i rahimde bulunmak şehirleri bayındır kılar ve her ne kadar ehli iyilerden olmasa da ömürleri uzatır.”


“Herkim, can ve malıyla akrabasına doğru gidecek olursa, aziz ve celil olan Allah yüz şehidin sevabını inayet buyurur.”

“Sıla-i rahime doğru attığı her adıma karşılık, kendisine kırk bin iyilik yazılır, kırk bin kötülüğü silinir, makamı kırk bin derece yükseltilir, adeta yüz yıl sabır ve ihlâs ile Allah’a ibadet etmiş gibi olur.”


“Şüphesiz cennette, sadece âdil imamın veya çok sıla-i rahimde bulunan kimsenin veya kadın ve çocukları hususunda çok sabreden kimsenin ulaşabileceği bir derece vardır.”


İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sıla-i rahim, amelleri temizler, malı bereketlendirir, belayı defeder ve eceli erteler.”


İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sıla-i rahim ve iyilik yapmak, kıyamette insanın hesabını kolaylaştırmakta ve insanı günahtan korumaktadır. O halde sıla-i rahimde bulununuz ve kardeşlerinize güzel bir selam veya selamın cevabını vermekle de olsa iyilikte bulununuz.”


Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda selâmlaşmayı, hal hâtır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyâretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takip etmek kendilerini sevindirecektir. Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak bir kişiden akrabasını ziyâret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden de başkalarına mâlî yardımda bulunmasını beklemek de yanlıştır. Yalnız zengin, hali vakti yerinde bir müslümanın, sadece ziyaret ve hal, hatır sormakla bu görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Böyle zengin birisi için sıla-i rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince malî destekte bulunmaktır. Bu destek ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mâlî yardımlar şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiniyorsa, onun yapılması anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak müslümanı bu konuda sorumlu kılar. Yukarıdaki âyet-i kerimede, Allah Teâlâ'nın bu görevi yerine getirmeyenlere yönelttiği lânet unutulmamalıdır.

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah'a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484).


Muhammed Bakır r.a.’nın babası hususi olarak ve üzerinde durarak bir vasiyette bulunmuştu. Bu vasiyet birinci bölümün hadisler kısmının 23. sırasında geçmişti. Onun sözleri tecrübe edilmiş şeylerdir.

Nitekim Muham­med Bakır rahmetullahi aleyh diyor ki: Babam (Hz. İmam Zeynül Abidin) bana şöyle vasiyet etti; "Beş çeşit insanın yanında bulunma, onlarla konuşma hatta yolda yürürken sana rastlasalar bile onlarla birlikte yürüme.

1-
Fasık; çünkü o bir lokma karşılığında seni satar hatta bir lokmandan azada satar". Ben, "Bir lokmadan aza nasıl satar? dedim. Buyurdu ki; "Sadece bir lokma ümidiyle seni satar, o lokmayı da elde edemez.

2-Cimri; çünkü o senin şiddetli ihtiyacın olduğu vakit yan çize­cektir.

3-Yalancı; çünkü o hokkabaz gibi seni aldatır. Uzakta olana yakın der, yakın olanı uzak gösterir.

4-Ahmağın yanına yanaşma. Çünkü o sana iyilik etmek istese de ahmaklığından dolayı zarar verir. Şu atasözü meşhurdur; (Akıi!ı düşman, akıl­sız dosttan daha iyidir).

5-
Akrabasıyla ilişkisini kesen kimsenin yanına gitme. Çün­kü ben Kur'an-ı Kerim'in üç yerinde o kimse üzerine lanet edildiğini gördüm"


Hz. Peygamber'in cennete girmeye sebep olacak işlerden biri olarak haber verdiği sıla-i rahrnin, ayet ve hadislerde namaz, zekat gibi farz ibadetlerle birlikte zikredilmesi, onun ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Sıla-i rahimin terkine sebep; bencillik, hırs, küçük çıkarlar, kibir vs. gibi huylardır.

