Hadis Sohbetleri 60:''Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيم

Selamünaleyküm Degerli Kardeşlerim;



Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz başladı.


Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..


[BILGI]"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudilere ve Hıristiyanlara benzemeyin." Sahihu’l Cami 5434 Tirmizi[/BILGI]

 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis Sohbetleri 60:''Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.Yahudi ve Hris

YILBAŞINI KUTLAMAK VE CEHENNEM ASHABINA BENZEMEK

Hamd Allah (C.C.)’a dır. Salat ve selam O'nun Rasulu (S.A.V.), Ashabının ve onları dost edinenlerin üzerine olsun.
Çağımızda müslümanların başına gelen en büyük belaların önde gelen sebeplerinden biri, Yahudi ve Hıristiyanlarla müşrik topluluklara benzemek ve onların peşinden gitmektir. Hatta bu Yahudi, hıristiyan ve müşriklerin peşinden gidenlerin bir çoğu için Allah Rasulü (s.a.v.)'in şu sözü gerçekleşmiştir:

"Andolsun ki, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Öyle ki, onlar keler deliğine girseler siz de gireceksiniz" Dedik ki; "Ey Allah'ın Rasulü, Yahudi ve Nasranileri mi kastediyorsunuz.Kim olacaktı?" diye cevap verdi." (Buhari ve Müslim)
Bir rivayette de, "Onlardan birisi sokakta annesiyle fuhuş yapsa siz de bunu yapacaksınız." (Sahih, el-Hakim) buyurulmaktadır.
Bu sapıklık, diğer ümmetlerden intikal edip gelen bir adet halini aldı. Öyle bir hale geldik ki, İslam'a intisab edenlerden çoğunu, küfür ehli olan insanlardan ayıramaz olduk.



KAFİRLERE BENZEMEK

Kafirlere benzemenin en belirgin örneklerinden biri de; onların "Yılbaşı"larını tanımak ve yılbaşını Hıristiyanların kutladığı günde kutlamaktır. Bu vesile ile, ‘yılbaşı’ adıyla bilinen bozulmuş hıristiyanlık adeti üzerinde bir nebze durmak istiyoruz.
Hıristiyan olduğunu savunan insanlar, bu 'yılbaşı' gününü kutluyorlar. Ancak onlar hakkında Allahü Teala Kitab'ında şöyle buyuruyor:

"Meryem oğlu Mesih Allah'tır, diyenler kafir olmuşlardır." (el-Maide:17)

"Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kafir olmuşlardır." (el-Maide:73)

Bu insanlar onların uydurma bayramını kutlarken, Mesih (a.s.) ve O'nun doğum anısına iftira etmektedirler. İsa (a.s.) onların yaptıklarından berîdir ve bunların hepsini inkar edicidir.
İşte onlar, bu uydurma yalanlar ve bozuk inançla, Allah (C.C.)'nün hakkında hiçbir delil indirmediği ve selim fıtratın nefret ettiği amelleri işlemektedirler.
İnsanı gerçekten hayrette bırakan birşey varsa, o da, toplumun hemen hemen tamamının, büyük bir oranda Yahudi ve Hıristiyanları taklit etmesi, hatta onların bayramlarına uyması ve hala müslüman olduklarını zannetmeleridir. Onlar ilericiliğin ve uygar olmanın Yahudive Hıristiyanlara uymaktan geçtiğini zannetmektedirler. Bu, onların dinlerinden uzaklaşmalarının ve kafirlerin uşağı haline gelmelerinin de tabii bir habercisidir. Oysa o din, insanoğlunun yegane şeref kaynağıdır.
Allah (C.C.)'nün Şeriatı dışında kalan bütün şeriatlara muhalefet etmek, onların, din, gelenek ve bayramlarının tamamına; ayrıca yeme-içme ve giyim-kuşamlarında da onlara aykırı davranmak, yüce dinimizin temel kurallarındandır.


DELİLLERİN KAYNAĞI

Bu konudaki birçok delilin hepsini ortaya koymaya gerek yoktur. Aksine, sözkonusu delillerden birkaçı bile meselenin vehameti için kafidir. Nasihat edenlerin çok az olduğu günümüzde, dinimizin aslından olan nasihatleşme dusturunu da böylelikle ihya etmiş olalım.


1. Allahu Teala buyuruyor: "Sonra seni bir Şeriat üzere kıldık. Ona uy, bilmeyenlerin hevalarına uyma.” (Casiye-18)
Şeyhu'l İslam Ebu'l Abbas El-Harani diyor ki: "Burada 'bilmeyenler' sözüne, Allah'ın Şeriat'ına aykırı davranan herkes girer. 'Hevaları' kavramı içerisine de, müşriklerin işledikleri amellerin hepsi girer ki, bu davranışları onların dinlerinin gereğidir.


2. "Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin.” (Bakara-145)
Ehl-i Sünnet müfessirlerinin görüş birliği vardır ki, "Bu ayet-i kerimede onların tüm yaşantılarına muhalefetin mecburiyetine işaret vardır." demişlerdir.

3. “Ey iman edenler! ‘Bizi gözet’ demeyin, ‘bize bak’ deyiniz!” (Bakara-104)
İbn-i Kesir (R.A.) tefsirinde bu ayet hakkında şöyle diyor: "Allah Azzeve Celle, bu ayetle, mü'minlerin, söz ve davranışlarında kafirlere benzemelerini yasaklamıştır." Çünkü Yahudiler "Raina" kelimesini Nebi (S.A.V.)'e hakaret olsun diye kullanıyorlardı. Allah Azze ve Celle de; mü'minleri bundan alıkoydu.
İbn-i Kesir (R.A.) tefsirinde bu ayeti şöyle açıklıyor;
"Bu ayette kafirlere sözlerinde, davranışlarında, bayram ve ibadetlerinde, vb. işlerinde, -müslümanlar için meşru olmadığı halde- uyanlar için şiddetli bir tehdit ve acı bir azapla cezalandırma uyarısı vardır."

4. Allah Rasulü (S.A.V.); "Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır" (Ebu Davud) buyuruyor. Hadis-i Şerifte, müslüman olmayanlara benzeyenleri şiddetle kınama vardır. Kim takva ehli ve salih insanlara benzerse, o onlardandır. Allah korusun, kim de Yahudi ve Hıristiyanlara benzerse, o daonlardandır.

5. Allah Rasulu (S.A.V.) "Bizden gayrısının sünnetiyle amel eden bizden değildir" (Sahihu'l-Cami: 5439) buyurmaktadır. Yine şöyle buyuruyor: "Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudilere ve Hıristiyanlara benzemeyin. Yahudilerin selamı parmaklarla, Hıristiyanların selamı avuç içiyledir." (Sahihu'l-Cami: 5434)
Benzemenin hükmü bile böyle olunca, tıpatıp kafirleri izleyen, onların adetlerine sıkı sıkıya bağlı olan, müslümanları küçümseyip onlardan uzak duranların hükmü nedir acaba? Kim Allah Rasulü (S.A.V.)'in Sünnet'ini terkeder ve bunu başka bir sünnet, alışkanlık, adet ile değiştirirse, İslam'a bağlı olduğunu söyleyip müslümanların isimleriyle anılsa bile, İslam üzere değildir.

6. Allahü Teala kafirler geleneklerine uymayan mü'minleri şöyle över: "Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan:72)
Müfessirlerin çoğu ayette geçen "zür" kelimesini, "müşriklerin bayramı" olarak açıklamışlardır.

