Risale-i Nur Neşreden yayınlar

yozgati

Well-known member
1953ten itibaren Risaleler matbaalarda baskı işlemine tabi tutulmuştur.
1948 senesinde Emirdağ Lahikası 136 (envar)da geçen vasiyeti üstadımız yazdırmıştır.


Vasiyetnamemdir

Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim!

Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki {(*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo'lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.} kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.

Kardeşlerim! Bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla beraber; gizli münafıkların desiselerle müteaddid sû'-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahî devam ediyor.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz Said Nursî

* * *
Emirdağ Lahikası-1 ( 136 )​

bura geçen isimler ise
Envar neşriyat
İhlas Nur Neşriyat
sözler Neşriyat olmak üzere 3 yayın evi kurmuşlardır.

1953te bizzat üstadın bir miktar parasıyla beraber ankarada ihlas nur neşriyat kurulmuş olup kitap ihtiyacını gidermeye başlamıştı.
1975 yılında İstanbul'da Sözler NEŞRİYAT
1979 senesinde ise, İstanbul'da Envar Neşriyat kuruldu.

BU 3 YAYINEVİNİN SAHİBLERİ ÜSTADIMIZIN VARİSLERİNE AİT OLUP GELİRLERİ EHL-İ HİZMET/HAYATINI VAKFEDEN KARDEŞLERİZE KULLANILMAKTA OLUP KAR MARJI GÜDMEYEN HİZMETİMİZİN TEMELİNDE OLAN KİTAP İHTİYACINI GİDERMEK İÇİN KURULAN İŞLETMELERDİR.

BUNUN HARİCİNDE OLAN YAYINLAR İSE ÜSTADIN VARİSİ OLMAMASI SEBEBİYLE ESERLERDE DEĞİŞİKLİK YAPMAKTA OLUP ÜSTADIMIZIN TASVİB ETMEDİĞİ TARZDA ESERLER YAPMAKTADIR.

YAYINEVİNİN 2 GAYESİ:1- VARİSLERİN NEŞRETMESİ
2- VAKIFLARA TAYİNAT VERMESİDİR.

BU SEBEBLE İSMİ NE OLUSA KİM KURARSA KURSUN BU 3 YAYINEVİNİN HARİCİNDEN OKUMAK, ALMAK ÜSTADIN VASİYETİNİ ÖNEMSEMEMEYE KADAR GİTMEKTEDİR.
BU SEBEBLE SADAKATIN ÇOK PARÇASINDAN CÜZÜNDEN BİRİSİDE VARİSLERİN NEŞRİYATLARINDAN A-OKUMAKTAN GEÇER.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
RNK neşriyat ile Envar neşriyatı birmi tuttuğunuz için ifade etmediniz yoksa RNK neşriyatın malumatında bir eksiklik mi var?
 

yozgati

Well-known member
kardeşim rnk dahi üstadın varisleri tarafından kurulmamıştır.
o sebeble o da korsan hükmündedir.

Risale tabetmenin 2 ruhsatı var:
1- varislerin neşretmesi
2- tayinat vermesi

tayinat verse de varislerin kurmaması yönüyle gene korsan olmaktadır.
tadat ettiğim 3 yayınevi harici almak uygun görmemekteyiz.

envarla aynı baskıyı yapmamakyadır hali hazırda ama beraber birşeyler yapmaya çalışmaktadır rnk ama bu onun varisler tarafından kurulmadığını değiştirmez. sadece teknik destek gibi düşüne bilirsiniz.

diye bilirsiniz üstadın talebeleri dahi bu cemaatle alakadar" diye bu abilerimiz sadece muhafaza etmek amacındadır. yoksa çıkış şekli çok farklı olan bir neşriyatı desteklemek değildir.

eğer amaç kitab neşretmekse iStedikleri kadar kitapları
ENVAR
İHLAS NUR
SÖZLER NEŞRİYATLARDAN TEMİN EDEBİLİRLER.


ÜSTADIMIZIN TALEBESİ RAHMETLİ
BAYRAM ABİ: "EĞER O KİTAP BASANLAR İŞİN İÇİNDE PARA OLMASA HİÇ KIMILDAMAZLAR BİLE" DEMİŞTİR.

SA
YGILARIMLA..
 
Son düzenleme:

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
kardeşim rnk dahi üstadın varisleri tarafından kurulmamıştır.
o sebeble o da korsan hükmündedir.

Risale tabetmenin 2 ruhsatı var:
1- varislerin neşretmesi
2- tayinat vermesi

tayinat verse de varislerin kurmaması yönüyle gene korsan olmaktadır.
tadat ettiğim 3 yayınevi harici almak uygun görmemekteyiz.

envarla aynı baskıyı yapmamakyadır hali hazırda ama beraber birşeyler yapmaya çalışmaktadır rnk ama bu onun varisler tarafından kurulmadığını değiştirmez. sadece teknik destek gibi düşüne bilirsiniz.

diye bilirsiniz üstadın talebeleri dahi bu cemaatle alakadar" diye bu abilerimiz sadece muhafaza etmek amacındadır. yoksa çıkış şekli çok farklı olan bir neşriyatı desteklemek değildir.

eğer amaç kitab neşretmekse iStedikleri kadar kitapları
ENVAR
İHLAS NUR
SÖZLER NEŞRİYATLARDAN TEMİN EDEBİLİRLER.


ÜSTADIMIZIN TALEBESİ RAHMETLİ BAYRAM ABİ: "EĞER O KİTAP BASANLAR İŞİN İÇİNDE PARA OLMASA HİÇ KIMILDAMAZLAR BİLE" DEMİŞTİR.

SAYGILARIMLA..

Bu sizin şahsi görüşünüz ve araştırmanız diyebilir miyiz? Hayatta olan varis ağabeylerin RNK neşriyatı sizin gibi mi değerlendiriyorlar?

Birde dipnot olarak Bayram ağabeyin sözü ile atıfta bulunmuşsunuz. Bu sözünüzü diğer neşriyatlar için ele alınalabilir ancak RNK neşriyat için bunu söylemek söz konusu olmamalı diye düşünüyorum. Çünkü fiyatı ortada..
 
Son düzenleme:

yozgati

Well-known member
bu hafta sonu cumartesi günü bizzat varis-i mutlak olan ağabeyle 5 saat kadar evinde başbaşa şeyler sordum. onunda kanaatı böyle.
evet fiat konusunda haklısınız uygun veriyor -ihlasnurdan hariç-

samimiyetiniz olan ağabeylerle -varis olanlar- sorabilirsiniz.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
bu hafta sonu cumartesi günü bizzat varis-i mutlak olan ağabeyle 5 saat kadar evinde başbaşa şeyler sordum. onunda kanaatı böyle.
evet fiat konusunda haklısınız uygun veriyor -ihlasnurdan hariç-

samimiyetiniz olan ağabeylerle -varis olanlar- sorabilirsiniz.