Günümüzde baktığımız zaman çoğu kimsenin akrabasına, kardeşine küs olduğu görülür. Oysa müslümanın müslümana üç günden fazla küs olmayacağını ne çabuk unuturuz.
Yakınlarımızla aramızdaki akrabalık bağını kuran Yüce Allah, onlarla dayanışma ve yardımlaşma içinde olmamızı istemekte, sıla-i rahim yapandan razı olacağını, akrabası ile ilişkisini kesenden ise rahmetini keseceğini bildirmektedir.

Hz. Peygamber de, kendisi bizzat akrabalarına sıla-i rahimde bulunarak ve birçok hadisiyle Müslümanları buna teşvik ederek, konunun önemini ortaya koymuştur.
Sıla-i rahimle ilgili ayet ve hadisler, akrabalık hukukunu gözetmede dikkatli olmaları hususunda Müslümanları uyarmakta, aynı zamanda, Müslümanlar arasındaki sevgi-dostluk bağlarının oluşmasına, iyi ilişkileri sürdürmelerine, akrabaların birbirleri ile yardımlaşmalarına ne kadar önem verildiğini göstermektedir. Sıla-i rahim, insanların sevinç ve üzüntülerini paylaşmalarını, dertlerine çare bulmalarını sağlar. Akrabalar ve dostlar arasındaki sevgi ve saygı bağlarını güçlendirir. Ayrıca, hadislerde belirtildiği gibi, insanın rızkının genişlemesine ve ömrünün bereketlenmesine vesile olur.O halde, başta anne-babaya olmak üzere, yakın ve uzak akrabaya, dostlara ve ihtiyaç sahibi olan diğer insanlara, imkanımız dahilinde yardımcı olmaya çalışması, Müslüman'ın en önemli görevlerinden biridir. Yine büyüklerimizden uzak akrabalarımızı da öğrenmeliyiz. Çünkü kendisi de, muhtaç duruma düşünce, yine bu insanlardan yardım görecektir. Her Müslüman, en yakınından başlayıp en uzağa varıncaya kadar, akrabalarını ziyarete, onların dertlerini dinlemeye ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalıdır. Allah (C.C.) cümlemizi iyi ameller yapanlardan eylesin…. ALINTI
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Sılâ-i Rahim Ömrü Uzatır

56— Enes îbni Malik'den : Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

«— Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse, sılâ-i Rahim yapsın.»[112]


Hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, stlâ-i rahim vazifesini yerine getirmekte iki semere vardır:


1— Rızkın genişlemesi ve bol olması,
2— Ömrün uzaması.

Rızkın genişlemesi, akrabaya yapılan iyilik ve ihsan karşılığında Allah T«>tâ'nın rahmet ve ihsanını va'd buyurmasına dair geçen hadîs-i şerifler mealinden anlaştlrnaktadır. Dilediği kimselere hesapsız rıztk ve faereker verir.

ömrün uzaması üzerinde çeşitli izahlar yapılmıştır. Bunların bir kısmı şöyle hulâsa edilir:

a) Hadîs-i şerifte: «Sıla yapanın eseri geciktirilir.» ifadesi vardır. Esef; insanın yerde yürürken bırakmış olduğu ize denir. Bir kimsenin izinin uzatılması, hayatta kalması ve ömrünün devam etmesi olur.


b) Ecelin bir ismi de eser'dîr. Çünkü ecel ömrün arkasından gider ve onu takip eder. Bu bakımdan eserin, yani ecelin gecikmesi yine ömrün uza­ması demek olur. Yahut geriye iyi ve salİh bir nesil bırakır da, kendisine ölümünden sonra dua ederler. Arkasından hayırla yad edilir.

c) Eserin geciktirilmesi, adamın akıl ve anlayışının devam etmesi, bo­zulmaması anlamını da ifade eder. Yaşayışta bereketlilik olur.

Ecel, Allah'ın ilminde malûm ve değişmez bir hal olduğuna göre, ger­çek manâda bunun uzaması, ölüm. .işi İle görevlendirilen meleğin ilmine nisbetledİr. Meselâ : Bir insan için, eğer sılâ-İ rahim yapmazsa ömrü altmış senedir, Sıla yaparsa yetmiş senedir; şeklinde melek'in bilmesi halinde, ömürde uzama olmuş oluyor. Fakat Allah Tealâ, o insanın sıla yapıp yap-mıyacağını ezelden* bildiğinden, onun katında değişen bir şey olmuyor. Netice itibariyle sılâ-i rahmin rızıkta genişliğe ve ömürde berekete vesile olması vardır.