7. Allah Rasulü (S.A.V.) Medine'ye geldiğinde, onların eğlendikleri iki günlerinin olduğunu öğrendi. "Bu günler nedir?" diye sordu. Dediler ki; "Cahiliyyede bu iki günde eğlenirdik." Allah Rasulü (S.A.V.) şöyle buyurdu: "Allah bundan daha hayırlı olanı size verdi: Kurban Bayramı ve Ramazan Bayramı." (Ebu Davud-Sahih)
Ömer İbni Hattab (R.A.) der ki; "Allah'ın düşmanlarının bayramlarında sakınınız!" (Beyhaki, Sünenü’l-Kübra)
Sözün özü;

Allahu Teala (C.C.), Cehennem'in ashabı olan kafirlere benzemeyip, onların amellerini işlemememizi, büyük bir hikmet gereği olarak bize emretmiştir, ki onların sevgisi müslümanların kalplerine girmesin. Zira onlar Allah (C.C.)'nün ve müslümanların düşmanıdırlar. Onlara işlerinde ve yaşayışlarında benzerlik ve uygunluk, kalpler arasında ülfet ve yakınlığı doğurur. Bu da onlara karşı sevgive aşkı beraberinde getirir.

SON SÖZ
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız deliller, hakkı tanımak ve insanların çoğunun, Allah Rasulü (S.A.V.)'in Sünnet'ini terkedip kafirlere benzemek suretiyle içine düştükleri sapıklığı görüp-bilmek isteyenler için yeterlidir.
Gördüğümüz kadarıyla Yılbaşı kutlamalarında Hırıstiyanlara benzeyen ve buna rağmen kendisini müslüman zanneden birçok insan türemiştir. Hanefi alimlerinden Molla Aliyyü'l-Kari Rahmetullahi Aleyh diyor ki: "Kim Nevruz günü bir kafire bir yumurta hediye ederse, kafir olmuştur. Çünkü, bu davranışıyla kafire; küfründe ve sapıklığında yardımcı olmuştur, onları teşvik etmiştir veya bu hediyesiyle onlara benzemiştir.." Yani o Nevruz günü bir müslümana birşey hediye ederse, kafir olmaz gibi bir anlam da çıkıyor buradan. Ancak onlara benzemeyi niyet etmeden, böyle bir hediyeleşme müslümanlar arasında olursa, o durum bundan müstesnadır..

'Mecmau'n-Navazil' adlı kitapta şöyle denir: Nevruz kutlamalarını gören bir müslüman, 'ne güzel gelenek koymuşlar' dese, kafir olur. Nedenine gelince, o da küfrün ihdas edilmesini hoş görerek, İslam'dan hoşlanmadığını açığa vurmaktır.
El-Fetava es-Suğra'da ise şöyle deniliyor: "Kim Nevruz günü, daha önce hiç satın almadığı birşeyi sadece Nevruz'u kutlamak için satın alırsa, kafir olur." (Fıkh-ı Ekber Şerhi: 186) Aynı şekilde, daha önce hindi satın alıp yemeyen kimse, sadece Yılbaşını kutlamak için satın alırsa kafir olur.
Günümüzde kafirlere benzemeye verebileceğimiz örneklere gelince, şunları sıralayabiliriz: Sırf kafirlere benzemek için, giyim-kuşamda onları taklit etmek, evlerde de onlara benzeyerek; ruh taşıyan şeylerin resim ve heykellerini bulundurmaktır. Özellikle hıristiyanların, Hazreti Meryem'in Hazreti İsa'yı altında doğurduğuna inandıkları 'noel ağacını' evlere taşımak, hediye olarak almak-vermek, süslemek ve yılbaşında tatil yapmak, hediyeleşmek, tebrikleşmek asla caiz değildir. Kafirlerin remzi, alameti farikası durumunda olan herşeyin hükmü de böyledir. Onlara benzemenin en çarpıcı örneği ise, onlara sevgi ve aşk ile bağlanmak ve müslümanlara, salih insanlara ve takva ehline karşı nefretle, bakmaktır. Çünkü imanın en sağlam kulpu, "Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir."

Ey Müslüman kardeşim! Allah'ın bu kadar sakındırmasına ve Rasulüllah'ın bu kadar ikazına rağmen; onları çiğneyip kafirlere benzemenin ahiret hayatında sana ne külfetler getireceğini düşünüyor musun? Allah ve Rasulü'nün seni nasıl karşılıyacağını göz önüne almanızı hatırlatmak isteriz.
Oysa Allahu Teala (c.c.), dinden sapmış düşmanlarına sevgi beslemeyi yasaklamıştır: "(Ey Muhammed), Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir toplumun, 'babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa' Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin..." (Mücadele:22) buyurmaktadır.
Allah (c.c.)'den, bizi sevdiklerini seven, düşman olduklarına düşman olan, dost olduklarına da dost olanlardan eylemesini niyaz ederiz.alinti.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İmam Suyuti - Gayri Müslimlere Benzemek

Gayr-ı Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid'at (Küfür Olan Bid'at) kabul edilir.

Nitekim cahil Müslümanlardan birçoğu Hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle Hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.

Paskalya töreninde yumurta boyamak, çörek yapmak, tütsü satın almak, bebek, kadın ve çocukların kına yakınması, yeni giysiler satın alınması ve buna benzer Hıristiyanların kendilerince kutsal addedilen günlerde yapılan diğer şeyler. Gayr-ı Müslimlerin kutsal addettiği gün ve bayramların adedi pek çoktur. Bunları araştırmak ve tanımaya çalışmak müslümana vazife değildir. Onlar tarafından hürmet gösterilmesi sebebiyle yaptıklarından her hangi birini veya böyle günlerden bir günü veya bir yeri tanıması ona kafidir. Çünkü bunların İslam dininde yeri yoktur.

Böyle günlerde Allah'a ve Resûlüne inanan kimsenin alması gereken tavır İslamın tasvip etmediği herhangi bir davranışta bulunmaması, aksine normal günlerden biriymiş gibi değerlendirmesidir.

Çoğu insanlar tarafından Hz. İsa (a.s.)ın doğum günü zannıyla yılbaşına yakın günlerde yapılan ateş yakmak (hususi) yemekler hazırlamak, mum satın almak v.b. şeyler... İşte böyle günlerde (bu günler için) yapılanların tamamı dinen nahoş kabul edilmiş adetlerdendir. Zira bu nevi doğum zamanlarının bir eğlence vakti olarak tayin edilmesi Hıristiyanların geleneği, onların ibadetidir. Böylesi hareketlerin İslam dininde bir yeri olmadığı gibi, selef devrinde yaşanmış milat’la ilgili bir olaya da tesadüf edilememiştir. Bunun kaynağı Hıristiyanlara dayanır.

İsa (a.s.)nın doğumunu (noel) kutlamak maksadıyla ortaya konan, söz konusu bu hareketlerin adet haline gelmesindeki tabiî sebeplerin kalkışı da dikkate alınması gereken bir husustur.

Mesela milad'ın tesadüf ettiği kış mevsiminin, esasen ateş yakmaya uygun bir zaman olduğu düşünülürse, ateş yakma işleminin gelenek haline gelmesindeki tabiî sebep ortaya çıkmış olur.

Diğer yandan Hıristiyanlar inanırlar ki Yahya (a.s.). İsa (a.s.)yı doğumundan bir müddet sonra vaftiz suyunda vaftiz etmiştir. Bundan dolayı onlar, yani Hıristiyanlar bu vakitte vaftiz olunurlar ve bunu vaftiz töreni diye isimlendirirler.

Müslüman cahillerden birçoğu bu vakitte çocuklarını hamama sokarak bunun çocuğa faydalı olacağını sanırlar. Hâlbuki bu tür davranışlar haram kılınmış, en çirkin münkerattan olup, Hıristiyanlara has adetlerdir.

Allah teala mevzu ile ilgili olarak Resulüne şöyle hitap buyurur:

"Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur." (1)

Bilmeyenlerin, hakiki ilimden yoksun kalmış olanların arzu ve istekleri boş şeylerden ibarettir. Nefsinin heva ve heveslerine uyduğu yerde âlimin cahile tabi olması, onun yaptığını yapması doğru olmaz.