Korsan diyerek net ifade kullanıyorsunuz, acaba görüştüğünüz ağabey konuştuğunuz meseleleri net olarak ve hangi ağabey olduğunu belirtirseniz bu hususta konuyu takib edenlerin malumatları katileştirmiş oluruz. Bazen örnekler ikinci manayı maksad etmektedir. Yani özellikle RNK neşriyat ifadesi kullanılarak ağabeylerin bir görüşü var mı?
 

yozgati

Well-known member
Korsan: sahibinin izni olmadan manasındadır. yani sahibi bizzat icazet vermeden demektir. yoksa kitap kitaptır değil mi?
Burada biz üstadın varislerini üstadımızın ashabı olarak kabul eden kimselerin kat'i kanaatıdır.
Varis-i mutlak olan ağabeye sordum: ağabey neden alenen muhalefet etmiyorsunuz?
- inşikaka sebebiyet verilmemesi için. zaten kimse dinlemiyor desek debirşey olmuyor. artık herkes basıyor............

baktığımız da bu manada varis-i mutlak olan ABDULLAH YEĞİH, AHMED AYTİMUR, HÜSNÜ BAYRAMOĞLU, M. SAİD ÖZDEMİR, SEYYİD SALİH ÖZCAN. (R.A. RABBİM BU AĞABEYLERİMİZDEN RAZI OLSUN VE SIHHAT ŞİFA VERSİN. BİZLERİ DE İSTİKAMETLE ONLARLA KAİM ETSİN) AĞABEYLERİMİZ YAŞLARI HAYLİ VAR ARTIK BU MESELELER ONLARI TAZİB ETMEKTE. GEÇEN GÖRDÜM ÜZERLERİNDE BİRİKMİŞ OLAN BİR YORGUNLUK VAR BUNU MÜŞAHEDE ETTİM.

SİZİN BİR ESERİNİZ OLSA B KONUDA 17 KİŞİYE VEKALET VERSENİZ ONLAR TABETSE NEŞRETSE, SONRA BEN ÇIKSAM BENDE NEŞREDECEĞİM DESEM VE NEŞRE BAŞLASAM BANA HUKUKİ MADDİ MANEVİ HER TÜRLÜ YAPARAK BU İŞTEN VAZGEÇİRMEYE BAKARSINIZ ŞAHSINIZ DEĞİL Mİ?

işte bizlerde asrın kuran tefsirini her ihtiyaca cevab veren ve 3 neşriyatta mükemmel tabedilen envar, ihlas nur, sözler neşriyatlarımız varken bundan başkasını kabul edemiyoruz.

hemen hemen bütün neşriyatları birer birer sordum.
rnk nin elle tutulur bir yeri varsa o da klasik tarzda baskı yapmasıdır.
yoksa başka bir tarafı yoktur.

kesretli bir meşreb tarafından tabedilmesi, kesretin icazet manasına gelmediği malumunuzdur.
zaten bütün neşriyatlar kesrete itimad ederek baskı yapmaktadır.
üstadın selahiyeti burada nerede kaldı onu sormak lazım.
3 neşriyat haricine sormak isterim herbirisine ğayeniz nedir?
kitapsa istemediğiniz kadar var buyrun.
yok başka ne ararsanız onu söyleyin
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Değerli yozgati;

Sizinle aynı fikirde olduğumu yeniden bildirmek isterim. Bununla beraber bir hususu netleştirmek için size ayrıca soruyorum;

RNK neşriyat hakkında ağabeylerin düşüncelerini nakledebilir misiniz? Eğer ağabeyler bu hususda meşru görüyorlarsa elbette bir sıkıntı yoktur. Yok ağabeyler RNK neşriyatı meşru görmüyorlar ise o zaman bizde ağabeyler gibi düşünürüz. Bu hususu şahsi kanaatiniz olmadan ağabeylerin düşüncelerini naklederseniz bundan sonraki düşünce ve yorumlarımızı ona göre şekillendiririz.
 

yozgati

Well-known member
kardeşim evet ismen zikretmeden nakledeyim.

- envar ihlasnur sözler alın bunları alın bunları okuyun ben başkalarına güvenmiyorum.
- başkasını almayın destek vermeyin.
- bu bir kul hakkıdır. bizlerden izin almadan bunu yapamazlar. bize bu hakkı üstad verdi size kim verdi bu hakkı?

... abinin derslere katıldığını ve giderken neden rnk okuyorsunuz diye fırçaladığını biliyorum.

.... abiye eline urfada verirler korsanlardan birisini umumi derste bakarki yazısına farklı, kitabı çevirir kapağına bakar ve bu nedir bunu bnm elime veriyorsunuz der ve kitabı bırakır.

aslolan abicilik değildir. aslolan risalelerdir. bu konu risalede geçen yerlere bakalım? okuyalım bu sözümde 3 varis neşriyat haricini okumamak gerektiğini anlayacaksınız.
 
Son düzenleme:

yozgati

Well-known member
risale-i nur destekli olarak beyan:

Aslında;1990 Senesinden beri kendilerine bağlı yayın organlarında;daim yoklamalar;ve ufak tefek sadeleştirme girişimleriyle niyetini ortaya koyan na-ehiller;aldıkları cevablardan köşeye sıkışıp;muhtemelen neşr konusunda tam vazifeli mutlak vekil varis abilerimizin dar'ul bekaya intikal etmelerini bekliyorlardı.Fakat sabır imani bir vasıf olduğundan acele ediverdiler.Bu hususta çok şükür umum nurcular gerektiği kadar sert ve ikazlı mudafalarını eksik etmiyorlar.Dahada edecekler.Kıyamete kadar bizde ilan edeceğiz...



Şimdi;biz başka bir meseleye parmak basalım.Piyasada;yetkisiz bir çok yayınevi;Risale-i Nur basıyorlar;ve sıhhatine dikkat etmiyorlar;butun bu yetkisiz;korsan kulliyat basanlar bir hususta müşterekler.Ayet;hadis ve arabi kelam-ı kibarlara meal verme suretiyle; birtakım şahısların cumlelerini mübarek Nur kitablarına derc ediyorlar.Bazıları dahada ileri giderek;şahıs indeksi;mekan indeksi;önsöz;arka söz;lugat;mukaddeme v.s tarzında derecelerine göre saded haricine çıkıyorlar.



Bu çalışmamızda bu gibi girişimlere Üstad'ın rızası olmadıgını isbat edecegiz.Gerçi (meal-lugat) hususunda üstadın varislerinin 2008 den ve öncesinden hem lahika hem başka platformlarda çok açık beyanatları vardır.Ve tahkik ehli için aşikardır.Lakin iyi niyetli bazı kardeşler meseleyi bilmiyor olabilirler.



Hem; SÖZLER neşriyatı aynıyla taklid ve kopya eden; 1-2 neşriyat vardırlar. Bu korsan cuhelanında neşriyatını almanın ne tür bir '' sadakatsizlik '' olduğunu da beyan edeceğiz.



1- LUGAT VE MEAL HUSUSUNDA VARİSLER NE DİYOR ?





MERHUM ZÜBEYR AĞABEYLERDEN MESNEVİ-İ NURİYE HAKKINDA SORDUĞUM BİR SUAL MUNASEBETİYLE BANA YAZMIŞ OLDUĞU ÇOK EHEMMİYETLİ VE HUSUSİ BİR MEKTUBTUR. AB



Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım .Bugun ki neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri Üstadımızın harikulade uslub ve belagatını ifade sadedinde istimal ettiği lügatleri aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulunmaktayız. Hem merhum ve muazzez Üstadımizın sağlığında bu hususlarda :

1- Ya sahife sonlarında bir not halinde veya satır içinde lügatlerin yanda parantez içerisinde yazılıp yazılmayacağına

2- Veyahut bir Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere Mübeccel Üstadımız izin vermemişlerdir.

