Kelime Analizi 41: Oruc-Savm-Sıyam

kenz-i mahfi

Sorumlu
ORUÇ: (Farsça) (اوروج) Fecir vaktinden güneşin batımına kadar sürede yeme, içme ve cinsel arzulardan uzak durmak. manasına geliyor.

Kelime olarak Farsça'daki "gün" manasına gelen "rûz" kelimesinden "rûze" yani "günlük" manasında kullanılmasıyla birlikte zamanla "Oruc", telaffuzdaki değişiklikle "oruç" kelimesi olarak Selçuklular zamanında dilimize girmiştir. "rûze" kelimesinin Türkçe'deki söylenişi olan "rocik" kelimesi zamanla "Oruç" olmuştur. Anadolunun bazı yerlerinde halen "rocik" veya "orucik" kelimeleri kullanılmaktadır. İslamiyeti Araplardan öğrendiğimiz halde dini terimlerin epey bir kısmını Farsça'dan aldığımız bir gerçektir. Bunların başında İslamın beş şartından olan Namaz ve Oruç kelimelerini Farsça'dan aldık.

İslamiyet'in 5 esasından birisi olan orucun Arapça'daki karşılığı "Savm" kelimesidir. "Savm" kelimesi mana olarak "geri durmak, kendini tutmak, kendini alıkoymak" manalarına gelir. "Savm" kelimesinden türetilen "Sıyam" kelimesi "oruç tutma" manasına gelir. Oruç, İslami şeairlerdendir ve hicretten 1,5 sene sonra Bedir Savaşı öncesinde Şaban ayının 10.günü farz kılınmıştır. Bakara Suresi'nin 183.ayetiyle oruç, diğer ümmetlere farz kılındığı gibi müslümanlara da farz kılınmıştır.

Fıkıh terimi olarak oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.

İmsak kelimesi Arapça olup, "Meseke" kelimesinden türetilmiştir. "Meseke" kelimesi "kavramak, tutmak, engellemek" gibi manalara gelir. İmsak kelimesi ise "yakalama, tutma, zaptetme, kontrol etme, durdurma, kesme" gibi manalara gelir.

İftar kelimesi de Arapça olup, "Fetara" (yarmak, ayırmak) kelimesinden türetilmiş olup, imsak kelimesinin zıddıdır.

Bakara Suresi'nin 187.ayetinde oruç ibadetinin başlangıç ve bitiş vakti "fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayın..." şeklindedir.