Allah c.c. yine Peygamberine hitaben şunları buyurur:

"Sana gelen ilimden sonra bilfarz onların arzularına uyacak olursan, an dolsun ki, Allah'dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır." (2)

Bu ayetle Peygambere bu şekilde hitap edilirse, ya peki cahillerin peşinden yürüyenlerin, kâfirlerin izinden gidenlerin, Allah ve Resulünün müsaade buyurmadığı konularda küffarın yaptığını yapanların, kendilerinin bile üzerinde çekişme içerisinde oldukları dinleri ve dindaşlarıyla ilgili hususlarda onlara tabi olanların halleri nice olur.

Manevi ilimlerden nasipsiz kalmış bir çok müslümanın kafirlere ait gün ve bayramlardaki onlara benzeme gayretlerine günümüzde -üzülerek- şahit olmaktayız. Oysa Nebi (s.a.) efendimizin mevzu ile ilgili birçok açıklama ve tavsiyeleri mevcuttur.

O (s.a.) bir had işlemde şöyle buyururlar:

"Kıyamet günü insanların azab bakımından en şiddetlisi, Allah'ın kendisini ilmiyle faydalandırmadığı alimdir." (3)

Onlarla aynı gayeyi, aynı amacı paylaşmasa bile müslümanın onlara benzemesi özenmesi İbn Ömer'in Rasûlullah (s.a.)dan naklettiği delille haramdır.

"Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır." (4)

Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah (s.a.) efendimiz.

"Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir" (5) buyururlar.

Dolayısıyla Yahudi ve Hıristiyanlar bizden olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.

Ebu Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste Peygamber (s.a.) şu şekilde buyurur:

"Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz." (6)

Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği başka bir hadiste de Nebi (s.a.) şöyle buyurmuşlardır:

"Ağarmış saçı (boyamak suretiyle rengini) değiştirin ve Yahudilere benzemeyin!" (7)

Buhari ve Müslimin İbn Ömer'den ortaklaşa naklettikleri bir hadiste ise Peygamber (s.a.) şunları buyurur:

"Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz." (8)

Görüldüğü gibi Peygamber (s.a.) mutlak olarak müşriklere benzememeyi, onlara muhalefeti emretmektedir.

Ömer b. el-Hattab bu meydanda müminlere şöyle tavsiyede bulunur:

"Müşriklerle sıkı ilişkiler içersine girmekten ve kiliselerindeyken yanlarına gitmekten sakının."

Rivayetlere göre Hz. Ömer müslüman beldelerinde törenlerini açıktan yapmamalarını onlara şart koşmuştur. Müşriklere tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde) açıktan icra etmeleri yasaklanmışken müslüman nasıl olur da onların yaptıklarını yapar? Diğer taraftan Müslümanların onlara benzeme gayretleri, tören ve bayramların açıktan yapılması konusundaki onların arzu ve cesaretlerini arttırmıştır. Hâlbuki müşriklerin söz konusu törenlerini alenen yürütmekten men edilişlerindeki sebep, bunların bozulmaya yol açabileceği, yani müslümanlar üzerinde kötü tesir bırakabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Çünkü bu tip adet ve gelenekler ya bir masiyet ya da bir küfrün sembolü mesabesindedir. Müslümansa bu hareketlerin tamamından men edilmiştir.

Ömer b. el-Hattâb şunları söyler:

"Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak durun. Zira Allah'ın gazabı onların üzerine iner."

Kutsal günlerinde (onların yaptıklarını yaparak) onlara refakat etmek gazabullaha sebep olur. Çünkü böylesi adet ve hareketler ya onlarca sonradan icad edilmiş (uydurulmuş) ya da işlerliği kaldırılmış (mensuh) hükümlerden ibarettir. Hakiki ilimse bunların hiç birini benimsemez. Nitekim onlarca kutsal gün ve zamanlarındaki yaptıklarını yaparak onlara benzemek helal değildir. Diğer yandan böyle konularda onlara benzeyen müslüman yardım ve tasvip görmez, bilakis ondan nehyedilir.

Nitekim suyunu sıkarak şarap yapan kimseye üzüm satmak helal olmaz. Törenler için davet alan kimse davete icabet etmez. Adet olmadığı halde böyle günlerde hediye veren müslümanın, bu çeşit davranışında kâfirlere benzeme söz konusu olduğu için hediyesi kabul edilmez.

Bilinmelidir ki küffara benzememe konusunda hassasiyet göstermek Allah'ın bir emridir. Zira küfür demek kalbin hasta düşmesi demektir. Belki daha da kötüdür. Kalp sıhhatini yitirdiği zaman, hiç bir organ huzur bulmaz. Her şeyin sıhhat ve dirliği ancak o şey için kalp vazifesi gören unsurun sıhhat ve salahıyla mümkün olur.

Kâfirin bütün işleri ya bozuktur (hakikatten uzak) ya da noksandır. Rabbimizin hoşnut ve razı olduğu nimetlerin en yücesi, her hayrın esası, özü olan İslam nimetine karşı Allah'a hamdü senalar olsun. Durum böyle iken, dinimize göre hükmü yürürlükten kaldırılmış (mensuh) olan hususlarda onlarla beraber olmak (ayrı düşünüp aynı hareket etmek) hemen ifade etmek gerekir ki çok çirkin bir şeydir. Bundan da çirkin olanı ibadet ve adet nevinden uydurdukları asılsız şeylerdir.

Müslümanların dinde olmayan bir şeyi ortaya çıkarmaları mutlak bir çirkinlik olarak değerlendirilirken, Allah ve Resûlünün emretmediği bilakis küffarın kafalarından uydurduğu konularda onlarla beraber olmak, onlara muvafakat etmek...

Bu akılların almayacağı, zihinlerin kabullenemeyeceği en büyük çirkinlik ve kötülüklerdendir. Müslümanın ibadet ve adet adına onlara benzeterek yaptığı her şey bidattir ve münkerattandır.

Allah Teala hazretleri onların bayram ve törenlerine iştirak etmeyen ve bu günlerde yaptıklarını yapmayanları şu kelamıyla methetmiş ve övmüştür.

"Onlar ki, yalana şahitlik etmezler..." (9)

İslam âlimlerinden Mücahit, ed-Dahhak ve er-Rebi b. Enes ayette geçen "ezzür yalan" kelimesinden murad, müşriklerin kendilerince kutsal addettikleri gün ve bayramlar törenlerdir, derler.

İbn Şirin de "zür" den kastedilen şeyin Paskalya'dan önceki pazar günü (Hıristiyan bayramı) olduğunu söyler.

Konuyla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.)ın daha önce geçen şu iki hadisini tekrar edelim.

"Müşriklere muhalefet ediniz." "Kim bir kavme benzerse, onlardan olur."

Bilinmelidir ki selef-i sabıkin (salihin) devrinde Müslümanlardan bu tür rezaletlerden herhangi birini yapan veya bunlar gibi hareket eden kimse olmamıştır.

Zaten hakiki mümin selef-i salihinin yoluna sülük eden, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.)in izinden yürüyen, nebilerden, siddîklardan şehidlerden, Salihlerden Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu kimselere uyan kişidir. İhsan ve keremiyle Allah bizi o müminlerden kılsın. Zira O, cömerttir, kerem sahibidir.

Kişi kafirlere benzeme konusunda hataya düşen cahillerin çokluğuna, gafil alimlere ve hareketlerine bakıp aldanmasın.

Büyük âlim el-Fudayl b. lyaz (r.a.) şunları söylemiş:

"Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma.
Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma."

Ya Rab sen cömertsin ve kerem sahibisin. İhsanın ve kereminle bizleri hidayete ermiş ve salih kullarının yoluna girmiş kimselerden kıl.

Bizleri helak olmuş, küffarın yoluna dalmış kullarından eyleme.

Dipnotlar:
(1) el-Casiye (45), 18-19
(2) el-Bakara (2), 120
(3) Taberani, el-Mucemu's-Sağîr, c.l, babu't-ta, Medine 1388/1968
(4) Ebu Davud, libas 4
(5) Tirmizi, istizan 7
(6) Tirmizi, istizan 7, edep 41
(7) Tirmizi, libas 20; Nesaî, zine 14
(8) Buhari, libas 64; Müslim, lahare 54
(9) el-Furkan (25), 72
Not: Yukarda tercümesi verilen yazının aslı Suyutî'nin "Hakikatu's-Sünne ve'1-Bldil (48-53)" isimli eserinden alınmıştır.