Bir def’asında şu mealde buyurmuşlardır: “Bu Risale-i Nuru tahriftir.bir zaman biri…………..yaptı çok zarar verdi. Birazdan okuyanlar zahmet çeksinler lügatlardan arayıp bulunsunlar.”



Bunları okuyacak yeni nesil ise, yirminci asrın mevki-i muallasından hitab eden mübelliği müminin hadi-i ekberin kim bilir akıllarının ermediği ne hikmete binaen yazdığı kelimelerin merak edip öğrenmek şeref-i manevisine yükselsinler.

HastaKardeşiniz

ZÜBEYİR





بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ



اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ



Aziz Muhterem Kardeşlerimiz!

Evvela: Bu gelen Ramazan-ı şerifinizi ve hizmetlerinizi tebrik ederiz.Biz üstadın vasiyatnamesinde yazdığı hayatta kalan varisleri olarak 27 Ağustos 2008 Çarşamba günü İstanbul’da bir araya geldik.



Nur’un bazı meselelerine ve neşriyata dair hususlar görüşüldü.Her tarafta kardeşlerimizin kemali sadakat ve ciddiyetle Nurlara sarılmalarını kemal-i hürmet ve sevinç ve şükranla yad ettik.



Neşriyata dair bazı hususların nazar-ı dikkate alınmasını maslahat-ı Nuriyye adına elzem gördük şöyle ki:



Dahil ve haricte Nurların neşriyatının fevkelhad yayılmasını ve Nur derslerinin her tarafta okunmasını, Rahmet-i İlahiyye’nin bu millete ve Alem-i İslam’a bir bayram sevinci yaşattığını görmekte ve şükranla karşılamaktayız.



Saniyen: Risale-i Nur’un dahil ve hariçteki neşriyatında bazı noktalara dikkat edilmesi lazım geldiği kanaatindeyiz.



Nurlar’ın neşriyatının aynen Üstadımız zamanında olduğu gibi yapılması zaruridir ki; sadakatımızı ve Üstadımıza layık bir talebe olabilme şükranımızı ifa etmiş olalım.



Mesela: Üstadımız bazı lahika mektublarında şerh ve tashihmanasında ilaveler yapmak ve bazılarını çıkarmak gibi tasarrufatta bulunmak sadakattan uzaklaşmaktır.Bu tahrifatı asla tasvib etmiyoruz.



Üstadımız, Risale-i Nur’un telifinden sonra “bir harfini de değiştirmeye me’zun değilim”, dediği halde bazı neşriyatların, Üstadımızın bu ikazlarına uymaması ve tasarruflarda bulunmaları katiyyen tasvib edilemez.



Üstadımız, Risale-i Nur’da aynen şöyle buyuruyor : Risale-i Nur, bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nâzik bir vakitte,herkesin anlıyacağı bir tarzda hakaik-ı Kur'âniye ve îmaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek…(Sikke-i Tasdik-i gayb-i 132 )



gibi çok beyanlarla nura sadakatımızı ders verdiği halde…bazıların bilerek veya bilmeyerek sahife altına lugat koymaları ve uzun izahlarla ilaveler ve şerhler yapmalarısadakatımıza ve ustadımızın tanzim ve tertibine muhalefet olduğu malumdur.



Üstadımızın nazarından geçip tasvib ettiği orijinal neşriyatlar devam etmektedir.



Muhabbet ihlas ve sadakatımızın devamını Cenab-ı Hak’dan niyaz ederiz.

Mustafa Sungur, Husnu, Abdullah,Ahmed Aydemir,Tillolu Said, Seyyid Salih







2- AYET-HADİS VE KELAM-I KİBARLARIN ARABİ İFADELERİN MEALLERİNİ YAZMAK ÜSTAD NE DİYOR ?

Bundan oniki sene evvel işittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık Kur'ana karşı sû'-i kasdını tercümesiyle yapmağa başlamış ve demiş ki: "Kur'an tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin." Yani, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş. Fakat Risale-i Nur'un cerhedilmez hüccetleri kat'î isbat etmiş ki: Kur'anın hakikî tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur'anın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adedden bine kadar sevab veren kelimat-ı Kur'aniyenin mu'cizane ve cem'iyetli tabirlerinin yerini, (beşerin âdi ve cüz'î tercümeleri tutamaz, )onun yerinde câmilerde okunmaz diye Risale-i Nur her tarafta intişarıyla o dehşetli plânı akîm bıraktı. Fakat o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur'an güneşini üflemekle söndürmeğe ahmak çocuklar gibi ahmakane ve divanecesine çalışmaları sebebiyle bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir halette bu Onuncu Mes'ele yazdırıldı tahmin ediyorum.

(Sözler - 461)

İşte, "Elhamdülillah" cümlesinin en kısa ve ülema-yı Arabiyece müttefek-un aleyh bir mana-yı zahirîsi şöyle olursa, başka bir lisana o i'caz ve kuvvetle nasıl tercüme edilebilir?



Hem elsine-i âlem içinde lisan-ı nahvî Arabî'den başka birtek lisan var; o da hiçbir vakit Arab lisanının câmiiyetine yetişemez. Acaba o câmi' ve i'cazdarane olan lisan-ı nahvî ile mu'cizekârane bir surette ve her ciheti birden bilir, irade eder bir ilm-i muhit içinde zuhur eden kelimat-ı Kur'aniye; sair elsine-i terkibiye ve tasrifiye vasıtasıyla, (zihni cüz'î, şuuru kısa, fikri müşevveş, kalbi karanlıklı) bazı insanların kelimat-ı tercümiyesi nasıl o mukaddes kelimat yerini tutabilir? Hattâ diyebilirim ve belki isbat edebilirim ki: Herbir harf-i Kur'an, bir hakaik hazinesi hükmüne geçer; bazan birtek harf, bir sahife kadar hakikatları ders verir.

(Mektubat - 393)





Mühim bir sual: Bazı ehl-i tahkik derler ki: Elfaz-ı Kur'aniye ve zikriye ve sair tesbihlerin herbiri müteaddid cihetlerle insanın letaif-i maneviyesini tenvir eder, manevî gıda verir. Manaları bilinmezse, yalnız lafız ifade etmiyor, kâfi gelmiyor. Lafız bir libastır; değiştirilse, her taife kendi lisanıyla o manalara elfaz giydirse, daha nâfi' olmaz mı?