Enes ibni Malık:

Bu hadîs-i şerifin ravisi olan Enes ibni Malik ashab-ı ki­ramdan ve ensârdandır. Henüz dokuz veya on yaşlarında iken Resûlüllah'ın hizmetinde clevamlı olarak bulunmuş ve irtihallerinde yirmi yaşını idrak et-mîşti. Yüz yaşına kadar ömür sürdüğünden ve Hazretİ Peygamberin hiz­metinden ayrılmadığından pek çok hadîs rivayet etmiştir.


Resûlültah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)"m Medine'ye hicretlerinde, E n e s 'i elinden tutarak annesi Peygamber'e götürdü ve :

«— Bu çocuğu, sana hizmet etsin diye getirdim.» dedi.

Hazreti Peygamber de onu kabul buyurdular. H a m z a ismindeki sebze türlerinden ot topladığından Hazreti Peygamber ona «E b u Ham-za» künyesini taktı.

Küçük yaşta iken Bedir savaşında ve ondan sonraki diğer savaşlarda bulunarak hizmetten geri kalmadı. Basra'da vefat eden ashabın sonuncu­sudur. Yüz yaşına kadar olduğu halde vefat ederek orada defnedildi.
Hazretİ Peygamber, ona mal ve evlâd bereketi ile Cennete girmesini duâ etmiş olduğundan, hayatında mal ve evlâd bereketine nail olmuştu. Allah ondan razı olsun.[113]


57— Rivayet edildiğine göre Ejbû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle dediğini işittim:

«— Kim rızkının bol olmasına ve ömrünün uzamasına sevinirse, sılâ-i rahim yapsın.»[114]

Manâda değişiklik olmamakla beraber bir kelimenin fâfzı değişik ola­rak aynı hadîs iki ravi tarafından nakledilmiştir. Bu da hadîs-i şerifin sıh­hatini kuvvetlendirmiş olur.[115]
 

Livza

Well-known member
Sıla-i rahim, aile hayatımıza sosyal ilişkilerimize can verir..

Sıla-i rahimi önemseyerek yapanlar, güzelliklerden gani gani istifade eder.

Anne-babayı, akrabaları ziyaret edenler maddî ve manevî birçok kazançla döner. Sıla-i rahimin önemini yeni idrak edenler birtakım engellerle karşılaşır. Bu engeller, hayatın gerekli-gereksiz rutinlerle dolu olması, iş telaşı, hayat mücadelesi, uzaklık, vakit azlığı, maddî imkânsızlıklar gibi mazeretlerdir.

Sıla-i rahimin olduğu toplum, şuurlu ailelerden oluşur. Toplumun fertleri sevgi, saygı ve samimiyet, birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma, cesaret ve girişimcilik, hoşgörü ve müspet hareket, yaşatmak için yaşama hisleriyle coşarlar. Sosyal dokusu güçlenen böyle bir topluma, huzur, ahenk ve emniyet hâkim olur.

1. İnsani bir vazifedir: Dünyaya gelişimizden bu yana üzerimizde en fazla hakkı olan anne-babamızla ilgilenmek, ihtiyaçlarını gidermek, gönüllerini almak, bizden razı olmalarını sağlamak vazifemizdir. Eğer onlara yakınsak sık sık ziyaret etmeli, uzaksak iletişim araçlarıyla sık sık görüşmeliyiz.

2. Fıtri bir ihtiyaçtır: Sıla-i rahim yaparak anne-baba ve akrabalarla beraber olanın vicdanı rahatlar, ruhu ferahlar, gönlü huzurla dolar. Hayatına coşku, ahenk ve bereket gelir. Onlarla geçirilen dakikalar kıymetlenir, sohbetler lezzetlenir, yemeklerin tadı bambaşka olur.