Oruç ibadeti diğer farz olan ibadetlere nazaran biraz zahmetlidir. Onun için orucun farz kılındığı beyan edilen ayetten sonra oruç tutmaya mazeret olarak hastalık ve yolculuk gibi sebepler sayılarak oruç ibadeti hafifletilmiştir.
Oruç ibadetinin diğer ibadetlerden fazla sevabının bulunması muhtemelen nefsin en zayıf noktasına dayandığından dolayıdır. Risale-i Nur'da bu hususa dair bir bahis vardır. Yeri geldiğinde beyan edilecektir.
Orucun bir başka yönü de insan bazı hataları hiç kimsenin görmediği yerde işleyebilir. Fakat oruç ibadetinde böyle bir şey söz konusu değildir. Onun için insanın iradesini en iyi kontrol altına alan ibadet oruçtur diyebiliriz.
Cennette "Reyyan" isimli bir kapı vardır ve buradan oruç tutanlar gireceklerdir. "Reyyan" kelimesi "suya kanmış, sudan doymuş" manasına gelmektedir.
İnsanı pek çok hatalara sevkeden sabırsızlığın en mühim ilacı olarak oruç gösterilmektedir. Onun için bütün semavi dinlerde oruç ibadeti olmakla beraber, diğer batıl dinlerde de oruç veya oruca benzer perhiz şeklinde kendini bazı şeyleri yemek ve içmekten men etmek manasında ibadetler mevcuttur. Nefisle mücadelede oruç en büyük amillerden birisidir. İnsanın iradesine sahip olabilmesi için kasdi ve bilinçli olarak yapılan bir ibadettir. Cemiyet hayatındaki taşkınlıklara ve merhametsizliklere de ilaç yine oruçtur. Sadece şahsın hayatındaki rolü değil, cemiyetteki insanların birbirine karşı münasebetlerinde de mühim rollere sahiptir.
Orucun mahiyeti ile ilgili bir kaç hadis-i şerif:
"Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceğim" (Müslim, "Sıyâm",164; Nesaî, "Sıyâm", 42).
"Kim iman ederek ve sevabını Allah'tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir" (Buhârî, "Savm", 6).
"Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur; Allah der ki: Ağzı kokan şu kul şehvetini, yemesini, içmesini benim için terkediyor. Mademki sırf benim için oruç tutmuş, o orucun ecrini ben veririm" (Buhârî, "Savm", 9; Müslim, "Sıyâm", 164).
"Oruçlu için birisi iftar ettiği vakit, öteki Rabbi ile karşılaştığı vakit olmak üzere iki sevinç vardır" (Buhârî, "Savm", 9).
"Oruç bir kalkandır" (Buhârî, "Savm", 9; Tirmizî, "Îmân", 8).
Rivayet edildiğine göre saçı başı dağınık bir adam Hz. Peygamber'e gelerek,
-"Ey Allah'ın elçisi! Allah'ın beni yükümlü tuttuğu orucun miktarını söyle" demiş, Peygamberimiz "Ramazan ayını oruçlu geçir" buyurmuş, adam bu defa "Bunun dışında başka oruç tutmam gerekiyor mu?" diye sormuş, Peygamberimiz de "Hayır, yükümlü olduğun başka oruç yoktur. Fakat, nâfile olarak tutabilirsin" cevabını vermiştir. Adam aynı şekilde sorularına devam ederek zekât, namaz ve hac konusunda bilgiler aldıktan sonra "Sana ikramda bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir şey de yapmam, eksik de bırakmam" diyerek çekip gitmiş, Peygamberimiz de arkasından şöyle söylemiştir: "Şayet dediğini yaparsa bu adam kurtulmuştur" (Buhârî, "Savm", 1; Müslim, "Îmân", 9).
Oruç ibadeti bütün semavi dinlerde farklı şekillerde olsa da mevcuttur.
İslamiyette oruçlar farz, vacip, nafile ve mekruh kısımlarına ayrılır.
Farz oruçtan maksat Ramazan orucudur. Muayyen bir vakti olduğu için farzdır. Aynı şekilde kazaya kalması durumunda kazasını yapmak da farzdır.