Elcevab: Elfaz-ı Kur'aniye ve tesbihat-ı Nebeviyenin lafızları camid libas değil; cesedin hayatdar cildi gibidir, belki mürur-u zamanla cild olmuştur. Libas değiştirilir; fakat cild değişse, vücuda zarardır. Belki namazda ve ezandaki gibi elfaz-ı mübarekeler, mana-yı örfîlerine alem ve nam olmuşlar. Alem ve isim ise, değiştirilmez. Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim bir haleti çok defa tedkik ettim gördüm ki; o halet, hakikattır. O halet şudur ki:



Sure-i İhlas'ı arefe gününde yüzer defa tekrar edip okuyordum. Gördüm ki: Bendeki manevî duyguların bir kısmı birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur. Ve kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mana tarafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur. Ve kalb gibi bir kısım, manevî bir zevke medar bazı mefhumlar cihetinde hissesini alır, o da sükût eder. Ve hâkeza... Git gide o tekrarda yalnız bir kısım letaif kalır ki; pek geç usanıyor, devam eder, daha manaya ve tedkikata hiç ihtiyaç bırakmıyor. Gaflet kuvve-i müfekkireye zarar verdiği gibi, ona zarar vermiyor. Lafız ve lafz-ı müşebbi' olduğu bir meal-i icmalî ile ve isim ve alem bulundukları mana-yı örfî, onlara kâfi geliyor. Eğer manayı o vakit düşünse, zararlı bir usanç verir. Ve o devam eden latifeler, taallüme ve tefehhüme muhtaç değiller; belki tahattura, teveccühe ve teşvike ihtiyaç gösterirler. Ve o cild hükmündeki lafızları onlara kâfi geliyor ve mana vazifesini görüyorlar. Ve bilhassa o Arabî lafızlar ile, kelâmullah ve tekellüm-ü İlahî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medardır.

(Mektubat - 341)



Madem Hâlık-ı Külli Şey'in kelâmıdır; herbir kelimesi, kalb ve çekirdek hükmüne geçebilir. (Etrafında, esrardan müteşekkil bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye çekirdek hükmüne geçebilir.) İşte insanın sözlerinde, Kur'anın kelimeleri gibi kelimeler, belki cümleler, âyetler bulunabilir. Fakat Kur'anda, çok münasebat gözetilerek bir tarz ile yerleştirildiği yerde; bir ilm-i muhit lâzım ki, öyle yerli yerine yerleşsin.

(Mektubat - 187)



Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın altı ciheti parlaktır ve nurludur. Evham ve şübehat içine giremez. Çünki arkası Arş'a dayanıyor; o cihette nur-u vahiy var. Önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn var. Ebede, âhirete el atmış; Cennet ve saadet nuru var. Üstünde sikke-i i'caz parlıyor. Altında bürhan ve delil direkleri var. İçi hâlis hidayet. Sağı اَفَلاَ يَعْقِلُونَ ler ile ukûlü istintakla "Sadakte" dedirtiyor. Solunda; kalblere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek "Bârekâllah" dediren Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'a hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şübehatın hırsızları girebilir?



Evet Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan asırları, meşrebleri, meslekleri muhtelif olan enbiyanın, evliyanın, muvahhidînin kitablarının sırr-ı icma'ını câmi'dir. Yani bütün o ehl-i kalb ve akıl, Kur'an-ı Hakîm'in mücmel ahkâmını ve esasatını tasdik eder bir surette, o esasatı kitablarında zikredip kabul etmişler. Demek onlar, Kur'an şecere-i semavîsinin kökleri hükmündedirler. Hem Kur'an-ı Hakîm, vahye istinad ediyor ve vahiydir. Çünki Kur'anı nâzil eden Zât-ı Zülcelal, mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) ile, Kur'an vahiy olduğunu gösterir, isbat eder. Ve nâzil olan Kur'an dahi, üstündeki i'caz ile gösterir ki, Arş'tan geliyor. Ve münzel-i aleyh olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bidayet-i vahiydeki telaşı ve nüzul-i vahiy vaktindeki vaziyet-i bîhuşu ve herkesten ziyade Kur'ana karşı ihlas ve hürmeti gösteriyor ki: Vahiy olup ezelden geliyor, ona misafir oluyor.



Hem o Kur'an bilbedahe mahz-ı hidayettir. Çünki onun muhalifi, bilmüşahede küfrün dalaletidir. Hem bizzarure Kur'an envâr-ı imaniyenin madenidir. Elbette envâr-ı imaniyenin aksi, zulümattır. Çok Sözlerde bunu kat'î olarak isbat etmişiz.



Hem Kur'an bilyakîn hakaikın mecma'ıdır. Hayalât ve hurafat, içine giremez. Teşkil ettiği hakikatlı âlem-i İslâmiyet, izhar ettiği esaslı şeriat ve gösterdiği âlî kemalâtın şehadetiyle, âlem-i gayba ait olan bahislerinde dahi, âlem-i şehadetteki bahisleri gibi, ayn-ı hakaik olduğunu ve içinde hilaf bulunmadığını isbat eder.

(Mektubat - 190)



3- ÜSTAD GEREKEN YERLERDE MEAL VERMİŞTİR BAZI YERLERDE İSE VERMEMİŞTİR BUNA SADIK KALINMALIDIR

Beşinci Nokta:İman duayı bir vesile-i kat'iyye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye, onu şiddetle istediği gibi; Cenab-ı Hak dahi "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" mealinde قُلْ مَا يَعْبَوءُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاوءُكُمْ ferman ediyor. Hem اُدْعُونِى اَسْتَجِبْ لَكُمْ emrediyor.

(Sözler - 317)



Taklid suretinde çiçek resimleri; hakikî, hayatdar çiçeklere nisbeti derecesinde olamaz. Şu اَفَلَمْ يَنْظُرُوا dan tâ كَذَلِكَ الْخُرُوجُ a kadar güzelce meali söylemek çok uzun gider. Yalnız bir işaret edip geçeceğiz.

(Sözler - 432)

Sonra kıyas-ı binnefs suretiyle herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenab-ı Hakk'ın mülkünü onlara ve esbaba taksim eder. Gayet azîm bir şirke düşer. اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ mealini gösterir.

(Sözler - 538)



اِنَّ الصَّلَوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُوءْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا âyetinin mealinde ve namaz hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını, gayet makul ve mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. Zerre miktar insafı bulunanı teslime mecbur ediyor.

(Sözler - 776)



اِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ âyetinin mealinde ve takva ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin ve vazife-i ubudiyet ve takvanın mühim bir sırrını gayet güzel bir temsil ile tefsir ediyor. O tefsir herkesi ikna ediyor.

(Sözler - 776)



يُوءْمِنُونَ بِاللَّهِ وَ الْيَوْمِ اْلاۤخِرِ * اِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ



âyetinin mealinde ve "İman-ı Billah vel-yevm-il-âhir" ve hayat-ı dünyeviye hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet makul bir temsil ile tefsir etmekle beraber, ehl-i gaflet hakkında dünyanın ne kadar dehşetli; ve mevt ve ecel, ne kadar müdhiş; ve acz ve fakr, ne kadar elîm olduğunu ve ehl-i hidayet hakkında hayat-ı dünyeviyenin iç yüzü, ne kadar güzel; ve kabir ve ecel ve acz ve fakr, nasıl birer vesile-i saadet bulunduğunu gayet kat'î bir tarz ile isbat eder. Saadet-i Dâreyne giden yolu gösterir.

(Sözler - 777)





اَللَّهُ لاَ اِلَهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ ve اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ اْلاِسْلاَمُ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim'de aslı bulunan) güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu isbat etmekle ve şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulmetten kurtarmak çarelerini göstermekle beraber, gayet latif ve güzel bir müvazene ile; fâsık olan bedbaht adamın müdhiş vaziyetini, sâlih olan bahtiyar adamın saadetli vaziyetini gösteriyor.