3. Yalnızlık, stres ve bunalımın ilacıdır: Günümüzde yalnızlık, stres, bunalım, depresyon vb. hastalıklar hayli yaygınlaştı. Her biri için çeşitli tedavi yöntemleri önerilse de teoride kalıyor ve bu hastalıklar insanların yakasını bırakmıyor. Sıla-i rahim hayatımızdan çıktığı için bu hastalıklar türedi ve çaresi de sıla-i rahimdir. Çünkü bu hastalıkların başında yalnızlık geliyor, sıla-i rahim ile yalnızlığa neşter vurulacak, kişi hem akrabalarla hem de ailesiyle bütünleşecektir.

4. Dostluklar pekişir: Sıla-i rahim akrabaların birbiriyle görüşmesi, dertleşmesi, hasbihal etmesi ve dostlukları pekiştirmek için fırsattır. Ayrıca, daha önce hiç görüşmemiş birbirinden habersiz akrabaların tanışmasına ve yeni ilişkilerin kurulmasına vesiledir.

5. Yardımlaşma ve dayanışmaya vesile olur: İhtiyaçlarını gidermek, emellerine ulaşmak, zorlukları aşmak, problemleri çözmek ve geleceğe ümitle bakmak isteyen insanlar, birlik ve beraberliğe, yardımlaşma ve dayanışmaya ihtiyaç duyarlar. Bu da karşılıklı güven ve itimatla, beklentisizlikle mümkün olur.

6. Kırgınlık ve küskünlükleri giderilir: Anne-baba, akraba ve yakınlarına haklı veya haksız, hatta gereksiz sebeplerle kırgın, yıllardır küs insanlar vardır. Bunlar için sıla-i rahim sıkıntı, iç çatışma demektir. Vicdanları git, özür dile/hoş gör/ affet der, nefisleri ise nazarlarını küskünlük ve kırgınlığa sebep olan konuya çevirerek gitme der. Her kırgınlık ve küskünlük, öncelikle sahibine zarar verir, akrabaya karşı ise daha fazla acı verir. İnsanlar arası ilişkilerin zirvesi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, küskünlükleri üç günden fazla sürdürmemeyi önerir.

7. Aile huzur ve aidiyetini geliştirir: Sıla-i rahimin önemsenerek yapıldığı ailede, heyecan ve coşku, sevgi ve muhabbet hisleri artar, huzur ve itminan hâkim olur. Sıla-i rahimde, ahlaki değerler ve güzellikler paylaşılır, birbirinin iyiliğini isteyen akrabalar birbirine hayırhahlık yaparlar.

8. Şuurlu nesillerin yetişmesini sağlar: Günümüz nesilleri, dede-nine, akraba ve yakınların sevgisi, şefkati ve ilgisinden mahrum olarak yetişiyor. Dolayısıyla sevgi ve güven duygularından yoksun, birlik ve beraberliği menfaate endeksleyen, gelecekten ümitsiz ve hayata karşı kırılgan oluyorlar. Oysa akraba ilişkileri, paylaşım ve etkileşimin en yoğun olduğu ilişkilerdir. Sıla-i rahim ile canlı tutulan akraba ilişkileri çocuklar ve gençler çok değerli sosyal sermayedir.

9. Toplumu güçlendirir: Sıla-i rahimin olmadığı toplumda, aile mekân paylaşımına mahkûmdur. Fertlerin eğitim ve refah seviyesi artsa bile toplum şuursuz kalabalıklardan oluşur. İnsanlar sürü kültürüyle hareket ederler, toplumsal krizler karşısında çok kırılgandırlar.

Sıla-i rahim nedir?

Sıla-i rahim, anne-baba ve akrabaların ziyaretlerine gidip hal hatır sormak, ellerini öpmek, dualarını almaktır. Onlara şefkat ve merhamet duymak, ilgi ve alaka göstermek, sevgi, saygı ve muhabbet beslemektir. Onlara hizmet etmek, imkân nispetinde maddi ve manevi yardımda bulunmak, sevinçli ve üzüntülü zamanlarında yanlarında olmak, mutluluk ve elemlerini paylaşmak, zarar ve kötülüklerden uzak tutmaya çalışmaktır. Eğer uzakta yaşıyorsak, iletişim araçlarıyla ilişkileri sağlam tutmak, kendini hatırlatmak, kalbi bağları sağlamlaştırmak gerekir.