Kaynak: Altınoluk Dergisi
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
geçen bi yazı okudum çalakalem yazılmıştı ama tüm bu günleri belgeleriye vs günyüzüne çıkarmış.

öyle acı ki; hatta noel diye kutlanılan aslında bir papazın ölüm yıldönümü :) rant sağlayanlar bu hale getirmişler bulırsam ekleyeyim inşaallah
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Yeni Yılınız Kutlu Olmasın!!!

Ne idik ne olduk değerli kardeşlerim. Ben Almanya’da doğdum ve büyüdüm. 2. Kuşak zümresindenim.
Paskalyalar, Noel Babalar, Yılbaşılar, Sevgililer günü, Ana-Baba günleri, v.s hep bunlarla büyüdük. Başımıza az da olsa akıl girince bunların ne kadar saçma olduğunu anladık Elhamdülillah.

Aslında bu yazı asırlar önce yazılması gerekiyormuş. Yine de geç kaldık sayılmayız. Zira bugün hala Hocalar namazın farz olduğunu, 1400 kusur senedir anlattıklarına rağmen, hala kılmayan varsa, hocalarımızın devam etmesi gerektiği gibi, bu tür yazılar da sanırım zaman zaman birileri tarafından yazılması lazım.

Yılbaşı:
Öncelikle, geçmiş Hicri yılbaşınız mübarek olsun. Zira yeni yıla 15 Kasım’da girdik.
Elhamdülillah biz din kardeşlerimizle Hicri yılbaşını beraberce geçirdik. Yanlış anlaşılmasın, eğlenmedik.
Kuranı Kerimler okundu, ilahiler okundu ve hicri yılbaşının tarihi hakkında bilgilendik. Zaten eğlenmek, gülmek dans etmek, hele ki bu gün gibi günlerde müslümana yakışmaz.

Ey Müslüman olan vatandaşlarım. 31 Aralık’ta Yılbaşı kutluyorsanız şu yazdıklarımı bir gözden geçirin.

Uluslararası ismi ile “Silverster” diye adlandırılan Yılbaşı gecesi, aslen 335. yılında yaşamış I.Silvester isminde bir Papa’ya hürmeten tatil günü tayin edilmiştir. Silvester’e çok hürmet gösteren Papa I. Gregor, 1582 yılında, 24 Aralık’ta biten takvimi 31. Aralık’a uzatmış ve takvimin son gününü I. Silvester’e atfetmiştir ve tatil ilan etmiştir. Şimdiye dek bu takvimi yani gregoryen takvimini kullanmaktayız. Ayrıca Papa I. Gregor’un bir İslam/Osmanlı düşmanı olduğu, tarih kitaplarında yerini almıştır.

Ey Osmanlı torunu! Senin bayram günleri sana yetmedi mi de, bir Hıristiyan Papa’ya atfedilmiş ve gayri Müslimlerin bayramı olan bir gününü kutlamaktasın? Üstelik senin dinine ve ecdadına düşman olmuş biri tarafından tayin edilen bir günde, vur patlasın çal oynasın zıplayıp duruyorsun?

Maalesef yılbaşı gününde Avrupa da dahi görülmemiş çirkinlikler de gözlenilmektedir. Kırmızı don giymek gibi. Gece saat 12 olduğunda üzerine kırmızı don giymek, yeni yıla uğur getirirmiş ve yeni yıla hayatını değiştirerek başlanılırmış. Bu edep dışı hareketlerle hangi iyi niyeti tarif edilebilinir ki? Umarım yeni yıla değişikler ile girmek isteyenler ilk etapta eşlerini boşayıp değiştirmezler.

Evinde çam ağacı dikip de süsleyen vatandaşlarımızın, “ne idik ne olduk” sorusunu kendilerine sorsunlar ve özlerine dönmelerinin gayretini göstersinler. Biz Müslümanların, kurban kesmemizi bir vahşet olarak nitelendiren, barbarca kan döktüğümüzü söyleyip eleştirenler, sadece Almanya’da Noel günü hasebiyle 25 milyon çam ağacı satmaktadır. Ülkelerindeki ağaçlar yetmeyip dışarıdan ithal ediliyor. Asıl vahşet budur!!!

Anneler günü:
Anneler günü diye kutlanılan gün başkalarının adeti olma dışında, bir “Annelere hakaret günü” olarak saymaktayım. Her ne kadar o gün Anneler sevindirilse de dinimizin verdiği önemi vermemektedir. “Cennet anneler ayakları altındadır” (Hadisi Şerif) olmasına rağmen ve mademki, annelere önem verildiğinden bu gün kutlanıyor, neden anneler sadece o günde tebrik ediliyor?

Kadın hakları hareketi üyesi olan Anna Jarvis diye bir Amerikalı kadın, kendisi gibi olan kadınların hakları için günün Amerikasında mücadele etmiş. Annesinin vefatı üzerine 1905 yılında Anna Jarvis, henüz seçme hakkı bile bulunmayan kadınlara daha fazla haklar tanınması üzere, Amerikan Başkanına, bari bir “Anneler günü” tayin edilsin diye dilekçe verir. Teklifi kabul eden Başkan, Anna Jarvisin annesinin ölüm gününe denk gelen Mayısın 2. Pazar gününü, yani 8 Mayısı, Anneler günü ilan eder. İş adamları bu yasa ile para kazanabileceklerini anlayıp kolları sıvadılar ve o gün’de köşeyi döndüler. Bu günün manasının yitirildiğini düşünen Anna Jarvis, daha sonraları günün iptaline uğraştıysa da başarılı olamamıştır.
Ey Türk milleti, adet başkasının adeti, kutladığınız gün Anna Jarvisin anasının ölüm günü.

Bence, analarımızı sevindirmek için mümkünse her gün onların kalplerini kırmamaya çalışalım. İllaki bir Anneler günü veya bir Annenin ölüm gününü kutlayacaksanız, bu kendi Annenizin günü olsun. Adına bir hayır işleyin, açlar doyurun, adına çeşme veya cami yaptırın veya dini ve milli kahraman kadınların günlerini yad edin. Bizim Analarımız, kesinlikle Anna Jarvisin anasından önemlidir.

Hz. Meryem anamız var, Hz. Hatice var, Hz. Aişe ve Hz. Fatima var, İslam’ın ilk şehidi Sümeyye Annemiz var, Sümeyra Hatun var. Yok, illa ki milli kahraman arayacaksak, Nene Hatun var, Fatma Seher Hanım var. Al seç bir tane. Seç de alemin adetini taklit etme. Zira buna ihtiyacın yoktur. Bu isimlerin ölüm günlerini araştırmaktan ziyade, nasıl yaşadıklarına öğrenin ve ardından Kuranı Kerim okuyun.

Sevgililer günü:
Uluslararası ismiyle “Valentinstag” olarak bilinir. 14 Şubatta kutlanılır. Sevdiklerimize, eşimize veya nişanlımıza hediye aldığımız bu anlamsız gün, 14 Şubat 269 yılında asılarak öldürülen bir Başpapazın ölüm yıldönümüdür. Bu Papaz, bir anda birçok çiftleri evlendirmekle meşhurmuş ve evlendirdikleri çiftlerin evlilikleri kutsallaştığına inanılırdı. O dönemde kilisede yapılan nikahlar zamanın Roma imparatoru tarafından getirilen yasağa uymadığı sebebiyle asılarak öldürüldü. Bu sebeple 14 Şubat 469 yılında, kilise tarafından Anma günü yani “Valentinstag” olarak belirlenmiştir. Bir dönem kilise tarafından bu gün iptal edilmişse de, ticari gelirlerini sezen tüccarlar sık sık başvurmaları ile tekrar yürürlüğe girmiştir. Avrupa da ise bu gün 1950 senesinde kutlanılmaya başlanmıştır.