(Sözler - 778)



فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ





âyetinin mealinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını "Beş Nükte" ile tefsir etmekle beraber, malûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar güzel ve şirin bir tarzda beyan ediyor ki: Zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu cazibedar hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet kat'î bir surette beyan eder.



فَانْظُرْ اِلَى اۤثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ



âyetinin mealinde ve Haşir ve Âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatını, oniki mantıkî ve makul suret-i temsiliye ile ve oniki hakaik-i katıa-i bahire ile tefsir etmekle beraber, iman-ı bil-âhireti o kadar kuvvetli bir surette isbat eder ki: Bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o isbata karşı teslim olur. İzn-i İlahî ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur.

(Sözler - 778)



وَ مَنْ يُوءْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا * وَ بِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَ بِالْحَقِّ نَزَلَ



âyetlerinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin müvazenesi suretinde gayet parlak bir temsil ile tefsir etmekle Kur'anın bir mu'cizesini ve i'cazını ve onun karşısında hikmet-i felsefenin aczini ve sukutunu hârika bir surette isbat eder, körlere de gösterir. Bu söz, Onbirinci Söz gibi gayet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.

(Sözler - 779)





وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاۤنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُوءْمِنِينَ



âyetiyle, وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِى لَهُ





âyetinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnası hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüksek mu'cizane hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile müvazene ediyor

(Sözler - 780)



Altıncı sualinizin meali: كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ Bu âyetin âhirete,Cennet'e, Cehennem'e ve ehillerine şümulü var mı, yok mu?



Elcevab: Şu mes'ele, pek çok ehl-i tahkik ve ehl-i keşif ve ehl-i velayetin medar-ı bahsi olmuş. Şu mes'elede söz onlarındır. Hem de şu âyetin çok genişliği ve çok meratibi var

(Mektubat - 59)



Kur'an-ı Hakîm'de وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ sırrı ve meali şudur ki: Mü'minlerin kabl-el büluğ vefat eden evlâdları, Cennet'te ebedî, sevimli, Cennet'e lâyık bir surette daimî çocuk kalacaklarını.. ve Cennet'e giden peder ve vâlidelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını.. ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en latif bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını.. ve herbir lezzetli şey'in Cennet'te bulunduğunu.. "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlâd muhabbeti ve okşaması olmadığı"nı diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını..

(Mektubat - 78)



قُلْ مَا يَعْبَوءُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاوءُكُمْ



Yani: "Ey insanlar! Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var." mealindeki âyetin beş nüktesini dinle:

(Mektubat - 299)



يَسۤ * وَالْقُرْاۤنِ الْحَكِيمِ * اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ âyetinin mealinde yüzer âyâtın en mühim hakikatları olan risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) "Ondört Reşha" namıyla ondört kat'î ve parlak ve muhkem bürhanlarla tefsir ve isbat ediyor.

(Mektubat - 495)



"Resulüm size vazife-i risalet ve tebliğ-i ubudiyet hizmetine mukabil sizden bir ecr ve ücret ve mükâfat, bir it'am istemez." manasında, "Ben sizi ibadet için halketmişim; bana rızk vermek ve it'am etmek için değil." mealindeki âyet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ait it'am ve irzakı murad etmek gerektir. Yoksa gayet bedihî bir malûmu i'lam kabilinden olur; i'caz-ı Kur'anın belâgatına uygun gelmez.

(Lem'alar - 268)



Sure-i İhlas'ta nasılki لَمْ يَلِدْ وَ لَمْ يُولَدْ zahir manası malûm ve bedihî olduğundan, o mananın bir lâzımı muraddır. Yani: "Vâlide ve veledi bulunanlar, ilah olamazlar." manasında ve Hazret-i İsa (A.S.) ve Üzeyr (A.S.) ve melaike ve nücumların ve gayr-ı hak mabudların uluhiyetlerini nefyetmek kasdıyla ezelî ve ebedî manasında Cenab-ı Hakk'ın لَمْ يَلِدْ وَ لَمْ يُولَدْ gayet bedihî ve malûm hükmettiği gibi, aynen onun gibi, bu misalimizde de "rızk ve it'am kabiliyeti olan eşya, ilah ve mabud olamazlar" manasında Mabudunuz olan Rezzak-ı Zülcelal sizden kendine rızık istemez ve siz onu it'am için yaratılmamışsınız mealindeki âyet; rızka muhtaç ve it'am edilen mevcudat, mabudiyete lâyık değiller, demektir.

(Lem'alar - 269)







بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ



اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ



Meali: (Haşiye) "Nefis daima kötü şeylere sevkeder." âyetinin, hem de اَعْدَى عَدُوِّكَ نَفْسُكَ الَّتِى بَيْنَ جَنْبَيْكَ mana-yı şerifi: "Senin en zararlı düşmanın nefsindir." hadîsinin bir nüktesidir.

(Lem'alar - 275)





حَتَّى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِى عَيْنٍ حَمِئَةٍ âyet-i kerimesinin meali olan: "Zülkarneyn, Güneşi hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurub ettiğini görmüş?"

(Lem'alar - 390)





Hem وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ ferman etmesiyle, yani: "Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması gözünü kapayıp, hemen açmak kadardır; belki daha yakındır." der.



Hem مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ âyetiyle, yani: "Ey insanlar!. Sizin icad ve ihyanız ve haşr ü neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır. Kudretime ağır gelmez" mealinde bulunan şu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla bütün ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i ekberin meydanına ve mizan-ı a'zamın önüne getirir. Bir iş bir işe mani olmaz.

(Şualar - 161)



Sâniyen: مَنْ اۤمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ "Kadere iman eden gam ve hüzünden emin olur" sırrıyla, خُذُوا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ "Herşeyin güzel cihetine bakınız" kaidesinin sırrıyla,



اَلَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُ اُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَيهُمُ اللَّهُ وَاُولَئِكَ هُمْ اُولُوا اْلاَلْبَابِ



gayet kısacık bir meali: "Sözleri dinleyip en güzeline tâbi' olup fenasına bakmayanlar, hidayet-i İlahiyeye mazhar akıl sahibi onlardır" mealinde. Bizler için şimdi herşeyin iyi tarafına ve güzel cihetine

(Şualar - 509)



ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki manasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici haller nazar-ı dikkatimizi celbedip kalbimizi meşgul etmesin.

(Şualar - 510)



Onsekizinci Âyet: اِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ dir. Bu âyet mealiyle hizbullahın zahirî mağlubiyetinden gelen me'yusiyeti izale için kudsî bir teselli verir ve hizbullah olan hizb-i Kur'anînin hakikatta ve akibette galebesini haber verir.

(Şualar - 705)



وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ اِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ * فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِى وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ اُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ



Gayet kısa bir meali: Yani "Abdimiz üzerine inzal ettiğimiz Kur'anda bir şübheniz varsa, Kur'anın mislinden bir sure yapınız; hem de Allah'tan başka, işlerinizde kendilerine müracaat ettiğiniz şüheda ve muinlerinizi de çağırınız, yardım etsinler. Eğer sözünüzde sadık iseniz hepiniz beraber çalışınız, Kur'anın mislinden bir sure getiriniz. Eğer bir misil getiremediğiniz takdirde, zâten getiremezsiniz ya, öyle bir ateşten sakınınız ki; odunu, insanlar ile taşlardır."