ZAMAN
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



Akraba ilişkileriyle ilgili hukuk, İslâm'da olduğu kadar hiçbir dinde ve hukuk sisteminde gözetilmemiştir. Karabet bağı bugün Batı'da neredeyse kaybolmuş durumdadır. Aile bağı bile dağılmıştır. Bireysellik öylesine topluma nüfuz etmiştir ki, çekirdek aileyi daha evinde iken atomize etmiştir. Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler, kan bağına ait sıcaklığı vermemektedir.



Çekirdek aile şekil olarak Batı'da da mevcuttur. Belki aile bütün bütün tarumar olmamıştır. Ama aile bireyleri arasında ruhsal ve manevî açıdan bağlılık çok zayıflamıştır. Fertler manen ve ruhen kendi bireysel dünyalarını yaşamaktadırlar. Bir evi paylaşmanın haricinde derin ilişkiler söz konusu değildir. Eğitim sistemi gerek ailede gerekse okul ve çevrede fertleri, bireyselleştirecek ve yalnızlaştıracak şekilde organize edilmiştir. Ortak bir mekânı paylaşmanın verdiği ortak duygular, ne kadarsa, Batı'da ailenin fonksiyonu da bundan ibarettir. Sosyal çevre tüm değerleri dünyevileştirdiği gibi, ailevi değerleri de dünyevileştirmiştir. Ahirete taalluk edecek formlar çoktan cemiyetin bağrından sökülüp atılmıştır.


Oysa İslâm'da aile, yalnızca çekirdeği oluşturan bireyler arasındaki bağı değil, cemiyetin teşekkülünde mikyas alınan temel bir ortamı da ifade etmektedir. Yani cemiyetin üzerine oturduğu en rasih (sağlam) bir değer ve unsurdur aynı zamanda. Bu yüzden İslâm, aile etrafında şekillenen değerlerin ve ilişkilerin korunması için yeterli tahşidat yapmaktadır. Kat'-ı rahimi (aile ve akraba ilişkilerini kesmeyi) büyük günahlardan addetmektedir.


Sıla, ulaşma, varma, kavuşma; uzakta bulunduğu memleketine, vatanına, ailesine kavuşma anlamlarına gelir. Rahm, kelime olarak rahmetten gelir. Rahmet, acımak, şefkat duymak anlamlarını taşır. Sıla-i Rahim ise, akraba ve yakınlarını ziyaret etme, hal hatır sorma, yardımda bulunma kısaca akrabalık bağlarını kuvvetli tutma anlamına gelir. Mesela, iş ve ikamet yerimiz akrabalardan uzakta ise zaman zaman ziyaretlerine gitmek, mektup, telefon, mail gibi vasıtalarla hal hatır sormak, yardıma muhtaç iseler elimizden gelen yardımı esirgememek, hasta iseler ziyaret etmek, bir problemleri varsa ilgilenmek, düğün bayram gibi sevinçli anlarında tebrik etmek ve onlarla sevinmek, üzüntülerini paylaşmak, hastalandıklarında ziyaret etmek, cenaze ve taziyelerine katılmak sıla-i rahme dahil olan hususlardır. Bu sayılanlar, akrabalar arasında bağları güçlendirir, kişiyi hayata mutlu bir şekilde bağlar, bencillik, yalnızlık gibi durumlardan korur ve en önemlisi dinî bir vecibe yerine getirildiğinden Allah'ın rızasına ulaştırır.



Alimler sıla-i rahmin dereceleri olduğunu, en yüksek derecesinin nikâh düşmeyecek kadar yakın olan akrabalar arasında olduğunu ve bunun farz olduğunu belirtmişlerdir. Bazı âlimler bu kişilerin miras konusunda geçen zevi'l-erhamı kapsadığını belirtirler. Verilen bilgilere genel olarak bakıldığında, anne, baba, çocuklar, kardeşler, amca, hala, dayı ve teyzelere karşı sıla-i rahim farz olurken diğer akrabalar için uzaklaştıkça mükellefiyet derecesi düşer. Belki en alt derecesi bütün Müslümanlara karşı müstehab olur.


Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, anne-baba, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır."(Bakara, 2/215) "Bir de akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma."(İsra, 17/26) "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği (ihsanı), akrabaya yardımı emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir."(Nahl, 16/90) Bu son ayet-i kerime pozitif ve negatif altı önemli esası ihtiva eden, câmi bir ilahî beyandır:



Adalet; dinde hayatî ehemmiyeti haiz bir disiplindir. Ve bazıları onu, dinin dört temel esasından biri kabul etmişlerdir. Bazen ubudiyet, bazen adalet şeklinde Kur'ân ve Sünnet-i sahihada geçen bu kavram, pek çok şeyin kendisine irca edileceği genel bir kavramdır. Mesela mealini sunduğumuz ayette, iyilik yapma, akrabaya yardımda bulunma ve ihsan şuuruna ulaşma gibi hususların hemen hepsi adalete irca edilebilir. Zaten ubudiyet manâsında adalet bir insanda veya bir toplumda tam anlamıyla oturmamışsa, böyle birinden sair hususların beklenmesi de beyhudedir. Evet, adaletsiz ihsan olmaz. Onsuz yakınlara, akrabaya bakmak gerçekleşmez. Hele ihsanın bir hadis-i şerifte beyan edilen o enfes manâsı ki, "Allah'ı görüyor gibi kullukta bulunma"hiç mi hiç hayata geçirilemez.


İhsan; yukarıda ifade ettiğimiz gibi, "Allah'ı görüyor gibi"kulluk yapmaktır. Ne var ki, bu duygu, bu düşünce ve bu tasavvurların, sağlam bir imana bina edilmesi ve iman gerçeğinin de, İslâmî esaslarla derinleştirilmesi icab eder ki, ihsan şuuru kendinden bekleneni verebilsin.


Yakınlara yardım etme veya daha geniş bir dairede herkese yardımda bulunma, ihsan şuurunun yaygınlaştırıl¬ması ve intişarı demektir. Bu açıdan ayetin mazmununu tahlil edecek olursak, adalet ihsanın, ihsan da iyilik etme duygusunun hem temeli hem de kaynağıdır.


Negatif planda esas alınan şeylere gelince; bu konuda önce fuhşiyat zikredilmiş. İhtimal, hem ferdî planda hem de toplum planında bütün münkeratın başlangıcını fuhşiyat teşkil ettiği için ona öncelik verilmiş. Zira hemen herkesin bildiği fuhşiyatın yaygın olduğu toplumlarda sair olumsuz şeylerin hemen hepsi çorap söküğü gibi ard arda sökün eder gelir ve zamanla toplumu bütün bütün şirazeden çıkarır. Bu açıdan da hiçbir zaman onun küçük görülmemesi gerekir.


Münker; Allah'ın yasaklamış olduğu şeylerin açıktan açığa yapılması mânâsına gelir. Diğer bir yaklaşımla o, evrensel doğrulara başkaldırma ve isyan etme manâlarına gelir ki her din ve her millette merduttur.


Bağy yani azgınlık ve taşkınlık; bu olumsuz sıfat da ferdî ve içtimaî hayatta değişik şekillerde kendini gösterir. İnsanın kendine zulmetmesinden, ana-babasına isyanına, devlete başkaldırıp toplum huzurunu bozmadan, Allah'ı inkâra kadar geniş bir taalluk sahasının olduğunu söylemek mümkündür. Burada da tıpkı adalet, ihsan ve iyilikte bulunmada gördüğümüz gibi, fuhşiyat münkerin, münker de azgınlık ve taşkınlığın hem temeli, hem de kaynağıdır.


Konuyla ilgili birçok hadis de bulunmaktadır. Birkaç tanesini kaydedelim: "Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama akrabaya yapılan ikidir; biri sıla-i rahim, diğeri sadaka."Küleyb el-Hanefi, Peygamber Efendimiz'e kime iyilik yapması lazım geldiğini sorunca şu cevabı aldı: "Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine... Bu iyiliği üzerine vacip olan bir hakkın ödenmesi yani sıla-i rahmin yerine getirilmesi olarak yapacaksın."




Sıla-i Rahim ve Ömrün Uzaması

Efendimiz diğer bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır."Bu ve bunu destekler mahiyette başka hadislerde, sıla-i rahimin ömrü uzattığı beyan edilmektedir.