Bunun dışında bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vardır. Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken kefâret orucu yanında ayrıca, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçları da farz oruç olarak değerlendirilmiştir. Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi manasını taşıdığından kişi için baştan belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna sebebiyet vermesi halinde ârızî bir yükümlülük niteliğindedir. Bu bakımdan Ramazan orucu "muayyen farz", diğerleri ise "gayr-i muayyen farz" olarak isimlendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani Ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri oruç tutmanın mubah olduğu her zaman tutulabilir.
Ramazan orucunun kazası da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat İmam Şâfiî'nin kazâya kalan orucun aynı yıl içerisinde kazâ edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.
Vacip olan oruçtan maksat, nezir yani adak olarak adlandırılan, şahsın dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapması kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Adak adayan bir kişinin, bu adağa ait orucu tutması vaciptir. Adak adanırken eğer muayyen bir vakit mesela filan ayın filan günü tutulması niyet edilmişse o vakitte tutmak muayyen bir vaciptir. Nafile bir orucun bozulması durumunda Hanefilere göre kaza edilmesi vacip, Malikilere göre farz, Şafiilere göre ise kazası gerekmez.
Nafile oruçtan maksat, farz ve vacip oruçların dışındaki oruçlardır. Nafile kelimesi Arapça'da fazladan yapılan iş, ibadet ve amel manasına gelmektedir. Maalesef bu kelime bizim dilimizde "maksatsız, boş yere iş" manasına gelmekle anlam kaymasına uğramıştır.
Nafile oruç, mübah olan tüm günlerde tutulmakla birlikte bazı günlerde tutulması onu mübah veya sünnet olarak kısımlara ayırmıştır.
Ramazan ayından sonraki Şevval ayında 6 gün oruç tutmak müstehaptır. İster peş peşe ister aralıklı olsun farketmez.
Aşure orucu, Muharrem ayının 10.günü bir önceki ve bir sonraki günleriyle beraber tutmak faziletlidir. İslamiyetten önce Yahudilerin Muharrem ayının 10.günü yani Aşure Günü oruç tuttukları rivayet edilmiştir. Aynı şekilde Cahiliye devrindeki Araplar da Aşure günü oruç tutmaktaydılar. Ramazan orucunun farz kılınmasına kadar Aşure orucuna emredilmiş, daha sonra ramazan orucunun farziyetiyle beraber Aşure orucu sünnet olarak kalmıştır.
Kameri ayların her birinde üç gün oruç tutmak müstehaptır. Kameri ayların 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutulmasını Peygamber Efendimiz (ASM) tavsiye etmiştir. Bu günlere eyyam-ı bîd denilir.
Her haftanın pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak tavsiye edilen bir nafile oruçtur. Amellerin pazartesi ve perşembe günleri Allah huzuruna arzedilmesi bu günlerin oruçlu geçirilmesindeki mühim hikmettir.
Kurban Bayramı'ndan önceki 9 günün yani Zilhicce ayının ilk 9 gününü oruçlu olarak geçirmek müstehaptır.
Haram aylar olarak bilinen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarda perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptır.
Şaban ayında oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimizin (ASM) en çok orucu Şaban ayında tuttuğu rivayet edilmiştir.
Hazret-i Davud'un (AS) orucu olarak bilinen bir gün tutup bir gün tutmamaktır ki en faziletli nafile oruçlardandır. Hiç ara vermeden oruç tutmak ise tavsiye edilmemiştir.
Haram oruçtan maksat Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramı günleri olmak üzere senede 5 gündür. Bu günlerde oruç tutulması haramdır. Hayız ve nifas halindeki bir kadının da oruç tutması haramdır.
Mekruh olan oruçtan maksat ise mesela sadece Aşure günü oruç tutmak veya sadece cuma veya cumartesi oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak, bu sayılanlar mektur. İki veya daha fazla günü araya iftar konulmaksızın birleştirerek tutmak mekruhtur ki buna "savm-i visal" denilir. Peygamber Efendimiz (ASM) "savm-ı visal" orucunu tutmuştur fakat "Siz benim gibi değilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir" hadis-i şerifiyle bu orucu kendisinin tutması için bir sakınca olmadığı beyan edilmiştir.