Benim burada bu misallerle anlatmak istediğim husus, dinimizin anamızı, sevdiklerimizi, eşimizi, dostumuzu düşünmek ve onları sevindirmek için yeterli ayetler, hadisler ve fırsatlar verilmişken, batılıların adetlerini kendimizinmiş gibi kabul edip, şuursuzca icra etmek gücüme gidiyor da ondan.

Avrupa da yaşayan bir müslüman vatandaşınız olarak, Batının islamiyeti ve adetlerimizi yok etme çabasını görüyorum da ondan.

Çocuklarımızı bile sünnet etmeyi yasaklayan bir ülkede yaşıyoruz da ondan. Başörtülü bacılarım okul tahsilinden sonra meslek sahibi olmaları için “başını aç” dedikleri için de ondan.

Her fırsatta bizim dinimizi bir kenara bırakıp, uyum sağlamamızı diretiyor da ondan.

Çocuklarımıza anaokulundan itibaren Hıristiyan adetlerini öğretip dinimizden yozlaştırmaya çalıştıklarındandır bu yazımız.

Bizler burada bunlara karşı mücadele ederken, hakkımız olan dinimizi yaşayıp çocuklarımıza batının adetleri içinde kaybolmaktan korumaya çalışırken, ülkemizde görünen bu çirkin kutlamalar bizleri daha da çok üzüyor. Çünkü artık ülkemizi bize örnek olarak gösteriyorlar ve diyorlar ki: “Türkiye’de bütün bunlar kutlanıyor sen niye karşı çıkıyorsun?” deyip, bizleri radikal İslamcı diye damgalıyorlar. Bu sebeple, şuursuzca, önemsemeden bu günleri kutlayanları kınıyorum. Hangi batı ülkesi, İslamiyet’in adetini taklit ediyor???

Bir sürü ülke, Bati’nin teknolojisini medeniyet diye alırken biz hep edepsizliklerini mi alacağız ve medeniyet diye benimseyeceğiz?

Bu fikrimizi benimsemeyenler olabilir hatta aşırı bulanlar da olabilir. Kendileri bilir. Bu fikirlerimiz aşırı oluyor da, şu hadisi şerifi göz ardı etmek şuursuzca olmuyor mu?

"Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir." (Tirmizi)

“Bir kimse herhangi bir topluma benzerse onlardandır." (Ebu Davud)

Alem kendi değerlerine ve kahramanlarına tatil günleri atfederken, bizim şuurlu sözde Aydınlarımız, Fatma Seher Hanıma “Kara Fatma” lakabı takar, Sütçü İmam’ın ismini bir “Böceğe” verir. Başkaları yutar ama şuurlu müslüman kardeşlerimiz bunu asla yutmayacaklar ve bu şuursuzları unutmayacaktır.




Kaynak :
Risale Ajans
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bizler burada bunlara karşı mücadele ederken, hakkımız olan dinimizi yaşayıp çocuklarımıza batının adetleri içinde kaybolmaktan korumaya çalışırken, ülkemizde görünen bu çirkin kutlamalar bizleri daha da çok üzüyor. Çünkü artık ülkemizi bize örnek olarak gösteriyorlar ve diyorlar ki: “Türkiye’de bütün bunlar kutlanıyor sen niye karşı çıkıyorsun?” deyip, bizleri radikal İslamcı diye damgalıyorlar. Bu sebeple, şuursuzca, önemsemeden bu günleri kutlayanları kınıyorum. Hangi batı ülkesi, İslamiyet’in adetini taklit ediyor???

Bir sürü ülke, Bati’nin teknolojisini medeniyet diye alırken biz hep edepsizliklerini mi alacağız ve medeniyet diye benimseyeceğiz?

Bu fikrimizi benimsemeyenler olabilir hatta aşırı bulanlar da olabilir. Kendileri bilir. Bu fikirlerimiz aşırı oluyor da, şu hadisi şerifi göz ardı etmek şuursuzca olmuyor mu?

"Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir." (Tirmizi)

“Bir kimse herhangi bir topluma benzerse onlardandır." (Ebu Davud)


Rabbim razi olsun hocam yazarin eline saglik aci ama malesef gercek kendi degerlerimizi assagilayip baskalarinin degerlerini sahiplenir olduk ALLAH akibetimizi hayirli eylesin insallah..
 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 120)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır." (Ebu Davud, libas 4)

Gayr-ı müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid'at kabul edilir. Nitekim cahil müslümanlardan birçoğu hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve Noel (yılbaşı)de ateşyakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.
Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah (sav) efendimiz.
"Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir"(Tirmizi, istizan 7)buyururlar.
Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar bizden olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.
Ebu Hureyre'nin naklettiği bir hadiste Peygamber (sav) şu şekilde buyurur:
"Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz." (Tirmizi, istizan 7, edep 41)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Gayrimüslim’e benzemek caiz değildir



Bütün insanları hidayete erdirmek ve hayata tatbik edilmek üzere Allah Teâlâ tarafından gönderilen şerefli dinimiz İslâm, ilahi bir nizamdır. Bu ilahi nizam, insanın hem dünya ve hem de ahiret hayatını kuşatır.

Bir müslüman hiç bir zaman kendi dininden başka bir dinin ayinini taklid edemez. Hiç bir zaman kendi millî örf ve adetleri dışında, başka milletlerin örf ve adetlerine itibar edemez. İslam dininin, İslâm ümmetinin de hiçbir dini ve hiçbir milleti taklide ihtiyacı olmayan üstün bir medeniyeti vardır. Çünkü bütün insanları hidayete erdirmek ve hayata tatbik edilmek üzere Allah Teâlâ tarafından gönderilen şerefli dinimiz İslâm, ilahi bir nizamdır. Bu ilahi nizam, insanın hem dünya ve hem de ahiret hayatını kuşatır. O, beşeri bütün görüşlerin ve sistemlerin üstünde, ulvi bir içtimai görüşe sahiptir. Müslümanım diyen herkes, hatta bütün insanlık bunu böyle bilmek mecburiyetindedir.

Bu açık hakikattan dolayı Peygamberimiz (S.A.V.), ümmetinin kendi varlığını muhafaza etmesini emredip, taklitçilik derekesine düşmeleri menetmiştir. Fakat bütün bunlara rağmen bu hastalık yüz göstermiştir. Zaten Peygamberimiz (S.A.V.) kendi ümmetinin şirkten, kâfirlikten başka, eski ümmetleri örf-adet, fitne-fesat ve isyan gibi bütün kötü yollarda takip edeceklerini bir mucize olarak haber vermiştir. Ebu Sâid (R.A.)den rivayete göre Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurdu:

- “Sizler, kendinizden önce geçen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına tıpa tıp muhakkak uyacaksınız. O dereceye kadar ki, şayet onlar (daracık) keler deliğine girmiş olsalar, siz de muhakkak onlara uyarak oraya gireceksiniz, onlara tabî olacaksınız.” Ebu Sâid (R.A.) diyor ki: Biz:

- “Ya Resûlellah! Bu ümmetler yahudilerle hristiyanlar mı?” diye sorduk.

Peygamberimiz (S.A.V.):

- “Onlardan başka kim olacak!...” buyurdu. (Buhari, Enbiya: 48; İtisam;14; Müslim; İlim: 6)

Maalesef, Peygamberimiz (S.A.V.)in bu açık mucizesi haber verdiği gibi ortaya çıkmıştır. Resûlullah (S.A.V.)in bu mucizesi günümüzde de devam etmektedir. Çünkü bugün bir çok müslüman küfür hususunda, kafirlerin yolunda karış karış, arşın arşın ilerlemekte; onlar keler deliğine girse, bunlar da girmek için yarış etmektedirler. Binaenaleyh Peygamber efendimiz (S.A.V) in bu ikazı üzerinde durup düşünmek gerekir. Görüldüğü gibi tenkit edilen husus: Körü körüne taklitçiliktir, şahsiyetsiz olmaktır. Bir nevi, aşağılık hissine kapılmaktır. Müslümanların bu günkü halini şair ne güzel dile getirmiş:

Bir elde kadeh! Bir elde Kur’ân!