(İşarat-ül İ'caz - 105)





اِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَاَمَّا الَّذِينَ اۤمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَ اَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا اَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَ يَهْدِى بِهِ كَثِيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهِ اِلاَّ الْفَاسِقِينَ * اَلَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَ يَقْطَعُونَ مَا اَمَرَ اللَّهُ بِهِ اَنْ يُوصَلَ وَ يُفْسِدُونَ فِى اْلاَرْضِ اُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ



Gayet kısacık bir meali: Yani "Cenab-ı Hak kullarını irşad ve ikaz etmek üzere, sivrisinek gibi hakir, kıymetsiz bir hayvanla veya bir mahlukla misal getirmeyi, kâfirlerin keyfi için terketmez. İmanı olanlar, onun Rablarından hak olduğunu bilirler. Amma kâfirler, Allah bu gibi hakir misallerden neyi irade etmiştir diyorlar. Allah onun ile çoklarını dalalete atar ve çoklarını da hidayete götürür. Fakat fâsıklardan maada dalalete attığı yoktur. Fâsıklar da ol adamlardır ki; Allah'ın taatinden hurucla, misak-ı ezelîden sonra ahidlerini bozarlar ve Allah'ın akrabalar arasında veya mü'minler beyninde emrettiği hatt-ı muvasalayı keserler; yeryüzünde işleri ifsaddır; dünya ve âhirette zarar ve hüsrana maruz kalan ancak onlardır."



Bu âyetin de sair arkadaşları gibi mevzu-u bahis olacak vücuh-u irtibatı ve cihat-ı nazmiyesi üçtür. Maahaza bu âyetin meali hem mâkabline, hem mâba'dine, hem Kur'anın tamamına bakıyor.

(İşarat-ül İ'caz - 155)



يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اۤمَنُوا اَطِيعُوا اللَّهَ وَاَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلاَ تُبْطِلُوا اَعْمَالَكُمْ



Meali: "Ey bütün iman edenler.. Allaha ve Resûlüne itaat edin de amellerinizi ibtal eylemeyin."

(Tarihçe-i Hayat - 659)







كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ âyetinin mealini ifade eden يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى يَابَاقِى اَنْتَ الْبَاقِىcümlelerinin gösterdikleri iki hakikatten çok büyük feyz aldım. Garibdir ki, bu mübarek eser لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّوءْيَا بِالْحَقِّ âyet-i celilesiyle başlamakla, sanki bu fakirin gördüğü rü'yaya bir işaret yapıyor ve diyor ki:

(Barla Lahikası - 219)





4- MEALSİZ LUGATSIZ AYNIYLA SÖZLER-ENVAR-İHLAS NUR GİBİ BASIM YAPAN BİR YAYINEVİNDEN RİSALE ALINIR MI ?



Risale-i Nur'un verdiği sermaye ile şimdi manevî Medreset-üz Zehra'nın dört-beş vilayetinde hayatını Risale-i Nur'a vakfeden ve nafakasına çalışmaya zaman bulamayan fedakâr Nur talebelerinin tayinatına acib bir bereketle kâfi gelen ve Nur nüshalarının fiatı olan o mübarek sermayeyi ben öldükten sonra da o hâlis, fedakâr kardeşlerime vasiyet ediyorum ki, altmış-yetmiş sene evvelki kaidemi yetmiş sene sonraki şimdiki düsturlarıma aynen tatbik etsinler. İnşâallah Risale-i Nur'un tab' serbestiyeti olsa, o düstur daha fazla inkişaf eder.

Emirdağ Lahikası-2 ( 216 )



Medar-ı hayrettir ki, o eski zamanda Evkaf'tan beş talebenin tayinatını Van'da Eski Said kabul etmiş. O az para ile bazan talebesi yirmiye, otuza, altmışa kadar çıktığı halde kendi talebelerinin tayinatını kendisi veriyordu. O kanaat ve iktisadın bereketiyle ve kendi beş-altı mavzer tüfeğini satmakla istiğna kaidesini bozmadı. O zaman meşhur Tahir Paşa gibi çok yardımcılar varken kaidesini bozmadı. O altmış-yetmiş senelik düstur-u hayatının bir işaret-i gaybiye ile altmış-yetmiş sene sonra o kanaat ve istiğnanın bir meyvesi inayet-i İlahiye ile ihsan edildi ki, o kadar mahkemeler ve yasaklar ve müsadereler ve eski harfle izin vermemekle beraber, kaç senedir dört-beş vilayet vüs'atindeki manevî Medreset-üz Zehra'nın fedakâr talebelerinin tayinatını Risale-i Nur kendisi hediye etti.



Halbuki o nüshaların bir kısm-ı mühimmini hediye olarak mukabelesiz etrafa ve âlem-i İslâm ve Avrupa'ya gönderdiği ve elindeki nafakasını Nur'un teksirine sarfettiği halde, yine Nur'un nüshaları

acib bir tarzda hem kendine, hem o hâlis fedakârlarına kâfi gelmesi, eski zamandaki işaret-i gaybiyesinin bir güzel meyvesi ve bir hikmeti olduğuna kat'iyyen kanaatim geldiğinden vasiyetnamemin âhirinde beyan ediyorum.



Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar "Bu Said günde beş-on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?" dememek için bu hakikati izhar etmek münasib olur.



Şimdi manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur'un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum.



Said Nursî

Emirdağ Lahikası-2 ( 217 )



Üstadımızın Vasiyetnamesi



Hem benim şahsımın, hem Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsinin sermayesini, kendilerini Risale-i Nur'un hizmetine vakfedenlerin tayinlerine vermek, hususan nafakasını çıkaramıyanlara vermek lâzımdır.



Şimdiye kadar birkaç senedir tayinatları verilen Nur talebeleri, haslara malûm olmuş. Ben de yanımda şimdi bulunan kardeşlerimi kendime vâris ve benim vazifemi yapmaya çalışmak lâzım. Tesanüdü de tam muhafaza etsinler.



Evet, bu vasiyetnameyi tasdik ediyorum.

Said Nursî

Emirdağ Lahikası-2 ( 200 )



Görülüyor ki aynıyla bassalar bile tayinat hususunda ihanet etmiş oluruz.Hem bu tarz selahiyetsiz kişileri onaylamış ve yeni selahiyetsizleri cesaretlendirmiş oluruz.



Meydan-ı istifadeye vaz'edilen eserler, mîrî malıdır; yani Kur'an-ı Hakîm'in tereşşuhatıdır. Hiç kimse, enesiyle onlara temellük edemez!...

Hizmet Rehberi ( 185 )



Fakat o sersem inad edip dedi:

"Yok, mîrî malı değil, belki vakıf malıdır, sahibsizdir. Herkes istediği gibi tasarruf edebilir.

Sözler ( 49 )



deni-le-mez...



Yoksa o boşboğaz başıbozuktan, "mîrî malıdır" diye elinden alınıp, tecziye edilir.