Diğer dinlerdeki oruçlara baktığımızda Yahudilikte "Yom Kippur" adıyla anılan büyük oruç vardır. "Yom" kelimesi İbranice "gün" manasına gelir. "Kippur" kelimesi ise "günah" ve "saklamak" gibi manalara gelir. "Yom Kippur" tabiri "keffaret günü" olarak adlandırılır. Yahudilikte yılın en kutsal günü olarak kabul edilir. Yahudilikteki Tişri ayının 10.günü yaklaşık 26 saat süren bir tevbe ve keffaret orucudur. Yahudiler bu güne büyük önem vermektedirler. Yom Kippur'dan önceki 9 gün boyunca vicdan muhasebesi yapılır. Kader defterinin Yom Kippur gününde yazıldığına inanılır.
İsrail'de Yom Kippur günü resmi tatil olarak kabul edilir. O gün radyo ve televizyon yayınları yapılmadığı gibi havaalanları ile toplu ulaşım araçları çalışmaz ve dükkanlar da kapalıdır.
Hıristiyanlıkta oruç Kilisenin üçüncü emridir. Hıristiyanlıkta farzdır. Ayrıca oruç ve perhiz aynı anlamda kullanılmıştır. Orucun zamanı ile kuralları mezhepleri arasında farklı olarak uygulanır. Oruç yaşı 21 ile 60 arasıdır. Perhiz yaşı ise 14 olarak kabul edilmiştir.
Günümüz Hıristiyan dünyasında başlıca iki çeşit oruç vardır. Bunlardan birincisi, Şükran orucu diye isimlendirilir ve her hafta Pazar günleri icra edilen Evharistiya (ekmek-şarap ayini) töreninden önce alkollü içki almamak şeklinde eda edilir. Bunun süresi konusunda Hıristiyan mezhepleri arasında farklı anlayışlar vardır. Katolikler ve Ortodokslara göre şükran orucu, Cumartesi akşamından veya akşam yemeğinden hemen sonra başladığı halde, özellikle farklı Protestan mezheplerinde, Evharistiya’dan üç saat önce başlar ve hepsine göre de törenin tamamlanmasıyla sona erer. İkincisi ise, Kilise’ye mensubiyet oruçlarıdır. Anglikan kilisesine mensup Hıristiyanlar hariç diğer bütün Hıristiyan mezheplerince benimsenen, fakat farklı biçimlerle uygulanan bu nevi oruçların en önemlisi ve uzun sürelisi Paskalya’dan önce tutulan 40 günlük oruçtur.
Paskalya, Yahudi ay takvimine bağlı olarak Nisan ayının on beşinden sonraki ilk Pazar günü olarak belirlendiğinden, 40 günlük oruç/perhiz süresi de Şubat ayında Küllü Çarşamba denilen günde başlar. Altı haftalık perhiz döneminin ilk gününe Küllü denilmesinin nedeni, bu günde kiliselere tövbeye çağrılan Hıristiyanların üzerlerine küller serpilmesidir. (Hıristiyan Dini, s.137) Katolik ve Ortodokslar, 40 günlük bu Paskalya’ya hazırlık orucu/perhizi dışında, her hafta Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günleri ile önemli yortu günlerinden önce de (meselâ, Noel’den önce iki gün ve Paskalya’dan önceki Cuma günü) oruç tutarlar. Özellikle haftanın bu üç gününün oruç günü olarak seçilmesinin nedeni ise, Hz.İsa’nın Çarşamba günü ele verilmesi, Cuma günü çarmıha gerilmesi ve Cumartesi günü de gömülmesidir. (Hıristiyan Dini, s.143-144)
Katoliklere göre oruç veya perhizin gayesi, günahlara kefâret ve nefsânî arzuların köreltilmesidir. Bu nedenle, hasta, düşkün, asker, çocuk ile ağır ve yorucu işlerde çalışan işçiler dışında her Hıristiyan oruç tutmakla mükellef tutulur. Bu kimselerden, yukarıda zikredilen günlerde oruç tutamayanlar diğer zamanlarda bunları kaza edebilir.
Oruç tutan kimse günde ancak bir öğün yemek yiyebilir ve bu öğle veya akşam yemeği olabilir. Bunun dışında günün her anında hafif bir şeyler yiyebilmesi mümkündür. Üstelik, eğer rahatsızlanacak olursa, her türlü ilacı alabilmesine izin verilmiştir.