Ne helâldır işimiz, ne de haram!

Şu yarım yamalak dünyada,

Ne tam kâfiriz, ne de tam bir Müslüman!

Müslümana:

“Sen hıristiyan mısın?” diye sorsan darılır.

Amma yılbaşında hindi, kaz; yemesine bayılır...

Çam deviren hindici, nasıl mü’min sayılır...

Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz:

“Batı, Batı” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!

Yaklaşınca her sene, öz yurdumda yılbaşı:

Yapılır milletime Frenkçe türlü aşı!..

Buna, ağlar ağacı; hem toprağı, hem taşı:

Müslümanız (!) onlarla, Noel de yapıyoruz.

“Batı, Batı!” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!..

Allah müslümanlara intibahlar versin! Amin.

Gayr-ı müslimlerin bayramlarında sevinmek, onların kutsal saydığı günleri kutlamak, onların adetlerine uymak, onlara benzemek kesinlikle caiz değildir, büyük günahlardandır.

Enes b. Malik (R.A.)den rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ettiği zaman, Medinelilerin eğlenip oynadıkları iki günleri vardı. Peygamberimiz (S.A.V.):

-Bu günler ne oluyor, neyin nesidir? diye sorduğunda, Medineliler:

- Biz cahiliyet devrinde bu günlerde eğlenip oynardık, Yâ Resûlellah! Dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V.):

- Muhakkak Allah size o iki gün yerine, onlardan daha hayırlı iki bayramı lütuf olarak vermiştir. Biri Fıtır (Ramazan) bayramı, diğeri Kurban bayramıdır. (Ebu Davud; Salat: 239, Nesai; İdeyn:1, Hakim Müstedrek; 1/294, A.b.Hanbel; 3/103, 178, 235, 250) buyurdular. O günden beri kutlanagelen bu iki bayram müslüman milletlerin aynı zamanda milli bayramları yerine de geçmiştir.

İslâm dini, her bir medeni müessesesinde istiklaliyeti, orijinaliteyi esas alması yönüyle bu cahiliye adetini de kaldırıp, bütün mü’minlere ilahî menşeli iki bayram getirmiştir. Bayramların daha hayırlı olanlarla değiştirilmesi ayrı bir ehemmiyet taşır. Böylece o günlerin kutlanış ve o günlerdeki eğlence tarzı kökten değiştirilmiş oluyor. Resûlullah (S.A.V.) eski kutlamadan ayrı olarak İslamî bir kutlama meşrû kılmıştır. Böylece mü’minlerin eğlencesi de bayramı da İslamca olmuştur. Mü’minlerin bayramı ibadetle başlar. Zira hakiki sevinç ibadetledir.

Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki: Müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah’ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini; müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmek, dinî merasimlerinden bir şeye muvafakat etmek, örf ve adetlerini güzel görmek kişinin iman dairesinden çıkıp mürted olmasına sebep olur. Binaenaleyh, noel gününde, hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir... (İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Raik, 5/133, el-Fetâva el-Hindiye, 2/296)

Fukaha: “Mecusilerin bayram kabul ettikleri Nevruz ve Mihrican günlerinde, bu isim adı altında hediye vermenin caiz olmadığı, verilen bu hediye bile, bugünlere tazim kasdı bulunduğu takdirde küfre (kafirliğe) düşüleceği” fetvasını vermişlerdir. Hanefilerden Allame Ebu Hafs şöyle der: “Müslüman bir kimse, Allah Teâlâ’ya elli yıl ibadet etse, sonra bir müşrike Nevruz günü bayramını tebrik, tazim maksadıyla bir yumurta verse, muhakkak kafir olur ve ameli de mahvolur. Aynı gün, herhangi bir tazim kasdı bulunmaksızın, insanların normal adeti üzere bir Müslümana hediye verse, kafir olmaz. Fakat, şüpheyi yok etmek için bunu, o günden önce veya sonra vermesi gerekir. (O müşriklerin herhangi bir) bayram günlerinde, önceleri satın almadığı bir şeyi satın alsa, eğer bununla tazim kasd etmiş ise kafir olur. Yok, tazim maksadı bulunmadan, sadece yemek, içmek ve zevklenmek için satın alırsa kafir olmaz.” (İbn-i Abidin: 5/659-660)

Evet, arzedilen bütün bu ayet-i Kerîme, hadis-i şerif ve fetvalar; gayr-ı müslimlerin noel ve yılbaşı bayramını kutlamak için onlardan kat kat fazla aşırılıklarla hazırlanan, adeta yarışa giren günümüz Müslümanlarının kulaklarını çınlatmalıdır, kulaklarına küpe olmalıdır. Allah Teâlâ, hidayet versin. Amin.

Mehmet Talü 30 Aralık 2004 Milli Gazete
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Yahudi ve Hristiyanları Dost Edinmeyin


“Ey îmân edenler! Yahudileri ve hristiyanları dostlar edinmeyin! Onlar birbirinin yârânıdırlar. Buna rağmen içinizden kim onları dost edinirse, artık şübhesiz o, onlardandır.

Muhakkak ki Allah, zâlimler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.” (Maide 51)

Elmalılı Hamdi Yazır bu ayet hakkında şöyle diyor:

"Yahudi ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlara velî olmayınız değil, onları velî tutmayınız, itimat edip de yâr tanımayınız, yardaklık etmeyiniz. Velâyetlerine, hükümlerine yardımlarına müracaat etmek, mühim işlerin başına getirmek şöyle dursun, onlara gerçek bir dost gibi tam bir samimiyetle itimat edip de kendinizi kaptırmayınız. Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz. Görülüyor ki 'Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız' buyurulmamış, 'Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz' buyurulmuştur. Çünkü 'Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.' (Mümtehine, 60/8 ) buyurulmuştur. Şu halde müminler yahudi ve hıristiyanlara iyilik etmekten,dostluk yapmaktan, onlara âmir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır." (Hak dini Kuran dili)


Kur’an Kerim, belli bir asra, belli bir zamana hitap eden bir kitap değildir. O, her asırda sanki ter-u taze yeni nâzil oluyormuş gibi tâzeliğini ve gençliğini muhâfaza etmektedir. Bu sebeple âyetlerin hükmü bâkidir. Kıyâmete kadar devam etmektedir.

Böyle bir soru Bediüzzaman hazretlerine sorulmuş. Verdiği cevap şöyledir:
"Sual- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'anda nehiy vardır:

Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?

Cevap- Delil, metin kesinliği (net) olduğu gibi, delil kesinliği de olmak gerekir. Halbuki tevil (yorumlama) ve olabilme imkanı da vardır. Burda Kur’anın yasağı umumî değildir. Sınırlanmamıştır. Sırlanmamış bir şey şu şartlarda diyerek sınırlanabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını (şart) gösterse, ona itiraz olunmaz. Karar isteklinin muradına veya sebep olanın durumuna göre verilir. “ Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudilik ve hrıstiyanlık noktasında onlara benzemek hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyle ise herbir müslümanın herbir sıfatı müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Bununla birlikte müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, beğenip almak neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan birisiyle evlensen elbette onu seveceksin.