Bunun dışında öteden beri Ehlullah arasında ömrün birbirine verilmesi meselesi de bilinen bir konudur. Her hâlde bu mesele ancak, verenin ve alanın ruhî dokularının uyuşması, aynı frekansı paylaşmaları ve Allah'ın bu fiilî ve kavlî duaya meşietiyle cevap vermesiyle gerçekleşebilir.

Her isteyenin veremeyeceği gibi, her isteyenin de alamayacağı bu alış veriş netice itibariyle "illet-i tâmme"nin gerçekleşmesi ve Cenab-ı Hakk'ın o mevzuda iradesinin taallukuna bağlıdır. İhtimal, sıla-i rahim yapılınca o illet tahakkuk ediyor ve Allah ömrü uzatıyor.

Ömür uzamasının bir başka tevili de şöyle olabilir; Cenab-ı Hakk insanın yaptığı şeyleri bereketlendirip, nemalandırarak o insanın hayatını uzun bir ömür yaşamışçasına bereketlendirebilir. Şayet ömrün uzaması esprisi, insanın ahiret hesabına yönelik kazancıyla değerlendiriliyorsa, bu durumda insan ahiret adına çok kazanmış demektir. Mesela bunlardan birisi Kadir gecesidir ki, bin aya bedel olduğu ifade ediliyor. Eğer insan o gecede, o İlahî teveccühü yakalarsa, sanki seksen sene yaşamış gibi olur. Bu, o insanın ömrü uzasaydı ve seksen sene de yaşasaydı işte o kadar sevap kazanacaktı demektir. Sadakanın, hasenatın, sıla-i rahimin ömür uzatması da bu şekilde olabilir.

Ömrün uzatılması meselesinin niçin sıla-i rahime tahsis edildiği hakkında şunlar söylenebilir; günümüzde en çok gadre uğrayan İslâmî prensiplerden biri de hiç şüphesiz yakın akrabanın unutulmasıdır. Evet, derecesine göre yakınların yer yer ziyaret edilmesi; onlarla aramızda vuslatın sağlanması; başta anne-baba, anne-babanın evlatları, sonra kardeşler, nene, dede; anne menzilinde dayı-teyze, baba menzilinde amca-hala gibi yakınların, anne-babaya karşı bile saygının çok ciddi sarsıldığı bir dönemde görülüp gözetilmesi mevzuu çok önem arz etmektedir.


Hz. Hatice validemiz çok akıllı bir kadındır ve o sanki bir peygambere zevce olmak için yaratılmıştır. Efendimizle ilk vahyin heyecanını paylaştığı dönemde bu büyük kadın, Peygamberimizin, Cebrail'den (a.s.) ilk ayetleri aldıktan sonra "Kendimden korkuyorum."demesine mukabil; "Hayır ebedîyyen Allah seni zâyi etmeyecektir. Şüphesiz sen sıla-i rahim yapıyor, ihtiyacı olanın elinden tutuyor, yoksula bakıyorsun..."demiştir.


Hz. Hatice validemizin bunu demesi, Varaka b. Nevfel'in de bu istikamette bir mütalaada bulunmasından anlaşılıyor ki, sıla-i rahim, o toplumda zor yapılan ve talib olunan bir şey. Hz. Ebu Bekir, Efendimiz'e yapılanlar karşısında O'na sahip çıkarken, "Senin gibi, fakirin, yoksulun elinden tutan, sıla-i rahim yapan birine bu yapılmaz."diyor. Ve yine komşulukla korumaya almak istediğinde, Kureyş'e karşı sıla-i rahimi referans olarak veriyor. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, sıla-i rahim o dönemde de herkes için gâye-i hayâl ve çok önemli bir şeydi.


Bir diğer yanıyla tarihte, pederşâhî, cedşâhî, ceddü'l-cedşâhî (ata erkil) aile şekillerini görmek mümkün. Eskiden bizim toplumumuz da öyleydi. Bir baba-anne veya dedenin etrafında birçok gelin ve evlad bulunurdu. Hâlâ bazı yerlerde bu vardır. Bunlar aslında toplum molekülünün düşük çapta hücreleri gibi şeylerdir ki, ne kadar sağlam, sıhhatli, birbiriyle irtibat içinde olurlarsa o kadar sıhhatli bir toplum meydana gelir.
 
Üst