Asa-yı Musa ( 240 )

Eğer her ferdin keyfine göre hareket edilirse, dünyanın nizam ve intizamı fesada gider.

Mesnevi-i Nuriye ( 193 )

"Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez."

Lem'alar ( 132 )

Evet;sahipsiz değillerdir;naşirleri vardır.

NETİCE :

İHLAS NUR-ENVAR-SÖZLER neşriyat haricinde Risale-i Nur külliyatı almak-aldırmak sadakatsizliktir.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
kardeşim evet ismen zikretmeden nakledeyim.

- envar ihlasnur sözler alın bunları alın bunları okuyun ben başkalarına güvenmiyorum.
- başkasını almayın destek vermeyin.
- bu bir kul hakkıdır. bizlerden izin almadan bunu yapamazlar. bize bu hakkı üstad verdi size kim verdi bu hakkı?

... abinin derslere katıldığını ve giderken neden rnk okuyorsunuz diye fırçaladığını biliyorum.

aslolan abicilik değildir. aslolan risalelerdir. bu konu risalede geçen yerlere bakalım? okuyalım bu sözümde 3 varis neşriyat haricini okumamak gerektiğini anlayacaksınız.

Değerli yozgati;

Burada aslolan ve vurgulamak istediğimiz ağabeylerin neşir hakkı olduğu diğerlerinin olmadığı meselesi değil. Neşir hakkı madem ağabeylere bırakılmış elbette ağabeyler hem neşredebilir hemde uygun gördüklerine müsaade edebilirler. Eğer müsaade edilmişse bir sıkıntı yoktur. Genel ifadeler hakkında internette yeterince kaynak bulmak mümkün. Siz yakın zaman bu hususu uzun uzadıya bir ağabeyle görüştüğünüzü ifade ettiğiniz için özellikle RNK neşriyatı sordunuz mu sormadınız mı?

Okuyucuların bilgilendirilmesi ve yanlış yönlendirilmemesi için sizden bu hususu genel olarak değil sadece RNK neşriyat için soruyorum. Diğer sözlerinize zati katıldığımızdan katılmayanlar size sorar ise cevap verebilirsiniz.
 

yozgati

Well-known member
evet kardeşim özellikle rnk yi sordum.
ağabey benim içimde hançer salan acı veren bir meselede bu korsanlar ve özellikle rnk bu konuda ne düşünyorsunuz.
çünkü özellikle çıkış noktası öbürlerinden farklı.
bu zamana dek genelde gidenler az olur gidenler yeni dersane açardı. ama bu defa gidenler çok oldu ve herkes olduğu dersaneyi sahiplendi.
yani tıpkısının aynısının kopyasıda olsa varislerin olmaması sebebiyle kabul edemeyiz. değil mi? dedim.
- evet sen doğru düşünüyorsun. burada ..... var onlarda rnk okuyor dedi.

biz inşikaka sebebiyet vermemesi için açıktan muhalefet edemiyoruz. çünkü kesretli bir meşreb. dedi ağabeyim bana hususi görüşmede.

dolayısıyla buda bizimdir deyip rnk başta olmak üzere ihlasnur envar sözler almak pek hoş değil.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
evet kardeşim özellikle rnk yi sordum.
ağabey benim içimde hançer salan acı veren bir meselede bu korsanlar ve özellikle rnk bu konuda ne düşünyorsunuz.
çünkü özellikle çıkış noktası öbürlerinden farklı.
bu zamana dek genelde gidenler az olur gidenler yeni dersane açardı. ama bu defa gidenler çok oldu ve herkes olduğu dersaneyi sahiplendi.
yani tıpkısının aynısının kopyasıda olsa varislerin olmaması sebebiyle kabul edemeyiz. değil mi? dedim.
- evet sen doğru düşünüyorsun. burada ..... var onlarda rnk okuyor dedi.

biz inşikaka sebebiyet vermemesi için açıktan muhalefet edemiyoruz. çünkü kesretli bir meşreb. dedi ağabeyim bana hususi görüşmede.

dolayısıyla buda bizimdir deyip rnk başta olmak üzere ihlasnur envar sözler almak pek hoş değil.

Ağabey ince bir noktayı size ifade etmiş umarım siz ve bizlerde herdaim bu ince noktayı düşünerek hareket edenlerden oluruz. Sözümün başından beri sadece RNK neşriyat olarak defaatle size sormamda ki maksad diğer her bir neşriyat içinde bunu anlamamız maksadındadır. Şu an hali hazırda öyle yada böyle bir şekilde birçok meşreb var bu meşrebler bir şekilde kendilerini ayakta tutmak zorundalar. Eğer bizler kendi dairemizi daraltıp diğer meşreblere nefes alma imkanı vermezsek bundan mesul olacağız hatta onlara başka çıkış yolları aramalardan başka fırsatlar bırakmamış olacağız. Mesleğimizi Ustad r.a. haliliye olarak ifade etmekte. Onun için bizler kardeşlerimiz üzerinde faziletperver takınamayız, ancak nefsimizi kardeşimize feda edebiliriz.

Ustad r.a. defaatle hususi olarak uhuvvet ve ihlas risalelerine ehemmiyet vermesindeki hikmetin bu olduğunu düşünüyorum. Bu risalelerdeki hikmetleri sadece kendi meşrebimizim dairesinde değil Ustadımız daha geniş dairede olduğunu ifade etmekte. Evet bizim mesleğimiz haktır ancak hak sadece bizim mesleğimiz değildir. Bu haseble hadisi şerifde ve risalede şerhi bulunan senin her sözün hak olsun lakin her hakkı her yerde söylemeye senin hakkın yoktur, düsturlarını prensip edinmeli, umuma açık ortamlarda ehli dünyanın bulaşık kirli elinin karıştığı tartışma platformlarında meşrebcilikten ziyade nur hakikatlerinin ifadesine gayret edinilmeli. Ama biri çıkar gelir hususi olarak hususi bir ortamda bazı sorularını sorarsa elbette bunların konuşulacağı yer bu gibi ortamlar olmalı.
 

yozgati

Well-known member
evet bir çok konuda birçok şeyi rahatça sorabiliyorum elhamdülillah.
yaptığım sadece bir hakikatı beyandır. zira bakın bende üstadımın k.s. birkaç sözünü nakledeyim bu konuda:
- Hakk'ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için ibtal edilmez.
Mektubat ( 54 )
- Hak, haktır; küçüğe büyüğe, aza çoğa bakılmaz
Kastamonu Lahikası ( 150 )
- hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir.
Münazarat ( 15 )
- Zira hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yalnız hak sağ olsun.
Divan-ı Harb-i Örfi ( 36 )
- Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir.
Hizmet Rehberi ( 161 )

bu cihetlere bakmak ve buna göre yürümek açısından beyan ediyorumki alınacak ve okunacak eserlerdeki hassasiyeti tezyidedelim.
yoksa meşrebcilik değil hakikatçılıktır.
 
Adama sormazlar mı madem Ustad tay etmiş ve madem hayatta iken bir neşr ortaya çıkmış o zaman daha sonrakilerinden ikisini korsan saymıyonda diğerlerini niye sayıyon?