Ayrıca,Asrı-ı Saadette peygamberimiz dinî büyük bir inkılab vücuda getirdi. Bu sebepten dolayı o zamanda bütün zihinler ve nazarlar dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve düşmanlığı din noktasında toplayıp ona göre muhabbet ve düşmalık ederlerdi. Onun için gayr-ı müslimlere olan muhabbetten iki yüzlü muamele çıkıyordu. Peygamberimiz ise safi, samimi içten bağlılık istiyordu. Onlarla yapılan bu ilişkiyi kerih görüyordu. Lâkin şimdi âlemde görünen dünyevi ve medeni ilişkidir. Bir medeniyet yarışı ve rahat yaşama isteğidir. Bütün fikir ve nazarlar bu tarafa çevrilmiştir. Batı dünyası da artık dinden ziyade dünyaya bakıyorlar ve onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. Bu sebeple onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini güzel bulup, güzel bulduklarımızı almaktır. Bu yakınlık her saadeet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kur’anîde dâhil değildir. Hem itikat kısmıyla, muamele (ilişki) kısmını bir birinden ayırmak gerek." (Mektubat, Münazarat, s.395-396)


Allah indinde din olarak kabul edilen İslâmiyet, beşer için bir saadet ve rahmet kaynağıdır. Onun şefkat kanatları ve geniş müsamahası kendisine tâbi olmayanları da kuşatmıştır. Diğer dinlerin tabileri kendi dinlerinde görmedikleri/göremedikleri rahat ve refahı İslâmda ve müslüman memleketlerinde bulmuşlar, hiçbir sıkıntıya maruz kalmadan hayatlarını devam ettirmişlerdir. Müslümanlar bu husustaki ilâhî emirlere harfiyyen riayet etmişler, en geniş mânâda tatbik etmişlerdir. Harbî kafirin hakkı hayatı olmuş, cizye vermek kaydıyla bir müslim gibi canı, dini, mezhebi, namusu, şerfi, malı muhafaza altına alınmıştır.


GAYR-I MÜSLİM MEMLEKETLERDE ONLARLA MÜNASEBETTE ÖLÇÜMÜZ


Konuya açıklık getirmek için ayeti kerimeleri bir rehber kabul edelim. Bu konuda Yüce Rabbimiz Ankebût Sûresi'nde şöyle buyurur:

İçlerinden zulmedenler hâriç, ehl-i kitabla ancak o en güzel olan (sûret)le mücâdele edin ve deyin ki: “(Biz,) bize indirilene de size indirilene de îmân ettik; bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da birdir ve biz ancak O'na teslîm olanlarız.”. (Ankebut 46)

Bu mânâyı teyit eden diğer bir âyet-i kerimenin meâli de şöyledir:

Allah, din husûsunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten ve onlara karşı âdil davranmaktan sizi yasaklamaz. Şübhesiz ki Allah, adâletli olanları sever.”(Mümtehine / 8)

Ba ayet için Hz. Ebû Bekir (ra)’ın kızı Esmâ (ra) şöyle rivâyet eder: “Müşrik olan annem beni görmeye gelmişti. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a: ‘Onu evime kabûl edip ikram ve ihsanda bulunayım mı?’ diye sordum. Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm: ‘Evet annene ikram ve ihsanda bulun!’ buyurdular. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.” (İbn-i Kesîr, c. 3, 484)

“Husûmet ve adâvetin (düşmanlığın) vakti bitti. İki harb-i umûmî (dünya savaşı) adâvetin ne kadar fenâ ve tahrîb edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezâhür etti. Öyle ise, düşmanlarımızın seyyiâtı (günahları), -tecâvüz olmamak (Müslümanların haklarını çiğnememeleri) şartıyla- adâvetinizi celb etmesin (çekmesin)! Cehennem ve azâb-ı İlâhî kâfîdir onlara!” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 418)

Demek onlarla alış-veriş ve iş yapılabilir. Onlara İslamiyetin güzellikleri anlatılabilir. Onlara iyilik edilebilir. Onların güzel olan bazı teknik ve teknolojileri ve uygulamaları alınabilir. Fakat din noktasında onları taklid etmek ve yahudileşmek ve hritiyanlaşmak yasaklanmıştır. Onları bu noktada hakiki dost edinemeyiz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez.
" (Mâide Sûresi, 5:51)

İslam tarihinde bu ayet hakkında çok farklı tartışmalar yapılmış, o tartışma ve yorumları şimdilik bir kenara bırakıp âyetin mânâsını anlamaya çalışalım.

Aynı konu bundan yüz sene önce Bediüzzaman Said Nursî'ye de sorulmuş:

"Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'ân'da nehiy (yasaklama) vardır: 'Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.' Bununla beraber nasıl dost olunuz der­si­niz?"

Said Nursî de cevabını iki temele bina etmiş. Biri "tefsir metodolojisi" diğeri "tarihî kontekst".

A. Tefsir metodolojisi açısından Said Nursî'nin verdiği cevap özetle şöyle:

1. Doğru ve sağlam bir hükme varabilmek için elimizdeki delil kesin olması gerektiği gibi, o delilin hangi anlamı gösterdiği de kesin olması gerekir. Burada söz konusu olan delil Kur'ân âyeti olduğu için kesindir. Ancak bu delilin hangi anlamı gösterdiği kesin değildir, başka anlamlara gelme ihtimali de vardır. Çünkü, Kur'ân'ın bu yasağı "âmm" değil, "mutlak"tır. Yani, Yahudi ve Hıristiyanların bütün bireyleri, bütün nitelikleri, bütün zamanları yasak kapsamı içinde değildir. Yasak mutlak bırakılmış, bir sınırlama getirilmemiştir. Büyük bir tefsirci olarak zaman bir sınır getirmişse, artık ona itiraz edilmez (Bu konu aşağıda "tarihî kontekst" içinde açıklanıyor).

2. "Bir hüküm türev üzerine bina edilmişse, o türevin kaynağı hükmün illetini (asıl sebebini) gösterir." Bu kaideyi şöyle açıklayabiliriz: Âyette geçen "Yahudi" ve "Hıristiyan" kelimeleri türevdir. Bu kelimelerin kaynağı ise "Yahudilik" ve "Hıristiyanlık"tır. Âyetteki hüküm türev üzerine bina edildiği için?kâide gereğince?Yahudi ve Hıristiyanlar, dinleri için, dinlerini yansıttıkları için sevilmez. Yahudilik, Hıristiyanlık açısından onlarla dostluk kurmak ve onları sevmek haramdır. Öyleyse mühendislik, mucitlik, doktorluk, güzellik, yöneticilik gibi dinlerine ait olmayan diğer güzel ve meşru nitelikleri sevilebilir ve bu yönleriyle onlarla dostluk kurulabilir. Çünkü bu nitelikleri âyetin yasak kapsamı dışında kalır.

Şayet âyet-i kerime şöyle buyursaydı, dostluk ve muhabbet onların bütün niteliklerini kapsardı: "Yahudi ve Hıristiyanların kendilerini dost edinmeyin!" Çünkü o zaman, dinlerine ait olsun veya olmasın, kendileriyle her bakımdan dostluk ve muhabbet yasak olmuş olurdu.

İslâm dini insanlığın bütün dinî ihtiyaçlarını, bütün zamanlarda karşılayan kapsamlı ve üstün bir dindir. Başka dinlere ihtiyaç bırakmaz. Bu açıdan âyet-i kerime, müminlere, başka dinler karşısında dik durmalarını, dinleri hakkında tereddüt etmemelerini, tereddüde yol açan böyle dostluklara girmemelerini emrediyor.

Birilerinin iddia ettiği gibi, bu ifadeden dinler arası çatışma hükmünü çıkartmak mümkün değildir. Çünkü âyet-i kerime müminlere "Dost olmayın!" buyuruyor. Çünkü dinî dostluktan nifak kokusu gelir. Kendi dinini beğenmemek çıkar. "Sizin dininiz size, benim dinim bana" denilmeli.

Hem bütün dünya biliyor ki Kur'ân ve hadisler ve 1400 senelik İslâm tarihindeki uygulamalar, Yahudi ve Hıristiyanlara tam bir dinî özgürlük vermiştir. Havra ve kilise inşa etmelerine müsaade edilmiş ve dinleri teminat altına alınmıştır. Dinlerini özgürce yaşayabilmiş ve Müslüman toplum içinde bu kadar yıl yaşadıkları hâlde dinî açıdan şikâyetleri olmamıştır.

