kenz-i mahfi
Sorumlu
MENHUS (Arapça) Uğursuz, talihsiz
Menhus kelimesi Arapça "nehase" (sıkıntıya sokmak, başını derde sokmak, başına bela getirmek) fiilinden türetilmiştir.
Menhus kelimesi Kur'an-ı Kerim'de "uğursuzluk" manasında olarak 2 yerde geçmektedir. Kur'an-ı Kerim'de ismi zikredilen Ad Kavmi'nin helak olmasından bahsedilirken "nahis" (uğursuz) kelimesi kullanılmıştır. Ad Kavmi dünyadaki en güzel şehir olan İrem'i kurmuşlardır. Burada yüksek yüksek binalar inşa etmişler fakat putlara tapmaya başlamışlardır. Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş bulunan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz sene sonradır.
Helâk oluşları bütün insanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasındadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçelik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâbiri oradan gelmektedir. Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Köklü kayaları yerinden söküp atabilecek kadar kuvvetli insanlardı. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştırıcı güzelliklerle doluydu.
Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Aynı zamanda ilk helak edilen kavim de Hud (AS)'un kavmi olan Ad Kavmidir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları sebebiyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Putlara tapmaya başlayan Ad Kavminin insanları zalim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmişlerdi.
Ad Kavminin helak oluşu yedi gün sekiz gece süre şiddetli bir kasırgadır. Kur'an'da bu kasırganın ismi "sarsar" olarak geçmektedir. "Sarsar" kelimesi "gürültü ile gelen çok soğuk rüzgar, kasırga" demektir. Zaten kelimenin söylenişinde de sarsmanın şiddetlisi olduğu anlaşılıyor. İşte böyle şiddetli ve dünyada emsali görülmemiş bir fırtınaya tutulmuşlardır. Bu fırtınaya tutuldukları günler ise "nahıs" kelimesiyle ifade edilmiş ve "uğursuz günler" olarak adlandırılmıştır. Elbette ki günlerin uğurlu ve uğursuzluğu diye bir şey yoktur. Buradaki bahis Ad Kavminin helak olduğu günlerin onlar için ne kadar uğursuz olduğunu kayıt altına almaktadır. Öyle uğursuz bir gün ki o şiddetli kasırga Ad Kavminin insanlarını yerden kaldırıyor, havada ezip parçalara ayırıyor ve aynen kökünden sökülüp atılmış hurma kütükleri gibi yere çarpıyor. Böyle dehşetli ve uğursuz bir gün hiç bir kavmin başına gelmemiştir.
Fussilet Suresinin 16.ayetinde "nahis" kelimesinin çoğulu olan "nahisât" kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette "eyyamin nahisât" tabiriyle "uğursuz günler" kullanılmıştır.
Kamer Suresinin 19. ayetinde "nahis" kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette "yevm-i nahsin" denilerek "uğursuz gün" tabiri kullanılmıştır.
Menhus kelimesi Arapça "nehase" (sıkıntıya sokmak, başını derde sokmak, başına bela getirmek) fiilinden türetilmiştir.
Menhus kelimesi Kur'an-ı Kerim'de "uğursuzluk" manasında olarak 2 yerde geçmektedir. Kur'an-ı Kerim'de ismi zikredilen Ad Kavmi'nin helak olmasından bahsedilirken "nahis" (uğursuz) kelimesi kullanılmıştır. Ad Kavmi dünyadaki en güzel şehir olan İrem'i kurmuşlardır. Burada yüksek yüksek binalar inşa etmişler fakat putlara tapmaya başlamışlardır. Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş bulunan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz sene sonradır.
Helâk oluşları bütün insanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasındadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçelik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâbiri oradan gelmektedir. Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Köklü kayaları yerinden söküp atabilecek kadar kuvvetli insanlardı. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştırıcı güzelliklerle doluydu.
Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Aynı zamanda ilk helak edilen kavim de Hud (AS)'un kavmi olan Ad Kavmidir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları sebebiyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Putlara tapmaya başlayan Ad Kavminin insanları zalim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmişlerdi.
Ad Kavminin helak oluşu yedi gün sekiz gece süre şiddetli bir kasırgadır. Kur'an'da bu kasırganın ismi "sarsar" olarak geçmektedir. "Sarsar" kelimesi "gürültü ile gelen çok soğuk rüzgar, kasırga" demektir. Zaten kelimenin söylenişinde de sarsmanın şiddetlisi olduğu anlaşılıyor. İşte böyle şiddetli ve dünyada emsali görülmemiş bir fırtınaya tutulmuşlardır. Bu fırtınaya tutuldukları günler ise "nahıs" kelimesiyle ifade edilmiş ve "uğursuz günler" olarak adlandırılmıştır. Elbette ki günlerin uğurlu ve uğursuzluğu diye bir şey yoktur. Buradaki bahis Ad Kavminin helak olduğu günlerin onlar için ne kadar uğursuz olduğunu kayıt altına almaktadır. Öyle uğursuz bir gün ki o şiddetli kasırga Ad Kavminin insanlarını yerden kaldırıyor, havada ezip parçalara ayırıyor ve aynen kökünden sökülüp atılmış hurma kütükleri gibi yere çarpıyor. Böyle dehşetli ve uğursuz bir gün hiç bir kavmin başına gelmemiştir.
Fussilet Suresinin 16.ayetinde "nahis" kelimesinin çoğulu olan "nahisât" kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette "eyyamin nahisât" tabiriyle "uğursuz günler" kullanılmıştır.
Kamer Suresinin 19. ayetinde "nahis" kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette "yevm-i nahsin" denilerek "uğursuz gün" tabiri kullanılmıştır.