Sonra çıkan iki yayınevi risaleleri gaybtan mı aldılar yoksa ilk çıkan yayınevinin eserlerini mi düzenleyip tab ettiler.

Niye vasi ağabeyler var diye mi? Bu kadar taasup içinde boğulma Hak adına Said Nursinin sözlerini kopyala yapıştır yapmak ile hizmet olmaz. Hizmeti daraltmakla da hizmet olmaz. Hizmet sadece bize aittir ancak biz yaparız diğerleride bize uyarsa uyar uymazsa Said Nursinin sözleri ile onlara ders veririz demek ne kadar hakperestliktir?

Eğer sizin yaptığınız doğru ise Ustadınızı tenkid etmiş olursunuz. Çünkü buna göre Hak adına yazdıklarınız ve söylemeye çalıştıklarınız uhuvvet ve ihlas risalesine ve risale-i nurun şahsı manevisine muhalif olmaktadır.

Risale-i Nur dairesi geniştir. Tahrif ve tahrip etmemek ve Said Nursinin kaidelerini ve Risale-i Nurun esasatına zarar vermemek şartıyla herkes bu daireden istifade edebilir edebilmeli.

Risale-i Nurlar sahiplenmeli ama başka sahiplenenlere ise hakaretvari usluplar kullanılmamalı. Ne demek korsan yayın ayıp ya hiçmi vicdanınız sızlamadı. Nerede hüsnü zan nerede kardeşlik. Sizin korsan yayın diye itham ettiğiniz yayınevlerinin bırakın oradaki eserler ile istifade edenleri çok kıymetli Nur Talebeleri mevcut onların hakkına girmektende mi korkmuyorsunuz?

Eğer birşeylere garazkarane davranmak istiyorsak bu ise Risale-i Nurları tahrif edip sadeleştirenlere şerh adı altında yayınlayanlara sesimizi yükseltelim.

Sizi öncelikle Said Nursiye akabinde çok güzel hizmetler yapan nur kardeşlerimizi ittiham ettiğinizi hatırlatır yapmamanızı "iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar sırrına havale ediyorum..
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
RNK neşriyatın altında yatan şey, istişaresiz bir harekettir. Yapılan ne kadar doğru olsa da istişaresiz hareket, istişaresiz olduğu için sakattır. Bir zamanlar nur dersanelerinde çoğunlukla RNK ya geçilmişti, gerçi ben hiç bir kitabını okumadım, sebebini de o zaman anlayamamıştım. Şimdi ise RNK'nın altındaki sır anlaşılmış olacak ki nur dersanelerinde neredeyse hiç yok veya ben rastlamadım.
Kardeşim okuyacaksan başta Envar, Sözler ve İhlasnur oku derim. Tahrip ve tahrif yapan bazı yayınevleri gibi neşriyatları tavsiye etmem.

Sözü tekrar etmek gerekirse RNK neşriyat istişaresiz hareket edenlerin neşriyatıdır. Üstadın neşir ile vazifelendirdiği Said Özdemir ağabeyin bu neşriyatı yapanlara beddua ettiği bilinmektedir.

Risaleleri tahrif ve tahrip eden bazı neşriyatlara baktığımda çok şaşırdım. Üstadın ifadelerini nasıl oluyor da kendi heveslerine göre değiştiriyorlar. En basitinden ismini vermeyeceğim, onlar kendilerini biliyorlar, Hastalar Risalesinde 2 tane 6. Deva vardır. Bu neşriyat ise ne yapmış efendim, üstadın hikmetini beyan ettiği bu 2 defa 6. Deva zikredilmesini beğenmemiş veya hevesine uygun bulmamış olacak ki birini 6. Deva, diğerini 7. Deva yapmış ve 25. Lema böylelikle 26 Deva ile bitmiştir. Yuh artık yani.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Değerli yozgati;

Burada aslolan ve vurgulamak istediğimiz ağabeylerin neşir hakkı olduğu diğerlerinin olmadığı meselesi değil. Neşir hakkı madem ağabeylere bırakılmış elbette ağabeyler hem neşredebilir hemde uygun gördüklerine müsaade edebilirler. Eğer müsaade edilmişse bir sıkıntı yoktur. Genel ifadeler hakkında internette yeterince kaynak bulmak mümkün. Siz yakın zaman bu hususu uzun uzadıya bir ağabeyle görüştüğünüzü ifade ettiğiniz için özellikle RNK neşriyatı sordunuz mu sormadınız mı?

Okuyucuların bilgilendirilmesi ve yanlış yönlendirilmemesi için sizden bu hususu genel olarak değil sadece RNK neşriyat için soruyorum. Diğer sözlerinize zati katıldığımızdan katılmayanlar size sorar ise cevap verebilirsiniz.

Değerli yöneticimiz, sıkıntı da orada ya, abilere soran kim? Kaldı ki abiler şiddetle ikaz ettiği şahıslar bile abileri dinlemezken, abilere soran varsa aşkolsun. Lügatli, ayet ve hadis mealli, bilmem ne ekli, büklü, yüklü olanlara abilerin müsaadesi yoktur. Ha izinleri olmadan neşrederler, o sorumluluk neşredenlere aitir, ona ne diyebiliriz ki... "Aziz ve Sıddık" nur talebesi olmanın kolay olduğunu mu düşünüyoruz. Hayır, kat'a ve asla...
 

yozgati

Well-known member
korsan olanlar: TENVİR, ZEHRA, YENİASYA, SÖZ BASIM, IŞIK/ŞAHDAMAR, NUBİHAR, TAHŞİYE, rnk bunların hepsi üstaddan izinsiz yani varislerinin haricinin neşrettiği eserlerdir.
korsan dememin sebebini izah etmiştim.
olabilir ne kadar kimsenin takipçi olması önemli değildir. çokluk birşeyde hakkı temsil etmemektedir. yoksa toprak çok olması onu altın kadar kıymetli yapmamaktadır.

yok amaç kitapsa bu envar öszler ihlasnur yayınları herkesin talebini karşılayacak kadar kapasitesi var.

başka bir çığır açmaya ihtiyaç yoktur
 

yozgati

Well-known member
Değerli yöneticimiz, sıkıntı da orada ya, abilere soran kim? Kaldı ki abiler şiddetle ikaz ettiği şahıslar bile abileri dinlemezken, abilere soran varsa aşkolsun. Lügatli, ayet ve hadis mealli, bilmem ne ekli, büklü, yüklü olanlara abilerin müsaadesi yoktur. Ha izinleri olmadan neşrederler, o sorumluluk neşredenlere aitir, ona ne diyebiliriz ki... "Aziz ve Sıddık" nur talebesi olmanın kolay olduğunu mu düşünüyoruz. Hayır, kat'a ve asla...

evet mesele üstadın talebelerinin olmamasındandır. belki daha kalıteli olabilir güzelde olabilir ama üstadın koymadığını koymak veya koyduğunu değiştirmek büyük bir hatadır.
 

yozgati

Well-known member
yemliha kardeş
cümlenize "adama...." diyerek başlamışsınız. diğer ikisi korsan olmaz çünkü o ikisini de üstadımın varisleri kurmuştur. bu sebeble kosan olamaz. yazıları anlamadığınızı bu cümlenizle sadece isbat etmektesiniz.
 
Üst