Sabır ve Şükür

müdavim

Üye Sorumlusu
Sabır ve Şükür
Yüce dinimiz İslam’ın iki mühim esası olan sabır ve şükür Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde pek çok kez vurgulanmıştır. Sabır ve şükrün önemine işaret eden bazı ayet-i kerimeler şöyledir:
اِسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ
“Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım isteyiniz.” (Bakara Sûresi, 2/45)
وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ
“Allah sabredenleri sever. (Âl-i İmrân Sûresi, 3/146)
لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزِيدَنَّكُمْ
“Eğer şükrederseniz nimetimi artırırım.” (İbrahim Sûresi, 14/7)
إِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ
“Allah Teâlâ’ya şükrederseniz, O da sizden razı olur.” (Zümer Suresi, 39/7)
Diğer yüce evsafta olduğu gibi sabır ve şükürde de Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) ümmetine ve bütün insanlığa en güzel örnek olmuştur. O, mübarek hayatlarında karşılaştığı eziyetlere daima sabretmiş ve davası uğrunda maruz kaldığı sıkıntılar sebebiyle hiçbir zaman şikayette bulunmamıştır. Yine O, mazhar olduğu küçük-büyük bütün nimetlere daima şükretmiş, nankörlüğün en küçüğünden dahi fersah fersah uzak olmuştur.
Malum olduğu üzere Allah Rasülü geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılar, uzun uzun dua ve zikirde bulunurlardı. Bir keresinde O’nun bu hali karşısında Hz. Aişe annemiz “Ey Allah’ın Rasülü! Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı (yani bütün hayatın boyunca günahtan korunup hiç günah işlemediğin) halde bu kadar ibadetin hikmeti nedir?” diye sorduğunda İki Cihan Serveri şu cevabı vermiştir:
أَفَلَا أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا
“Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı!” (Buhârî, Teheccüd 6; Müslim, Sıfâtü’l-münâfıkîn 79-81)
Kur’an’da bu manayı ifade eden bir ayette ise mealen şöyle buyrulmuştur: “Ey Davûd hanedanı, sürekli şükür gayreti içinde olun” (Sebe Suresi, 34/13) Yani, şükür sizin sürekli yaptığınız, daima tazeleyerek devam ettiğiniz bir ameliniz, işiniz olsun. Yine bir gün Hz. Davud (aleyhisselâm): “Yâ Rab! Sana nasıl hakkıyla şükredebilirim ki! Sana şükür etmem dahi üzerimde şükrü gerektiren ayrı bir nimettir!” deyince, Allah Teâlâ: “İşte şimdi tam şükre erdin.” buyurmuştur.(Beyhakî, Şuabü’l-îmân 4/100-101; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 9/333)
Ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere her mü’min, sahip olduğu şükür hissini daha da geliştirmeye çalışmalı, bunu gerçekleştirmek için alıştırmalarda bulunmalıdır. Nitekim bir hadis bunu teyid eder mahiyettedir:
مَنْ لَمْ يَشْكُرِ الْقَلِيلَ لَمْ يَشْكُرِ الْكَثِيرَ، وَمَنْ لَمْ يَشْكُرِ النَّاسَ لَمْ يَشْكُرِ اللّٰهَ
“Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkürde bulunmayan Allah’a da şükretmez.” (Tirmizî, Birr 35; Ebû Dâvûd, Edeb 12; Müsned, 4/278)
Hakiki bir mü’minin en güzel özelliklerinden birisi bela ve musibetlere karşı şikayet etmeden sabır; nimetlere de daima şuurluca şükür ameliyesi içinde olmasıdır. Bu manayı ifade eden bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
عَجَبًا لِأَمْرِ الْمُؤْمِنِ؛ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذٰلِكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ
إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ
“Mü’minin her hali şâyân-ı takdir ve güzeldir. Onun her işi hayırdır ve bu da mü’minden başkası için söz konusu değildir. Çünkü o, herhangi bir nimete mazhar olunca şükreder, bu onun için hayır olur; herhangi bir sıkıntıya maruz kaldığında da sabreder, bu da yine onun için hayır olur.”(Müslim, zühd 64; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef 1/322)
sözü ne mânidardır.
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ و بَارِكْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِه وَأَصْحَابِهِ أَجْمَعِينْ
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
 
Üst