3. Bir insanın, hiçbir sebep yokken bizzat kendisi sevilmez. Ya taşıdığı nitelikten veya sanatından dolayı sevilir. Ayrıca her kâfirin bütün nitelikleri ve sanatları kâfir olması da düşünülemez. Yani, kâfirlerin de İslâm'a uygun nitelikleri ve sanatları olabilir. Bu açıdan İslâm'a uygun olan bir niteliği veya bir sanatı güzel bularak alıntı yapmak neden câiz olmasın? Bir Müslüman'ın Yahudi ve Hıristiyanlardan nikahlı bir hanımı olsa onu elbette sevecektir. Aksi halde sevmediği bir hanımla niye evlensin ki? Zaten Kur'ân, bir Müslüman erkeğin bir Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenmesine izin veriyor.

B. Said Nursî'nin tarihî kontekst açısından bu âyet hakkında verdiği cevap ise kısaca şöyle:

Saadet çağı olan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir "büyük dinî inkılâp" meydana geldi. Bütün akıl ve düşünceleri dinî noktaya çevirdi. Bütün sevgi ve düşmanlık din merkezliydi. İnsanlar başkalarına dinleri açısından sevgi gösterir, dinleri açısından düşmanlık ederlerdi. Onun için gayr-i Müslim denilen Yahudi ve Hıristiyanlara gösterilen sevgiden ve onlarla kurulan dostluktan nifak kokusu geliyordu.

İçinde yaşadığımız şu zamanda meydana gelen inkılâp ise, "medenî"dir, "dünyaya ait"tir. Bütün akıl ve düşünceleri meşgul eden şey; medeniyet, kalkınma ve dünyadır. Düşünceler, en iyi uygarlık seviyesine nasıl ulaşılır, gelişip kalkınma nasıl temin edilebilir, dünya hayatında huzurun temelini teşkil eden güvenlik nasıl elde edilebilir gibi noktalar üzerinde dolaşıyor. Bu sebepten dolayı, onlarla olan dostluk ilişkilerimiz, onların güzel bulduğumuz medeniyet ve kalkınma projelerini, uygulamalarını iktibas etmektir, alıntı yapmaktan ibarettir. İşte şu dostluk, kesinlikle Kur'ân'ın yasak kapsamına dâhil değildir.


Kenan Demirtaş, MoralHaber.net
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Allahu Tealâ Şöyle Buyuruyor

“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur." (Hûd, 113)
Ey îmân edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin! Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık bir delil kılmak ister misiniz? (Nisa, 144)




Resulullah (asm) Şunları Bildiriyor

“Kim bir kavme benzerse, onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4031)
“Muhakkak ki siz, kendinizden öncekilerin yoluna kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpatıp uyacaksınız, Hatta onlar (daracık) bir keler deliğine girseler siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz.” Sahabiler, “Ya Resulallah! (O milletler) yahudiler ve hristiyanlar mı?” diye sordular. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Bunlar olmayınca başka kimler olur? buyurdu.” (İbn-i Mace, 3993)



İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin Zamanın Müslüman Hükümdarından Talebi

Allahü teâlâ, büyüklerimize olan sevginiz ve saygınız hurmetine, sözlerinize te’sîr ihsân etmiş, dîne olan bağlılığınızı, arkadaşlarınıza heybetli olarak göstermiştir. O hâlde, hiç olmazsa, Müslümanlar arasına yayılmış, âdet hâline gelmiş olan, kâfirlerin âdetlerinin Müslümanlar arasından kaldırılması için çalışmanızı, Müslüman evlâdlarını kâfirlere mahsûs olan, bu gibi çirkin şeylerden korumanızı istirhâm ederim. Allahü teâlâ, bizim tarafımızdan ve bütün müslimânlar tarafından size bol bol mükâfât versin! (Mektubat-ı Rabbanî)


Bediüzzaman’ın Gayr-ı Müslimleri Taklid Hakkında Beyanları

Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve düşmanlıktan sonra, hangi akıl ile onların günahlarına ve bâtıl fikirlerine uyup emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Akılsızca taklid edenler, uymak değil, belki şuursuz olarak onların safına katılıp kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i'dam ediyorsunuz. Uyanık olunuz ki, siz ahlâksızcasına onlara uydukça, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette onlara uymanız, milliyetinizi hafife almak ve milletle alay etmektir! (Lem’alar)

Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Din işlerinde müsamaha veya benzemeye çalışarak medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir. Doldurup buluşma çizgisini temin edemezsiniz. Ya siz de onlara katılırsınız veya dalalete düşer boğulursunuz. (Mesnevî-i Nuriye)
 
Z

Ziyaretçi

Misafir
Yahudi ve Hıristiyanlara benzemek

2:111 - Kendilerinden başka kimsenin cennete giremeyeceğini iddia ederler:
Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."

2:113 - Kendilerinden başka herkesin yanlış yolda olduğuna hükmederler:
Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

2:120 - Onlara tabi olmayan kimseyi beğenmezler:
Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.

2:135 - Kendi dinlerinde değilseniz hidayet bulamayacağınızı iddia ederler:
Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."

2:140 - Bilmedikleri konular hakkında hüküm verirler:
"Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.


4:46 - Kitaplarındaki mesajların manaları değiştirirler:
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki onlar, "İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.

4:160 - Zulmederler, insanları Allah yolundan saptırırlar, faiz yerler, insanların mallarını haksız yere yerler:
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

5:18 - Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduklarını iddia ederler:
Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet dönüş de O'nadır.

5:41 - Münafıktırlar, yalana inanırlar, Allah’ın sözlerinin manasını değiştirirler:
Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.

5:44 - Allah’ın ayetlerini para karşılığında değiştirir, parayı verenin isteğine göre yorumlarlar:
İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.


5:64 - Allah’ın rahmetinin sınırlı olduğunu iddia ederler. Kendi yorumlarına göre Allah’ın ellerini bağlarlar:
Yahudiler, "Allah'ın eli çok sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.

5:82 - İman edenlere karşı en acımasız olanlar onlardır ve Allah’a ortak koşarlar:
İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

9:30 - Peygamberlerin Allah’ın oğlu olarak ilan ederler:
Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

16:118 - Kendilerine emredilenleri ve haram edilenleri umursamamışlardır:
Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.

22:17 - Onlar Allah’a eş koşarlar:
Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir.

62:6 - Allah’ın yalnızca kendilerine rahmet edeceğini iddia ederler:
De ki: "Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?"

5:14 - Kendilerine hatırlatılan herşeyi unuturlar:
"Biz hıristiyanız" diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber verecektir.

5:17 - Peygamberlerine mesih derler:
Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.
5:47 -
Allah’ın hükümlerini kulak arkasına atarlar:
İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.
5:72 -
İsa mesih demek ile Allah’a ortak koşmak aynı anlamda olduğu halde bunu yaparlar:
Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.

9:31 - Din adamlarını ve bilginlerini kendilerine rab edinir, onların sözlerini Allah’ın sözlerine tercih ederler:
Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.

57:27 - Kendi kendilerine ruhbanlık icat ederler ve yoldan çıkarlar:
Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

Hadis: Onlar mezarlarını ibadethanelere çevirirler. Resulullah bu konuda ümmetini bunlara benzemeyin diye sert bir biçimde uyarmıştır.

Onlar insanları dinden atar ve engizisyon mahkemelerinde cezalandırarak diri diri yakarlar.

Onların ruhbanları, din adamları ümmetlerinin günahlarını çıkarırlar, başka bir deyişle günahlarını affederler. Bu tür uygulamalar alenen şirktir.

Kılık, kıyafetten, bazı günleri kutlamaktan çok daha önemli olan iman ve itikatı temelinden sarsan ve insanı Allah indinde aşağıların aşağısına indiren bu davranışları müslüman ülkelerinde maalesef fazlasıyla görür hale geldik.
 
Üst