Risale-i Nur'da oruç ve savm kelimelerine baktığımızda
Oruç kelimesi Sözler'de;
27. Söz'de; "Fakat namaz, zekat, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malum olan ahkam-ı katiyye-i islamiye mühmel kalıyor." cümlesi ile
Lemeat'ta: "Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık, keffareten beş sene cebren oruç tutturdu." cümlesinde geçmektedir.
Şuaların sonunda Abdulmecit Nursi'ye ait bir haşiyede geçmektedir.
Savm kelimesi İşarat-ül İ'caz'da: "Fatiha Kur'ana, insan kainata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekat ve sair hakikatları havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlukatın ihtiyari ve fıtri ibadetlerinin numunelerine de şamildir" cümlesinde geçmektedir.
Barla Lahikası'nda Sabri Efendi'nin mektubunda siyama ait bir risalenin yazılmadığını ve ihtiyaca binaen böyle bir risalenin yazılmasını ve bu risalenin de 30.mektup olmasını üstadından rica etmek istemesine ve daha sonra bu arzusundan feragat etmesine, çünkü böyle bir ihtiyacın kalben istenilmesi dolayısıyla Ramazan Risalesi namındaki risalenin yazılmasıyla bu ihtiyaç giderilmiştir. Fakat 30.mektup değil, 29.Mektubun 2 kısmı olmuştur. Bu da risalenin fıtri numarasına çok yakın bir numaradır.
Kastamonu Lahikası'nda Said Nursi'nin hastalığını bir doktora muayene ettirmemesi üzerine o doktorun oruç tutmadığı anlaşılmasıyla muayene ettirmemesinin hikmetinin anlaşılmasına dair mektubunda 2 defa geçmektedir. İlginçtir ki aynı mektubta 2 defa da "savm" kelimesi geçmektedir. Risale-i Nur'un edebiyattaki bu yönüyle fevkalade bir hususiyeti vardır. Bu mektupta 2 defa savm-i visal terkibi geçmektedir. Aynı mektup Sikke-i Tasdik-i Gaybi kitabında da geçmektedir.
Yine Kastamonu Lahikası'nda "Orucun tatlı açlığını çekmedikleri"nden dolayı gelen musibette zikredilmektedir. Aynı mektup Sikke-i Tasdik-i Gaybi kitabında da mevcuttur. Bu mektuptan daha önce gelen bir mektupta bazı bedbahtların Ramazan orucunu tutmamalarından dolayı gelen musibet için nakz-ı sıyam tabiri kullanılmasıyla "orucu kasten terketmek" manasına gelen bu ifade kullanılmıştır. Sonra gelen mektupta bahsedilen "orucun tatlı açlığını çekmedikleri" cümlesi bu ifadeyi tefsir etmektedir. Başka bir mektubda İslamiyetin 5 şeairinden biri olarak "savm" kelimesi kullanılmıştır.
Emirdağ Lahikası'nda namaz kılıp oruç tutan çocukların ahirette büyükler gibi mükafat göreceği ifade edilmiştir.
Sıyam kelimesi de başka bir mektupta geçmektedir.
Tarihçe-i Hayatta "oruç" kelimesi 3 defa, "savm" kelimesi ise 2 defa zikredilmiştir.
Mektubat hariç olmak üzere oruç kelimesi külliyatta toplam 13 defa, savm kelimesi toplam 8 defa ve "siyam" kelimesi ise 2 defa geçmektedir.
Ramazan orucu hakkında yazılan 29.Mektubun 2.kısmında; Orucun şear içinde en parlak ve muhteşem olduğunu beyan etmektedir.
"Oruç" kelimesi 24 defa geçmektedir.
"Savm" kelimesi 3 defa geçmektedir.
"Sıyam" kelimesi 3 defa geçmektedir.
Bu adetlerin toplamı 30 etmektedir. 30 defa zikredilmesi Ramazanın müddeti olan 30 güne tevafuk etmektedir. "savm" ve "sıyam" kelimelerine pek aşina olmadığımızdan dolayı olacak ki 3'er defa zikredilmiştir. "oruç" ise 24 defa zikredilmiştir. Risale-i Nur bu yönüyle hem şeairi bize talim ettiriyor, hem de Kur'an-ı Kerim'de geçen bu kelimeleri istimal etmekle sadece bu yönüyle dahi hakiki bir tefsiri olduğunu ispat ediyor.
Kur'an-ı Kerim'de "savm" kelimesi ve türevleri 13 defa zikredilmiştir.
Bu mektubun başında önce "savm" sonra "oruç" sonra "sıyam" kelimesinin kullanılmasıyla manasını pek bilemeyeceğimiz 2 kelimenin arasına aşina olduğumuz "oruç" kelimesi konulmuştur.
Bu mektubun 1.ve 2. nüktesi "savm" ile, 3., 4. ve 5. nükteleri "oruç" ile, 6. ve 7. nükteleri "sıyam" ile ve son olarak 9. nüktesi "oruç" ile başlamaktadır.
"Savm" kelimesinin Ebced Değeri: 136'dır.
"Oruc" kelimesinin Ebced Değeri: 216'dır.
"Sıyam" kelimesinin Ebced Değeri: 141'dir.
 
Üst